NAİRA‧✕‧Örümceğin Laneti |3K...

By FulyaAlagz

361K 24.7K 1.2K

"Geceleri Karaltı avcısı sabahları örnek bir öğrenci. O bir Milkshake canavarı. O Muna Doherty!" Φ 18 yaşına... More

3K Serisinin okuyucularından:
3K
Tanıtım | Örümceğin Laneti (3K Serisi Birinci Kitabı)
3K - NAİRA
1 - Milkshake Canavarı
2 - Karaltılar
3 - Ateş Işığı
4 - Örümceğin Laneti
5 - Yeni Sevgili
6 - Dustin! Tek kurtarıcım!
7 - Dövüş Zamanı
8 - Kolye
9 - Kötü Rol
11 - Kavga
12 - Gerçekler
13 - Küçük kız
14 - Kainatlılar
15 - Asla
16 - Sevgiliyiz
17 - Aşk
18 - İlk
19 - Tanışma
20 - Oyuncak
21 - Seçmeler
22 - Seçmeler 2
23 - En Büyük Korku
24 - Elbise
25 - Oyun
26 - Yemek
27 - FİNAL
3K - Naira | Örümceğin Doğuşu (Tanıtım) - 3K Serisi #2
Devam...
Karakterler | Sürpriz İsimler
*
Fantastikte 3!!!!
+100.000!!!!
3.Kitap!
3.Kitap geldi!
DÜZENLENDİ!
ÇOK GÜZEL HABERLERİM VAR!

10 - Hastane Macerası

10.5K 760 52
By FulyaAlagz

"O kimdi?" Sırt çantama daha da sıkı sarıldım. "Kim kimdi?" Dustin yine sorulara başlamıştı. Derin bir nefes verdi. Bir yandan da yürüyorduk otobüs durağına kadar. Mandy ile vedalaşmıştık. Okul bugün her zamanki gibi sıkıcı ve gereksizdi. Babamdaki veya Dustin'deki arabalar hep kiralıktı. Bize ait değillerdi.

İkinci dersten sonra bay pis kokulu karaltı ortalıktan kaybolmuştu. Neymiş işleri varmış. Sen şuna biraz kana ihtiyacım var insan öldürmeye gidiyorum desene. Sky ile tekrar buluşmak üzere ayrılmıştık. Onunla konuşmam gereken daha bir sürü konu vardı. Bana yardım edecekti. Bunu kabul etmişti. Aslında bir çıkarı yoktu. Bana neden yardım ediyordu? Ona güvenmeli miydim? Sorusuna karşılık verdiğim soruyla Dustin omuzlarını düşürdü ve durdu. Bana döndü. Ben de aynısını yaptım. "Bana yalan söylüyorsun Muna. Yalan söylemekte hiç iyi değilsin tanıyorum seni. Benden bir şey saklama."

Peki ya o da gerçeği biliyor ve benden saklıyorsa? "Hayır. Böyle bir şey yapmıyorum Dustin. Sadece Sky ile konuşmak istediğim bazı şeyler vardı." Hayretle kaşlarını kaldırdı. "Demek tanıştınız." Ofladım. "Konuştuğum kişinin adını bilmeliyim diye düşündüm." "Doğru. Haklısın." Şu an resmen trip atan bir sevgili gibiydi. Beni beklemeden yürümeye başladı. Hafif koşuşturarak ona yetişmeye çalıştım. Durdurmak için kolundan tuttum. "Dustin! Neler oluyor?" "Asıl sana neler oluyor Muna? Tanımadığın bir adama benden daha çok mu güveniyorsun? Bana anlatmıyorsun ama ona anlatıyorsun."

"Açıkçası artık kime güveneceğimi bilmiyorum." Hayal kırıklığına uğrayarak kafasını sağa sola salladı ve arkasına bakmadan yürümeye başladı. Onun arkasından gitmedim. Yürümeyi tercih ettim. Bu en azından daha iyi hissettirirdi. Uzun bir yürüyüşten sonra nihayet eve varmıştım. Dustin çoktan gelmiş olmalıydı. Asansörden indim ve dairemize girdim. Babam muhtemelen dükkandaydı. Merdivenleri çıktım. Çantamı odama bıraktım.

Uzun penceremden içeriye sert bir rüzgar giriyordu. Havalar gittikçe soğuyordu. Sonbaharın ortalarındaydık. Ben ise kışta doğmuştum. Şubat ayının 5'i. Karlar diz boyuyken. Ben bembeyaz karların ortasında bembeyaz çarşafımın içinde gülümseyerek ellerimi oynatıyormuşum. Kahverengi gözlerim bembeyazlığın içinde bir nokta misali belli oluyormuş. Babam küçükken hep bunu anlatırdı. Kendimi iyi hissederdim. Çünkü farklı olduğumu biliyordum. Ben Naira'ydım. İnsanlardan ve bu dünyadan tamamen farklıydım.

Çantamı yere bıraktıktan sonra pencereyi kapattım. Odamdan çıktım. Dustin'in kapısında durdum. Dizlerimi kırdım ve yere çömeldim. İçeriyi dinlemeye çalıştım. Dustin kötü olduğunda hep metal müzik dinlerdi. Mutlu olduğunda da metal dinlerdi. İki istisnai durum haricinde klasik dinlerdi. Sanki hayatının akışı gibiydi müzikleri.

Ama bu sefer hiçbir ses gelmiyordu dışarıya. Biraz daha bekledim. Sonra kapıyı tıkladım. "Dustin?" Yine ses yoktu. "Dustin bana kızma ne olur." Ayağa kalktım. Tekrar tıkladım. "Dustin?" Yine ses yoktu.

Kapıyı açtım. Yatağı bomboştu. Odaya bir göz gezdirdim. Burada yoktu. Kesinlikle. İçeri doğru adımlarımı attım. O sırada telefonum çaldı. Hemen açtım. "Efendim baba?" Babamın nefesi kulaklarımı doldurdu. "Kızım Dustin'i merak etme. Kendi dairesine gitmiş. Merak etmeyin diye mesaj atmış bana." Gözlerimi sinirle yumdum. Çok güzel. Benimle konuşmayacaktı. Onu kırmıştım evet ama ona gerçekleri söylediğim için kırılmıştı. Ve gerçekleri söylememi isteyen de oydu. Tam bir çocuktu.

"Peki tamam."
"Boş zamanın varsa buraya gelebilirsin. Sana da iyi gelir." Biraz düşündüm. Belki kitapların arasında kendimi daha iyi hissedebilirdim.

"Tamam. Kapatıyorum," dedikten sonra cevap gelmeyince kapattım. Şimdi Dustin'i hiç düşünmek istemiyordum. Bu yüzden dükkan iyi fikirdi. Kitaplar en iyisiydi. Telefonu kapattıktan sonra hızlıca üzerimi değiştirdim. Dar siyah pantolonumu ve bol beyaz tişörtümü üzerime geçirdim. Dışarıdaki havayı da görünce kalın siyah kapüşonlumu sırtıma aldım. Telefonumu sağ cebime, anahtarı sol cebime attım ve dışarı çıktım.

Dükkan buraya çok yakındı. New York'un sakin sokaklarından birinde küçük bir dükkandı. Çok kişi gelip gitmezdi. Ama devamlı müşterilerimiz vardı. Dışarıdaki rüzgar içime girmeye çalışınca kapüşonu kafama geçirdim. Ellerimi kapüşonlunun ceplerine koydum. Sıcacıktı. O her zamanki ışığı gördüğümde orası olduğunu biliyordum. Hafif sarı ışık... Hava kararmak üzereydi. Ortalama bir saat burada takılabilirdim.

Geniş kapıyı tek elimle kolundan tuttum ve ittim. Hemen o tanıdık ses geldi kulağıma. "Cınk cınk." Bu dükkanımızın daha doğrusu her dükkanın 'hoşgeldiniz!' sesiydi Brooklyn'de. İçeriye girince yüzüme vuran sıcak hava dalgasıyla kapüşonumu çıkardım. Ellerimi de ceplerinden çıkardım. Hemen girişte soldaki kasada babam oturuyordu. Hemen önünde dikildim ve gülümsedim. "Nasılsın?" Kemik gözlüklerini geriye itti. "İyiyim. Sen birtanem?"

"Her zamanki gibi." Etrafa şöyle bir bakındım. 5-6 kişi vardı tahminimce. İki kişi köşelerde oturmuş kitaplarını okuyorlardı. Bir kişi ise harıl harıl ders çalışıyordu. Hah! Sanırım onu tanıyordum. Bizim sınıftan Berry! Namı diğer sınıfın ineği. Herkes onunla dalga geçerdi ama benim iyi bir arkadaşımdı çokta iyi olmasa da. Derin bir nefes aldım. Karaltı kokusu yoktu etrafta. Zaten babam girmelerine izin vermezdi. Kapüşonlumu çıkarıp kasanın yanındaki sandalyeye attım.

Üç kişi de kitapları karıştırıyordu. Ben göz gezdirirken biri yanımıza geldi. Elindeki kitabı babama uzattı. Kitaba baktım. Ağır bir polisiyeydi. Sonra adama baktım. Direk mavi gözleri ilgimi çekti. Sonra anladım ki ne kadar şekil değiştirse de gözleri hiç değişmiyordu. Gözlerinin içine baktım. Kitabın parasını verdi. Tam yanımdan geçecekti ki kolundan tuttum. Babam arkasındaki raflarla ilgileniyordu. Kulağına fısıldadım. "Sen olduğunu biliyorum." Kolunu bıraktım. Bu sefer tam tersi yöne arka tarafa yürümeye başladı. Benim buraya her geldiğimde kitap okumak için gittiğim yerdi. Kitap raflarının arasında kaybolan bir yerdi. Çoğu kişi orayı fark etmezdi.

Biraz sonra ben de arkasından oraya girdim. Babam her zamanki gibi kitap okumak için gittiğimi düşünüyordu. Oraya vardığımda kendi halindeydi. Şöyle bir bakınca Dustin'den daha kaslı olduğunu fark ettim. Daha geniş omuzları vardı ve daha uzun boyluydu. Önüne gelen saçları sağ elinin yardımıyla kafasının arkasına taradı. Tanrım hareketleri nefes kesiciydi. Ah ben neler diyordum? Kendime içsel bir tokat attım. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve masanın yanındaki sandalyeye çöktüm. O da karşımdaki yerini aldı.

Önüme gelen düz saçlarımı kulağımın arkasına attım. "Peki. Planın ne?" "Gerçekleri öğrenmek." Güldü.

"Gerçekleri nasıl öğrenmeyi düşünüyorsun küçük Naira?" Gözlerimi devirdim. "O konuda bana yardım etmen lazım işte." Biraz düşündü. "Direk babana sorsan olmuyor mu?" Kafamı sağa sola salladım. "Bir kanıtım olmadan ona çıkışmak istemiyorum. Belki de gereksiz yere onu üzmüş olacağım." Çenesini sıvazladı. "Peki. O zaman tek bir yol var." Sevinçle ona doğru eğildim. "Nedir?"

"Doğum belgesi."
"Yani hastaneye." Arkama yaslandım. "Denemeye değer." "Doğru doğum belgelerinde her şey yazar. Doğum sırasında olağanüstü bir durum gerçekleştiyse yazmışlardır." Kafasını salladı. "Da bunları sen nerden biliyorsun?" "Bir ara insan biyolojisine çok merak salmıştım. Doğum kasetleri izledim," dedim dudağımı ısırarak. "Iyyk," dedi iğrendiğini belli ederek. "Doğumlardan nefret ederim."

"Her neyse, hadi hastaneye gidelim." Ayaklandık ve sırayla dükkandan çıktık. Fakat aklıma takılan bir şey vardı. Burayı nereden biliyordu?

İki saat sonra St. Elly Will hastanesine varmıştık. Bu hastanede doğmuştum. Bir keresinde lazım olmuştu okul için. Hava kararmıştı. Dükkandan çıkarken ayrı ayrı çıkmıştık. Babama ava gittiğimi söylemiştim.

Geniş lüks binanın içine girdik. Hemen karşıdaki danışmanın önünde durduk. Sarı saçlarını atkuyruğu yapmış bir kadın bizi karşıladı. "Buyurun. Nasıl yardımcı olabilirim?" Ben hemen sormaya başladım. "Doğum belgelerine nasıl bakabiliriz acaba?" Kadın tek kaşını kaldırdı. "Bu sizin için yasal olmaz. Sadece yetkililer bakabilir. Üzgünüm."

"Yetkili derken?"
"Doğum uzmanı, doktorlar vs." Biraz düşündüm. Sonra Sky'a döndüm. Kulağına fısıldadım. "Yetkili olmadıkça bakamayız." O da biraz düşündü. Sonra gülümsedi. "O zaman yetkili oluruz." Ne dediğini anlamayarak gözlerimi kıstım. Kafamı hafif sağa yatırdım.

Yaklaşık yarım saat girişteki bekleme salonunda bekledim. Derin bir nefes verdim. Acaba ne yapacaktı? Ayaklarımı uzattım ve beklemeye devam ettim. Derken bir adam önümde belirdi. Ne ara gelmişti onu bile fark etmemiştim. Üzerinde beyaz bir önlüğü olan, hafif kır saçlı, orta yaşlı bir adamdı. Önümde bekleyince ayağa kalktım. "Buyurun? Bir sorun mu vardı?" Gülümsedi. "Tanımadın değil mi?" Kafamı sağa sola salladım. Sonra dank etti. Gözlerinin içine baktım. Kanatlar oradaydı. "Sky!"

"Kadın doğum doktoru Bay Harrison," diyerek yaka gömleğini gösterdi. Kıkırdamamak için zor tuttum kendimi. "Bunu nasıl..."

"Çok zamanımız yok. Adamı dolaba kilitledim. Hemen bakmamız lazım," diyerek kulağıma fısıldadı. Kafamı salladım. Kolunu omzuma attı. Bir şeyler konuşmaya başladı. Birilerine kafa salladı sonra bir odanın kapısına geldik. Kapının yanında ismi yazıyordu. Hemen yandaki sekreter ayağa kalktı. Oturmasını işaret etti. Beni gösterdi. Gülümsedim. "Yeğenimle bir şey konuşacağız. Kimseyi içeri alma." Kadın kafasını salladı. Afro saçları zorla tutturulmuş gibi duruyordu. Her an fırlayabilir! Ten rengi de fazlasıyla yanıktı, bu hoşuma gitmişti.

İçeri girdik. Geniş ve beyaz bir odaydı. Hemen etrafı gezinmeye başladı. "Buralarda bir yerde olmalı." Dolapları karıştırmaya yöneldi. "Yabancıymışsın gibi hissediyorum," dedim gülerek. Gözlerini devirdi. Sanki Sky çok yakınımdı! Söylediğim lafa bak!

Dediğim şeyin komik olduğunu o da fark etti ve güldü. "Genelde öyle hissettiririm," dedi ve aramaya devam etti. Ben de diğer bir koldan aramaya devam ettim. Çekmecelerden en alttakine baktım. Orada dosyaya benzer şeyler vardı. Tam bakacaktım ki telefonum çaldı. Cebimden çıkardım.

Arayan: Dustin

Cevaplamadım. Sessize aldım. Ona kızgındım. Ne kadar kırmış olsam da evden gitmesine gerek yoktu. Sakince konuşup her şeyi halledebilirdik. Tekrar eski yerine koyduktan sonra dosyaları karıştırdım. En sonunda buldum. "Sanırım buldum." Sky da hızlı adımlarla yanıma geldi.

Dosyaları karıştırdı. "Doğum günün?"
"5 Şubat 1998"
Hemen dosyaları inceledi ve birkaç tane kağıt çıkardı. Onlara da teker teker baktıktan sonra bir tane kağıdı bana uzattı. "Muna Doherty?" Kafamı salladım ve kağıdı elinden aldım. Tam yazılanları okuyacaktım ki kapı açıldı.

"Doktor Harrison! Acil hasta geldi. Hemen ameliyata alıyoruz. Suyu gelmiş durumda." Telaşla ayağa fırladık. "Ne?" Adam Sky'ı dinlemeden kolundan tuttu ve dışarı iteledi. "Ama..." "Hemen hazırlanın efendim çabuk." Bizi bir ameliyathaneye yönlendirdi. Sky'a eldiven ve giyilecekleri giydirdiler. Korktuğu gözlerinden okunuyordu. Kağıdı katlayıp cebime koydum. Sonra da okuyabilirdim.

"Korkma. Ben buradayım."
"Ama doğumu yapacak kişi benim." E, haklıydı. Ama destek olduğumu belli etmeye çalışıyordum ben de. Aman tanrım. Resmen doğuma giriyordu. Telaşlanması gayet normaldi.

"Derin derin nefes al ve ver."
"Sanırım bunu kadına söylemem gerek." Kafamı salladım. "Evet."

Derin nefes aldı ve verdi. Adam koşarak yanımıza geldi. "Acele edin efendim." Kafasını salladı. İçeri girmeye başladık. Benim girmeme izin vermedi. Sky korkulu gözlerle bana baktı. Dudaklarımla 'her şey yolunda' dedim.

Ve başparmağımı havaya kaldırdım.

Gülümsedi. Sanırım biraz rahatlamıştı. Gülümsedim. Kadının bacaklarına geçti. Konuştuklarını buradan duyabiliyordum. "Başka doktor gelemez mi?" dedi Sky aynı ifadeyle. Adam kafasını sağa sola salladı. "Efendim. Tek nöbetçi sizsiniz biliyorsunuz." Sky derin bir nefes verdi. "Sanırım ben yapamayacağım."

Hemen Sky'ın giydiği şeyleri giydim. Kapıya yöneldim. Başta girmeme engel olmaya çalıştılar fakat onlara da bir yalan uydurdum. "Nasıl efendim?" Adam şaşkına dönmüştü. Hemen aralarına girdim. "Tamam, ben hallederim." Adam bu sefer bana şaşkınca baktı. Sky'ın gözlerine baktım. "Sakin ol. Ben hallederim."

"Nasıl?"
"Hani sana doğum kasetleri izlemiştim dedim ya. Orda her şey ayrıntılıydı,'' dedim fısıldayarak. Gülümsedim. O arada dikkatimi kadının bağırışları çekti. "Sakin olun hanımefendi! Derin derin nefes alıp verin." Dediğimi yapmaya başladı.

"Sanırım geliyor!" Kadın bir yandan sancı çekiyor ve dişlerini birbirine bastırıyordu. "Tamam gelsin. Sakin olun." Hemen çarşafı kaldırdım ve bebeği görmeye çalıştım. ''İtin! Yapabilirsiniz!'' Kadın daha fazla çığlık atmaya başladı. Tanrım... Kulaklarımı kaybetmek istemiyordum. ''Biraz daha!'' Kadına yardımcı olmak için karnına yukarıdan aşağıya baskı uygulamaya çalıştım. Hemşireler de bir yandan bana yardım etmeye çalışıyorlardı. Çocuk görününce sevinç çığlığı attım. Kadın daha da bağırdı. "Daha fazla itin!"

Kadın dediğimi yaptı ve bebek sonunda geldi. "Makas!" Hemen elime makas tutuşturuldu. Bebeğin anneyle olan ilişkisini kestim ve kucağıma aldım. Ağlıyordu. Hem de kulağı yırtarcasına.

Gülümsedim. Vay canına. O kadar da zor değildi.

Sky'a baktım. Kucağımdaki bebeğin ayaklarını eline aldı. Onun elleri yanında minicik kalıyordu. O da gülümsüyordu. Fakat ikimiz de ter içinde kalmıştık. Diğerleri hemen kadınla ilgilendiler. Ben ise bu mucizenin bir parçasıydım. Sky'a baktım. Onu ilk defa bu kadar gülümserken görüyordum. Soğuk gözleri şimdi sıcacık bakıyordu. Sanırım ondan iyi bir baba olurdu.

Hastanede işimiz bittikten sonra beni önceden götürdüğü tepeye gittik. Karanlıkta daha bir muhteşemdi. Ormandan gelen kurt seslerini umursamadım. Tepenin ucuna oturduk. Ayaklarımızı sarkıttık. Cebimdeki kağıdı çıkardım.

"Okuyacak mısın?" Kafamı salladım. Katlı kağıdı yavaşça açtım. Her açışımda derin bir nefes verdim. Bir sürü yazı vardı. Okumaya başladım. Okudukça o anları hayal etmeye çalıştım.

...
Hayatımda hiç yaşamadığım bir şeyi yaşadım. Bebeğin doğumuyla aynı anda güneş doğdu. Bu anormal bir durumda çünkü güneş daha yeni batmıştı. Kadının çığlıkları kayboldu. Bir ara kadının kötü olduğunu, hayati durumunun tehlikeye girdiğini düşünmüştüm fakat durumu gayet iyiydi. Bebek ise doğduğu gibi ağlamaya başlamıştı. Her şey normaldi. Güneş hariç.
...

Ne yapacağımı bilemedim bir süre. Sadece bakakaldım. Çünkü kendimi o kadar alıştırmıştım ki olumsuzluğa. Bunun olmayacağını düşünüyordum. Ama o yaşıyordu! Yaşıyordu! Ellerim titremeye, gözlerim dolmaya başladı.

"Ee, ne yazıyor?" Birden boynuna atladım. Atlamamla ikimiz beraber uçurumdan aşağı düşüverdik. Yerçekimi bize ters yapmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

890 69 9
Doğmak belki de en büyük lanetimdi. Ama ben, buna rağmen yaşıyordum. Geçmişim fazlasıyla sıkıntılı geçmişti ve ben yaralarımın üzerine kabuk bağlamış...
304K 26.4K 47
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
406K 30.4K 124
--En yüksek Bilim Kurgu #1, Fantastik#1-- "Beni kapının önünde bıraktın. Bir ay sonra döneceğini söyleyip. Beş yıl, iki evren, on kıta sonra kafana s...
1.8M 98.3K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...