biliyorsun | süsöm

By susenxomer

4.9K 274 146

"Ne mutlu bir masalın içindeki yedi minik adamın koruduğu pamuktan prensesim ne de ayakkabısını düşürüp prens... More

beggining
biliyorum
hayatımın bir yerinde
hepsi mevcut
normali kaybolmak
bir yolunu bulurum
ilk kez
sandığımdan fazla ilerlemiş
bir şekilde affederim
ruhum girdi bir çıkmaza
affedilmeyi bekleyen bir yan
sen bana gel
ruhuma eriştin
bütün korkum
küçük dünyanın miladı
ilgisiz bırakılan çiçek
yokmuş sevenim senden önce
tam zamanı, tam yeri
sabah manzarası

boğulduğum denize zaafım bitmiyor

126 15 2
By susenxomer

"Oğlum nasıl yani ben anlamadım şimdi. Süsen ayrıldı ama bir sebebi yok mu? Salak mısın oğlum sen, yapmışsındır bir şey doğruyu söyle bana." Oğulcan okulun bahçesinde yürüyen kuzenini bütün olanları öğrenmek için darlarken Ömer bezmiş bir şekilde tekrar aynı cevabı verdi.

"Evet Oğulcan, evet abicim, bir sebebi yok."

"Ya yeme beni, anlat ne yaptın da ayrıldı kız. Oğlum ben bu aşkınızın mimarı değil miyim, tamam mimarı olmasam da mühendisi falanımdır. Anlat biricik kuzenine de çözüm bulayım senin kaç gündür bir fikir bulacağın yok."

"Oğulcan bak hayır. Rahat dur bir şey yapma. İstediğinde gelip anlatır sorununu o zaman bakarız. Şimdi üzerine gitmek istemiyorum üzülüyor." Oğulcan ağlama numaralarından birine başlarken bir yandan da hınzırca gülümsüyordu. "Allah'ım, bu adamı odunluğundan çıkarıp minik bir aşığa dönüştürdüğün için teşekkür ederim. Ama ben halledicem, ben yapıcam." Ömer'den bir cevap beklemeden koşar adımlarla okula girdiğinde arkasından ona yetişmeye çalışan kuzeni de kendisine seslenmeye devam ediyordu.

"Oğulcan, az önce ne dedim ben sana? Saçma sapan bir şey yapma bak sakın. Oğulcan, duyuyor musun sen beni? Ne konuştuk az önce?" Oğulcan hiçbir sorusuna cevap vermeden sınıfa girdiğinde yerine oturmuş Süsen'in başında dikilmeye başladı. "Sevgilim, napıyorsun? Bu ne güzellik ya, ben seni ne kadar özledim haberin var mı senin? Nerdesin sen dünden beri hiç görmüyorum. Süsi sen bi kalksana." Süsen'i kolundan tuttuğunda beklemediği anda oturduğu yerden kaldırıp kendisi oturdu ve kendisini soru işaretleriyle dolu gözlerle izleyen ikiliye baktı.

"Ne? Sevgilimi özledim. Hadi hoca gelecek gidin yerinize."

"Oğulcan orası benim yerim zaten, senin yerine gitmen gerekiyor."

"Ya Süsi, ilk defa sevgili yapmışım gider misin yanımızdan? Yapıştın kaldın yakamıza." Ömer kollarını göğsünde birleştirmiş sessizce ikiliyi izliyordu. Biraz da keyifliydi.

"Ben mi yapışmışım? Oğulcan seni bir döverim, saçmalama kalk hadi yerimden." Oğulcan, Elif'i çaktırmadan dürttüğünde Elif genişçe gülümseyerek başını Oğulcan'ın göğsüne yasladı ve masumca arkadaşına baktı.

"Ya Süsen, biraz idare etsen olmaz mı?" Süsen karşısındaki kızın gülümsemesine dayanamazken çok yanlış bir karar verdiğinin farkındaydı fakat yine de "Peki." dedi, "Ama sadece birkaç ders."

"Ya, git yerine hala birkaç ders diyor ya. Ben ne zaman kalkarsam o zaman. Hadi git, sülük." Oğulcan Ömer'e bakıp sırıttığında Süsen arkasındaki adama dönüp sinirli olduğunu düşündüğü bakışlarını gösterdi. "Hep senin başının altından çıkıyor değil mi?"

Ömer bütün ihalenin üzerine kaldığını fark ederek göz devirdi. "Oğulcan benim dememle yanımdan kalkar mı sence? Ne alakası var sessizce durmuş izliyorum."

"Tabii kesin öyledir. Of neyse. Sana da o sülüğü göstereceğim ben." Masasına koyduğu kitapları ve çantasını alarak arka sıraya geçerken Oğulcan'ın sırıtışı sinirini bozmuştu fakat her zaman isteyip Oğulcan'ın hiçbir zaman izin vermediği şeyi yaptığında bütün siniri geçmişti. Belki yanlış bir zamandı ama çok güzel bir andı.

Ömer bütün masumluğuyla yanına oturduğunda sınıfa giren insanlar ve öğretmenle sessizce fısıldadı. "Gerçekten bir suçum yok. Haberim yoktu."

"Tamam Ömer, bir şey demedim." Hocanın verdiği komutla yerlerine tekrar otururken Ömer yavru köpek bakışlarıyla yanındaki kıza bakıyordu. "Bana niye sinirlisin o zaman?"

"Sinirli değilim."

"Süsen, Ömer. Kendi aranızda konuşmayın artık." Süsen şirince gülümseyip özür dilediğinde herkes kendi haline dönmüş ve derse başlamışlardı.

Ömer, Süsen'in not alması için çıkardığı defteri kendi önüne çekip kızın kalemini de aldığında boş bir sayfa açtı. "Yan yana oturmamız bu kadar büyük bir sorun mu?" Boş sayfaya küçük bir not yazıp Süsen'e uzattı. Süsen yazıyı okurken yüzünü ciddi tutmaya çalışıyordu fakat gözleri çoktan kendini ele vermişti. Onunla küçük ama saçma veya büyük ama çok ciddi şeyleri, doğrusu bütün olasılıkları yapmayı seviyordu.

"Değil Ömer, sinirli değilim."

"Sanki yüzün pek öyle söylemiyor."

"Ya demek öyle. Yüzüm ne söylüyormuş?"

"Beni çok sevdiğini."

Süsen yazıyı okuduğunda göz devirip gülümsedi. Sıranın altından yanında oturan adamın bacağını sıkarken gülümsemesini silemedi yüzünden. Ömer tekrar defteri kendine çekti ve sayfanın boş kalan kısmına kısa bir cümle daha ekledi. "Gülümsediğinde kalbimde oluşan hissi bilmiyorsun, benden kaçmaların bu yüzden."

"Bana söz verdin Ömer." Ömer yüzündeki küçük gülümsemesiyle kaşlarını çattığında Süsen yazmaya devam etti. "Beni affetmenin bir yolunu bulacaksın. Bu aylar alsa bile."

"Anlamıyorum, Süsen." Kafası karışmış gözlerle yanındaki kıza bakarken fısıltıyla konuşmuştu. Süsen ise gözleri dolu Ömer'e bakarken hafifçe gülümsüyordu, birkaç saniyenin ardından elindeki kalemi tekrar oynattı. "Her şeyi anlatacağım."

Ömer ne hissetmesi gerektiğinden emin olamıyordu. Korkuyordu. Emin olabildiği tek his buydu. Süsen'e affedeceğim diyerek umut verirken bunu yapamamaktan korkuyordu. Gururuna yedirememekten, ondan uzaklaşmak zorunda kalmaktan korkuyordu fakat en çok da onu yalnız bırakmaktan korkuyordu.

Gülen gözlerini soldurmaktan çok korkuyordu.

"Ben çok yoruldum. Özür dilerim orada olduğum için."

Ömer yazmasına müsaade etmeden defteri kapattı ve kalemi elinden aldı. "Burada değil."

Süsen yanındaki adamın hayal kırıklığını gözlerinde görmemek için yazarak anlatmak istiyordu. Ömer'in buna izin vermeyen tavrına yenik düşmüş ve "Hocam." diye seslenmişti. Boğazında konuşmasına izin vermeyen yumruyla ayağa kalkarken devam etti Süsen "Çıkabilir miyim?"

"Bir şey mi oldu Süsen?" diye soran öğretmenine önemli bir şey olmadığını sadece iyi hissetmediğini söyleyerek sınıftan çıktı. Sınıftan birkaç kişi Ömer'e bakarken kendisi de aynı şeyi yaparak sınıftan çıktı. Birkaç adım ilerisinde yürüyen kıza yetişerek önüne geçti. "Kaçamazsın." Dağılmış görüntüsüyle başını usulca salladı. "Kaçmıyordum, nefes almaya çalışıyordum."

"Gel." Elinden tutup tuvaletin yanındaki depoya ilerledi. Birkaç eşyanın bulunduğu odaya girdiklerinde Ömer sessizce beklemeye başladı. "Of, niye ağlıyorsam?" Süsen yüzünü ıslatan yaşları silerken nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Abine çarpan arabanın içindeydim demeliydi. Bu kadar basit olmalıydı ama o kelimelerin hiçbiri çıkmıyordu ağzından. Tek yapabildiği acizce ağlamak ve karşısındaki adamdan af dilemekti.

"Gel buraya." Ceketinin ucundan tutup kendine çektiği kızın bedenini sıkıca sararken saçına küçük öpücükler bırakıyordu. "Ömer özür dilerim, çok özür dilerim, istemedim ben, saklamak istemedim, hemen sana gelmek istedim, yapamadım korktum, benden nefret etmenden korktum, söylemek istedim ben izin vermediler, soramadım kimseye, yapamadım." İç çekmelerinin arasında konuşurken Ömer'in tek yapabildiği şey sessizce durup sarılmaktı.

"Ne olur affet beni, sadece bir anı olma, nolur."

"Süsen tamam, sonra söylemek ister misin? İyi görünmüyorsun." Alnını yasladığı göğüsten uzaklaştırıp başını salladı. "Hayır," usulca burnunu çekti "Söylemem gerekiyor artık ama," Güvende hissettiği kollardan uzaklaşmadan önce son kez yakından inceledi yüzünü, bir sonraki ne zaman olurdu bilmiyordu. "Hani bana dedin ya, gülümsediğinde kalbimde oluşan hissi bilmiyorsun diye. Benim kalbim sadece sende titrer Ömer, koca bir ömür de sadece seni seveceğim. O yüzden uzak dur benden," Kendini geriye iterek karşısındaki kafası karışmış adama bakmaya devam etti. "Bana dokunduğun için kendinden nefret etmeni istemiyorum, beni sevdiğin için kalbinden nefret etmeni istemiyorum. Onların bir suçu yok, bütün suç benim."

"O gece, abine araba çarptığı gece-"

"Hayır sus, Süsen," Ömer birkaç minik adımla geriye giderken devam etti. "Bence devam etme, çok yanlış şeyler anlıyorum, geri dönüşü yok bunun." Kesik kesik kurduğu cümleler karşısındaki kızı telaşa sürüklemişti.

"Hayır ben çarpmadım yemin ederim ben çarpmadım." Süsen telaşla konuşurken Ömer daha fazla kendini ayakta tutamamış ve ne zaman aktığını bilmediği yaşlarıyla yere çökmüştü. Bir anlık da olsa abisinin katiliyle sevgili olmuş olacağı, o katili deli gibi seviyor olacağını düşünmüş ve bu birkaç saniyelik düşünce bile onu deli gibi korkutmuştu.

"Ömer," Süsen saçlarını yüzünden çekip Ömer'in önüne diz çöktü, yüz hizasına geldi. "Ben kim olduğunu biliyorum, gördüm oradaydım, ama yemin ederim ben değilim. Yemin ederim ben sana bunu yapmadım, sadece gördüm özür dilerim söylemem gerekirdi ama çok korktum, tek başımaydım, özür dilerim bir daha senden hiçbir şey saklamayacağım, nolur affet beni."

"Kim?" Titreyen çenesiyle sorabildiği tek şey bu olmuştu. "Süsen konuş, kim?" Titrek nefeslerinin arasından yalvarırcasına sormuştu. "Melisa."

"Anlat Süsen, nolur anlat." Süsen yanaklarına yerleştirdiği elleriyle akan gözyaşlarını silerken konuşmaya çalışıyordu fakat ne söylediğini kendisi dahi anlamıyordu. "Nasıl söylemezsin bunu bana? Nasıl saklarsın ya sen bunu benden? Abimdi lan o benim, abim. Yolun ortasında... Yolun ortasında mı bıraktınız?"

"Hayır, hayır... Akif amca hastaneye götürdü onu."

"Hastanenin önüne atmış..." Oturduğu yerden derin nefesler almaya çalışarak kalktı. "Abi."

"Ömer, özür dilerim." Ayağa kalkıp arkasından sarılıp ağlamaya devam ederken Ömer sessizce konuştu. "Senin yanında aradım ben günlerce aradım, gözümün içine baka baka sakladın bunu benden. Sen beni, benim sana inanmışlığımla sınadın Süsen."

Kızın kollarından kurtulup depodan çıktığında arkasında bıraktığı enkazı göremeyecek kadar hayal kırıklığına uğramıştı. Her yeri yakıp yıkmak isterken bile susmuş sadece soru sormuştu. Bağırıp çağırmamış hesap soramamıştı.

Kalp, kırıldığında ses çıkarmaz suskunlaşırdı. Sessizleşen sadece kalp de değildi. Dilin, gözlerin, aldığın nefes bile sessizleşirdi. Hiçbiri keyif almazdı dünyada geçirdiği saniyelerden. Bu yüzden de hiçbirini yapamamış donup kalmıştı.

Kalkıp uzaklaştı oradan Süsen, ikisi de nereye gittiğini bilmeden uzaklaştılar birbirlerinden. "Allah benim belamı versin." Kendine ettiği kaçıncı bedduaydı bilinmez, her geçen saniye yenisini ekliyordu.

Arabasına binip yarım saatlik yolu daha kısa sürede tamamlayıp evine geldiğinde buğulu gözlerinin izin verdiği kadarıyla arabayı park etti. Boğazına yerleşen yumru elini kolunu bağlıyordu. Ne nefes alabiliyordu, ne bağıra bağıra ağlayabiliyordu, ne de hareket edebiliyordu.

Arabadan inip evine gitmek istiyordu. Birkaç damla düşen gözyaşını sildi ve indi arabadan, koşar adımlarla kapıya ilerledi. Kafayı yiyecek gibi hissediyordu. Kaybetmişti. Onu sonsuza kadar kaybetmişti.

Sevdiği insanları kaybetmeye alışmıştı artık. Her kaybedişinde başka acıları tadıyordu. Bu sefer bitmiş hissediyordu.

Evin kapısının önünde durduğunda cebinden anahtarı çıkarttı. Denk getiremediği anahtarı defalarca kez denerken taşan sabrıyla son kez denedi, "Gir artık!" Titreyen elinden kayan anahtar yerle buluştuğunda derin bir nefes verdi. "Neden açılmıyorsun, neden bu kadar zor olmak zorundasın?" Buğulu gözlerinden önünü göremezken elinin tersiyle arındırdı gözlerini yaşlarından. Eğilip yere düşürdüğü anahtarı alarak tekrar denedi.

Açılan kapıyı içeri girerek kapattı. Anahtar parmakları arasından kayıp gitti, vestiyere tutunarak ayakta durmak için destek alırken nefes alamadığını hissetti. İçine çektiği nefesler diken olup batıyordu her bir yerine. Eli gömleğinin yakasını çekiştirirken görüşü tekrar bulanıklaştı. Kapıya yaslanarak yavaş yavaş kayarken etrafındaki hiçbir şeyi göremiyordu. Dizlerini kendine çekerek yalnızlığına sarıldı.

Eskiden hep, severek ayrılmak nasıl olur insanlar birbirini severken nasıl ayrılır veya birbirlerini severek başlayan ilişki nasıl biter, birinin sevgisi biter de diğerinin nasıl ilk gün olduğu gibi kalır diye düşünür saçma bulur kendi başına gelmeyeceğine adı kadar emin olurdu.

Şimdiyse sevdiği adam bir köşede, kendisi başka bir köşede oturmuş acı çekiyorlardı. Süsen severek ayrılmak zorunda kalmıştı çünkü bazen ayrılıklar da gereklidir, sonunda üzmemek, dönüp arkana baktığında pişmanlıklardan uzak olmak için ve en önemlisi de sevdiğin için. Süsen ayrılmıştı çünkü o hayal kırıklığını görmek istemiyordu.

Denizin dibindeydi ve endişeleri mümkünmüş gibi onu daha da aşağı çekmeye çalışıyordu. Çırpındıkça daha da dibe battığını hissettiğinde bırakmıştı. Onun bıraktığı gibi çevresindeki insanlar da onu bırakmıştı, Ömer de onu bırakmıştı. Diğerlerinden tek farkı onu yalnız bıraktığı için Ömer'i suçlayamıyordu.

Sessiz akan gözyaşları yerini ıssız evi inleten hıçkırıklara dönüştüğünde bayılacak gibi hissediyordu. Bacaklarına alnını dayamış sakinleşmeyi bekliyordu fakat içinde o kadar büyük bir boşluk hissediyordu ki kendisine engel olamıyordu.

Onu içine çeken çıkmaza sıkışıp kalmıştı. Her yer karanlıktı, çıkış yolunu kendi başına bulamıyordu. Hissettiklerini doğrulamıştı. Bu sondu. İkisi de kendilerince veda etmişlerdi. Veda ettiğin insanda hala hayallerin varsa vedalar daha çok acıtırdı. Çok acıyordu.

Bundan sonrasını düşünüyordu, onsuz nasıl olacaktı? Yoksa gerçekten onsuz olacak mıydı? Böyle bir ihtimali hiçbir zaman aklından geçirmemişti. Ömer her zaman yanında olur gibiydi, bütün hatalarına rağmen ondan vazgeçmez gibi sevmişti.

Doğru söylemişti Oscar Wilde, bütün yollar eninde sonunda hayal kırıklığına çıkardı.

Ömer'in bütün yolları Süsen'e çıkıyordu, hayal kırıklığına.

"Kandırdın sözlerinle
Yalancı gözlerinle
Hapsoldum ellerine, ah
Gidesim geliyor"

_

hiç içime sinen bi bolum olmadi ama bastan yazmaya da takatim kalmadi..

Continue Reading

You'll Also Like

14K 225 11
Her cumartesi 20.00'da Now'dayız bekleriz
214K 22.3K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
1.3K 130 15
Yaptığın bir hata kaç hayata bedel olabilir? -Barış Otel odasında başlayan bir hikaye en fazla nereye kadar gider? -Eylül Birini çok sevmek, o başk...