BATAKLIK

By gizemoslu

517K 23.1K 2.6K

Kişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk t... More

BATAKLIK - Kiralık Katil Serisi
1. Bölüm ''Sessizliğe İlk Adım''
2. Bölüm ''Siyah''
3. Bölüm ''Yalnız''
4. Bölüm ''İlk''
5. Bölüm ''Silah''
6. Bölüm ''Gözyaşı ''
7. Bölüm ''Korku''
8. Bölüm ''Tek''
9. Bölüm ''Ölüm''
10. Bölüm ''Vur''
11. Bölüm ''İpucu''
12. Bölüm ''Zirve''
14. Bölüm ''Gerçekler''
Çok çok önemli duyuru.
15. Bölüm ''Araf''
Duyuru
16. Bölüm ''Veda Busesi''
17. Bölüm ''Boşluk''
18. Bölüm - ALINTI
18. Bölüm ''Teklif''
19. Bölüm ''Karar''
20. Bölüm ''Güven''
Minnoş Bir İmza Günü Duyurusu
21. Bölüm ''Savaş''
YENİ İSİM - BATAKLIK
22. Bölüm ''Huzur''
23. Bölüm ''Ten''
24. Bölüm ''Tutsak''
25. Bölüm ''Yangın''
26. Bölüm ''Kan''
27. Bölüm ''Kuşatma''
28. Bölüm ''Katran''
29. Bölüm ''Bataklık''

13. Bölüm ''Emir''

16.5K 761 95
By gizemoslu

Birkaç açıklama yapayım öncelikle.

Dün gece bölüm yanlışlıkla yayınlandı arkadaşlar, o yüzden direkt yayından kaldırmak zorunda kaldım. Bazı arkadaşlar anında tıklamış olduğu için o kısımları okuyabilmişler sanırım, devamını da okumalarını rica ediyorum ve olan karışıklıktan dolayı özür diliyorum.

Diğer yandan yeni bir kapağımız var! Sade ama ben çok beğendim. Bence dikkat çekici.

Bir de yaklaşık 1 aydır beklettiğim için toplam 19 sayfalık bir bölümle karşınıza gelmek istedim. Hepinize bu zorlu süreçte sabır diliyorum, ahah. :D

Bir de ithaflar var tabii ki.

Bu bölümü; DilaraDnDar isimli okuyuca ithaf etmek istiyorum.

Ayrıca, cerenchamberline , ayseminesancak isimli kullanıcılara da çok teşekkür ederim. Yorumlarınız benim için çok değerli, lütfen esirgemeyin.

İyi okumalar. :)

13. BÖLÜM ''Emir ''

Buraya ait değildim ve iyi hissetmiyordum.

Olmam gereken en son yer Aren adındaki bir katilin kollarıydı, fakat ona sığınmaktan daha ileri bir adım atamamıştım. Beynim, hala onun varlığına dair inkar girişimleri öne sürerken, göğsünün ortasına sabitlenmiş olan kafam ve belinin etrafına ben hiçbir komut vermeden zincirlenmiş kollarım, onun hala burada olduğunun en büyük kanıtıydı.

Et ve kemikten daha fazlasıydı. Bir katilden çok daha merhametliydi ve itiraf etmek istemesemde şuan tam olarak ihtiyaç duyduğum şeydi.

Sıcak bir kucak ve gözyaşlarımı silen eller. Daha fazlasını isteyebilir miydim?

Büyük ihtimalle hayır ve daha fazlasını istersem aptal bir kız sayılabilirdim. Şefkat, son zamanlarda çokça kaçtığım fakat aynı zamanda benimsemek istediğim bir duyguydu. Ve bunu Aren'de bulmak... Şaşırtıcı ya da belki de kabul edilemez buluyordum. Çünkü o Aren'di.

Belinde taşıdığı silah, gözümün önünde öldürdüğü bir öğretmen ve benim için karşı çıkıp kavgaya tutuştuğu patronuyla birlikte soğukkanlı fakat yine de düşünceli bir katildi.

Belki insanları öldürmeyi kendine meslek edinmiş birisi için söylenilen en absürt cümle olacaktı ama, o iyi biriydi. Ve bunu görebiliyor olmak içimdeki sonu bitmeyen tarlaya umut ekiyordu. Hayatını tamamen kötülüğe adamamış olması, bir yerde çok ufacık da olsa bir kapı aralamış olması ona karşı beynimde toplanan tüm düşüncelerin topraklarına sempati serpiyordu ve o düşünceler de öncesinde umut kazınmış köklerle birlikte harmanlanarak büyüyordu.

Ona güvenebilirdim.

Buna artık emin olabiliyordum.

Aramızda aşk anlamında duygusal bir bağ olmak zorunda değildi. O benim en yakın arkadaşım olabilirdi. Ona, üzgün olduğum zamanlarda bu şekilde sığındığım zaman bana sırt çevirmezdi. Her şeyden ziyade, gerçekten bir adamdı. Ergenliğin pençesinde asılı kalmış, yaşadığı şeyleri kendisine engel olarak gören biri değildi.

O, ben değildi.

Bir şekilde içten içe hep bana benzemesini ummuştum. Benim gibi çaresiz birinin var olduğunu bilirsem, kendime olan güvenim birazcık artacaktı çünkü. Bencil bir düşünceydi, ama inkar edemezdim. Eğer Aren, yalnız ve çok kötü bir hayatın dibine çakılmış olsaydı benimle beraber çürüyecek birini bulmuş olacaktım. Ama şimdi, tekrar tekrar hiç kimsenin benim kadar koyu bir siyaha bürünemeyeceğini kavrıyordum.

Siyahın en koyu tonu benimle özdeşleşmişti, başka bir insanda buna yakın bir ton bulamayacaktım. Ki yüksek ihtimalle bundan sonra Aren hariç başka hiçbir insanla iletişime girmek için çabalamayacaktım. Zaten, en başında da benimle konuşmaya çalışan kişi Aren olmuştu, ona da ben gitmemiştim. Gelmeseydi de, gitmeyecektim. O benim için her zaman okula birkaç ay için gelmiş olan bir çocuk olacaktı.

Aren Çağılcı değil de, Erdem Günay olarak kalacaktı. Ve belki de öyle kalsaydı iki taraf için de daha doğrusu olurdu.

''Ağlama artık.''

Ne kadar uzun bir süre olduğunu saymadığım bir zamanın sonunda konuşmayı ilk seçen kişi Aren olunca yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bu, aramızda yeni bir gelişmenin olacağının çağrısıydı. Gerçi, benim konuşmamı bekleyecek olsaydı evin yolunu unutabilirdik, sadece bir cümle söyledikten sonra kendimden daha büyük bir performans beklemiyordum ama o sonrasında direttiği birkaç soruyla benden fazlasını beklediğini belli etmişti.

Hala çığlık çığlığa, tam bir enkaz halinde olduğum halde dahi bunu önemsemeden neden konuşamadığımı söylemem için fazla ısrarcı davranmıştı. Ve ben bunun sonucunda çok daha fazla ağlamaya başlamıştım. Daha sonrasını takip eden cümlelerinin tamamı ise, ''Neden?'' sorusuyla başlamıştı.

Hiçbirine cevap vermemeyi tercih etmiştim. Sadece ellerim yumruk halini almış, göğsünün üstünde güçsüz bir savunmanın göstergesi olarak titrek bir şekilde ona tutunmuştu.

''Kayra,'' dedi beni düşüncelerimin ortasında kesip. ''Artık ağlama.''

İnatçı bir şekilde omuzlarımı silkip yüzümü daha fazla boynuna gömdüm. Güzel kokuyordu. Hafif ter kokusuyla kombinlenmiş olan teninin esas parfümü, belki de kokladığım en güzel şeydi. Ve açıkçası bunu kendime itiraf edebiliyor olmak beni korkutuyordu.

Ondan hoşlanmadığımı biliyordum, hoşlanmayacaktım da. Erkeklere karşı geliştirdiğim kalkan bundan daha güçlüydü ama düşündüğüm gibi belki de en yakın arkadaşım olabilirdi. Kendimi Işıl'dan sonra çok yalnız hissetmeye başlamıştım.

Bunlar üzerine bir kez daha hıçkırınca Aren'in derin bir nefes aldığını duydum. Belimi kavramış olan elleri yavaşça kollarıma kayarken beni heyecanlandırmıştı. Birbirimize dokunuyorduk. İdrak etmemin bu kadar uzun sürmesi şaşırtıcı, üstelik saçmaydı.

''Güzelim,'' dedi Aren beni şaşırtarak. Tek eliyle çenemi kavrayıp yüzümü kendi yüzüne çevirmişti. ''Sakin olman lazım, anlaştık mı?''

Hipnotize edilmiş gibi kafamı hafifçe salladım ve sonrasında hıçkırıklarım nedeniyle kontrol edilemez birkaç derin nefesin kurbanı oldum.

''Tekrar konuşabilecek misin? Denemek ister misin, Kayra?''

Tereddütle kafamı iki yana salladım. Konuşmayı denemek... Bu anlık krizle gelen, talihsiz bir olay olmuştu benim için. Rızamla bir şeyler söylememiştim ki. Tekrar dudaklarımı zorlamak beni hangi yola çıkarırdı bunun sözünü veremezdim.

''Bir denesen?'' diyerek diretti Aren. ''Kayra, sana güveniyorum. Sadece denemen lazım. Belki bu ikimizin sırrı olur, he? Başka kimseye söylemeyiz konuşabildiğini.'' Tepkisiz kaldığımı fark edince eliyle yanağımda kurumaya yüz tutmuş olan yaşları sildi.

''Bana güveniyor musun?'' Yavaşça kafamı salladım. ''O zaman bunda da güvenmen lazım. Emin ol bunu kendim için değil, senin için istiyorum. Birkaç ufak kelime, Kayra. Fazlası değil.''

Ağzımın içinde kelimelerin gücünü tartmaya çalıştım. Bu, bu kadar büyük bir adım olmamalıydı benim için. Fazlasıyla normal, -biraz kaba olmak gerekirse- en geri zekalı insanın dahi yaptığı türden bir şeydi. Hiçbir ekstrem olayı yoktu. Daha önce yapmıştım, şimdi de yapabilirdim.

''A...'' Birazcık duraksadım. Dilim farklı bir kültürden yeni bir yemek tadıyormuş gibiydi. Benimseyemeyeceğimizden korkuyorduk ama daha fazla kaçamayacağımızı da biliyorduk. O yüzden gözlerimi yummayı tercih ettim ve dudaklarımı aralayarak tüm cesaretimi tek bir kelimeye bindirdim. ''Aren...''

İsmi dudaklarımdan çıktığı anda Aren'in yüzüne yansıyan rahatlamayla birlikte ben de derin bir nefes aldım. Kendi sesimi pürüzleriyle beraber duymak garip geliyordu. Öncesinde ölmek istemediğimi söylerken beynimin içinde dönen çok fazla uğultu vardı. Bu sefer, harfler tam anlamıyla korkak ama keskin bir şekilde bir bütün oluşturmuştu.

''Seni, küçük bir kız çocuğunu ödüllendiriyormuş gibi tebrik etmek istemiyorum ama, galiba bunu hak ettin.''

Bir şeyler söylemeye çalışarak dudaklarımı açtım ama yerine biraz boşlukla karşılaştığımda Aren samimi bir halde gülümsedi. ''Kendini zorlama,'' dedi beni kucağından sıyırırken. Elimden tutarak ayağa kalkmama yardımcı olmuş, centilmenliğinin sınırlarını yükseltmişti. ''Senin dilinin bağını ben çözeceğim, yavaş yavaş olacak.''

Utangaç bir şekilde güldüm ve kafamı güneşin hafifçe ışıklarının süzüldüğü depoda başka bir yere çevirdim. Hala arada bir ağlama isteğim nedeniyle çenem titriyor ve gözlerim doluyordu ama üstesinden gelebilmek için var gücümle çabalıyordum.

O geceden kalma her şeyi unutmam gerekiyordu ve bunu sürekli kendime hatırlatarak unutamazdım. O geceyi unutmam gerektiğini hatırlamam bile adımlarımı her seferinde geriye çekerdi. Ben, bu semtten önceki hayatımdan tamamen arınmalıydım.

''Eve geç gitsen çok büyük sıkıntı olur mu?'' diye sordu Aren. O sırada birkaç adımla yanıma ilişmiş, tekrar başka yere sabitlenmiş olan yüzümü çenemden tutarak kendisine çevirmişti.

''Ne kadar...'' Beynimin içinde, duruma alışabilmem için birkaç saniye kendimi tarttım ve sonrasında devam ettim. ''...geç?''

Aren, hafifçe gülümsedi ve, ''Yani, birkaç saat daha, çok fazla değil,'' dedi.

Okuldan erken çıktığıma göre birkaç saat dışarıda oyalanmam sorun olmayacaktı, bu yüzden başımda onu onayladım ve yerden çantamı alıp yanında yürümeye başladım.

''Şu an neden seninle beraber buradayım, emin ol hiçbir fikrim yok.''

Bir süre daha arabasına doğru yürümeye devam ettikten sonra kurduğu cümle kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Açıkçası ben de neden burada olduğumu bilmiyordum. Aren, benim için kimdi ki, ben onunla vakit geçirecektim?

Tehdit ettiği bir kızdan çıkıp savunmaya başladığı biri haline gelmiştim ve bunu neden yaptığını bilmek için onu çok az tanıyordum. Sadece ismini bilmek, aslında beynimde ona ayırmış olduğum yerin bomboş olduğunu bana hatırlatmıştı.

''Sanırım,'' dedi, Aren benden herhangi bir tepki alamayınca. ''Sende, Veda'da gördüğüm şeylerin daha fazlasını görüyorum.''

-

Aklımı karıştıran birçok cümleyi bir araya getirmeye çalıştığımda şu an, dağınık bir şekilde topuz yapmış olduğum saçım beynimde şekilleniyordu. Geçirdiğim evreyi benzetebileceğim en garip nesneye benzetiyor olmam da ayrı bir konuydu tabii ama, genelde saçlarımla çok ilgilenmesem de onları severdim ve sırf başımı ağrıttığı için çok fazla topuz yapmaktan kaçınırdım. Şimdi tüm bu olaylar dahilinde, bunalmış olduğum gerekçesiyle onları tepemde yumak gibi toplamak sorunlarımla eşleştirmeme sebebiyet vermişti.

Öte yandan başımı ağrıtan saçlarım ve sorunlarımı kenara çekersem, karşımda oturan Aren'e çok bakmak istemiyordum. Onun gözleri ne kadar bana kilitli olsa da, kaçmak için her yolu denediğim fazla bilinen bir gerçekti.

Konuşmak için hevesliydim.

Buna özlem duyacak olmam kendimden beklediğim en son şeydi ama sadece bir kez harfleri sesli bir şekilde anımsamak, sonrasında sürekli kullanmak istediğimi fark ettirmişti. Aren'e bir sürü soru sormak istiyordum ve bunu kendi sesimle birlikte meydana dökmeye niyetliydim.

''Kayra.''

Aren, garip halimi fark etmiş olacak ki sert bir sesle beni uyarınca ona bakmak zorunda kalmıştım. Gözlerimi gözlerine sabitlediğimde endişemin bir zehir gibi tüm vücudumu sarıyor olması mide bulandırıcıydı. Beni daha fazla güçsüz görmesini istemiyordum.

''Veda sana ne söyledi de oradan koşarak çıktın?''

Keskin bir bakış. Şu an ona bu şekilde dönüş yapmak istiyordum ama aksine oturduğum yerde sandalyemi kıpırdatmış, denize doğru dönmüştüm. Gözlerimin tekrar dolmaya başlaması da sinirlerimi daha çok bozuyordu. Aren'in yanında bu kadar çok ağlamamalıydım çünkü her saniye içimdekileri ona açtığımı fark etmek beni çıldırtıyordu. Bu istem dışı yaptığım bir şeydi. Ona sadece güveniyordum ve beni tanıması için fırsat veriyordum, -onun yaptığının aksine.

''Yani...'' Benim konuşmamı ya da konuşmaya çalışmamı beklemeden devam etti. ''Seni bayağı sarstığını görebiliyorum benimle paylaşmak zorunda da değilsin ama-''

''Paylaşmayacağım,'' dedim net bir şekilde. Beklediğimden daha sert ve katı bir tonla karşılık vermiştim. Bunun Aren'i geri püskürteceğini sanıyordum lakin yanlış düşündüğümü birden yerinden kalkıp önümde diz çöktüğünde anlamıştım.

Dizime yerleştirdiği güçlü elleri içsel olarak beni titretirken gözlerimdeki kararlılığın yok olmaması için büyük çaba sarf ediyordum. Korkum ona değil, kendime yenilmekti. Yoksa ben kimseyle yarışmıyordum.

''Bak, Kayra,'' dedi Aren yarım saat önceki neşeli halinden sıyrılarak. ''Ne tür bir dünyanın içinde olduğumla alakalı gram fikrin yok. İstesem şu an seninle ilgili her türlü belgeye ulaşabilirim, ki bunu sadece sana duyduğum saygıdan dolayı yapmak istemiyorum. Senin ağzından bir şeyler duymak istiyorum ama sürekli itiyorsun. Sinirleniyorum.''

Elim ona cevap verebilmek için telefonuma kaydığında Aren hızla elimi kavramış ve beni alı koymuştu. Ona sorgular bir şekilde baktım ve elimi geri çekmek için sert bir girişimde bulundum. Ama bu elimi daha fazla acıtmıştı.

''Telefon yok. Artık konuşmanı istiyorum.''

''Ya ben istemiyorsam?'' diye fısıldadım kaşlarımı çatarak.

''O zaman istemeden yapmış olduğun bir eylem haline gelir.''

Küstahlığına karşı içimden ona bir tokat savurmak gelmişti ama kavramış olduğu sol elimle beni yeterince engelliyordu. O yüzden sadece beynimde dönen hayali sahneyle yetinmeye çalışmıştım.

''Evet, Kayra? Bir cevap bekliyorum.''

Dudaklarımı kıpırdatmamıştım bile. O istediği için konuşmayacaktım. 1 yıldan fazladır başkası için konuşmamıştım, o istediği için asla konuşmazdım. Hele beni zorlamak? Yaptığı en büyük yanlıştı. O kadar basit bir kız değildim neticede.

Aren, konuşmayacağımı fark ettiğinde, ''Sana yardım etmek istediğimi biliyorsun,'' dedi. O sırada elimi serbest bırakmıştı. Ama yanıldığı nokta şuydu ki, yardım etmek istediğini bilmiyordum, bilsem bile istemiyordum. İçinde bulunduğum koza daha fazla büyümüyordu ve eğer benimle gereğinden fazla ilgilenirse küçülerek kaybolacağımdan korkuyordum. Ruhum, yalnızlıktan besleniyordu. Onunla beraber olursam yeterince besin alamaz ve sonunda etrafımı dahi göremeyeceğim bir karanlığa gömülerek beni siyahın sonsuz bir boyutuna taşırdı.

Ve ben, bunu istemiyordum.

''Verecek bir cevabım yok,'' dedim titrek bir sesle. Artık eve gitmek istiyordum. Bu yüzden beni tek bırakması adına her şeyi yapabilirdim. O kancık sevgilisi yeterince üzerime gelmişti ve ben Aren'in yüzüne bu yüzden daha fazla bakmak istemiyordum. Her seferinde aklıma Veda geliyordu.

Dudaklarında Veda'ya dair izler taşıdığını düşündükçe sinirleniyordum. O dudaklar benim yanağıma değecek kadar ileriye gidebilmişti. Duygusallığımdan sıyrıldığımda Aren dahi nefret edebiliyordum, çünkü bunu hak ettiğini düşündüğüm çok nokta oluyordu.

''Kaçıyorsun, Kayra.'' Bunu söylediğinde umursamaz bir şekilde omuzlarımı silktim ve tekrar bakışlarımı önümdeki denize kaydırdım. Marmara denizini sadece Boğaz Köprüsü'nden dolayı seviyordum. Onun haricinde kıyıya atılmış çöpleri gördükçe derinlerde daha fazla pislik barındırıyor olduğu aklıma geliyordu ve bu beni İstanbul'dan daha çok tiksindiriyordu.

Bu kadar çok insanın pisliğini aynı anda taşımak ve buna rağmen yine de kıyıda köşede birçok güzel şey bırakmak her şehrin harcı değildi sanırım.

''Bak.'' Aren'in sesini duymuştum ama ondan tarafa bakmamaya devam ediyordum. ''Soktuğumun denizini incelemeye geldiysen sadece, devam et o zaman, Kayra. Herkes senin insan olduğunu unutup, köşende öylece durmana izin veriyor olabilir ama, ben o iğrençlerden biri değildim.''

Yanımdan fişek hızıyla kalkıp yürümeye başladığı anda ne ara dolduğunu fark etmediğim gözlerimden deli gibi yaş akmaya başlamıştı. Ona beni tanıması için birazcık izin vermiştim, fazlasını da vermek istiyordum ama bunu yapmak için cesaretim yoktu. Ben, hiçbir zaman erkek sevgisine ihtiyaç duyan biri olmamıştım ki şimdi de bunun için çabalayacaktım. Beynimin içinde tam olarak ne döndüğünden emin bile değildim. Şu an, yalnızlıktan şikayet ediyorsam birkaç saat sonra bunun bir lütuf olduğunu düşündüğüm gerekçesiyle sevinecektim, sağlıklı bir ruh yapısına sahip değildim. İnkar edemezdim.

Şu an arkasından gitmek istiyordum mesela ama bunu asla yapmayacaktım. Hiçbir zaman hissettiklerimi olduğu gibi aktarabilen bir insan olmamıştım ve bunu yapmam gerektiğini bildiğim zamanlar içimde beni engelleyen lanet olası bir duygu ortaya çıkıyordu. Belki şu an arkasından gitsem, Veda'nın yanına gitmesini engelleyebilecektim ama bunu düşünürken dahi yapabilecek olma ihtimali içimi daraltıyordu.

Ki zaten ben burada kendi içimle savaşmaya devam ederken o çoktan yola çıkmıştı. Bu da kafamda tarttığım tüm ihtimalleri tek bir kapıya, Veda'ya yöneltmişti. Ve bunu yapan kişinin kendim olduğunu bildiğim için de Aren'e kızamamıştım. Belki Veda'nın yanına gitmezdi, bilmiyordum. Ama şu an içimin içimi yediği bir gerçekti.

Saatin ilerlemeye başladığını fark edince oturduğum yerden kalktım ve yerden çantamı almak için uzandım. O sırada Aren ile beraber sipariş ettiğimiz yemekler gelmişti ama bana eşlik edecek ne iştah, ne de bir insan evladı olduğundan sadece masaya parayı bırakıp orayı terk etmiştim.

Eve gidişim de biraz sancılı olmuştu. Birkaç otobüs değiştirerek gelmeyi başarmıştım. Günün sonunda da eve gidince duş alıp direk uyumayı tercih etmiştim.

Ertesi gün ise psikoloğa gitmem gerektiği için normalinden erken kalkmıştım. Okul bizim için tatildi, o yüzden Selim beyin yanına erken gitmenin daha iyi olacağına kanaat getirmiştim.

Bir de geçen hafta gidemediğim bir seans vardı ortada. Onu sonraki seanslara aktarmayı öne sürmüştüm. Çünkü Selim bey ile ne kadar çok vakit geçirirsem, beni o kadar fazla yoruyordu. Bir şekilde günün sonunda avucunun içinde olduğumu fark ediyordum, ve bu beni sinirlendiriyordu. Yalan söylemeyecektim.

''Değişiklikler, Kayra..." Selim bey beni beynimin derin köşelerinden alı koyacak bir şekilde konuşmaya başladı. "Hayatında gelişen yeni şeylerden bahsetmeni istiyorum.''

Hm... Hayatımda gelişen yeni şeyler... Aslında son birkaç ayda çok fazla şey olmuştu. Hele şu son bir haftada yaşadıklarımdan bahsetmeye başlarsam Selim beyin bana karşı olan bakış açısının değişeceğinden korkuyordum. Bir katil ile arkadaşlığa yakın bir ilişki kurduğum, bir kez kaçırılmış olduğum, ölümle tehdit edilişim, Veda denen bir kızın başıma gelen olayı biliyor oluşu ve tabii bir de konuşmuş oluşumu olaylara eklersek monotonluktan fazlasıyla uzaklaşmış olduğumu varsayabilirdik.

Bir de bunların hiçbirini yaşamayı gerçekten istememiştim. Hayatıma Aren girdiğinden beri bir kitap bile bitirememiş olduğum gerçeği benden bir şeyler çaldığını da ortaya koyuyordu. Belki biraz özgüven sahibi olmamı sağlamıştı, biraz da ilginin hiç görmediğim yüzünü benimle tanıştırmıştı ama yine de bunların bana bir şeyler kattığını sanmıyordum.

Ben insanlarla boş olduklarını düşündüğüm için konuşmamayı tercih etmiştim, konuşamayacağımdan ya da çekindiğimden değil ki. Hepsinin yaptığı popülerliğin emir kıldığı bir düzende kukla gibi yaşamakken, onlardan biri olmak istememem kabul edilebilirdi. Birkaç kız bir araya geldiğinde dedikodu yapar veya bir erkeği nasıl tavlayacaklarından bahseder, ya da sevgili sorunlarını konuşurlardı. Farklı bir sohbet ortamına denk gelmemiştim, lise ortamında geleceğimi de düşünmüyordum.

Zaten olayın erkeklerle alakalı kısmına girmeyi hiç düşünmüyordum. Konularının seks veya futbol dışına -ha bir de bilgisayar oyunları vardı- çıktığını çok nadir görmüştüm.

''Evet, Kayra?''

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Selim Bey'e baktım. Yüzünde anlamsız bir gülümseme vardı. Beni rahat hissettirmek istiyordu ama aynı zamanda kendisinin de çok rahat hissetmediğini söyleyebilirdim.

Önceki seanslara göre biraz daha kararlı hissederek masanın üzerindeki kalemi kavradım. Önümde yine bomboş birkaç sayfa diziliydi. Bu sefer onları kötü düşüncelerimle kirletmek istemiyordum bu yüzden olumlu sayılabilecek şeylerden bahsetmeye karar vermiştim.

''Bir günlük tutmaya başlamadım,'' yazdım hafifçe gülerek. Tamam, peki. Bu çok da olumlu bir haber sayılmazdı.

''Bunu görebiliyorum, Kayra,'' dedi Selim bey ciddi bir tonla. Sesinin altında ezilmeden devam ettim.

''Ama birkaç gün önce, bir yıl üzerine ilk kez gülümsedim. Dün bir arkadaşımla dışarıya çıktım. O olaydan sonra hiç yapmadığım bir şeydi.''

Buluşmanın sonu hiç hoş bitmemişti ama Selim beyin bunu bilmesine gerek yoktu, o yüzden detaylara girmek istemiyordum.

''Güzel şeyler oluyor diyorsun yani?''

''Eh, sayılabilir,'' yazdım kağıda ve sonrasında ona uzattım. Birazcık inceleyip bana geri uzatmıştı. Ben ise, artık ona konuşabildiğimi söylemeli miydim, kafamın içinde onu tartıyordum. Fakat şu an bana birkaç kelime etmemi söyleseydi dudaklarımı aralayabileceğimi sanmıyordum. Aren'in yanında bir şekilde kendiliğinden akmıştı kelimeler ama bunu başka birinin yanında yapmayacağımı şimdi görüyordum. İstem dışı kilitleniyorlardı ve açılmayacaklarını biliyordum. Çünkü ben de başkasına kendimi bu kadar açmak istemiyordum.

''Kayra, birkaç seans ilerlediğimiz için artık bir bağ yakaladığımızı düşünüyorum. Sence haksız mıyım?''

Önümdeki kağıttan kafamı kaldırıp Selim beye kararsız bir şekilde baktım. Bunun nereye varacağına emin olamıyordum. Yine de samimiyetine inanarak başımla onu onayladım. Tabii ki de bir bağ yakalamıştık. Onu akıl hocam gibi görüyordum ve aileme bile duymadığım saygıyı en çok ona duyuyordum. Sırf bu yüzden psikoloğum olduğu halde ona bir şeyler anlatmaktan çekindiğim bile oluyordu. Sanki yanlış yaptığımı bildiğim şeyleri anlatırsam gözünden düşecekmişim gibi hissedebiliyordum.

''Psikoloğun olarak...'' Selim bey göz temasını kaçırmama fırsat vermeden o buz mavisi gözlerini bana dikti ve sonrasında devam etti. ''Sana yardım edebilmek için hakkındaki her şeyi bilmem gerektiğine inanıyorum. Umuyorum ki sen de bana katılıyorsun?''

Tekrar güvensiz bir şekilde kafamı salladım.

''Bana boynundaki izlerin nedenini söyle, Kayra. Bilmem lazım.''

Ah. Galiba bu kapana kısıldığım anlardan biriydi ve günlük tutmasam bile çok uzun bir süre için zihnimdeki anı belleğini meşgul edecek gibi duruyordu. Bir adamın beni boğmak üzere olduğunu en az hasarla açıklayabilmemin bir yolu olduğunu sanmıyordum.

''Selim bey, beni fazla zorluyorsunuz,'' yazdım hızla kağıtlardan birine.

Anlatmak istemediğim bir olayı zorla öğrenme gibi bir hakkı var mıydı ki? Bunu kabul edebileceğimi düşünmesi fazla tahammül edilemez gelmiş gözüme. Bu bir şekilde ailemin kulağına gidebilirdi. Ki büyük ihtimalle güvenliğim söz konusu olduğu için Selim bey aileme söylerdi. Beni kolladığını biliyordum.

''Seni zorluyorum çünkü iyiliğini düşünüyorum. Yaşadığın şeyin ne kadar zor olduğunu ben değil, sen daha iyi biliyorsun, Kayra. Tekrar bir zorbalığa maruz kalmadığını bilmem lazım. Seni sadece dinleyen biri değilim ben.''

''Bunu biliyorum, Selim bey. Ama bunu size söylersem ailemin kulağına gideceğine de biliyorum.''

Kaşlarını çatıp, gittikçe sinirlendiğini belirten bir tavırla yazdıklarımı okuyup yine bana doğru döndü.

''Seni tehdit altında bırakan bir olaysa tabii ki de ailenin kulağına gidecek. Hatta polise kadar bile gidebilir. Seni korumaktan asla sakınmam.''

''Merak etmeyin, tehdit altında değilim,'' yazdım büyük bir korkuyla. Bir şeyler üretmem gerekiyordu. Gerekli bir mazeret, peşini bırakmasını sağlayacak sağlam bir kurgu. Ama korkuyla sarmalanmış aklımdan hiçbir şey geçmiyordu. Boynumdaki çürükler için ne gibi bir bahane öne sürebilirdim? Düşünmeye hiç vaktim olmamıştı ki!

''Kayra...'' Selim bey sabrı taşıyormuş gibi mırıldanınca elimden geldiğince şirin bir şekilde ona baktım. Aklıma tek bir seçenek geliyordu ama bunu söylemek gerçeği örtmeye değebilir miydi, bilmiyordum. Birkaç hafta utana sıkıla geçirirdim seansları ama sonra büyük ihtimalle Selim bey de unuturdu. Çok önemli bir detay içermiyordu, sadece fazla... Benim için fazla uçuktu.

''Tamam,'' yazdım derin bir nefes alarak. ''Size söyleyeceğim ama lütfen aileme söylemeyeceğinize dair söz verin.''

''Sana zarar verdiğine inanmadığım bir şey olursa, neden olmasın?''

Başım eğik olduğu halde göz ucuyla Selim beye baktım. Söyleyeceğim şeyin ucu zarara değinmiyordu, sadece ona öncesinde yalan söylemiş olduğumu düşünecekti ki aslında şu an yalan söylüyordum fakat en azından birkaç kaçık tarafından kovalandığımı öğrenmesinden iyiydi.

Tüm kararlılığımla birlikte kalemimi elime aldım ve direkt yapmam gereken yalancı itirafı satırlara aktardım.

''Bir sevgilim var.''

Kağıdı ona uzatırken hissettiğim utancı nasıl tarif edebilirdim bilmiyordum. Bir sevgilim var demek, sadece bir sevgiliye sahip olduğumu değil, bununla birlikte boynumu ona emdirdiğimi de gösteriyordu. Üzücü olan ise bu, en az hasar ile kurtulmuş halimdi.

''Bunları... o mu yaptı peki?''

Onaylama gereği bile duymadan parmaklarımın arasında duran kağıdı parçalamaya başladım. Gerçekten şu an o kadar çok utanıyordum ki, kafamı yerin en dibine gömüp boğulmak istiyordum.

''İsmi ne, Kayra? Bahsetmek ister misin?''

Dolu dolu olan gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ve masanın üzerinden başka bir kağıt kaparak aklıma gelen ilk ismi yazdım. ''Aren.''

Selim bey, ''Adı, Aren, demek ki. Değişik bir isme sahip,'' dedikten sonra ellerini birbirine çırpmış ve sandalyesini biraz daha ileriye iterek duruşunu değiştirmişti. Olaya hakim olmak istediğini açıkça belli ederken geri çekilmeye hiç niyetinin olmadığını görebiliyordum.

''Bir daha ki seansa neden onu da getirmiyorsun? Senin hakkında konuşmak istediğim birkaç şey var.''

Aren'in bunu kabul edeceğini sanmıyordum ama yine de çaresiz bir şekilde Selim beyi onaylayıp akmak üzere olan burnumu çektim. Buradan dışarıya adımımı attığım anda deli gibi ağlayacaktım, tek odaklandığım şey buydu.

''Bugünlük bu kadar konuşmanın yeteceğine inanıyorum, Kayra,'' dedi Selim bey oturduğu yerden kalkıp. Elini bana doğru uzattığında sıkmak için ben de ayağa kalkmış ve sonra yerde duran çantamı koluma takarak kapıya ilerlemeye başlamıştım.

Selim bey her seansın sonunda kapıya kadar bana eşlik ederdi ama bu sefer yerinden dahi kıpırdamamıştı. Titreyen ellerimle kapıyı açarken hala Selim beyin ayak seslerini duymayı ümit ediyordum. Ama tek yaptığı, ben kapıyı kapatmadan önce arkamdan, ''Ve son bir şey daha,'' diye seslenişi olmuştu. ''Bir daha bana yalan söyleme, Kayra.''

Anında binayı terk edip bir apartman merdivenine çöktüğümde ne yapmaya çalıştığımı bilmiyordum. Hıçkırıklara boğulmuştum çünkü söylediğim şeyin ruhuma ihanet olduğuna inanıyordum. Talihsiz ve son derece iğrenç bir kazaya kurban gitmiştim ve sessizliğimi kendimce uzun bir zamandır koruyordum. Fakat birden, hayatıma giren saçma bir adam yüzünden; bom! Her şeyi batırmıştım.

Boynumda yer alan morlukları bir katilin yapmadığını kanıtlayabilmek için bir erkekle sevişmiş olduğumu söylemiştim. Ve bunu bile isteye yapmak, hiç hissetmediğim kadar büyük bir suçluluk yüklemişti üzerime.

Ellerim cebimdeki telefonuma ilişirken hala Aren'i aramak istiyor oluşuma da çok şaşırmıyordum. Etrafımda ondan başka kimse yoktu. Hiçbir sıfat yüklenmemişti hayatım sınırları içerisinde ama yine de yanımda olan tek kişi oydu. Yanımda olursa bana yardım edebileceğine inandığım tek kişi oydu.

Aren, telefonu birkaç çalış sonrasında açmıştı. İnat yapıp asla açmayacağını düşünüyordum ama beni hayrete düşürmüştü.

Kimsenin sesimi duymaması için elimle ağzımı kapatırken hıçkırdım ve olabildiğince düz bir sesle, ''Aren?'' diye mırıldandım. Sesimi duyduğu anda nefes alış verişleri değişmişti. Arka plandan gelen yüksek sesli gıcırtının neye ait olduğunu bilmiyordum ve açıkçası umurumda da değildi.

''Kayra?'' diye sordu birkaç saniye içinde. ''Sorun ne?''

''Evde misin?''

''Evet. Bir şey mi oldu?''

''Hayır, hayır,'' dedim pürüzlü bir sesle. ''Sadece yanına gelmem gerekiyor.''

''Neredesin? Söyle seni alayım.'' Sesine yansıyan sert adam tavrını göz ardı etmeye çalıştım ve yutkunduktan sonra devam ettim.

''Gerek yok, on beş dakikaya yanında olurum.''

Başka bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapattım ve sinmiş olduğum yerden kalkıp otobüslerin olduğu durağa ilerledim.

Beklediğimin aksine evinin yolunu tam tamına hatırlayamamıştım o yüzden bulmam yarım saatten fazla sürmüştü, ama bunu Aren'e söylemeye niyetli değildim.

Evinin önüne geldiğimde gözümdeki yaşları silip olabildiğince normal gözükmekle uğraşırken bir yandan da ziline basmıştım. Karşımda bir Aren görmeyi tabii ki de bekliyordum ama üstünde hiçbir şey olmayan bir Aren görmek beni şiddetli bir şoka uğratmıştı.

''Kayra?'' diye sordu beni gördüğüne inanamıyormuş gibi. Dilim düğümlenmişti o yüzden yapabildiğim tek şey basit bir kafa sallamaktı. Ne diyeceğimi, ne tepki verebileceğimi bilmiyordum.

''Gerçekten on beş dakikaya geldin, tebrik ederim.''

Beni üstü çok net açık bir şekilde alaya aldığında gözlerimi devirdim ve ayakkabılarımı çıkarıp evinin içine daldım. Salon olduğunu düşündüğüm yerden birkaç karışık ses geliyordu, fakat tanıdığımı sanmıyordum. Aren'de garip bakışlarımdan durumu fark etmiş olacak ki, ''Veda ve birkaç arkadaşı burada,'' demişti.

Veda'nın ismini duyduğum anda vücudumu saran ateşin beni saniyesinde küle çevireceğini düşünmüştüm bir an. O buradaysa, ben olamazdım. Rahatlamak istediğim için buraya gelmiştim fakat şu olay beni olduğumdan daha da büyük bir stres içine sokmuştu.

Aren'i sertçe kolundan tutup önüme gelen ilk odaya soktum, çatılı kaşlarımla birlikte sinirle ona döndüm. Bir şeyler söylemek için girişmek istiyordum fakat öylece kalakalmıştım. Etrafta birilerinin var olduğunu bildiğim için kendimi zorlayamıyordum. Baskı altında olmak, beni tekrar susturmuştu.

''Hadi ama, Kayra,'' dedi Aren gülerek. Tabii ki de samimi bir gülüşü yoktu. Beni birazdan bir böcek gibi ezeceğini ukalaca kıvrılmış olan dudaklarından görüyordum. ''Dün yaptığın gibi sadece yüzüme mi bakacaksın? Bu sefer mekanı terk eden kişi ben olmam ama. Nerede olduğunu çok iyi biliyorsun.''

Gözlerimi kısıp meydan okurcasına suratına baktım. Ben ondan yardım istemek için buraya geliyordum ve onun bana karşı takındığı tavrı görmezden mi gelecektim? Terbiyesiz! Geldiğim gibi gitmesini de bilirdim sonuçta. O kadar kansız bir insan değildim.

İçimde tekrar eden ona vurma isteğimi es geçip kapının kolunu çevirdim ve gitmek için bir hamlede bulundum. Kolumu kavrayıp beni olduğum yere çakacağını az çok tahmin etmiştim. O yüzden gözlerim onunla buluştuğunda yüzümde şaşkın bir ifadeye yer vermedim.

''Kayra.''

''Ne?'' dedim zorla. Dudaklarım kurumaya başlamıştı ve başıma girmiş olan ağrıdan bahsetmek dahi istemiyordum. Çok fazla ışığa maruz kalacağım bir yere de gitmemiştim ama yine de bir şekilde başıma ağrı vurmuştu. Belki stresten kaynaklıydı, adlandıramamıştım.

''İşine gelince nasıl da ötüyorsun.'' Aren bunu söylediği an da kolumu ellerinin arasından kurtardım ve etki etmeyeceğini bilsem de sert bir şekilde göğsüne yumruk attım. Bunun üzerine sadece gülmüştü, ki bu beni daha çok sinirlendirmişti.

''Ne için geldin?'' dedi konuyu çekmesi gereken yere çekip. Birden ciddileşen yüzüne kilitlenmiştim. Bu sefer bakışlarımı kaçırabileceğim bir deniz de yoktu zaten.

''Yardım,'' diye mırıldandım yumuşak bir şekilde yutkunup. Beni buradan yaka paça bir şekilde kovmasından korkuyordum. ''Yardımına ihtiyacım var.''

''Hangi konuda?''

''Selim bey. Psikoloğum.''

''Evet?''

''Boynumdaki izleri daha önce görmüştü,'' dedim dişlerimi sıkarak. Hala arada bir sesim çatlıyordu lakin göz ardı etmeyi daha uygun görüyordum. ''Kimin yaptığını bilmek istedi.''

Aren söylediğim şeyi duyunca telaşlı bir şekilde, ''Ona söylemedin değil mi, Kayra?'' diye sordu. Anında elleri kollarımı kavrayıp beni olduğum yere sabitlemişti. Gözlerim korku ve büyük bir endişeyle birlikte büyürken kafamı sallamak son anda aklıma gelmişti.

''Ne söyledin o zaman, Kayra? Dürüst ol.''

Galiba korkunun getirisiyle cümle kurma kabiliyetim saniyesinde yok olmuştu. Şu an konuşabileceğimi biliyordum ama söylemek istediğim cümle veyahut herhangi bir kelime dahi zihnimde süzülmüyordu. Tamamen sıfırlanmıştım.

''Kayra!'' Aren fısıldar bir halde bağırınca stresle beraber ben de kendi ellerimi onun koluna geçirdim. Tırnaklarım teniyle temas ettiği anda yüz ifadesi daha da sertleşmiş, derimin üzerindeki elleri daha da sıkılaşmıştı.

''Bak kızım, benimle açık ol. Konuşabiliyorsun artık işte! Sıkıldım şu köşe kapmaca oynar hallerinden.''

Gözümün önünde dönen bir sürü senaryonun içinden kelime hazneme ulaşıp sonunda birkaç kelimeyi bir araya getirmeyi başarmıştım. Bir şekilde dudaklarım titrese dahi görevini yerine getirdiğinde bu, kollarım için kurtuluş demek olmuştu. ''Birinin beni kaçırdığını söylemedim tabii ki de,'' diye fısıldadım kollarımı ovarken.

Aren ise kasılmış olan çenesiyle beraber yüzümü incelemekle meşgul oluyordu. ''Ne söyledin o zaman, Kayra?''

''Senin sevgilim olduğunu.''

Bunu söylediğim an da elleriyle yüzünü kapatmış, yüksek sesli bir iç çekmişti. Ufak odanın içinde tur atmaya başlayınca, ben de olabildiğince kenara sinmiştim.

''O boynundaki izlerin sebebi benmişim gibi mi gösterdin şimdi?'' diye sordu Aren idrak edemez bir şekilde. Boynunun, sinirlenmesi ile beraber kızardığını görünce bunun onun için gerçekten önemli bir konu olduğunu fark etmiştim.

''Yani, erkeklerden nefret eden bir kız, neden böyle bir şeyi öne sürer? Anlamıyorum. Neden?''

''Başka ne diyecektim?'' diye sordum kendime hakim olamayıp. Daha iyi bir fikri var mıydı ki? İzleri o da görmüştü ve bir yere çarparak elde edemeyeceğim aşikardı.

''Tamam hadi, onu da bir kenara bırakayım,'' deyip birkaç saniye derin nefesler aldı ve devam etti. ''Ne için yardım istiyorsun?''

''Selim bey bir sonraki seansa senin de gelmeni istiyor.''

''Ee? Öldürmemi falan isteyeceksen öyle birkaç yüz liraya çalışmadığımı bilmen gerekir. Elli bin, otuz binleri gözden çıkarman lazım.''

Bunu ciddi bir şekilde söylediğini fark ettiğimde alaycı bir şekilde güldüm ve kendimi rahatlatmak istermişçesine alnıma masaj yapmaya çalıştım. Düzenli birkaç nefes sonrasında ona döndüğümde bana gerçekten büyük bir sinirle bakıyordu.

''Aren, ben sadece benimle birlikte seansa gelmeni isteyecektim.''

Aren cevap vermek için girişmişti ama o sırada kapı çalınca ikimiz de duraksamıştık. Arkadan Veda'nın sesini duyunca ne yapacağımı bilemez bir şekilde Aren'e baktım. Rahatsız olduğumu fark etmiş olacak ki, burada beklememi söylemiş ve Veda'nın içeriye girmesine izin vermeden odanın kapısını kapatmıştı.

Dört duvar arasında tek başıma kaldığımda her zaman hissettiğim tedirginliğin şu an çok daha baskınlaştığını görebiliyordum. Veda'ya karşı bir rakip olamayacaktım, Aren her seferinde ona koşuyordu ve bunun canımı sıktığı ortadaydı.

Ne konuştuklarını merak etmiştim o yüzden bir arsızlık yaparak kapıya yaklaştım. Birkaç kıkırdama ve sonrasında tekrar devreye giren Veda'nın iğrenç sesi. Midemin bulanması için çok yeterli bir nedendi. ''Emre ile biz de kalkıyorduk şimdi,'' dediğini duydum Veda'nın. Demek ki Aren'in kuyusunu kazdığı çocuğu buraya getirecek kadar ilerletmişti olayı. ''Babam aradı, hayatım. Gitmemiz lazım.''

''Tamamdır.'' Araya giren bir öpüşme sesi olmuştu ve ben bunu her zamanki sakinliğimle sindirmeye çalışmıştım. Aren benim için hiçbir şeydi ne de olsa. Neden canımı sıkacaktım ki? ''Akşam istersen gelirsin. Her zaman senin için vaktim var, biliyorsun.''

Birkaç dakika sonrasında dış kapı kapanınca içinde bulunduğum odadan temkinli adımlarla çıktım ve salona, Aren'in yanına gittim. Masanın üzerinde duran cips paketlerini ve bira şişelerini topluyordu. Ve ben, o bunu yaparken poposundan kaymak üzere olan şortunun gözümün önüne serdiği manzarayı görmezden gelmeye çalışıyordum. Sonbahar aylarındaydık, o yüzden bu şekilde üşüyüp üşümediğini merak etmiştim.

Yine de buna fazla kafa yormadım ve yanına gidip ben de onunla beraber çöpleri toplamaya başladım.

''Seninle bir seansa gelebilirim.''

Aren bunu söylediğinde gözlerimin ışıldadığına yemin edebilirdim. Birden içimde yatan tüm umutları canlandırmış ve beni birkaç dakika öncesine göre yumuşatmıştı. Bunu yapmak istemesi benim için çok şey ifade ediyordu. Bana vakit ayıracaktı.

Aren Çağılcı, gerçekten bana vakit ayıracaktı.

''Bakma öyle, Kayra,'' dedi şaşırmış halime gülerek. ''Seni bu pisliğe ben sürükledim, bunu borçlanmış olabilirim.''

''Teşekkür ederim, Aren,'' dedim gergin bir şekilde gülümseyerek. Ne diyeceğimi bilemediğim anlardan birindeydim yine. Aren ile beraberken hep buna tabi oluyordum. Aklımdaki her şeyi çok basit bir şekilde silebiliyordu.

''Yapmak istediğin bir şey var mı?'' dedi işlerini hallettikten sonra. Yanıma gelmiş, karşımda duran koltuğa kendini atmıştı. Sonunda üstüne bir tişört geçirdiği için son derece memnun kaldığımı söyleyebilirdim. Çıplak erkek bedenleri beni ciddi anlamda rahatsız ediyordu.

Neyse ki sorusunu cevaplamam gerektiğini bildiğim için bu konuyu es geçerek kafamı ''bilmiyorum'' anlamında salladım. ''Eve gitmem gerek çok geç olmadan.''

''Bekle üzerimi değişeyim o zaman.''

Arkasından, ''gerek yok,'' diyebilmek istemiştim fakat havanın biraz karardığını ele alırsak, korkuyordum. O yüzden itiraz etmeden üzerini giyinmesini bekledim ve böylece birlikte evden çıktık.

''Selim denen lavuk beni çok zorlamaz heralde,'' dedi Aren yavaşça yürürken. Ellerini deri ceketinin ceplerine sıkıştırmıştı ve ben de az biraz zorlamayla koluna girmiştim.

Selim beye ''lavuk'' demesi dışında cümlenin geri kalanını ele alarak pis bir şekilde gülümsedim. Yüzümdeki ifadeyle karşılaşınca gözlerine düşen merak beni daha çok güldürmüştü.

''Emin ol,'' diye mırıldandım dudaklarımın arasından. ''Düşündüğünden daha fazla zorlayacak.''

''Yandık desene o zaman.''

Şikayet edişini duymazdan geldim ve ıssız yola baktım. Birkaç insan daha vardı bizimle beraber yürüyen ama birazdan ara sokaklara girmek zorunda kalacaktık. Kocaman binaların arasına sıkışmış olan ufak geçit sokaklar gerçekten çok korkunçtu ve Aren yanımda olmasa yolu birkaç saatliğine dahi uzatmayı göze alabilirdim.

Ben kendi kendime bazı düşüncelere dalmışken Aren birden koluna sarmış olduğum elimi sıkıca kavradı ve gergin bir şekilde ''Kayra,'' diye fısıldadı.

Sesine yansımış olan kötü his birden kalbimden başlayarak tüm bedenimi karıncalaştırmaya başlarken sorgular gözlerle ona bakmıştım. Sorun neydi? Kötü bir şey mi söyleyecekti?

''Sana tek bir şey söyleyeceğim ama telaşa düşmeden yapmalısın.''

''Aren, sorun ne?'' diye sordum sesimin el verdiği kadar. O kadar ufak çıkmıştı ki, bir an Aren'in duymadığından kaygalanmıştım.

''Ters yöne doğru kaç, Kayra.''

''Ne?''

Anlamaz bir şekilde etrafıma baktım. Sokakta sadece biz vardık sanıyordum ama birazcık ilerimizde üzerimize doğru yürüyen biri gözüme takılmıştı. ''Bu...''

''Kayra, kaç.''

Bir silah sesi havada patladığında tüm nefesimin boğazımı tıkadığını hissettim. Dolu dolu hıçkırma isteğiyle dolmuştum şu an. Ağlamayacaktım, ama hissettiğim korkunun tarifi imkansızın ötesindeydi.

''Kayra!'' Aren sahip olduğu tüm güçle beraber bağırdı. ''Kaç!''

Ne yapacağımı bilemez bir şekilde gittiğimiz yönün tersine doğru koşmaya başladım. Yolu görebiliyordum ama algılayamıyordum. İçimdeki her şey birbirine karışmış, asla çözülemez bir bağ oluştururken birden kolumu kavrayan bir ten tüm o düğümü çığlıklarla birlikte kusmama sebep olmuştu.

Güçlü bir çift el, beni kavrayıp göğsüne doğru bastırırken bu sefer gerçekten korktuğumu biliyordum. Tekrar bir çığlık atma girişiminde bulunmak ne kadar akıllıca olacaktı, onu da bilmiyordum ama buna kalkıştığım an da ağzımı kapayan bir elin var olduğunu hesaba katmadığım bir gerçekti.

Yüzünü görmediğim adam, beni olduğumuz yerin soluna doğru döndürüp, kafasına silah dayatılmış bir Aren'le karşılaştırınca sona yaklaşmış olduğumu düşünmüştüm.

''Aren'i bırakabilirsin.''

Ağzımı kapayan elin sahibi konuştuğunda korkuyla yutkundum. Aren'in de yanında silahı vardı ama ikiye birdi. Yenileceğini bildiğinden ateş açacağını sanmıyordum.

''Uzun zaman oldu görüşmeyeli, Aren. Bir görüşmemiz vardı hatırladığım kadarıyla.''

''Kızı bırak.'' Aren, ölüm soğuğunda konuştuğunda durduğum yerde titredim. Onu ilk defa bu kadar sert ve vazgeçmez bir şekilde görüyordum. Sanki sinirli Aren'in farklı bir versiyonu gibiydi.

''Neden bunu yapayım?'' Kulağımın dibindeki ses beklemediğim pis bir şekilde mırıldandı.

Ve sonrasında o iğrenç nefesini yüzüme vurarak gülerek beni şok edecek yeni cümlelerini ekledi.

''Eyüp Doğan'ın ne zaman emir dinlediğini gördün?''

---

Bu bölüm sizleri tatmin etmiş midir bilmiyorum fakat o kadar çok uğraştım ki, lütfen yorum yapın.

Sizleri seviyorum. <3

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 44.1K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
97.9K 10.3K 35
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
2.5K 187 14
Yıl 2039; İstanbul Yunan işgalindeydi. Ofelya Zaharyas, dokunmanın, sarılmanın bile yasak olduğu sıkı kurallarla yetiştirilmiş bir genç kızdı. Koza...