KIŞ GÜNDÖNÜMÜ

By -zehradogan

789K 50.7K 57K

Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike... More

GİRİŞ
1 - GÜNDÖNÜMÜ FESTİVALİ
2 - YENİLİKÇİ DÜZEN
3 - EĞİTİM GÜNLERİ
4 - ASKERİ DİKTATÖRLÜK
5 - TEHLİKENİN ÇAĞRISI
6 - KAL YA DA KAÇ
7 - KADERİN İZLERİ
8 - GÖZLER ÖNÜNDE
9 - KÖR BAŞLANGIÇ
10 - SIRLAR DENİZİ
11 - KAYIP RUHLAR
12 - KORKU TOHUMLARI
13 - TUTSAK ÖZGÜRLÜK
14 - AÇIK TEHDİT
15 - YARDIM ELİ
16 - KUŞKUNUN ZEHRİ
17 - GÜNÜN SİSLİ YÜZÜ
18 - KONTROLÜN SINIRLARI
19 - KARŞI KARŞIYA
20 - KAOTİK SAVUNMA
21 - GÜRÜLTÜLÜ ZİHİNLER
22 - CESARETİN SINAVI
23 - SAVAŞ HÜKMÜ -1
23 - SAVAŞ HÜKMÜ - 2
24 - TOPRAKLARIN KANI
25 - ONURLU MÜCADELE
26 - GECE YARISI İLLÜZYONU
27 - BÜYÜCÜLER VE TILSIMLARI
28 - KORUYUCU GÖLGELER - 1
28 - KORUYUCU GÖLGELER - 2
29 - ZOR TERCİH - 1
29 - ZOR TERCİH - 2
30 - SON SÖZ
31 - AY KARANLIĞI
32 - STRATEJİK TAKİP - 1
32 - STRATEJİK TAKİP - 2
33 - GERÇEĞE SARIL
34 - METAL GÜNBATIMI
35 - GECEYE AĞLAYAN
36 - İNTİKAM FIRSATI
37 - KANLI YÜZLEŞME
38 - SİNSİ MASKELER
39 - YİTİK VİCDAN - 1
40 - ÇİRKİN ISRAR
41 - ARENA

39 - YİTİK VİCDAN - 2

2.6K 279 1K
By -zehradogan

Merhaba, nasılsınız? 

Davina Harrigton, çok kötü şeylere sebep oldu. Geçtiğimiz bölüm sonunda herkes ölü gibiydi. Bunun sebeplerini öğreneceksiniz. 

Tegaklis'e gitmeden önce, burada kaos yüklü saatler geçireceğiz.

Yazdığım en kısa bölüm oldu. Düzenlemelerim ve gelecek bölüm taslaklarımı oluşturmaya devam ediyorum. Bazı eksiklikleri tamamlamak için size bölümün bu kadarını yayınladım. Bu sefer böyle olsun bana kızmayın olur mu?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Bin yorumun altına düşmeyelim. Tabi kısa bir bölümde bu zor olacak ama deneyelim bakalım. Keyifli okumalar.

Bizim hava araçlarımızdan daha büyük olduğunu söyleyebilirim. Keskin hatlara sahip, devasa, titanyum alaşımdan yapılmış bir gövde ve güçlü bir kanat yapısı. Uzun ve sivri burun kısmı havada ne kadar hızlı olabileceğinin kanıtıydı. Aracın gövde yanlarında silah yuvaları bulunuyordu. Bu ölümcül makinenin silahlarla donatılmış fırlatma noktalarında gezindi gözlerim. Mat gri rengi karın üzerinde parlıyordu.

Medusa bir adım öne çıktığında, aracı nasıl izlediğini gördüm. Şimdiye dek tasarladıklarına benzemediğinden olsa gerek bakışları hayranlıkla kanatlarda dolaştı. Kıskançlık da olabilir, emin olamadım. O karanlık sisin içinde bir parıltı gördüm. Bütün ekiple birlikte binanın önündeydik. Kwang'ın anne ve babası hariç. Lee Kang Tae ve Hazan Lara, toplantı odasında bizi bekliyordu. Herkesin gözleri, aracın içinden inmek üzere olan o parıltıya odaklandı.

Bir taç... Başına taktığı alın tacı, parlak sarı saç diplerini altın ışıltısıyla örtüyordu. Saçının ortasından yukarı doğru uzanan ok ucu gibi bir sivrilik onu daha görkemli kılıyordu. Başının etrafını saran tacın altından dalgalı saçları aşağı uzanıyor ve göğsünün altında bitiyordu. İnce kaşları gözlerinin keskin yeşilini ortaya koyuyordu.

Dudağının kenarında yine o küstah kıvrım... Güzel olduğunu biliyordu. Etkileyici, çekici ve ne kadar nefret edilesi olduğunu da biliyor olmalıydı. Açık boynuna bağladığı siyah pelerini onu soğuktan koruması için üzerine aldığı belliydi. Altında yine uçuk yeşil bir elbise kendini gösterirken gözlerim arkasındakine takıldı.

Güçlü ön ayaklar, büyük bir kafa ve kaslı bir vücut. Turuncu kürkünün üzerinde siyah dikey çizgileri olan kana susamış bir yırtıcı. Parlak sarı gözler. 300 kilonun üstünde ve 2 metreden daha uzun sayabileceğim devasa bir kaplan. Boyu, Davina'nın dirsek hizasına kadar geliyordu. Hırıltılı ses ona aitti. Vahşi görünümüne rağmen Davina'nın yanında nasıl duracağını biliyor gibiydi. Hayvanın tehlikeli görünümünde dikkat ettiğim bir başka şey ise Davina'nın şakağında kırmızıyla yanıp sönen beyaz cihazın, kaplanın da şakak hizasına takılı olmasıydı.

Hemen yanında Louis denen erkek kardeşi belirdi. Onda da siyah bir pelerin vardı. Altında siyah bir takım ve parmaklarında altın yüzükler. Ona tiksintiyle bakmamam mümkün değildi. Çünkü gözleri benimkileri bulduğunda o pislik sırıtışı dudaklarında belirdi. Koyu sarı saçlarında dalgalanan altın renk çizgiler, açık bir tazelik sunan cildine ışıltı katıyordu. Ekranda göründüğünden daha yapılı ve uzundu. Sert çene hatlarında yer edinen kısa sakalları vardı.

O sırada keskin bir çığlığı andıran ses gökyüzüne yayıldığında uçan bir karartı fark ettim. Bütün gözler onu izledi. Devasa hava aracının etrafından dönüp Louis'in omzu üzerine indi. Pençelerine ve kalın gagasına altından zırh geçirilmiş, rengi siyaha yakın bir kartal... Kanatları, uçtuğu yerdeki sisli dumanı dağıtmıştı.

Louis'den daha beter bakışlarla bana gözlerini diken kartal, sanki üzerime uçacak ve keskin gagasıyla karnımı deşecekti. 1 metre kadar büyük olan bu hayvanın Louis'in omzunda kendine tutunacak yer bulması imkansız gibi görünse de oraya kurulmuştu. Bu hayvanlar, normalden daha mı büyüktü? Yoksa ben ilk kez görmenin dehşetiyle mi donakalmıştım? Arkalarından gelen iki kız kardeşin açık mor elbiseleri yere sürünüyordu. Onların üzerinde de pelerin vardı. Yanlarında ise tüyleri benekli, geniş kulaklı ve iri ağızlı iki sırtlan gördüm. O hayvanlara bakmaya dayanamadım bile. Çenelerinin kuvvetli görüntüsü bütün kemiklerimi kıracak kadar aç gözlü görünüyordu. 

Hepsinin şakaklarında sabitlenmiş beyaz cihazlar vardı. Hayvanlarında da cihazın üstündeki kırmızılık yanıp sönmeye devam etti. Bu vahşi görünümle uçaklarından indiler. Zemine ayak bastıklarında, sertleşmiş ve buza dönmüş karda hiçbiri kaymadı. Şaşırdım çünkü Davina'nın ayağına giydiği sivri topuklu ayakkabılar duruşunu yükseltmeye devam etti. Biraz bile dengesini kaybetmedi. Çıplak ayaklarını saran, camdan hatta kristalden ayakkabılar... Bileklerinin zarifliğini ortaya koyuyordu. Hiç üşüyor gibi durmuyordu. Fakat üşüdüğüne kesinlikle emindim, ne kadar hissettirmese de... 

Diğer iki kız kardeşi pelerinlerinin önünü tutsa da dik duruşlarından ödün vermediler. Bizim siyah üniformalarımız ve buz gibi çehrelerimizin yanında onlar parlıyordu. Binanın merdiven basamaklarına yaklaştıklarında herkes yana doğru yavaşça çekildi. Onlara hürmetten ya da saygıdan değil. Ölüm kokan hayvanlara yaklaşmak istememelerinden. Kwang bina kapısının orta yerinde durmaya devam ederken ben de ona eşlik ettim. Çekilmedim. Zaten elimi tuttu ve yanında kalmamı işaret etti. Elindeki dokunuş en azından bunu istiyordu. 

Davina basamakları çıkarken de biraz bile yalpalamadı. Hepsi basamaklarını bitirdiğinde henüz kimse konuşmamıştı. Ölüm sessizliğini bozan tek şey hayvanların hırıltılı sesleriydi. Louis'in omzundaki kartal beni bir av olarak görmeye devam ediyordu. Rahatsız edici. Louis'in de daha farklı baktığı söylenemezdi.

Davina'ya baktım. Beklediğim gibi uzundu. Bana üsten bakmanın zevkini yaşıyordu. Göz kapakları kibirle yarı kapalıydı ve beni baştan aşağı süzüyordu. Dümdüz, hiçbir numarası olmayan siyah çarşafım üzerinde görünen elimi, elimi tutan Kwang'ın elini, en sonunda da yüzümü inceledi. 

Bana hiçbir şey demeden karşısındaki Kwang'a baktı ve adeta gözleri parıldadı. "Kwang Jee, ne hoş bir karşılama." Kwang onun aksine son derece soğukkanlı bir sesle, "Bizi takip edin," dedi. Yüzünde mimik oynamadı. Bakışları dümdüzdü. 

Ellerimiz ayrıldı ve onlara arkamızı dönerek koridorda ilerlemeye başladık. Ekip de hemen arkamızdan geldi çünkü kimse hayvanların yanında ya da arkasında kalmak istemiyordu. Toplantı odasına gittik. Hayvanların hırıltılı seslerini Davina'nın ayakkabısının çıkardığı topuk sesine tercih ederdim. Koridorun bitmesi için dua ediyordum.

Sonunda toplantı odasının kapılarını açan askerlerimiz oldu. Geniş odanın ortasında duran büyük masanın bir ucunda Kwang'ın anne ve babası oturuyordu. İkisi de ayağa kalktığında Bay Kang eliyle karşılarındaki sandalyeyi işaret ederek Davina'ya baktı. "Buyurun." Davina ona işaret edilen yere doğru yürürken kaplanı da onu takip etti. Seo, kapının biraz ilerisinde durmuştu ve Davina ağır adımlarla onun yanından geçerken kaplanı izliyordu. Parfüm kokusu soğuk duvarlara çarpıp etrafa yayılmıştı bile. Ben kapının eşiğinde durup içeriye geçmelerini bekledim. Louis ve diğer kız kardeşleri orta yerde durarak etrafı incelemeye başladı. 

Kraliçe, Seo'nun tam yanında ona omzunun üstünden baktı. Seo ise direkt olarak Davina'ya dönüktü ve başını ona çeviren kadına bakmadan önce gözleri kaplanda kalmaya devam etti. Haklıydı. Çünkü kaplan da Seo'yu kahvaltı niyetine yemek üzere onu izliyordu. Davina arzu dolu bir sesle, "Korkma, ısırmaz," dedi. Seo bu söz üzerine bakışlarını Davina'ya çevirdi.

Davina'nın alnı, Seo'nun çenesi hizasına geliyordu. Seo da uzun bir adamdı. Aralarındaki küçük boy farkını kullanarak Davina'ya aynı onun gibi yarı kapalı göz kapaklarının altından baktı. Davina ona daha da sokulur gibi yaklaştı ve fısıltı gibi bir tehditle, "Yani ben emretmediğim sürece," diye ekledi. 

Birkaçımız Davina'nın arkasında kaldığımız için bize sırtı dönüktü. Bir elini boynuna götürdü. Üzerindeki pelerin, omuzlarından aşağı kaydı. Açık bıraktığı omuzları ışıl ışıl parlarken belini sıkıca kavrayan elbisenin yeşili göz kamaştırdı. Çıplak omuzların üzerini örten pelerin artık Seo'nun ayaklarının dibine düşmüştü.

Seo'nun çenesi gerildi. Gözlerini uzunca kapatması, içindeki öfkeyi gizleme dürtüsünden geliyor olmalıydı. Davina ona oldukça yakın olduğu halde omuzlarını gererek ilerledi. Çıplak omzu, Seo'nun siyah, askeri üniforması altında saklanan omzunu itip geçti. Ona çarpmayı umursamadı. Öfkenin çarpık gülümsemesi Seo'nun dudaklarına yayıldı.

Diğer iki kardeşi de peşinden masanın sağ köşesine yerleşmek için hareket etti. O sırtlanlara ciddi anlamda bakamıyordum. Kwang, anne ve babasına doğru giderken arkasından Matteo, Doğa, Jun, Boris, Diego, Ahsen ve Ethan da gitti. Kwang baş köşeye geçmek için yürüyordu ve onun çaprazında kalan kısmı bana ayırmışlardı. Hemen yanımda annesi ve onun yanında da babası olacaktı. Benim karşım ise Seo ve Jun'a aitti. Diğerleri de yan yana oturmaya hazırdı. Kapının biraz önünde yerime geçmek için adım atacakken karşımda Davina'yı izleyen Seo'yu fark ettim. Yerinden ayrılmamıştı. 

Biraz arkasında kalsam da yüzünün yanını görüyordum. Davina'ya nefretle bakan gözleri ürkütücüydü. Medusa onun yanında durdu. Hemen yanında da Çağan vardı. Seo, yanına gelen Medusa'yı fark edince göz ucuyla ona baktı. "Dün ezik davrandığını düşünmedim. Biraz sinirlen istemiştim." Medusa bunu söylerken Davina'ya bakıyordu. Seo da tekrar Davinaya baktı ve, "Sanırım özür dilemeye çalışıyorsun," dedi. Sesi yumuşaktı. İğneleyici değil, dostça. Medusa dik durarak kendini kabarttı. "Sanırım sen de kabul etmek üzeresin." Seo'nun gülüşü sesine yansıdı. "Peki, özrünü kabul ediyorum."

Medusa, "Lanet olası özgüvenini kullanmana ihtiyacımız var," dedi. Yan yana duruyor ve Davina'ya bakarak konuşuyorlardı. Seo kendinden emin bir sesle sordu. "Ne zaman kullanmadığımı gördün?" Tek kaşını kaldırdığına yemin edebilirdim. Medusa, "O narsist ve kahrolası güzelin seni kışkırtmasına izin verme. Sarı saçlarını elime dolayasım geliyor," dedi.

Seo içinden mırıltı gibi bir kıkırdamayla güldü. "Bir önerin var mı?" Davina sandalyesine kurulurken Medusa daha fazla oyalanmamak için çabuklukla konuştu. "Yut onu. Sakın yenilme." Seo ciddiyetle Davina'yı izlerken bu öneriden memnun olmuş gibi çenesini kaldırdı. Gözleri bir avcı gibi hedefinde sabitken, "Yutacağım," dedi ve yerlerine geçmek için kıpırdadılar. 

Ben de peşlerinden gidecekken büyük karartı gözlerimin önüne geldi. Kartal 2 metrelik kanatlarını Louis'in omzunda esnetirken tekrar yerlerine kapattığında iki çift göz üzerimdeydi. Önce kartala sonra da Louis'in yırtıcı bakışlarına aldırmadan geçip gitmek istedim ama mümkün değildi. Biraz kıpırdasam bir pençe yüzüme inecekmiş gibi hissediyordum. Bunu fark eden Louis, "Seni sevdi," dedi. Sesi, bütün taşkın duygu dürtülerini ateşleyen bir içgüdüye sahipti.

Midem burkuldu. "Pek öyle görünmüyor," demeyi başardım. Dudağı gevşek bir gülümsemeyle kıvrıldı. İçten içe terliyordum ama soğuk bakışlarımın bunu gizlediğine emindim. "Kim lezzetli bir yemeğe iştahla bakmaz ki," derken gözlerinde açlık gördüm. Tehlikeli ve etrafımı saran sesin güvensizliği ondan kaçmamı söylüyordu. Onu geride bırakarak bana ayrılan yere yürüdüm.

Kwang'ın çekik gözlerinden dışarıya taşan volkanın sıcaklığı daha ona yaklaşamadan yüzümü yaktı. Dün de olduğu gibi, Louis'in gözlerini oymak istediğini görebiliyordum. Bana ayrılan yere oturduğumda Seo ve Jun karşımdaydı. Louis de oturdu ve yaslandığı sandalyenin tepesine pençelerini yerleştiren kartalı beni izlemeye devam etti. Bu hayvanın sorunu ne?

Uzun ve geniş masa otuz kişilik kadar bir uzunluğa sahipti. Hemen karşımda Seo, onun yanına doğru Jun, Diego, Boris, Çağan, Medusa ve en sonda da Ethan oturuyordu. Benim yanımda ise sırasıyla Kwang'ın annesi, babası, Matteo, Doğa ve Ahsen. Masanın ortası boş sandalyelerle devam ederken diğer uca oturan Davina elbette baş köşedeydi. Sağ tarafında kız kardeşleri, sol tarafına da Louis oturuyordu. Louis ile çapraz olarak aynı uç köşelerde olduğumuzdan beni görüş açısı tam da istediği gibi olmalıydı. Pislik.

"Bir şey ikram etmeyecek misiniz?" Davina'nın keyifli sesine kimse karşılık vermedi. Sessizlik devam edince gözleri etrafındaki yüzleri inceledi. Sırtını yay gibi dikleştirip dirseklerini masaya yasladı. Yüzünü avuç içlerine alarak, "Leyan nerede?" dedi. Onu her şeyin normal olduğu bir dünyada görsem, bir saniyeliğine ne kadar samimi olduğunu düşünecek gaflette bulunur muydum acaba? Leyan, Gilda'nın yanındaydı. Elbette bu güç oyunu görmeyi tercih edeceği bir şey değildi. 

Herkes çatık kaşlar altından Davina'ya bakıyordu. Davina sıkılgan bir ifadeyle göz devirdiğinde, "En azından tedavisini üstlendiğim kişiyi görebilmeyi umuyordum," dedi. Kaplan ve sırtlanlar onun arkasında bir yere uzanmışlardı. 

"Misafirperverliğiniz, ülkenizden daha berbatmış." Bu eklediği cümle üzerine ona ilk cevap veren Seo oldu. "Senin yitik vicdanından daha berbat değildir." Davina öyle beklenmedik bir kahkaha attı ki Seo komik bir şey söyleyip söylemediğini zihninde tartar gibi ona baktı. Diğer kardeşleri de elbette bu kahkahadan geri kalmamıştı. Davina gözüne biriken yaşı sildiğinde susmayı başardı. "Bunu benim topraklarımda söylesen, halkım altına kaçırana kadar gülerdi."

Seo, "Neden? Onları senin vicdan sahibi bir insan olduğuna inandıracak kadar korkuttun mu?" dedi. İşte başlıyoruz. Medusa'nın içinden yut onu diye bağırdığını neredeyse duyuyordum. Yut onu. Gardını indirme. O cadının ağzını kapat. Gözleri kesinlikle bunları söylüyordu.

"Onları korkutmama gerek yok. Kraliçelerine itaat edecek kadar zekiler." Davina her kelimenin altını nasıl dolduracağını biliyordu. Seo, "Anlaşılan beyinlerini de yıkamışsın," dediğinde Davina bu her lafına atlayan adama haddini bildirmek istercesine baktı. "Seo Hoon, nerede vicdansız biri olduğumu düşündüğünü merak ediyorum." Başını yana eğerek konuşmuştu.

Seo, her şeyi alaya alabilecek dürtüde olan bu kadına sabretmeyi reddederek konuştu. "Sana, gıda ihtiyacımızı Kagatri'den alacağımızı söyledim!" Elinin içiyle masaya vurdu ve işaret parmağını Davina'ya doğrulttu. "Çocukların tek besin alacağı toprağı mahvettin! Bu seni vicdan sahibi biri mi yapar?" Bütün hayvanlar çıkan vurma sesiyle doğrulup Seo'ya baktı.

Dün yaşananlar... Gyravi ve Nrexlum'u Kagatri'ye gönderen Davina'ydı. Onun emriyle iki büyük ordu sırf mahsullere zarar vermek için gönderilmişti. Valoaq bile yerinden kalkıp bütün tarlaları ateşe vermiş ve hayvanlarına da el koymuştu. Tek umut gördüğümüz o toprakları, nasıl kolayca eline aldığını göstermişti.

Davina yine rahat bir tavırla, "Tek besin alacakları yer olduğunu da nereden çıkardınız? Benim topraklarımda hepinize yetecek kadar yemeğim var," derken zarif kollarını iki yana açtı. Seo yine gürledi. "Senin lanet toprağını kimse istemiyor!" Hemen karşımda öfkeden kızarırken onun çatallanan sesine hüzünlendim. Jonah ve Bartu, orası için gözleri önünde ölmüştü.

"Dostlarım, askerlerim," dedi Seo. "Bir hiç uğruna ölmediklerine inanmak istedik. Onları öldüren bir çocuk olmasına rağmen, o çocuklara kucak açtık." Parmağını ona doğrultmaya devam etti. "Ve sen de gelip, her şeyi..." Son cümlesi sessizdi ama odada yankılandı.

Davina, Seo'nun öfkeden kızaran gözlerine aldırmadan omuz silkti. "Onları ben öldürmedim." Ona öyle sert baktım ki, onunla konuşanın ben olmamasına rağmen gözleri bir saniyeliğine beni gördü. Ardından gözlerini hepimizde gezdirerek, "Walter'ın pisliğini bana yıkmayın sakın. Kagatri'yi kullanılamayacak hale getirirken bile bir can almadım. Radyasyon içinde kalan toprağın mahsullerinden çok daha iyisini sunuyorum size," dedi.

Seo başını geriye yaslayarak gülmeye başladı. "Sen," dedi sonra. "Senden başka şansımız olmasın istedin." Bu cümlede bastırılan çok duygu vardı.  Davina yine umursamaz bir tavırla, "Eh, ben sizin için yeterince iyi bir şansım," dedi. Seo bu küstah kadının ağzıyla uğraşmak istemez gibi ona baktı, baktı ve hiçbir şey demedi. Medusa bu sessizlikten nefret eder gibi ikilide gezdirdi gözlerini. Seo'nun yenildiğini görmek istemiyordu.

"Durmayacaksın değil mi?" Medusa da pek aşina olmadığımız o ciddi ses tonu bütün dikkatleri kendisine çevirdi. Davina tek kaşını kaldırarak, "Efendim?" dedi. Sanki Medusa önemsiz biriymiş, sanki onu dinlemek vakit kaybı olacakmış gibi bir sesle. Medusa aynı ciddiyetle devam etti. "Almaya devam edeceksin. Sana evet diyene kadar, her şeyi almaya devam edeceksin." Bakışlarım ikisi arasında gidip geldi. Davina'nın parlak sarı saçları, Medusa'nın gece siyahı saçlarıyla zıtlaşıyordu. 

"Size başka bir ihtimal mi düşündürdüm?" diyerek kıkırdadı Davina. Medusa parmaklarını birbirine geçirerek dirseklerini masaya yasladı. Karanlık güzelliği, Davina'nın ışıltısını gölgelemeye niyetliydi. "Bize bir sürü pis ihtimal düşündürüyorsun." Medusa'nın onun yüzüne tükürür gibi çıkan sesine karşılık kaplanın vahşi hırıltısı duyuldu.

Davina, "Nereye varmaya çalışıyorsun, Eylül?" dedi. Kalbime taş gibi bir ağırlık bindi. Bu kadar ileri gitmesinin hesabını soracakken Medusa şaşkınlığını örterek ona cevap verdi. "Burada kimse bana o şekilde seslenmez. Haddini bil ve duracağın yeri seç. Eminim robotlarımız, senin hayvanların daha ağzını açamadan onların bağırsaklarını boynuna dolar. Dikkat et, evinde değilsin."

Davina ve Louis birbirine baktı. Küçük düşürücü, alay eder tavırlar. Kız kardeşler de etrafta bir açık arar gibi keskin bakışlarını üzerimizde gezdiriyordu. Davina, "Buraya bir elçi göndermedim. Bizzat geldim çünkü hiçbir şey, beni korkutamaz. Ordum ya da halkım hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Biraz da sizi cesaretlendirmek istedim tabi. Umarım hepiniz, yarın sarayımda olursunuz," dedi.

Medusa, "Anlaşılan, Kagatri gibi Gyravi ve Nrexlum'u da elinin içine almışsın. Geriye biz kalıyoruz çünkü sana boyun eğersek peşinden Gorkwon ve Celdai'nin de geleceğini biliyorsun. Onlar bize güveniyor. Dün oynadığın oyunu iyi götürdün. Fakat senin de bilmediğin bir şey var," derken son derece tehlikeli görünmeyi başarmıştı.

Bu konuşmanın nereye gideceğini, nasıl davranmamız gerektiğini aramızda uzun uzun konuşmuştuk. Bu yüzden herkes ağzından çıkanlara çok dikkat edecekti. "Neymiş?" Davina hiç de umurunda değilmiş gibi sormuştu. Öylesine. Hâlâ Medusa'nın varmaya çalıştığı yere gelmeyi bekliyordu. "Barış istersen, kimse kimseye karışmaz ve ülkeler kendi egemenliği üzerine yaşamaya devam eder," dedi Medusa.

Davina sabırla, "Öyle mi?" dediğinde bizim bu barış düşüncemizi çok çılgın ve kabul edilemez görüyor gibiydi. "Bunu beğenmediysen de savaşmaktan çekineceğimizi düşünme sakın." Medusa, Davina'nın tarzında bir küstahlık emaresiyle ona bakarken, "Yani, seve seve savaşırız," diye ekledi.

Davina yeni bir kahkaha koparırken Louis de ona eşlik etti. "Seve seve ölürüz demek istedin sanırım." Davina'nın bu sözü kız kardeşlerini de güldürdü. Medusa onların kıkırdamalarına iğrenir gibi bakarken daha fazla nefesini yormak istemezmiş gibi arkasına yaslandı. Çağan, hemen yanındaki Medusa'nın elini tuttu. Masanın altından bu görünmese de dokunuşu hissediliyordu.

Kwang bu toplantıyı oldukça kısa tutmak ister gibi sert ama hızlı cümleler kurdu. "Ülkemize gelmeyi ilk siz istediniz. Belli ki bu sadece bizim Tegaklis'e gelmemiz için katlandığınız bir durum. Sizi kraliçe kabul ettiğimizde ne olacak?" Davina'nın tam karşısında kalıyordu. Bütün ihtimalleri tartıp düşmanı tanımaktı derdimiz.

Davina, sanki Kwang ciddi bir şey sormamış gibi onun yüzüne uzun uzun baktı. "Ailenin en iyi genlerini kimin aldığı belli oluyor," dediğinde bakışları çirkinleşti. "Belki de sadece, o yakışıklı yüzünün önümde eğildiğini görmek istiyorumdur." Bu cümleler, benim sabır sınırımı aşmaya yetti.

Doğrudan Davina'ya döndüm ve ne kadar ölümcül olabileceğini umursamadığım bakışlarımı ona diktim. "Bunu göremeyecek olmanın sana vereceği eziyeti tahmin edebiliyorum. Uzandığın her şeyin alınamayacağını sana öğretebilirim." Davina alt dudağını ısırarak bu meydan okumadan hoşlanmış gibi yüzüme baktı.

"Ben de sessizliğini ne zaman bozacağını merak ediyordum, Hesna. Nasıl öğreteceksin? Anlatsana," dedi. Oturuşumu daha serbest tutarak rahat ama keskin bir üslupla konuştum. "İlk öğretime, buradan çıktığında hackerlarınıza işlerini daha düzgün yapmasını söylemekle başlayabilirsin," diyerek ayağa kalktım. 

Bir saniyeliğine olsa bile Davina'nın yüzünde şaşkınlık görmek hoşuma gitmişti. Tabi hemen eski yüz ifadesini geri taktı. Cebimden hologram cihazını çıkararak masaya koydum. Daha önce ayarladığım çalışmaları onlara sunacaktım. Elbette dün yaptığımız toplantıdan sonra bütün gece Davina'yı yatarak beklemedim. Ona küçük bir sürprizim vardı.

Merakla onlara göstereceğim şeyi bekliyordu. Bundan sadece Kwang'a bahsetmiştim. Diğerleri de şimdi görecekti. "Dünyada yaşayan sekiz ülkeden ikisini, neden bir türlü göremediğimizi düşünüp dururdum." Hologramda bir harita açtım. Mavi ekranı herkesin görebileceği şekilde büyülttüm. "Tegaklis ve Valoaq," dedim Davina'ya bakarak. 

Önümdeki haritayı işaret parmağımla gösterirken hâlâ Davina'ya bakıyordum. "Meğer iki ülkenin de teknolojide küçük bir çatlağı varmış." Davina neden bahsedeceğimi biliyor gibi sırıttı. Bunu görebileceğimi tahmin edebilirdi. Fakat beklemediğine emindim. 

"Ağ sistemlerinin bozuk ve bağlantılarının zayıf olduğunu gördüm. İnternet erişimleri gelgitli olduğu için aslında çoğu zaman interneti kullanmıyorlarmış. Bu da demek oluyor ki sınırlı bir kullanım, bizim ağımızın önüne geçemez."

Haritada açtığım iki ülkenin toprak konumunda zar zor saptadığım internet noktalarını gösterdim. "Evet, belirli erişimler mümkün olmuş fakat bulunduğunuz konum uydu internetini zedeliyor. Çeşitli sağlayıcılardan taşınabilir yönlendiricilere ihtiyacınız var fakat doğru kurulumlar konusunda eksiklik yaşadığınız ortada. Düzensiz ağ yüzünden bağlantınızı yakalamak da tabi ki zor oldu."

Davina haritada onların yerini saptadığımız görüntülere bakarak keyifli bir sesle, "Devam et," dedi. "Sinyal kaliteniz gerçekten kötü." diyerek açtığım hologram cihazını ufak bir dokunuşumla ona doğru ittim. Hologram masada Davina'ya doğru kaydı ve sonunda onun önünde durdu.

O mavi ekrana bakarken, "Tahmin ediyorum ki robot üretimi gibi projelere başlasanız da hep yarım kaldı. Bunu bilerek geliştireceğimiz çalışmalarla savaşma fikri, senin bize sunduklarından daha hoş geliyor," dedim. Hologramı inceleme zahmeti göstermeden kapattı.

"Yani," dedi. "Sırf bu yüzden beni yeneceğini düşündün, öyle mi?" Bakışlarımız birbirimizde sabitti. Sorusuna karşılık, "Bana aksini düşündür," dedim. Gülümsedi. Neredeyse dostça... Kendinden emin bir üstünlükle, "Bunu sağlayacağım," dedi ve ekledi. "Misafirim olmayı kabul ediyor musunuz?" Herkes adına vereceğim cevabım hazırdı. "Evet."

Bölüm Sonu...

Çok kısa bir bölüm olduğunu biliyorum. İlk ve son kez olacak sanırım.

Gelecek hafta sonu sizi uzun bir bölüme kavuşturacağım. Bütün soru işaretlerinin biraz eksildiği bir bölüm olacak. 

Kurgu güzel noktalara bağlanacak ve siz şaşırmaya devam edeceksiniz. 

Instagram: fairymits

Tiktok: fairymits

YouTube: fairymits

Continue Reading

You'll Also Like

platonik (ÇT) By ...

Science Fiction

174K 10K 108
Yeni başladığın okulda kimsenin konuşmaya cesaret edemediği sadece okulun zorbalarıyla takıldığı çocuğu ilk gördüğün an aşık olup yılarca plotonik ol...
204K 11.9K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭
2.2K 96 5
Adana'da, hakkı için, pamuk tarlasını yakarak Ramo'nun içindeki yangını başlatan babasıyken, şimdi o yangını harlayacak olan Sibel, yani gülüydü...
3.1M 111K 86
-Wattpad de ki İLK Kötü Kuma hikayesidir 📌 - 2M ❤📌 - Final olmuş bir kitap . - Yazım hataları finalden sonra düzenlenmeye alınacaktır 😊 ! 10 aral...