Prudence, just like an étoile

By obsidiyensever

17.4K 2K 2.1K

Adım Prudence'tı. Fındıklı çikolataya bayılır, sade sütten nefret eder, limonlu dondurma için gözüm kapalı ci... More

1. bölüm: beklenmedik eşleşme
2. bölüm: küçük, ufacık bir sır ve luke hemmings
3. bölüm: monterey lisesi dedikoduları
4. bölüm: açık pencere
5. bölüm: işe yaramayan şeyler
6. bölüm: del monte sahili
7. bölüm: bayan stiles'ın sebep oldukları
8. bölüm: hikâyedeki eksik
9. bölüm: jane austen
10. bölüm: bazı değişiklikler
11. bölüm: son gece
12. bölüm: tuhaflıklarla dolu bir piknik
13. bölüm: keşke
14. bölüm: fark etmemek ya da edememek
15. bölüm: tek gerçek dil
16. bölüm: bir ses
17. bölüm: umulmayan olaylar silsilesi
18. bölüm: mahvediş ve mahvoluş
19. bölüm: kabahatin cezası
20. bölüm: seth'in amacı
21. bölüm: gerçeği şuursuzca inkâr eden bir alık
22. bölüm: gözde basketbol oyuncuları
23. bölüm / 1. kısım: son hak
23. bölüm / 2. kısım: aşkın dayanılmaz ağırlığı

24. bölüm: tuzlu deniz kokusu

78 18 7
By obsidiyensever

Seth'in yüzüne hâkim olan kederli ifade tam anlamıyla silinmese de yumuşamıştı. "Bu kadar şaşırma ama Sarışın," dedi şaşkınlığımla eğlenerek. "Ne hissettiğimi hiçbir zaman gizlemeye çalışmadım."

"Ben," diye cümleye başladım, ama devamını getiremedim. Ne diyebileceğime dair hiçbir fikrim yoktu çünkü.

"Endişelenme, senden hiçbir şey söylemeni beklemiyorum. Bu itirafı duygularıma karşılık bulmayı ümit ederek yapmadım. Hiçbir zaman böyle bir umudum olmadı zaten. Sen ona aşıksın. Biliyorum. Bunu kabulleneli çok oluyor." Bir süre duraksayıp iç geçirdikten sonra konuşmaya devam etti. "Sana itiraf ettim, çünkü seni ne kadar iyi anlayabildiğimi bilmeni istedim. Belki de biraz bencillik ettim, bilmiyorum. Yani baksana, benim durumum seninkinden de beter!" Eğlenceden yoksun, küçük bir kahkaha attı. "Sevgine karşılık alamamaktan kötü bir şey varsa, o da hissettiğin sevginin farkına dahi varılmamasıdır bence. Sen bu konuda oldukça ustasın, Sarışın. Sana tüm çıplaklığıyla gerçeği söylediğimde bile bana inanamayan gözlerle baktın."

Derin bir nefes alıp verdim. Acısı öyle gerçekti ki, kendi yüreğimdeki sızıyı bir kenara bırakıp, onunki için kederlenmeye başlamıştım. "Beni sevebileceğini hiç düşünmemiştim."

Burukça gülümsedi. "Ben de varlığın diğer herkesi gölgede bırakıyorken bir başkasını nasıl sevebileceğimi hiç düşünmedim." Bir şey söylememe fırsat vermeden konuşmaya devam etti. "Her neyse. Sadece bilmeni istiyorum ki her zaman daha kötüsü olabilirdi ve ne olursa olsun bununla yaşayabiliyorsun."

Luke'un başka bir kızı öptüğü görüntüler tekrar zihnime doluştuğunda gözlerim doldu. "Bununla yaşamak istemiyorum."

"Seni hak etmiyor, biliyorsun değil mi?" Uzanıp yavaşça bir tutam saçımı parmaklarının arasına doladı. "En başında bizi uyurken bulması hoş olmamıştı ve aşırı tepki vermekte haklıydı, ama sen yanlış bir şey yapmamıştın. İşin sonunda yanlış bir şey yapmış olsan bile sadece seninle olmak için gururunu yok saymalıydı. Onun yerinde olsaydım aynen böyle yapardım."

Gözlerim tekrar yaşlarla dolarken, "Beni affetmeyeceği gerçeğini kabullenmiştim," dedim sessizce ve devam ettim, "ama onu bu kadar çabuk yeni biriyle bir şeyler yaşarken görebileceğimi asla tahmin etmemiştim."

Parmakları saçlarımdan kayarak yanağıma dokundu ve akmaya devam etmesine rağmen gözyaşlarımı sildi yavaşça. "Prudence, lütfen," diye yalvardı bana. "Lütfen artık ağlama."

"Deniyorum," dedim ama hıçkırmaya başlamıştım bile. "Ama yapamıyorum."

"Tamam, sorun değil." Beni tekrar kendine çekerek sıkıca sarıldı. "İstediğin kadar ağla. Ben yanındayım."

"Bana karşı bu kadar kibar olmak zorunda değilsin," dedim, ancak nezaketine karşı da koymuyordum. "Sonuçta ben de senin kalbini kırıyorum."

Gülüşünün hoş tınısını duydum. "İnan bana, bir başkasıyla mutlu olmaktansa senin kalbimi paramparça etmene razı gelirim. Ben Sarışın, hangi kumar masasına oturursam oturayım, kazanamayacağımı bilsem de hep seni seçeceğim."

Onun yaptığını ben de yapabilir miydim? Sevdiğim kişi başka biri için ağlarken ona böyle destek olabilmeyi kaldırabilir miydim? Pek sanmıyorum. İşte tam da bu yüzden Seth'in bana olan tavrının soylu bir tarafı olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Biraz sakinleştiğimde Seth, Nathan'a mesaj attı ve Hazel'ı Nathan'ın eve bırakacağına dair bana güvence vererek beni oradan ayrılmaya ikna etti. Aklımdaki düşüncelerin yoğunluğu sebebiyle hiç konuşmasak da oldukça hızlı geçen bir yolculuk oldu. Seth arabayı durdurduğunda benim evime değil, onunkine geldiğimizi fark ettim.

"Bu halde eve girmek istemeyeceğini düşündüm," diye açıklamada bulundu. "Annenin sorgulamalarına maruz kalmamak için elini yüzünü yıkamak isteyebilirsin."

Uzanıp arabanın güneşliğini indirip küçük aynasından kendime bakmaya çalıştım. "Ne kadar kötü görünüyorum?"

Kendimi tam anlamıyla inceleyemeden Seth hızlıca güneşliği geri kapattı. "Kötü değil, sadece biraz dağılmış görünüyorsun. Hadi gel."

"Ama annen..." dedim çekinerek. "O da beni böyle görmemeli."

"Merak etme, evde değil."

Daha fazla konuşmadan arabadan indi ve benim oturduğum tarafa geçip kapımı açarak bana elini uzattı. Ondan gelecek herhangi bir yardımı geri çevirme niyetim olmadığından elini tuttum. Beni arabadan indirip kapıyı kapattı. Kısa bir süre sonra evlerine girmiş, bütün ışıkları yakmıştık. Nerede olduğunu bilmeme rağmen beni banyoya yönlendirdi. İçeri girdiğimizde ise yalnız kalmama müsaade etmedi. Ben aynada kendi yansımamı incelerken banyo dolaplarını kurcalamakla meşguldü.

Aynadaki aksime bakarken Seth'in kötü görünmediğimi söylerken bana hiç de dürüst davranmadığını düşünüyordum. Çünkü sadece kötü değil, aynı zamanda berbat görünüyordum. Rimelim akmış, parlatıcım silinmiş, gözlerim şişmişti. Saçlarımın dağınıklığıyla birleşince oldukça korkunç bir görüntü çıkıyordu ortaya. Seth'e beni doğrudan eve götürmediği için teşekkür etmeliydim.

"Bunlar işimize yarar sanırım," dedi Seth ve bakışlarımı ona çevirdim. Elinde temiz bir havlu, makyaj temizleme suyu ve pamuğu tutuyordu. Malzemeleri lavabonun kenarına bıraktıktan sonra, "Senin için yapayım ister misin?" diye sordu.

"Ne yapmanı ister miyim?"

"Makyajını temizlememi."

Sorusu beni güldürdü. "Makyajımı temizlemek mi istiyorsun?"

Omuz silkti. "Neden olmasın?"

"Teşekkür ederim, ama gerek yok," diye nazikçe reddettim onu. Ardından pamuğa temizleme suyunu sıkıp yüzümü rimelden arındırmaya başladım. Seth bir süre beni seyrettikten sonra banyodan çıktı ve kendimle baş başa kaldım. Kendimle baş başa kalmak berbattı açıkçası, çünkü bütün korkunç düşünceler aynı anda üstüme çullandı.

Luke'un hayatında yeni bir vardı. O güzel dudakları başka birini öpüyor, kim bilir hangi sevgi sözcüklerini mırıldanıyordu? Ona da Fransızca cümleler kuruyordu belki de. Kitaplar hakkında sohbet ediyor, çoğu vaktini onunla geçiriyordu.

Yaşlar gözlerimden akmak için yalvardı, ama bu sefer bunun olmasına müsaade etmeyecektim. Yüzümde çok fazla makyaj olmamasına rağmen pamuğu cildime bastırarak, neredeyse kendimden intikam alırcasına canımı acıtarak bütün makyajdan kurtuldum. Yüzümü bol suyla yıkayıp havluyla sildikten sonra aynaya tekrar baktım. Eh, oldukça derbeder gözüktüğümü söyleyebilirdim. Gözlerimin içi ve etrafı kıpkırmızıydı, ama akmış rimelle olduğumdan çok daha iyi görünüyordum.

Kendime bakmaya daha fazla tahammül edemeyeceğimi anladığımda banyodan çıktım. Mutfaktan birtakım sesler geliyordu. Yavaş adımlarla mutfağa yöneldim ve Seth'i kollarını sıvamış bir şekilde ocağın önünde buldum. Sos tenceresinde karıştırdığı her neyse, etrafa tatlı bir çikolata kokusu yayılmıştı.

Bakışların tencereden kaldırıp bana çevirdi. Gözleri yüzümün her çizgisinde yavaşça dolandıktan sonra, "Geçip otursana," diye arkasında kalan, salondaki koltukları işaret etti.

Sözünü dinleyip küçük adımlarla koltuklara doğru ilerledim. Yüzüm onun sırtına dönük olacak şekilde ikili koltuğa oturduğumda Seth dolaptan büyük bir kupa çıkarıyordu.

"Ne yapıyorsun?"

Tenceredeki sıvıyı kupaya döktü. Kupayla birlikte yanıma gelirken yüzüne hoş bir tebessüm yayılmıştı. "Sana sıcak çikolata yaptım."

Ben şaşkınlıkla ona bakarken yanıma oturmadan hemen önce kupayı elime tutuşturdu. "Çok kaynatmadım, ama sıcaktır. Yavaş iç."

"Bana sıcak çikolata mı yaptın?" Gözlerimi kupanın içindeki kahverengi sıvıdan alamıyordum.

"Seviyorsun, değil mi? Sadece limonlu olan değil, çikolatalı olan her şeye de bayılıyorsun, biliyorum."

"Biliyor musun?" Gördüğünüz üzere, sadece koca bir aptal gibi soru sorabiliyordum.

Seth güldü. "Seni götürmeden önce sıcak çikolata içerek biraz soluklanmanın sana iyi gelebileceğini düşündüm."

Ne kadar da düşünceliydi ama. Nezaketi, beni bu denli önemseyişi yeniden ağlamak istememe sebep oluyordu.

"İçsene," diye teşvik etti beni. "Gizli tarifimi beğenecek misin merak ediyorum."

Kupayı dudaklarıma doğru götürürken ona baktım. Gözlerinde hoş bir parıltıyla beni inceliyordu. Sanki hiçbir tepkimi kaçırmak istemiyormuş gibi tüm dikkatini bana vermişti.

Sıcak çikolatasından bir yudum almak bile ne kadar harika bir içecek hazırladığını anlamama yetti. İnanılmaz güzeldi. İçtiğim en güzel sıcak çikolata falandı. Mest olmuş haldeydim.

"Beğendin?" dedi, sesi soru sorarmış gibiydi. Tabii ifademin coşkusunun kesinliği her şeyi açıkça belli ettiği için güldü. "Kesinlikle beğendin."

"Çok güzel olmuş," diyerek koca bir kupa sıcak çikolatayı neredeyse içime çektim. Öyle hızlı içtim ki, Seth'in kahkaha atmasına sebep oldum.

İçinde sıcak çikolatadan eser kalmayan kupayı elimden alıp önümüzdeki orta sehpaya koydu. "Beğenmene sevindim."

Hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim. Her şey için."

"Bana teşekkür etmene gerek yok Sarışın," dedi başını yana eğerek. "Daha iyi misin?"

"Gibi." Sıkıntıyla iç geçirdim. "Eve gitmek istemiyorum hiç. Annemden gözlerimin halini saklamamın imkânı yok ve bana bir sürü soru soracak. Konuşacak halim bile yok."

"Gitme o zaman," dedi pat diye. "Burada kal."

Kaşlarımı çattım ve dünyanın en saçma şeyini söylemiş gibi ona baktım. "Yani... Olmaz."

"Neden olmasın? Bir sürü misafir odamız var, istediğinde uyuyabilirsin. Anneni arayıp konuşmamız yeterli."

"Pijamalarım yanımda değil."

"Sana benimkilerden veririm."

"Annemin kabul edeceğini hiç sanmıyorum," diye bahane sunmaya devam ettim.

"Denemekten zarar gelmez." Ve Seth telefonuna sarılıp annemi aradı. Açıkçası annemi ikna etmesi için çok fazla dil dökmesi gerekmemişti. Sadece iki dakikalık bir konuşma sonrasında Sethlerde kalmamın hiçbir sakıncası olmadığına karar verilmiş, benimle konuşma gereksinimi bile duymadan telefon kapatılmıştı.

Harika, bu gece, hayatımda ilk defa Seth'in evinde kalacaktım ve durup bunun ne kadar mantıklı olduğunu düşünme fırsatı bile bulamamıştım.

Seth yüzünde heyecanlı sayılabilecek bir gülümsemeyle ayaklandı. "Gel de sana giyecek bir şeyler bulalım."

Üzerimdeki siyah elbiseden kurtulma fikri inanılmaz cazip gelse de tedirgin bir şekilde ona baktım. Burada, onun evinde kalacak olmanın bana doğru hissettirmeyen bir tarafı vardı. Bana hislerini itiraf etmesi sebebiyle ya da hâlâ Luke'a karşı bir sorumluluk hissettiğimden bu şekilde düşünüyordum, bilmiyorum, ama içim hiç de rahat değildi. Sonra Seth'in yüzündeki gülümsemenin yavaşça silinmeye başladığını gördüm. Tepkimden bir şeylerin yolunda gitmiyor olduğunu anlamıştı muhtemelen.

"İstemiyorsan seni evine bırakabilirim," dedi inanılmaz yumuşak bir sesle. "Burada kalmak zorunda değilsin."

Hâlâ ve hâlâ beni iyi hissettirmeye çalışıyordu. Tepkimin onu mutsuz ettiğinden emindim, ama o sadece benim mutluluğumu düşünüyordu. Böyle saf, güzel bir sevginin nasıl olur da farkına daha önce varamamıştım? Hazel'ın dediği gibi tam bir alık olmalıydım.

"Gerek yok," dedim kendimden emin bir şekilde. Tepkisi bütün çekincelerimi yok etmişti. "Üstümü değiştirmek çok isterim."

Yarım ağız güldü ve birlikte odasına gittik. Dolabını açıp bana güzelce yıkanmış, tertemiz olduğunu garanti ettiği bir tişört ve şort vererek üstümü değiştirmem için beni yalnız bıraktı. Açıkçası üstümdeki elbiseden kurtulmak çok iyi geldi. Bana verdiği kıyafetleri giydikten sonra aynanın karşısına geçip kendime baktım. Şortu her an belimden düşebilecek gibi olduğu için lastiğini iyice sıkmam gerekmişti ve tişörtüyse bana çok ama çok bol gelmişti. Ne olursa olsun, üstümde onun kıyafetleriyle bu şekilde komik görünmenin hoşuma giden bir tarafı vardı.

Kıyafetleri yumuşacık ve çok rahat hissettiriyordu. Bir de... Onun gibi kokuyordu. Kıyafetlerin yıkanmış olduğunu söylemişti, ama nedenini anlamadığım bir şekilde deterjan kokusunun yanında, onun kokusunu da alabiliyordum. Ferah, erkeksi bir kokuydu bu. Burnumu gıdıklıyor, sahil kenarında yürüyüş yaparken aldığım tuzlu deniz kokusunu anımsatıyordu.

Seth'in onun kıyafetleriyle ortada dikilmeme verdiği tepki oldukça çarpıcı oldu. Yüzüne inanılmaz keyifli bir gülümseme yayılırken baştan aşağı inceledi beni.

"Vay canına," dedi ne kadar eğlendiğini bir an olsun saklamaya çalışmadan. "Bir devin dolabını çalmış gibi görünüyorsun."

"Öyle mi?" Alayla güldüm. "Oysa ben bir sersemin dolabını çalmış gibi göründüğümü düşünüyordum."

"Ha. Ha." Yalandan gülse de esprimin onu eğlendirdiği her halinden anlaşılıyordu. "Çok komiksin, Sarışın."

"Teşekkürler," dedim ve bir süre birbirimize bakarak sessizce odasının ortasında dikildik. Sessizliği bozan o oldu. "Sana hemen yandaki odayı hazırladım." Ve beni geniş, iki kişilik yatağın olduğu sade bir misafir odasına götürdü. Kendimi hemen yatağa bıraktım. Öyle yorgun hissediyordum ki...

"Hemen geliyorum," dedi Seth ve beni odada yalnız bıraktı. Buna çok mutlu olmadım. Tek başıma kalmak bana sürekli Luke'u düşündürüyordu. Luke'u ve o kızı öpüşünü... Bu görüntüyü aklımdan silebilecek bir şey var mı diye merak etmeye başlamıştım. Eternal Sunshine of the Spotless Mind filminin içinde yaşamayı arzuladım bir an. Derken Seth üstünde rahat bir tişört ve çizgili pijama altıyla yanıma geri döndü.

"Uyumadan önce... Benden istediğin bir şey var mı?" Ben hiçbir şey söylemeden yüzüne bakınca, "Herhangi bir şey," diye ekledi.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Yok, teşekkür ederim."

"Öyleyse..." Eliyle lambayı işaret etti. "Işığı kapatayım mı?"

"Olur, tabii."

Işığı kapattı ve yüzü gölgede kaldı. Arkasından gelen koridorun ışığından dolayı tamamen karanlık olmamıştı. "İyi geceler, Sarışın. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenmekten çekinme."

O gittiği an, düşüncelerin esiri olacaktım. Ne kadar yorgun olursam olayım, uyuyamayacaktım. Bunu o kadar iyi biliyordum ki. Bu sebeple ne kadar bencilce, ne kadar saçma olduğunu bilsem de ağzımdan çıkan kelimeye engel olamadım. "Dur."

Tam çıkmak üzereyken durdu ve bana döndü. "Evet?"

"Gitme," dedim sessizce. "Yanımda kal."

Yanlış yaptığımı biliyordum. Ondan böyle bir şey istememem gerektiğini biliyordum. Bunun ne kadar boktan bir davranış olduğunun farkındaydım ama gitmesini de istemiyordum işte.

Tereddüt etti. "Yanımda kal derken... Yanında oturmamı mı istiyorsun?"

"Sadece yalnız kalmak istemiyorum."

"Pekâlâ," dedi ve ben yorganı üstüme çekmiş bir şekilde yatarken yanıma oturdu. "İstediğin buysa, seni yalnız bırakmayacağım."

Aramızda sessizlik oldu. Çok uzun zamandır onunla aynı yatakta bile oturmamıştım. Bu yüzden birlikte uyuduğumuz günlerin hatırası ister istemez kafamda canlanmaya başlamıştı. Açıkçası onunla uyumak... Nasıl diyebilirim... Huzurluydu. Bana kollarını sardığında gevşediğimi hisseder, kolayca uykuya dalardım. Bunun için çok fazla uykumun olmasına bile gerek olmazdı. Şimdi de o şekilde hissetmek istiyordum. Zihnimdeki bütün sesleri susturmak, huzurlu olmak istiyordum.

"Uykuya dalana kadar sana sarılmamı ister misin?" diye sordu, sanki düşüncelerimi okuyabiliyormuş gibi. Ona inanamayan gözlerle baktım. Bu, yapacağımız en aptalca şey olurdu. Bu, ondan çok ama çok daha fazlasını istemek olurdu. Sizi sevdiğini bildiğiniz birinden, siz başkasını severken bu şekilde bir talepte bulunamazdınız. Bulunmamalıydınız.

"Bırak da sana kendini iyi hissettireyim," dedi ve yorganı kaldırıp yatağın içine girerek yanıma yerleşti. Başta uzak duruyordu. Bir süre aynı yatakta yatıyor oluşumuza alışmama izin verdi, sonraysa beni kendine çekti. "Gel buraya."

Sıcaklığı mest ediciydi. Aynı anımsadığım gibiydi. Belime sarılan kolu karnıma hafif bir baskı yapıyor, beni olduğum yere sabitliyordu. Sanki gitmek istiyormuşum gibi... Başım boynunun arasında, çenesini başıma yaslamış bir halde durdu. Parmakları telkin edici bir şekilde tenimi okşuyordu.

"Hislerimi bilmenin aramızdaki hiçbir şeyi değiştirmesini istemiyorum," dedi neredeyse mırıldanarak. "Seni kaybetmek istemiyorum. Daha iyi hissetmen için elimden geleni yapmak, yanında olmak istiyorum."

İç geçirdim. "Bunun sana haksızlık olacağının farkında değil misin? Sana kötülük etmek istemiyorum."

"Bırak da benim için neyin iyi neyin kötü olacağına ben karar vereyim."

"Seth..."

"Şhh," diyerek susturdu beni. "Hadi, gözlerini kapa da uyu artık."

Dediği gibi gözlerimi kapattım. Ondan yayılan deniz kokusu artık daha baskın bir şekilde burnuma doluyordu. Kokusu ve sıcaklığı birleşince, benim için ihtiyaç duyduğum en huzur dolu senaryoyu yarattığını söyleyebilirdim. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerde, "Seni seviyorum," diye fısıldadığını duydum.

Tamamen uykuya teslim olmadan önce kendi hislerimi düşündüm. Belki olmasını istediği şekilde değildi, hiçbir zaman da olmayacaktı ama biliyordum ki ben de onu seviyordum.


Belki unuttunuz, belki aradan bu kadar yıl geçtikten sonra adapte olamadınız, ama yine de okudunuz, okuyorsunuz ve umarım da okuyacaksınız. Bu sebeple ne düşündüğünüzü bilmeme izin verin, lütfen. Yorumlarınızı okumayı, ne düşündüğünüzü bilmeyi çok ama çok istiyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

12.6M 605K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
15.5K 2.2K 51
arda, hoşlandığı çocuğa açılmak için abisinin arkadaşı ferdi'den yardım istiyor. [slowburn] [yarı texting]
69.5K 5.7K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
114K 14.3K 23
Kim Namjoon, kendisine verilen görevi yerine getirmek için sahte bir aile kurmaya karar verir fakat birbirlerinden deli gibi nefret eden Taehyung ve...