İMKANSIZ +18 ( yarı texting)

By Meva_deSen

53.2K 3.8K 1K

"Sana karşı sabrımın sonuna geldim!" diye fısıldadıktan sonra sanki olabilecekmiş gibi bana biraz daha yaklaş... More

BÖLÜM 1: Cesaret
BÖLÜM 2: Vazgeçiş
BÖLÜM 3: Kafa karışıklığı
BÖLÜM 4: ADİN
BÖLÜM 5: Bataklık
BÖLÜM 6: TAHRİK
BÖLÜM 7: Sevgisizlik
BÖLÜM 8: SÜRPRİZ
BÖLÜM 9: Ateş abi
BÖLÜM 10: İlgi
BÖLÜM 11: Pembe gül
BÖLÜM 12: AYAZ
BÖLÜM 13: Ayaza İtiraf
BÖLÜM 14: Kıskançlık
BÖLÜM 15: Karşılaşma
BÖLÜM 16: Ateş saçmak
BÖLÜM 17: ÖPÜCÜK
BÖLÜM 18: Ateşin Arzusu
BÖLÜM 19: Alev Alev
BÖLÜM 20: KÜL|+18
BÖLÜM 21: İKİ AY
BÖLÜM 22: DİLEK
BÖLÜM 23: ÖLÜM
BÖLÜM 24: Paramparça
BÖLÜM 25: Yürüyemeyeceğim!
BÖLÜM 26: Uçurtma
BÖLÜM 28: Geç kalınmış itiraf
BÖLÜM 29: Teni tenime +18
BÖLÜM 30: Ateş Akbulut
BÖLÜM 31: Geçmişin izleri +18
DUYURU 50K

BÖLÜM 27: İlk adım

1K 113 30
By Meva_deSen

40 oydan sonra yeni bölüm gelecektir. Sınır koymak istemezdim ama okunma sayısına nazaran oy sayısı çok az maalesef.

OKUYANLAR OY VERİRSE ÇOK SEVİNİRİM ARKADAŞLAR.

Keyifli okumalar❣️

***

Bir zamanlar biri vardı. Avuçlarının içinde denizler. Hani susayınca içersin avuç avuç. Onun dünyayı yaratan ellerinden içersin. Ve susuzluğun hiç dinmez. Seni tuzuyla yakıp kavurana kadar içersin, içersin.

İçin yangın dışın deniz.

Sonra bu yangın alır başını gider.

Büyür, büyür.

Senide yakar, çocukluğunuda yakar.

Her şeyi yakar, her kesi yakar.

Bütün bir atlas yanar.

Artık haritasızım.

Artık bir tek pusulam var bu yangınlar denizinde.

Hıncım.

Bir gemim var pusulası kırık, dümeni bozuk.
Ne dalgalardan geçti, ne fırtınalardan çıktı senin limanına varmak için.

Binlerce gemi arasında senin limanında yer bulmak zordu.

O feneri yaktığında ışık nedir bilmez güvertem ilk defa aydınlıkla tanıştı.

Zamanla anlamak zor oldu önemli olanın o feneri yakmanın değilde o feneri hep açık tutmanın olduğunu.

Bu gece feneri yakmadın limanında kayboldum, gökyüzündeki yıldızlarıda koparıp aldın ve ben yolumu kaybettim.

Garipti, hayata tutunmak için avuçlarından içtiğim deniz suyunun beni ölüme sürüklemesi.

Ben yaşadıkca iki düşmanım var artık. Biri ölene kadar aşık olacağım adam. Diğeri ölene kadar nefret edeceğim adam.

İşin tuhaf yanı ikiside aynı adamdı.

Tek bir bedene karşı iki farklı duygu.

Hakkım yok onlara da biliyorum.

Hiç bir zaman benim olmayan ve olmayacak bir evim var, kapısı penceresi yüzüme kapalı olan.

Her gün kapısını çaldığım ev vardı, şimdi ise kırık pencereden seyrediyorum içeride toz tutmuş koltukları.

Çok garip.

Şimdi o evde hiç kimse yaşamıyor.

Ve ben çok geç anladım o evin sahibi değil kiracısı olduğumu.

Kahverengi gözlerim yine yaşla dolup taşıyor tüm yorgunluğuma rağmen dağıttığım odayı yakıp yıkmak için can atıyordum.

Dinmek bilmez bir öfkem vardı, bitmek bilmez bir kırgınlığım.

Ama kim için, ne için?

Saatler önce öğrendiğim bir haber için.

Ahu iki buçuk aylık hamileymiş.

Peki bu ne demek?

Beni yangınlara sürükleyen Ateş bey o gece benim koynumdan çıktıktan sadece bir kaç gün sonra gidip karısıyla sevişmiş demek.

Ben hâlâ onu, o geceyi atlatamazken hiç vakit kaybetmeden onunla birlikte olmuş.

Gerçi ne bekliyordum ki?

Hastalıklı duygudan başka hiç bir şeydim ben onun için...

Ellerimle kafama ard arda darbeler indirirken "Aptal kafam!" diye söylenmeyi unutmuyordum.

Gözlerimdeki yaşlar sicim sicim akarken yüzümdeki ıslaklık beni rahatsız etse bile yerine yine yenileri ekleneceği için silmeye yeltenmiyordum bile.

"Aptalsın sen, aptal!"

Hareket ettiremediğim ayaklarıma kayınca bakışlarım bu sefer ellerimi sıkıca tuttuğum saçlarımdan çekerek bacaklarıma yöneltmiştim.

Ellerimi yumruk yaparak bacaklarıma vurmuş ve "Nefret ediyorum her şeyden!" diye bağırmıştım.

"Hisset artık, acısanıza!"

Hissedilen her şeye cümle kurulamıyor derler ya işte şu an tam olarak öyleydim.

Evli olduğunu, her gün karısı ile aynı yatağa yattığını zaten biliyorsun ama bunu sesli şekilde duymak... Gerçekten çok can acıtan bir şey.

Bacaklarıma vurmayı bırakarak ellerimin yardımıyla bacaklarımı yataktan sarkıtmış ve devrilen tekerlekli sandalyemi zorlanarakta olsa düzelterek kriz geçirdiğim andan beri kapıdan bir dakika bile ayrılmamış olan annemi odaya almak için kapının kilidine yönelmiştim.

Kadıncağız sabahtan beri niye dellendiğimi bilmediği için bana bağırıp durmuştu, ne oldu niye böylesin diye. Allahtan son beş dakikadır bağırmaya ara vermişti de kulaklarım biraz olsun dinlenmişti.

Vermiş olduğu ara bana ödül gibi gelmişti resmen.

Bu kadar bağırmaya ses tellerinin dayanabileceğini sanmıyordum.

Yarın sesinin çıkmayacağına eminim.

Kapımın kilidini iki kere döndürdükten sonra kapıyı açmış ve annemin bir şey söylemesine izin vermeden günler sonra ilk kez konuşarak "Ben tedavi olmak istiyorum anne!" demiştim ağlamaktan çatallaşmış olan sesimle.

Annemin surat ifadesini şu an sizlere anlatmayı çok isterdim ama o ani duygu değişimlerini ben bile anlayamıyordum. Bir çok duygu yüzünü aynı anda talan etmiş gibi suratı şekilden şekile girmişti.

Annem bir kaç saniye sonra hem konuşmamın hemde tedavi olmak istememin şokunu atlatmış olmalı ki dizlerinin üstüne çökerek titreyen ellerimden tutmuş ve "Şükür Allahım. Yarın sabah erkenden gideriz hastaneye." demişti ağlamamak için kırpıştırdığı gözlerle.

Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra savaş alanından bile beter hale gelmiş odama geri dönerek penecereme yaklaşmış ve karanlık gökyüzünü izlemeye başlamıştım.

Haziran sonlarında olmamıza rağmen bu akşam hava biraz serindi. Sanırım esen rüzgar yüzünden olmalıydı.

Açık pencereden tenimi yalayıp geçen rüzgar ürpermeme sebep oluyor ve ağrıyan başıma bir nebzede olsa iyi geliyordu.

Ellerimi şakaklarıma götürerek biraz ovmuş ve derin nefes almıştım. Ama ağrı yavaşlamak istemiyor beynimin içini zonklatıyordu. Biraz rahatlamak adına başımı arkaya atmış ve ağrının dinmesini beklemiştim.

Gözlerimi kapatarak seslice yutkunmuş ve ardından "Geçecek Meva, geçecek." diye kısık sesle mırıldanmıştım.

****

Sabah çalar saatin iğrenç sesini duymamla kulaklarımı kapatmış ve bir kaç saniye kendime gelmemi bekledikten sonra alarmı kapatmıştım.

Bu gün benim için özel bir gündü. İyileşme yolunda ilk adımlarımı bu gün atacaktım. Bu yüzden solgun yüzüme rağmen güzel görünmek istiyordum.

Anneme seslenmeden zar zor tekerlekli sandalyeme oturmuş ve lavabonun yolunu tutmuştum. Rutin işlerimi hallettikten sonra makyaj masama yaklaşmış ama sadece alnımı gördüğüm için masaya başka ayna koyarak yüzüme kapatıcı sürmeye başlamıştım.

Sade makyajım tamamen hazır olduktan sonra dolabıma yönelmiş ve şort etekle ince askılı cropumu alarak yatağın üstüne bırakmış ardından annemi çağırarak beni giydirmesini istemiştim.

Hazır olduktan sonra anneme beni salona, kahvaltı masasına götürmesini söylemiştim. Kadın bir aya yakın odamdan dışarı pek çıkmadığıma alışmış olmalı ki, ondan böyle bir şey istediğim için yüzüme şaşkınca bakmayı keserek beni masaya götürmüştü.

İştahım yerinde olmasa bile annemle babamın günler sonra yüzlerinin güldüğünü gördüğüm için kendimi biraz olsun bir şeyler yemeye zorlamıştım. Babam bir şirkette genel müdür olduğu için yoğun çalışıyor ve bizimle bugün hastaneye gelemiyordu. Masadan ayrılmadan hemen önce saçlarımdan öpmüş ve bana şans dilemişti.

Sanırım bana ilgi vermeleri için kötü bir şey yaşamam gerekiyormuş. Çünkü bu durumda olduğumdan beri benimle fazlasıyla ilgileniyorlardı.

Annem masayı topladıktan sonra evden çıkmış ve hastaneye gitmiştik.

Resepsiyondan gerekli olan bilgileri aldıktan sonra fizik tedavi bölümüne gitmeye başlamıştık ki, yarı yolda tanıdık bir yüz görmemizle durmuştuk.

Çatmış olduğum kaşlarım ve açık kalmış olan ağzım şaşırdığımı apaçık belli ediyordu.

Sonunda bir az olsun kendime geldikten sonra dudaklarımı bir birine bastırmış ardından "Çiğdem? Senin ne işin var burada?" diye merak ettiğim soruyu yöneltmiştim.

Çiğdem yanıma yaklaşarak mini eteğine rağmen bana doğru eğilmiş ve ellerimden tutarak "Annen haber verdi. Senin yanında olmam için." dedi endişeli bir tonla.

Ardından ellerimi bırakarak bana sıkıca sarılmış ve "Geçte olsa sonunda aklın başına gelmiş." demişti.

Bir birimizden ayrıldıktan sonra bir kaç haftadır görüşmediğim Çiğdeme "Küs değilsin değil mi bana?" diye soru sordum.

Dudaklarını bir çocuk edasıyla büzdükten sonra "Önce benimlede görüşmek istemediğin için biraz kırıldım ama sonra geçti." dedi.

Mükemmel bir arkadaş olduğun için sana minnetdarım Çiğdem.

Bakışlarımı Çiğdemin gözlerine dikerek "Özür dilerim." dedim muzip bir şekilde gülümseyerek.

Dudaklarına samimi bir gülümseme kondururken "Boş verelim bunları kızım, hadi gidelim doktorun odasına. Bakalım ne diyecek, ne zaman ayağa kalkabileceksin."

Tekerlekli sandalyemin kulpundan tutan anneme başımı çevirmiş ve kafamı olumlu anlamada sallayarak "Gidelim." demiştim. Önce kaza yaptığım doktorun yanına uğrayarak  bir kaç şeyi kontrol etmesini beklemiş ve daha sonra bizi fizyoterapi uzmanına yönlendirmişti.

Üçümüz birden fiziatristin odasına girdiğimizde 1,80 boylarında, kumral ve hafif sakallı, yaklaşık yirmi beşli yaşlarında bir doktor karşıladı bizi.

Doktoru görmemizle arkamda duran Çiğdemin küfürlü mırıltısını duymuştum ama başımı çeviripte ona bakma girişiminde bulunmamıştım.

Fiziatrist bizi görünce ayağa kalkmış ve annemle Çiğdeme oturmaları için tekli koltukları işaret etmişti.

Annem doktorun sağında, Çiğdem ise solunda oturduktan sonra bende sandalyemle tam karşısında durmuştum. Her kes yerini aldığına göre artık fizyoterapi hakkında bize söyleyeceklerini can kulağıyla dinlemeye hazırdık.

Odada sakinlik hükm sürürken sessizliği doktor bozmuş ve konuşmaya başlamıştı.

Çiğdeme bir bakış atarak bana dönmüş ve "Öncelikle kendimi tanıtayım, ben Savaş Acemzade. Bundan sonra yürümende yardımcı olacak doktor benim Meva. Bir kaç tetkikten sonra nasıl bil yol alacağımızı planlaştırarak tedaviye başlayabiliriz." demişti. Kaçamak bakışlarının sürekli Çiğdemde olması dudaklarımın kenarının kıvrılmasına sebep olmuştu.

Savaşın anlattıklarına başımı olumlu anlamda salladıktan sonra annem Savaş beye tahminen ne zaman ayağa kalkabileceğimi sormuştu.

Bu soruyu bende çok merak ediyordum.

Annemin sorusuna Savaş bey cevap vererek "Sonuçlar hastanın durumuna ve tedaviye nasıl yanıt verdiğine bağlıdır. Bazı durumlarda iyileşme hızlı olabilirken, diğer durumlarda zaman alabilir." demişti.

Umarım Eylüle kadar ayağa kalkmış olurum.

Daha sonra annem seansların kaç saat süreceğini sormuş doktor ise "Seans süresi kişinin durumuna bağlı olarak değişir. Genellikle 1 saat civarında sürebilir. Evde yapılan egzersizler, tedavinin etkinliğini artırabilir. Tedavi sürecinin bir parçası olarak, evde yapmanız için önerdiğim özel egzersizleri burada göstereceğim."

Savaş bey konuşmasına devam ederken gözlerim bu defa Çiğdeme kaymıştı. Savaş beyi yiyecek gibi bakması hiç hayre alamet değil gibi görünüyordu.

Bizim kız aşık oldu galiba.

Çiğdem çok güzel bir kızdı ama Allah var Savaşında ondan geri kalır bir yanı yoktu.

İçimden "Bunlardan olur." demeden hemen önce bakışlarımın odağı Savaşın elleri olmuştu.

Evli olmasını ve Çiğdeminde benim durumuma düşmesini hiç istemezdik öyle değil mi?

Allahtan yüzük falan yoktu.

Umarım sevgilisi ya da flörtü yoktur. Aksi taktirde Çiğdem o kaçamak bakışları tabiri caizse Savaşın götüne sokardı.

Aklıma gelen hinlikle artık başlayacağım seanslara annemle değil Çiğdemle geleceğime karar vermiştim.

Belki büyük bir aşk doğar bu ikiliden.

Hastanedeki işlerimiz ilk gün olduğu için bugün çabuk bitmişti. Savaş bey daha ilk seanstan beni yormanın doğru olmadığını ve bana gösterdiği hafif hareketleri evde uygulamamı söylemişti.

Haftada iki seans olacaktı ve bu da o demek oluyordu ki, Çiğdem beyaz önlüklü prensini haftada iki kere görebilecekti.

Ben daha ne fedakarlıklar yapayım?

Hastaneden çıktıktan sonra Çiğdeme yaptığım ufak çaplı yalvarmadan sonra o da bizimle gelmiş ve arabaya binerek evin yolunu tutmuştuk.

Annem ön koltukta otururken Çiğdemle biz arkada oturmuş ve Çiğdemin Savaşla ilgili düşüncelerini dinleyerek beynimi ütülemesine izin vermiştim.

Annem duymasın diye sesinin tonunun alçak tutarak heyecanlı bir şekilde "Kızım, onu görünce koca bir siktir çektim haberin var mı senin." demişti.

"Küfür ettiğini anlamıştım." dedim imalı bir şekilde gülümseyerek.

"Ay kızım inşallah sevgilisi falan yoktur ya, acayip yükseldim bir erkeğe ilk defa."

Söylediği yalana gözlerimi devirerek "İlk defa? Gördüğün her yakışıklı erkeğe yükselen ben miyim?" demiştim alayla.

Çiğdem kolumu cimciklemiş ardından "Sussana kızım. Duyanda gördüğüm her erkeğin boynuna atlıyorum sanacak."

Çiğdemin elini tutarak hafifce sıkmış ve "Hevesini kırmak istemiyorum ama kafanda çok büyütme şimdilik, malum erkeklerin sağı solu belli olmuyor. Sana bakışlarını farketsemde sevgilisi falan olmadığını henüz bilmiyoruz."

Çiğdem kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra "Haklısın." demiş ve telefonunu eline alarak ilgilenmeye başlamıştı.

İlk fırsatda babamdan yeni bir telefon istemeliydim.

Araba evin önünde durduktan sonra eve geçmiş ve annemden bize bir şeyler hazırlayıp odama getirmesini rica etmiştim.

Annem atıştırmalık dolu tepsiyi masaya bıraktıktan sonra odamdan çıkmış ve Çiğdemle beni baş başa bırakmıştı.

Çiğdem aynada rujunu tazelerken birden bire "Hamileymiş." dedim dolan gözlerimle.

Çiğdem çatık kaşlarıyla bana anlamaz gözlerle bakarken "Kim?" demişti sadece.

"Ahu"

Çiğdem şaşkınlıktan pörtlemiş olan gözleriyle "Oha" diye bağırırken elimi dudaklarıma götürerek sus işareti yapmış ve "Ne bağırıyorsun annem duyacak." diye söylenmiştim.

Hızlı adımlarla yanıma gelerek yatağa oturmuş ve kendince kıstığı sesiyle "Kızım, üç çocukta ne bileyim yani." demişti.

Gözlerimi boşluğa öylece dikerken "İki buçuk aylıkmış." dedim titreyen sesimle.

Çiğdem az önce dediğim şeyin altına yatan anlamı hemen anlamış olmalı ki elini ağzına götürerek kapatmış ve kısık sesle "Şerefsiz." demişti.

Daha sonra yanıma gelerek ellerimden tutmuş ve saçlarımı kulağımın arkasına iterek "Üzülme. Nereden öğrendin peki?" demiş ve bana sıkıca sarılmıştı.

"Fulya yengemle anneme telefonda konuşurken duydum. Ondan sonrada delirdim işte."

Sarılışına karşılık verirken gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Çiğdem ağladığımı fark edince benden ayrılarak göz yaşlarımı silmiş ve "O senin gözyaşlarını haketmiyor. Senin hiç bir şeyini haketmiyor."

Ağlamam şiddetlenirken "Canım çok yanıyor, Çiğdem." demiştim hıçkırıklarımın arasından.

"Ağlama artık canımın içi."

Biz kız kıza bir birimize dert yakınırken birden kapı açılmış ve annem içeriye girerek "Ayaz oğlum gelmiş, hadi salona gelin." demişti.

Ayaz?

Oğlum?

Ayaz ne zamandan beri senin oğlun oldu anne?

Merhaba güzel okurlarım. Gelecekteki bölümde Ayaz Mevaya her şeyi anlatsın mı?

Yıldızı hâlâ parlatmadıysan⤵️

Continue Reading

You'll Also Like

99.5K 574 32
"bırak beni aptal herif " dedim sinirle gözleriyle öfke kusuyordu yüzüme bakması bile canımı yakıyordu beni gücüyle daha çok sarstı yatağa doğru itti...
25.4M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
869K 60.6K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
91.8K 1.6K 28
babamın bir hatası yüzünden ömrüm boyunca geçmiyecek bir ders aldım babamın dokunmaya kıyamadığı kızı o adamın karşısında acı çekerek kıvranıyor yalv...