ÖTEKİ

Por Leeseaa

100K 19K 10.3K

Sisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyo... Más

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79. Bölüm
80. Bölüm
81. Bölüm
82. Bölüm
83. Bölüm
84. Bölüm
85. Bölüm
86. Bölüm
87. Bölüm -Final-
Özel Bölüm

36. Bölüm

1.2K 202 65
Por Leeseaa

Bembeyaz bir atın üzerinde, kumlar suratımı döverken Gregory'yle yan yana ilerliyordum. Kumaşlara sarınmıştım, esen her rüzgar ağzıma ve burnuma tozları serpiştiriyordu. Gregory kumaşın örtmediği gözlerini bana çevirip başını hafifçe eğdiğinde elimle iyiyim işareti yaptım.

Kumların içindeki ikinci saatimizdi, yola çıkalı dört gün oluyordu. Hava sıcaklamaya başlamıştı, geceleri üzerimi kat kat giyeceğim bir hale dönüyordu. Güneş tepeden vuruyor, gözlerimi rahatsız ediyordu.

Boynum, omzum, kollarım... her yerim açıktaydı. Suratıma ve saçlarıma sardığım bu şal hariç kıyafetlerim önemsizdi. Burnumu kapatmak zorundaydım, nefes almakta güçlük çekiyordum.

Rüzgar estiğinde dizgini bırakıp kolumu yüzüme kapattım. Atım yavaşladı, başımı zıt tarafa eğdim ve solumayı bıraktım. Arkamdan mırıltılar yükseldi, gölge üzerime düştü. Zade kumların üzerinde atını koşturup yanıma geldiğinde rüzgar da hafiflemişti. Başımı yavaşça kaldırdım ve yüzüne kapattığı siyah parçanın arasından görünen gri gözlerine baktım. Elini uzattı, başımı iki yana salladım.

Hayır, onun atına binmeyecektim.

Dik durmaya çalıştım, ilerledim. Gözlerime elimi siper ediyordum, kum tanelerinden dayak yediğim için kendimden utanmak istiyordum ama hızlıca baktığımda hepsi aynı görüyordu.

"Çekil!" Shade bağırarak Gregory'nin yerine geçti.

İleride kirli bulutlar havalandı, rüzgar bize çarpacağını belli etti. Shade hemen yanımda durup elini kaldırdı. Simsiyah gölgeler bir kalkan misali rüzgarın yönüne yayıldı.

"İlerlemeye devam et Mira!"

At sürerken başını benim gibi eğdi, ağızlığını tuttu. Kumlar gölgelere çarpıp bir başka aleme giderken yavaş yavaş ilerlemeyi sürdürdük.

Ne arkama ne de önüme bir daha bakmak için başımı kaldırdım. Atım Jeff'in arkasına takılmıştı, dizginleri bile salmıştım. Shade her rüzgarda elini kaldırıyor, bana bir kalkan oluşturuyordu. Neredeyse bir saat daha bu şekilde ilerledik.

Sisin ötesi, sisin başlangıcıyla aynıydı. Bacaklarıma sürtünen siyah dumanlar harici hiçbir şey değişmemişti. Zade'in malikanesinin olduğu ada ayrı, bu iğrenç topraklar apayrı. Kral Vhul'dhar'ın topraklarında mı yürüyordum bilmiyordum, Zade her yere kendisine aitmiş gibi bakıyordu. Yaşanılabilecek bir yer değildi, bir ağaç bile göremiyordum.

Sürekli bana bakıyordu, sürekli beni izliyordu ve yanına gelip kafamı üzerine gömmemi bekliyordu. İnattan değildi, ben de kum yutmamak için en rahat şekilde ilerlemeyi tercih ederdim ama şimdi... onlar bile ilerleyemiyordu ve onlar ruh içen, kan emen, Çukur'a gitmeleri garantilenen adamlardı.

Topraklar bir kayboluyor bir görünüyordu. Kafam allak bullak olmuştu. Sadece beş saat önce yeşilliklerin içindeydim, üç gün önce bir köyün yollarını kullanmıştım, dört gün önce sahilden ilerlemiştim.

Ne havası ne de yolları normaldi.

Rüzgar tam tersi yönden esti. Sıcaktan soğuğa üç adımla geçmem yetmiyormuş gibi rüzgar canlanıyor, şaha kalkıyor ve bir de soldan çarpayım diyordu.

Bu kez Zade elini kaldırdı, koca bir duman önüme yerleşti. Mattı, gerçek gibiydi. "Çok yolumuz kalmadı Mira."

"Konuşma, benden kötü görünüyorsun general." diye bağırdım Gregory'ye. Sıcaktan tiksiniyordu.

İlerledik, ilerledik ve bitap düştük. Kuru topraklara adım attığımızda rahatladım ve küllü kahverengi rengi yavaş yavaş yeşil noktacıklarla tanıştı, o kökler büyüdü, yabani otlarla sarıldı... koskoca ağaçlar çevremi sardığında başımdaki sargıyı çıkardım.

Dinlenelim dediler, beklememekte ısrar ettim. Zade gideceğimiz yolu açıklamıştı, uğrayacağımız yerleri ve duracağımız noktaları söylemişti.

Bir köy yolumuzun üzerindeydi. Kendi topraklarına ait olmadığına inandığım, kimliğini saklayacağı bir köy. Kalacak bir yere ihtiyacımız vardı, en azından bir gece daha sırtım yatak görmeliydi. Ardından yola tekrar düşecek, sandık açılabilir duruma gelmezse Diethar'ın şenliğine katılacaktık. Sandığı açmamızın ardından Ul'na'yla bizi çekmeyecekti, şenliğe geri dönebilirdik.

Her bölgenin yılda bir kez düzenlediği şenliğe giden yolu bu yüzden kullanıyorduk. Başıma bir şey gelir, güvenli bölgede kalıp dinlenmem veya iyileşmem gerekir diye. Sürekli şenlikleri takip edecektik. Diğer alanlara pek fazla güvenmiyorlardı, aslında her tanrının kendi bölgesi veya partileri olurdu. Hiçbiri Diethar kadar baskın kurallar koymuyordu ve tanrının sürekli izlediğine dair bir söylenti vardı.

Düşünmeden edemedim. Acaba... Zade'in de arkasında olduğunu söyleyen tanrılardan birisi Diethar mıydı?

Ama nasıl?

Neden tanrılar taraf seçer ve sislerin arasına gömülü draak'lara bel bağlarlardı?

Öğrenecektim. Ama henüz değil.

Son sandığı açmadan önce. Udan üzerimize kussa bile Zade bana açıklama yapmazsa o sandığı açmayacaktım ve sona yaklaştığı için söylemek zorunda kalacaktı.

En kötü, Udan'ın pisliğinde hep beraber boğulurduk. Bana hava hoştu, her şekilde boğuluyordum zaten ve ölümlü ömrüm birkaç yıl erken kaybolsa hiç de üzülmezdim.

Ama onlar? Hah, onlar üzülürdü. O kadar yüzyıl yaşayacak olsam belki ben de üzülürdüm.

"Tanrılara dua ediyorum, beni bir daha şöyle bir yerden geçmek zorunda bırakmasınlar."

"Benim için de dua eder misin?" diye sordu Greg. Kendi kendisine güldü. "Ben edersem beni kesin o kumların içine gömerlerdi."

Hepsi aynı şekilde konuşuyordu. Sen bizim için söylesene Mira çünkü ben söylersem kesin tam tersini yaparlar.

"Ne görmek isterdin?" diye sordu Zade. "Kumlardan kaçıp ne göreceksin?"

İç geçirdim. "Eğer yaşayacak asırlarım olsaydı elbette hepsini görüp bir karar vermeyi isterdim fakat bilirsin, insan bedeni... maksimum elli yılım olmalı ama kendimi düşününce... eh, beş yıl da idare eder işte."

"Zirve," dedi Jeff benim yerime. "Mira'nın tercih edeceği bu. Bir dağın tepesine tırmanmak ve aşağıyı izlemek. Kulede yaptığı gibi. Neyi göreceğinin önemi yok, yeter ki bilmediği topraklar olsun."

Jeff'le göz göze geldiğimizde tebessüm etmeden duramadım. Evet, benim vereceğim saçma cevaplardan çok daha doğruydu.

Günlerdir o ikisini izliyordum. Konuşacaklar mı diye ağızlarının içine bakıyordum ve beni şaşırtıyorlardı. Ne Zade ne de Jeff salondaki olay yaşanmış gibi davranıyordu.

"Buranın ötesi var mı?" diye sorduğumda gözler bana döndü. Ormanın sonunu görmeye çalışıyordum ama kastettiğim çok daha uzaktaydı. "Birkaç gün değil, aylar sürecek bir yolculuktan bahsediyorum."

"Var." dedi Shade gözleri parlayarak. "Çok daha ötesi var."

Yüzümün sol tarafı alev aldı, bir müddet sonra geçti. Sorularıma cevap almayı seviyordum, özellikle insanların bilebileceği ama benim ne resmini gördüğüm ne de okuyarak öğrenebileceğim soruların yanıtlanmasını istiyordum. Bunları bilmek hakkımdı ama elimden alınmıştı.

Köye ulaşmamız saatler sürdü, güneş battığında ancak insanların arasına karışabilmiştik. Gregory'nin söylediğine göre burada yaşayan draak yoktu, en fazla vishi görebilirdik. Teyzemle karşılaşırsam ona iyi bir tokat atardım doğrusu.

Atları teslim ettik, üzerimizde kılıçlar ve hançerlerle tavernaya girdik. Hepsinin pelerinleri kesici aletleri örtüyordu ama açık saçık gezseler bile önemli görüneceğini sanmıyordum.

Hayallerimde yaşatamayacağım kadar kalabalık, gürültülü ve kahkaha dolu bir yerdi.

Ellerinde kendilerinden büyük tepsileri taşıyan kadınlar masaların arasından yılan gibi kıvrılıyordu, başlarının üzerinde tutuyorlardı. İnsanlar tepelere çıkmıştı, herkes bir şeyler içiyor ve öteki masalara bağıra çağıra laf atıp kahkahalara boğuluyordu.

Tanrılar aşkına, bu kahkahalar gerçek miydi? Çünkü benim duymayı beklediğim kavga gürültüden başka bir şey değildi. Bunca kişiyi bir araya toplayıp kan barındırmayan bir ortam yaratmak... bunu ellerindeki alkollere mi borçlulardı?

Zade dirseğimden tutup beni ilerlettiğinde yutkunup kendime gelebildim. Köşedeki masalardan birisine geçtiler, Jeffrey kendisini arkaya attığında tepsisi boşalan bir kadın onun omzunda bitti. Jeff'e doğru eğildi.

"Ne getireyim?"

Jeff gözlerini açıp kadına bir bakış attı. "Şarap." dedi. "Ve taze yiyecek ne kaldıysa."

Kadın hoşnut bir halde başını eğdi, sonra bize baktı. "Siz?"

"Doldur geç," Shade ona bir çeyreklik attığında kadın elindekine baktı, bir daha bizi süzdü ve parayı göğsüne sıkıştırıp selam verir gibi eğildi.

İki dakika geçmeden önümüze bardaklar ve tabaklar bırakıldı. Greg ve Shade yemek yemeden sıvıları tükettiler. Henüz ağzıma bir lokma atamamıştım ki aynı kadın tepeme geçip elini beline koydu, arkasında başka birisi daha duruyordu ve elindeki tepside başka bardaklar taşıyordu.

"Başka çeyrekliğin var mı yakışıklı?" dedi genç kadın Shade'i süzerek. Kadın gülümsemiyordu, Shade'in başına tepsiyi geçirecek gibi duruyordu. Shade pek sorgulamadan elini cebine attı ve parmağında parayı döndürüp ona attı. Kadın kaldırdı, inceledi ve sonra onu da elbisesine sıkıştırdı. Eliyle işaret verince bardaklar aynı anda masaya bırakıldı. "Tanrı Diethar'ın şarabı. Afiyet olsun."

Önüme bırakılan dev bardağa hayretle baktım, nefesim içime kaçtı. Zade'in bakışlarıyla buluştum. "İçeyim mi?" Sormazsam gözüme parmak sokacak gibi bir hali vardı. Aslında izin için değil, ne derece aklımı kaçırırım diye soruyordum.

Zade bardaktan gözünü çekti, tavernanın köşelerinde dolaştırdı. Hiç kimse önündeki bardağa uzanmıyor, Zade'den bir cevap bekliyordu. İç geçirdi, bardağa uzandı. "Afiyet olsun Camira."

"Çok yaşa Vhul'dhar," Greg eğilip mırıldandıktan sonra bardağı alan ilk kişi oldu ve koca yudumları ağzına dayayıp tüketti.

Hayretle ona baktım ve sonra Zade'e eğildim. Jeff karşımda olduğu için o da dinliyordu. "Bir yudumu beni az kalsın öldürüyordu."

"Şenlik alanında değilsin." dedi ufak bir açıklamayla. Şaraptan içti, dudağını yaladı. "Diethar'ın alanına adım attığında zaten o sarhoşluk hissi seni ele geçiriyordu. Aynı etki değil ama... bulunabilecek en iyi içki. Sözüm hâlâ geçerli, şenlikte sadece bir yudum alabilirsin."

"Pekala," deyip bardağı dikkatlice dudaklarıma götürdüm ve bir yudum aldım.

Gözbebeklerim anında büyüdü, elimdeki bardağı bırakamadım ve olduğum gibi dondum. Dudaklarımı birbirine sürttüm. Ağzımdan başlayan tatlı tat aşağılara indi, mideme ve ayaklarıma ulaşıp tek seferde beni yumuşattı.

Lanetler olsun... Diethar gerçekten şarapların efendisiydi.

Ama şenliği hatırlıyordum. İlk yudumun yarattığını ikinci ve üçüncü yudumlar sergilemiyordu. İkinci yudumu da içtim, bu kez uyuşukluk artmadı ama dişlerimden bile şarap sızıyor gibi hissediyordum.

"İçtiğin en pahalı şarabı sana az önce ısmarladığım için bana teşekkür etmeyecek misin?" diye sordu Shade eğilip.

"Karşımda bir kata'yı yedin. Beni bir dolaba şu adamla tıkıştırdın. Yani hayır, teşekkür falan etmeyeceğim."

Shade güldü, Zade ciddiyetle bana döndü. "Pek de şikayetçi değildin aslında." Ona gözlerimi kısıp baktım, diğerleri duydu mu diye kontrol edemedim.

"Matta," Gözle devirip bir yudum daha aldım ve şarabı bıraktım.

Karnımı doldurdum, Ul'na'nın doyduğumu hissetmesi için elimi göbeğimde gezdirdim, Zade'e sırıttım. Dikkati dudaklarıma kayıp bir kaşını kaldırdığında bu gülümsememin genellikle takındığım olmadığını bana fark ettirdi.

Ah Diethar, bu şarap bir bağımlılıktı.

"Aa, bu gözleri biliyorum." dedi Greg ve bana masanın üzerinden eğildi. "Sen hiç içki içmedin mi?"

"İçtim."

"İçti." Bardağımın arkasına gizlendim çünkü Shade sırıtıyordu. "Diethar'ın şenliğinde, sen gelmeden önce içti." Masada birkaç yudum alıp bıraktığım şaraplardan bahsetmediklerini şimdi anlıyordum. Hiç kafayı bulmadın mı anlamında sormuştu. Eh, şenlik sayılıyorsa fena uçmuştum. Yoksa hiçbir kuvvet bana Zade'i o gün öptüremezdi.

"Alkolün salakça bir cesaret verdiğini ve insana neler yaptırdığını biliyorum. Abilerim genellikle içerdi,"

"Sikeyim onları." diye fısıldadı Jeff ve öfkeyle bardağını kaldırdı.

Ona göz devirdim. "Öldüler. Umurumda değiller." diyerek omuz silktim. Greg'e geri döndüm. "Cesaretsiz ve korkaklardı ama gece vakti kaleye içip gelirlerse bana normalde söylemeyecekleri şeyleri söylerlerdi. Teyzemin, Ellie'nin, elinden de bardaklar eksik olmuyordu. İnsanı birden farklılaştığını bilecek kadar yaşadım."

"Alt tarafı yirmi iki yıl." Küçümsedikleri yaşım onlar için göz açıp kapatmak kadar olabilirdi ama ben yüz yaşındayım gibi hissediyordum.

Greg'in dudaklarındaki tebessüm Diethar'ın şenliklerinde gördüğüm kadınlarınkini anımsattı. Masada sürünen bir yılanı andırıyordu. Bardağını kavradı ve bana kaldırdı. "Hep öyle olmaz Mira. Duyduğuma göre Çukur'dan fırlayan bir kalede doğup büyümüşsün." Arkasını işaret etti. "Tanrıların bile dokunmadığı topraklarda, insanların içinde alkol böyle keyif verici de olabiliyor."

"Çukur'daki elçiler kulağıma fısıldıyor gibi hissediyorum." Yarım ağız konuştum çünkü onlardan farksızdı.

"Haydi ama... bir saatliğine de olsa yaşayabilirsin bence." Zade'i görmüyordum, arkama doğru yaslanmıştı ama Greg ona onay almak ister gibi bakıyordu. Tekrar bana dönüp bardağını bardağıma tokuşturdu. "Kumların içinden çıktıktan sonra yapılacak en iyi şey nedir biliyor musun Mira?" Sır verir gibi ekledi. "Kör olmak ve ağzındaki iğrenç tadı unutmak. Hele ki elindeki muhteşem tanrının şarabıysa... ben buna şans derim."

Gözlerimi kısıp ona baktım, baktım... Kafasına hançeri sokmak istedim çünkü beynimi yıkıyordu. "Matta," diye fısıldayıp bardağı aldım ve yarısına kadar içtim.

Greg kahkaha attı, Jeff başını iki yana salladı ve Shade parmaklarını burnuna bastırıp iç geçirdi.

Elimden bardak kaymadan önce Zade aldı. Yüzüm köpekler tarafından yalanıyordu sanki. Sırtımı yasladım, ellerime kadar uyuştum. "Greg, senden iğreniyorum." Hâlâ içiyordu ve bana bu kadar etki edeceğini söylememişti. Bardağın dibini görene kadar nefes almadı ve masayı parçalayacak şiddetle çarptı.

"Diethar, cusca..."

Zade bana doğru eğilip fısıldadı. "Çok çabuk ve düşünmeden karar veriyorsun Camira. Acaba bunun üzerinde de mi çalışsak?"

"İşine gelmiyormuş gibi konuşmaya devam et. Beni yönlendirmeye bayıldığını biliyorum."

"Çok seviyorum, hastası oldum." Nefesi beni okşayınca bacaklarımı sıktım, bunu görüp kıkırdadı. Başımı oynatamıyordum. Jeff'in hafiften endişeli ama bir o kadar da kahkahaya meyilli suratına doğru dalmış gitmiştim. Zade dudaklarını kulağıma dokunduracak kadar eğildi. "O kadar şarap... en fazla bir dakika içinde hafızanı kaybedeceksin. Sana bunu söylememi bekleseydin keşke."

"Matta," Nefes alıyor gibi söyledim.

Göğsüm şişti, artık karşımda oturan Jeff sayısı bir değil, ikiydi. "Mira?"

"Seni seçemiyorum Jeff. Suratın çok bulanık."

"Ah tanrılar."

"Draak'ların elinde oyuncak oldum." Şimdi masaya düşecektim.

Zade bileğimi yakaladı, yapışmamdan önce beni tuttu. Salyalarımı akıtarak uyumak istiyordum, aynı zamanda kalkıp koşma isteğiyle boğuşuyordum. "Hayır, draak'ların elinde tecrübe etmediğin ama çoktan yaşamış olman gereken her şeyi yaşıyorsun." Sesi bir kulağımdan girdi, öbüründen çıktı. Yanağıma dokundu ve sonra belimden ittirdi. "Kalk, at şu şarabı içinden."

Zade beni ittirmeden önce ne ara başıma üşütüğünü anlayamadığım Greg tarafından havaya kaldırıldım. Kahkaha atmaya başladım, rezilliğim yanaklarımı yarına kadar kızartmayacaktı çünkü şu an... umurumda değildi.

Greg beni kalabalığın arasında bir yerde omzundan indirdi. Parmaklarımın ucunu yakaladı, kafamın içinde ritim tutan ve avazı çıktığı kadar bağırıp şarkı söyleyen insanların arasında kayboldum. Elimden çekip beni döndürdü, hızımı alamadım ve üç kere daha döndüm. Üzerine düşeceğim sırada son anda yakaladı ve gözlerimdeki bulanıklığa güldü.

"Draak'ların oyuncağı ha," dedi mırıldanıp. "bakayım ne kadar iyi dans ediyorsun Mira."

**

Oyunlar, tekmeler, kollarımdan yakalayan Jeff, gardiyanımın bana bakıp kendine gel diye haykırması ama bir yandan da ona sarılıp dans ettiğim için gülmesini tutamaması... Bu kahkahaya hayrandım işte. Aynı zamanda kulağıma kendi sesim de doluyor, çalgıların önüne geçiyordu.

Çeyreklik havada uçtu, bir bardak daha masadaydı. Akıllı kızdım, o bardağı içersem şu aklımı da kaybedeceğime şüphem yoktu ama iki yudum almadan duramadım. Kuruyordum sanki, bir şekilde Diethar'ın beni yaşama döndürmesini dilemek zorundaydım ve o iletişim de anca şarapla yapılabilirdi.

Greg'in kollarının arasında kıvrılıp dururken birisi beni arkamdan yakaladı ve vücuduna bastırdı. Zade'in elleri karnımdaki alev topuna değdiğinde gözlerimi yumdum. Hayallerime girmeye çabalayan sesiyle fısıldadı.

"Aklını ver bana."

"Bu şarabın hastası oldum." dediğimde güldü, ağırlığımın neredeyse hepsini taşıdı. Başını kaldırınca o sıcak nefesten ayrılmak zorunda kaldım.

Masaya doğru bir şeyler söyledi ama ne dediğini duyamadım. Saçlarımdan tuttu. "Şenlikle bu kadar içersen bağların arasında çırılçıplak koşturmaya başlarsın Camira. Sana bakılmasına dayanamıyorum, Diethar beni kesin mahvederdi." Şakağıma dudağı değdi. "Yeterince dans ettiysen gidiyoruz."

"Neredeyse iki bardak içtin."

Parmakları üzerimde kasıldı. "Başımın dönmediğini söylemedim. Tanrıya karşı çıkıyor olabilirim ama Diethar en kalın kalkanları bile aşmayı başarıyor."

Kucaklandım. Gözlerimi tekrar açtığımda dışardaydım. Zade'in göğsünde neredeyse iki dakika uyuduğumu sandım fakat çok daha fazla baygın kalmış olmalıydım çünkü Çukur'a atılmış gibi doğrulduğumda merdivenlerden çıkıyordu.

"Neredeyim?"

"Yatağa yatmak istiyordun. Sana yatak veriyorum."

Parmağımı boynuna koydum, omzuna doğru ilerlettim. Mürekkebin üzerinden kaydırırken adımları yavaşladı. "M'rea ne demek?"

Tebessüm etti. "Sana çok yakışıyor."

"Hiç mi söylemeyeceksin?"

"Söylersem beni hançerlersin." Başını bana eğdi. "Beni hançerlediğinde ne olduğunu biliyoruz Camira."

Kapkaranlık bir odanın içine girdik. Zade üflediğine kandiller parladı, ateşten aydınlık onu görebilmemi sağladı. Başımı taşıyamadım. Beni yatağa oturttu, Greg'in son anda omuzlarıma attığı ceketi yere bıraktı. Hançerlerimi çıkardı, çizmemi yavaşça çekti. Önüme eğilmiş halde üzerimdekileri çıkarırken tek yaptığım onu izlemekti.

Öbür ayağımı ona çizmemi çıkarması için uzattım. "Seni bir kere daha hançerleyebilir miyim?" diye sorunca çizmeyi çıkaramadı. Kaşını kaldırıp bana baktı. "Şaraptan mı bilmiyorum ama..."

"Şaraptan." dedi lafımı kesip.

Yine de cümlemi tamamladım. "Şarap olmasa da aynısını düşünürdüm. Seni hançerlemek istiyorum."

Ayak bileğimi sımsıkı tuttu, beni kendisine çekerken doğruldu ve üzerime geldi. "Camira, aynı şaraptan iki bardak içtiğimi hatırlatmam gerekiyor mu? Sarhoş olman umurumda olmaz, düşünceli birisi değilim."

Boynumu kaldırdım, onunla burun buruna geldim. "Önünde diz çökerim."

"Cusca," Çenesi kasıldı, gözlerini kapatıp koca bir nefes çekti.

"İyi hissetmek istiyorum." Dudağının kenarını öptüm. "Kasıklarım yanıyor Zade. Ağzım kuruyor."

"Gregory'yi öldüreceğim." Onun suçu yoktu, kendisi içmem için başını sallamıştı. "Sadece birkaç yudum almalıydın. Yolun seni endişelendirdiğini biliyorum."

"Bana ne zamandır iyi davranıyor ve düşünüyorsun?"

"Ah, Camira... sana hep iyi davranıyordum ama senin kıyaslayacak hiçbir şeyin yok." Saçlarımın içine parmaklarını soktu ve dudaklarımın üstünde son nefesini alıyormuş gibi mırıldandı. "M'rea,"

Dudaklarına yapıştım, kollarımı ona dolayıp ayağa kalktım. Zade'in aklının başında olmadığı adımlarından belliydi. Geriye doğru yalpaladı, son anda dengesini buldu. Alev saçan gözleri gözlerime dokunduğunda geri dönüş yolunun kapandığını gösterdi.

Üzerindeki ince ceketi ittirdim, dudaklarımız açlıkla birbirini buldu. Onu öperken ellerim kollarım titredi, gömleğinin düğmelerini aceleyle açmaya çalıştığım için normalden uzun sürdü. Parmak uçlarımdan geri indim, boynunda nefes çekip açtığım yolu ıslak bir şekilde takip ettim.

"Beni zehirledin Matta," diye fısıldadım. İki düğme daha, şekilli karnının üzerindeydim.

Gömlek iki yanından sarkarken dizlerimin üzerine çöktüm ama yüzüne bakmaya fırsatım olmadı. Karnındaki ince tüylerden geçtim, kemerini çözerken bu kez gerginlikle doldum.

"Zehir de panzehir de sensin Camira."

Tokayı çözdükten sonra yere fırlattım. Saçlarımın arkasına doğru elini kaydırdı, başımı çekince gri gözlerindeki karanlık bakışlarda saniyelerce oyalandım.

"Bir dakika, aklıma kazıyorum." dediğinde dudağımın kıvrılmasını engelleyemedim.

"Shelby her soruma yanıt vermedi."

"Hoşuma gitmeyecek hiçbir şey yapamazsın. Yanıtların önemi yok." Pantolonunu aşağı çekip onu özgür bıraktım. Saçlarımdan yönlendirdi, dudaklarımı aralayıp tadına baktım. Elimin altındaki kasları birdenbire kasıldı. Nefesini uzun uzun verdi. "Cusca, bu ağız Çukur'a ait." Hareket ettim. "Siktir, Mira..."

Başımdan ittirdiğinde tırnaklarımı ona geçirdim. Gözlerini benden ayırmadı, öyle bir inleyiş dudaklarından döküldü ki bana hiç dokunmamasına rağmen aklım başımdan gitti. Verdiği nefeslerin hepsini duyuyordum, beni daha fazlasına zorlamak ister gibi tutuyordu ama kendisine engel oluyordu. Elimi vücudunda gezdirdim, aşağı doğru çekerken tırnaklarımla tüm karnını çizdim.

Dilimle onu okşadım, saçlarımı yolacak gibi çekti. "Kalk," Bacaklarımdan güç alamadan onun tarafından kaldırıldım. Bir saniye önce önündeydim ve şimdi yatağa yatırılmıştım. Gömleğini çıkararak üzerime eğildi, üzerimde kalan üç beş parçadan da kurtulduktan sonra aynı şekilde tadıma baktı ama dakikalarca kalkmadı.

"Zhaal,"

Üzerime sis gibi çöktü. Göğsüm göğsüne yapıştı, her yerimde gezinirken onunla bir yükseliyordum. Beni kucakladı, yatağın başına bakacağım şekilde çevirdi. Dengemi bulmak için ellerimle duvara tutundum, sadece bir saniye sonra yakıcı biçimde içimde hissettim. Bekleyemiyordu, ikimizi de yakan yangını söndürmek istiyordu.

Her hareketinde göğsü sırtıma çarptı, öncekinin aksine çok hızlı harekete geçmişti. İsyan eden bacaklarım önünden çekilmem için bana bağırıyordu ama mest olan tarafım çok daha kalabalık bir şekilde gürlüyordu. Saçımdan tutup boynumu yana eğdi. Dudakları orayı okşadı.

"Kanını ver bana."

"Al."

Sadece birkaç saniye dişleri tenimde kaldı. "Cusca," Daha derine, en acı verici şekilde beni zorlarken saçlarımı bırakmadı, ellerim aşağı kayıp düşecekti. Kulağımı ısırdı. "Aç ağzını, seni çileden çıkaracağım. Senden başka bir şey yaratacağım."

Yataktaki gümüş hançerle parmağının ucunu hafifçe deldi, dilimin üzerinde gezdirdi. O bir damla kan damağıma çarptığı an gözlerim açıldı. Duvarın sert yüzeyini parçalamak istedim. Dişlerimin arasından hırlıyor gibi nefes çektim, her yerime iğneler battı. Göğsümden yükselen ses düşüncelerime karıştı ve aklımı oynattırdı.

"Zhaal,"

"Evet," Çektiğinde yüzüstü düştüm. Aşağı bastırdı, kemiklerim çatırdadı. "Evet, sana sadece ben bunu yaşattırabilirim Camira. Bana sadece sen etki edebilirsin M'rea. Seni koruyacağım, lanet olsun seni koruyacağım." Sırtımı kesiyor gibi ellerini sürükledi, kalçalarımı sıkarken yastığın içine eğilip bağırdım.

Dayanamıyordum, kanı kanıma karıştığı an adımı unutuyordum. Belimden çektiğinde aceleyle yerimizi değiştirdim. Üzerine oturdum, onu başlığa yasladım. Sırtımdan ve kalçamdan tutup yerimi ayarladı ve göğsünü göğsüme bastırdı. Üstündeydim, kontrollüydüm ama doyumsuz bir şekilde hareket ediyordum. Onu parçalıyordum, derisini ellerimle kestiğimi biliyordum.

"Evet, al benden. İstediğin kadar sömür beni Camira."

Dudaklarımı buldu, saçlarını sımsıkı tuttum. Şehvetle hareket ediyordum ama ne yaptığımı bilmiyordum, hayvani içgüdülerimi uyandırmıştı. "Zade, ben... iyi hissediyorum."

"Hissettiriyorsun." Boynumu öpmeye başladı. "Beni bin kere hançerledin Camira, canımı yakmaya devam et."

"Şarap yüzünden." dedim göğsünü okşarken.

"Evet, şarap yüzünden."

Saniyeler gibi geçen uzun dakikalardan sonra bu kez o üzerime geldi. Dayanıksız bedenim altında eridi, gözlerimi açamaz oldum. Bacağımı tepeden okşadı. Başımı başımın yanına yaslayıp anlamadığım kelimeleri sıraladı.

Başka bir dil.

Ama ağzına çok yakışıyordu.

"Çukur'un en dibine benimle bat, benimle çık M'rea."

"Beni oradan çıkarırdın."

"Evet, seni oradan çıkarırdım. Nereye gidersen git seni bulurum." Sonuna kadar kendisini ittirdiğinde göğsümden kalktım. Kasıldığımı hissetti. "Benim için yüksel Camira."

Zaten artık duramazdım. Patladım, o da patladı. Kollarının üzerine kendisini bıraktı, yüzüme eğilip beni sonsuzluk gibi öptü.

Gözlerimi açamıyordum, ellerim kollarım hareket etmiyordu. Şarap mıydı, yoksa kanın etkisi beni tamamen mi tüketmişti anlayamıyordum.

**

Sarhoşluğum katlanılabilir bir hale dönüştü. Sürekli uyuyup uyandım ama bir yerden sonra geri yatamadım. Zade yüzüstü yatıyordu, gözleri kapalıydı. Örtü beline kadar çekiliydi. Yüzümü avucuma yaslamıştım, ensesinin altındaki çember izinden sonra biraz daha aşağıda kalan üç çizginin üzerinde parmaklarımı gezdirdim.

Sağ ve sol neredeyse mat, ortadaki ise hâlâ silik.

Gri gözlerini yavaşça açtığında bir an dokunmayı kestim, sonra en baştakine tekrar değdim. "Zhaur," dedim fısıltıyla. Sağdakini takip ettim. "Ulkos," Ve silik olanda durdum.

"Zenin."

Bakışlarım izden ona kaydı. "Zenin." Elimi aşağı çektim. O iz bomboş duruyordu, kaybolmuş gibi. "Öldü mü?"

"Öldü."

Köpekleriyle yaşıyordu. Gerçek köpekler olmadığı düşünülürse onlarla olan bağı bambaşka bir boyuttaydı. Güçleri vardı, her köpek binlerce draak'a bedeldi. Zenin'in adını hiç duymamıştım. Generallerin hiçbirisinde ona dair işaret olduğunu söylememişti.

"Ne zaman?"

"Çok uzun zaman önce."

Omurgasından ilerledim, o ize geri döndüm. Kaşlarım hafif çatıldı. "Ama Ul'na geri döndüğünde bu iz biraz daha belirginleşmişti. Ul'na'nın bir işareti sanıyordum."

Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı ve yastıktan başını kaldırdı. "Vücudumu mu ezberlemiştin?"

Hemen elimi üstünden çektim. "Matta, hayır. Her gün böyle şekiller görmüyorum ve aklıma kazındı."

Kolundan güç aldı. "Bu bir yalandı Camira." Belimden yakaladı, sırtımı kendisine çevirdi ve yastığa zorla yatırdı. "Beni incelemeyi kes ve uyu. Yarın buradan gidiyoruz."

"Sandığını açmamı istiyorsan o izin Ul'na'yla olan alakasını söylersin."

Kıkırdadı. "Pekala... söyleyeceğim ama ilk önce sandığımı açacaksın."

"Yine oyalamaca..."

"Hayır, söyleyeceğim." dedi, yanağımın kenarına dudaklarını değdirdi. "Ama şu an uyumalısın yoksa gidip biraz daha şarap bulacağım. Çok çeyrekliğim var."

Direnebildiğimi söyleyemezdim zaten. Gözlerimi kapadıktan sadece birkaç dakika sonra uyuyakaldım. Hem bedenen hem de şarabın etkisiyle ruhen rahatlamış ve arınmış bir halde. O kadar tatlı bir uykuydu ki ne rüya gördüm ne de yerimden fırladım.

Ancak zincir kırılma sesi geldiğinde istem dışı uyandım.

"Zade?" Kalkmıştı, yatakta oturuyordu ve pencereye bakıyordu. Sırtımı kaldırdığımda omzunun üstünden bana baktı. Duman yoktu, gözleri parlaktı yani hayır, o da rüya görmemişti. "Köpekler..."

"Uyumaya devam et." O kadar kendinden emindi ki dumanlar odayı sarsa bile ona inanırdım. "Bahçede biraz dolaşsınlar." Pencereye son kez bakıp yanıma geri yattı.

**

Sabah içimde huzursuzlukla uyandım. Belki de kalktığımda Zade'i gördüğüm içindi. Çıplak sırtından gözlerimi alamamıştım, ortadaki çizgi hariç diğer ikisi farklı görünüyordu. Dikenleri çıkmış ve uzamış gibi.

Sırtına dik dik baktığımı görünce üzerine hemen gömleğini geçirdi, tuniğini giydi, kılıçlarını kuşandı. Başıyla işaret verdiğinde hançerlerimi sabitledim ve hanın girişinde beklemeye başladım. İlk önce Jeff indi, sonra Shade ve en son Gregory. Başını tutuyordu.

"Selam Mira. Biliyor musun, dün geceye dair hatırladığım tek şey sensin." Zade ona kaşını kaldırınca Greg patlama dolu bir kahkaha koydu. "Benimle dans eden sen miydin yoksa Zade? Eğer öyleyse beş bardak şarap içmiş olmalıyım çünkü seni Mira'ya benzetmem... eh, pek hoş olmazdı."

Zade gözlerini devirdi ve beni omzumdan yakaladı. "Gidelim. Uykusuzluğun ve açlığınla daha sonra ilgileniriz Gregory."

"Affedersin, biraz geç kalktım."

"Açmamız gereken bir sandık yokmuş gibi." diye homurdandı Shade.

Atları almak için acele etmedik, Shade'in sözlerinin aksine sandığın mührünün kırılmasını beklemek zorundaydık ve benim hiç anlamadığım şekilde omzuma bakarak bunu tahmin ediyorlardı.

Ya da Zade hissediyordu. Pek emin değildim.

Erken kalkan insanlar sağımızdan solumuzdan geçerken hepsi bizden tarafa bir bakış yolluyordu. Adımlarımızda kılıçlar görünüyordu ve bu kadar sessiz, sakin bir köy için fazla karanlıklardı.

Kral Vhul'dhar'ın yanlarında yürüdüğünü bilmemelerini geçiyordum, General Zachary'nin bile burada olduğunu düşünmüyorlardı.

"Zade, aslında..."

"Bu da ne böyle?" Gözümü gökyüzüne dikip tepede parlayan şeye odaklandım. Birkaç adım atıp önlerine geçtim.

Bulutların arasında parlayan bir yıldıza benziyordu.

Jeff hemen yanıma geçip bir gözünü kapatarak yukarı baktı. "O bir..."

Evet, yıldızı andırıyordu. Tepemizden süzülerek geçti, incecik bir çizgiyi ardında bıraktı ve sonra hiç görünmemiş gibi kayboldu. Jeff'in bakışları dağıldı, yüzü inanılmaz bir hızla değişirken kılıcını sımsıkı tuttu.

"Cusca,"

Patlama, dün gece şarap içtiğim tavernadan duyuldu.

Arkamı hızlıca döndüm, gökyüzüne yükselen dumanları gördüm. Kalbim yarışa çıktığında Zade beni yakaladı. İçine sokacakmış gibi çekti, hepsi benim gibi patlamaya bakıyordu.

"İşaret mi verdi?"

Zade onların sözlerine hiçbir tepki vermedi.

Shade kılıçlarını çekerken gözleri evlerin arasında dolaşmaya başladı.

Zade'in beni tutan parmakları kaskatı kesildi ve fısıldadı. "Anlaşmayı bozdu."

İki yanımızdan insanlar çığlıklarla kaçmaya başladığında kapkara dumanlar köyün farklı yerlerinde göründü ve içlerinden kumaşlara sarınmış, karanlıkta belli olmayacak kıyafetlerle bir sürü kişi çıktı.

İttirildim, generaller dört bir yanımı sardı.

Zade ölümcül bir ifadeyle çevremize bakarken kılıcını çekti. "İzciler," dediğini duydum. Gri gözleri bana döndü. "Siktir."

Seguir leyendo

También te gustarán

23.6K 5K 29
Ilana, ejderhaların şövalyeleri ve onların binicileri olarak geçen Rhas Kabilesi'ne aittir. Rhas Kabilesi, yüzyıllar boyunca Rulva ejderhalarına hizm...
13.3K 2.2K 33
❂ The Wattys 2023 Yarı Finalist ❂ ❂ WattpadFantasyTR'nin Mitoloji ve Efsaneler Diyarı adlı okuma listesinde ❂ Haksız yere zincirlere vurulmuşsa biri ...
218K 19.4K 57
Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan...
744K 59.9K 45
• 2021 Watty Ödülleri Kazananı • • Tamamlandı • • İmperium - I • Elismera, kadim bir türün kanını taşıdığını öğrendiğinde tüm dünyası alt üst olur. H...