BİR DELİ AŞIK

By boonniie

2.1K 340 79

- Eda, bu kapıyı şimdi açmazsan kırmak zorunda kalıcam. Sesimi çıkarmadan olduğum yerde zıpladım, korkudan al... More

NEE !!! BAŞ KOMİSER Mİ ???
HEM ''KAS YIĞINTISI'' HEM ''AYI''
TALİHSİZ BEN
BURKUK AYAK
.....
BOŞ TEHDİTLER...

KAS YIĞINTISI

706 99 36
By boonniie

         Okulun son günüydü, dört senemi verdiğim bu koca üniversiteye veda etme zamanı gelmişti. İçim buruktu, ayrılmanın bu kadar hüzünlü olacağını düşünmemiştim. Belkide babamın hemen işlerin başına geçirmesi mi okuldan ayrılmamı bu kadar güçleştiriyordu. He evet, daha birde o mesele var. Okul biter bitmez kim işe başlar ki hemen, sanki ben çalışmasam şirket batacak bazen gerçekten anlayamıyorum babamı... Bari tatil yapsaydım hakkımdı sonuçta, bu konuyu konuşmalıyım babamla hazır değilim çalışmaya, en azından bir hafta tatile ihtiyacım var. Babamla aramız aslında çok iyi değildi, ta ki annemi beş sene önce trafik kazasında kaybettikten sonra babam inanılmaz şekilde bu duruma yenildi, hayattan soğudu işe gitmiyordu ben gidip ortalığı toparlamak zorunda kalıyordum. Onu öyle solgun çökük görünce dayanamıyordum bende çok üzgündüm sonuçta annemdi, ama babama ters davranarak onuda kaybetmekten korktum. O düşüncemden sonra babamla her konuda iyi geçinmeye başladık. Hatta üniversiteyi bile o mutlu olsun diye onun istediği bölümü okudum. Bana inanılmaz bağlı kızıymışım gibi değilde onun annesi gibi hissediyorum kendimi, ama her baba gibi de yumruğunu masaya vurduğu anlar oluyor. İşte o anlarda gerçekten çekilmez oluyor. Babam kısaca böyle işte, he birde son senelerde çapkınlığı başladı bu da başlı başına ayrı bir konu zaten. Her şeyi geçtim gerçekten çalışmak istemiyordum, kızların hoşlanabileceği bir sektör değil zaten. Tamam üniversiteyi o bölüm üzerine okudum ama ben kim araba ithalatı yapmak kim. Babamı yüz üstü bırakamayacağım için; becerebildiğim kadar şirketi ayakta tutmam gerekir.

Okulda ki çıkış işlerimi de hallettikten sonra, arkadaşlarla görüşecektim. Her zaman gittiğimiz restauranta gidip, onları beklemeye başladım. Oturduktan üç dakika sonra, Tuğçe geldi. Tuğçe çocukluktan arkadaşımdı, hatta en samimi ve içimi tek döktüğüm arkadaşım oydu. 

- Naber Eda okuluda allem ettin kullem ettin bitirdin ya kızım helal olsun sana.

- Ne yapim kızım sürekli arabalarla uğraşıyordum, bende dahil resmen koca sınıfta dört kızdık.  Hormonlarım değişti, beş gün üst üstte aynı ortama girince kaçmam gerekiyordu.

Genelde dört günden fazla üst üstte gitmiyordum okula, olumsuz etkiliyordu beni, öğrenci dosyamda bile geldiğim günlerle raporlu olup gelmediğim günler hemen hemen eşitti. Mert kapıdan bize el sallayıp yanımıza doğru geldi.

- Çıtırlar neyin dedikodusunu yapıyorsunuz bakim?

Mert'le okulda tanışmıştık, bölümümde anlaşabildiğim tek insandı diyebilirim. Bana karşı değişik duyguları olan bir çocuk, bazen çok korumacı oluyordu, bazen de çok vurdum duymazdı. Yinede aynı ortamda bulunmaktan ikimizde hoşlanıyorduk.

- Eda'nın, okula nasıl gitmeyerek mezun olduğunu konuşuyorduk. Mert seni de tebrik ederim, sonunda bitirdiniz maratonu.

- Teşekkür ederim Tuğçe. Ben olmasaydım, Eda hala birinci sınıfı tekrarlıyor olurdu. 

 Mert 'in bunu söylediğine inanmıyorum.

- Ya Mert neden öyle diyorsun arada bir yardım ettin, onuda her yerde söylüyorsun kırılıyorum bak.

- Arada bir mi ? 

 Gözlerini pörtletmişti, bu hali gerçekten çok komikti.

- Tamam arada bir değil, sınavlarımda da yardımcı oldun.

- Sınavlarında da mı ? 

-Eda aa

A- yı uzatarak söylemişti.

- Sana hiç bir şey demiyorum, hakkımı yiyorsun üzerinde bir sürü emeğim var. 

Doğru söylüyordu, gerçekten hakkı vardı. Mert sayesinde geçmiştim okulu; sınavlarımda, proje ödevlerimde, okula gelmediğim zamanlarda, hasta olduğum da bile o tutmuştu bütün notlarımı. Konuyu daha fazla uzatmamak için yanına gidip sarıldım.

- Mert şaka yapıyordum, tabi ki de sen olmasaydın çok zorlanırdım sana hakkımı ödeyemem.

Tuğçe sitem yaparak gelen Murat'la Hande'deye 

- Nerede kaldınız ya öldük sizi beklemekten, dedi.

- Tuğçe, Murat' ı biliyorsun işte, maçın bitmesini bekledik.

- Hande 4 saat hazırlanamadım demiyor da, benim maçımı problem yapıyor.

Hande köpürmüş bir şekilde sandalyeden kalkıp; Tuğçe'yle bana kaş göz yaptı,  tuvalete gidelim, diye ben elimle yok işareti yaptım. Onların ikisi gittiler.  Murat'a dönüp arkadaşımı üzmemesi için uyarıda bulundum şakayla karışık, o sırada da Mert bana anlamsızca baktı.

- Karışmasana çocukların işine

- Arkadaşım o benim, üzülmesini istemem

Sinirli bir şekilde söylemiştim.

- Mert bu kadınlar hep böyle işte, benim ne çektiğimi evlenmeden anlayamassınız.

- Ben evlenmicem sen evlenme merakı olanlara söyle bunu 

Mert'i işaret ederek söylemiştim.

- Mert aman ha !! Evlenip de, genç yaşta yakma başını. Hele birde Eda gibi bir kızla, çekilmez

Uzanıp Murat'ın sırtına vurdum, resmen alay konusu olmuştum.

- Mert benim gibi kızı bulsun da öpsün başına koysun.

Bu söylediğim Mert'in çok hoşuna gitti galiba, kıkır kıkır gülüyordu. Tuğçe'yle Hande de geldikten sonra tatil planı yaptılar, ben gidemeyeceğim için;  organizasyonlarına ortak olamadım, ama çok istiyordum sevdiğim insanlarla bir hafta da olsa tatile gitmeyi dayanamayıp;

- Bende geliyorum, dedim.

Tuğçe çığlık atıp boynuma sarıldı,  yinede bu duruma en çok sevinen ve heyecanlanan Mert olmuştu. Tuğçe biletleri ve otel rezervasyonunu ayarlayacaktı, yarın 10.00 'da havalimanında toplanmayı kararlaştırdık. Tek sorun, babama nasıl söyleyecektim. Bir saat daha oturduktan sonra kalktık. Tuğçe, Hande'lerle gitti, bende Mert'le gidecektim. Yol boyunca şakalaşıp güldük. Kapıya geldiğimiz de, Mert bana dönüp ellerimi tuttu, gözlerimin içine bakmaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim, ilk defa bu kadar anlam yüklü bakıyordu ve ellerimi tutuyordu, heyecanlanmıştım.

- Eda geleceğin için çok mutlu oldum, sensiz gitmek istemiyordum.

Yanağıma doğru eğilip sulu sulu öptü, gerçekten çok şaşırdım. Bu durumdan çıkmak için; kardeş sözcüğünü ortaya attım.Elimi çekip;

- Bende çok istiyordum, kardeşlerimle güzel bir tatil yapmayı, dedim.

Yanağına uzanıp kardeşce öpüp çıktım. Hayali yıkılmış gibi bakıyordu, ama yapabileceğim bir şey yoktu.Bir an için ikimizi hayal etmeye başladım, ''Mert'le ben yok yok olmaz Eda çık şu duygudan ''deyip kendimi azarladım.

Eve girdiğimde, babam her zamanki gibi köşesine geçmiş tabletinden gazete okuyordu. Yanına gidip boynuna sarılıp, alnından öptüm. İzin almam için yağ çekmem lazımdı. Hemen mutfağa gidip, babamın en sevdiği meyve suyu karışımından hazırladım. Güzel bir tepsi bulup üzerine koydum, tam mutfaktan çıkarken aklıma bir şey geldi, geri geri adım atarak babamın yememesi gereken kurabiyelerden, bir tabak yapıp onuda tepsiye koydum. 

- Babaların en güzeli al bakalım.

Babam şaşırmış gibi bana baktı.

- Ne oldu Eda, hayırdır. Senden beklenmeyecek davranışlar bunlar.

- Aşk olsun baba, okul bitti diye bir şeyler yapmak istedim. Kötü mü oldu yani.

Üzülmüş gibi yaptım. Uzanıp yanağıma kocaman öpücük kondurdu.

- Tebrik ederim kızım.

Benim bir an önce konuya gelmem gerekiyordu, ama aklıma konuya nereden başlayacağıma dair hiç fikir gelmiyordu. Sonra aklıma ilk gelen şeyi söyledim.

- Baba bir şey söylicem...

Kafasını sallayarak

- Söyle, dedi.

- Bu okulu geçmem için, Mert bana çok yardımcı oldu biliyorsun 

Yine kafasını salladı.

- Arkadaşlarım aralarında bir haftalık küçük bir tatil planladılar, Mert beni de davet etti.Şimdi gitmessem, ona çok ayıp olur.

Sonunda söyleyebilmiştim, ama babam hiç tepki vermeyerek beni şaşırtmıştı.

- Baba, bir şey söylemeyecek misin?

Üzülüyormuş gibi yaptım.

- Bak kızım, şirkette sana ne kadar çok ihtiyacım olduğunu biliyorsun, çok yoruldum. Elli yaşına geldim,  emekli olmam gerekiyor artık. Ama madem Mert davet etti, bir haftadan uzun olmayacaksa git, ben biraz daha sensiz idare ederim.

Resmen yerimden bir metre zıpladım, babamı kocaman öpüp teşekkür ettikten sonra odama çıkıp; bavulumu hazırlamaya başladım. Yaklaşık iki saat sürdü hazırlamam, yorulmuştum artık, kendimi yatağın üzerine atar atmaz uykuya daldım.

*******************

       Sabah gözlerimi açtığımda, saat 06.00 'ydı. Heyecandan uyuyamamıştım, uzun zamandır ilk defa arkadaşlarımla tatil yapacaktım. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi de fırçaladıktan sonra mutfağa inip, dolaptan yemek için bir şeyler alıp odama tekrar çıktım.  Çantamı kontrol ettim herşey tamdı, üstümü de giyip hazır olda beklemeye başladım. Uçağımız 11.00 'deydi ve daha saat 07.00 'ydi. Heyecandan evde durmak istememiştim, ''Yavaş yavaş evden çıkıp havalimanına gidip orada takılır kahvaltı yaparım'', diye düşündüm. Odadan dışarı çıkacakken, son anda saç maşam aklıma geldi. Hemen çantama onuda attıktan sonra kapıya indim. ''Mert 'i mi arasam gelip alsa beni birlikte kahvaltı yapardık'', diye düşündüm sonra vazgeçtim, dünkü hadiseden sonra biraz uzak durmalıydım. Bavulunu alıp aşağıya indim. Kapıyı açtığımda, Mert'de arabadan çıkıyordu. ''Çüşş''  başka şey isteseymişim keşke, Mert beni gördüğünde gülmeye başladı.

- Hayrola Mert?

- Tuğçe aradı, uçak biletlerini 8 'e almış. Orada kahvaltı yaparız, diye düşünmüş.

Kafamı sallayarak;

- İyi yapmış, dedim.

- Sen ne yapıyordun bu saatte, bavulunu almış bizden gizli başka yere mi gidecektin? 

Bozuntuya vermeden, hafif gülerek;

- Yok be bavulumu dışarı çıkardım sadece, sonra eve geçip kahvaltı yapacaktım, dedim

- Kafandaki şapkayla mı?

Aptal ya gözünden de hiç bir şey kaçmıyordu.

- Ellerimde bavul olduğu için doluydu, bende mecburen çantamı koluma geçirip, şapkamı da kafama takıp indim. Tekrar yukarı çıkmak istemiyordum, o yüzden yani...

Neyse ki tekrar laf sokmamıştı.

- Madem hazırsın gidelim o zaman

Bavulumu alarak arabaya taşıdı, tam arabanın kapısını açarken; rüzgardan şapkam uçtu. ''ŞAPKAM'',diye bağırdım. Mert koşarak şapkamı aldı.

- Bunu kaybetme şapkayla daha güzel oluyorsun.

Pis pis sırıtıyordu. Bana böyle davranması bir yandan hoşuma gidiyordu, ama ona hiç o gözle bakmadığım için; tuhafıma da gidiyordu. Yinede Mert' den, sürekli köşe bucak kaçmak istemiyorum. Bu konuyu konuşmam lazım onunla, ama şimdi böyle bir konuşma yaparsam ortamı bozabilirdim. Tatil dönüşü yaparım, diye erteledim düşüncemi.

Havalimanina geldiğimizde, uçağın kalkmasına on beş dakika kalmıştı. Koştura koştura, yetişmiştik. Uçağa bindikten yaklaşık iki saat sonra, Muğla Dalaman havalimanına indik. Muğla'da Murat'ların akrabaları oturuyordu, bize Volkswagen -Tiguan- araba ayarlayıp, havalimanına göndertmişlerdi. Otele vardığımızda, yanımızda ki odada Mert'in kalacağını duyunca; Tuğçe'ye, kızgın kızgın baktım.  Oda '' ne '' , diye kafasını salladı. Kafama takmayarak Tuğçe'yle birlikte kalacağımız odaya gidip yerleştik, yarım saat sonra herkes üstünü değiştirip restauranta geldi. Güle oynaya kahvaltımızı da yaptıktan sonra, Tuğçe, ben, Mert havuza girmek için hazırlandık. Hande'yle Murat'da, odalarında biraz dinleneceklerini, söyleyip gittiler. Havuzun başına geldiğimiz de, Mert çoktan bir şezlong bulup yerleşmişti. Bizde onun yanına doğru yürümeye başladık. Tuğçe eşyalarını bırakır bırakmaz, havuza balıklama daldı. Hava çok sıcaktı, masada duran gazeteyi alıp dörde katlayarak kendime doğru sallıyordum. Mert bana bakıp ayağa kalkıp gitti, aradan beş dakika geçtikten sonra, elinde iki bardakla geri döndü.

Bardağı bana uzatarak

- Al bakalım, sıcaktan pişip ölmeni istemem, dedi.

Gülerek uzanıp, bardağı alıp içmeye başladım. Mert'in bu aşırı ilgisine alışamıyordum bir türlü, umarım bir hafta boyunca peşimde bu şekilde koşmaz.Akşam yemeklerimizi yedikten sonra, ilk günün verdiği yorgunluktan dolayı herkes uyumaya gitti.

*********************

        Sabah kişisel işlerimi tamamlayıp, erkenden odamdan çıktım. Soğuk denizin tadına bakmak istiyordum. Saat daha 05.30 'tu. Hava yeni aydınlanıyordu, koca kumsalda toplasam, otuz kişi bile yoktu. Pareomu çıkartıp denize doğru yürüdüm, su ayaklarıma değer değmez irkilmiştim, buz gibiydi. Dişimi biraz daha sıkıp ilerledim, suya alıştıktan sonra hiç çıkmak istemedim. Sınır olarak koyulan dubalardan uzaklaştığımı fark edince, kıyıya dönmeyi karar verdim. Geriye doğru yüzmek için kolumu tam attığımda, ayağıma bir şeyin dokunduğunu hissetim. O her neyse hızlıca tekmeleyip,  çığlığı bastım. Kimse olmadığı için, sesimi duyanda olmamıştı. Sudan baloncuklar çıkmaya başladığını görünce, iyice korkup uzaklaşmaya başladım. Neye değdiğimi de çok merak ediyordum, arkamı dönüp suyun içine bakmaya çalıştım, o sırada sudan aniden birisi çıktı. Kendime hakim olamayarak tekrar çığlık atmıştım. Boynunda bir kamera vardı, eliyle de şnorkelini tutuyordu. Gözlüğünü çıkarttığı an, heyecanlanmıştım. Çünkü çok yakışıklıydı. Yemyeşil gözleri, kumral saçları ,bembeyaz dişleriyle bana bakıp kafasını tutuyordu. Kesin canı çok yanmıştır, çünkü o panikle çok sert tekmelemiştim. İnşallah şişmezdi yazık olurdu güzelim çocuğa, gerçi şişsede o surata o bile yakışırdı. Ağzımın suyu akmıştı resmen, çocuğu yiyecek gibi bakıyordum. Ağzımı toplayıp tam özür dileyecekken ;

- Yavaş olsana be !! dedi.

 Benim çığlığımın, iki katı şeklinde bağırmıştı. Biraz önceki düşündüğüm her şey uçup gitmişti.

- Asıl sen yavaş ol, görmedin mi beni? Korkudan ne yapacağımı bilemedim, ödümü patlattın.

- Şuna bak ya nasılda kendini savunuyor, kafamı patlattın resmen.

Gerçekten kafası patlamış gibi gözüküyordu, ama bu bir kıza böyle cevap vermesini sağlamazdı. Kendimden hiç ödün veremezdim.

- Herhalde kendimi savunucam aptal !

 Deyip kıyıya doğru yüzmeye başladım. Oda peşimden geliyordu söylene söylene, kıyıya çıkıp pareomu giydikten sonra yanıma geldi, ama gelmeseydi daha iyi olurdu. Bu nasıl bir vücuttur... Derisi yırtılacakmış gibi duruyordu kaslardan, beni kolumdan sarsarak düşüncelerimden uyandırdı. Kolumu hemen geriye çektim.

- Görüyor musun ne yaptığını? Çabuk özür dile 

Olduğum yerde kahkaha atmaya başladım.

- Ne özürü be! Sen kimsin ki, özür dilicem. Asıl sen, benden özür dile. Sabah sabah bütün enerjimi yuttun.

- Sana özür diletmesini öğretmediler galiba ukala,  dua et kızsın erkek olsan var ya bakmazdım gözünün yaşına.

Şuna bak ya nasıl da kaba kuvvete başvuruyor, erkek bozuntusu işte vücuduna güveniyor. Eğilip eşyalarımı alıp arkama bakmadan yürüdüm. O sırada, aklıma bir şey gedi. Tekrar dönüp, ona doğru yürümeye başladım. Yanına vardığımda, ayağına tekme attım kımıldamadı bile. Salak salak baktı. Tekrar attım, bu sefer kendi canımı acıtmıştım ''ahh ayağım '' , dedim ve sinirli bir şekilde;

- Sen git önce bir bayanla nasıl konuşulur, onu öğren kas yığıntısı

 Deyip uzaklaştım.

          Odaya girdiğimde, Tuğçe daha uyanmamıştı. Saate baktığımda sekize doğru geliyordu. Biraz daha uyusun, diye kaldırmadım. Rahatsız etmeden üstümü değiştirip, çantamı alıp odadan çıktım. Mert'in kolidor da yürüdüğünü görünce, sessiz sessiz gidip arkasında kulağına doğru ''BAAAAAMMM'' diye bağırdım. Yerinden sıçramıştı gülerek ''korkak ''diye bağırıp koşmaya başladım, oda peşimden geliyordu.

- Sana korkak kim göstericem.

 Benden uzun olduğu için, hemen önüme geçti. Ayaklarımdan tutarak omzuna aldı ve koşmaya başladı.

- Tamam tamam özür dilerim korkak

Sesim, kahkahayla karışık çıkıyordu.Onu sinir etmeyi, gerçekten seviyordum.

- Korkak he... Görürsün sen.

Havuza doğru koşuyordu. Beni havuza atacağını anladığım an, bağırmaya başladım.

- Mert lütfen yapma gerçekten özür dilerimm.

Beni takmamıştı elimden çantamı alıp yere attı.

- Hazır mısın Eda ?

Lütfen yapma diyemeden kendimi suda buldum, üstüm başım ıslanmıştı, hiç bir şey olmamış gibi gülümseyerek sudan çıkıp yanına gittim.

- Bittin sen

Hızlıca onu suya doğru itekleyip düşürdüm. 

- Benimle uğraşırsan sonun bu olur korkak

birisine gülerek kaş göz işareti yapıp duruyordu. Arkamı dönüp kim diye bakamadan, kendimi yine suyun içinde buldum.

- Tuğçe, Mert'in tarafında olarak iyi bir şey yaptığını sanma. 

Gülümseyerek oda suya atladı. Kafasını sudan çıkarır çıkarmaz, Mert'in kafasını suya soktu.

- Ben her zaman senin yanındayım, arkadaşım.

Bende kahkaha atarak, Tuğçe'ye yardım ettim. Mert'i iyice suyun dibine sokmuştuk.

- Mert pes mi?

Elini sudan çıkararak işaret verdi, sudan çıktığında haince gülümsüyordu. Acıkınca, kahvaltı yapmaya gittik. Mert'le biz bu şekilde iyi anlaşıyorduk, onunla sevgili olursam aramızdaki bağ kopacaktı, bunun olmasını istemiyordum ama onu kaybetmekte istemiyordum.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra,  Mert'le Murat masa tenisi oynamak için oyun odasına gittiler. Bizde çarşıya gidip alışveriş yapmak için, hazırlandık. Arabayı alıp otelden çıktık, müziği açıp dans ede ede çarşıya geldik. Arabadan iner inmez bir anda kendimi tek buldum, Tuğçe bir mağazaya, Hande bir mağazaya girmişlerdi. Bende biraz yürüyüp bir kaç mağazayı gezip vakit öldürdüm. Yürüken, ilerideki mağazanın kapısında asılı olan, şnorkelleri gördüm. ''Mert'le, Murat'a şnorkeli görünce çok sevineceklerdir'' diye düşünüp almaya karar verdim. İçeri girip, iki tane ayarlamalarını istedim. ''Kızlara da bir şeyler alsam hiç fena olmaz''  kızlara ne alacağıma karar vermek için, mağazayı gezmeye başladım. Arkamda biri bağırarak yanıma geliyordu, kafamı çevirip kim olduğuna bakınca ''bunun burada ne işi var ya'' dedim kendi kendime.

- Ne işin var senin bura da?

Bir yerlerini yırtarak bağırıyordu. Bunun kesinlikle, öfke kontrol problemi vardı.

- Sen ne olduğunu sanıyorsun da, bana bağırıyorsun. Bak seni çok fena yaparım.

- Sen kimi fena yapıyorsun be! Bücürük. 

 Bana bücürük demişti. Boyum ondan kısa olabilirdi, ama kesinlikle bücürük değildim.

- Çabuk çık dışarı, gelme buraya bir daha.

- Sana ne, gelip gelmeyeceğimi sana mı sorucam, kas yığıntısı.

- Onur, gelip çıkart şu kızı mağazam dan

Bağırarak uzaklaşmaya başladı.

-Senin mağazan olduğunu bilseydim, kapısından geçmezdim aptal 

Sesim onun sesini bastırsın diye çok fena bağırmıştım. Çalışanlar bana bakıyordu.

- Ne bakıyorsunuz be!

- Bayan lütfen ödemenizi yapıp, çıkabilir misiniz ?

Aptal aptal personelin suratına baktım.

- Sen ne diyorsun be salak 

Elindeki poşeti alıp yere attım. Çok sinirlenmiştim o kim oluyordu ya, aptal şey kas yığıntısı işte ,egoist pislik söylene söylene meydana gittim. Kızlar yanıma gelip  ne olduğunu sordular, yok bir şey deyip geçiştirdim. Ama vardı bir şey, o kas yığıntısını parçalamak istiyordum. Rezil etmişti beni herkesin önünde.

Otele doğru döndüğümüzde, hava kararmaya başlıyordu. Hala çok gergindim, Mert yanımıza gelip saçma sapan espiriler yapıp, boş boş konuşuyordu. ''İnşallah bana bulaşmaz '' ,diye içimden dua ettim. Birde onu çekemezdim.

- Hadi Eda hazırlan, gidiyoruz.

Hiç bir yere gidecek, halim ve moralim yoktu.

- Ben gelmek istemiyorum, siz gidin Tuğçe.

- Ya oyun bozanlık yapma Eda, hadi mazeret kabul etmiyorum.

Kolumdan tutup, odaya doğru sürükledi. Gideceğimiz yerin gece kulübü olduğunu öğrenince, gerçekten gitmek istemedim. Biraz düşününce fikrimi değiştirdim. Biraz dans edip, eğlenmek iyi gelebilirdi. Elbisemi ve ayakkabılarım da giydikten sonra, saçlarımı da dağınık toplayıp dışarı çıktım.

- Yıkılıyorsunuz kızlar.

Bunu söyleyen, Mert 'di. Farkında olmadan üçümüzde, aynı anda teşekkür etmiştik. Kulübe geldiğimizde, yüksek sesten biraz başım ağrımaya başlamıştı. Üçüncü bardak içkimi içtiğimde baş ağrısı yerini, baş dönmesine bırakıyordu. Mert yanıma gelip;

- Hadi dans edelim,  dedi.

Mırın kırın ettim, şimdi dans etmek istemiyordum. Hala o çocuk yüzünden moralim bozuktu, onu bir kaşıkta  boğmak istiyordum. Mert beni dinlemeyip, elimden tuttu piste doğru resmen itekledi.  İlk çıktığımda istemsizce dans ediyordum, sonra müzik bedenimle bütünleşmeye başlayınca; sabaha kadar hiç durmadan, dans edebilirdim.  Mert'le sürekli temas halindeydik, bu durumdan rahatsız olmuştum aslında, ama onu uyarmadım. Kırılacağını düşündüm, biraz daha ileri giderse kesinlikle uyaracaktım. Dans ederken bile, bunları düşünüyor olmama inanamadım. Bu gece hiç bir şey düşünmek istemiyordum ne işi, ne o çocuğu, ne de Mert'i kendimi müziğe verip dans etmek istiyordum sadece. Mert kulağıma eğilip, bir şeyler geveleyip durdu. Söylediğinin hiç birini anlamıyordum gülüp duruyordum sadece, yorulup yerimize oturduk. Beşinci bardağımı içtikten sonra başım biraz daha dönmeye başladı, dans etmek istiyordum. Tuğçe'nin kolundan tutup, piste götürdüm. Ve dans etmeye başladık, biraz durduktan sonra; Tuğçe eliyle ''ben gidiyorum'', diye işaret yaptı. Kafamı salladım, pistte tek kalmıştım. Dans etmeye devam ettim. Mert in beni izlediğini bildiğim için, hiç o tarafa bakmadan masaya doğru gidip, bir bardak daha içip tekrar piste döndüm. Barın orda benle kavga eden çocuğu görünce, çok şaşırmıştım. ''Onun ne işi vardı ki şimdi burada'' görmemezlikten gelip, kendimi müziğe verdim. Ama sonra, bana öğlen bağırdığı aklıma gelince; kendimi tutamayıp yanına gittim.

- OOO bakıyorum da kimleri görüyorum.

Kelimeler sanki bana ait değilmiş gibi alkolün de etkisiyle, gevşek gevşek ağzımdan çıkmıştı.

- Sarhoş musun sen?

Beni sabit tutmak için, kolumdan tuttu.

- Hayırdır,  bağırmıyor musunuz? Alışık değilim bu hallerinize lütfen bağırın.

Deyip gülmeye başladım. Kolumu hızlıca çekip, olduğum yerde dans etmeye devam ettim.

- Gel otur dinlen biraz.Tek misin?

- Dinlenmicem. Sana ne 

- O zaman uzaklaş benden kızım.

- Sen bana ne yapacağımı söyleyemessin. Kas yığıntısı !

- Hanımefendi ya sakin sakin konuşun, ya da gidin başımdan.

Kafamı sallayıp duruyordum. Bana bakıp gülümsediğini görünce  iyice başımı döndürüyordu. Çok çekiciydi, çok güzeldi, benim olmasını istiyordum. Yanık teninin üzerine giydiği ince beyaz gömlekle resmen cennetten çıkmış gibiydi. Bunları düşündüğüm için, kendime kızmak istedim ama yapamadım. Duygularıma engel olamıyordum, bir türlü.

- Gidemem başınızdan 

- Neden ?

 Diye sormuştu.

- Çünkü

Dedim ve susup kaldım. Şimdi niye öyle bir şey söyledim ki ? 

''Allah'ım senin bana hiç mi acıman yok? Böyle bir afeti neden karşıma çıkartıyorsun? Madem çıkardın, güzel bir yerde karşılaşsaydık bari.'' dedim kendi kendime. Hala benden cevap bekliyordu. Ama hiç bir şey düşünemiyordum, gözlerinin içine bakıyordum sadece. O kahverengi gözleriyle, beni benden alıyordu, kendimi ona adamak istiyordum. Duygularıma yenik düşüp; bir adım attım, eğilip onu öpmeye başladım. Onu öperken bile aklımda düşünceler; bir gelip, bir gidiyordu. Bir tarafım ''Aptal Eda! Tanımadığın adamı niye öpüyorsun? Üstüne sana kaç defa bağırdı.'' diyordu. Bir tarafım ise, ''kızım Eda! gün bugündür tadına bak.'' diyordu. Ben bu düşüncelerle meşgulken, uzaktan Mert'in sesini duydum. Bağırarak yanımıza koşuyordu, beni çekip çocuğa yumruğu geçirdi. Zavallı çocuk sandalyeden düştü, Mert küfür edip çocuğa vurmaya devam ediyordu. İnşallah kafasına vurmaz diye içimden geçiriyordum. ''Kafasına vurma  kafasına vurma''  bunu baya yüksek sesle düşünmüştüm.

- Eda sen ne saçmalıyorsun, bu çocuk seni öptü. 

Mert'i ilk defa böyle görmüştüm, ejderha gibiydi. Çocukta o sırada ayağa kalkıp, Mert'i yumruklamaya başladı. Ben hala şaşkın şaşkın bakıyordum. Mert'e gerçeği söylemeliydim, ben onu öpmüştüm. Hayatıma karışmaya hakkı yoktu.

- Mert o beni öpmedi.

 Sesim pısırık pısırık çıkıyordu. Beni duymamıştı bile, cesaretimi toplayıp bağırmaya başladım.

-Mert o beni öpmedi, ben onu öptüm. Çek şu ellerini çocuğun üzerinden. 

Bana dönüp, kızgın kızgın baktı sesim öyle bir çıkmıştı ki, müziği bile yarıda kesti.

- Ne diyorsun ?  Eda sarhoşsun sen ne dediğini bilmiyorsun 

 Resmen kükremişti. Bana doğru yürüyüp, kolumdan tutup sarsmaya başladı. 

- Eda ! duyuyor musun beni ?  Sen nasıl tanımadığın bir adamı öpersin ? 

Bu bağırışlara daha fazla dayanamayıp, olduğum yerde yani Mert'in kucağına düşüp sızdım.

ARKADAŞLAR!

 İLK HİKAYEM OLDUĞU İÇİN HATALARIM OLABİLİR,  LÜTFEN MAZUR  GÖRÜN.

OLUMLU YA DA OLUMSUZ ELEŞTİRİLERİNİZİ YORUM OLARAK ATARSANIZ... ÇOK SEVİNİRİM. 

GELECEK BÖLÜM İÇİN, ÇOK YARDIMCI OLMUŞ OLURSUNUZ .

DESTEK VERMEK İÇİN LÜTFEN VOTE ATMAYI DA UNUTMAYIN.

Continue Reading

You'll Also Like

526K 21.6K 21
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
44.2K 5.4K 12
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladı...
87.4K 4.6K 25
Annemin ölmediğini, üstüne üstlük abilerimin ve ablamın olduğunu 20 yaşında öğreniyordum!! Şaka gibi! *. : 。✿ * ゚ * .: 。 ✿ * ゚ * . : 。 ✿ * (Düzenli...
57.7K 3.3K 22
☆"Kayla ne biçim isim Rus musun sen?" "Hatırlatma travması var"