Ormandaki Avcı 1: Vampir'in A...

By ladymelkw

200K 13.1K 4.5K

Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin... More

Giriş | Doğan Çocuk
1. Bölüm | Veronica
2. Bölüm | Kan Kokusu
3. Bölüm | Güven Bana
0.5 -Beni Kurtaran Adam-
0.6-Yabancıya Veda-
0.7-Cehennem-
0.8-Geçmişin Kadını-
0.9-İlk-
1.0-Mektup-
1.1-Esir Gibi-
1.2-Cehennemin Dibini Görmek-
1.3-Aynı Yaşam Farklı Hayat-
1.4-Harita-
1.5-Yaşam-
1.6-Karahindiba-
1.7-Uçuşan Yapraklar-
1.8-Yara-
1.9-Sevgi Ve Gözyaşı-
2.0-Izdırap-
2.1-Oyun-
2.2-Acı-
2.3-Katil-
2.4-Kurtuluş-
2.5-Vampir Ve Elf-
2.6-Av-
2.7 -Beyaz-
2.8-Küçük Şövalye-
2.9-Kardan Adam-
3.0-Gökyüzü-
3.1-Şeker-
3.2-Dans Edelim Mi?-
3.3-Pasta Ve Yangın-
3.4-Tutsak Ve Tutku-
3.5-Ez Ve Geç-
3.6-Seninle Yanmak-
3.7-Bitti mi?-
3.8-Gece Ve Gündüz-
3.9-Ses-
4.0-Mutlu Yaşamak-
4.1-Şarkı Söyle-
4.2-Güneş Ve Karanlık-
4.3-İşkence-
4.4-Boşluk-
4.5-Veliaht-
4.6-İmkansız-
4.7-Yeşil Gözler-
4.8-Vicdan-
4.9-Altıncık-
5.0-Biz-
5.1-Bana Ait-
5.2-Şefkat-
5.3-Deniz Kokan Menekşe-
5.4-Yanan Yıldızlar-
5.5-Şarap Ve Mum-
5.6-Arkadan Bıçaklayan-
5.7-Derin Tutku-
5.9-Kalp Acısı-
6.0-Veronica Honaker-
Duyuru

5.8-Bilinmeyen Kral'a Mektup-

1K 94 66
By ladymelkw

Ormandaki Avcı'nın elli sekizinci bölümüne hoşgeldiniz umarım beğenirsiniz bol bol yorumlarınızı bekliyorum şimdiden iyi okumalar dilerim 💫

Haftalar Sonra

"Bu yüzden bu kadar kısalar." dedi Violet elindeki çiçeği göstererek.

Artık hayatım birer döngü haline gelmişti. Sabah kalkıyor, Salver ile biraz vakit geçiriyor, ardından ise herkes kendi işine koyuluyordu. Violet sayesinde kendimi korumayı epey öğrenmiştim. Beni kusursuz bir şekilde eğittiği için çok zorlanmamıştım.

Violet ile daha çok vakit geçiriyordum. Artık aramız anne-kız gibi olmaya başlamıştı. Sarayda ondan başka kimseyle pek konuşmuyordum.

Albert genellikle işleriyle meşgul olduğu için onu pek görmüyordum. Della ise sürekli sevgilileri ile buluşuyordu.

Sarayda sessizlik hakimdi. Son birkaç haftadır gayet sakin ve yolundaydı herşey. Artık hayatımı bu sarayda yaşayacağım için buraya alışmıştım.

Öte yandan bu aralar etrafımda olan tek sorun kendimi fazla yorgun hissetmemdi. Sürekli mide bulantım vardı ve günün çoğunu uyuyarak geçiriyordum. Bu yüzden birkaç gündür Violet ile antrenman yapmıyorduk. Yorgun olduğumu farkeden Salver biraz ara vermemi söylemişti. Defalarca gerek olmadığını söylesem de kabul etmemişti. Klasik Salver'dı ve yine beni düşünüyordu.

"Çiçekleri hala seviyor musun?" diye sordu Violet. Bu soru ile kısa süreliğine durakladım. Seviyor muydum?

Aylar öncesinde bağırarak seviyorum derdim ama şuan diyemezdim. Sevmiyordum. Nefret ediyor muydum bilmiyordum ama sevmediğim kesindi.

"Sanırım hayır." diye başladım. "Çiçekler yüzünden çok şey yaşadım. Ama onlar sayesinde Salver ile de tanıştım. Bu yüzden seviyor muyum sevmiyor muyum bilmiyorum." Başını anladım dercesine sallarken gülümsedim. "Sen sever misin?"

"Menekşe hariç bütün hepsini seviyorum."

"Neden menekşe?" diye sordum merakla. Ancak bunu sormama pişman olmuştum. Gözleri dolmuştu. Yutkundum ve elimi destek vermek istercesine omzuna koydum. "Sormadım say." Bir süre yüzüme baktı ve dudaklarını araladı. Söyleyeceklerinde kararsızdı.

"Andrew bana hep menekşe alırdı. Bazen menekşe koktuğumu da söylerdi. Bazen deniz kokardım. Bana deniz kokan menekşe de derdi." Hafifçe gülümsedi. "Önceden menekşe dışında bütün çiçeklerden nefret ediyordum. Ama herşeyden sonra menekşelerden nefret ettim ve diğer çiçekleri sevdim. Çünkü onların bir suçu yoktu."

"Peki menekşelerin suçu ne?"

"Bana Andrew'i hatırlatmaları."

Derin nefes alıp yürümeye başladık. Aramızda derin bir sessizlik olmuştu. Etrafa bakarken gözlerim ağacın kalın bir dalında duran vücuda takıldı. Daha dikkatli bakınca bunun Andrew olduğunu farkettim. Tam nereye baktığını görmüyordum ama bizim tarafa dönüktü.

"Andrew'i ilk gördüğünde ne hissettin?" diye sordum. Gülümsedi. Gülümserken kara gözleri kısılmıştı. Birkez daha onun ne kadar güzel bir kadın olduğunu farkettim. Çok güzeldi. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın olabilirdi. Yaşı vardı epey ama yine de çok genç ve çok güzeldi.

"Çok güzel hissettim. Yüzü, dudakları, burnu, saçları herşeyi çok güzeldi. Ondan etkilendim." Omuz silkti. "Babam yüzünden hiçbir erkekle konuşmadım. Sadece abilerimle konuştum. O, namusa çok önem veriyordu. Gelecekteki kocamdan başka adamla konuşmam onun için büyük ayıptı. Evleneceğim kişinin prens veya komutan olmasını istiyordu. Bu yüzden bir aralar ordunun komutanı olan orta yaşlı bir adamla bile evlendirmeye çalışmıştı beni." Hafifçe burnunu çekti. Onun geçmişi kötüydü. Çok kötüydü. Çok acı çekmişti. Hatta bir kadının yaşayabileceği en kötü şeyi de yaşamıştı.

"Daha on üç yaşındaydım Veronica. Birgün odama geldi ve o adamla evlenmemi söyledi. Kabul etmedim. Evlenmemek için çok direndim. Daha çok küçüktüm. Evlilik nedir onu bile bilmiyordum. Üstelik adam benden yaşça çok büyüktü. Ama adam birgün savaşta şehit düştü. Ve ben ilk defa bir şehit haberine sevinmiştim." Kaşlarım hayretle kalktı. "Adam istiyor muydu?"

"O dünden razıydı." Yüzümü buruşturdum. Gerçekten bazıları çok iğrençti. Daha evliliğin ne olduğunu bilmeyen bir kız çocuğu ile evlenmek istiyordu. Bu kadar iğrenç birşey olamazdı. Yaşına başına bakmadan kızı yaşındaki kız ile evlilik hayali kurmak ciddi anlamda mide bulandırıcıydı.

Ayağım yumuşak birşeye değince kaşlarımı çatarak ayakkabımı kaldırdım ve iğrenç, ezilmiş sümüklü böcek ile karşılaştım. Midem bulanınca elimi ağzıma götürüp kusmamak için direndim. Fazla iğrençti.

"Veronica?" dedi Violet. Onu umursamadan çalılara koşup yere eğildim ve midemdekini çıkardım. Bu çok utanç vericiydi. Kocamın annesinin yanında kusmam çok utanç vericiydi.

Boğazım acıyana kadar öğürdüm. Sabah yemek yemediğim için midem boştu, bu yüzden fazla birşey çıkartmamıştım.

"Veronica!" diyerek kolumu tuttu Violet. Ona zorluk çıkarmamak için dizlerimi kullanarak yere oturdum.
"İyi misin kızım?" Başımı sallayıp yüzüme gelen saçları geriye ittirdim. Derin nefes alarak az önce yaşadığım şeyi atlatmaya çalıştım. Tanrım bu çok utanç vericiydi!

Rezil olmuştum!

Bu yüzden gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Sümüklü böcek beni şimdi mi bulmuştu?

Violet destek verircesine elini koluma koydu. "Geçti kızım tamam mı?"
"Özür dilerim iğrençti." dedim gözyaşlarımın arasından. Aslında ağlanacak kadar kötü birşey değildi ama son zamanlarda etrafımda dolanan sıkıntılardan biride buydu.

"Özür dileme. Herkesin başına gelebilir." Utançla başımı iki yana salladım. "Hizmetçilere de iş çıktı. Biraz daha dikkatli olsaydım o böcek ölmezdi."
"Olacağı varmış olmuş. Hem hizmetçiler bedavaya çalışmıyor. Kendini üzme tamam mı?" diyerek kollarını bedenime sardı.  Anne şevkati ile mutluluktan havalara uçarken Violet ile uzun uzun sohbet ettik.

Onunla sohbet ettikten sonra hizmetçilerden biri gelip Albert'ın çağırdığını söylemişti. Violet de bunun üzerine gitmişti.

Tek başıma biraz bahçede dolaştıktan sonra saraya girdim. Öğleden sonra buralar sakinliğini biraz kaybederdi. Hizmetçiler yavaş yavaş yemek hazırlıklarına başlardı.

Odada boş boş oturacağımı yada uyuyacağımı bildiğim için odama gitmedim. Salver'ı sadece sabah görmüştüm. Yine çalışıyordu. Bu aralar işleri yoğundu ve bunun nedenini bilmiyordum.

Onun bulunduğu odaya doğru gittim. Giriş kattaydı. Düğünümüzün ve nişanımızın olduğu yerin biraz ilerisindeydi.

Odasının önüne gelince kapıyı tıklattım. Bazen Frank ile ordu üzerine konuşur, bazen ise muhafızlarla konuşurdu. İçeride kimsenin olmamasını umarak kapıyı araladım.

Kafamı uzatıp içeriye bakınca koltukta öylece oturmuş merakla bana bakan yorgun Salver ile karşılaştım. Yüzüme her zamanki gülümsememi yerleştirip kapıyı kapattım ve içeri girdim.

Beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı. Yanıma gelip kollarını bedenime sardı.
"Karıcığım beni özlemiş." dedi neşeli sesi ile. Hafifçe güldüm. "Kocamı ziyarete geldim. Özlemedim."

"Birşeyi de inkar etme zaten." diyerek benden ayrıldı ve az önce oturduğu koltuğu gösterdi. "Otur bakalım."
"Sen otur ya. Ben giderim birazdan." İfadesizce yüzüme baktı. "Sen oturur musun? Karımı koltuğumda görmek istiyorum." Gülümseyerek koltuğuna gittim.

Yavaşça koltuğuna oturup arkama yaslandım. Masasına göz attım. Birkaç dağılmış dosya ve kalemler ile mürekkep kutuları vardı. Bir tane siyah kalemlik vardı. Ufak ufak dizilmiş not kağıtları dağılmıştı. Masanın köşesinde ise çerçeveye alınmış fotoğrafım vardı. Daha doğrusu benim resmim çizilmişti. Ama çok gerçekçiydi. Uzanıp çizimi aldım. Gülümseyerek fotoğrafa bakarken Salver'ın başımın tepesinde dikildiğini farkettim.

"Bunu kim çizdi?" diye sordum hayranlıkla çizime bakarken. Çizimde gülümsemiştim ve en ince ayrıntıma kadar çizilmiştim. Gözümün yanındaki küçük çizgi bile çizilmişti.

"Ben çizdim. Olmuş mu?" Şok içinde Salver'a döndüm. "Bu çok güzel. Ne zaman çizdin?"
"Boş zamanlarımda seni hayal ediyordum ve öylesine çizmeye başladım. Güzel olunca devam ettirdim." Resme bakıp gülümsedim. Daha önce kimse benim resmimi çizmemişti. Üstelik bu resim çok güzel çizilmişti. Fotoğrafım ile bu resmi yan yana getirseler ayırt edemezlerdi neredeyse.

Çerçeveyi eski yerine koyup çekmecesine uzandım. Buraya birkaç kez gelmiştim ama uzun durmamıştım. Bu yüzden çok incelememiştim.

"Çekmecelere bakabilir miyim?" Gülerek ellerini iki yanıma, masaya koyup üzerime eğildi. "Bakamazsın."
"Ama bakayım?" Gözlerini kırpıştırdı. "Bakamazsın. Belki özel eşyalarım var?" dediği cümle ağlamaya başladım. Ne için ağladığımı bilmiyordum. Ama ağlayasım gelmişti. Burnumu çekerek yüzüne baktım.

Kaşlarını çatarak sandalyeyi kendine çevirdi ve önümde eğildi. Bir elini elime koyarken diğerini yüzüme koyup bana baktı.
"Özür dilerim, özür dilerim. Şaka yapmıştım. Bakabilirsin. İstediğin zaman bakabilirsin." Çekmeceyi gösterdi. "Hatta birlikte bakalım." diyerek çekmeceyi açacaktı ki kolunu tuttum. "Ben onun için ağlamıyordum. Sadece ağlayasım geldi. Özür dilerim kendimi tutamadım."dedim ve yine ağlamaya başladım. Sanırım regl dönemim yaklaşıyordu. Ama o zamanlar pek bir ruh değişimim olmuyordu. Şimdi neden böyle saçma şeylere ağlıyordum?

Burnumu çekerken Salver parmağını yanağımda gezdirdi.
"Tamam güzel kızım, geçti. Çekmeceye bakacağız daha!" dedi sahte bir şekilde kızarken. Hafifçe güldüm. "Ben bakacağım!" diyerek çekmeceyi açtım. İlk gördüğüm şey günlerdir kaybolduğunu sandığım siyah tokam oldu. Yanında ise beyaz kurdelem vardı. Hepsinin yanında ise birkaç tane çiçek vardı. Çiçekler bir yerden tanıdık gelmişti.
"Sen benim tokalarımı mı çalıyordun?" Gülerek başını iki yana salladı. "Ne alakası var ki?" Tokalarımı alıp ona gösterdim. "Bunlar ne o zaman?" Tekrar güldü. Onun gülüşünü izlerken kendimi tutamayıp anın büyüsüne kapıldım. Fazla ve fazla güzeldi. Herkesin kıskanacağı bir güzelliğe sahipti şerefsiz.

"Onlar sen kokuyor. Ve içinde sen olan herşeyi seviyorum." Dudaklarımı birbirine bastırıp ona baktım. Çok yakışıklıydı. Evet, kocam fazla iyiydi. Sanırım onu cam küreye kapatıp üzerine siyah örtü örtmeliydim ki kimse onu görmesin.

"Peki beni seviyor musun?" Hafifçe kaşlarını çatıp alaylı ifade ile yüzüme baktı. "Sence?" Gülümsememi iyice genişletip arkama yaslandım. "Seviyorsun, seviyorsun." dedim neşeli sesimle. Gülümseyerek bana baktı. Gözleri parlamıştı. Bana bakarken o kadar güzel bakıyordu ki oturup onu izleyebilirdim.

Yavaş yavaş uyku bastırıyordu beni. Son zamanlarda sürekli yorgun oluyordum. Günümün çoğunu uyuyarak geçiriyordum bazen.

Uzanıp çeneme dokundu. "Nasıl bu kadar eminsin?"
"Çünkü her hareketinle beni ne kadar sevdiğini biliyorum."

"Beni her kelimenle etkin altına alıyorsun Veronica. Bunu nasıl başarıyorsun? Bana ne yapıyorsun Veronica?" Başımı kaldırıp derin duygularım ile gözlerine baktım. Elimi kaldırıp yanağına koydum. "Peki sen? Neden kokunla bile beni etkiliyorsun?" Boğazından ufak bir hırıltı çıktı. Bakışlarım kurdeleme kayınca hınzırca gülümsedim. "Salver?"
"Efendim?"

Saçlarına uzanıp küçük bir tutam aldım. "Örebilir miyim?" Güldü. "Bütün karizmam gidiyor biliyorsun değil mi?" Kahkaha attım. Ona bakınca pür dikkat gülüşüme baktığını farkettim. Bunu görünce daha çok kahkaha attım. Sonunda kendimi durdurunca konuştum. "Karını kıracak mısın?" Başını hızla iki yana salladı. "Karımın mutluluğu karizmamdan daha önemli."
"Yaa. " diyerek aldığım tutamı örmeye başladım. Ucuna ise beyaz kurdelemi takacaktım.

Saçını özenle ördükten sonra beyaz kurdeleyi taktım ve Salver'ın tipine baktım. Çok tatlı olmuştu.
"Bir de pembe ruj süreceğim. Çok güzel olurdu." dedim gülerek. Birşey demek için dudaklarını aralamıştı ki kapı açıldı. İkimizin de bakışları kapıya takılınca Salver öfkeyle gelen muhafıza baktı. Muhafız ise şok içinde Salver'a bakıyordu.

Hiç mi beyaz kurdele takan Prens görmedin kardeşim?

"Efendim- demişti ki Salver elini uzattı. "Kapıyı çalarız ya hani."
"Pardon efendim. Unuttum." diyerek Salver'ın yüzüne bön bön bakınca gülümseyerek çocuğa baktım. En fazla on altı yaşında olmalıydı. İşine yeni başlamış birer askerdi ve daha nasıl davranacağını bilmiyordu.

"Sen şimdi çık, biraz sonra gel tamam mı?" dedim nazikçe. Kısa bir an bana baktıktan sonra Salver'a baktı.
"Çıksana." dedi Salver dişlerinin arasından. Gülmemek için dudaklarımı bastırırken çocuk özür dileyip odadan çıktı.

Çıkar çıkmak Salver'a döndüm. O da bana bakıyordu.
"Daha nazik davranabilirdin. O daha çocuk."
"Ama bir anda odaya daldı. Ya öpüşüyor olsaydık?" Gülerek elini tuttum. "Acemi. Sadece acemi. Üstelik utandığın için böyle yapıyorsun. Üzgünüm ama kurdele sana yakıştı." Gülerek saçındaki kurdeleye baktı. "Fazla yakışmış gibi."

Bakışlarım dosyalarına kayınca gülümseyerek koltuktan kalktım. Ancak koltuktan kalkmam ile başımın dönmesi bir oldu. Etraf dönerken düşmemek için elimi bir yerlere koymaya çalıştım ancak nereye koyacağımı bulamadım.

Tam bu sırada Salver hızla kolumdan ve belimden tutarak düşmemi engelledi. Etrafim kararırken gözlerimi kapatıp açtım. Neler oluyordu?

Yüzümü buruşturup normale dönmeye çalıştım. Bu iki gün önce de olmuştu.

"Veronica?" Salver'ın endişeli sesi ile kendime geldim. Etraf dönmeyi yavaş yavaş bırakırken karanlık görüntüm yok oldu yavaş yavaş.
"İyi misin hayatım?" Başımı salladım. "Sadece bir an başım döndü. Sorun yok."

"Odana götüreyim seni. Dinlen biraz."
"Ben kendim giderim Salver." Kaşlarını yukarı kaldırdı. "Olmaz Veronica. Hadi birlikte gidelim."
"Salver gerçekten birşeyim yok. Abartıyorsun."

"Sus, yürü hayatım." dediğinde çaresizce yürüdüm. Odasından çıkarken sıkıca elimi tutmuştu.

Hızlı adımlarımız ile odamızın kapısına geldik.
"Senin için doktor çağıracağım Veronica. Son zamanlarda iyi değilsin."
"Gerek yok Salver. En fazla grip olmuşumdur. Birkaç güne geçer." Memnun olmayan bakışları ile bana baktı. "Yine de çağıralım." Derin nefes aldım. "Ben her ne desem de çağıracaksın değil mi?" Gülümseyerek başını salladı. "Her zaman." Bende gülümsedim. "Teşekkür ederim Salver." diyerek dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. Bunu yapmadan önce koridorda birinin olup olmadığını kontrol de etmiştim.

"Rica ederim Altıncığım." diyerek elini omzuma koydu. "Şimdi içeri giriyorsun ve biraz dinleniyorsun. Karnın aç mıydı?" Başımı iki yana salladım. "O halde uyuyorsun. Fazla halsiz ve bitkin gözüküyorsun." dedi hafifçe yanağıma dokunurken.

"Sen ne zaman geleceksin?"
"Ufak işlerim kaldı. Bitirir bitirmez yanına geleceğim. Tamam mı?" Başımı sallayıp kapıyı açtım. Elimi dudaklarıma götürüp ona öpücük gönderdim. Gülümseyerek bana baktı.

Kapıyı kapattım ve birkaç saniye durakladım. Bana neler oluyordu böyle? Normal değildim. Eski halime göre fazla yorgundum.

Yatağıma doğru ilerliyordum ki burnuma gelen koku ile midem yine bulandı ve kendimi tutamadığım için lavaboya koştum. Hızlı olmaya çalışarak klozetin kapağını açıp yere eğildim ve kusmaya başladım.

Öğürürken boğazım çok acımıştı. Bu yüzden kendimi zor bela durdurup ayağa kalktım. Musluğun yanına gidip ellerimi lavabonun kenarına koydum.

Kusarken kendimi fazla zorladığım için yüzüm bembeyaz olmuştu.

Kendi halimden tiksinip aynaya bakmayı kestim ve musluğu açtım. Akan soğuk su ile elimi ve yüzümü yıkadım.

Rahatlamak amaçlı boynumu da hafiften ıslattım.

Beyaz havlu ile bütün ıslaklıkları kurulayıp lavabodan çıktım.

Dolabın yanına gidip kapağı açtım. Kendime beyaz, askılı bir gecelik aldım. Gecelik ayak bileklerime kadar geliyordu.

Geceliğimi giyip babetlerimi çıkardım. Alttan bağladığım saçlarımı çözdüm. En rahat halim ile yorganı kaldırdım ve yatağa yattım. Bembeyaz yorganı üzerime örtüp gözlerimi huzurla kapattım. Uyku beni içine çekerken yine midem bulandığı için yüzümü buruşturdum. Kusacak kadar değildi. Bu yüzden uyumaya devam ettim.

Kısa süre içinde o güzel uykuya daldım.

💫

Üşüyordum. Deli gibi titriyor, üşüyordum. Omuzlarım ve bacaklarım titriyordu. Sanki buzlarla kaplı bir odadaydım.

Dudaklarım titrerken gözlerimi araladım. Yağmur damlalarının sesi cama vurarken karanlıkta olduğumu farkettim.

Üzerimden yorganı atmıştım. Şömine sönmüştü ve oda buz gibiydi. Ve Salver yoktu.

Merakla onu aradım. Lavabonun ışığı da yanmıyordu. Masasında da yoktu. Kesin odasında çalışıyordu.

Gözlerimi ovuşturarak yatakta doğruldum. Hala üşüyordum ama sorun değildi.

Ayağa kalkıp kapıya doğru gittim. Kapının arkasındaki beyaz hırkamı alıp giydim. Camdan vuran ayışığı sayesinde önümü görüyordum. Omuzlarım biraz da olsa ısınırken gaz lambasını alıp yaktım.

Çok fena yağmur yağıyordu ve etraf karanlıktı. Gaz lambasını yaktığım için etraf gözüküyordu.

Kapıyı açıp Salver'ın odasının yolunu tuttum. Yüzümdeki gülümseme ile merdivenleri iniyordum ki duyduğum çığlık sesleri ile kaşlarımı çattım. Neler oluyordu?

Derin nefes alıp sesin kaynağını bulmaya çalıştım. İkinci bir çığlık sesi ile sesin bodrum katlardan birinden geldiğini anladım.

Normalde Salver'a haber vermeliydim ama sarayda olduğum için sıkıntı yoktu. Kimse bana zarar veremezdi. Buna cesaret dahi edemezlerdi.

Koşarak merdivenleri inerken aynı kişi tekrar çığlık attı. Kanım donmuştu. Bu ses bir çocuğa ait olmalıydı.

Hızlı adımlarım ile koştum. Lanet olsun bir çocuğa ne yapıyorlardı? Sesi o kadar korku dolu çıkmıştı ki hemen onu bulmalıydım.

Bodrum kata gelince ürktüm. Burası çok daha korkunçtu. Zifiri karanlıktı. Daha hızlı koşmaya çalıştım. Bir elimle lambayı tutarken diğer elimle geceliğimin eteğini tuttum.

Ses nereden geliyordu bilmiyordum. Sessiz olmaya çalışarak olduğum yere baktım. Bir sürü oda vardı. Hepsi yan yana dizilmişti.

Duyduğum kargaşa sesleri ile kaşlarımı çattım ve yakınımda olan kapıya kulağımı koydum. Ses buradan geliyordu. İçeriden anlayamadığım sesler geliyordu. Yine bir çığlık sesi gelince buradan geldiğini anladım. İçeride bir kız çocuğu vardı!

Kapıyı açmak için elimi kulpa uzattım ve indirdim.

"Siktir!" dedi içeriden birisi. Kapı açılmıyordu. Birkaç kez denedim ama açılmıyordu. Kilitlemişlerdi.

Ayağımı kaldırıp tüm gücümle kapıya vurdum. İlkinde açılmadı ama ikincisinde açıldı.

Kapı duvara çarparken içeri baktım. İki tane adam ve küçük bir kız çocuğu vardı. Üzerinde beyaz bir elbise vardı ve kız hiç iyi durumda değildi. Adamlardan biri kızın ağzını kapatmış kaçmaması için tutuyordu. Diğeri ise onun yanındaydı.

Kız yalvarırcasına bana bakıyordu. Ağlıyordu. Onun haline üzülmüştüm. Elbisesi dağılmış, saçları birbirine karışmıştı. Kaşından kanlar sızıyordu. Gözünün altında ise morluk vardı.

"Kızı hemen bırakıyorsunuz." dedim dişlerimi sıkarak. Adam güldü. "Bak şimdi güzellik, ya birşey görmemiş gibi yapıp gidersin yada ölürsün." dedi iğrenç sesi ile. Yanındaki adam konuştu. "Veya bizimle eğlenebilirsin. Ne dersin?" diyerek göz kırptı.

Bir kaç saniye ikisinin yüzüne baktıktan sonra gülümsedim ve kızı tutanın yanındaki iri adamın dibine yaklaştım.
"Değil mi?" dedim ve adam bana bakarken lambayı tutan elimi saçımı tutacakmış gibi kaldırdım ve hiç beklemeden karşımdaki adamın kafasına geçirdim. Cam parçaları etrafa sıçrarken adam yere yığıldı.

Kızı tutan adam bana uzanmıştı ki yan tarafımdan yüzüne gelen yumruk ile geriye çekilip adamın kollarındaki kızı tuttum.

Kız çığlık atarak bana sokulurken kollarımla onu sardım ve gelen kişiye baktım.

Violet.

Üzerinde mor bir gecelik vardı. Siyah saçlarını serbest bırakmıştı ve çok sinirli gözüküyordu.

Acımasızca karşısındaki adama art arda yumruklarını vuruyordu. Yerde yatan adam ayağa kalkmak için direndiğinde var gücümle bağırdım.
"Violet!" Violet beni duymuş olacak ki tek ayağını kaldırıp yerdeki adamın kafasına geçirdi. Onu izlemeyi kesip önümdeki kıza döndüm. Ağlıyordu ve bana sarılmıştı. Titriyordu. Teni buz gibiydi. Üşümüştü.

Üstümdeki hırkayı çıkarıp sırtına bıraktım. Titreyerek bana sarıldı. Kollarımla onu sardım. Elimi başına koyup göğsüme bastırdım. Daha fazla bu şeyleri görmesini istemiyordum.

"Geçti, geçti. Güvendesin tamam mı?" diye fısıldadım. "Ben seni koruyacağım."

Kız titriyordu ve hıçkırarak ağlıyordu. Çok korkmuştu. İki adama da içimden küfürler yağdırırken kollarımdaki kızı ısıtmak için elimden gelen herşeyi yaptım.

Violet iki adamı da yere sermişti. İkisinin de yüzünden kanlar akıyordu. Bu korkunç görüntüyü görünce midem bulanmıştı ancak şuan kusmanın sırası değildi.

Violet bize dönmüştü. Yüzü hafiften kızarmıştı ve çok korkunç gözüküyordu. Fazla sinirliydi.

"İyi mi?" dedi çocuğa bakarken.
"Bilmiyorum. Çok üşümüş." Yanıma gelip kızın omzuna dokundu. Dokunmasıyla birlikte kız çığlık atarak bana sokuldu.
"Tamam. Özür dilerim." diyerek kızdan uzaklaştı.

"Ailesi falan yok mu?" Dudaklarımı büzdüm.
"Ailen nerede? Biliyor musun?" Başını iki yana salladı. "Kimsen yok mu senin?" Tepki vermeden titremeye devam etti.

"Sen onu odana götür. Daha fazla üşümesin." Arkasındaki adamları işaret etti. "Bende şu şeref yoksunları ile ilgileneceğim." Başımı salladım. Kıza daha fazla sarılıp ayağa kalktım.

Hızlı adımlarım ile odadan çıkıp merdivenlere yürüdüm. Kucağımdaki kız ise hala titriyor ve ağlıyordu.
"Şimdi odama gideceğiz ve güvende olacaksın." diye fısıldadım. Tepki vermedi. Hızlı olmaya çalışarak merdivenleri çıktım.

"Karnın aç mı?" Başını salladı.

Giriş katta yürürken kapıdaki iki muhafız yanıma geldiler.
"Bayan Veronica," dedi bir tanesi.
"Alt kata gidin. Kraliçe Violet orada ona yardım eder misiniz?" Söylediğim cümle ile hızlı adımlarıyla yanımdan ayrıldılar ve bodrum kata gittiler.

Hızlı olmaya çalışarak merdivenleri çıkmaya başlamıştım ki yanımda Salver'ın bedenini gördüm.
"Veronica?" dedi şaşkınca.
"Salver, kız için yiyecek birşeyler getirir misin?" dedim. Başını sallayıp yanımdan ayrıldı.

Küçük kızla birlikte odamın kapısını açtım ve içeri girdim.

"Odama geldik. Seni yatağıma bırakıp sıcak birşeyler getireceğim." diye mırıldandım.

Karanlık olduğu için kızı yatağa bırakıp koşar adımlarla gaz lambasını yaktım. Etraf aydınlanırken yatakta oturmuş titreyen kızın yanına gittim.
"Çok üşümüşsün." diyerek hırkamı üzerinden alıp yorganımı üzerine örttüm.

"Şömineyi yakıp seni ısıtacağım." diyerek şöminenin yanına gittim. Birkaç odunu şömineye attım. Birer tane kibrit alıp şömineye attım. Odunlar alev alırken şöminenin yanından kalkıp kızın yanına gittim.

Minik ve çıplak ayaklarını yataktan sarkıtmış masumca bana bakıyordu. Önünde diz çöküp kucağındaki elini tuttum.

"O adamları tanıyor musun?" Başını iki yana salladı. "Evin nerede bunu biliyor musun?" Elini kaldırıp camı gösterdi. "Evin bu ülkede değil mi?" Başını iki yana salladı. "Çok uzakta?" Beni onaylayarak bu sefer başını olumlu anlamda salladı. Sanırım konuşmak istemiyordu veya konuşamıyordu. Onu daha fazla zorlamak istemedim.

"Birazdan Salver sana yiyecek birşeyler getirecek. Tamam mı?" diye mırıldandım saçlarını okşarken. Hafifçe tebessüm etti. Titremiyordu artık. Üstelik ağlamıyordu da. Ancak gözler kıpkırmızı olmuştu. Üstelik sümükleri de akmıştı.

Çok tatlı bir yüzü vardı. Küçük burnu ve hafif çekik gözleri vardı. Dümdüz, siyah saçları kirlenmişti. Üzerindeki beyaz elbise ise kirden neredeyse gri rengine dönmüştü.

Kapı açılınca ürkekçe ellerini bana uzattı. Hafifçe gülümseyerek tombul yanaklarını tuttum. "O Salver. Sana zarar vermeyecek." dedim Salver'ı göstererek. Kız merakla Salver'a baktı.

Salver ise elinde gümüş tepsi ile bize bakıyordu. Hafifçe tebessüm edip yanımıza eğildi.

Yanımıza eğilmesi ile kız korkarak kollarını bana sardı.
"Sana zarar vermeyecek." diye fısıldadım. Ama nafileydi. Yüzünü göğsüme gömmüş sesini çıkarmadan duruyordu. Kim bilir neler yaşatmışlardı kıza.

"Pekala o zaman sen ona alışana kadar senden uzak dursun olur mu?" dedim yumuşak çıkan sesimle. Başını sallayıp kalktı ve elini kaldırdı.

Parmağıyla şöminenin yanındaki sandalyeyi gösterdi.

"Oraya mı gitsin?" Başını salladı. Hafifçe gülüp Salver'a döndüm. O ise çoktan kalkmış sandalyeye gidiyordu. Onun bu kadar anlayışlı olmasına şaşırmamıştım.

Salver'ın yatağa bıraktığı tepsiyi kucağıma alıp bir kaşık çorba aldım. Sıcak bir çorba ve su getirmişti.

Kaşığı ona uzattım. Ağzını açıp çorbadan bir yudum aldı. İştahla yudumunu yutarken gülümseyerek çorbasını yedirdim. Çorbayı çok sevmiş olmalıydı ki iştahla yiyordu.

Çorbasından sonra suyunu içirdim.

"Biraz uyumak ister misin?" diye mırıldandım. Hızla başını salladı. Gülümseyerek ayağa kalktım. Bu elbise ile uyursa üşürdü. "O zaman sana sıcak tutacak kıyafetler getireyim." dedim ve dolabıma yöneldim.

Kendi kıyafetlerim arasından uzun kollu, mavi bir tişört çıkardım. Büyük ihtimalle ona elbise gibi olacaktı.

Altına verebileceğim bir pantolon yoktu. Bu yüzden pantolon bulamadım.

Kendi çoraplarımdan pembe bir çorap çıkarıp dolabın yanından ayrıldım.

Bu sırada Salver ile çarpıştım. Yüzündeki gülümseme ile bana baktı.
"Senin şu merhametine ölüyorum." Tebessüm edip küçük kıza döndüm. Merakla Salver'a bakıyordu.

Salver ise lavaboya girdi. Kızın üstünü değiştireceğim için mahremiyetine olan saygıdan gitmişti. Birkez daha ona ve saygısına hayran kalırken gülümsemeden edemedim.

"Bunları ben giydirirsem utanır mısın?" Başını iki yana salladı. Gülümseyerek üzerindeki beyaz elbiseyi çıkardım. Çıkarmam ile pişman oldum.

Aman tanrım!

Vücudundaki bu morluklar da neydi böyle? Omzunda ve göğsünün üstünde morluklar vardı. Üstelik bacaklarında da morluklar vardı. Kaşlarımı çatarak morluklara baktım. Bunlar çok daha önceden çıkan morluklardı.

Daha fazla üşümemesi için tişörtümü giydirip arkasından çoraplarımı giydirdim.

Salver'ın yastığını düzeltip kıza gösterdim.
"Hadi yat bakalım." dedim neşeli çıkmaya çalışan sesim ile. Tekrar tebessüm edip küçük bedeni ile yatağa kıvrıldı.

Bacaklarını karnına çekip ellerini yastığa koydu ve yan dönüp bana baktı. Masmavi gözleri vardı. Çok güzeldi.

Yüzüne düz saçları düşerken yorganı üzerine örttüm.

Yanına eğilip ellerimi yüzüne götürdüm.
"Artık güvendesin. Sana zarar gelmeyecek." diye mırıldandım. Tebessüm ederken yavaş yavaş gözleri kapandı. Bir süre gözlerini açmak için direndi ama uyku onu esiri olarak yanına aldı.

O uykusuna dalarken yüzünü inceledim. Dudağının kenarında küçük bir yara vardı ve bu yara yeni olmuştu.

Kaşının üstünde de yara vardı ve kanamıştı. Yeni olmuş olmalıydı.

Onun yüzünü okşarken duyduğum kapı sesi ile yüzümü kapıya çevirdim. Salver lavabodan çıkmış, yanıma geliyordu.

Hafifçe gülümsedim.

O da gülümsedi ve yanıma çöktü. Tek dizinin üstünde durup küçük kıza baktı.
"Senin yanına gelecektim. Çığlıklarını duyunca dayanamadım gittim." Göz devirdi.
"Yine bana haber vermek yok."
"Ama vakit kaybetmek istemedim." Elini sırtıma koyup saçlarıma dokundu. Onun dokunuşu ile mest olurken konuştum.

"Bodrum kata inince onu buldum. İki adam ona saldırmıştı sanırım. Kız çok korkmuştu." Yüzüne dehşet ifadesi otururken kaşlarını çattı. "Küçücük kıza? Küçücük kıza saldıracak kadar mı gözü dönmüş bu itlerin?" dedi sinirli çıkan sesi ile.

"Eğer yetişmeseydim çok kötü şeyler yapacaklardı."

"Sana birşey yaptılar mı?" Başımı iki yana salladım. "Violet gelmeseydi ben ne halde olurdum bilmiyorum. Birinin kafasında gaz lambasını patlattım. Öbürünü ise Violet etkisiz hale getirdi."
"Aptal vücudum uyuyakalacak zamanı buldu." diye mırıldandı sinirle. Elimi yüzüne koydum. "Her zaman beni koruyacak değilsin Salver."
"Ama korumak zorundayım. Tek değerlim sensin ve seni kaybetmek istemiyorum." Gülümsedim. "Biliyorum ama bu kadar üzerime titremene gerek yok. Bak sapasağlam karşındayım." Elimi avucunun arasına alıp küçük bir öpücük bıraktı. "Kızın ailesi nerede?"
"Onunla ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Yarın araştıracağız." Kaşlarını havaya kaldırdı.

"O iki şerefsiz nerede?"

"Violet ilgilendi onlarla. Yarın sorarız." Başını sallayıp ayağa kalktı. "Artık uyusan iyi olur Veronica. Yorulmuş olmalısın." Gülümseyerek yüzüne baktım. Gözünün altındaki morluklar uykusuzluktan olmuştu. Sinirle dudaklarımı araladım.

"Bir daha gece yarısına kadar çalışmıyorsun. Akşam olmadan odamıza geliyorsun anladın mı kocacığım?" Güldü. "Karım emrediyorsa, amadeyim emrine." dediğinde elimi dudaklarıma götürüp kıkırdadım.

"Elini çekip gül. Manzaramı kapatıyorsun." Yine güldüm ancak bu sefer elimi çekip güldüm.

"Ciddi söylüyorum. Yarın akşam olmadan odada göreceğim seni." Başını salladı. "Ben yerde yatsam iyi olacak."
"Neden ki?" Yatakta yatan kızı gösterdi. "Uyandığında beni görürse korkar." Doğru söylüyordu.
"Sanırım onu kurtardığım için bana güveniyor. Güvenini kazanana kadar ondan uzak dursan iyi olur." Beni onayladı. "Kız zaten çok korkmuş. İyice korkmasın."
"Anlayışlı olman çok güzel Salver. Sana bir kez daha aşık oldum." Gülümsedi. Gözleri hafifçe kısılıyordu gülümserken. O sert yüzünü, masum bir yüz alıyordu. Çıkık elmacık kemaikleri onu daha erkeksi yapıyordu.

"Ben senin için yorgan ve yastık indireyim." diyerek dolabın yanına gittim. En üstte bir tane yorgan ve iki tane yastık vardı. Parmak uçlarımda yükselip yorganı alacaktım ki Salver belimden tutup ayaklarımı yerden kesti ve dolaptan uzaklaştırdı.

Tekrar yere inince uzanıp yorganı ve yastıkları aldı.
"Bu yorgan ne kadar ağır senin haberin var mı?"
"Abartılacak kadar değildi." Yanaklarını şişirdi. "Yine de senin kocan var burada. Ondan yardım isteyeceksin." Kahkaha attım.

Elindeki yorganı yere serdi. Üzerine yastıkları koyup dolabın üstünde duran battaniyeyi aldı.

Ben sonu izlerken yanıma geldi ve ellerini belime koyup göğsüne çekti.
"Çok güzel bir anne olacaksın Veronica. Eğer bir çocuğumuz olursa, o çok şanslı olacak." dediği cümle ile şoka girerken sadece gülümsemekle yetindim.

💫

Yanımda öylece uyuyan kızı izleyerek güne başladım.

Salver, yer yatağında yüz üstü yatmış mışıl mışıl uyuyordu. Minik kız ise ellerini karnına koyup uyuyordu. Bir bacağı yataktan sarkmıştı ve ürkütmemek için ona dokunmamıştım.

Gece boyunca hiç uyuyamamıştım. Uykum vardı ancak gözlerimi ne kadar çok kapatsam da uyku beni kabul etmemişti.

Bunun huzursuzluğu ile sürekli esneyip durmuştum.

Gece boyunca kıza ne olacağıyla ilgili düşünmüştüm. Annesi ve babası neredeydi daha belli değildi ama yoksa ne yapacaktık? Yada biri çıkıp ben annesiyim dediğinde öylece teslim mi edecektik?

Kimseye güvenmiyordum.

Violet güzelce araştırırdı. Huyunu biliyordum. Üstelik böyle konularda hassas olmalıydı.

Bir çocuk için çok ağır olmalıydı. Ben bile Hanks'ın beni kaçırdığı gün etkilenmiştim. Kim bilir ne kadar çok korkmuştu. Onun için üzülüyordum. Güvenecek birini bulana kadar ona çok iyi bakıp destek olmaya çalışacaktım.

Kızı izlerken kaşlarını çattı. Anlamadığım birşeyler mırıldandı. Hıçkırmaya başlayınca kaşlarımı çatıp üzerine eğildim.

Terlemişti. Dudaklarından acı dolu mırıltılar çıkıyordu. Titriyordu. Kabus görüyordu. Onu korkutmamak için dokunmak istemiyordum ama bu korkunç kabusta da boğulmasına izin vermek istemiyordum.

Tam ona elimi uzatıp uyandırmaya çalışacaktım ki bir anda bağırdı.

"Bana dokunma!" dedi ince sesi ile.

Korku dolu gözleriyle bana bakarken elini tuttum.
"Sadece bir rüyaydı. Geçti." diyerek saçlarını şevkatle okşadım. Bir süre bana baktıktan sonra yatakta doğruldu ve kollarını bana sardı. Kafasını göğsüme koyarken elimi başına bastırıp korkmaması için başını okşadım.

Yine ağlıyordu.

"Şşt. Kimse sana zarar veremez artık." diye mırıldandım. Burnunu çekti.

Bu sırada Salver uyanmış bize bakıyordu. Ona kısa bir bakış attıktan sonra küçük kıza döndüm.

Benden ayrılınca yüzüme baktı. Onun minik yüzünü ellerimin arasına alıp gülümsedim. "Bak, Salver ve ben seni koruyacağız. Her ne yaşadıysan bir daha olmayacak." Bunu dememle birlikte Salver'a baktı. Salver hafifçe gülümseyip ayağa kalktı.

Kızı korkutmamak için geri adımladı.

Kız tekrar bana döndü.

"Kaç yaşındasın bakalım?" Gülümsedi. Gülümseyince o kadar tatlı oldu ki bu dünyaya fazla olduğunu farkettim. Bir elini kaldırıp bütün parmaklarını kaldırdı.
"Beş yaşında mısın?" Usulca başını salladı. Canını acıtmamaya dikkat ederek hafifçe yanaklarını sıktım.
"Adın ne peki?" Yanaklarını ısırdı. Salver merakla kıza bakarken küçük kız dudaklarını kemirip yüzüme baktı.
"Peki, o zaman yemek yiyelim mi?"
"Maya.." diye mırıldandı. "Maya adım."

"Öyle mi?" dedim saçlarını okşayarak. Yine gülümsedi. Bir çocuğun gülümsemesi cenneti yaşatıyordu.
"Ne yemek istersin Maya?" diye mırıldandı Salver gülümseyerek. Maya hafifçe başını salladı. Salver onun bu tepkisine karşılık hızlıca gidip yiyecek birşeyler aldı.

Maya'nın yemeğini yedirdikten sonra bir süre öylece sessiz kaldık. Bu sessizliği Salver bozdu.
"Bugün benimle ülkeyi gezmeye ne dersin Maya?" dedi heyecanlı sesi ile. Maya'nın yüzüne anında neşe geldi. Çocuktu işte. Ne yaşasa da istediği birşey olunca heyecanlanıp, seviniyordu. Meraklı gözlerle bana baktı.
"Bence çok güzel olur." dedim. Heyecanla Salver'a dönüp başını salladı.
"Şimdi gidebilir miyiz?" dedi masum sesi ile. Salver başını sallayıp oturduğu sandalyeden ayağa kalktı.

Bende ayaklanmıştım ki Salver beni durdurdu.
"Sen burada kalıyorsun." Kaşlarımı çattım. "Nedenmiş?"
"Çünkü hastasın ve dinlenmen gerekiyor." Yüzümü buruşturdum. "Abartılacak birşey değil." Başını iki yana salladı. "Olmaz hayatım, olmaz." Onu umursamadan ayağa kalktım. Sadece mide bulantım ve halsizliğim vardı. Bu çok da abartılacak birşey değildi.

Ayağa kalkıp Salver'a doğru bir adım atmıştım ki başımın dönmesi ile nereye tutunacağımı bilemeden ellerimi yanlara savurdum. Sanki bulunduğum oda durmaksızın dönüyordu.

Neyse ki Salver yanıma gelip kolumdan tuttu. Hala başım dönüyordu ama düşmezdim artık.

"Bir de geleceksin." diyerek beni yatağa doğru götürdü. "Dinleniyorsun." Ofladım. "Bir anda kalktığım için öyle olmuştur."
"Veronica, lütfen." diye fısıldadı. Tekrar ofladım. Ne desem beni götürmeyecekti.

"Veronica gelmese sorun olur mu?" diye sordu Salver Maya'ya. Maya başını iki yana salladı.
"Öyleyse hadi bakalım küçük prenses!" demesi ile Maya hızla ayağa fırlayıp Salver'ın yanına geldi. Sanırım ondan korkmuyordu artık.

Uzanıp Salver'ın elini tutunca Salver gülümseyerek bana baktı. Maya da bana bakıyordu. İkisine tebessüm ettim.
"Beni burada bırakın gidin siz." dedim dargınmış gibi. Maya gülümserken Salver burun kıvırdı. "En azından kocanın sözünü dinliyorsun." Göz devirip onun taklidini yaptım. Maya hafifçe gülerken Salver pür dikkat yüzündeki alaylı ifade ile bana baktı.

"Biz gelene kadar yemek yiyip uyumuş ol. Güzelce dinlen. Ayrıca hizmetçilere söylerim sana şifalı çaylar yaparlar." dedi Maya ile kapıya giderken. Oflayıp elimi alnıma koydum. "Abartılacak birşey yo...." diyordum ki kapıyı açıp çıktılar.

Onlar gittikten bir süre sonra canım sıkıldığı için gardolabıma gittim. Kendime günlük elbiselerden birini alıp giydim. Saçlarımı at kuyruğu yapıp önden iki tutam bıraktım.

Beyaz babetlerimi giyip odamdan çıktım.

Saray sessizdi. Sadece hizmetçilerin topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesler geliyordu kulağıma.

Violet'in yanına gidip Maya ile alakalı konuşacaktım. Onunla alakalı mutlaka birşeyler bulmuştur. Böyle birşeyi ciddiye alacağını biliyordum.

Odasına gelince elimi yumruk yapıp kapıyı tıklattım. İçeriden hiçbir şekilde ses gelmeyince tekrar tıklattım. Ancak yine ses gelmedi.

Birkez daha vuracaktım ki arkamda bir ses duydum.
"Kraliçe Violet bodrum katta efendim." Arkama dönüp konuşan kişiye baktım. Hafif kilolu, tombul yüzlü kırmızı yanaklı hizmetçilerden biriydi. Gülümsedim. "Beni ona götürür müsün?" Başını salladı. "Elbette efendim. Beni takip edin." dedi ve yürümeye başladı. Bende onun arkasından yürüdüm.

Birlikte merdivenleri inerken uzun kahverengi saçlarına baktım. Çok güzel saçları vardı. Beline kadar uzanmıştı. Gülümseyerek onun saçlarını izlerken duvarlarda gaz lambası asılı olan bodrum kata geldik.

Uzun koridorda yürürken daha önce Salver ile geldiğimiz, Justin'i öldürdüğüm yere geldik.

Kapıdan tanımıştım. Buradan kabusum olan adamı öldürüp, hayatımın aşkı olan adamla çıkmıştım. Salver bana kötülük yapan herkesi toplamıştı buraya. Onlara istediğimi yapmamı söylemişti. Justin'i öldürünce rahatlamıştım. Korkmuyordum artık ondan. O, benim için bir ölüden başka birşey değildi.

İçeriden bağırış sesleri gelince Violet'in o adamlarla birlikte içeride olduklarını anladım.

"Burada efendim." diye mırıldandı. Ona teşekkür edip demir kapıyı açtım. İçeriye girdiğimde tavana asılmış iki şerefsizi gördüm. Karşılarında ise Violet vardı. Elinde uzun bir kırbaç vardı.

İki adamın da üzerindeki kıyafetler zarar görmüştü ve açıkta kalan vücutları kan içinde kalmıştı. Ellerine demir bir zincir bağlanmıştı. Zincir ise tavana asılıydı. Ağızları ve kaşları kan içinde kalmıştı ve bu iğrençti. Midem bulanıyordu ama şuan kusmanın sırası değildi.

Violet ile iyiki iyi geçiniyordum.

Violet başıyla selam verirken ona yaklaştım.
"Birşeyler öğrendin mi?" diye sordum. Gülümsedi. Çok tehlikeli bir gülümsemeydi bu.

"Bu iki piçi konuşturmak kolay oldu." dedi ve elindeki kırbaç ile önündeki siyah saçlı adama vurdu. O mide bulandırıcı ses odada yankılanırken adam bağırdı. Gülümsedim. O ikisinin cezasız kalmamasına o kadar sevinmiştim ki bunu yüzümle yeteri kadar belli ediyordum.

"Maya'ya birşey yapmışlar mı?" diye sordum Violet'e. Kaşlarını kaldırdı. "Yapmamışlar. Ama sen gitmeseydin yapacaklarmış." Yüzümü buruşturdum. "Gerçekten bir çocuğa bunu yapacak mıydınız?" diye sordum. Suçlu suçlu gözlerime baktılar. İkisi de tek kelime etmeyince Violet'in elindeki kırbacı aldım ve ikisine birden vurdum. Bağırışları yankılanırken acımadan birkez daha vurdum.
"Söylesenize!" diye bağırdım tüm gücümle.
"B-biz...çok pişmanız efendim."

"Pişmansınız ha?" Pişmanlık. Şuan pişmandılar ama o küçük kız? O ne olacaktı? İki şerefsizin eğlencesine yaptığı birşey onda yıllarca korku bırakmayacak mıydı? Büyüdüğünde erkeklerden uzak duracaktı. Biri ona dokunduğunda korkup kaçacaktı belki de.

İkisinin yüzüne bakınca birkez daha midem bulandı. Lanet olası herifler.

"Peki o kız? Ona ne olacak?" diye sordum bu sefer. Cevap vermeden yüzüme bakıyorlardı. Tam birşey demek için dudaklarımı aralamıştım ki mavi gözlü olan konuştu.
"Lütfen bizi bağışlayın efendim." dedi acı içinde. Violet alayla güldü. "Bağışlayın mı?" Gülerek bana döndü. "Ben yanlış mı duyuyorum Veronica?" Başımı iki yana salladım. "Sizce bu bağışlanacak birşey mi?" Suçlu suçlu bana bakarken kırbacı ikisine birden geçirdim. "Cevap versenize!"

"Neden yaptınız bunu?" dedim. Öyle bir bağırmıştım ki boğazım acımıştı. Maya'nın titremesi, ağlaması aklıma gelince daha çok öfkelendim ve art arda kırbacı onlara geçirdim. Küçücük kız böyle büyük bir travmayı hak etmiş miydi? Hayır.

Kimse bunu hak etmezdi.

"Sürtükler!" diye bağırdım. "Mutlu musunuz şimdi? O kız herkesten korkarken siz mutlu musunuz? Ne geçti elinize? Söylesenize! Lanet herifler ne geçti elinize!"

Violet gelip kollarımı tutunca bağırdım. "Bırak beni. Öldüreceğim ikisini de!" dediğimde bıraktı beni.

Elimdeki kırbacı yere bırakıp siyah saçlı adamın yüzüne yumruğumu geçirdim.
"Adi şerefsiz." diye mırıldanarak kasıklarına tekmemi geçirdim. İnleyerek asılı kaldığı yerde büzüşürken öbür adamın önünde durdum.
"İğrenç herifler sizi!" diyerek ona da bir yumruk attım. Onunda kasıklarına ve geçirip acıyla inleyen yüzüne baktım. Midem bulanıyordu. Üstelik başım da dönüyordu.

Violet bunu farketmiş olacak ki uzanıp kolumu tuttu.
"Gel otur şuraya." diyerek beni duvarın kenarına götürdü.

"Midem bulanıyor." diyebildim sadece. Yere oturup bacaklarımı karnıma çektim. Sanırım kusacaktım.

"Ben..." demiştim ki ellerimi yere koyup öğürdüm. Lanet olsun bu çok utanç verici!

Violet yanıma gelip saçlarımı geriye ittirdi. Öğürmelerim durunca derin nefes aldım. Dudaklarımın kenarını elbisemin koluyla sildim. Ah, bu fazla iğrenç.

"İyi misin?" dedi Violet. Başımı sallayıp olduğum yerde doğruldum.
"Hadi odana gidelim." dediğinde yerden destek alarak ayağa kalkıyordum ki vücudumun hissizleşmesi ile kendimi yerde buldum. Kafam yere çarparken görüntü bulanıklaştı.

"Veronica!" diye bağırdı Violet ama ben ona cevap veremeden karanlığa gömüldüm.

💫

Dudaklarımda iğrenç bir tat ile gözlerimi açtım. Gözlerimi odamda açmıştım. İlk gördüğüm yüz Violet oldu. Gülümseyerek bana bakıyordu. Yanında ise sarı saçlı bir kadın vardı. O da gülümsüyordu. Neler oluyordu?

Etrafıma baktım. Yatağın sağ tarafında birkaç tane genç kız vardı.

En son bana ne olmuştu? O iki adama vurduğumu, sonrasında ise kustuğumu hatırlıyordum. Gerisi koca bir bilinmezlikti.

Başım çatlıyordu. Bu ağrı neydi böyle?

Kaşlarımı çatıp Violet'e döndüm.
"Neler oluyor? Bana ne oldu?" Violet yüzündeki gülümseme ile elini alnıma koydu.
"Çok güzel birşey oldu kızım." Çok anlıyorum ya sizi sevgili kayınvalidem. Yanındaki sarı saçlı kız gülümseyerek bana doğru eğildi.

"Yemek yemediğiniz için kısa sürelik bir baygınlık geçirdiniz." dediğinde başımı salladım. "Kraliçenin anlattığına göre mide bulantısı ve baş dönme gibi rahatsızlıklarınız da varmış."
"Evet. Neden oluyor?" Kızın gülümsemesi genişledi.
"Bunu karnınızdaki bebeğe sorsanız daha güzel bir açıklama alırsınız." dedi. Hafifçe güldüm. Karnımdaki bebek mi?

"Bebeğiniz sizin bünyenizdeki düzeni bozdu, yemek yemeyince dayanamadınız."

Bir saniye!

Ne? Bebek mi?

"Ne bebeği? Dalga mı geçiyorsunuz?" diye mırıldandım. Violet gülerek saçlarımı okşadı. "Dalga falan geçmiyoruz. Anne oluyorsun Veronica." Şok içinde olduğum yerde doğruldum.
"NE!" ellerim karnıma gitti. Burada bebek mi vardı şimdi? Hayır ya dalga geçiyorlardı. Yada rüyada falan olmalıydım.

"Ben mi anne oluyorum?" diye sordum. Violet tekrar güldü. "Evet kızım. Senin çocuğun olacak." Gözlerimi kırpıştırdım. "Hamile miyim?" Odadaki herkes kahkaha atarken şok içindeydim.

"Evet efendim hamilesiniz." dedi sarışın kız.

Benim şimdi çocuğum mu olacaktı? Salver ile benim çocuğum mu olacaktı? Bizim. Yani bizim bir çocuğumuz mu olacaktı?

"Hamilelik boyunca ruhsal olarak bambaşka biri olabilirsiniz. Aşırı yeme veya hiç yememe gibi alışkanlıklarınız da olacaktır ama bebeğinizin gelişmesi için birşeyler yemek zorundasınız. Üstelik hareketlerinize dikkat etmeniz gerekecek." Son cümleyi Salver duyarsa fazlasıyla abartacağına emindim.

"Bu süreçte mide bulantıları, baş dönmeleri sık sık olacaktır." dedi kız. Saçlarını kulağının arkasına atıp konuşmaya devam etti. "Bebeğiniz doğana kadar yediklerinize ve hareketlerinize lütfen dikkat edin. Aynı zamanda stresten uzak durun. Kötü duygular bebeğinizin duygularını olumsuz etkiler. Sizin çok güzel bir anne olacağınıza inanıyorum." dedi gülümseyerek. Yutkundum ve Violet'e baktım.

"Ona çok güzel bakacağız." dedi. Gözleri parlıyordu ve çok mutluydu. Kalbim heyecanla çarparken elimi karnıma götürdüm. Burada bebek mi vardı şimdi? Salver baba mı olacaktı? Onu elinde küçük bir bebekle hayal edince heyecandan ölecek gibi oldum.

"Biz gitsek iyi olur." dedi sarışın kız. Kızlara baktı. "Daha diğer hastaların yanına gitmeliyiz." Bana döndü. "Arada kontrol amaçlı yanınıza geleceğim efendim." Başımı salladım.

Violet hariç odadaki bütün herkes odadan çıktı. Violet ile yalnız kaldık. Elini uzatıp elimi tuttu. "Her hareketinde kendimi görüyorum Veronica. O kadar masumsun ki." Gözünden bir damla yaş aktı. "Hep masum kal. Benim masumluğumu elimden aldılar. Korkunç bir kadın oldum. Sen asla öyle olma." Diğer eli saçlarıma gitti. Hafifçe okşarken tebessüm etti. "Bir çocuğun olacak. O çok şanslı çünkü senin gibi bir annesi var. Onu hep koruyacak bir babası var." Gülümsedim ve boşta kalan elimi onun elinin üzerine koydum. "Aynı zamanda ona hep destek olacak bir babaannesi de var." Sadece gülümsemekle yetindi.

"Yaşadığım sürece bütün çocuklarımı ve gelinimi koruyacağım. Hayatımdaki tek varlıkların sizlersiniz." diyerek elini karnıma koydu. "Artık koruyacağım kişilere biri daha eklendi." dedi hafifçe gülerek. Bende güldüm.

"Şuan seviniyorsun ama doğduğunda geceleri uyutmayacak sizi." Saçlarımı kulağımın arkasına attım. "Hiç sorun değil. Yeter ki sağ salim kucağıma alayım." Violet gülerek konuştu. "Andrew de öyle diyordu hep ama gecenin bir saatinde kızı ağlayınca o da ağlayarak uyanıyordu. Hatta bir kere Irina'yı sallarken ağlamıştı." dediklerinin farkına yeni varmış olacak ki durakladı.

"Andrew'i hala seviyor musun?" diye sordum. Az önce neşeyle etrafa saçılan bakışlarını hüzün aldı. Seviyordu.

"Yıllarca unutmak istediğin birini sevebilir misin Veronica?" Hafifçe tebessüm ettim. "Birini yıllarca görmesen bile kalbin onun için atıyorsa seviyorsundur." Salver'ı yıllarca görmesem onu yine severdim. Aşk bu değil miydi zaten? Yanında olmamasına rağmen birini sevmek...

"Yanındakiyle yaşarsın, kalbindekiyle ölürsün." diye mırıldandım. Violet'in kalbinde Andrew vardı. Yanında ise Albert. Violet ölünce Albert olmayacaktı ama kalbinde Andrew olacaktı.

"Albert'ı sevmeyi denedim. Sevmelisin dedim kendi kendime. O senin kocan diyebildim. Ama her seferinde acı dolu çığlıklarım beni durdurdu. Çığlıklarım kalbimi zincirledi Albert'a karşı. Üstelik kalbimin bir sahibi vardı." İki elini de kalbine götürdü. "Burası çok acıyor Veronica. Andrew'i her görüşümde acıyor, sızlıyor." Gözlerinden yaşlar akarken yüzüme değil camdan dışarı bakıyordu.

"Önümde ama dokunamıyorum. Bir nefes uzağımda ama kokusunu içime çekemiyorum. Sarılmak istiyorum ama evren buna engel oluyor." Hıçkırdı. "Ben onu çok özledim Veronica. Korkunç kadınlar da aşık olur, özler, sever." Daha fazla dayanamadım ve ona sıkıca sarıldım. İkimiz de ağlıyorduk.

Violet ile uzunca bir süre dertleştik. Bana hamilelikle alakalı bir sürü tavsiye vermişti. Onunla uzunca sohbet ettikten sonra odasına gitti.

Yalnız kalmıştım.

Yüzümdeki gülümseme ile karnımdaki bebeği düşünüyordum. Benim çocuğum olacaktı. Ona çok güzel bir hayat sunacaktım. Çok şanslıydı. Babası Salver'dı. Salver'ı defalarca kucağında minik bir bebeği uyuturken hayal etmiştim. Çok güzel olacaktı.

Salver'a gelir gelmez söylemeyip sürpriz yapacaktım.

Kapı çalınca ayağa kalktım.
"Kim o?"
"Biz geldik!" dediğini işittim Maya'nın. Sesi oldukça neşeli çıkmıştı. Gülümseyerek kapıyı açtım. Karşımda ellerinde onlarca poşet olan Salver ile pembe elbiseli Maya vardı. Maya'nın yüzü gülüyordu. Salver ile vakit geçirmek ona çok çok iyi gelmişti. Salver'a birkez daha minnettar olurken Maya gülümseyerek odaya girdi.
"Merhaba." diyerek el salladı. Hafifçe eğilip el salladım. "Merhaba." Küçük burnuna dokundum. Maya hızla Salver'a döndü. "Büyücü bana dokundu Prensim!" Salver kaşlarını çattı. "Seni kötü büyücü. Prensesime dokunma!" dedi bana. Maya çığlık atarak camın kenarına koştu. Bu sırada Salver elindekileri yere bıraktı. Bende kapıyı kapatıp onun peşinden gittim.

Onu bu kadar kısa sürede mutlu etmesine şaşırmış ve hayran kalmıştım. Birkez daha onun baba olmak için çok doğru bir kişi olduğunu farkettim.

"Onu bu kadar kısa sürede bu kadar alıştırmak çok güzel Salver. Sana bayılıyorum." Az önce Maya'ya dokunduğum gibi burnumun ucuna dokundu. "Ufak bir oyunla herşeyi unutturdum. Ve sevgili karıcığım sen oyunda kötü bir büyücüsün." Sinirle omzuna vurdum. "Beni kötü mü yaptın!"

Salver gülerek benden uzaklaştı ve Maya'ya döndü.
"Prensesim büyücü bana saldırıyor!" dedi beni göstererek. Maya parmağını bana çevirdi.
"Şimdi yakaladım seni büyücü!" diyerek bana koşunca çok hızlı olmamaya çalışarak koştum.
"Yakala onu Prensim!"

Salver'ın güçlü kolları tarafından tutulunca güldüm. "Beni yakaladınız!"
"Ona ne ceza vermemi istersiniz Prensesim?" Maya düşündü. "Gıdıklayalım." Salver heyecanla konuştu. "Hay hay." dedi ve beni kucağına alıp yatağa doğru götürmeye başladı.

"Hayır beni gıdıklamayın!" diye bağırdım ama nafileydi. Salver çoktan beni yatağa yatırmıştı. İkisi de birden karnımı gıdıklamaya başlayınca kahkahalarım durmadı.

Onlarla vakit geçirirken kapı çaldı. Salver hızla koşup kapıyı açtı. Hizmetçilerden biri gelmişti. Elinde gümüş bir tepsi vardı.

Salver tepsiyi aldıktan sonra kapıyı kapatıp yanımıza geldi.
"Yemek zamanı!" dedi. Maya heyecanla olduğu yerde doğruldu.

Yemekten sonra biraz daha Maya ile vakit geçirdik. Saat iyice ilerleyince Maya uyuyakaldı.

Şimdi ise Salver ile yatakta oturmuş sohbet ediyorduk. Hamile olduğumu ona söylemek için sabırsızlanıyordum ama bir türlü söyleyemiyordum.

"Ailesiyle ilgili bir haber aldınız mı?" diye sordu. Başımı iki yana salladım.

"Bizden sonra neler yaptın?" dedi bu sefer. Gülümsedim. Artık sırası gelmişti.

"Baygınlık geçirdim." diye mırıldandım. Kaşlarını çattı. "Neden?" Gülümsemem genişledi. "Hem yemek yemediğim için, hemde bebeğimiz bünyemi etkilediği için baygınlık geçirdim."
"Senin şu yemek yememe işini ne yapacağız?" dedi ve durakladı. "Bebek mi?" Güldüm.

"Baba oluyorsun Salver." Yüzü anında değişti. Şok içinde bana bakıyordu. "Hamileyim." Şoku ikiye katlanırken ayağa fırladı. "Gerçekten mi?" dedi şok içinde. Heyecanla başımı sallayıp ayağa kalktım.

"Nasıl oldu bu?" diye sorunca kaşlarımı çattım. "Sence Salver?" Dudaklarını kemirdi. "Tamam onu biliyorum da hangisinde oldu?" Sinirle göğsüne vurdum. "Salver!" Gülerek kollarını bana uzattı. "Gel buraya."diyerek beni güçlü kollarının arasına aldı.

Saçlarıma defalarca öpücük bıraktı. "Veronica ben.."diyebildi sadece. Gülerek ona daha çok sarıldım. "Salver bizim çocuğumuz olacak." dedim mutluluk gözyaşlarımın arasından. Hafifçe güldü. Burnumu çekince benden ayrıldı.
"Ağlıyor musun sen?" dedi çenemi nazikçe tutarken. Başımı salladım. "Ben nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum." Gülerek tekrar sarıldı. "Ah benim küçük kızım. Çok güzel bir anne olacaksın." Gözyaşlarımın arasından kıkırdadım. "Sen de çok güzel bir baba olacaksın."

💫


Elf Krallığı
İlahi Bakış Açısı

Kral Luis yaktığı sigarasını camın kenarına bastırıp söndürdü. İçindeki büyük öfkeden kurtulamıyordu bir türlü. İntikam, ruhunda öyle tutuşmuştu ilk fırsatta Veronica'yı parçalara ayırabilirdi. Öyle de olacaktı. O kızın ve Salver'ın kellesini alıp oğlunun mezarına götürecekti. Kararlıydı. Ne pahasına olursa olsun ikisini öldürecekti. Oğlunun ölü bedenini ülkesine geri göndermek neymiş göreceklerdi.

Haftalardır yaptığı planı bugün anlatacaktı ve en kısa sürede bütün ordusunu savaş için harekete geçirecekti. Yıllardır beklenen o büyük savaş gerçekleşecekti. Veronica ve Salver'ın yüzünü güldürmeyecekti artık. Onlara bu dünyayı dar edecekti.

Oturduğu sandalyeden kalkıp ellerini geniş masasına koydu. Hafifçe eğilip önündeki haritaya baktı. Bütün dünya haritası önündeydi. Karşısında ise ordunun komutanı, James ve ülkenin ajanları vardı.

"Bildiğiniz üzere Albert askeri açıdan bizden kat kat üstün. Yıllarımızı versek bile onları geçemeyiz. Ama onların düzenini bozabiliriz." dedi. Pür dikkat Vampir Krallığının olduğu yere bakıyordu. Burayı çürütecekti.

Komutan Robert tüm dikkatle Luis'e bakarken, Luis ajanlara döndü. "Ülkede iç karışıklık çıkaracaksınız. Veronica sayesinde çıkabilecek en büyük karışıklığı çıkarabilirsiniz." Ajanlardan en zeki olanı konuşmak için izin aldı. Luis ona başıyla izin verdi.

"Veronica ve Salver'ın yakında çocukları olacak efendim. Bunu bütün ülkeye yayarsak karışıklık çıkacaktır." Yanındaki ajan onu destekledi. "Melez bir çocuğu kimse ülkede kabul etmez. Üstelik söz konusu olan çocuk Vampir Krallığının veliahtı." Luis gülümsedi. "İşte sizi seçtiğime birkez daha pişman olmadım." Robert'ı gösterdi. "Orduyu normalden daha fazla çalıştır. Güçlenmeleri gerekiyor. Yakında onları yok edeceğiz." Ve bu cümleler onun için yeterliydi.

Dışarıda, camın kenarında saklanan kadın saatlerdir onları dinliyordu. Yüzündeki gülümsemeye engel olamadan aldığı bilgilerle ellerini çatının çıkıntılarına uzattı. Duvardan destek alarak çatıya çıktı.

Üzerindeki çantayı sıkıca tutarak çatıya oturdu ve dizlerini kendine çekip çantasından defterini ve kalemini çıkardı. Öğrendiği bütün bilgileri ve yaptıklarını buraya yazması gerekiyordu. Yazdıklarını ise efendisine iletmesi gerekiyordu.

Defterinden birer sayfa açıp Kralına göndereceği mektubu yazmaya başladı.

Sevgili Kralım, planladığımız gibi Elf Krallığı ile Vampir Krallığı birbirini yok etmek üzere. Kral Luis, Vampir Krallığına savaş açmak üzere. Savaş açtıkları anda cadılar iki krallığı da yok edecektir. Planımız işe yarıyor. Bu arada tebrik ederim efendim. Kızınız hamile.


<><><><><><><><><><><><><><><><>

Selam canlarimmm

Bölüm nasıldı??

Gelecek bölüm tahminlerinizzz??

Sizi seviyorum iyiki varsınız iyi okumalar dilerim 💫


Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 61 5
Ateş Kuşları; Barbaros ve Gülayşe hakkında bir birinden bağımsız tek bölüm/sahnelik karakalem kurgusu :)
86.3K 9.2K 102
Doğru bir karar vermek istiyorsan kalbinin sesini dinle. ❤
2.5M 104K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...
200K 13.1K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...