PAMUK ŞEKER GİBİ

By askinnursavas

5.5M 42K 11.7K

Mükemmel olduğuna inandığım deli dolu hayatım bir gecede altüst oldu. Civciv, Kurbağa Prens'le tanıştı. Ya... More

✨Başlangıç✨
PŞG KARAKTER REHBERİ
1. Aslanlı Kasabası
3. Sarma, Kısır, Kek & Dans!
4. Yakışıklı & Çapkın
5. İstersen Bana 'Ukala Mukala' De

2. Hayal'in Hayalindeki Mükemmel Damat Adayı

199K 8.7K 2.2K
By askinnursavas

Keyifli okumalar dilerim!
Bol bol yorum yapmayı & oy vermeyi unutmayın! 💘

***

Kahvaltı masasından kalkalı saatler olmuş olsa da mavi şort ve beyaz askılı bluzdan oluşan rahat pijamalarımla, sabah Baha'yı kovaladığım krem rengi yumuşak dokulu favori koltuğumda yuvarlanıyordum. Orta sehpaya yığdığım abur cuburları bir elimle ağzıma tıkarken, diğer elimdeki tv kumandasıyla kanalları değiştirip duruyordum. Gündüz kuşağı tatil dönemi kadın programları ve tutmayan yaz dizilerini tutturma çabası içinde sürekli tekrar bölümlerini yayınlayıp duran kanallara bir yandan lanet yağdırmayı da ihmâl etmiyordum ama gerçek şu ki; tekrarı verilen ve fenalık geçirmeme neden olan vıcık vıcık aşk dizilerini hipnotize olmuş gibi izlemekten kendimi bir türlü alıkoyamıyordum.

Mutfaktaki işlerini bitiren annemin televizyonun önünden devamlı geçmek suretiyle toz almaya başlamasıyla beraber tv seyahatim sekteye uğradı. Ben dünyayı gezerek değil, izleyerek dolaşanlardandım. Hiçbir zaman sırt çantamla 'aman altmış derece sıcakta terleye terleye piramitleri gezeyim ya da eksi bilmem kaç derecede soğukta titreye titreye kuzey ışıklarını izleyeyim' diyen çılgınlardan biri olmamıştım. Ayaklarım su toplayana kadar Akdeniz sıcağının kavurduğu tarihi İtalya sokaklarını yürüyen, başta Eyfel Kulesi'ni görmek için gidip ardından tüm Fransa'yı arşınlayan veya sadece kiraz çiçeklerinin açışını görmek için Uzak Doğu'nun incilerinden biri olan Japonya'yı gezmeye bayılan o gezgin insanlardan da hiç olmamıştım. Ben tembellikte doktora yapmış bir üstat, tabiri caizse sensei'dim. Durum böyle olunca en büyük dostum teknolojinin sunduğu her şeydi. Eğer mümkün olsaydı okula bile katılımımı sanal dünya aracılığıyla yapar, asosyal hayatımın mutlak keyfini çıkarırdım. Sadece bazen, durup sakince düşündüğümde doğru olanı yaptığımdan emin olamıyordum. Belki de henüz yapmak istediğim şeyleri keşfetmekten uzakta olduğum içindi. Hayalimin ne olduğunu bile daha tam olarak bilmiyordum. En azından gelecekte yapmak istediğim şeyi, hayalimi bulana dek, hayatın tadını çıkarmayı istediğimi biliyordum.

Daha önce defalarca kez izlediğim, fakat hafızam silinse de tekrar izlesem dediğim favori dizim Friends'in bölümlerinden birini açarak keyifle gülümsedim. Ses çıkarmadan ayaklarımı bir güzel kanepenin sırt kısmına kaldırarak aşağı sarkıttım. Ellerimi başımın altına koyup hiçbir aksiyonun olmadığı tavanı izlemeye koyuldum. Keyif benim için şimdilik buydu işte: Hiçbir şey yapmamak. Felsefem ise; sana buyrulan her işten yırtmanın mutlaka bir yolunu bul. Kesinlikle herkese öneriyordum. Plan yapın, işten yırtın.

"Bu hangi diziydi? Daha önce izlemiştin ya, o değil mi? İzledin yani daha önce, o dizi değil mi?" Diziyi hatırladığını gösteren bir 'haa' sesi çıkaran annem kendi sorusunu yanıtladı. "Ben gençken izlemiştim, hah şimdi hatırladım! Friends bu, arkadaşlardı falan. Hâlâ izliyor musun sen, annesinin güzeli? Yenilerden açsaydın... Hani yazın başında başlayan aşk dizilerinden! Bu diziler eskide kaldı artık."

Tavanla olan bakışmamı bölen anneme dikkat kesildim. Benden bir şey istemekle kalmayacak, mutlaka yaptıracaktı. Diziyi daha önce izlediğimi bildiği için de olaya doğru yerden giriş yapıyordu. İzlenmiş bir dizi, izlenmiş bir dizidir ve artık izlenmeye gerek olmadığından Hayal Aslanlı'ya temizlik işlerinde yardım etmek zorundaydım. Akşama pastalı börekli ve bol dedikodulu altın günü vardı. Her şey mükemmel olmak zorundaydı.

"Eski olması ya da daha önce izlemiş olmamın ne önemi var? İzliyorum ama sen sürekli önümde belirdiğin için pek izlediğim söylenemez. Ayrıca yazın başlayan aşk dizilerini sevmediğimi biliyorsun, anne."

Yaz dizileri ve Cornetto reklamları zavallı aşk hayatımı acımasızca yüzüme çarpıyordu. Tuhaf biri olmam yetmiyormuş gibi, Yalın'ın o tatlı sesi eşliğinde klipteki başrol kızın yerine kendimi koyup her yaz hayallere dalıyordum. Tesadüfen yazlıkta tanıştığım yaz aşkımın elinde Cornetto ile beni arayıp durduğu ve sonunda da beni yine tesadüfen bir partide bulduğu romantik hayaller... Üstüne bir de yaz dizisi çekmeye hazır olan zihnime istediğini vermeyecektim. Tabii şu anda, öğle sıcağının iyice hissedildiği bu kavurucu Ağustos gününde karamelli Cornetto ile narlı maden suyuna asla hayır demezdim. Kurşun atar, kurşun yerim dedikleri şey benim için tam da bunlardı: Karamelli Cornetto & narlı maden suyu.

''Rüya madem işin yok, eski dizileri izleyip duruyorsun kapat da toz almama yardım et." Şu an onu duymuyormuş gibi yapıyordum. Plan B için henüz erkendi. İkinci taarruz daha güçlü olacaktı. "Yeşil gözlü fıstığım, akşama misafirlerimiz gelecek. Acaba bana yardım mı etsen diyorum." Annem tv'nin önünden birkaç adım geriye çekilip ekrana baktı. Elindeki bezle tv'yi işaret edip, "Bu diziyi daha önce izlemişiz işte. Netflix midir nedir, orada hep duruyor zaten. Gün arkadaşlarım gidince açarsın hep beraber tekrar izleriz. Ne güzel olmaz mı?" dedi.

Hep beraber dizi izlemek mi? Ailece? Babam, Baha ve annemin de dahil olduğu bir plandan mı bahsediyordu? Bundan daha kötü bir şeyi hayal dahi edemiyordum. Cevapsız kalıp sessizliğimi korumayı seçtim.

"Söz veriyorum bu sefer izlerken söylenip durmayacağım. Hem şu Teen Wolf mudur nedir, onu da açarsın izleriz. Biliyorsun ben yabancı dizileri çok severim, aynı bana çekmişsin güzel kızım. Seni doğurmamışım, kopyalamışım sanki."

Gerçekten konuşmamakta kararlıydım ama temizlik işini abartan annemin kendine gelmesi gerekiyordu. Üstelik yaz dizilerini daha çok sevdiğini ikimiz de biliyorduk. Sırf istediğini yapmam için suyuma gidiyordu.

"Canım bir şey yapmak istemiyor, anne. Tatilimin keyfini çıkarmak istiyorum diye defalarca kez söyledim. Ayrıca evimiz yeterince temiz, daha fazla temizlediğimizde gün arkadaşların sana ödül mü verecek? Kimin daha titizlik hastası olduğuyla ilgili belgesel filminiz mi yapılacak? Tuhaf ailemizle reyting rekoru kırmak için TLC'den gelip evimizi mi çekecekler? Sana özel bir bölüm mü ayıracaklar? Hiç uğraşamam bak, baştan söyleyeyim: Benden uzak durun!"

"Rüya..." Ses tonu derece samimiyetsiz ve yapmacıktı. Bu konuşma çirkinleşecekti. "Gün arkadaşlarıma rezil mi edeceksin beni?! Kalk çabuk, bana yardım et!"

''Şimdi olmaz anne, kendimi hâlsiz hissediyorum! İstemiyorum ya!"

Anneler çocuklarına kıyamazdı, bu bir evrensel kuraldı. Eğer bu numaraya alıştılarsa denemeyin, çünkü asla pes etmezlerdi. Ve yirmi üç yaşındaysanız hayat, Cedric denen bücürün abartıp durduğu sekiz yaşındaki hayatından daha zor oluyordu. Annem fena bir şekilde sinirlenmek üzereydi. İster sekiz, ister yetmiş sekiz yaşında olmam fark etmezdi; annemin o korkunç bakışları bende her zaman işe yarardı. Birazdan dönüp bana baktığında bakışlarından nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Babamın bu korkunç bakışlara nasıl hayran olduğunu ise hâlâ çözemiyordum. Aşkın gözü cidden kör olmalıydı. Medusa Hayal'in taşa çeviren bakışlarına ölüp biten zavallı babamı, anneme duyduğu o büyük aşkı koruyor olmalıydı.

''Bana bak sabahtan beri bulduğun her boşluğa ya yattın ya da yuvarlandın, bir şey bile demedim. Değerli poponu kaldırıp, bir işin ucunu tuttuğun da yok. Millet senin yaşında ev, bark sahibi oluyor. Hey gidi günler, hey! Yirmi üç yaşındaki kızım hâlâ çocuk gibi! Kime çektin acaba?!"

Ev, bark? Evi anladım da, bark yabancı erkek ismine benziyordu. ''Kam on Bark! Ay nid yor help son!''

''Devir değişti be Hayalciğim. Şimdiki yeni nesil böyle, n'aparsın?'' deyip gülümsedim. Neyse ki annem sonunda yüzünü dönmüştü. Sırtına bakmaktan sıkılmıştım... ya da yüzünü bana doğru dönmese daha mı iyiydi yoksa? O bakışlar da neydi öyle? "Anne bakma bana şöyle, taşa dönüşeceğim diye aklım çıkıyor!"

Annem sinsi bakışlarıyla bana bakmaya başladığında sesli bir şekilde yutkundum. Keşke bir dönem her genç kızın rüyası olan Vampir Günlükleri'ndeki yakışıklı, kaslı vampir Damon Salvatore bana böyle bakıyor olsaydı. Ne var yani? Yirmi üç yaşındaki genç kızların hayali bir vampir olamaz mıydı? Vampir Günlükleri'nin zamanının geçtiğini düşünenler çok fena yanılıyordu. Kana susamış yakışıklı vampir Damon Salvatore ve o muhteşem gözleri ölümsüzdü. Zaten vampirler ölümsüz değil miydi? Benim karanlık zihnimin her köşesinde efsanevi karakterlerin hepsine yetecek alan vardı. Ders konularına ise zihimde neden bir yer olmadığını hâlâ anlamıyordum. O kadar ayrıntıyı aklımda tutabilirken, matematik formüllerini her görüşümde ilk kez karşılaştığım yabancı bir dile bakıyormuşum gibi hissediyordum. Onca harf ve sayı, başka bir ırkın dili olmaya gayet de uygundu. Matematiği anladığım gün, Mısır hiyerogliflerini de okuyabilirdim. Benim için uzaktan ya da yakından fark etmezdi, baktığım her seferde ikisi birbirine benziyordu. Fakat Koreli idol ve oyuncularının birbirine benzemediğini binlerce örnekle gösterebilirdim. İsimlerini ezbere biliyor olmamdan bahsetmiyordum bile. Nasıl olup da onları birbirine karıştırıyorlardı ki? Matematiği bir türlü çözemeyen beynim için bu da bir bilinmezlikti.

''Senin nesil biraz eskimedi mi, Rüya? Maşallah, yakında küçülüp cebimize gireceksin. Hatta dur... Senin turşunu kuracağız. Yok, yok... Eşin benzerin olmadığı için seni müzeye vereceğim. Tek başına müzede durursun, nasıl olsa evlenip başımızdan gideceğin yok!'' Annem öfkeyle yüzüme bakıp derin bir iç çekti. ''Ben o çeyizleri sararsın, güveler yesin diye mi yapıyorum?! Baban haklıymış! Sen evlenmezsin! Ama ben sana damat bulacağım! Bak görürsün!''

Bu kadının içinde Türk fimlerindeki üvey anne ruhu vardı. Tam Yeşilçam oyuncusu olurdu. Evde istenmeyen masum genç kız ve ona laf sokup, çalıştıran, hor gören üvey annesi... Elinde toz aldığı sarı bezle - dikkatinizi çekerim sarı bezle- bana bıkmış gibi bakıyordu. İleride yaşadığımız evi, pespembe bir Barbie Evi'ne çevirmeyi düşündüğümü asla bilmemesi gerekiyordu. Evlenmeme ihtimalim onu böyle korkutmaya yetiyorsa, kim bilir Barbie Evi fikrimi duyduğunda ne yapardı? Annemi Barbie Evi fikrine, kendi Ken'imi bulmam karşılığında ikna edebilir miydim acaba? Kendi Ken'im... Zihnimde bir yerlerden öğürme sesi gelirken başımı iki yana doğru sallayıp bu Ken fikrini çöpe attım. Ailemdeki her bireyin iyice delirdiğimi düşünmesini istemiyordum.

''Babam gayet memnun, hiç uydurma anne. Ayrıca sen bana damadı nereden bulacaksın? Öyle kolay bulanan bir şey mi o? Damat bulacakmışmış... Şu koltukta rahat rahat yatamıyorum ya!''

''Ben damadı buldum bile, bebeğim.'' Annemin öfkesi bir anda geçmiş, bana bakan gözlerinin içi ışıl ışıl parlıyordu. Elindeki bezi şöyle bir çırpıp dikkatimi sihirbaz gibi dağıtırken konuşmaya devam etti. ''Mahalleden arkadaşım var, günlerime de geliyor. Sen odandan aşağı genelde fazla inmediğin için çok tanımıyorsun ama kankam o benim. Best friend'im ayol!'' Kahkaha atttıktan sonra sarı bezi bir güzel katladı. Hipnotize olmuşçasına onu izlerken koltukta yavaşça doğruldum. ''İsmi Afife, hatırladın değil mi? Onun bir tanecik oğlu var. Öyle yakışıklı, uzun boylu, güzel gözlü mü gözlü, zeki... Hah, işte o benim damadım olacak! Yaşlarınız da denk gibi. Sen küçüktün belki hatırlamazsın, sünnetine gitmiştik. Hem birbirinizi tanıyor da sayılırsınız. Sizi buluşturacağız yakında ama baban şimdilik bilmiyor, ona sürpriz olacak. Bu akşam Afife teyzen geldiğinde onunla tanışacaksınız. Ay çok heyecanlıyım!''

Ağzım bir karış açık annemi dinlediğimi fark ettiğimde hızla kapadım. ''Ya ben okuyorum daha! İstemiyorum tanışmak buluşmak falan! Kendi kendine plan yapma, anne!''

''Laf yetiştirme bana, zilli seni!'' Bir anlık sinirlense de çabucak neşeli hâline geri dönen annem, ''Okuduğunu biliyorlar, Afife seni tanıyor gibi. Bütün yaz şu koltukta yuvarlanman dışında seninle ilgili bir sürü şey biliyor.'' dedi. Kaşlarım şaşkınlıktan yukarı fırlayınca annem boştaki elini havaya kaldırıp cevap vermeme engel oldu. ''Azılı düşmanım Melahat teyzenin on dokuz yaşında bir kızı var. Melahat ikisini evlendirmeden önce devreye girmem gerekiyor. Afife'nin oğlu ve sen birbiriniz için yaratılmış gibisiniz. Eğer bir sorun çıkarırsan olacaklara karışmam, Rüya. O çocukla tanışacaksın, onu ciddi bir şekilde değerlendireceksin. Beni kandırmaya sakın kalkma, yolarım saçlarını!''

Koltukta bağdaş kurup olayın ciddiyetini kavramaya çalışıyordum. Fakat ne kadar düşünürsem düşüneyim çok saçmaydı. ''Anne, damat adayını sünnettinde gördüğümü söyledin değil mi?'' Başını sallayıp onayladığında birkaç kez derin nefesler alıp verdim. ''Ben sünnetine gittiğim bir adamla nasıl ciddi bir şekilde konuşabilirim?'' Kendimi tutmayıp iki büklüm şekilde gülmeye başladığımda annemin homurtularını duymuyordum. ''Anne... sen ciddisin!'' Karnımı tutarak bir kahkaha daha attım. ''Ben o adamla buluşursam... üzerinde sadece...'' Ellerimle başımın üstünü, etrafımı gösterdim. ''Beyaz, tüylü tüllü, süslü püslü bir sünnetlikten başka bir şey göremem!'' Bir kahkaha krizine daha girerken gözlerimden neredeyse yaşlar gelecekti. ''Sünnetlik giyip gelmez değil mi? Elinde tüylü asasıyla, peri anne gibi!''

''Rüya, sinirlerimi bozmaya başladın! Bak geliyor terlik! Uçtu uçacak! Hem de tüylü topuklu, geliyor! Taş gibi o çocuk, taş! Görünce bayılırsın benden demesi!''

''Gülmekten mi?'' Kahkaha atmayı zar zor kesip kendimi toparladım. ''Tamam tamam, kızma lütfen. Terlik falan ayıp oluyor, Hayalciğim.'' Damat adayı annem için o kadar mükemmeldi ki ona her karşı çıktığımda tıpkı böyle öfkeleneceği kesindi. Gerçekten de o adamı damadı olarak benimsemişti. ''Sünnet olduğunda çocuk kaç yaşındaydı?'' Az kalsın tekrar gülecekken kendimi durdurmayı başardım. ''Belki o beni hatırlıyordur diye soruyorum, yanlış anlama.''

Annem alay ettiğimden şüpheleniyor gibi görünse de cevapladı. ''Sekiz-dokuz yaşlarındaydı ama seni hatırladığını sanmıyorum. Sünnet olurken çok korkmuş, hatta kaçmış filan zor bulmuşlar... Aman girmeyelim o konuya, sen de görüştüğünüzde çocuğa konusunu hiç açma. Sünnetinden bahsedilmesini sevmiyormuş.''

''O sekiz yaşındaysa ben onun sünnet düğününde dört yaşında falanım demektir... Dört yaşındayken gördüğüm biriyle mi görüşeceğim? Tek ortak anımız onun sünneti ve bundan bahsedilmesini sevmiyor mu?'' Annemle her günüm diğerinden daha ilginç ve eğlenceli geçiyordu ama bugün diğerlerinden tamamen farklıydı. Hayal'in hayalindeki mükemmel damat adayı, benim kâbusum olacağa benziyordu. Bu işten sıyrılmak için bir yolunu bulmalıydım ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Gerçi o adamla geçireceğimiz beş dakika bir daha görüşmememiz için yeterli olurdu. ''Siz kiminle dans ettiğinizin farkında mısınız?! Ben Rüya Aslanlı, herkese bakar mıyım be?! Olmaz, unut o damat adayını! Sünnetinde görmüşüm! Gülmekten yüzüne bakamam onun! Delirdin sen iyice, anne!''

Annem ayağından yavaş yavaş terliğini çıkarırken gözlerimin içine dikkatle bakıyordu. ''Baha salatayı çoktan hazırladı. Ben de servis edilecek börekleri ve poğaçaları pişirdim. Kalkıp o çok sevilen çikolatalı kekini yapıyorsun. Afife teyzen gelince de onunla güzelce tanışıp sohbet ediyorsun. Yoksa bu terlik beş saniye içinde seni yok etmek için ayağımdan fırlayıp kafana yapışacak, Rüya!''

Koltuktan ne zaman fırladığımı, keki yapmaya koyulduğumu ya da pişirip servise hazır hâle getirdiğimi hatırlamıyordum. Annemin terliğinden kıl payı kurtulduğumu ise asla unutmayacaktım.

Eğer yirmi üç yaşındaysanız ve Aslanlı ailesinin bir ferdiyseniz, hayat gerçekten de çok zordu...

Continue Reading

You'll Also Like

1M 72.9K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
2.5M 80.5K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
İhtiras By milavens

Teen Fiction

1.2M 25.7K 21
Körkütük sarhoş bir kız. Bir bar ve yaşanmaması gereken bir gece. Adamın tek istediği, tenine yüz sürdüğü kadınla sevişmek. Asla daha fazlası değil l...
1.6M 53.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...