Bir iki gün daha bekliycektim ama vaz caydım..:P sevgili okuyucuları düşünüp erken yayın yaptım.. Çünkü Sizi seviyoreee..:D Bu arada medyadakiler Timuçin ve Eren
Okuduğum bir yazı: Yaşamak mı yoksa ölmek mi? Kolay yol hangisidir? Diye soruyordu. Üzerinde daha önce hiç bu kadar düşünmemiştim. Ama sanırım cevap ikisi de değildi. Eren'i tanıdıktan sonra anladım ki, ne yaşamak, ne de ölmek kolaydı. Yaşarken cehennem azabın da kavrulan, günahlarıyla öldüğünde huzur bulabilir miydi?
Asla bulamayacaktım.
Terasın perdeleri rüzgarla içeriye savrulurken, karanlıkta tek kişilik koltuğuna oturmuş elinde kadehiyle ay'ın parlak yüzeyine bakıyordu Ayaz. Yavaşça umutsuz gözlerini kıstı ve kadehine bakıp iç çekti. "Söylesene Eren, benim kurtuluşum mu yoksa yıkımım mı olacaksın?" Dedi ve gözlerini kapayarak başını yasladı. Onu her düşündüğünde bu boşluğa daha fazladüşüyordu.
Sahi, neden böyle olmak zorundaydı? Neden seveceği bir kadınla yoluna devam etmiyordu? Ama kimseyi, hiç kimseyi onun kadar sevebileceğini düşünmüyordu Ayaz. Bu aptallıktı biliyordu fakat önüne geçemiyordu. Bu korkunç duygulardan kurtulamıyordu. Korkuyordu ve hiç kimseden kendisinden korktuğu kadar korkmuyordu. Biliyordu bu korkuların kaynağı Eren den geliyordu. Ona duyduğu bu korkunç sevgiden kaynaklanıyordu. Bu bağ onu keskin bir iple sarıyor ve hiç bir yere kaçamamasını sağlıyordu.
Aniden tuhaf bir ses yankılandı. Eline baktığında avucunun kesikler içinde kaldığını fark etti. Parmaklarıyla tuttuğu Kadehi kırılmıştı. kanlı elini ay ışığına kaldırdığında kan damlaları usulca avucundan koluna doğru süzülmeye başladı ve ay ışığında Eren'in siması belirdi. Ona uzanmaya çalışırken yaşlı gözleriyle fısıldadı. "Eren..."
&
Gözlerini gecenin içine açtı Eren, kalbine tuhaf bir sızının oturduğunu hissetti anlayamadığı neydi bu? Başını çevirip etrafına baktı. Hala Timuçin'İn evinde olmalıydı. Uyuya mı kalmıştı? Bir eliyle göğsünü tutarken diğer elini de alnına koyarak yavaşça oturdu. O anda kızıl bir ışık gördü ve söndü. Onu dumanlar takip ettiğinde karşıda oturanın Timuçin olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Tıpkı o geceki gibi.
Etrafı loştu ve pek bir şey görünmüyordu. Eliyle boynunu tuttuğunda başını çevirdi ve dudaklarını yaladı.
"Ben artık gitsem iyi olacak." Diyerek boxerına uzandı ve giydiğinde pantolonuna uzanacaktı ama yoktu. Neredeydi giysileri? Bakışlarını yavaşça çevirip Timuçin'e baktı ve başını sağa eğdi. "Acaba giysilerimin nerede olduğuna dair bir fikrin var mı?" Dedi. Ama ses gelmedi. Başını kaldırdı ve ona doğru bir adım attı. Yüzünü görmek istiyordu. "Bir soru sordum." Diyerek bir adım daha attı. "Cevap vermeyecek misin?" Dediğinde durdu. Gözlerini kısıp beklediğinde kalbi hızla atmaya başladı ve dumanların içinden kendisine tecavüz eden adamlardan birinin hızla çıkıp kollarını ona uzattığını gördü. Biranda attığı çığlıkları önce karanlıkta, ardından da odanın içinde yankılandı ve gözlerini birden açtı.
Göğsünü tutarak yatağa oturduğunda hızla nefes alıp vermeye başladı. Etrafa baktığında kendi evinde olduğunu fark etti. Kendi yatağındaydı. Kabus mu görmüştü? Gözlerinin kızardığını hissettiğinde kaşlarını çatıp dişlerini sıktı. Karşısında birinin ona su uzattığını gördüğünde başını kaldırdı. O anda gözlerine bir şaşkınlık doldu.
"Timuçin? Ne işin var burada?"
"Hey, seni buraya kadar taşımış birine daha nazik olabilirsin?" Taşımak mı? Nasıl yani? En son hatırladığı onun yatağında yatıyor olduğuydu. Yüzüne boş gözlerle bakarken Timuçin yanına oturdu. Bekledi ve elini Eren'e uzattığında o refleks olarak geri çekildi. Aniden durdu Timuçin sonra tekrar uzanıp elini alnına koydu. "Ateşin düşmüş." Dediğinde başını yavaşça eğdi Eren ve boğazının kuruluğunun sebebini anladı.
"Ne oldu?"
"Evimde duş alırken banyoda bayıldın. Yanına geldiğimde su buz gibiydi ama sen yanıyordun. Aptal mısın sen? Senin gibi zayıf biri soğuk suyla nasıl duş alır?"
"Çok sıcak olduğunu hatırlıyorum." Dediğinde başı eğikti. Başını kaldırıp ona baktığında Timuçin biranda gözlerini kocaman açıp başını çevirdi. "Sonra ne oldu?" Diye sordu Eren.
"Sonra seni hastaneye götürmek için arabama bindirdim. Yolda açık bir eczane vardı. Önce oraya uğradım ve ateş için bir şeyler aldım. Döndüğümde sayıklıyordun. Hastaneden vazgeçip evine getirdim. Ve ilaçları verdim."
"Neden?"
"Hastanelerden hoşlanmam. Kimseninde hoşlanacağını zannetmem. Çok kötü görünmüyordun ama durumun kötüye giderse götürürüm diye düşündüm." Hala başka tarafa bakıyordu Timuçin.
"Neden derken, bana neden yardım ettiğini sordum. Benim için bu kadar zahmete girmene gerek yoktu." O anda kaşlarını çatıp Eren'e baktı Timuçin.
"Aptal mısın sen? Neden yardım ettiğimi nereden bileyim." Diyerek ayağa kalktığında Eren kolundan tuttu.
"Ben, şey, teşekkür ederim." Derken bakışlarını ona çevirdi. Timuçin kaskatı kalmıştı ve hala ona bakmıyordu.
"Bişey değil" Diye mırıldandı. Ardından başını ona çevirdi. "Ben artık gideyim." Diye adım attığında Eren de onu takip etti. Kapının yanına geldiğinde durdu Timuçin. Eren de tam arkasında durdu. Bekledi ve parmaklarını uzatıp sırtına dokundu. Gömleğinin üzerinden sırtında çizili kanat dövmesini okşamaya başladı. Biran için gözlerini kapayarak yutkundu Timuçin.
"Kes şunu." Dediğinde, durdu Eren. Ama bu kezde kendini Timuçin'e yaklaştırmaya başladı. Şimdi onu kapı ve kendi arasına sıkıştırmıştı. Göğsünü ve başını Timuçin'in sırtına dayadığında kolları iki yanına düştü. Timuçin de bir eliyle kapıyı tutarken hızla nefes alıp vermeye başladı. Yavaşça başını sağa çevirdi. "Eren..." Diye fısıldadığında, Eren de usulca gülümsedi.
"İlk kez adımı söylüyorsun." Dediğinde, başını tekrar önüne çevirip yutkundu Timuçin, gözlerini kapadı ve bir adım geri attı Eren. Ellerini arkasında birleştirip başını sağa eğdiğinde perçemleri gözlerinin önüne düştü. "Ehh, o zaman okulda görüşürüz." Dedi. Gözlerini açtığında Timuçin, ona hala sırtı dönüktü.
"Beni tanımıyormuş gibi davranırsan sevinirim." Derken hızla soludu,
"Şüpen olmasın." Dedi Eren ve o aynı hızla kapıyı açıp dışarı çıktı. Tam kapıda durdu Timuçin, gözlerini kapayıp açtı ve bir elini boynuna götürdüğünde of ladı. Ateş bastığını fark etmişti.
"Lanet olsun." Diyerek kaşlarını çattı ve hızla merdivenlerden aşağı inerken kuzgun, kapıya yaslanıp bir ayağını diğerinin önüne attı Eren. Dudaklarını ısırıp gülümsedi. Ardından gülümsemesi yavaş yavaş soldu ve gözlerini keskin bir bakış sardı.
******* *******
Aynı zaman içinde:
"Neden buradayım?" Diye iç çekerek sordu kendine Alper. Kapıyı kapadığında Kaan tam arkasında dikildi. sonra omuzlarından tutarak kulağına eğildi.
"Sarışın, emin misin?" Diye sordu. "Bunu istemiyor gibisin."
"İstiyorum." Dedi ve yutkundu. "Bana yalnızca bir dakika ver." Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapayarak ceketini çıkardı. Sonra yavaşça Kaan'a döndü ve iliklerini çıkarmaya başladığında ellerinin titrediğini fark etti. Üçüncü düğmeye geldiğinde ellerini tuttu Kaan:
"Bunu istemiyorum. Böyle istemiyorum sarışın." Gözlerine bir keskinlik yerleştirip kravatından tutarak sertçe kendine eğdi onu Alper.
"Yap şunu. Hissetmek istiyorum. Onun nasıl hissettiğini hissetmek istiyorum."
"Peki sonra ne olacak?"
"Ona bir adım daha yaklaşmış olacağım. Ne hissettiğini bilmiş olacağım. Ona yaklaşırken ne yapmam gerektiğini bileceğim." İsterik bir gülümseme attı Kaan.
"Bu öyle bir şey değil. "
"Nasıl değil." Derken tek kaşını kaldırdı Alper. O anda Kaan da başını kaldırdı.
"Birinden hoşlanmaya başladığında istemeden ne yapacağını bilemezsin. Onun hissettiklerini hissetmen mümkün değil sarışın. Herkesin düşünceleri farklı olduğu gibi, hissettiği haz duygusu da faklı olacaktır. Doğru dediğin şeyler aslında yanlış çıkabilir. Sen benim sana yaşatacağım hazzı tadacaksın üçüncü bir kişinin düşüncelerini yada hislerini bu şekilde anlaman mümkün değil."
"Değil, öyle değil işte, ne anlarsın sen, ne bilirsin başına gelmiş gibi. Acı çekmeden bir diğerinin acılarını fark edemezsin. Başkalarının tattığı şeyleri tatmadan onun ne olduğunu bilemezsin."
"O halde bunu sana bir başkası da tattırır bana neden geldin?"
Biran durdu ve gözlerini kaçırıp başını çevirdi Alper.
"Bu konuda sana güvenebileceğimi hissettim." O anda gülmeye başladı Kaan. Kaşlarını çatarak Kaan'a baktığında Alper dişlerinin arasından konuşmaya başladı.
"Ne gülüp duruyorsun be?"
"Güvenmek mi?" Diyerek kendine hakim olmaya çalışırken derin bir nefes aldı Kaan ve iki elini beline koyarak ona bakmaya başladı. "Sahi, bana güveniyor musun? Hemde bu konuda? Ne çabuk. Ben bile kendime güvenmezken. Ne acınası." Diye sırıtırken hırsla bir adım öne geldi Alper
"Acınası biri varsa o da sensin. Birini sevmeyi bilmeden bir kabuk gibi yaşayan sen."
"Sevmek dediğin senin yaptığını mı yapmak oluyor, bir başkasından hoşlanırken başka birinin altına yatmak mı? Tanrım, bumu senin aşktan anladığın. Sevmenin ne olduğunu biliyormuş gibi? Ne hissettiğini anlamakmış. Peh kim böyle saçma bir şey düşünür ki?"
"Kapa çeneni serseri." Dedi hırsla. O zaman kaşlarını çatıp hızla kollarına aldı Alper'i ve onu duvarın arasıyla kendi arasına sıkıştırarak bacaklarından tutup beline doladı Kaan. Şaşkın gözlerle ona bakarken Alper o keskin bir bakışla yüzüne eğilmişti.
"Sana bir sır veriyim ufaklık. Benimle yatarsan yalnızca beni hissedersin bir başkasının ne hissettiğini değil. Benim sana yaptıklarımı düşünmekten başka bir şey düşünemez olursun. Hatta bir süre sonra onu bile düşünemez durumda olursun. Ama olur da benim altımda bir başkasının adını sayıklarsan bunu sana fena ödetirim." Derken gözlerini kıstı. "Daha önce kadın yada erkek kimseyle birlikte olmadın değil mi? Yani bunun ne demek olduğunu bilmiyorsun." Dedi ve onun korkuyla açılmış gözlerine bakarken dudaklarını aralamış hızla nefes alıp verdiğini gördü. "Bu iyi." Derken kalçalarını avuçlayıp sertçe sıkarak dudaklarına gömüldüğünde, kıvranarak dikleşmeye çalışırken onun ağzına inledi Alper. Tuhaf bir korkunun bedenine hücum ettiğini fark ettiğinde bir eliyle gömleğinden tutmuş itmeye çalışırken diğer elini başının yanına duvara yaslayarak belini bir yay gibi germeye başlamıştı.
Dudaklarından ayrılıp hızla boynuna gömüldüğünde Kaan, gözlerini kapamış ağzını açarak nefes almaya çalışıyordu Alper. Yakıcı bir sıcaklığın ve tuhaf bir zevkin vücuduna hücum ettiğini fark ediyor, başını yavaşça yukarı kaldırırken dudaklarından çıkan inlemelere engel olmakta güçlük çekiyordu. Kaan, Alper'in hassas yerlerini keşfe çıktığında onu bir eliyle itip diğeriyle kendine çekmesi tahrik olmasına yetiyordu, inlemeleri sertleşmesini sağlıyordu. Sert bir şey hissettiğinde Alper bunun Kaan olduğunu fark ederek irkildi. "Ah, kahretsin. Dur, dur artık." Diye söylenmeye çalışırken Kaan neredeyse onu duymuyordu. "Ahh, Kaan. Dur." Diye nefes nefese fısıldarken, o çoktan vücudunun kalan yerlerini keşfe çıkmıştı. Fermuarını açıp Alper'e dokunmaya başladığında ondan bir kez daha derin bir inleme aldı. Aynı anda karşıda ki yatağa yatırdı onu. "Te," Deyip nefes almaya çalıştı Alper. "Telefon... Telefonun çalıyor." Diyerek nefesini düzenlemeye çalışırken, biranda durdu Kaan. Bir elini Alper'in başının yanında yastığa bastırdığında, diğer eliyle onun penisini tutuyordu. O kızarmış yüzüyle Kaan'a bakarken adeta hırladı Kaan. Biranda kalkarak telefonu açtı ve öfkeyle köpürdü.
"Dostum eğer şuanda senden bir başkası arıyor olsaydı. Kafasını koparıp boğaz köprüsünden aşağı fırlatırdım. Yinede sana yapıp yapmama konusunda çelişiyorum. Önemli bir şey olsa iyi olur."
"Affedersin, sadece birine ihtiyacım var Kaan. Şuanda her kimi beceriyorsan üzgünüm. Ama konuşacak birine ihtiyacım var." Dediğinde Timuçin, hattın diğer ucundan çaresiz ses tonunu algılayabilmişti Kaan. Hızla nefes alış verişleri normale dönmeye başladığında öfkesi yatışmaya başladı. Biran sonra derin bir nefes alarak söylendi.
"Nerede olduğunu söyle." Dedi ve öğrenir öğrenmez telefonu kapadı. Bekleyip arkasını döndüğünde Alper'in yatakta uzanmış, korkudan irileşmiş gözleriyle yüzüne baktığını ve çoktan pantolonunu çekmiş olduğunu gördü. Kaan hazırlamaya çalıştığı eserinin eski haline dönmeye başladığını fark ettiğinde kızmıştı. Hızla yüzüne eğilerek yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve bir eliyle çenesini tuttu.
"İşimizin burada bittiğini sanıyorsan ufaklık, üzgünüm ama boş bir yanılgıya kapılıyorsun." Diyerek biranda onun erkekliğini avuçladı Kaan ve o anda sert bir inleme daha aldı Alper den. "En kısa sürede kaldığımız yerden devam edeceğiz." Derken dişlerinin arasından konuştu ve dudaklarından sesli bir öpücük alıp hırlayarak öfkeli adımlarla uzaklaştığında Alper'in korkudan kalbi küt küt atmaya başladı. Ne yapmıştı o öyle, başına bir canavarı musallatmı etmişti? Gitmeliydi oradan ve bir daha da o caninin gözüne gözükmemeliydi. İsteklerinin sorumluluğunu alamayacaksa istemenin ne anlamı vardı? Tam bir aptaldı. Hızla kalkmaya çalışırken titrediğini fark etti. Titremenin sırası mıydı şimdi? Biran önce bu canavar dönmeden kaçmalı ve saklanmalıydı.
Bundan sonrasını düşünmek dahi istemiyordu.
Yorum ve votelerinizden beni eksik etmeyin beni özleyin anacım..:P