ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3

84.7K 3.5K 838
By tubux2

EFLAL

"Ne demek Eflal işleyişi anında kapacaktır."
Serkan Hoca'nın odasından çıktığım gibi Atakan'ın koluna yapıştım. "Avukatlarla büyüyen sensin. Çocuk oyuncağını neden bana verdin?!" Önce kolundaki elime daha sonra bana baktı. "Eğer," diyerek kolunu elimden havalı bir hareketli kurtardı. "Bencilce davranıp beni ortaya atmasaydın, bu iş için gönüllü olacaktım." Dudaklarım hafifçe aralanırken yine bir 'Ha' sesini çıkarmamak için kendimi zor tuttum. Bir çuval inciri ben mi berbat etmiştim yani? "Ama sen tıpkı odaya ilk girerken yaptığın gibi, sadece kendini ve notlarını düşündün. Unuttuğun şeyse senden bir tık daha akıllı olmam." Hem sinirlenmeme hem de savunmaya geçmeme neden olan şey, o kalın dudaklardan çıkan saldırgan kelimeler silsilesiydi.
"Ava giderken avlandın Eflal Bozan."
Bu çocukla uğraşılmazdı. Çünkü haklıydı. Haklı olması daha da sinirlenmeme neden oluyordu. Küstah diye iç geçirdikten sonra saate baktım. Ders yeni başlamış olmalıydı. Burada gereksiz bir insanla vakit kaybedemezdim. Gerisin geri döndüm. Burnumdan soluyarak, her adımımda öfkemi kusarak yürüdüm. Ardımdaki adım seslerini duyamayacak kadar ayaklarımı sert vuruyordum yere. Ses koridorda yankılanıyor ve birkaç saniyeden fazla havada asılı kalıyordu. Sınıfın kapısına geldiğimde gözlerimi kısarak Atakan'a baktım. Elleri ceplerinde, halinden bir hayli memnun tavırlarla bana doğru geliyordu. Bencildim ha. O zaman içeri girerken de onu beklememe gerek yoktu. Kamil Hoca'ya derdini kendi anlatırdı.
Açık olan kapıdan içeriye doğru başımı uzattım. Geç kalınma konusunda titiz olan hocanın tahtaya bir şeyler yazdığını gördüm. Serkan Hoca'nın yanından geldiğini söylesem bile umursamayacağını biliyordum ama bu dersi de kaçıramazdım. Gözlerim ön sırada oturan ekibe kaydı. İçeri girmememi belli eden hareketlerini görmezden geldim. Aklımda bir fikir vardı. Tek ihtiyacım da hocanın kapı kısmına sırtını dönmesiydi. Pusuya yattım ve bingo! Birkaç saniye içinde Kamil Hoca, yazdığı şeyi bırakıp masasına doğru ilerledi. Zaman kaybetmeden kapıya sırtımı döndüm. Birkaç metre ötemde duran Atakan'a sinir bir şekilde gülümsedikten sonra gerisin geri sınıfa girdim. Birkaç adımdan sonra beklediğim ses, amfiyi inletti.
"Nereye gidiyorsun sen?!"
İşte bu kadar. Yakalanmış olmanın verdiği çekingenliği ve ihtiyacım olduğu için kalkmanın verdiği masumlukla "Lavaboya gitmem gerekiyor hocam," dedim. Buna izin vermeyeceğine adam kadar emindim ve ilk kez yerime geçmemi emretmesini istemiştim.
"Geç yerine."
Özür dileyerek Hayal'in yanındaki boşluğa oturdum ve arkama dayanıp Atakan'ın nasıl içeri gireceğini izlemeye koyuldum. Bekledim. Bekledim. Bekledim. Gözlerimi tahta yerine akrep ve yelkovana kilitledim ama içeri giren kimseyi göremedim. Belli ki derse girmekten vazgeçen bir Soylu'yla karşı karşıyaydım. Birde benden bir tık daha zeki olduğunu iddia ediyordu.
Aptal.
Hem aptal hem korkak. Birde küstah.
* *


MERT
"Açmadı mı?"
Kapanan aramanın telefon ekranından silinmesini izlerken başımı iki yana salladım. "Ders başladı sanırım."Eren ellerini montunun cebine soktuktan sonra "Harika. Daha ısrar etmezsin herhalde," dedi. Kamil Hoca'nın geç kalınma konusundaki prensibini hepimiz iyi biliyorduk. Çekeceğimiz nutuktan daha çok, finallerde vereceği düşük notu düşününce ısrar etmek artık mantıklı gelmiyordu.
"Tamam o zaman gidip bir şeyler içelim."
Eren bıkkınlığını belli edercesine bir nefes aldı ve başını geriye doğru attı. Nefesinin havayla buluşmasını somut bir şekilde izledi. Homurdanırken söylediği birkaç kelimeyi, öbeğin içinden çekip çıkardım. "Yalnız kalmayacaksın Eren."Başını hafifçe bana doğru çevirdi. Gözlerindeki imaya "Sen kalmıştın ama," cümlesi eşlik etti. Resmen aylar önceki konuya değinmişti, yarama parmak basmak istercesine.
"İşte o yüzden yalnız kalmana izin vermiyorum."
Gözlerini abartılı bir şekilde devirerek gökyüzüne çevirdi. Bir süre aramızda gergin bir sessizlik oluştu. Doğu'nun diş takırtısı sessizliği yavaş yavaş deldi. İkimizinde bakışları aynı anda titreyen arkadaşımıza kaydı. Ciğerleri nanemolla olan Doğu'yu bu soğukta tutmak eziyetten başka bir şey değildi. Neyse ki Eren'de inadına ara verdi ve "Aynı kafeye gitmeyelim ama," dedi. Hayal'in derste olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşma ihtimalini göze almak istemiyordu. Etrafa göz gezdirdim. Bizim fakülteye en yakın yer, hukukçulara aitti. Sanırım buna da hayır demezdi.
"Tamam, hukuk fakültesinin kafeteryasına gidelim."
Başını omzunun üzerinden geriye çevirip kampusun en heybetli yapısına baktı. Bu üniversite hukuk kısmına ayrı bir önem veriyordu. Bu yapılarıyla bile belliydi. "Tamam. Orası uygun gibi." Kafasında resmen imkânsızı tartıyordu. Doğu yer bulmak için koşar adım yanımızdan ayrıldı. Üşüdüğü saniyeler içinde gözden kaybolmasıyla anlaşılıyordu. Peşinden yürümeye başladık. Eren hala çevreyi kolaçan ediyordu.
"Ömrünün sonuna kadar Hayal'den saklanamazsın."
"Saklanamam ama kaçabilirim değil mi?"
Dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrıldı. Daha sonra da aynı hızla eski haline döndü. "Yalan söyledi abi. Hayatı boyunca benden tek bir gün bile bir şey saklamayan kız, bir çocuk için bana yalan söyledi. Ağırıma gidiyor anlatabiliyor muyum?" Anlıyordum. Nasıl bir his olduğunu çok iyi biliyordum. Eflal'in yaptığı yıkımın enkazını hala ruhumda taşıyordum.
Burnundan soluyan arkadaşım "Kendimi keriz gibi hissediyorum," diye ekledi dişlerinin arasından. Düşüncelerimin sisinden izin isteyip dikkatimi tekrar Eren'e verdim. Gerçektem yıkılmış bir görüntüsü vardı. "Ben artık Hayal'e nasıl güveneceğim?"Sıkıntıyla iç çektim. Ne diyebilirdim ki. Hala Eflal'e tam olarak güvenemiyordum...
"Zaman... Sadece iyi olacağının ihtimaline sarılarak zamana bırakacaksın. Başka yolu yok."

* *


EFLAL
Hocanın 'Ders bitti' demesiyle, şalter kaldırılmış gibi sınıfta sesler yükseldi ve sınıf yaklaşık 10 saniye içinde boşaldı. Notlarımı toparlarken yanımdaki ikilinin hararetli bir şekilde konuştuğunu fark ettim. Sanki tüm ders boyunca zor dayanmışlardı. Hayal, içinde kopan fırtınaları hareketlerine yansıtıyordu. İşaret dilini o kadar hızlı kullanıyordu ki, karşısındaki çocuğun anlamakta güçlük çektiği her halinden belliydi. Aralarına girmek istemediğim için eşyalarımı topladığım gibi yanlarından ayrıldım.
Bir sonraki dersin yapılacağı sınıfa doğru ilerlerken, Ebru Hoca'nın beni beklediğini hatırladım. Saati kontrol ettim. Diğer dersin başlamasına yarım saatten fazla olduğunu görünce rotamı hukuk fakültesine çevirdim.
Çevirmez olaydım. İki bina arasındaki mesafeyle, havanın derecesi arasında kesinlikle ters orantılıydı. Yürüdükçe mesafe azalıyor ama hava daha da soğuyordu. Özellikle senelerdir gösterişinden bir gram kaybetmemiş binaya yaklaştıkça soğuk bir ayaz, yüzümü yalayıp geçiyordu. Her adımımda kollarımı biraz daha sıkı kendime dolamama neden oluyordu. Kışı seviyordum ama kar yağmadığı anlardaki ayazından pek hoşlandığım söylenemezdi. Titreyerek içeri girdim. Sıcak bir ortam beni kucaklasa bile ısınamamıştım. Çünkü binanın renklerinden tutun, içerideki öğrencilerin suratlarına kadar her şey resmiyet kokuyordu ve kendimi adalet sarayındaymışım gibi hissetmeme neden oluyordu. Bu ciddi ve kasvetli ortamı bir süre çekecek olmam, şimdiden daralmama neden oluyordu. Allah vere de asistan olarak başka birini bir an önce bulabilse...
Sekreterliğe doğru ilerledim. Büyük şaşalı kapılardan geçerken bu okulun hukuk bölümüne verdiği önemi kendi gözlerimle de görmüş oldum. Muazzam bir bütün gibi duran binanın her şey o kadar ince düşünülmüştü ki, kusur bulmak gerçek bir beceri gerektirirdi. Hukuk bu okul için neden bu kadar önemliydi? Bunu bir ara Ebru Hoca'ya sorsam iyi olacaktı.
Odasının nerede olduğunu öğrendikten sonra seri adımlarla yanına gittim. Kapıyı melodik bir şekilde tıklattım ve açmaya çalıştım. Kilitli olduğunu fark edince ise dumur olmuş gibi saate baktım. Erken mi gelmiştim? Yoksa geç mi kalmıştım? Hoş belirli bir saatte anlaşmamıştık. Neye göre karar verecektim ki? Etrafı kolaçan ettim. Gelen gideni geçtim, duyduğum en ufak bir ses kırıntısı bile yoktu. Serkan Hoca'nın odasının bulunduğu koridoru düşününce, burası fazla ıssız gelmişti. Duvara dayandım. Kollarımı göğsümün üzerinde bağladım. Birkaç dakika bekler, gelmezse ufak bir not yazar kapının altından atardım. Sonra da ver elini ekonomi tarihi...
Bekledim, bekledim, bekledim.
Birkaç dakikayı ikiye katlayıp üçle çarptım. Gözlerim saat ve koridor arasında mekik dokurken yavaş yavaş sıkılmaya başlıyordum. Gelmeyeceğini anlayınca çantamın içinden ufak bir kağıt çıkardım. Üzerine geldiğimi ama bulamadığımı yazıp adımı ve numaramı iliştirdim. Eğilip kapısının altındaki ufak boşluktan fırlattım. Tekrar doğrulurken ellerimi toz varmışçasına birbirine sürttüm ve geldiğim yoldan yürümeye başladım.
Gerisin geri dönecek olmanın en kötü yanı, o soğuğu boşuna çekmiş olmamdı. 'Keşke daha kalın giyinseydim' diye söylene söylene ilerlerken gözüm kafeterya tarzı yere takıldı. Kapalı kapılar ardından bile burnuma gelen çay kokusu da çabasıydı. Tamamen ısıtmasa da, en azından yolun soğukluğunu daha katlanılabilir hale dönüştürebilir diye düşünürken yönümü oraya çevirdim. İçeri girmemle çıkmayı düşünmem bir oldu. Öyle sessizdi ki, hocalara ait bir yere girdiğimi düşündüm.Panikle kapının üzerindeki tabelaya baktım. Cafe Monsh yazıyordu. Etrafa göz gezdirirken, birçoğunun benimle yaşıt olduğunu fark ettim. O zaman burası öğrencilere ait bir yerdi. Vay canına... Bir bizim fakültenin kafeteryasına bak, bir de hukuk fakültesinin...
"Eflal?"
Bana doğru gelen kişiyi benzetiyor olsam bile adımın çıktığı ton, senelerdir aşina olduğum bir şeydi. "Ne işin var burada?" İşaret parmaklarımla arkamdaki bir noktayı işaret ederken "Ebru Hoca'nın yanına gelmiştim de, senin-"derken gözüm arka masada oturan iki kişiye takıldı. "Sizin," diye düzelttim. "Asıl ne işiniz var burada?"
Mert belinden hafifçe arkaya dönüp çocuklara baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Eren, Hayal'le karşılaşmak istemedi. Bizde kendimizi burada bulduk. Ebru Hoca kim?"
Ne kadar güzel, ikisi de birbirinden köşe bucak kaçıyordu. Acaba akşam aynı evde buluşacaklarının ne zaman farkına varacaklardı?
"Eflal?"
Mert'in koluma dokunmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. "Efendim Mert?" Sorusunu yineledi. "Ha... Ya Serkan Hoca'nın nişanlısıymış. Hukuk hocası. Biz asistanlık yapıyorduk ya, nişanlısının geçici bir süre asistana ihtiyacı varmış. Kendi öğrencileriyle problem yaşayınca... İhale bana kaldı anlayacağın."Tek kaşı hafifçe seğiren "Sen hukukla ilgili ne bilirsin ki?" diye sordu. Aklın yolu birdi ama nedense Mert'in bu sorusunun altında kuşku yatıyordu.
"Bende aynısını söyledim. Hatta Atakan'ı önerdim ama sağ olsun Atakan, beni ortaya atmaktan çekinmedi. Neymiş ava giderken avlanmışmışım."
Bir anda kolumdaki parmaklar sıkılaştı. Gözlerim gayri ihtiyari koluma kaydı. Mert'in parmak eklemleri bembeyaz kesilmişti. Biraz daha devam ederse de, bana mor rengini bahşedecekti. "Mert," diye uyarmamla irkildi. Sanki bir rüyadan uyanmıştı. Ne yaptığının farkında değildi. Elini hızla kolumdan çekti. Hafifçe kolumu sıvazlayıp acıyı dağıtmaya çalıştım.
"Bir an... Atakan deyince... Ben... Özür dilerim."
Aralarındaki soğuk savaş tamamen aklımdan çıkmıştı. Sanırım Atakan'a karşı daha mesafeli davranmam gerekiyordu. En azından Mert için. "Sorun değil," diyerek kolumu sıvazlamayı bıraktım. "Derse gidiyorum, geliyor musun?" Başını olur anlamında salladı. Bizimkilere gelmelerinin işaretini çaktı. Doğu ayaklanırken Eren istifini bile bozmadı. Bir şeyler söyledikten sonra elindeki telefona gömüldü. Pek hoş şeyler söylemediği Doğu'nun yüzünden okunuyordu.
"Gelmiyor mu?"
"Bugünlük beni görmezden gelin dedi. Sanırım gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacı var. Hadi biz gidelim. Akşam evde hep beraber konuşuruz."

Continue Reading

You'll Also Like

31.5K 16.6K 13
'Ağlamak' kulağa nasıl geliyor? Zayıflık, acizlik, bir adım daha atsan içinde kalanların yerlere tane tane dökülmesi ya da acının somut yansıması...
5.8M 323K 45
❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" ve ikinci kitabı "Güneş Tutulması" Artemis Milenyum aracılığıyla raflarda! ❤ Üçüncü kitap çok yakında Wat...
11.2K 1K 23
Kurgu, 3 Şubat 2017'den başlayıp gelecek ve geçmiş arasında köprü kuran bir dizi olaylar serisidir; Hera bir cuma günü okul çıkışı bitik düşen vücudu...
939K 65.2K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...