YABANCI NEFES (3 HAFTAYA DÜZE...

By maisie_ruby

190K 19.8K 14.9K

İki ülke arasında aranan terörist yüzünden Azerbaycanlı özel kuvvetler askerlerinin ve genç doktorumuzun göre... More

1|Yabancı nefes
2|Güvenli kollar
3| Geçmişin sanrısı.
4| Çiller
5| Ateş çemberi
6|Bilinmeyen biri
7| Karanlığa tutunan umut ışığı
8| Sönmüş umutlar.
9| Ölüm.
10|Acıyla harmanlanan kalpler
11|Gelecek için atılan adımlar
12|Geçmiş'in bıraktığı izler
13|Bir fotoğraf karesi
14|Terkedilmiş kız çocuğu
15|Ayrılığın serzenişi
16|Acının tarifi
17|Yalanlarla süslenmiş gerçekler
18|Muma dönmüş kalpler
19|Gözler yalan söylemez
20|Ruhu, çocukluğuna esir düşmüş adam
B̶i̶r̶ ̶k̶ü̶ç̶ü̶c̶ü̶k̶ ̶a̶s̶l̶a̶n̶c̶ı̶k̶ ̶v̶a̶r̶m̶ı̶ş̶
21|Soğuk mezar
İlk kitap finalinden spoiler
22|Gerçekler
"Turan'ın düşlerinden"
24|Ruhun serzenişi part 1
24|part 2
25| İʟᴋ ᴋɪᴛᴀᴘ ғɪɴᴀʟɪ ᴘᴀʀᴛ 1
25|İʟᴋ ᴋɪᴛᴀᴘ ғɪɴᴀʟɪ ᴘᴀʀᴛ 2

23|Küçük bir geçmiş meselesi

2.2K 343 492
By maisie_ruby

Öncelikle selamun aleykum! Nasılsınız?

Bölüme geçmeden önce uyarımı okuyun lütfen.

SINIR: 300 OYLAMA 350 YORUM.

Sınır sayısı azalmıştır. Şayet bu bile geçilmezse bu fazlasıyla saygısızlık olacaktır. Ortada emek var ama karşılık veren kimse yok (bazıları hariç)

Satır arası sırf sınır geçilsin diye emoji, random veya harf gibi şeyler atmayın. Rica ederim normal bir yorum atın. Emin olun yaptığınız her yorum içimin daha fazla umutla dolmasına, mutlu olmama neden oluyor. Bir de rica ederim başka kitaplardan bahsetmeyin, benzetme yapmayın. Her kitabın kendine özgün evreni, duygusu, acısı, mutluluğu var. Bu evrende başka bir evrenden bahsedilmesi hem bana hem de adı geçen kitabın yazarına saygısızlıktır.

Emeğimi hiçe sayan, uyarımı dikkate almayanlar üzgünüm ama sessize alınacak, hadlerini aşanlar engellenecektir. Nasıl ki ben vaktim yokken bile bir şekilde sizlere olan saygımdan bölüm bitirmeye çalışıyorsam aynı saygıyı görmek isterim☺️

Bu her iki sınır için geçerlidir. Belirsiz okurlar en azından oylayın. Bunu rica ederim yapın!

Uyarımı dikkate alanlara saygım, bana gösterdiği saygı kadar sonsuzdur. Allah için sizleri çok seviyorum❤️‍🩹

Bölümde hatam varsa affola.

Keyifli okumalar!

23|Küçük bir geçmiş meselesi.

Şömineden gelen çatırtı sesleri zihnimi okşuyor, huzuru ruhumun derinliklerinde hissediyordum.

Gözlerimi kapatmış, sırtımı Turan'ın göğsüne yaslamıştım. İki saat önce eve dönerken İnci'mi uyutmuş vakit geçirmek adına oturma odasına gelmiştik. Gariptir ki gözümüze uyku girmiyordu. Belkide günler sonrası huzuru bu denli hissetmek uyumamızı engelliyordu. Kollarımı iki yandan kaldırdığı dizlerine yaslamışken dudakları boynumu öpüyordu.

"Bu gün fazla bir yaramazsın." dedim tebessüm ederken. Bunu söylerken bile gülümsüyordum çünkü halimden gayet memnundum. Ve memnun olduğumu o da biliyordu. Tenimden hiç ayrılmayan dudakları kıvrılırken karnımın üzerindeki parmaklarını haraket ettirdi. İçimde beliren garip bir sızlamayla elimi karnımı saran kemikli parmaklarına bıraktım.

"Evə gecənin bir yarısı gəlib səhər tezdən gedirəm." (Eve gecenin bir yarısı gelip sabah erkenden gidiyorum.)

Omzuna yasladığım başımı yan çevirerek ona baktım. "Ee yani?" Dudak büzerek, "Yanisi odur ki, sənin üçün çox darıxıram. Nə adam ağıllı görə bilirəm nə də qucağlaya bilirəm." dedi iç çekerek. (Yani seni çok özlüyorum. Ne adam akıllı görebiliyorum ne de sarılıyorum.)

Dudaklarını alnımı bastırarak sertçe öptü. O beni öperken alnım ve burnum arasındaki küçücük yeri çenesine yaslamıştım. Gözlerim huzurla kapanırken konuşmaya devam etti. "Elə buna görə ölürəm həsrətindən." (İşte bu yüzden ölüyorum hasretinden.)

Kaşlarım çatılırken, "Ölüm kelimesini ağzını almazsan sevinirim. Bir ölümü daha kaldırmak istemiyorum." dedim canımın acısını hiçe sayarak. Daha annemin ölümüne bile yeni yeni alışabilmişken bir ölümü daha kabullenmek istemiyordum. Elbet bu kelimeyi öylesine söylemişti ama öylesine söylenen kelimelerin bile bir gün gerçek olduğunu görüyorduk.

"Baş üştə gözəlim." (Emredersiniz güzelim.)

"Aferin." dedim ifadem yumuşarken.

Bir eli karnımı okşarken durmadan iç çekip duruyordu. Yetmiyor ara sıra seslenmelerimi duymuyordu. Dalgın ve düşünceliydi. Bu hali istemesem bile meraklanmama ve sinirlerimi bozmaya yetiyordu.

"Turan."

"Haycan?"

"Bir şey mi var?"

Başını geriye çekerek çatılmış kaşlarıyla bana baktı. "Başa düşmədim?"

Elimi yanağına yaslayarak yarasını okşadım. Yanağını elime yaslarken gözlerini kapattı. Yumuşak ve anlayış dolu sesimle konuşmaya başladım. Şayet onunda anlaşılmaya ihtiyacı vardı.

"Seni üzen, dalgın olmana neden olan bir şey mi var? Eğer varsa söyle. Belki yardımcı olabileceğim bir şeydir."

Kaşlarını kaldırarak dilini damağına yok anlamında vurdu. Gözlerini açmamış kedi gibi yanağını elime sürtüyordu. Buruk bir tebessümle bu halini izlemiş bu kez ben iç çekmiştim. Anlatamadığı konu her neyse onu üzüyordu. Yoksa genelde hep konuşkan olan Turan bu denli sessiz olamazdı.

Zihnim bir anlık eskiye dönerken gözlerimin önüne ilk halimiz geldi. Belki yeri değildi ama ne zaman duygu yoğunluğu yaşasam geçmişi düşlüyordum.

"Biliyor musun? İlk başlar sen hep konuşkan ben çekingen birisiydim. Ama şimdi tam aksi. Sen susuyorsun ben seni konuşturmak için çabalıyorum."

Gözleri konuşmamla beraber aralanırken, beni dikkatle dinlemeye başladı. Diğer elimi sevgimi mühürlediği kalbine götürdüm. Avuç içimde atan kalbim dokunuşumla beraber hızlanmaya başlamıştı. Aynı şekilde gözlerini heyecandan kırpmaya başladı. Yutkunduğu için belirginleşen adem elmasına dudaklarımı bastırarak öptüm. İsmimi sessizce fısıldarken geri çekildim.

"Sana ilk kez güvendiğimde bana mine çiçeği uzatıyordun." Gözlerim sızlarken, "O gün benim hiç unutmamam gereken bir gündü. Ve sen o günü güzelleştirdin." dedim. Gerçekten öyleydi. Turan bana o gün terkedilmiş bir kız çocuğu olsam bile çabalamam gerektiğini, acılarımla savaşmam gerektiğini öğretmişti. Acaba onunda böyle bir anısı ya da tarihi var mıydı?

"Seninde var mı hiç unutamadığın tarih? Mesela benimki 28 Şubat."

Gözleri gözlerimde tutuklu kalırken, onca yaşanmışlığını tek bir tarihe, cümleye sığdırdı. "24 Mart. Heç vaxt yadımdan çıxmayacaq olan tarix ancaq 24 Martdı." (24 Mart. Hiçbir zaman unutmayacağım tarih sadece 24 Mart.)

Artık takvim yaprağı 14 Mart gösteriyordu. Yani 10 gün kalmıştı...

Üst dudağımı sertçe ısırırken, "Nedenini sorabilir miyim?" diye sordum. Gözlerini yumarken, "Anamın ölüm tarixidi." dedi sadece. Uzatmadı. Uzatmadım. Onun yerine ben anlatmaya başladım. Eğer bir aile olacaksak acılarımızı bölüşmeyi ve sarmayı bilmemiz gerekiyordu.

"Beni de o tarihte annem terketti."

Şaşkın bakışları bana dönerken konuşmaya devam ettim. "Kucağımda annemin ismini taşıyan çiçeklerim varken terketti beni. İlk kez büyümeye başlayan çiçekler o soğukta benimle beraber bir gece geçirdiler. Bir gecede solup kurudular. Bir daha da açamadılar." Tâ ki annemi tamamen kaybedene kadar. Annemin beni terkettiği gün yeşerip aynı anda solan çiçekler, annemi tamamen kaybettiğim gün yine yeşerip kurumuşlardı.

"Beni oradan ismini hatırlayamadığım o gün bizim eve temizliğe gelen bir kadın kurtardı. Belki ismini hatırlamıyorum ama onunla bir gün bir yerde karşılaşsam mutlaka tanırım. Yüzündeki o şefkati, merhameti ölsem unutmam."

Anı tekrar yaşıyormuşum gibi hissederken bacaklarımı kendime çekip kollarımı kendime sardım. Ve çenemi diz kapağımın üzerine yasladım. Sımsıcak odaya nazaran bir üşüme sarmıştı bedenimi. Ağlamadım. Çünkü bu gece biz gerektiği kadar gözyaşı dökmüştük.

Yaşanılanlara sessiz eşlik eden Turan, geriye çekilerek ayağa kalktı. Üzerinde kolsuz tişörtü ve siyah şortu vardı. İlk kez bu şekilde onu gören gözlerim sanki senelerdir görüyormuş gibi bu halini yadırgamamıştı. Aksine daha çok hoşuma gitmişti. Kalktığı yerden bana bakarken güzel bir tebessüm sundu bana. Gözlerim güldüğü zaman beliren ama şimdi kirli sakallarının örttüğü ince çizgilerde, kısılan gözlerinde, sağ gözünden bir parmak uzaklıkta duran koyu renk beninde gezindi.

Bunların hepsi hepi topu 3 bilemedin 4 saniye içerisinde gerçekleşmişti. Olduğum yerden beni yan bir şekilde kucağına alırken başımı kocaman gövdesine yasladım. Parkeden gelen yalın ayak seslerine kulak kesildim. Kalp atışlarını dinledim. Nefes alış verişini saydım. Yan profilini izledim. Hepsini an da kalmak ve geçmişimin düşlerinden kaybolmamak adına yaptım. Odamızdan içeriye geçerken tek dizini yatağa yaslayarak beni sol tarafa bıraktı. Alnımı öperek odadan ayrılırken İnci'nin yanına gittiğini anladım. Çok geçmedi zaten gidişinin üzerinden. Elinde bebek telsiziyle hemen yanıma geldi. Önce üstündeki tişörtten kurtuldu. Ardından ellerini yatakta iki yana yaslayarak öylece zemini izledi.

O zemini izlerken ben sırtındaki yara izlerini izledim.

Sol elimin parmaklarıyla yaralarına dokunurken bedeni gerildi. Sayamayacağım kadar yada bir süre sonta sayısını unutacağım kadar yaraları vardı. İnsan bedeni tek bir tokata bile dayanamazken o bunca acıya nasıl dayanmıştı? Sadece tokat olsa az acıtırdı. Ama onun teni her türlü işgenceyle ve yara iziyle süslenmişti. Bunca acıya göğüs geren adam benim acılarımada yoldaş olmuştu. Yatağa yaslanan ellerini sıkarken nevresimler parmakları arasında ezildi. Uzandığım yerde dikleşirken ona yaklaştım. Başını sağ tarafa çevirirken ne yaptığımı bilmek adına yandan bana baktı. Ellerimi omuzlarına sararken ilk önce yanağını öptüm. Ardından sırtındaki tüm yaralara dudaklarımı bastırarak hepsine melhem olmaya çalıştım. Bu kez sormadan sarmak istedim yaralarını. Bu kez sormadan anlamak istedim onu. Bu kez ben atmak istedim adımlarımı.

Onu kendime çekerken kollarım boynuyla, dudaklarım dudaklarıyla buluştu. Öptüm tüm yaralarından, öptü tüm yaralarımdan. Aşkın değil sevdanın ne olduğunu, merhametin, şefkatin, tutkunun ne demek olduğunu beraber öğrendiğim adamın teninde kayboldum. Kaybolduğum yerden ona tutunduğum duygular çekip çıkardı beni.

Öyle bir tutkuyla sevdik ki birbirimizi, diğer birliktelerimiz yalan oldu.

Turan, beni bu gece diğer tüm öpüşlerini geride bırakacak bir tutkuyla öptü. Sanki bizi büyük bir ayrılık bekliyordu ve henüz yaşamadığımız ayrılığın acısını bu gece çıkarıyordu.

Göğsünde soluklandığımda ise saat daha yeni 04:04 geliyordu.

Uykuya dalmadan önce Turan'ın hep olduğu gibi kulağıma seni Allah için çok seviyorum diyişini duymuştum.

🌬

Fazlasıyla derinleşmiş sessizliğime musluktan akan su damlaları eşlik ediyordu. Az önce güzel bir duş almış tam çıkacakken bulanan midem yüzünden kusmaya başlamıştım. Sebebi neydi bilmiyorum ama artık öğrenmem gerekiyordu. Çünkü üzerimde hiç geçmeyecek gibi hissettiren yorgunluk ve hassasiyet vardı. Yüzümden süzülen damlaları aynadan izlerken yutkundum. Aklıma sadece iki ihtimal geliyordu.

Ya hastaydım ya da-

"Aysu! Hardasan?" (Aysu! Neredesin?)

"Aşu! Edesin?" Babası gibi beni soran kızıma kıkırdarken yüzümü peçeteyle kuruladım. Aklımdaki bir diğer ihtimal daha olası gibi duruyordu. Ama öğrenmeden bilemezdim. Bornozun kuşaklarını sıkıca bağlarken banyodan ayrıldım.

İkiside yatakta uzanmış tavanı izliyordu. İnci'nin üzerinde hep olduğu gibi düğmesi açık zıbını varken Turan'ın altında sadece şortu vardı. Çıkar çıkmaz gördüğüm görsel şölene dudak büzdüm. Büzdüğüm dudaklarımı sırıtarak izleyen Turan, "Gəl bura." dedi. Sıkıca kavradığım kuşakları rahat bırakırken onlara doğru adımladım. İnci uzandığı yerden hızla dikleşmiş kollarını uzatarak, "Ane!" demeye başlamıştı.

Kızıma kayıtsız kalamayarak onu kucağıma aldım. "Ane bak!" dedi ilk kez bir kelimeyi doğru söylerken. "Bakıyorum güzelim." Avuç içine sakladığı bir çiçek vardı. Mor renkli mine çiçeği.

Gözlerimi kırparken şaşkınlıktan açık kalan ağzımı Turan işare parmağıyla kapattı. Bakışım ona dönerken dün geceki sessizliğinin aksine bu gün konuştu.

"Sənə bir söz vermiştim. Xatırlayırsan?" (Sana bir söz vermiştim. Hatırlıyor musun?)

Baş sallarken gözlerimin önüne geçmişten bir kare inmişti.

"Sen bu çiçeği nereden buldun?" Diye sormuştum ona.

"Evimdə bunlardan çox var. Hamısı içərdədi. Soyuğu çox sevmir bu çiçək." Soğuğu çok sevmez bu çiçek. Ben de sevmezdim. Hemde hiç. Hâlâ daha sevmiyorum. Evimde bunlardan çok var. Hepsi içeride. Soğuğu çok sevmez bu çiçek.

Çiçeği bana uzatırken almamıştım. Geriye çekilmiş, "Sen de kalsın. Bana verme." demiştim. Bana verme çünkü kuruturum. Benim avuç içim soldurur bu çiçekleri.

Gözleri kısılırken, "Məncə, bu gülün sənə ehtiyacı var. Həm sadəcə bunun deyil, digərlərinin də." demişi. Bence bu çiçeğin sana ihtiyacı var. Hem sadece bunun değil, diğerlerinin de.

Başımı hızla iki yana sallamış, "Kuruturum ki, ben onları. Bakamam. Hemen solur hepsi." demiştim. Çünkü hep kurutmuştum ben.

"Solsun. Təzəsini alarıq." Solsun. Yenisini alırız demişti bana

Dudaklarım benden bağımsız titrerken, "Eskisi gibi olmaz ki ama Turan bey...Eskisinin yerini vermez." demiştim.

"Olmasın. Verməsin. Bunlar olmur deyə, ümidsizliyə düşməyə ehtiyac yoxdur. Olmur, heçnə olmaz. Əvvəlki kimi deyil, olmasın...Ama sən əvvəlki kimi olmur deyə ağlama. Əksinə, boş ver. Boş ver ki, həmin yerdə daha gözəlləri çiçək açsın." Olmasın. Vermesin. Bunlar olmuyor diye, umutsuzluğa düşmeye gerek yok. Olmuyor mu? Hiçbir şey olmaz. Eskisi gibi değil mi? Olmasın... Ama sen eskisi gibi değil diye ağlama. Aksine boş ver. Boş ver ki, aynı yerde daha güzelleri çiçek açsın.

Kulaklarımda yankılanan sesleri mahsur kaldığım dipsiz bir kuyudan çekip çıkarmıştı beni. Aslında umutsuz değildim sadece bir kere daha kurutmak istemiyordum annemin ismini taşıyan çiçekleri.

Yatakta dikelerek tam önümde durdu. Diz kapakları dizlerime değerken oturduğu halde bile uzun olan boyuna baktım. Kızımızı kucağına alırken İnci'm bir kez daha çiçeği bana uzattı.

"Unudma Aysu. Mən var olduğum müddətçə bu çiçəklər solmayacaq. Solsa belə-"

"Yenisini alırız." dedim gözlerinin içine bakarak.

Dudaklarımızda beliren tebessümün mührünü, kızımızın odada yankılanan kahkahası ve avuç içime yeşermek için konan mine çiçeği koymuştu...

🪻

Oturduğu koltukta geriye yaslanan Oktay, bilgisayarla uğraşıyordu. Diğerlerinin aksine sabahın köründe karargaha giderek kendini işe vermişti. Yaklaşık dört saattir verilen işi yaparken en son bitirerek gözlerini kapattı. Fazlasıyla yorulmuştu. Başını geriye atarak boynunu kütletirken kollarını boynunun arkasına koydu.

Bir bilemedin iki saat sonra herkes Cavanşirlerin bahçesinde toplanarak mangal yapacaktı. Belki kızlar bilmiyordu ama yaklaşmakta olan ayrılık vardı. Her ne kadar erkekler çaktırmamaya çalışsada gecelerini gündüzlerine katarak bunun için uğraşıyorlardı.

Hem her şeyin başlangıcı hem de her şeyin biteceği, iki devleti de ilgilendiren bu görev sonunda son bulacaktı. Belki uzun sürmüştü sürecekti ama bitecekti.

Buruk bir tebessüm her edindi dudaklarında Oktay'ın. Geride onu bekleyecek bir eşi artık yoktu. Gerçi eskiden sevdiği kadına eş denir miydi orası tartışılırdı. Kendince tavanı izlerken kapı tıklatıldı. Ardında gir demesiyle içeriye Dilara girdi. Elinde dosyası vardı.

Selam dururken, "İstediğiniz dosyaları hallettim komutanım. Yarın rahat bir şekilde göreve gidebiliriz yani." dedi sonlara doğru imayla.

Oktay sırıtarak sol gözünü kırptı. "Kızım sen bana neyin imasını yapıyorsun?" Dilara gözlerini devirirken dosyayı masaya bıraktı.

"Bir şey ima etmiyorum komutanım. Sadece evde dinlenmem gerekirken burada ne işimin olduğunu anlamaya çalışıyorum."

Dilara kömür karası saçlarından kopan bir kaç tutamı üfleyerek uçururken Oktay bir kaç saniye onu izledi. Hangi sebeple izlediğini bilmiyordu ama izlemişti işte.

Tam Dilara çıkacakken, "Dilara." diyerek seslendi. Genç kadın ismini seslenen sert ama yumuşak olan sesle geriye döndü. Bu ses nasıl oluyordu bilmiyordu ama Oktay'ın ona ismiyle seslenmesi hoşuna gitmişti.

"Efendim komutanım?"

Dilini kurumuş dudaklarında gezdirdi Oktay. Kaç saattir su içmemek baş ağrısıda neden olmuştu ama umursamadı. "Akşam Cavanşirler mangala davet etti. Aramışlar seni ama duymamışsın." dedi oturduğu yerden kalkarken. Üzerinde askeri üniforması vardı. Ellerini kemerinin içerisinden geçirirken genç kadının arkasında duran duvara bakarak konuştu. Ara sıra gözleri kadına değiyordu o kadar.

"Telefonumun şarjı bitti ondan duymamışım."

"Gelecek misin? Gelmeyecek misin?"

Yutkundu Dilara. "Aile arasında yapılan bir davet. Ben gelmeyeyim."

Oktay'ın gözleri kısılırken, "Artık sen de bu aileden sayılıyorsun. Kendini bizden soyutlamana gerek yok." dedi.

"Orada ki kadınların hiçbirini tanımıyorum. Ya beni sevmezlerse? Ya beni sizlerden kıskanırlarsa?" diyerek onu düşündüren soruyu sordu. Çekiniyordu yeni birileriyele tanışmaya. Zaten bu time bile henüz alışamamıştı.

"Bizim kızların yüreği pamuk gibidir. Hem onlar eşlerinin sadakatini iyi bilirler. Merak etme yani." İkinci cümleyi söylerken istemese bile canı yanmıştı. Tıpkı Dilara'nın da yandığı gibi.

"Gelirim." Diyerek adım atmayı seçti Dilara. Ne zamana kadar evde tıkılıp kalacaktı ki? En azından bir adım atması gerekiyordu.

"İşin bittiyse hazırlan. Bahçe çıkışında beni bekle. Birlikte gideriz."

Genç kadın başını sallarken odadan ayrıldı.

🌬

Nereden estiğini bilmediğim, ne alaka bile diyemediğim şekilde kendimi Cavanşir abilerin evinde salata yaparken bulmuştum. Şimdiyse midem bulana bulana kırmızı soğan doğruyordum. Erkekler bahçede mangalı ve etleri hazırlıyor biz ise mutfakta uğraşıyorduk.

"Orxan sən canı çəkil! Ac qalacağıq əlindən." diyordu sinirle Cavanşir abi. Bahçeden gelen sesleri hiç kesilmemişti.

"Cavan şirim a-ah! Bir dur da." diye cevap veriyordu Orhan abi. Elçin abi sandalyeleri birleştirerek uzanırken, Cavanşir abi elinde tuttuğu şişlere tavuk etlerini geçiriyordu. Tabi bir yandan masayı silen Aysel'i de kesiyordu.

Turan kucağında Mübarizle beraber İnci'nin peşinden koşarken kızımızı yakalayarak kucağına aldı. Bir an gözleri bana dönerken sol gözünü kırparak bitiyorum sana dedi. Utanarak gözlerimi kaçırmak yerine tebessüm ederek parmaklarımı öperek üfledim. Alt dudağını dişlerken etrafına kısaca göz gezdirerek aynısını yaptı. Amaç hava yoluyla öpücük göndermekti. Tabi avuç içime sinen soğan kokusunu hisseden midem kötü olmasaydı.

Yüzümü buruşturarak, "Nur, gözünü seveyim sen doğra bunları. Kusaca-" diyemeden lavaboya doğru koştum. Allahtan lavabo mutfağın hemen yanındaydı. Yediğim her şeyi çıkartırken dün akşam olduğu gibi Turan kapıyı pat diye açtı. Bu kez tek değildi yanında paytak adımlarla kapıda duran İnci vardı.

Sifona basarken içime derin nefesler çekmeye çalıştım. Mide öz suyum bile çıkmıştı ama rahatlayamıyordum. Ellerimden gelen koku yüzünden elimi yüzüme kapatamazken yutkunmaya çalıştım. İnci ve Turan'ın elini sırtımda hissederken bir kez daha içimdekileri çıkarttım. En son gerçek anlamda rahatlarken kızların kapı önüne toplandığını gördüm. Hepsinin gözlerinde endişd ve merak vardı. Yüzümü buruştururken Turan'ın yardımıyla ayağa kalktım. Sırtım göğsüne yaslanmıştı. Yüzümü hatta ellerimi kendi elleriyle yıkayıp yüzümü peçeteyle kuruladı. İnci'min sessiz bir şekilde bacağıma sarılmasıyla sağ elimi başına yasladım.

"Qusmaların çox artıb. Adi soğan qoxusuna qusursan. Sabah həkimə gedəcəyik. Hətta indi gedək." (Kusmaların çok arttı. Soğan kokusuna bile kusuyorsun. Yarın doktora gideceğiz. Hatta şimdi gidelim.)

"Hayır!" dedim kolumu tutan ellerine dokunarak. "Gerek yok gitmemize." Ona doğru yaklaşıp, "Gece çok ağladım. Üstüne bir de yoruldum. Ondan bu haldeyim." dedim. Onunla beraber gitmek istemiyordum hastaneye. Ya kötü bir haber olursa? Onun öğrenmesini istemiyordum.

Aynı şeyleri bir kez daha yaşayamazdım.

"Bütün həftəni qu-"

"Sevgilim! Uzatmayalım lütfen. Çok açım ben." İnci'yi kucağıma alarak, "Anneciğim anne çok acıktı. Sen de acıktın mı?" diye sordum. İnci oralı bile olmadan dudaklarını yanağıma bastırdı. Başını omzuma yaslarken saçlarına kocaman bir öpücük kondurdum. Kızım bu zamana dek asla sorun çıkaran bir bebek olmamıştı. Şimdi bile halime anlayış göstererek beni öpüp, sarıyordu.

Lavabodan kızıma sarılı çıkarken kızlara kaşlarımı kaldırarak sonra dedim. Dudaklarımı sessizce oynatmıştım anlamaları için. Arkada Turan varken her hangi bir soruya rahat cevap veremezdim. Tekrardan mutfağa gelirken bu kez bahçeden Elçin abi ve Orhan abinin atışmaları geliyordu.

"Aysu bir də qus gör mən səni həkimə aparıram yoxsa yox. Səni belə görməyə dayana bilmirəm mən." (Aysu bir daha kus bak gör hastaneye gidiyor muyuz gitmiyor muyuz. Seni böyle görmeye dayanamıyorum ben.)

"Sevgilim, tamam. Kötü olursam bizzat ben gideceğim hastaneye. Sen rahat ol."

"Gideceğim değil gideceğiz. Ah Aysu ah! Çox inadkarsan." dedi iç çekerek alnımdan öperken. İnci'yi kucağına alırken, "Gəl ata bala birazda oynayaq." dedi. Onlar giderken ben sandalyeye oturdum. (Gel baba kız biraz daha oynayalım.)

Turan gider gitmez, Firengiz hızla bahçe kapısını kapattı. "Durmadan kusmalar." diyerek ilk söze Aysel atladı.

"Kokuya karşı hassasiyet." dedi gözleri kısılan Firengiz.

"Ay sen hamilesin!" diyerek el çırptı Nur.

Gözlerimi ak babalar gibi başıma üşüşen, kendi kendine teşhis koyan üçlüye çevirdim. "Yok devenin nalı! Yok öyle bir şey. Hem sessiz olsanıza kızım. Daha belli değil hiçbir şey."

"Ne demek değil? Bunların hepsine hamilelik belirtilerinde rastlanıyor." diye sordu Nur.

"Yani olabilir." dedi Firengiz.

"Belki öylesin." dedi Aysel.

Ellerimi yüzüme kapatarak, "Bunlar bir hastalığın habercisi de olabilir." dedim korkumu dile getirerek.

Nur gözleri belermiş bir şekilde. "Tövbe bismillah, Ya Rabbim ya ResulAllah. Kız öyle deme!"

"Felaket tellalı gibi." dedi parmağının eklem yerini masaya vuran Aysel.

Firengiz diğerlerinin aksine kollarını göğsünde birleştirerek, "Bunu sana düşündüren ne?" diye sordu.

"Bilmiyorum." Yalan. "Sadece içime doğdu. Hem olabilir."

"Bunu öğrenmenin tek bir yolu var." dedi gözlerini tek tek üstümüzde gezdiren Aysel.

Parmağını şıklatan Nur, "Ay çantamda hamilelik testi olacaktı. Dur getireyim." dedi koşar adımlarla buradan ayrılırken. Hemen geri dönerken testi nasıl yapmam gerektiğini de anlatmayı unutmamıştı. Ama ben buna hazır hissetmiyordum. Şu an olası bir gerçeği öğrenecek kadar iyi hissetmiyordum. Hatta bu testi bile yapamayacak kadar donuktu hislerim.

"Çantanda neden hamilelik testi taşıyorsun?" diye soruyordu Firengiz.

"Evli kadınım sonuçta. İşimi garantiye almam gerekiyor. Her an hamile kalabilirim."

"Lan!" dedi Firengiz. Aysel gülmüş ben ise gerginlikten beyaz kesilmiştim.

Kızlar testi yaptığımı zannederken ben kutusundan bile çıkaramamıştım. Alt dudağımın etini çekiştirirken gözlerimi sıkıca kapattım. Şimdi bu testi yapamazdım. Belki saçmaydı ama gerçekten öğrenmek istemiyordum. Hele Turan'ın ikimizden bir parçanın olmasını isteyip istemediğini soramadan hiç.

Ya ikimizden bir parçayı rahmimde taşıyorsam ve Turan onu istemezse?

Gözlerimi daha sıkı kapatırken ellerimi kulaklarımdaki sesler sussun diye kulaklarıma kapattım. Susmuyorlardı. Dediğim gibi ne zaman duygu yoğunluğu yaşasam geçmişim beni ele geçiriyordu. Bunu durduramıyordum ki ben! Geçmişimden bana kalan en büyük hasar buydu. Ve ben nasıl bu hasarla yaşanır bilmiyordum.

Aslında ben bir kez daha yaşadıklarımı yaşamak istemiyordum.

Seneler önce


Koca bir girdabın içine hapsolmuş duygular seneler sonra tekrardan yeşermeye başlamıştı. Mine, durmadan titreyen ellerinde tuttuğu ultrason görüntüsüne bakıyor bebeğini orada görmenin heyecanını yaşıyordu.

Küçük bir umudun gün yüzüne çıktığı zaman diliminde elinde test çubuğu ve görüntüyü alarak oturma odasına doğru ilerledi. Kocası koltukta sessizce otururken, farketmediği kız çocuğu babası geldiği için hızla tekli koltuğun arkasına saklanmıştı. Babası kız çocuğunu olduğu yerlerde görmek istemediği için babasının evde olduğu vakitlerde bir yerlere saklanıyordu. Bir odası, yatağı bile olmadığı için evin içerisinde her hangi bir yeri kendine yatak biliyordu. Belki odası olsaydı oradan asla ayrılmaz, bir kelebeğin kozasında büyüdüğü gibi oda odasında büyürdü.

Genç kadın, onun gelişini izleyen kocasına bakarak tam yanına oturdu. Taşkın, Mine'nin gözlerinin içine bakarken genç kadın elindekileri kocasına uzattı. İlk önce neyin ne olduğunu algılamayan Taşkın anladığı gerçekle hızla yerinden kalktı.

"Kaç haftalık?" diye sordu direkt. Baba mı oluyorum diye sevineceğine kaç haftalık diye sinirle soruyordu.

"2 haftalık hatta 3 girdik." dedi hafifçe gülümseyen Mine.

"Aldıracaksın." dedi Taşkın.

"Ne?"

"Aldıraksın bu bebeği. Doğurmayacaksın."

"Ne diyorsun sen Taşkın? Ben bu bebeği doğurmak istiyorum."

"Doğurmayacaksın! Çünkü ben istemiyorum!" diye bağırdı elindekileri gelişi güzel yere fırlatırken. Aysu babasının sesiyle irkilirken ellerini kulaklarına kapattı.

"Ama ben istiyorum ve doğuracağım!"

"Doğurmayacaksın!"

"Doğuracağım!" Sonra sinirle gülerek, "Çocuk benim çocuğum. Tıpkı Aysu gibi. Ve ben onu doğuracağım." dedi.

"Çocuğu tek başına mı yaptın? Umrumda bile değil! Doğurmayacaksın. Aldıracaksın."

"Yapamam! Bana tutunan bir çocuğu aldıramam-" diyemeden yanağına yediği tokatla yere savruldu Mine.

Ve o gün odada yankılan tüm seslere şahitlik etdi Aysu. Kulaklarını kapatsa bile gözleri vahşeti gördü. Dili sussa bile ruhu konuştu.

Günümüz

Geçmiş tekerrürden ibaretdir. Hayır sil. Benim geçmişim tekerrür etmeyecekti.

Başımı iki yana hiddetle sallarken, "Turan babam gibi değil. O babam gibi değil. O babama benzemiyor." diyordum kendime.

Benim sevdiğim adam babam gibi değildi. Sırf çocuk istemiyor diye beni dövmezdi. Ama seni yok saydı? Özür diledi. Turan babamın aksine özür dilemeyi biliyordu. Evet yok sayması beni fazlasıyla kırmıştı ama onarmak için çaba gösteriyordu. Gösteriyordu değil mi?

"Aysu! Güzelim tıkılıp kaldın orada. Çıksana." dedi Firengiz.

Elimi bir kaç kez ard arda yıkarken yüzümü buruşturdum. Tam unuttum derken aynı şeye tekrar başlıyordum.

Kızlar bir kez daha seslenirken, "Çıkıyorum şimdi." dedim. Ellerimi peçeteyle kuruturken kutuyu alarak kapıyı açtım. Kızlar ne olduğunu merak ederken onlara sanki her şey yolundaymış gibi yaparak, "Testi şu an değil evimizde yapacağım. Hem bu testlere çokta güvenmemek lazım." dedim.

"Evet ama testi yapmaktan zarar gelmez." dedi omuz silken Nur.

Aysel elinin tersini yanağıma ve alnıma yaslarken, "Yüzün kireç gibi. İyi misin?" diye sordu.

"Evet birtanem. Sadece bir an heyecanlandım o kadar. Hadi sofrayı hazırlayalım." dedim mutfağa adımlarken. Firengiz koluma girerken, "Erkekler hazırladı hepsini. Bize yemek servisi etmek kaldı." dedi. Kızlar bendeki değişikliği farketmiş olacak ki uzatmıyorlardı.

Baş sallarken kızlarla beraber bahçeye çıktık. Akşam üzeri olduğu için bahçeyi sokak lambası aydınlatıyordu. Ben direkt boynunda kızımızı gezdiren Turan'ın yanına giderken yutkundum. O, öz olmayan kızını bile bu kadar sahiplenmişken babamla onu kıyaslamam suç olurdu.

Güler ifadesiyle bana dönerken dudaklarımı dudak kenarına bastırdım. Bir elim yanağında bir elim göğsündeyken başımı gövdesine yasladım. Dudaklarını alnıma bastırarak öptü. "Yaxşısan sevdam?"

"Çok şükür iyiyim sevgilim."

"Niyə səssizləşdin?"

"Hiiiç. Hadi yemeğe gidelim. Acıktım."

İnci'yi kucağına alarak bu kez yanağımı öptü. "Acıyıbmış. Ölərəm sənə Aysu. Ölərəm." dedo aniden gelen coşkuyla.

"Tövbe estağfurullah. Öyle deme!" dedim eline vurarak. Sonra cilveyle gözlerimi kırparak, "Benim için yaşa yeter." dedim. Ardından koşar adımlarla masaya ilerledim. Tabi bir yandan konuşan Turan'ı duyuyordum.

"Heçnə bilmir deyə zarafat elədiyim qız, məni barmağında fırladır." diyordu iç çekerek. (Hiçbir şey bilmiyor diye sataştığım kız beni parmağında oynatıyor.)

Masaya oturunca bahçeye Oktay abi ve yanında tanımadığım bir kadın girdi. İkiside serseri çift kombini yapmış gibilerdi. Siyah deri ceket kargo pantolon ve botlar. Kızlar olarak hepimiz ikiliye şaşkınca bakarken Oktay abi kızı tanıttı.

"Time yeni katıldı. İsmi Dilara. Dilara bu da bizim kızlar." Dilara sert ifadesine tebessüm kondururken, "İyi akşamlar herkese." dedi. Beklenmedik bir şekilde hep bir ağızdan biz de, "İyi akşamlar." dedik.

Oktay abi Elçin abinin yanına yani karşı tarafa geçerken Dilara sağ tarafımdaki boş yere oturdu. Böylelikle karşılıklı oturmuş bulundular. Ona dönerek, "Ben Aysu. Turan'ın eşiyim." dedim. Uzattığım eli sıkarken, "Dilara." dedi. Simsiyah saçları, masmavi gözleri ve dudağının bir kaç santim üstünde beni olan güzel bir kadındı. Aynı şey diğer kızlarla da tekrarlanırken Cavanşir abi ayağa kalktı. İlk önünde oturan Aysel'in tabağını alarak servis etmeye başladı.

Bu durum kıkırdamama ve Turan'ın yanağımı öpmesine neden olmuştu. Ona dönerken, "Turan'ın eşi." dedi fısıltıyla. Anlaşılan hoşuna gitmişti. Bir şey demedim ama gözlerine mutlulukla bakmam ona yetti.

🫠

Yemek sonrası herkes bir kenara iş başı için çekilirken Cavanşir, Aysel ve Mübariz mutfaktaydı. Aysel ana kucağında uzanan Mübarizle oynarken bir yandan tabakları kuruyordu. Cavanşir ise bulaşıkları iç çeke çeke yıkıyordu. Kendini Aysel'le evlenmiş, karısını bebekleriyle oynarken hayal ediyordu. Ettikçe kalbinin ritmi değişiyor kendine gelmek adına yutkunuyordu.

Aynı hayalleri Aysel de kurarken kulaklarına kadar kızarmış adama döndü.

"İyi misin?" diye sordu. Artık siz diye hitap etmiyordu. Zaten içinden de gelmiyordu. Cavanşir sevdiği kadına dönerek "Sevdiğin birisi var mı?" diyerek sordu. Aniden cesaretlenmiş ve sormuştu. Pişman mıydı peki? Yoo. Ama alacağı cevaptan korkuyordu.

"Var ama-"

"Var mı?" diye tekrarlarken omuzları çöktü Cavanşir'in. Tüm hayalleri aniden kaybolmuş gibiydi. Sevdiği kadının sevdiği birisi vardı. Peki kimdi?

"Evet sevdiğim birisi var."

Cavanşir tadı kaçtığı için elindeki bulaşık süngerini lavabonun içerisine attı. "Kim?" diye sordu canı yanarken. Ama dıştan mutlu bir ifade için çabalıyordu. Sonuçta sevdiğinin onu sevmesi için bir neden yokt-

"Sen." dedi Aysel tüm cesaretini toplayarak. "Sevdiğim sensin."

Cavanşir büyük itiraf karşısında dumur oldu. Nefesi kesildi, yutkunamadı bile. Seviyordu genç kadın. Bir başkasını değil onu. Titreyen ellerini pantolonuna silerek gülümsedi. O kadar heyecanlıydı dudaklarındaki tebessüm sabit kalamıyordu.

"De vAllah!" dedi kendi dilinde konuşurken.

"VAllah." dedi Aysel utanarak.

Tam sarılacaktı ki, geri çekildi Cavanşir. "Allah Allah!" dedi coşkuyla. Ha uyudu uyuyacak olan Mübariz'i kucağına alarak, "Abim! Uyuma abim! Gel sarılalım." dedi bebeğe sarılarak. Aysel

Tam sarılacaktı ki, geri çekildi Cavanşir. "Allah Allah!" dedi coşkuyla. Ha uyudu uyuyacak olan Mübariz'i kucağına alarak, "Abim! Uyuma abim! Gel sarılalım." dedi bebeğe sarılarak. Aysel mutlulukla gülerken ellerini ağzına kapatmıştı. Cavanşir'in gözleri Aysel'de tutuklu kalırken ortamda Turan'ın telaşlı sesi yansıdı.

Herkes oraya toplaşırken kapı ağzında Arzu ve Çinare vardı.

🤠

Bölüm sonu.

Sizce Arzu ve kızı Çinare'nin ani geliş nedeni nedir?

Peki Aysu'nun geçmiş travması.. Öyle çok yaralı bir kadın ki bir yeri iyileşse diğeri kanıyor.

Buraya kadar oylama ve yorum yapmayan kişi en azından bu paragrafa yorum yap ve oyla🤍

Oylama ve yorum yapmayı unutmayınnn.

maisie_ruby takip etmeyi unutmayınn.

İnstagram hesabım: maisie_ruby_

Tik tok; maisie_rubys

Tüm hesaplarımda gelecekten spoiler paylaşıyorum. Takip ederseniz sevinirimmm.

Sevgi ve saygıyla. Allah'a emanet olun🤍

Continue Reading

You'll Also Like

27.3M 1.4M 44
''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana...
954K 56.6K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
770K 47K 36
Soğukkanlı bir seri katille yolu kesişen bir kız... Üstelik kaderleri ortaktır ve sır perdesi aralanana kadar birlikte olmak zorundadırlar. ❄️ Yeni...
1M 55.7K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...