EN BAŞTAN

By -daydreamer-f

62.1K 2.4K 412

Artık kalbindeki boşluğa alışan bir kız, doldurabilir mi o boşluğu sevgiyle? Affedebilir mi? "Başlasak mı hay... More

~TANITIM~
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm "YALAN"
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
19.Bölüm(Kutsal bölüm)
18.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
FİNAL
-Kesit 1-
-Kesit 2-
-Kesit 3-
-RESTORASYON DUYURUSU-
---
---
---
---
---
---
---
---

1.Bölüm

4.4K 123 9
By -daydreamer-f

Aydilge-Sorma 


Sevmek reflekstir yazıyordu okuduğum bir kitapta. Ansızın gelir. Yalnızca diğer reflekslerimizden farklı olarak bizi korumaz, güçsüz kılar. Sevdiğimiz şeylere karşı olan zaafımız onları korumak ve mutlu etmek için kendimizi savunmasız bırakmamıza neden olur. Kendi zırhımızı çıkarıp sevdiğimiz şeye giydiririz. Sonu hep aynıdır, zırhı olmadan savaşan bir asker gibi yok oluruz.

Bu kısım, kitapta okuduğum son kısım olmuştu çünkü mantıksızdı. Okumaya değer görmemiştim. Rafa, tozlanmaya terk etmiştim. Tıpkı sevdiğim adamın beni terk edişi gibi. Şimdi yazarın ne kadar haklı olduğunu görebiliyorum. Hayatım boyunca süreceğine inandığım, sürmesini dilediğim tek şeyin hayatımdan kayıp gidişi buna inanmamı sağladı. Kitabın devamını okudum, hayatımda bunun için yeterince boş zamanım vardı. Tilki'nin olmadığı her zaman, boş zamandır. Son 3 ay boşa giden zamandan ibaretti yani.

Kitabın kalan kısmı da bıraktığım yerden farklı değildi. Sevginin bize vereceği zararlar, mutsuz sonlar... Kitabı yazan kişinin çok sevdiği belliydi, benim gibi. Başka bir ortak noktamız da ikimizin de çok acı çekmiş olmasıydı.

Sevdiğim adam 3 ay önce beni sevdiğini söylemiş, kendinden geriye sadece bir kolye bırakmış ve gitmişti.

Kime gitti, niye gitti bilmiyorum ama beni sevdiğine inanıyorum. Her geçen gün daha acı verici bir hal alsa da onu hala bekliyorum. Gittiği gün verdiği kolyeyi çıkarmayacağıma dair söz vermiştim. Sonuçta o gitmeyeceğine dair bir söz vermemişti, değil mi? Hala çıkarmadım çünkü ondan vazgeçmeyeceğim. Ben onu seviyorum. Emin olamamanın yükü altında ezildiğim konu ise şu, o beni seviyor mu?

Odamın kapısı yavaşça aralandı. En az benim kadar kötü günler geçiren ve bu konuda hiçbir şey yapamadığım annem elinde tepsisi ve gözünün altındaki siyah halkalarla içeri girdi. Önce bana bakıp yorgun bir şekilde gülümsedi sonra da tepsiyi masaya bırakıp yanıma oturdu. Elini omzuma atıp beni kendine çekti, ben de kalp atışlarının güzel melodisini dinledim. Kelimelere ihtiyacımız yoktu, yine de annem dile getirmeyi tercih etti.

''Nasıl hissediyorsun? Yeni bir şey var mı?'' Olsaydı burada mı olurdum demek istedim ama sinirimi ona yöneltmek adil değildi. Benim için en çok çabalayan insanı üzmek istemedim ve kafa sallamakla yetindim. Alnıma küçük bir öpücük kondurdu ve çıktı. Kalkıp masamdan annemin bıraktığı tepsiyi aldım ve büyük ihtimalle annemin bıraktığı gibi bulmayı beklediği yemekleri yedim. Kendimi odama kapatmamın bir anlamı yoktu aslında ama 3 ay boyunca bundan başka bir şey yapmıyordum. Yemek yemek ve uyumak zor geliyordu. Dışarıda gördüğüm her şey bana onu hatırlatıyordu. Çevrem 4 kişiyle kısıtlanmıştı: annem, babam, abim ve Ela.

Ayağa kalkıp camın önüne doğru yürüdüm. Odamın camı bahçeye bakıyordu. Gözümün önünde anılar film şeridi gibi akıp geçiyordu. Filmlerde ölmek üzere olan insanlar böyle söylerdi, değil mi? Ölüyor muydum? Ben karamsar düşüncelerimde boğulurken kapım çalındı ve içeriye biri girdi.

''Dur tahmin edeyim, onu hayal ediyorsun, üzülüyorsun, durmadan ağlıyorsun?'' Gelen sevgili arkadaşım, bazen annem, bazen ablam, bazen akıl danışmanım ve tam zamanlı sırdaşım Ela'ydı. Bakışlarımı bahçeden çekip Ela'ya döndüm. Kafasını onaylamadığını gösteren bir şekilde iki yana salladı. Son 90 gününü beni hayata dönmeye ikna etmekle geçirmişti. Olayı özetleyecek olursak, ilk 1 ay fazla iyimser bir şekilde geri dönmesini bekledim. Oldukça ümitliydim açıkçası. Gidişinin ikinci ayı haklı olarak yas tutarak geçti. Ölen duygularım için uzun bir ay boyunca yas tuttum ve etrafımdakiler de bunu anlayışla karşıladı. Çevresinin özel hayatından başka işi olmayan, kendini dedikoduya adamış ev hanımı komşularımız bu durumdan mutluydu bile. Aylar önce yakınlardaki bir blokta oturan kadın ve kocası kimsenin haberi olmadan taşındığından beri hayatlarında hiç heyecan yoktu ve neden gitmiş olabileceklerine dair  kurabilecekleri her şeyi kurmuşlardı. Onlara hak veriyordum aslında.

Sence kaçırılmış olabilirler mi?

Belki de değerli bir şeyleri çalınmıştı ve fidye isteyen mafyalar vardı onlar da fidyeyi ödeyecek parayı toplamak için kendilerini işe adadılar.

Adamın aslında evli olduğu ortaya çıktı ve yollarını olabilecek en hızlı şekilde ayırdılar çünkü ortada bir bebek vardı -adamın gizlediği karısından olan bebeği- ve kimse bir bebeğin hayatını mahvetmek istemiyordu.

Fakat üçüncü ay yaptığım şeylere bir bahane sunamıyordum ne yazık ki. Birkaç kilo vermiştim, hiç dışarı çıkmıyordum, uykusuzluk yüzümden anlaşılıyordu. Ne kadar denersem deneyim, alışkanlık haline gelen Tilki'yi unutamıyordum. Hayatıma devam edemiyordum. Günleri saymaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Kendimi havayla boğmak istermişçesine derin bir nefes aldım.


''Aramızda mısın?'' Ela'nın sesiyle kendime geldim.

''Evet, iyiyim. Pardon. Soru bu değildi. Dalmışım, hoş geldin.''

''Nerelere daldın acaba?'' İmalı sesini duymazdan gelerek yatağımın kenarına oturdum. Ela da yanıma oturup elimi tuttu ve güven vermek ister gibi gülümsedi. Bu beni dışarı çıkmak için ikna etmeden önceki yüz ifadesi olduğundan daha başlamadan sözünü kestim.

''Tamam, seninle gelirim. Bu odanın içinde oturmanın bir şeye yaradığı yok. Tilki çok mantıklı açıklamasıyla gelip binlerce kez özür dileyene kadar onu başka bir yerde de bekleyebilirim.'' Ela önce ağzını bir şey söylemek ister gibi açtı, sonra itiraz etmediğimi fark edip kapadı ve şaşkınlık içinde bana baktı.

''Yani geliyorsun. Sen. İnsanların olduğu bir yere. Dış dünyaya. Ana karaya?''

''Gelmeyeyim mi?'' Ela öyle bir baktı ki kafama tuğla gibi bir şeyler fırlatacak sandım. Anında ayağa fırladı ve beni de kolumdan çekiştirip odamdan çıkardı. Kapıya doğru sürüklüyordu ki, pijamalarım ve dağılmış saçımla adeta bir prensese benzediğimi fark etti.

''Yarım saatin var. Yoksa balkabağına dönüşeceğim.'' Ona eminim öyledir der gibi baktım ve banyoya koştum. Kısa bir duşun ardından üzerime bulabildiğim en düzgün şeyleri giydim ama dolabın önünde durduğum saniyelerde yaşadığım kafa karışıklığı giyinmeyi unuttuğumu düşündürdü. Gerçekten insanlıktan çıkıp bitkiye dönüşmeye başlıyordum sanırım. Saçlarımı taramak bana bir avuç yolunmuş saç ve kırık bir tarağa mal oldu ama işim bittiğinde gerçekten güzel ve sağlıklı görünüyordum. Eserime gururla bakarken kolyem hala orada olduğunu hatırlatmak ister gibi parladı, sanki unuttuğum bir anım varmış gibi. Kolye alev alıp boynumu delmiş ve kalbimin üzerine düşmüş gibi hissettim. Kalbimin içinde kaynayan kanımla kolyenin demirinin karıştığı o saniyelerde, az daha ağlıyordum. Dolan gözlerimi son anda durdurmayı başardım ve düşmek üzere olan bir damla yaşı da elimin tersiyle silip yok ettim. Aynadaki yansımama gülümsedim, tüm bunlar normalmiş gibi. Yanıma alabileceğim bir çanta ararken aşağıdan Ela'nın sesi geliyordu.

''Senin dünyanda yarım saat 65 dakika mı Aylin! Sen bir aşağı in de göstereceğim ben sana! Ah Sanem Teyzeciğim siz de mi buradaydınız, ne tesadüf. Yok, biz sadece şakalaşıyoruz kızınızla. Saklambaç oynuyorduk tam da. Sağım solum sobe Aylin! Ben seni ebelemeden gel şuraya! Ah şu çocuklar, siz neler yapıyorsunuz Sanem Teyzeciğim?'' Onlar hep iyi anlaşmışlardı. Ela benim olamadığım hayırlı evlattı annem için. Ela'nın tavırlarına gülmeden edemedim. Beni gülümsetmeyi bir şekilde başarıyordu.

...

Eskiden, yaklaşık 3 ay önce kadar eskiden sık sık geldiğimiz ve Şato adını verdiğimiz kafeye gelmiştik. Hava o kadar güzeldi ki, benim kasvetimi dağıtıyordu.

''Özlemişsin değil mi?'' Kahvemden gürültülü bir yudum alıp kafa salladım.

''Buranın kahvesi gerçekten güzel oluyor. Özlemişim.'' Ela ben bunu nasıl aldım der gibi baktı.

''Kahveden bahsetmiyorum. Beni diyorum, özlemişsin değil mi?''

''Hayır.'' Ela, zeki bir kızdı. Bazen sinirli de olabiliyordu ama bu onun her zaman saf bir kalbe sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Cevabımla kaşlarını çattı, içeceğinden bir yudum aldı ve bozulduğunu belli etmemek için sahte olduğu çok belli olan bir gülümseme sundu.

''Tabi, öyledir eminim. Zaten sen üzülünce moralini düzeltmek için peşinde koşan bir arkadaş ordusu var, o yüzden ben kimim ki?'' Benim sahip olduğum tek gerçek arkadaştı ama bu onu sinir etmeme engel olmuyordu.

''Bazen salak olduğunu düşünüyorum Ela. Ciddi salaksın bence. Çıkınca bir doktora görün derim.''

''Çıkışta bir doktora uğrayacağız zaten. Kulak, burun, boğaz. Şu pipeti boğazından sokup kulağından geçirip burnundan çıkaracağım.'' Hayal gücü çok gelişmiş bir arkadaşa sahiptim.

Biraz daha oturduktan sonra başka yerlere de gitmek istedim ve bu tepkim Ela'yı çok heyecanlandırdı. Biz çıkmak üzereyken telefonum çaldı. Bilinmeyen numaraydı, ben de açtım. Çünkü bilmeyen numaraları açmamak için hiçbir sebebiniz yoktur.


Bana olduğu gibi birkaç çocuğun arayıp işletmek için ses çıkarmamasını ve sizin de sinirlenmenizi saymazsak.

''Kimsiniz? Konuşmayacaksanız kapatıyorum. İnsanları boşu boşuna rahatsız etmek gibi bir hobiniz mi var?'' Fısıltı gibi bir şey duyduğumu sandım. Sanki biri benim ya da Aylin demiş gibi gelmişti. Sonra bunun benim kuruntum olduğunu düşündüm. Ses gelmemeye devam ediyordu ben de kapattım ve Ela'yla eski geleneklerimizi tekrarlamak için önümüzde duran koca günü değerlendirdik. Yine de aklımın bir köşesinde sabah arayan kişinin Tilki olma ihtimali yatıyordu.

...

Başka bir şey yapamayacak kadar yoruluncaya kadar birlikte vakit geçirdik. Yeniden dışarı çıkmak güzeldi. Bir günümü de akrep ve yelkovanı kovalamadan, kendimce kuruntu yapmadan ve sinir krizi geçirmeden tamamlamak güzeldi. Kendimi komadan çıkıp hayata dönmüşüm gibi hissediyordum. Hala içimde sızlayan bir kalp vardı ama bunu atlatabileceğime dair bir umut doğmuştu. Asıl soru şuydu, atlatmak istiyor muydum?

Continue Reading

You'll Also Like

691K 31K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
492K 26.6K 35
Gerçek aile kitabıdır. Bitter aşığı kızın hikayesi... #yeni 1 #yeniaile 1 #hata 1 #zengin 1 #karışma 1 #hayat 1
6.4M 278K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
631K 18.5K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...