PATRİUS

By huralbatrosss

45 7 0

Patrius'un köleleri gerçek anlamda zincire vurulmaz, zindanlarda çürümezdi. Patrius, kölelerini iyi bir eğiti... More

UYARI
1. Bölüm
2. Bölüm
4. Bölüm

3. Bölüm

9 1 0
By huralbatrosss

Ainon gözlerini açtığında saatin kaç olduğunu bile bilmiyordu. Saat muhtemelen gece yarısını geçmiş; ortalık oldukça sessizleşmişti. Ter içinde uyumuş ve her yeri tutulmuştu.

Yataktan kalktı uykulu gözlerle duşa gidip ter kokan antrenman giysilerini çamaşır sepetine bıraktı. Kafasını kaldırdığında aynada kolunun yansımasını gördü. Kolunu tutan beş parmağın izleri adeta bir harita gibi görünüyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kolu yeşilin ve siyahın her tonundan oluşuyordu. Bu görüntü karşısında kendini daha da bitkin hissetmiş, duştan sonra acilen bir şifacıya gitmeye karar vermişti. Nasıl olsa revir günün her saatinde nöbetçi bir şifacıyla birlikte açık olurdu. Belki de bu saate karar uyuması iyi bir şeydi, böylelikle kimse onu revire giderken göremeyecekti.

Ainon duştan çıktığında üzerine en rahat pantolonuyla onu sıcacık tutacak kalın bir kazak giydi. Üzerine de kabarık bir mont almayı tercih etti. Günün bu saatinde nasıl olsa onu hekimden başkası görmeyecekti. Odasının kapısını sessizce kapatırken sanki yatakhanedeki diğer öğrencileri uyandırmaktan korkar gibi parmak uçlarında yürümeye başladı.

Dışarıdaki sessiz avluya ilk adımını attığında, soğuk yüzüne çarpıp uykusunu biraz daha açmıştı. Revirler binanın ana kanadındaydı. U şeklindeki akademinin ortası ana kanat, sol tarafı askeriye kanadı, sağ kanadı ise akademi kanadıydı. Ortada ise gerçekten büyük; törenler, şenlikler ve diğer herşey için kullanılan bir avlu vardı.

Ainon avluda koşar adımlarla ilerlerken içine bir ürperti dolmasına sebep olan biri inleme duydu. Ne olduğunu anlamak için yerinde birkaç saniye durdu. Bir köpek, kedi ya da yaralanmış başka bir hayvan olmalıydı. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken aynı inlemeyi bir kez daha işitti. Hayır, bu kesinlikle bir hayvan değildi. Sesin geldiği askerler kanadına doğru temkinlice yaklaştı. Gecenin bu saatinde avlu oldukça karanlıktı. ''Hey, kim var orada?'' ses gelmedi.

''Eğer zor durumdaysan sana yardım edebilirim. Bana ismini söyler misin?'' Yine ses gelmedi. Ama Ainon bu sefer derinden alınan nefes seslerini işitebiliyordu. O seslere doğru minik adımlarla ilerledi. Karanlık köşeye yaklaştığında yerde kanlar içinde yatan koca bir bedenle karşılaştı. Bedenin etrafında kan adeta bir göl gibi dalgalanıyordu.

Ainon bu sefer hiçte soğukkanlı kalamamıştı. Elleri titriyor, ne yapacağını bilemiyordu. O an için aklına gelen en iyi seçenek çığlık atmak olmuştu.

Kulakları acıtacak kadar tiz çıkan çığlığı tüm avluyu doldurdu.

''Yardım Edin!.. Burada yaralanmış bir adam var! Yüzbaşı Brienas...'' sesinin imkan verdiği ölçüde bağırıyordu. Askerler ve akademisyenler kanadında odaların ışıklarının tek tek yandığını gördükten sonra koşarak yerde yatan adamı sırt üstü çevirdi. Tüm vücudu kanla kaplanmış adamın kim olduğunu anlayınca dudaklarından daha küçük bir feryat koptu.

Karnı boydan boya kesilen adam Bay Wayne'di. Savunma sanatları akademisyenleri, bu sabah gardını düşürdüğü için kendisine defalarca kızan, hepsine kendilerini savunmayı öğreten Bay Wayne kendini koruyamamıştı. Montunu üzerinden çıkarıp yerde yatan adamın kanayan yarasına doğru baskı uyguladı.

''Bay Wayne... Beni duyabiliyor musunuz? Lütfen cevap verin.'' Elini adamın boynuna götürüp nabzını yokladığında parmaklarının altında belli belirsiz kıpırtıyı hissedince derin bir nefes aldı. Adam ölmemişti.

Wayne sanki Ainon'u hissetmiş gibi gözlerini hafifçe araladı. Kesik kesik aldığı nefeslerle ''Ainon... dört beş gi.. gibi, görünebilir... a.. ama...'' derin bir nefes aldı ''aslında, birdir.'' Konuşmak için kendini zorladı ''kendini sakın... tehlikeye, atma'' demeyi başardı.

''Bay Wayne, ne demek istediğini anlamıyorum. Lütfen kendinizi zorlamayın. Askerlerin ayak seslerini duyuyorum buraya geliyorlar.''

Wayne son gücünü de ''Ona... dikkat et.'' Dedikten sonra tüm gücü vücudundan çekilmiş gibi göz kapaklarını kapattı.

Yanına gelen askerler ve bir şifacı onun kenara çekilmesini emrettikten sonra Ainon Wayne'in hayatta olup olmadığını anlayamadı. Axel uzaktaki bir askere hızlı hızlı talimat verirken Ainon şoka girmiş gibi çevresinde olup biten hiçbir şeye tepki veremiyordu.

''Bayan Zesia? Yüzbaşı Brienas sizi odanıza götürmemi emretti.'' Ainon kulağının dibindeki askeri bir sis perdesinin arkasından duyuyormuş gibi kulakları çınlıyordu. ''Bayan Zesia? İyi misiniz? Sizde mi yaralısınız?'' Ainon tepki veremiyordu.

Axel'in kadının yanına gelen sert adımlarının sesi Ainon'u biraz kendine getirmişti. ''Ainon, lütfen odana git. Bu durumla ben ilgileneceğim. Lütfen senin odanda güvende olduğunu bilmeye ihtiyacım var'' Ainon başını Axel'a doğru kaldırdı.

''O, yaşıyor mu?''

''Şimdilik evet, ama çok kan kaybetmiş. Lütfen odana dön.''

Ainon başıyla ufak bir onay verip sessizce yanındaki askerle birlikte odasının yolunu tuttu. Attığı her adımda botlarındaki kan yerlerdeki mermerleri kırmızıya boyuyor, yaşadığı olayın gerçekliğini Ainon'un yüzüne vuruyordu.

Ainon bu hayatta çok fazla kayıp yaşamıştı. Annesi, babası, amcası... Her birinin ölümüne bir gecede tanıklık etmişti. O günden sonra bir daha böyle kanlı bir gece yaşamamıştı. Ta ki bugüne dek. Üzerine olan kana bulanmış tüm kıyafetleri çöpe attıktan sonra duşun altında uzun bir süre kaldı ve Wayne'in ona söylediklerini düşünmemeye çalıştı.

*

2 gündür akademide hiçbir ders yapılmıyordu. Hiçbir Akademisyen ve yüksek rütbeli asker ortada görünmüyordu, hatta farklı krallıklardan insanların akademiye geldiği bile konuşuluyordu. Ama yalnızca ortalıkta dolaşıp duran rütbesiz asker vardı. Her noktada nöbet tutuyorlar ve her an tetikteydiler. Bildiğim kadarıyla Akademi tarihinde hiçbir zaman böyle bir saldırı olmamıştı. Bu akademi 5 krallığın tarafsız bölgesiydi. Tüm krallar, prensler, prensesler üst eğitimlerini burada tamamlar sonra da ülkelerine dönerlerdi. Ve hiç birisi eğitim aldıkları o muhteşem akademinin hiçbir parçasının zarar görmesini istemezlerdi. Akademisyenler de akademinin bir parçası sayılırdı.

Ainon, yemekhanede Mirandel ile oturuyor sessizce tabağındaki yemeklerle oynuyordu.

''Ainon, o geceden beri seni oldukça solgun görüyorum. Sen olmasaydın şu anda hayatta oluyor olmazdı, kendini toparlaman lazım.'' Mirandel Ainon'ın omzuna kolunu attı.

''Hayatta olduğu için mutluyum. O yaşlı herif beni az yerlerde sürüklemedi ama onu severdim. Onu o halde görünce ne yapacağımı bilemedim Mir.'' Sessizce iç çekti.

''Keşke yanında ben olsaydım, seni oradan öyle hızlı uçururdum ki gördüğünün bir yanılsama olduğunu bile düşünebilirdin'' derken Mirandel ona komik bir ifadeyle gülümsüyordu.

Ainon'ı bir kardeş edasıyla yanağından öptükten sonra ona attığı koluyla onu güçlü bir şekilde kendine doğru çekti. Ainon'ın içi sıcacık olmuştu. Ailesini 13 yıl önce kaybettikten sonra burada Mirandel'e sahip olduğu için kendini oldukça şanslı sayıyordu.

Ainon, Mirandel'i ilk görüdüğü andan itibaren ona güvenebileceğini anlamıştı. Teorik derslerden birinde küstah bir çocuk sınıftaki farklı bir köle çocuğa zorbalık yapmak istediğinde Mirandel çocuğu boynundan tutarak duvara yapıştırmış, köle oğlandan özür dileyesiye kadar boğazını sıkmıştı.

Hepsi 1. Sınıftayken henüz diğer kölelerin akademide başarısız oldukları için okulla bağlantısı kesilmemişti. Eh, o zamanlar kendi dönemdeki tek kölenin kendisi olmaması işlerini biraz kolaylaştırmıştı. Diğer birkaç köle gibi sessiz ve güçsüz değildi. Her fırsatta iğnesini çıkarmaya hazır bir arı gibi tetikte olması ve insanların kendine karşı hep mesafeli durmasını sağlayan duvarları sayesinde kimse Ainon'la konuşmaya bile yaklaşmıyordu. Mirandel hariç.

Ainon o günden sonra Mirandel ile dersler esnasında ufak sohbetler etmiş ve onu tanımaya çalışmıştı. Bu okulda en azından zora düştüğü zaman yanına gideceği bir arkadaş edinmesinin, günlerini biraz daha katlanır kılmasına yardımcı olacağına kanaat getirmişti.

Mirandel Ainon'u düşüncelerinden uzaklaştırıp ''Eee, hadi birşeyler planlayalım. Tüm gün böyle boş boş oturup günümü mahvedemem. İstersen ormanda biraz yürüyüş yapalım, nehir kenarına gidelim. Ya da ortak bahçeye çıkıp gözümüze birilerini kestirelim, ne dersin?'' kocaman gülümserken ona göz kırptı.

Ainon aslında bunlardan hiç birini yapmak istemiyordu. Ama tek arkadaşını kırmak istemedi. ''Sen hangisini istersen ben sana uyarım koca çocuk'' Bana fark etmez der gibi omzunu silkti.

''Öyleyse hepsini de bir arada yapacağız. Önce orman sonra da ortak bahçe'' Mirandel hızlıca kalktı, elini Ainon'a uzattı ve onu sürüklercesine akademinin arka çitlerine doğru sürüklemeye başladı.

Ainon bugün kalçalarına tam oturan bir İspanyol paça pantolon ve üzerine de ipek bir bluz giydiği için kendine defalarca şükretti. Eğer her zaman giydiği o elbiselerden birini tercih etseydi şu an üzerinde olan uzun kaban bile onu soğuktan korumaya yeterli olmazdı.

Birlikte çitlerin üzerinden atlarken Mirandel onu kalçalarından destekledi.

''Kahrolası Yüzbaşı bu kalçalara sahip olduğu çok şanslı'' derken yüzündeki hınsız gülümsemeyi ve sesindeki kahkahayı bastırmak için hiç çaba göstermedi.

Ainon çitlerden indikten sonra Mirandel'in omzuna sertçe vurarak ''Benim kalçalarım benimdir koca adam. Kimse onlara sahip değil. Ben istersem bazen eğlenmeleri için onlara sunarım'' derken o da kahkahası ormandaki kuşların sesine karıştı. Yanında gerçekten kendisi gibi hissedebildiği tek insandı.

''Benimle eğlence anlayışının bu şekilde olmadığı için sana minnetarım. Aslında sanırım yine de hayır demezdim Ainon Zesia, bir gün benimle de eğlenmek ister misin?''

Sesindeki şakacı tavrı anlayacak kadar iyi tanıyordu onu. Ainon ilk defa çıplak erkek görmüş bir bakire gibi gözlerini açıp ellerini hayretle açılan ağzına götürerek ''Seni hain mirket, benim gibi masum bir kadın hakkında nasıl böyle şeyler düşünürsün!''

İkisi de kahkahalar eşliğinde birbiriyle şakalaşırken saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan ormanda yürümeye dalmışlardı. Ormanda çeşit çeşit hayvana rastlamışlar ve Ainon her seferinde onların peşinden koşmuş yakalayabildiğini kucağına alıp sıkılana kadar sevmişti. Hayvanların hiçbiri ondan korkmuyor yalnızca oyun için ondan kaçıyor gibiydi. Sonra Ainon'a teslim olup kucağında biraz keyif yapıyorlardı. Giderken de arkalarından tuhaf ama sevimli sesler çıkarıyorlardı.

Dönüş yolunun sonuna geldiklerinde hava artık kararmaya başlayacağının sinyallerini verir gibi puslanmaya başlamıştı. Yaklaşık 3 saattir ormandalardı ve karınları zil çalıyordu. Mirandel, yine önce Ainon'u çitlerin üzerinden geçirip sonrasında da kaslı kollarıyla kendisi tırmanmıştı.

Avluya doğru yürümeye başlamışlardı ki kendilerine doğru telaşla yürüyen Axel'ın heybetli vücuduna doğru bakakaldılar.

''Sen nerelerdeydin! Kaç saattir seni arıyorum. Her yere baktım, biraz daha bulamasaydım askerleri seni aramaları için gönderecektim.'' Sesi çocuğunu kaybetmiş bir anne gibi hem biraz sert hem de endişeli geliyordu.

''Mir ile biraz dolaşmaya çıkmıştık. Önemli bir şey mi oldu?'' Ainon, Axel'ın endişeli halini görmezden gelmiş her zamanki maskelerinden birini takmıştı.

Axel'ın hafifçe çenesi kasıldı ''Bu çitler siz dışarı çıkmayın diye yapıldı. Siz canınız istediğinde dolaşmaya çıkın diye değil. Bunun akademi kurallarına aykırı olduğunu biliyorsunuz.'' Şimdi sesini ve duruşunu bir asker otoritesine dönüştürmüştü. Sözlerinin altında vermeyi çalıştığı mesaj çok netti: senin yerinde başkası olsaydı çoktan tutanak altına alırdım.

''Evet, biliyorum Yüzbaşı. Hayatımda biraz olsun özgürce bir şey yaparken kimseye hesap vermeden yapabilmek nasıl bir duygu merak ediyorum doğrusu.'' Ainon, karşısında duran yakışıklı adamın tepkisini incelemek isterken gözlerini kısarak baktı. Bu sözleri bilerek seçmişti.

Axel karşısındaki kadının geceleri ve gündüzleri birbirinden farklı iki insan olduğunu düşünmeye başlamıştı. İkisi yalnız değilken kadın herkese koyduğu duvarları kendisine de koyuyor, kimseyi yanına yakıştırmayan kibrini gözler önüne seriyordu. Yüzbaşı en ciddi ifadelerinden birini takındı: ''Zesia, Stamis hemen ortak avluya geçin, Magnus birazdan bir duyuru yapacak. Ve bunu tekrarladığınızı görürsem bu sefer Akademi disiplin kuruluna raporlamak zorunda kalacağım.''

Yüzbaşı hışımla arkasını döndüğünde sarı saçları rüzgarın etkisiyle dalgalandı. Hızlı adımları Ainon ve Mirandel'i geride bırakırken Mirandel sessizce ''Bu neydi bebeğim, akşam seni tokatlamak istiyorum demek miydi?'' derken Ainon ona arsız bir gülümseme gönderdi.

Avluya geldiklerinde tüm akademi öğrencileri hizalı bir şekilde sıraya geçmiş Magnus'un kürsüye çıkmasını beklerken kendi aralarında merakla fısıldıyorlardı.

Magnus sahneye çıktığında herkes aynı anda başını önlerine eğip tüm krallıkların bilgesini selamladı.

''Üst Akademinin değerli mensupları ve çok kıymetli öğrencileri, bu gün burada konuşmamı yaparken geleceğin devlet yöneticilerinin karşısında olmaktan gurur duyduğumu belirtmek isterim. İki gün önce Akademi tarihinde hiç görülmemiş bir saldırıyla karşılaştık. Kıymetli öğrencilerimizden birisi tesadüf eseri oradan geçmeseydi...'' tüm yüzden Ainon'a döndü. ''bugün Akademisyen Wayne'i kaybettiğimiz haberini veriyor olabilirdim. Ama kaderin herkes için biçtiği bir yol vardır. Bay Wayne'in durumu oldukça iyi. Çok yetenekli şifacılarımız sayesinde eski gücüne kavuşması için en fazla birkaç güne daha ihtiyacı var. Fakat, bu dönem derslerine ara vermek ve biraz dinlenmek istediğini belirtti. Bu kararını memnuniyetle onayladık. Bu dönem Savunma Sanatları dersini vermek için aramıza geçici bir akademisyen katılacak. Yarından itibaren tüm dersler kaldığı yerden devam edecektir.'' Kalabalığın büyük bir çoğunluğu birden rahatlamış gibi derin bir nefes verdi. ''Bu günden itibaren her yerde nöbetçiler olacak. Ama özellikle belirtmek istiyorum ki, aklımızın sizde kalmaması için lütfen geceleri odalarınızdan çıkmamayı tercih edin. Hepinizi beş krallık adına selamlıyorum.''

Kalabalık yavaş yavaş dağılırken rütbesiz bir asker Mirandel ile Ainon'un yanına gelip ''Bilge Magnus sizini huzurunda bekliyor Bayan Zesia.'' Derken Mirandel'in yüzünden bir endişe dalgası geçti. Ainon onun aklındaki düşünceyi işitmiş gibi,

''Axel dışarı çıktığımızı söylememiştir Mir. Yoksa sadece beni çağırmazlardı.'' Derken sesinin daha alaylı çıkması için tonlamalar yapmıştı. Yüzündeki alaycı gülümsemeyle Mirandel'ın yanağına ufak bir öpücük kondurup onun yanından ayrıldı.

Yanındaki askerin kendisini yönlendirmesine izin verdi. Magnus'un odasının bulunduğu Ana kanatın özel kapısından içeri ikinci girişi oluyordu. İlki bu akademiye kabul ettildiğinde her öğrenci gibi Magnus'la görüşme yapmak içindi. Doğrusunu söylemek gerekirse Magnus diğer tüm öğrencilerden daha fazla zaman ayırmıştı ona. Hatta sohbetleri esnasında çay teklifinde bile bulunmuştu.

Ainon, kristal korkuluğu olan ve ışıl ışıl parlayan merdivenlerden çıkarken merdiven arasında asılı olan devasa avizenin kristallerinin duvara yansıttığı ışık oyunlarını inceliyordu. Kristalden yansıyan ışık, akademi ve krallıklar tarihine ait olan tasvirleri göz kamaştırıcı gösteriyordu. Merdivenden çıkıp koridorun sonundaki odaya ulaştıklarında yanındaki asker güçlü bir şekilde kapıyı çaldı ve içeriden gelen sesten sonra kapıyı açıp Ainon'u odaya aldı.

Magnus ceviz ağacından yapılmış geniş, oymalı masada oturmuş; kırlaşmış sarı saçlarıyla ve yüzüne yerleşmiş derin çizgilerle adete masal kahramanlarını andırıyordu. Ainon, ölümsüzlerin görünüşlerinin gücünü kazandığı yaşta sabit kaldığını bir yerden hatırlıyordu. Ya Magnus güçlerini çok geç keşfetmişti ya da ölümsüzlüğün bile karşı koyamayacağı kadar yaşlıydı.

Adam, Ainon'u görünce yüzüne yumuşak bir gülümseme yerleşti ''Gel kızım, lütfen otur. Seninle konuşmak istediğim bazı şeyler var.'' Eliyle masanın önündeki sandalyelerden birini işaret edip kendisi de masasından kalktı, genç kadının karşısına oturdu.

Bir hizmetli içi çayla dolu iki fincanı onlara servis etmiş ve odadan çıkmıştı.

''Bilge Magnus, sizin için ne yapabilirim?'' Ainon gerçekten merak etmişti.

Magnus direk konuya girmeyi tercih etmişti. ''Bay Wayne'in yaralandığı gece ile ilgili konuşmak istiyorum. Biliyorsun uzun saatler boyunca bununla alakalı toplantılar gerçekleştirdik. Farklı krallıklardan da toplantılarımıza katılmak için gelenler oldu.'' Çayından küçük bir yudum aldı, ''O gece orada ne yaptığın bazılarının kafasını karıştırmış gibi görünüyor.'' Dikkatlice genç kadının yüzünü inceliyordu.

''Bilge Magnus, benim mi yaptığımı düşünüyorsunuz?'' Ainon'un yüzü korku ve şok içinde gerilmiş, gözleri açılmıştı. Bu sefer maskelerinden birinin arkasına saklanamayacak kadar hazırlıksız yakalanmıştı.

''Böyle bir şeyi ima etmedim ama bir şeylerin açığa kavuşması senin iyiliğine olur.'' Sesinde Ainon'u rahatlatacak ve anlatmaya teşvik edecek bir sakinlik vardı.

''Efendim o günün sabahında Egelor ile derslikte bir tartışma yaşadık. Tartışmanın boyutu biraz büyüdü ve...'' Ainon kolundaki morluğu göstermek için kabanını çıkardı ve ipek bluzunun kolunu yukarı doğru sıyırmaya başladı. Kolunun acısı hafiflemiş ama parmakların bıraktığı morluk hala çirkin bir mürekkep gibi yerindeydi. ''beni kolumdan yakaladı. Mirandel bizi ayırdı. Sonra da Bayan Liliane olayı noktaladı. Öğleden sonra Savunma Sanatları dersinden odama geldiğimde yorgunluktan uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda geceydi ve bir şifacıya gitmem gerektiğini düşündüm. Avluda yürürken birden bir inleme sesi duydum...'' Ainon o anı tekrar hatırlayınca yeşil gözlerinde istemsizce yaşlar birikmeye başlamıştı. Konuyu değiştirdi. ''Ama o olaylar sırasında ve sonraki iki günde şifacılar çok meşgul olduğu için kendi haline geçmesini beklemeye başladım.''

Magnus gözlerini kızın hüzünlü yüzüne çevirdiğinde anlayışla başını salladı. ''Ainon, anlattkların için teşekkür ederim. Peki orada herhangi birini gördün mü?''

''Hayır efendim. Görür görmez yardım için bağırmaya başladım. Ama kimseyi görmedim.''

Magnus kızın son söylediklerini duymuş ama konuyu başka bir yere noktaya çekmeye karar vermişti. ''Ainon, konumun göz önüne alındığında akademide iyi ilişkiler kurmanı öneririm. Mezun olmana 5 aydan daha kısa süre kaldı. Baharı karşılama töreninde herkesin kaderleri yazılacak. Senin kaderinin sönmüş yıldızlar gibi olmamasını temenni ediyorum. Akademinin en iyi öğrencilerinden birisin. Lütfen yeteneklerini yararlı şeyler kullan.'' Bu bir öneriden ziyade bir ikaz gibiydi.

''Öneriniz benim için bir emirdir Bilge Magnus.''

Magnus'un küçük gülümsemesi memnuniyet doluydu. ''Herkesin bir kaderi vardır kızım, unutma. Boynundaki o dövmenin anlamı ne olursa olsun, seni kaderinden uzaklaştırmaya gücü yetmeyecektir. Sohbetin için teşekkür ederim, şimdi biraz çalışmam gerekiyor.'' Magnus açıkça bu konuşmanın sonlandığını belirtmişti.

Ainon zerafetle oturduğu sandalyeden kalktı ve Magnus'a başıyla selam verip odadan çıktı.

Odasına gitmeden önce yemekhaneye uğrayıp bir şeyler yemeyi aklına getirmiş olmasına şükrediyordu. Çünkü son günlerde yaşadığı her şey onu fazlasıyla yormaya yetmişti. Duştan çıkınca üzerine beyaz ipek ve dantelden geceliğini giyip kendini rahat yastıkların arasına bırakmıştı.

Bir süre sonra odasının kapısının belli belirsiz tıkırdadığını duymuştu. Yataktan kalkıp kapıya giderken gelenin Axel olduğunu biliyordu. Kapıyı açıp Yüzbaşıyı odasına aldığında adamın gözleri dehşet içinde kadının kolunda takılı kaldı.

''Ainon, bana herşeyi anlat.'' Sesi emir verir gibiydi. Ainon olayın üzerinden kısa bir özet geçerken ikisi de balkonun önündeki camdan dışarı doğru bakan iki sandalyenin üzerinde oturuyorlardı.

''O aptal çocuk her zaman canımı sıkmıştı. Keşke bir akademisyen olsaydım da ona hak ettiği muameleyi gösterebilseydim'' Axel konuşurken dişlerini sıkıyordu. Ama savaşçılar öğrenciler üzerinde herhangi bir yaptırıma sahip değildi. Yalnızca okul içindeki taşkınlıkları gördüğünde müdahale edebilirlerdi.

''Boşversene Axel, ben olayı kapattım. Bana gelişmelerden bahseder misin? Bay Wayne nasıl?''

''Wayne'in durumu iyi, ama kendisine kimin saldırdığını hatırlamıyor. Bu da bizim elimizi kolumuzu bağladı. Şu an için yalnızca onun hatırlamasını bekliyoruz.'' Yüzünden yorgun bir ifade geçip giderken kendini gülümsemeye zorladı. ''Yanına gelemediğim için özür dilerim. Seni özledim. Nasıl olduğunu merak ettim. Bulabildiğim ilk fırsat buydu.''

Ainon adamın yakışıklı yüzünü incelerken içini tatlı bir his kapladı. Oturduğu yerden kalktı, adama daha yakın olmak istiyordu. Kendisini zarifçe adamın kucağına yerleştirip kafasını adamın boynuna gömdü. Adam saçlarına ufak öpücükler kondururken kadının güzel kokusunu içine çekiyor, günlerdir ayrı kaldığı bu bedene olan özlemini gidermeye çalışıyordu. İkisi de hiç konuşmadan uzun bir süre öylece oturdular.

En sonunda Axel derin bir nefes verdi ''Gitmem lazım Ainon. Bu gece seninle kalmayı çok isterdim ama yaşanan son olaydan sonra hepimiz diken üstündeyiz. Askeriye kanadında olmazsam hoş karşılanmaz.'' Ainon adamın hiç gitmek istemediğini gerçekten hissediyordu. Yavaşça kucağından kalktı ve adamı kapıya kadar geçirdi. Kapıyı açmadan önce Axel'ın uzamaya başlayan sakallarının üzerine minik bir öpücük kondurdu, ''Görüşürüz Axel, istediğin zaman gelebilirsin. Seni görmek beni mutlu ediyor.''

Adamın yüzü Ainon'un sözleri üzerine parladı ve kadının dudağına tutkulu bir öpücük bırakıp odadan çıktı.

Continue Reading

You'll Also Like

47.9K 3K 108
A dragon. A girl. A deal sealed in blood. Lightning flickered over the dragon's onyx scales. "You will have to walk through fire and death. You will...
123K 5.4K 27
Inspired by Arsenic Blues by 11QueenSupreme11 and Young Gods by phoenix1770, but with my own plot. This is a mix of reactions and story. What happens...
306K 4.9K 61
𝐈𝐍 𝐖𝐇𝐈𝐂𝐇 𝖬𝖺𝗂𝗌𝗂𝖾 𝖦𝗋𝖾𝖾𝗇, 𝖺 𝗐𝖾𝗅𝗅-𝗄𝗇𝗈𝗐𝗇 𝖼𝗈𝗇𝗍𝖾𝗇𝗍 𝖼𝗋𝖾𝖺𝗍𝗈𝗋 𝗂𝗌 𝖽𝖾𝗆𝖺𝗇𝖽𝖾𝖿 𝗍𝗈 𝗉𝖺𝗋𝗍𝗇𝖾𝗋 𝗐𝗂𝗍𝗁 𝖬...
172K 1.6K 175
作者:村里的小傲娇 Chen Xiaolin accidentally bleeds on the bracelet her grandmother left her, and she discovers a space inside. She then fills the space with...