AZİZE (TAMAMLANDI)

By Fatma_Zehra446

53.4K 4.7K 1.4K

Azize başka toprakta yetiştirilmiş bir çiçek. Karadeniz'in yağmurlarına emanet şimdilerde. #roman 1 More

RÜZGAR MEVSİMİ -1
BİR IŞIK LAZIMDI -2
ÇİMLERİN KOKUSU- 3
EVLAT PRANGASI -4
HIRÇIN VEDALAR - 5
SOLMUŞ ÇİÇEKLER TOPRAĞI-6
HAYAL ROTASI - 7
KAFES ANAHTARI - 8
MAHREM SEVDA - 9
VEDA TADI- 10
ZAMAN KÖPRÜSÜ - 11
KUPONLA MUTLULUK - 12
KOZALAK ŞİFASI - 13
KAYA YEŞİLİ - 14
ANNESİZDİR BALIKLAR - 15
YOL HEYECANLARI - 16
ADI: YAŞAMAK - 17
KRAL KIZININ İĞNELERİ - 18
ŞEHRİN AVARESİ - 19
UZUNGÖL'ÜN REHBERİ - 20
LACİVERT İMZA -21
BUZ MAVİSİ- 22
YABANCI UYKULAR -23
SEBEPSİZ DANS -24
ÇİÇEK KADIN- 25
GÜL BAHÇESİ- 26
ABLA KUCAĞI- 27
GÜNAH SIZISI- 28
ADİL MAHKEME- 29
HAYAT VE OKUL- 30
CAN SUYU- 31
AĞACA DOĞRU- 32
PERVANE MASALI - 33
SADAKAT VE UMUT- 34
YÜCE DAĞLAR - 35
"BEN VARIM" -36
ZAMANIN HİKÂYESİ - 37
EKMEK KOKUSU - 38
DAĞ, ÇİÇEK, DEVA - 39
DENİZ KABUKLARI - 40
MÜPHEM ATEŞ - 41
BASİT ŞİİR - 42
BOZUK ASANSÖR - 43
SABAH ÇİĞİ - 44
ON SEKİZ AY - 45
NİSAN KELEBEĞİ - 46
ÖZLEMEK OYUNU - 47
ÇİÇEKLİ SEPET - 48
YANMIŞ GEMİLER - 49
KAÇAK İNEKLER - 50
KOMŞU KIZI - 51
KÂĞITTAN GEMİ - 53
SARI KURABİYE - 54
DEVA NİYETİNE - 55
CEVİZİN ÜSTÜNDEKİ KARGA - 56
AZİZE ZELZELESİ - 57
ÜÇ MANDALİNA - 58
FERAH PENCERE - 59
GÖNÜL ÜLKESİ - 60
MİSKET KESESİ - 61
BAHARIN GÜNEŞİ - 62
FİNALDEN SONRA OLMAZSA OLMAZ KONUŞMA

SÖZ DÜĞÜMÜ - 52

524 70 37
By Fatma_Zehra446

Koşarak geldiği yoldan dönerken adımları ağırdı Azize'nin. Latif de hiç şikâyet etmeden kıza ayak uyduruyordu. Aralarında bir insanın geçeceği kadar mesafe vardı. Konuşmuyorlardı ama karanlığın bile silmekten çekineceği bir gülümsemeyi taşıyorlardı. Son günlerin en huzurlu gecesiydi. Ne yaklaştıkları kalabalığı umursuyorlardı, ne merak edildiklerini hatırlıyorlardı. Söz düğümü atmışlardı yüreklerine. Çözülmesin diye itinayla derinlere saklıyorlardı.

Bisiklet yoluna geldiklerinde biraz daha yavaşladı Latif. Azize önüne baksa da anladı yol ayrımında durduklarını. İyi geceler dileyecekti genç adama. Sonra da maksadını tamamlamış bu düğünü terk etmeleri için ailesini ikna edecekti. Fakat kendilerine doğru gelen babasını görünce kalbi hızla çarptı. Latif'e bakmaya bile cesaret edemedi. Mesafe kapandıkça öğretmen beyi de yanlarına yaklaşır buldu. "Ne oluyor burada?" diye fısıldadı kendi duyacağı bir sesle. Bir araya gelmesi mümkün olmayan kötü bir dörtlü, bir dakikanın sonunda karşı karşıyaydılar.

Azize Latif'le görülmüş, Latif Edip'e ters ters bakar olmuş, Mehmet kızını korumak ister gibi omzunu siper etmiş, öğretmen de iki çift lafı ağzına tıkayan bu aileye kızmaya başlamıştı. "Öğretmen beyin söyleyecekleri varmış Azize." Mehmet sinirli bakışlarıyla ezmeye çalıştığı adamdan gözünü ayırmıyordu konuşurken de. Genç kız şaşırdı babasının buna müsaade etmesine. Demek önemli bir şey vardı, aksi halde kendi rızasıyla Edip'i yanına getirmezdi. Tam bir kelime edecek, ne olduğunu soracaktı ki gözü Latif'e takıldı. Yanıp sönen ışıkların aydınlattığı yüzün sert bir ifadeye boyanmıştı. Bir adımda yanına yaklaşacağı Edip'in karşısında öyle dik duruyordu ki, Azize bunu heybet diye nitelendirmekten çekinmedi. Delikanlının yumuşak, merhametli yüzüne alışkındı. Onu bu gergin ortama düşürmeyi hiç istemezdi. Hem de şiirden sebeplerle.

"Dinliyorum" dedi dikkatleri üzerine çekerek. Edip canlandı birden. Sorgulamadan üstüne atılacakmış gibi duran bu adamların arasındaki kıza acıdı. Hâlâ yoğun bilgisini ve hislerini ziyan ettiğini düşünüyordu. Fakat artık bunları konuşmanın bir anlamı yoktu. Bir adım ilerledi öne doğru. Belki daha sonra korktuğunu itiraf edecekti. Yutkunup omuzlarını dikleştirdi. Fiziki olarak olmasa da daha öncesinde sert bir tartışma yaşadığı Mehmet'e baktı. Ellerini belinde bağlamış, çizgileri derinleşen sert çehresine en ufak bir yumuşama bile katmamıştı. Saçlarına düşen aklar sebebiyle daha ciddi görünüyordu.

"Birkaç dakika şu köşede konuşmamız için müsaade eder misiniz?" Diyebildi öğretmen.

"Bana öyle demedun muallim bey! Burada konuş."

"Baba..." Azize uyaran bir bakışla babasının kolunu tuttu. Bu kadar sert davranınca tanınmaz birine dönüşüyordu. "Buraya kadar getirdiğin ve müsaade ettiğin için dinleyeceğim Edip beyi. Fazla uzamasın mevzu." Kulağına yaklaşıp fısıldadı "biraz daha kibar ol lütfen!" Aldığı tek cevap bir homurtu oldu. Doğru, kendi eliyle getirmişti öğretmeni. Bu işi kökünden çözecek bir vedaya müsaade etmişti ama huzursuz edici bir pişmanlık da duymuyor değildi. Öğretmenden gözünü ayırmayan Latif'e baktı. Al işte, tanımadığı halde oğlan da sevmedi bu herifi, diye geçirdi içinden. Kibarlıkmış! Yemişim kibarlığını.

Edip, Azize'nin ardından geleceğini bilerek birkaç metre öteye yürüyüp durdu. Genç kız gergin ikili arasında nefesini tutuyordu. Az önce bitmesini istemediği huzurlu akşama veda edilmek üzereydi. "Hemen geliyorum" dedi rahat davranmaya çalışarak. O an fark etti ikiliden daha isteksiz olduğunu. Ah baba... Ne yaptın sen şimdi, anlamadım ki! Latif'e kısa bir bakış attı. Hızlıca Edip öğretmenin yanına gitti. "Dinliyorum" dedi yine telaşı varmış gibi. Arkasında iki tane bırakmıştı gerçi.

"Yine kaçmak ister gibisiniz..." Buruk bir tebessüm eşlik etti adamın soğuk sesine. Sonra hemen toparlandı. Azize'nin durum tahlili yapılmasını istediğini zannetmiyordu. "Fazla zamanınızı almayacağım. Ben buradaki görevimi sonlandırıyorum. Yeni dönemde yokum. Size de söylemek istedim. Bilmiyorum dikkatinizi çeker miydi ama gitmeden son kez sizinle karşılaşmayı kendime borç bildim. Kalbinizi kıracak olaylar yaşandı ve istemesem de sebebi bendim. Babanız..." Başını çevirip öfkesinden tiksinir gibi baktı adama. "Tüm detaylarıyla anlattı köyde yaşananları. Böyle bir boyuta ulaşacağını düşünemedim. Biliyorum, uyardınız. Ama ben kimseye, kurallara, asılsız konuşmalara kulak asmak istemedim sanırım. Yeniden özür dilerim."

Azize daha sakin, daha mesafeli gördü öğretmeni. Yer edinememesine, dost bulamamasına üzüldü o an. Yorgun ve isteksizdi tavırları. Ateşlenmeyi bekleyen heyecanı köyün yağmurlarında ıslanmıştı. Artık bir kibritten medet ummazdı. Köy öğretmenliğinden ayrılmasına yorum yapmayacak, hatta belki bir şehirde fıtratına uygun birkaç insanla karşılaşma ihtimaline sevinecekti. "Geçmişte kalan, bizim için ders alınması gereken olaylardı. Madem yeni dönemde bu memlekette değilsiniz, yeni bir sayfa açmanız daha münasip olur. Daha dikkatli, daha sakin atarsınız adımlarınızı. Bir gün, içinde olmak istediğiniz ortamı bulmanızı temenni ederim. Şiirlerinizi buruşturup atmayacak okurlarınız olacağından eminim."

Öğretmen güldü bu cümleye. Kendini sakin ve soğukkanlı olmaya zorlamış ve bunu yapabileceğine öyle inanmıştı ki şimdi içini saran can yakıcı üzüntünün nereden geldiğini kestiremez olmuştu. "Hiçbir kabahatinizin bana yaptığınız iyiliği örtemeyeceğini söylemiştim. Yine de sizi kıymet bilen bir okur olarak görüyorum." Ne denirdi ki bu görüşe? Kabullenmekle yetindi Azize.

"Yolunuz açık olsun Edip bey" dedi içtenlikle.

Bu kadar mı, der gibi baktı adam. Koşa koşa giderdim bu şehirden. Ama üç kelimeyle kısıtlı vedanız bile canımı acıtıyor şimdi. Hiç konuşulmamış şeylerle bir ömür süreceğim. Benden hiç haberiniz olmayacak. Bu coğrafyadan, arkanızda dikilen adamlardan, üstümde kurulan baskıdan, buz gibi oluşunuzdan belki, kızıyorum size de. Başınızı kaldırmayışınıza çok kızıyorum! "Sizin de yolunuz açık olsun. Allah'a emanet olun." Gariptir, giderken üzüleceğim. Bu memleketi hep türkülerdeki gibi hatırlayacağım. Kavuşulmamış, sisli, dik yamaçlı ve hüzün kokulu... Ufak bir çocuğun yanık sesli türküsünden size bahsetmeyi çok isterdim. Ama dinlemezsiniz, yanınızdaki genç adama baktığınız gibi bana bakmazsınız hiç. Nasip böyleymiş diyerek teselli bulmak da zor. Bana uzunca iyilikler dilerken gecelerce sürecek düşünceler verdiniz. Allah'a emanet olun.

Edip öğretmen ufak bir baş selamı verdi ve ayrıldı Azize'nin yanından. Kız birkaç saniye bekledi, aynı göğün altında hissedilen bir yığın duygunun varlığını hissetti. Sabırsızca bekleyen ikili de onu yürüme zahmetine sokmadan hemen yanında beliriverdi. "Gitti nihayet" dedi Mehmet. Öyle huysuzdu ki Azize şaşırmadan edemiyordu.

"Gitti baba, tayinini aldıracakmış. Rahatlayabilirsin."

"O ne demek! Trip mi atıyorsun bana? Gerçekten tek sorun ben miyim?" Mehmet hayretle bakıyordu kızına.

"Hayır, onu kast etmedim." Azize derin bir nefes aldı. Tıpkı babası gibi sinirlenme potansiyeline sahip olduğu için mi nasihati faydasız kalıyordu acaba? "Artık kaşlarını çatmaktan vazgeçebilirsin diyorum. Hepsi bu. Değil mi La..." Latif'e dönüp onay isteyecekti ki onun da babasından farkı olmadığını gördü. "Aman iyi!" dedi birden öfkelenerek. "Ben hepinizden daha çok kızdım öğretmene. Ama gelip düzgünce özür diledi ve hayatımdan tamamen çıktı. Derin bir nefes alıp şükrediyorum kurtulduğum için. Siz ikiniz karşıma geçmiş somurtuyorsunuz!"

"Bağırma babaya!"

"Bağırmıyorum, kızdırıyorsunuz beni!" Üçlü arasında kısa bir sessizlik yaşandı. Azize kollarını bağladı. Mehmet'in elleri arkasında kavuşmuştu yine. Fakat rahatlamış görünüyordu. Latif, varlığına söz gelmeyince kalmayı sürdürdü. Hem şimdi Mehmet abisiyle aynı saftaydılar. Omzuna ufak bir darbe alınca silkinip kendine geldi.

"Yanımızda durduğun iyi oldu" dedi Mehmet. Genç adam şaşkınlığından sıyrılıp tebessüm etti. Çehresi yumuşadı. Azize tavrını bozmadı ama memnun oldu. "Benden çekiniyordu herif. Seni görünce iyice korkmuştur. Azize'nin yanında daima sen ya da Mustafa dolaşsa..." Göz kırpıp güldü kızına. "Kısmeti kapanır. Gerçi huysuzluk ettiği için yine kurtarır da kendini. Olsun, siz bariyer oluyorsunuz."

"Ben mi huysuzum?" Latif de bıyık altından gülünce iyice kızdı Azize.

"Tabi öylesin. Somurtup duruyorsun." Nasıl da memnundu kızının ciddiyetinden! "Bu gidişle yanıma kalacaksın gibi duruyor." Dayanamayıp elini Azize'nin omzuna attı. Kaçmaya çalışınca da sıkıca tuttu. "Yav dur tamam, şaka ettuk. Kızımsın da, sarılamayacak mıyız?"

"Sevmiyorum ben sarılmayı." Yine de ayrılmadı babasının kolunun altından. Yavaştan ısınıyordu, iyi hissettirmişti.

"İyi, sevme. Ziyanı yok. Bana sarılsan yeter." Latif'e göz kırptı. Sonra bu şaka kızı rahatsız etmesin diye kendince teselli vermeye çalıştı. "Kızacak bir şey yok. Biz bir ömür aynı çatı altında yaşarız. Burada baban var. Deli dolu bir amcaoğlun var. Sana abilik eden, gözüm kapalı güvendiğim Latif var, kardeşin gibi Yasemin var. Huysuzluk da etsek, kabahat da işlesek aileyiz biz." Duraksayıp coşkuyla Latif'e baktı. "Öyle değil mi delikanlı?" Kızını teselli etmeye çalışırken Latif'in moralini bozduğunu fark etmemişti Mehmet. Gençlerin ufak huzursuz bakışlarını yakalayacak kadar dikkatli değildi. "İyi hayde, bu kadar hava almak yetti" dedi geriye çekilerek. Delikanlının cevap vermeyişinin üstünde durmadı. "Ben arabayı hazır edeyim de gidelim. Sen de içeri geç Azize, nenene söyle hazırlansınlar." Yine onay beklemedi, arabayı park ettiği yerden getirmek için yola doğru ilerledi.

"Fırtına gibi" diye fısıldadı Azize. Geldi, esti, dağıttı, gitti. Sıkıntısı durgunluğundan sezilen Latif'e çevirdi başını. Babasının kullandığı abi kelimesi, genç adamın canını sıkmıştı. Özellikle güvendiğini vurgulaması da kötü hissettirmişti. "Latif..." Daldığı boşluktan ayrılsın diye, yumuşak bir tonda telaffuz etti adını. "Babamın dediklerini bu akşam mazur gör olur mu? Biraz hassas davrandığını sen de biliyorsun." Genç adam başını salladı sadece. "Kendini kötü hissetme lütfen" dedi son çare, üzgün bir sesle.

"Aslında bu akşam duyduklarımdan sonra pek mümkün değildi..." Gülümsedi Azize'yi ikna etmek ister gibi. "Girelim mi içeriye? Soğuk oldu zaten." Mümkündü aslında, büyük ve güzel adımların önüne tereddüt taşları koymak çok kolaydı. Azize salonun önüne doğru ilerlemeye başladı. Latif de biraz gerisindeydi. Kalabalık büyük ölçüde dağılmıştı. Kapının önüne geldiklerinde, geniş ailenin de çoktan dışarıya çıktıklarını gördüler.

"Ben de size geliyordum" dedi Azize. Babaannesi peştamalını düzeltti. Selvi yengesi ve Zeynep ablası oğlanları topladılar. Koşturmaktan kıpkırmızı olmuşlardı. Erdem kızlarından birini kucağına almış, diğerinin de elinden tutmuştu. Arabaya doğru yürüyeceklerdi. Çiçek'in de hızlıca arkalarından gitmesi gerekiyordu ama yeğeninin hemen ardından gelen Latif'i görünce kıza imalı bir bakış atmadan edemedi. Kalabalığın ve yeğeninin geçiştirme çabasının içinde görülmedi tabi. Azize iki kere kaşlarını kaldırıp halasının sırıtan suratını düzeltmesi için işaret yapınca, Çiçek kızlarının peşinden yola koyuldu.

Zeynep, Akif'in alnındaki teri bir bezle silerken çocuğun elini de sıkıca tutuyordu kaçmasın diye. "Araba gelmiş abla. Hayde gidelim biz. Teyzemle annem de Erdem abinin arabasına binecekler" dedi yorgun bir halde. Meryem teyze ablasının koluna girmişti çoktan. Sohbet ede ede yürüyüş yapacaklardı. İkiliyi izleyen Selvi dönüp geride kalan kim var diye baktı. Zeynep yolun kenarında bekleyen Mehmet'in yanına gidiyordu Akif'le. Hüseyin de peşlerine takılmıştı. Mustafa Yasemin'in amcasıyla gidecekti. Bir tek Azize kalıyordu geride. O da gitmeye niyeti yokmuş gibi etrafı seyrediyordu.

"Gelmiyorsun herhalde?"

"Geliyorum tabi, ne yapacağım burada?" Aslında yengesi önden gitse, Latif'e iyi akşamlar diyebilse güzel olurdu. Bu akşam arka arkaya gelen fırsatlar yüzünden şımardığını fark edince irkildi. Her şeye rağmen dudaklarına hücum eden şu gülümsemeden de kurtulamıyordu. Yengesine yaklaşmak için birkaç adım atmıştı ki, söylemekten çekindiğini Latif'ten duydu.

"Hayırlı akşamlar..."

"İyi akşamlar..." Delikanlı ufak bir baş selamı verip annesini bulmak için içeriye girdi. Genç kız yengesini, ancak kadın koluna girince hatırlayabildi.

"Ne oluyor?"

"Ne olacak?" Yakalanmamak için kendini tutması gerekirken öyle uzun uzun gülünce göz hapsine alınıyordu insan! "Babam bekliyor, gidelim mi?" Kadını neredeyse çekiştirerek anayola yöneldi. Selvi bu gülümsemenin sebebini öğrenmeden kızın peşini bırakmayacaktı.

***

Camiden biraz geç döndü Azize. Önce Gülcan'a uğradı, etekleri aldı. Ücret vermeyi teklif etti ama Gülcan istemedi. Hediyelerde bir payı olmasından memnun olacağını söyledi. Fazla konuşmadılar, amcasına selam verip ayrıldı oradan. Eve geldiğinde akşam yemeği için sofra hazırlanıyordu. Acıkmıştı da. Bezelyeli tavuk yemeğinin içine katılan baharatların kokusu tok olanın da iştahını açacak cinstendi. Poşeti bir kenara bıraktı, ellerini yıkadı. Tabakları ve kaşıkları koridordaki geniş masaya koydu. Kalabalık oldukları için sobanın yanında değil, mutfağın önündeki geniş alanda yiyorlardı yemeklerini. Büyük ahşap masa, aileyi bir araya topluyordu.

"Nasıl geçti çocuklarla? İlerlediler mi epey?" Mutfaktan seslenen yengesinin yanına gitti kaşıkları dizmeyi bitirince.

"Çok istekliler. Bir hafta sonra okumaya başlarlar."

"İyi, maşallah." Kâselere çorba koyarken yeğenine baktı göz ucuyla. "Büyük sevap işledin çocuklarla ilgilenmekle." Genç kız gülümseyip derin bir nefes aldı.

"Bana çok iyi geldiler yenge. Yollarımız kesiştirene şükrediyorum. İbadetlerimizi kabul etmesi duasındayım."

"Amin amin... Allah'ın işi işte! Mezar ziyareti yapacaktın, çocuklarla karşılaştın." Son kâseyi de tepsiye koyup eksik var mı diye kontrol etmek için parmağıyla saydı kadın.

"Allah'ın işi" diye mırıldandı Azize. O gün görmüştü Latif'i. Konuşamadan, özlediğini söyleyemeden ayrılmışlardı. Artık fırsatı vardı, gönlünü açmıştı delikanlıya. Sıkıntılı kaçışlar son bulsun diye kocaman bir adım atmışlardı. Derin nefesler alası geliyordu. Üstündeki kat kat kıyafetleri çıkartmış gibi hissediyordu. Her an gözünün önüne gelen yeni renkler daha parlak, daha canlıydı. Bakışlarından sayısız hayal geçerken yanakları pespembeydi.

"Hey, Leyla hanım!" Yengesi parmağını şaklatınca, irkildi birden.

"Leyla kim?" diye sordu boş bulunup. Sen tabi, kim olacak? Ah Azize, kendine mukayyet ol lütfen. Sanki hiç sır tutmamış gibi, duygularını saklamamış gibi davranıyorsun. His cahili de değilsin ki! Sil, sil şu gülümsemeyi. Anlayacaklar, hiç olmadı dayanamayıp sen anlatacaksın! Yengem bakıyor, görecek içimde ne varsa. Kaç, kaç! "Çorbaları götüreyim ben. Çok acıktım zaten." Hemen tepsiyi aldı, mutfaktan çıktı.

"Kaç, kaç bakalım Azize hanım. Bak, ben yakalamıyor muyum seni? Ne olduğunu anlamadığımı zannediyorsun ama..." Başparmağıyla gözünü işaret etti. "Ben anlarım. Kız anasıyım." Kollarını bağlayıp kapıya bakıyordu ki Zeynep girdi içeriye. Ekmeği doğramak için bıçak alacaktı. Selvi'yi bir gizemi çözmeye çalışır gibi bulunca duraksadı.

"Ne oldu?" diye sordu tereddütle.

"Öğreneceğiz" dedi kadın. "Hayde, yemeğe!"

***

Yemek sakin ve sessiz geçiyordu. Hava soğuk olduğundan herkes önüne konan sıcak çorbayla mutluydu. Civar evlerdeki olaylar da uzun zamandır sohbet mevzusu olmadığından, herkes düşünceleriyle baş başaydı. "Tuzu uzatır mısın kızım?" dedi sofranın başında oturan Mehmet. Sessizliği bozdu ama herhangi bir cevap alamadı. "Tuz" dedi elinde kaşıkla beklerken. Gözünü dikmiş Azize'ye bakıyordu ama kız ağır ağır yemeğini yemekle meşguldü.

Çiçek tam karşısında oturduğundan ayağını uzatıp yeğeninin bacağını dürttü. Düşünceleri pat diye bölününce gerildi Azize. Dalıp gitmiş bakışlarının dört bir yandan çekiştirilmesini temsil eden bir baş ağrısı ufacık bir an uğrayıp kayboldu. Farkında olmadan kaşlarını çatarak baktı buna sebep olan kadına. "Tuz istedi baban" dedi Çiçek.

"Alsın..."

"Senin önünde ya, uzatman lazım." Yeğeninin şaşkınlığına anlayış gösterdiğinden, sakince uyarıyordu kızı. Azize önündeki tuzu sorgulayan bakışlar altında ezilerek babasına uzattığında, iştahı kaçtı. Ne oluyor bana! Düzel, düzel hemen!

***

Selvi nevresim değiştirmek bahanesiyle odaya çağırdı Azize'yi. Hakikaten yün yorganla tek kişinin cebelleşmesi zor oluyordu. Epey ağırdı. Genç kızla beş dakikada hallettiler. Sarı ışığın aydınlattığı oda ferah gözüktü. Camı da açtılar içeriye temiz hava girsin diye. "Ben gideyim yenge, hayırlı akşamlar" dedi Azize. Bir yandan da yapılacak bir şey var mı diye son kez kontrol etti.

"Hemen yatacak mısın? Saat daha sekiz. Otursan da, laflarduk biraz." Tatlı bir gülümsemeyle kızın kolunu tutup yatağa oturttu. Acele iş yapmaktan başından kayan örtüsünü düzeltti. Firar etmiş perçemlerini yüzünü gölgelemesin diye geriye itti. Son olarak da elini tuttu. Yine şefkatli, yine yumuşacıktı.

"Laflayalım" dedi Azize, bu ilginin altından bir şey çıkacağını düşünerek. Elbette yengesi hep böyle tatlı davranırdı ama bu akşam dilinin altında bir bakla sakladığı belliydi. Üstelik genç kız buna sebep olanın kendisi olduğunu da biliyordu.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı kızım?"

"Ne gibi?"

"Ne istersen. Anlatmak istediğin ne olursa dinlerim. Güzel bir haber, yeni bir gelişme, varsa sıkıntın... Ya da sendeki bu büyük değişimin sebebi..." Omuzlarını kaldırıp indirdi fark etmez dercesine.

"Değişim mi var bende? Yok canım..." Dudaklarını düz bir çizgi gibi gösteren gergin bir gülümsemeden sonra gözlerini odada dolaştırdı. Kazağının yakasını genişletmek ister gibi çekiştirdi. Selvi müdahale etti yine. Elini kavradı kızın. Elbiseleri çok çekmişti Azize'den.

"Elimde büyüdün sayılır" dedi "kızım bildim ben seni. Sen de bana yakınlık ettin. Dizimin dibine oturdun. Evlattan farksızdın. Dertleştik, paylaştık, güldük... Her haline şahitlik ettim. Şimdi bile bir şeyler saklarken huzursuz olduğunu hemen anlayabiliyorum. Tabi ki sendeki bu değişimi görebiliyorum. O yüzden benim güzel Azize'm, yengeyi kandırma kızım."

"Yok yenge, kandırmam da... Henüz benim için de yeni olan şeyler var." Başını kucağına eğdi. Halasına anlatırken olduğu gibi dürüst ve cesaretli davranmak istiyordu aslında. Yengesini seviyor, bu yakınlığına teslim olmakta bir beis görmüyordu.

"Kötü şeyler olmasın da..."

"Değil, güzel hatta." Nasılsa bir gün anlatacağım. Uzun süre saklı kalamaz ya, doğru olanı da bu zaten. Haydi Azize. Bir genç kızın, yanında olmasını isteyeceği en iyi sırdaşla aynı odada oturuyorsun. Sırtını sıvazlayacak bir kadın o. Şefkati samimi. Hastalandığında başında bekleyen, yediğin her lokmayla ilgilenen, saçlarını taramaktan zevk alan yengenden, yaşadığın en güzel heyecanı nereye kadar saklayabileceksin ki? Anlamış işte, daha fazlasını da anlayacak.

"Gönül işleri mi?" Bir iç geçirip dudağını ısıran Azize, başını salladı. Kaçış yoktu artık. Usulünce anlatmak lazımdı. "Hm..." Selvi tahminlerinin doğru çıkmasına sevindi bir yandan. "Tanıdık biri mi?" Elbette öyleydi. Genç kız yine aynı şekilde onayladı. "Latif mi?" İşte bu soruyu öyle sakin cevaplayamadı.

"Nasıl anladın? Çok belli ettim değil mi? Anlaşılıyor değil mi?"

"Yedi köy öteden." Parmaklarını çekiştirmek için bir sebep verildi Azize'ye. Yakınlarının öğrenmesini kabullenebilirdi fakat yedi köyün duymasını şimdilik hiç istemiyordu. Kapının önünden Çiçek'in müsaade isteyen sesi duyulunca sohbete kısa bir ara verdiler.

"Geleyim mi?" Selvi, yeğenine baktı. Azize onay verdi, halasının haberinin olduğunu söyledi. Tabi bu biraz siteme sebep oldu ama bu akşamlık affedildi. Çiçek odaya girip kapıyı kapattı. Kenarda duran iskemleyi çekti ve ikilinin önüne oturdu. "Ortalıkta görünmediniz, merak ettim" derken ortamdaki durgunluğu sezebiliyordu. "Hayırdır?"

"Hayırdır, hayır." Selvi imalı bir gülüşle yeğenini gösterdi.

"Söyledin mi? İyi yaptın Azize. Yengemle paylaşman güzel olmuş." Uzanıp kızın elini sıktı. "E o zaman dün akşam hakkında kafamda kalan soru işaretlerini de giderebilirsen sevinirim. Yanınızda biri daha vardı, onunla konuştuğunuzu gördüm. Baban huysuz görünüyordu yine. Ama Latif'le yan yana yürüdüğünüzü de gördüm. Bir şey mi sezdi acaba?"

"Ne kadar çok şey görmüşsün" diyen Azize fazla detaya girmeden akşam yaşananları anlattı. Öğretmenin gidişinden bahsetti. Latif'e olumlu ve net bir cevap verdiğini de söyledi. Ki bu iki kadını da fazlasıyla rahatlattı.

"Ben biliyordum" dedi Selvi. Kayınvalidesi gibi ellerini dizlerine sürttü. Kısık ses, manalı bakışlar önceden yapılmış bir tahminin doğru çıkmasının verdiği hazzın temsiliydi. "Bu uşağın bizim kızı sevdiğini biliyordum." Sonra hevesle doğruldu. "Düğünümüz var!" Sesi biraz yüksek çıkınca Azize telaşlandı. Pencere açıktı zaten.

"Yengem sessiz ol, duyuracaksın sesini. Hem nereden biliyordun? Ben bile yeni öğrendim." Kadın, kızın yalvaran gözlerinin ricasını kırmayıp daha sessiz olmaya çabaladı ama iki yanağını sıkmadan duramadı. Düştüğü sevdadan saklanma çabası sebebiyle Azize'nin genç ve toy yüreğini alıp anne şefkatiyle sarmalamak istedi. Tülbendini omuzlarından geriye attı. Biraz şakacı görünmeye çalıştı. Aksi halde ağlardı genç kızın bu haline. Peşinden koşulmasa, sorulmasa gelip anlatmıyordu. Kendi başına halletmeye çalışıyordu. Sevda kolay şey değildi. Taşımak da yaşamak da öyle. Köyün genç kızları annelerinin dizinin dibinde oturmuş akıl alırken, utangaçlığını bile saklamaya çalışan Azize haklı bir çabayla gizleniyordu. Kolay değildi başkasına güvenmek. Yine de Selvi, elinden geleni yapmaya devam edecek, onu kızı gibi görmekten hiç vazgeçmeyecekti.

"O senin basiretsizliğin evladım." Başını iki yana salladı. "Latif sana hem güzel hem ince davranırdı. Uzak dururdu, edepli çocuktu ama bakışları yüreğini ele verirdi. Sen çekingendin, konduramadın herhalde. Arkadaş bildiniz birbirinizi. Ama bir gün böyle bir itirafın gelmesini bekliyordum. Bak bana, hiç şaşırmadım. Gerçi..."

"Gerçi?"

"Sen muammaydın biraz. Tam anlayamıyordum hislerini. Sevdin mi, sevmedin mi, özledin mi, özlemedin mi? Çok şükür niyetin belli oldu senin de. Çözüldün nihayet." Azize'yi kolunun altına alıp sıkıca sarıldı. Başına da sıkı bir öpücük kondurdu. Sinesinde pırpır eden kalpten haberdarmış, onu teskin etmek için uğraşıyormuş gibi.

"Fazla çözülmüş hem de..." Çiçek kıkırdadı. Yeğeninin ters bakışlarını görünce omuz silkti. "Ne var da öyle bakıyorsun? Halalık görevimi layıkıyla yerine getirdim. Madem yengene de söyledin, derin bir nefes almak benim de hakkım. Hem hızlı kabul olan dualarımı unutma!"

"Ne duası?" diye sordu Selvi. Azize başını gömdüğü kucaktan kalkmadan cevapladı. Bir müddet daha orada kalsa iyi olacaktı.

"Bir büyüğümün hayır duası."

"Özel istekleriniz için talepte bulunabilirsiniz" dedi Çiçek. Uzun zamandır bu kadar neşeli gözükmemişti. Kızlarla toplantı yapmak iyi hissettiriyordu ona da. Zaten yakındı dönmesi, Erdem yine gidecekti, kızlarla yalnız kalacaktı. Köyde bulunduğu süreyi verimli geçirmek istiyordu. Hem de yeğeni adım adım mutluluğa yürüyordu. Biraz fazla gülmesinde beis yoktu.

"Durun bakayım" dedi Selvi ciddileşerek. Azize'nin kolunu sıvazladı. "Şimdi ne olacak kızım, konuşup karar verdiniz mi? Hayırlı işler ne saklanmaya ne de bekletilmeye gelir. Adını koymak lazım." Halının desenlerini izleyen kızdan bir cevap gelinceye kadar sustu herkes.

"Çabuk olmaz mı biraz?" Birilerine anlatıp paylaşınca rahatladığı kadar endişesi ve heyecanı da artıyordu insanın. Acele edildiğini düşünmüyordu aslında. Akrabaların dahil olması işe yeni bir boyut kazandıracaktı sadece. Dün akşam Latif'le ettikleri sohbet ne kadar mahrem, ne kadar özeldi. Fakat sürekli tekrarlanması, gizli saklı koşullar altında uygun değildi. İyi biliyordu Azize.

"Senelerce beklemiş uşak, ne çabuğu! Adı konsun diyorum ben. Hemen evlenin demiyorum ki. Parmağınızda yüzük dursun."

"Bence de" dedi Çiçek. "Yoksa biri alıp götürecek seni. Latif oğlan da arkandan bakacak." Allah korusun der gibi bakıp arkasındaki sandığa vurdu.

"Ben de öyle düşünüyorum" dedi Selvi, "yoksa ahırda inek kalmayacak."

"Yenge!" Azize bir anda yengesinin kolunun altından çıkıp ayağa kalktı. Latif'in yaptığını kimse anlamadı zannediyordu. Kendini dikkatsiz, dağınık biri gibi hissetti o an. Duygularına kapılmış, günlerini geçirirken çevresindeki büyükler doğru çıkacak tahminlerde bulunuyorlardı. Kim bilir dışarıdan nasıl gözüküyordu? Gülmeye başlayan iki kadının arasında kalınca bunaldı. "Alay ediyorsunuz! Affetmeyeceğim sizi."

"Yok kızım yok..." Selvi bunu söylerken de gülüyordu. Tuttu kızın kolundan. "Gel otur şöyle. Tamam, daha bir şey demeyeceğiz. Ama çok koştuk da ineklerun peşinden. O kadarcık hakkımız olsun."

"Gülmezseniz oturacağım. Hem babaannemin kabahatiydi, biliyorsunuz. Latif inekleri serbest bırakmasa ben yine kaçacaktım." Oturdu gülmemek için kendini tutan yengesinin yanına. Kadın geçmişe dönmüş gibi taze bir heyecanla konuşmaya başladı.

"Şu evden seni telli duvaklı gelin olarak çıkartacak delikanlıyı merak ederdim. Onu gördüğünde köşe bucak saklanmayacağın, pencerelerden atlamayacağın kim olurdu acaba diye düşünürdüm. Cevap Latif'teymiş. Açıkçası tebrik ettim çocuğu, konuşmaya cesaret etmiş."

"Bizim kız biraz daha fazla konuşmuş gibi geldi bana. Evlilik teklif etmedin değil mi Azize? Aman diyeyim onu Latif'e bırak."

"Hala... Yenge bir şey söyle halama, gülmesin! Gideceğim, bir daha da konuşmayacağım!" Çiçek bu tatlı serzeniş karşısında daha fazla muziplik etmeyecekti. Kalktı yerinden yeğeninin yanına oturdu. Kıza sıkıca sarılıp sırtını sıvazladı. En güzel hatıralar olarak kalacaktı bu günler. Ayrıldıklarında hatırlayacakları, yüzlerine tebessüm konduracak anlar yazılıyordu deftere.

"Allah seni çok mutlu etsin" dedi içten bir temenniyle. Artık gülmüyordu. Fakat samimiydi. "Temiz kalbine, sabırlı ve temkinli adımlarına yaraşır güzel bir hayat versin sana. Biricik Azize, küçücüktün köye geldiğinde. Dereden çok sular aktı. Tutunamayacağını sandım bu topraklara. Oysa şimdi kök salmaya niyetleniyorsun. Gözümde mutluluğu en çok sen hak ediyorsun. Edepli ve güvenilir birinin adı yazılmışsa kaderine, hep yanında olacağımızı ve desteğimizi esirgemeyeceğimizi bil olur mu?" Tüm bu güzel temennilerden sonra gözleri doldu Azize'nin. Sıcacık bir sevginin esir aldığı kalbine, toka niyetine verilen kurdelelerin tanıdık sevinci yerleşti.

"Of, ağlatacaksınız beni. Güzel şeylerden bahsediyorduk, ettiğiniz iş mi? Bari beni de alın aranıza, hep beraber sarılalım. Kız anasıyım ben, her an duygusallaşabilirim." Selvi iyice yanaşıp hala yeğenin sevgisinden faydalanmaya çalışırken güldü Azize. Kolları iki kadına sarılı olduğundan, dolu gözünden akan bir damla yaşı silemedi. Kimse de görmemişti zaten.

"Teşekkür ederim ikinize de" dedi. "Bu desteğinizi hiç unutmayacağım." Sonra rahat bir nefes verdi. "Normalde insan tereddüt eder. Böyle mevzularda, tercihlerinde bir olumsuzlukla karşılaşması ya da eleştiriye maruz kalması muhtemeldir. Ama siz zaten biliyormuş gibi olumlu karşıladınız. Şaşkınlığınız fazla ölçülü oldu." Selvi geriye çekilip ciddiyetini takındı.

"Latif oğlana en büyük kaynanalığı ben ederdim aslında. Gül gibi kızımı hemen herkese vermezdim. Ama bizim yerimize baban var gücüyle karşı çıkacak zaten. O yüzden biz yormayalım uşağı. Mehmet abimle mücadele etmek yeter ona." Acı hakikat bir uyarı mahiyetinde söylenirken, Azize konuşmakta en çok zorlanacağı kişinin babası olacağını, şüphesiz biliyordu.

***

Bayramımız mübarek olsun. Allah tutulan oruçları, yapılan ibadetleri kabul etsin. Bir yenisini görmeyi nasip etsin. 🥰 Selametle...

Continue Reading

You'll Also Like

GERBERA By ...

Teen Fiction

578K 19.2K 30
Sessiz olmaktan uzak bir kız... Fazla çaresiz bir genç adam... Onları bir araya ne getirebilir? Kader mi? Yoksa tesadüfler mi? Hayır,onları...
45.3K 7.2K 31
Birisi gelir ve kurduğun düzen bozulur! Hayatın kuralı budur, O "biri" hep gelir ! 🔜 21.06.2020 Tüm hakları saklıdır ©️
34.5K 1.3K 56
"Biz büyüdük Rüzgar. Değiştik. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz." "Biz senelere meydan okuduk Eylül. 3 sene değil 3 asır geçse biz hala biziz." An...
109K 4.3K 19
Nisan, liseden beri birlikte olduğu sevgilisi Kerem'le evlenme hayalleri kuran bir üniversiteli. O hayal kura dursun, Kerem'in aklı çoktan başka yerl...