20 DAYS / TAEKOOK

By Soleillune_

10.4K 1K 783

"Pekala öyleyse iyi haber, bağışıklık taşıyan biri var. Kanında bu lanet virüse karşı antivirüs taşıyan biri... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm

14. Bölüm

258 30 17
By Soleillune_

Merhabalar herkese nasılsınız?

Çok çılgın bir bölümle geldim

Bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız

Sizi seviyorum ve iyi okumalar diliyorum




---





"Yemeği yeme. Onlar yamyam."  

Oliver ın söylediği şeyle adeta  beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Elimdeki kaşıkla beraber öylece şok olmuş bir şekilde dururken ne yapacağımı bilemiyordum.

O yüzden de dikkat çekmemek için kaşığı yavaşça geri indirmiş ve bulanmaya başlayan midemle önümdeki yemeğe bakmıştım. Kahretsin... 

Hafifçe yutkunup kaşlarımı çatarak yanımdaki Oliver a bakmış ve en kısık sesimle konuşmuştum. "Bunu bana yeni mi söylüyorsun?" 

Ne diyeceğini bilememiş bir şekilde gözlerini kaçırdığında derin bir iç çekmiş ve tekrar önümdeki yemeğe baktığım sırada duyduğum sesle gerilmiştim. 

"Bir sorun mu var?" Sarah masanın başından bana ve Oliver a bakarken konuştuğunda birkaç saniye beklemiş, ardındansa aklıma gelen ilk yalanı söylemiştim. "Yiyebileceğimi sanmıyorum. Kırmızı ete alerjim var." 

"Oh, öyle mi?" Sarah kaşlarını kaldırarak bana bakmaya devam ettiğinde tek yaptığım şey başımı sallayarak onaylamak olmuştu.

O ise hemen başında bekleyen adama doğru dönmüş ve, "Taehyung için başka bir şeyler getirin." demişti. Adam onu onaylayıp hızlıca yanıma gelerek önümdeki tabağı aldığında son kez tabağa bakmıştım.

Sikeyim midem hâlâ bulanıyordu. 

"Et yiyememek kötü bir şey olsa gerek." Sarah tekrar bana ithafen konuştuğunda bakışlarımı ona çevirip hafifçe gülümsemiştim. "Benim açımdan değil. Zaten etle hiçbir zaman çok aram olmadı."

Yalan. Ete bayılırdım. 

"Anladım." Ciddi bir tonda konuşup ardından birkaç saniyeliğine gözleri Oliver ı bulmuştu.

Yanımdaki bedenin gerildiğini o kadar net hissetmiştim ki dönüp ona bakmamak için kendimi zor tutmuştum. 

"Epey yakışıklıymışsın." O anda hiç tanımadığım çaprazımda oturan bir kız bana bakıp sırıtarak konuşmuştu.

"Baksana, gitmeden önce biraz eğlenmeye ne dersin?" 

Kızın açık sözlülüğüyle gözlerim şaşkınca açıldığında ne diyeceğimi bilemediğim için susmuştum. Kısa siyah saçlı, esmer ve koyu renk gözleri olan bir kızdı. Güzeldi. 

"Misafirimize karşı saygılı ol Barbara." Tam o anda Sarah net bir dille konuşarak kıza baktığında kız omuz silkmişti.

"Sadece fırsat değerlendiriyorum. Zaten gidecek. Birbirimizi bir daha görmeyeceğiz bile." Ardındansa bana dönüp sırıtmaya devam etmişti. 

"Hım, ne dersin?" kaşlarını kaldırarak sorduğunda yine aklıma gelen ilk yalanı söylemiştim. Aslında yalan sayılmazdı. 

"Şey... Ben geyim." Söylediğim şeyle birden masada sessizlik oluştuğunda içimden umarım homofobik değillerdir diye geçiriyordum.

Barbara denilen kızın da suratı anında düştüğünde dudak büzmüş ve önüne dönmüştü. Suratımın utançtan kızardığını hissederken birden Barbara tekrar başını kaldırmış ve Oliver a bakmıştı. 

"O halde bu fırsatı sen değerlendir Oliver." tekrar sırıttığında masaya vurulan yumrukla yerimden sıçramıştım. Tekrar sesler kesilmişti. 

"Barbara, bu kadar yeterli." Sarah sinirli bir tonda konuştuğunda Barbara bu sefer susmuş ve tamamen önüne dönmüştü. 

"Barbaranın terbiyesizliği için kusura bakma." Sarah bana bakarak konuştuğunda başımı kaldırmış ve, "Sorun yok." demiştim. O sırada ise önüme etsiz bir yemek konulmuştu. 

Yiyebileceğim bir şey önüme geldiği için sevinçle kaşığı elime almış ve yemeği yemeğe başlamıştım.

Aklımda Barbaranın son söylediği şey dolaşıyordu. Oliver gey miydi yoksa? 

Tüm bunları düşünürken ve yemeğimi yemeye devam ederken tekrar Oliver a dönmüş ve gözlerimi kısmıştım.

"Yemekten sonra konuşacağız." kısık bir tonda konuştuğumda o da hafifçe  bana doğru dönmüş ve başını olumlu anlamda sallamıştı. 

Hemen ardından tekrar önüme döndüğümde tam kaşığı tekrar ağzıma götürmüştüm ki karşımda oturan neredeyse kırk yaşında olan adamın bana bakarak yemek yerken sırıttığını görmüştüm.

Ah hadi ama... Aferin sana Kim Taehyung. Sadece kızı reddetsen olmaz mıydı? Geyim diye yalan söylemek mi zorundaydın? 

Kendi kendime içimden söverken adama hiçbir tepki vermeden bakışlarımı çekmiş ve yemeğimi yemeye devam etmiştim. 



     ---



Yemekten hemen sonra kendimi tuvalete atmış ve midemde ne var ne yoksa çıkarmıştım.

Bir insanın etini yeme düşüncesi tüylerimi diken diken ediyordu. Önüme koydukları etsiz yemekten anca birkaç kaşık yiyebilmiştim çünkü onu yerken aklım hâlâ ilk başta önüme koydukları insan etindeydi. 

"Daha iyi misin? Geleyim mi?" Kapının önünde bekleyen Oliver birden konuştuğunda yavaşça ayağa kalkmış ve sifona basmıştım.

"Çıkıyorum şimdi." dedikten hemen sonra derin bir nefes alıp ağzımı yıkadıktan sonra kabinden çıkmıştım. 

Oliver la göz göze geldiğimizde gergince gülümsemişti. Bense düz bir ifadeyle ona bakarken, "Daha önce neden söylemedin bunu bana? İlla o an mı söylemek zorundaydın?" demiştim.

"Haklısın, özür dilerim. Ama..." deyip iç çekerken etrafına bakmış ve tekrar gözleri benim gözlerimi bulmuştu.

"Bilmiyorum. Diğerleri gibi seni de öldürsünler istemiyorum sadece." 

Dediği şeyle korkmuş ve gergince ona bakmaya devam etmiştim. "Beni öldürecekler mi?" 

"Üç aydır buraya senden başkası gelmedi ve yiyecek stokları epey azaldı. Büyük ihtimalle planları o yönde." dediğinde hafifçe yutkunmuştum. Cidden şansını sikeyim Taehyung. 

"Üç aydır... Yani üç ay önce birini yemek için öldürdüler mi?" diye merakla ve korkuyla hızlı bir şekilde konuştuğumda sadece yüzüme bakakalmıştı.

Cevap vermeyip transa girmiş gibi bana bakıyordu. O yüzden de yanlış bir şeyler olduğunu anlayıp birkaç adım ona yaklaşmış ve, "Oliver, kimi yediler?" demiştim. 

Sorduğum soruyla bu sefer nefesleri hızlanmış ve sertçe yutkunup dolan gözlerini yere indirmişti. "Arkadaşımı." diyebilmişti kısık bir sesle sadece. Duyduğum şeyle dehşete kapılmıştım. 

"Arkadaşını mı? Siktir! O piçler senin arkadaşını yediler ve sen hâlâ onlarla birlikte mi yaşıyorsun?" diye birden sinirle çıkıştığımda Oliver başını kaldırmasa da yine kısık bir sesle, "Mecburum." demişti. 

"Seni neden öldürmediler? Neden sadece arkadaşını öldürdüler?" diye bu sefer çok farklı bir soru yönelttiğimde başını kaldırmış ve gözlerimin içine bakmıştı.

"Birimizi seçmek zorundaydılar çünkü onlara işlerini yapacak insan da lazım. Onlara göre bu işler için ideal olan bendim." 

Siktir, ne yaşıyordu bu insanlar? Delirmişler resmen. 

"Peki sen?" demiştim tek kaşımı kaldırarak. "Sen hiç yedin mi?" yüzümü buruşturmuştum istemsizce. O ise sadece başını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı.

Verdiği cevapla rahatlasam da ona da çok güvenemiyordum. Buradaki insanlar çok tuhaftı. Zaten en başından hissetmiştim bir terslik olduğunu. 

Titrek bir iç çekip etrafıma bakınmaya ve ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Oliver ın dediği gibi planları beni yemekse eğer buradan elimi kolumu sallaya sallaya çıkamazdım. Çıkarmazlardı.

Bu yüzden bir şeyler bulma umuduyla kafamdan binbir türlü düşünce geçirirken aklıma Yoongi den aldığım silahlar gelmişti. 

Onlar şu an çantamdaydı. Kocaman gülümseyerek yan tarafıma baktığımda çantamı görememiştim.

Yüzümdeki gülümseme anında solunca yutkunup başımı kaldırmış ve Oliver a bakmıştım. 

"Çantam yok." demiştim. O ise düşünür gibi kaşlarını çatmıştı. Aklıma gelen şeyle gözlerimi kapatıp içimden kendime söverken mırıltıyla, "Yemek yediğimiz yerde unuttum." demiştim. 

"Tamam sorun yok. Gider alırız." diye Oliver cevap verdiğinde tekrar dibine girip kolunu tutmuştum.

"Sonra buradan kaçmam için yardım edeceksin bana." diyerek gözlerinin içine bakarak konuştuğumda kısa bir süre sadece gözlerime bakmış ve ardından yavaşça başını olumlu anlamda sallamıştı. 

"Güzel. Gidelim o halde." dedikten hemen sonra Oliver la birlikte tuvalet bölümünden çıkmıştık. 

Yemek yedikleri yer buraya çok uzak olmadığı için kısa sürede ulaştığımızda temkinli ve sessiz olmaya çalışarak içeriye girmiştik.

Kimse yoktu. Bu beni oldukça rahatlatırken hızlıca gözlerimi etrafta gezdirmeye başlamıştım. 

Çantam tam olarak oturduğum koltuğun yanında bıraktığım yerdeydi. Sevinçle gülümseyip seri adımlara çantamın başına gelmiş ve elime aldığım sırada hafiflemiş olduğunu hissetmiştim.

Bu beni tedirgin etse de moralimi bozmadan hızlıca açıp içine baktığımda iki silahın da yerinde olmadığını görmüştüm. 

"Siktir, yoklar." diye endişeyle konuştuğumda Oliver anlamadığı için kaşlarını çatmış ve yanıma gelmişti. "Ne yok?" diye o da merakla konuştuğunda hızlıca başımı kaldırmış ve ona bakmıştım. "Silah vardı içinde, iki tane hem de. Şu an yoklar." 

"Düşürmüş olabilir misin?" diye tek kaşını kaldırarak bana baktığında başımı hızlıca iki yana sallamıştım. "Hayır düşürmedim. Buraya geldiğimde çantamdaydılar." 

"Bunları mı arıyorsun?" Tam o sırada kapının oradan duyduğum tanıdık sesle hafifçe yutkunarak arkamı dönmüş ve bana sırıtarak bakan Sarah ile göz göze gelmiştim. İki elinde bana ait olan silahları kaldırmış ve sallamıştı. 

"Evet..." Elimde olmadan kısık çıkan sesimle mırıldanmıştım. Korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. "Geri alabilir miyim?"  

"Gel al." Sarah sırıtmaya devam ederken konuştuğunda cesaretimi toplayıp bir adım atmıştım ki Oliver kolumu tutup beni durdurmuştu.

Sarah ın gözleri ışık hızıyla Oliver ı bulduğunda sırıtmayı kesmiş ve gözlerini kısmıştı.

"Bırakalım gitsin." Oliver net bir şekilde konuştuğunda Sarah bu sefer kaşlarını çatmış ve birkaç adımda yanımıza gelerek Oliver ın gözlerinin içine bakmıştı. "Ne dedin sen?" Sesi o kadar korkutucu çıkmıştı ki ürpermiştim. 

Oliver a baktığımda onun hiç etkilenmediğini aksine korkusuzca Sarah ın gözlerinin içine baktığını görmüştüm.

"Bırakalım gitsin. Onu öldürmemize gerek yok." diye tekrarladığında Sarah kısa bir süre daha ciddi bir şekilde Oliver ın yüzüne bakmış ardındansa kahkaha atmaya başlamıştı. 

Bu beni iyice gererken yavaş bir şekilde çaktırmadan Oliver ın arkasına geçmiş ve omzunun üstünden Sarah a bakmaya devam etmiştim. 

Sarah ın kahkahası yavaş yavaş azalırken sırıtmaya devam etmişti. Tekrar Oliver a bakmış ve kaşlarını kaldırmıştı. "Ne o? Kahramancılık mı oynamak istiyorsun?"  

Oliver ise derin bir iç çekmiş ve Sarah ın aksine düz bir surat ifadesiyle ona bakmaya devam etmişti. "Alakası yok." 

"Ne o zaman? Zavallı arkadaşını kurtaramadın bari bunu mu kurtarayım diyorsun?" Sarah ın dediği şeyle Oliver ın vücudu saniyelik gerilmişti. 

Sonrasında kapının önünden gelen seslerle gözüm hızlıca oraya kaymış ve eli silahlı birkaç kişinin içeriye girdiğini görmüştüm.

Korkuyla Oliver ın kazağının ucunu kavradığımda Oliver başını yana çevirmiş ve göz ucuyla bana bakıp geri önüne dönmüştü.

Sarah a cevap vermediğinde ise Sarah sanki onu daha da kışkırtmak istermişçesine devam etmişti. 

"Senin yememen çok yazık oldu. Arkadaşının tadı enfesti." olan tam olarak Sarah bunu dedikten sonra olmuştu. Oliver kızgın bir boğa gibi, "Sürtük!" diyerek Sarah ın üstüne atılmış ve ellerini boğazına sararak onu boğmaya çalışmıştı. 

Fakat bu çok kısa sürmüştü. 

Kulaklarıma dolan üç kere ardı ardına sıkılan silah sesiyle kalp atışlarım hızlanmış ve gözlerim kocaman açılmıştı.

Oliver ın, Sarah ın boğazını kavrayan sıkı elleri yavaş yavaş gevşerken önümdeki beden hafifçe sendelemişti. 

Elleri tamamen Sarah ın boğazından ayrıldığında ise birkaç adım daha sendelemiş ve zorlukla başını arkasına çevirip tekrar bana bakmıştı.

"K-kaç." Ağzından akan kanla birlikte konuşabildiği kadar konuştuğunda dolan gözlerimle şoka girmiş bir şekilde ona bakmıştım. 

"K-ka... K-kaç." diye tekrar ettiği sırada ise birden yere yığılmıştı. Nefes nefese ona baktıktan hemen sonra tekrar başımı kaldırmış ve Sarah a bakıp arkamı döndüğüm gibi büyük salondaki ikinci çıkış kapısına koşmaya başlamıştım. 

Ta ki tekrar duyduğum havaya sıkılan silah sesine kadar. 

Korkuyla yerime çakılıp tir tir titrerken bir nefes almıştım. Bitmişti, beni öldüreceklerdi. Keşke demiştim içimden. Keşke hiç Jungkook ların yanından kaçmasaydım. 

Jungkook... aklıma onun gelmesiyle karnım kasılmış, gözlerim dolmuştu.

Dolan gözlerimi yavaşça kapattığım sırada duyduğum adım sesleriyle birlikte Sarah ın sesini işitmiştim. "Yazık oldu. Oliver burada bayağı işime yarıyordu." 

Gözlerimi geri açıp yavaş bir şekilde ona doğru döndüğümde tam önümde duran bedenle göz göze gelmiştim. 

"Bırakın gideyim." diye yalvarır bir tonda mırıldandığımda Sarah o rahatsız edici sırıtışını tekrar bana sunmuştu.

"Olmaz, sen bizim misafirimizsin. Misafir bereketiyle gelir." Kastettiği bereket tam olarak ben oluyordum. Alttan alttan beni öldürüp yiyeceklerini vurguluyordu. 

Hiçbir şekilde ne yaparsam yapayım beni bırakmayacaklardı. Benim uğruma Oliver ı bile öldürmüşlerdi. Cevap vermeyip dolu gözlerimle ona bakmaya devam etmiştim.

"Hatta biz bir tane hesaplarken şimdi tamı tamına iki tane et yığını olacak elimizde. Bayağı bereketli geldin bize Taehyung." İkinci olarak kastettiği Oliver ın cesediydi.

Gözlerim anlık olarak Oliver ın yerdeki bedenine kaydığında gözyaşlarımı bu sefer tutamamıştım. Birkaç tanesi hızla yanağımdan aşağı doğru süzülmüştü. 

"Ne o? Birkaç saattir tanıdığın biri için çok mu üzüldün? O yüzden mi ağlıyorsun yoksa kendin için mi ağlıyorsun?" diye ardı ardına sorup bir adım daha atarak dibime girdiğinde ağzımdan bir hıçkırık kaçmıştı. 

"Ama şimdi bizi de duygulandıracaksın, ağlama." Alayla kurduğu bu cümle üzerine daha çok hıçkırmaya başlamıştım.

Tam o sırada aklıma gelen şeyle hızlıca başımı kaldırmış ve hıçkırıklarım arasından kahkaha atmaya başlamıştım. 

Ani duygu değişimimle Sarah ın sırıtışı solarken ne olduğunu anlamak ister gibi yüzüme bakıyordu. Bense kahkaha atmaya devam ediyordum. 

"Neye gülüyorsun?" diye sorduğunda benden tekrar yanıt alamamış ve bu sefer sinirlenerek elindeki silahı bana doğrultmuştu. "Sana bir soru sordum!" 

Yavaş yavaş kahkaham azaldığında ve en sonda durduğunda gözümden akan yaşları silmiş ve aynı şekilde bu sefer ben sırıtarak Sarah a bakmıştım. 

"Benim etim senin bir işine yaramaz." diye net bir şekilde konuştuğumda tek kaşını kaldırmıştı. "Niyeymiş o?" 

Sözlü cevap vermek yerine yavaşça üstümdeki ceketin fermuarını açmıştım. Sarah ve kapının önündeki adamları merakla beni izliyordu.

Ceketi üstümden çıkardıktan sonra ise tişörtümün sağ kolunu ısırık izi gözükecek kadar sıyırmıştım. "Isırıldım çünkü." 

Sarah şaşkınca bir bana bir de kolumdaki ısırık izine bakarken sinirle sert bir nefes vermişti. "Bir işinize yaramam. Yakında dönüşeceğim. O yüzden bırakın gideyim." 

"Ne güzel dedin. Seni bırakalım, sonra sen dönüş. Daha sonrasında zombi olarak karşımıza çıkıp bize zorluk çıkar. Sana mantıklı geliyor mu?" demiş hemen ardından ise silahın tetiğini çekmişti. "Öyle ya da böyle öleceksin. Son duanı et." 

İşe yaramamıştı. İçimde tekrar korku tohumları filizlenmişti. Suratımdaki sırıtış silinmiş yerini korku dolu bir ifadeye bırakmıştı. 

Kaderimi kabullenmişti. Bugün burada ölecektim. 

O yüzden Sarah ın dediğini yaparak gözlerimi yavaşça kapatmış ve hafifçe yutkunarak dua etmek yerine gözlerimin önüne Jungkook un simasını getirmiştim. Son zamanlarda benim tek duam o olmuştu çünkü. 

Sonra beklemediğim bir şey olmuştu. Sessiz salonda kulak tırmalayan silah sesleri duyulmuş, ardındansa özlediğim o tanıdık ses. 

"Taehyung u alın!" 

Jungkook...





Bölüm sonu





Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz




Continue Reading

You'll Also Like

1.8K 136 16
"Seni hep seveceğim Soyeon. Aşkımız sonsuz olacak ve tarih kitapları bizim büyük aşkımızdan bahsedecek. Sana söz veriyorum." ° ° ° ° Bazen dediğiniz...
266K 18.1K 39
Vita Jeon Jungkook delta Kim Taehyung'tan nefret ediyordu. Vita olan Jungkook bir çok alfaya taş çıkarır cinstendi ve bir çok omegadan güzeldi. Bir d...
63.4K 5K 35
~Alışveriş için gittiği markette şehrin en azılı suçlularından birine denk gelen Kim Taehyung, hapishane kaçkını Jeon Jungkook tarafından esir alınır...
23.3K 1.9K 8
Fizyoterapist olan Kim Taehyung'un kargoları yanlışlıkla karşı komşusu boksör Jeon Jeongguk'un dairesine gönderilir.