Asiller ve Çıraklar | Devam E...

By rmyanp

81.3K 6K 9.8K

Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bi... More

Karakterler/1
Karakterler/2
1 - Davetsiz Misafirler
2 - Elementler Okulu
3 - Çıkar Anlaşması
4 - Oyun/1
5 - Oyun/2 - İlk Gün
6 - Kütüphane/ Kırgınlık
7 - Özür
8 - Saklı Gerçekler
9 - Bir adım kala
10 - Seçim / Yeniden
11 - Hain Plan
12 - Fedakarlık
13 - Beklenmeyen İtiraf
14 - Plan
15 - Hainlere Karşı İlk Adım
16 - Tutsak Kız / İtiraf
17 - Kuleye Hapsedilen Pamuk Prenses
18 - İlk Temas
19 - Yanlış Hamle
20 - Dost
21 - Dostun Gerçek Yüzü
22 - Yüzleşme
Yeni Sezon Duyurusu💕
23 - Arayış
24 - Tehlike
25 - Şifacı
26 - Yasaklı Büyüler
28 - Normal Zaman Dilimi
29 - Uyuyan Tehlike
30 - "Sonra benim olacak mısın?"
31 - Tatlı Anlar
32 - Digoflar Diyarı
33 - Digoflarla Anlaşma
34 - Özel An
35 - Balo

27 - Ceza

848 66 141
By rmyanp

Yeniden selamlarr😌🧚‍♀️

Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur😺💕 hepinize keyifli okumalar dilerim çiçeklerimm🌼🧚‍♀️

...💚💚...

Emma'dan

Başımdaki keskin ağrıyla kaşlarımı çatıp yerimde kıpırdandım. Anında burnuma tanıdık bir koku dolarken bir süre kokunun sahibini çıkaramamıştım.

Göğsümde hissettiğim ağırlıkla sağ elim göğsümü bulmuştu ancak parmaklarımın temas ettiği şey yumuşak saçlar olmuştu.

Zorlukla araladığım göz kapaklarımın ardından görüş açıma giren ilk şey siyah saçlar olmuştu.

Bir kaç saniye içerisinde Drake'in göğsümde yattığını idrak edebildiğimde bakışlarım anında etrafı taramıştı.

Hemen yan yatağımda oturan Herman'ın, yeni yeni uyandığı belli oluyordu.

Onun hemen ayak ucunda oturan Darrel, bir Herman'a bir de bana bakıp duruyordu.

İkisi dışında odada kimseyi görememiştim.

Sol elim ağrıyan başımı bulduğunda, başımın sargılı olduğunu fark ettim. Bakışlarım Drake'e döndüğünde onu kaldırmayı düşünmüştüm ama Darrel ne düşündüğümü anlamış gibi araya girmişti. "Daha yeni uyudu"

Bakışlarım saniyelik olarak onu bulduğunda yeniden Drake'e döndüm. Normalde ellemezdim ama Herman ve Darrel buradayken karşılarında öylece yatmak istemiyordum.

Ellerimi Drake'in başına yerleştirip hafifçe kaldırdım ve uyanmasına fırsat vermeden başını yastığa koydum. Ağzının içinde bir şeyler söylense de uykusuna devam etmişti.

Yerimden doğrulurken sol elim yeniden başımı bulmuştu. Başımdaki ağrı bir türlü geçmiyordu. En son olanları unutmamıştım ama Drake bile buradaysa sorunu halletmişlerdi demek ki.

"Neler oldu?"

Kendine gelmeye başlayan Herman, şimdi de sorgulama aşamasına geçmişti. Bakışları sargılı başımdaydı ancak ona açıklama yapacak gücü kendimde bulamıyordum. Tek yapabildiğim şey, hiç iyi şeyler olmadığına dair başımı iki yana doğru sallayabilmek olmuştu.

Mesajımı alan Herman "kendimi çok boktan hissediyorum" diye söylendi. Yerinden kalktığında odadaki küçük kapıya yönelmişti.

Kapıyı araladığında aralıktan, orasının banyo olduğunu anladım.

Darrel hakaret eder gibi yarım ağız gülerek "sen nasıl hissediyorsun pamuk prenses?" diye sordu bana hitaben. Onunla uğraşamayacağımı belli eden bir ifadeyle yüzüne bakarken Herman'la aynı cevabı vermiştim.
"Boktan"

Gülüşü devam etmişti ancak başka bir şey söylememişti. Bunun için şükür ederken, daha fazla onunla uğraşamayacağımın da farkındaydım.

Başıma giren sancıyla, acıyla inledim. "Bu ne illet bir şey böyle?" Bakışlarım yerde dolanıyordu. Başım hafif hafif dönüyordu. Kendimi gerçekten de boktan hissediyordum.

Yataktan kalkmaya yeltenerek ayaklandığımda bir süre yeri izledim. Bir iki adım atmaya kalktığımda başarısız olmuş ve yerle buluşmak üzereydim ki bedenimi saran kollar buna izin vermemişti.
"İyi misin?"

Darrel'in sesini duymayı beklerken Herman'ın sorusunu duymamla duraksadım. Gözümün önü kararmıştı.

"Başım hem ağrıyor hem dönüyor"

Cevabım karşısında alnımda hissettiğim parmaklarla hareketsiz bir şekilde durmaya devam ettim. Saniyeler içerisinde başımdaki ağrı yok olurken, görüş açım da yeniden yerine gelmeye başlamıştı.

"Doğa çocuğu olarak güçlerimden biri bu. Ne yazık ki şifacı değilim. Sadece ağrıları geçirebiliyorum"

Açıklamasıyla ona döndüğümde gülümsedim. Kalkmama yardım ettiğinde Darrel'e göz devirerek Herman'ın yardımıyla banyoya girmiştim.

Beni kapıda bekleyeceğini söyleyerek benden ayrıldığında, onu onaylayarak lavaboya eğilip musluğu aralamıştım. Avuçlarıma dolan suyla yüzümü yıkarken kendime gelebilmeyi umuyordum. Ama ne yazık ki pek bir işe yaramamıştı.

Banyodan geri çıktığımda Drake'in endişeyle ayaklandığını gördüm. Bakışları beni bulur bulmaz bakışları yumuşamıştı.

"Sakin ol koca oğlan. Dünden sonra kimsenin Emma'ya dokunmaya cesaret edeceğini sanmıyorum"

Darrel'in sözleriyle Drake sinirle soluyarak yanıma gelmişti. "Kapa çeneni Darrel. Doğruyla yanlışı ayırt edemeyen çocuk gibisin"

Yanıma geldiğinde omuzlarımdan tutarak beni yatağa doğru yürütmeye başlamıştı. Onun bu hareketiyle, kapıda dikilen Herman'da yatağına geçmişti.

Darrel umursamaz bir ses tonuyla "bir iki gün girer çıkarız. Yoksa bedenin sağlam değil mi?" dediğinde Drake'in daha çok sinirlendiğini hissedebiliyordum.

Olay tam olarak neydi bilmiyordum. Ama dün ben bayıldıktan sonra olanlarla alakası olduğuna emindim.

"Neler oluyor? Siz yine ne yaşadınız?" Herman da gittikçe sinirlenirken soluyarak sorduğu soruyla ikisi de susmuştu.

Drake'e döndüğümde "dün ne oldu?" diye sordum merakla. Bedeni kasılırken "yasaklı büyü kullandım" diye cevap verdi.

"Sen mi?!" Herman'ın şaşırarak sorduğu soruyla "yani?" dedim. Yasaklı büyü kullandıysa ne olacaktı şimdi?

Yapmaması gereken bir şey olduğunu anlamıştım ama sonucu ne olacaktı?

Drake, ikimize de açıklama olarak "saraya dönünce Darrel ile ceza alacağız" dedi. Bir saniye, bunu niye bu kadar kolay ve basit bir şeymiş gibi söylüyordu?

Herman arkadan "hangi büyü?" diye sorduğunda sesindeki tedirginliği kendi bedenimde hissetmiştim.

Drake yerine Darrel konuştuğunda bakışlarım onu bulmuştu. "Ruh çıkarma"

Tam olarak ne olduğunu bilmesem de adından bile kötü bir şey olduğu kesindi. Şaşkınlıkla aralanan bakışlarımı Drake'e çevirdim. Bir şeyler söylemesini beklemiştim ama konuşmadı.

"Gerçekten bunu yaptın mı?" Herman'ın sorusunun cevabını bende merak ediyordum.

Hışımla yanımdan kalkan Drake, banyoya ilerlerken "kapatın şu konuyu" diyerek sert bir dille bizi uyardı.

Konuyu kapatmaya niyetim olmasa da şimdilik sessiz kaldım. Belki Darrel ve Herman'ın yanında bu konuyu konuşmak hoşuna gitmiyordu. Ama ceza alacağını söylemişti. Ayrıca yasaklı büyü kullandığını da. Herman bile tepkileriyle ondan böyle bir şey beklemediğini belli ederken, ne olduğunu bilmek istiyordum.

Odanın kapısı hafifçe tıklatıldığında Darrel oturduğu yerden kalkarak kapıyı açmıştı. En başta içeriye giren Nancy, Herman'ı uyanık bir şekilde görünce duraksamıştı. "Uyanmışsın"

Herman tepki vermediğinde Nancy'nin hemen arkasından giren kız "biz hazırız" dediği sırada bakışları önce beni, ardından da Herman'ı bulmasıyla duraksadı.

Onu görür görmez bende şaşırmıştım. "Dönmüşsün"

Pelerinin kapşonunu inderen Nancy Darrel'le beraber köşeye çekildiklerinde aile kavuşması izleyeceğimizi anlamıştım.

Banyodan çıkan Drake de manzarayı görür görmez duvarıya yaslanarak kollarını önünde bağlamıştı.

Adrian da içeriye girdiği sırada Ellie'nin gözlerini kırpıştırarak Herman'a bakışlarını izliyordum.

Yerinde dikleşen Herman, oturduğu yerden kalktığında çoktan onun Ellie olduğunu hissettiğini anlamıştım. Çekingen adımlarla Ellie'nin karşısına geçtiğinde hiç bir soru sormamıştı. İçine çektiği titrek nefesle Ellie'nin kapşonuna uzanmıştı ama korkarcasına duraksadığında Ellie'ye onay bekleyen bakışlarla bakmıştı.

Ellie çekingen bir şekilde ona sarıldığında, Herman karşılık vermek yerine emin olmak için Ellie'nin kapşonunu açarak saçlarını özgürlüğe kavuşturmuştu.

Kahverengilerin arasında gördüğü yeşillerle gözleri dolarken anında Ellie'ye karşılık vermişti.

"Osun"

Ellie'nin küçük bedeni Herman'ın kolları tarafından sarılırken onların bu haline ister istemez duygulanmıştım.

Ve bu anı bozan yine Darrel olmuştu. "Çok duygusal"

Nancy, Darrel'e sağ tarafından kötücül bakışlar yollarken bende daha fazla ona katlanamayacağıma karar vermiştim. Darrel'in sol kulağının üst kısmında oluşan küçük gölgeyle anında 'ah'lamıştı. Bu yaptığımı tek gören kişi olarak Drake alttan alttan sırıtırken Darrel'in bakışları onu bulmuştu. "Kim çekti kulağımı?"

Teslim olurcasına ellerini kaldıran Drake'le, Darrel'in bakışlarının bana döneceğini hissederek karşımdaki kardeşlere döndüm. Yüzüme duygulanmış bir ifade takınırken Darrel'in üzerimdeki bakışlarını görmezden geliyordum.

Sonunda Herman ilk adımı atarak Ellie'den ayrılmış, ve ilk önce teker teker hepimize bakmış, ardından da Ellie'ye dönmüştü. "Adını söyler misin?"

Sanırım birileri durumun gerçekliğini kavrayamamıştı. Ellie çekingen bir ifadeyle kollarını Herman'dan ayırırken "Ellie" dedi. Bakışlarını sürekli Herman'dan kaçırıyordu.

Herman yaşaran gözleriyle Ellie'nin yüzünü elleri arasına almış ve alnını onunkine yaslamıştı. "Sonunda seni buldum"

Darrel'in yeniden konuşacağını görünce anı mahvetmemesi için araya girmiştim. "Elvis nerede?"

Fakat cevap veren kişi yine o olmuştu. "Siz ikinizin başına gelenlerden sonra öğrencilere bakmaya gitti"

Öğrenciler. Onları tamamıyla unutmuştum.

Tam o sırada çalan kapıyla, kapıya en yakın olan kişi olarak Drake kapıyı açmıştı. Kapıda görünen Elvis, içeriye bile girmeden konuşacağı sırada Herman ve Ellie'yi görerek bir kaç saniye duraksamıştı. En sonunda sessizliğini bozduğunda "kardeşler kavuştuğuna göre gitme vaktimiz geldi. Dün ki adamların son olduğunu düşünmüyorum" diyerek ciddi bir tavırla bizi uyarmıştı.

🍏

Dört Gün Sonra

Yürüdükçe gözümde uzayan yolla, sanki sonsuza kadar yürüyecekmişiz gibi hissetmeye başlamıştım. Tıpkı Ellie'yi ararken onu da sonsuza kadar arayacakmışız hissiyatıyla dolduğum gibi.

Dört günlük yolculuğumuz boyunca Herman ve Ellie'nin çekinerek sohbet edişlerini, Darrel'in alttan alttan Nancy'le cilveleşmesini, Elvis, Adrian ve Fiona'nın bir başına oturuşlarını izlemiştim.

Tabi bunu Drake'in benimle uğraşmalarından kalan vakitte yapabilmiştim.

"Şunları izlediğin kadar beni izlemiyorsun"

Hafifçe saçımı çekerek çocuk gibi söylenen Drake'e döndüğümde memnuniyetsizce homurdanıyordu. Söylenerek başını başka tarafa çevirdiğinde uzanarak yanağını öpmüştüm.

Bakışları beni bulduğunda kimsenin bize bakmadığından emin olduğu sırada işaret parmağıyla dudağını işaret etmişti. "Buradan da bir tane"

Kaşlarımı çatarak hafifçe yanağına vurdum. "Sen önce yaptığın hatanın açıklamasını yap"

Dört gündür hala söylememişti ve ben onun söylemesini istediğim için diğerlerine neler olduğunu sormamıştım.

Morali yeniden bozulurken "tamam istemiyorum" dedi ve yanımdan kalkmaya yeltendi. Drake trip mi attı yoksa bana mı öyle geldi?

Elinden tutarak yanıma çektiğimde birden koluna asılmamla karşı çıkamayıp yeniden yerine oturmuştu. "Tamam ya, demedim bir şey"

Konuşmadan başını kucağıma bırakarak yattığında sesimi çıkarmadım.

Ellie'yi ararkan yürümemizin sebebi hiç bir yeri atlamak istemediğimiz içindi ama şimdi durum değişmişti. Dönüşte de yürümemizin sebebi okul sınırı dışında olmamızmış. Öğrenciler fazla uzağa ışınlanamadıkları için onları geride bırakamayacağımızı söyledi Drake.

Asillerin öğrencileri ışınlamasını teklif ettiğimde ise bizlerinde okul dışında olduğumuz için belli bir mesafeye kadar ışınlanabileceğimizi bu yüzden bir kaç seferde anca okula varabileceğimizi söylemişti. Tabi bunun yorucu olacağını ve bütün öğrencileri birden ışınlayamayacağımızı söylemişti.

Aslında bu duruma el atabilir ve herkesi okula ışınlayabilirdim ama okula gidince Drake'in ceza alacağı gerçeğiyle olabildiğince geç yüzleşmek istiyordum. Henüz ne tür bir ceza olduğunu da bilmiyordum ve bu da beni korkutmuyor değildi.

"O piçin söylediklerinden sonra seni yerde öyle görünce..."

Dalgın bakışlarımdan kurtularak yüzüne baktım. Bana bakmıyordu ama benimle konuşuyordu.

"Sinirlendim... diğerleri yardıma geldiklerinde kendimi tutamadım ve adamlardan birinin..." söylemekte çekindiğini görebiliyordum o yüzden sessizliğimi bozmadan beklemeye devam ettim.

"Ruhunu aldım" sıkıntıyla nefesini verdiğinde yine bana bakmaktan kaçınıyordu. Sol elim saçlarını bulduğunda hafif hafif okşamaya başlamıştım. O gün Herman ona hangi büyüyü kullandığını sorduğunda Darrel 'ruh çıkarma' demişti ve aslında o zamandan beri bu konu hakkında az çok tahminlerim olmuştu o yüzden dediklerine fazla şaşırmamıştım.

"o büyüyü kullandığın zaman çektiğin ruh senin gölgelerine karışır." Açıklamaya devam etmesiyle kaşlarım havalanmıştı. Dahası olabileceğini düşünmemiştim.

"Ruhun bedenimdeki varlığını hissedebiliyorum." Konuşurken ara ara duraksıyordu ve her öğrendiğim yeni bilgi de, saçlarındaki elim ara ara duraksıyordu.

"Bu büyü neden yasaklandı biliyor musun Emma?" Bakışları bana döndüğünde başımı iki yana doğru salladım. "Gölgelerine karışan ruhlar akıl çelicidir. Seni değiştirir ve hatta ele geçirirler." Bakışları yeniden benden ayrılmıştı. "Korkuyorum çünkü daha önce irademi gerçek anlamda test edebileceğim bir durum olmadı. Değişmekten ve yenilmekten korkuyorum. Sana zarar vermekten korkuyorum. Bir ruhtan yenileceğimi düşünmüyorum ama... ne olacağını bilemiyorum işte"

Gözlerini kapattığında kendine zaman tanıdığını anlayabiliyordum. Saçlarında duraksayan elim yeniden hareketlendiğinde gevşemeye başlamıştı.

Bunun için ona kızmayacaktım. Tamam belki onu sinirlendirmeye çalıştıklarına dair uyarmış olabilirdim ama damarına da fazla basılmıştı.

O an diğer adamlara odaklanmış olmasam Drake'den önce ben parçalardım o adamı.

Karşımda birileri ona iğrenç ithamlarda bulup üstüne bir de onu gözümün önünde dövseler muhtemelen bende kontrolümü kaybederdim.

Sıkıntıyla iç çektiğimde gözleri aralanmıştı.

"Ceza ne peki?"

Uzun bir süre sessizliğini koruduğunda aslında alacağı cezayı tahmin ediyordum.

Sonunda dudakları aralandığında pür dikkat söyleyeceği kelimeleri bekliyordum.

"Kırmızı oda"

Bu iki kelime, dudaklarından dökülen tek şey olmuştu.

Saçındaki elim yeniden duraksarken "ne var orada?" diye sordum kendime hakim olamayarak.

Bu sefer düşünmeden cevap vermişti. "Aslında bir çok ceza barındırıyor. Hatta bazıları öldürmeye yönelik cezalar ama muhtemelen ben ve Darrel bir ya da iki günlük ceza alırız."

Bana hala ceza hakkında net bir şey söylememişti o yüzden ne hissetmem gerektiğinden emin olamıyordum. Rahatlamalı mıydım?

Sıkıntıyla iç çektiğimde aklıma bir anı düştü.

Hatırladığım anıyla yüzümde hafif bir gülümseme oluşmuştu "yorgun musun?"

Elaları yeşillerimle buluştuğunda "hayır, neden?" diye sordu. Bakışları kısa bir an gülüşüme kaydığında oda sırıtarak zihnime girmişti.

Sevişecek miyiz?

Kafasına geçirerek onu kucağımdan kaldırdığımda anında oturur pozisyona geçerek kafasını tutmuştu "hemen de kızıyorsun sende"

Göz devirerek "neden acaba?" diye sordum. Ardından da "benden özür dilediğin gün pratik yapma sözü vermiştin" diye açıkladım.

Saçlarındaki elini çekerken gülümsemesi büyümüştü. "Dövüşelim mi diyorsun dişli hatunum?"

Yerimden kalkarak elimi uzattığımda elimi tutarak kalkmaya yeltenmişti ki hızla ayağına çelme takarak geri düşmesine neden oldum.

"Düşmanına hemen güvenir misin sen Drake?"

Drake düştüğü yerde keyiflenirken "düşmanım çok akıl çelici" diye karşılık verdi.

Kıkırdayarak geriye doğru adımladığımda sonunda yerinden kalkmıştı.

İkimizde ortaya geçtiğimizde herkesin bakışları bize dönmüştü.

Pozisyon almamızla eş zamanlı olarak Darrel'in sesi duyulmuştu "çift dövüşlerine bayılırım"

Etrafımızda oluşan ateş çemberiyle bakışlarım Darrel'i bulmuştu "ciddi mis-"

Sözümün yarıda kalmasına neden olan şey karnıma yediğim hafif yumruk yüzündendi.

"Ih, sikeyim! Başlamadık bile"

Drake etrafımda dönmeye başladığında "adaletli olsun değil mi?" diye karşılık verdi.

Hızla silkelenerek doğrulduğumda "pekala, bunu sen istedin" diye mırıldandım kısık bir sesle.

Bende onun gibi çember çizerek dönmeye başladığımda etraftan sesler yükselmeye başlamıştı.

"Seni severim Drake ama şirineyi tutuyorum" diyen Elvis bana moral olmuştu.

"Drake karşılık vermeyecek o yüzden bende bulut kafa diyorum"

Herman'ın ardından Darrel de "sence kimi seçmeliyim sarışınım?" diye sorduğunda Nancy "Herman'a hak veriyorum ama taraf tutmayacağım" diye karşılık vermişti.

"O zaman bende taraf tutmuyorum"

İkimizinde hareket etmeyeceğimizi anladığımda Drake'e doğru atılıyormuş gibi yapıp hareketlenmesini sağlayarak hızla geriledim ve beni tutmak için savurduğu kolundan kurtuldum.

"Bak sen, birde numaracı çıktık"

Benimle alay eden Drake'e karşılık "nasıl işine gelirse" dedim.

Üzerime atılarak yumruğunu savurduğunda hızla gerileyerek yumruğundan kaçınmıştım.

Savurduğu yumruğun sallamasyon oluşu Herman'ı haklı çıkarıyordu. Sırf hareket etmek için boşa yaptığı bir hamleydi.

Yeniden üzerime atıldığında kollarımı birleştirerek kafama siper etmiştim.

Yumruğunun kollarımla buluşmasını beklemiştim ancak Drake, sağ elimi avucu arasına alarak beni bir tur etrafımda döndürmüştü.

Şaşkın bakışlarım onu bulduğunda "ne yapıyorsun?" diye sordum.

Gülerek tek kaşını kaldırdı. "Sana gerçekten karşılık vereceğimi düşündün mü?"

Elinden kurtularak hızla pozisyonuma geri döndüm.

"Oyunbozanlık yapma da karşılık ver"

Karşımda referans yaparak pozisyon aldığında hızla üstüne atıldım.

Onu yakalayacağım sırada kaçmasıyla hamlem boşa çıkmıştı.

Önümü hızla Drake'e döndüğümde bir eli belimi bulmuş, diğer eli de sağ elimi kavramış ve benimle dans etmeye başlamıştı.

Kaşlarım çatılırken ne yaptığını anlayarak ayağına geçirmeye kalktım ama yine hamlemi savurmuş ve beni yine bir tur etrafımda döndürmüştü.

"Müziğimiz eksik"

Ellie'nin bir anlık söylediği şeyle garip hissetmiştim. Aramızda artık yeni biri vardı. Hemde yıllardır yanımız da olması gereken biri.

En azından diğerlerinin yanında.

Drake beni döndürdüğünde yeniden kendisine çektiği sırada elimi ondan kurtararak iki elimi de ensesine götürdüm.

Bir anlık karşılık vereceğimi düşünmüş olacak ki şaşırmıştı ancak ben karşılık vermek yerine ensesini sıkıca kavrayıp dizimi karnına geçirmiştim.

"Ih!"

Nefessiz kalıp iki büklüm olurken, ayağına çelme takarak yere düşmesine neden oldum.

Yüzü acıdan buruşsa da gülmeye çalışmıştı.

"Kalkacak mısın yoksa sana zaman tanıyayım mı?"

Cevap vermek yerine kendini tamamen yere bırakarak pes ettiğini belli etti.

Oysa yeni başlamıştım.

"Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun Drake?"

Herman'ın sorusuna Elvis cevap vermişti. "Sonucu zaten bilmiyor muyduk?"

Hepsi gayet keyifli görünüyorlardı bu durumdan.

"Bence henüz bitmedi"

Darrel'in sözüyle kısa süreliğine onlara dönen bakışlarım, yaptığım hatayı yüzüme vurmuştu.

Ayağıma yediğim tekmeyle kendimi düşerken bulmuştum.

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken ağzımdan kaçan çığlıkla beraber kendimi Drake'in üzerinde bulmam saniyeleri almıştı.

Yüzlerimiz arasında milimler varken bakışlarımız buluşmuştu.

"Güzel kaybedişti"

İnsan içinde olduğumuz gerçeği kafama dank ederken kollarında olan ellerimden destek alarak kalkmaya çalışmıştım.

"Sanırım her zaman bana kaybetmeye mahkum olacaksın"

Hareketlenmemle ellerinden biri hızla belimi bulmuş ve sıkıca kavrayarak kalkmama engel olmuştu.

"Biraz daha hareket edersen kazanacağım konuları öğrenebilirsin"

Dişlerini sıkarak fısıldarcasına söylediği şeylerle duraksadım.

Keşke aptal biri olsaydım da ne demek istediğini anlamayıp onu umursamadan üzerinden kalkabilseydim...

"Sevişmeyi de düşünür müsünüz?"

Darrel'in sözleriyle Elvis'in öksürük sesini duydum.

Drake uzandığı yerden kalkarak beni de üstünden kaldırdığında kendimi hızla yanına bırakıp saçlarımı düzeltmeye başladım.

"Bunu gözünün önünde yapmayacağımdan emin olabilirsin Darrel"

Boğazıma kaçan tükürüğümle öksürmeye başladım.

Ulu orta açık bir şekilde neden Drake ve benim sevişmemizi konuşuyorduk!?

"Dikkat et sevgilim" Drake sözlerinin ardından hafifçe sırtıma vurmaya başladığında daha çok öksürmeye başlamıştım.

"Sensiz ne yaparım hiç düşünüyor musun?"

Başımı ona doğru çevirip bakışlarımı elalarıyla buluşturdum.

Konuyu dağıtmak için güzel bir fırsattı.

Öksürüğümü sonunda sonlandırabildiğimde "Ne yaparsın?" diye sordum.

Darrel araya girerek "gözümün önünde sevişmenize meraklı değilim kara oğlan" dediğinde yüzümde ki ısı gittikçe artmaya başlamıştı.

Şu konuyu kapatabilir miyiz artık! Bizim ne yaptığımız kimin umurunda acaba!?

Drake Darrel'e cevap vermek yerine bakışlarını yeşillerime sabitlemişti.

"Yapamam ki" dedi masum bir tonla. Ardından alnımdan öptü. "Oksijenim haline gelmişken sensiz nasıl yaşayabilirim söyle bana?"

Sekiz basit kelime. Her biri birbirinden ayrıyken basit sekiz kelime.

Drake onları bir araya getirerek öyle ustaca kullanmıştı ki, yeniden aşık olmuş olabilirdim.

Oturduğum yerden kalkarak üzerimi silkelemeye başladım.

"Sensiz nasıl yaşayabileceğimi öğrenirsem sana da söylerim"

🍏


Dört günlük yolu ne zaman geldiğimizi fark edememiştim bile. Dört günün sonunda okul sınırlarına girdiğimiz için sonunda ışınlanabilmiştik.

Zamanımız gündüzleri yürümek, geceleri de dinlenmekle geçmişti. Son olan saldırılardan sonra geceleri uyumamaya ve ilerlemeye karar vermiştik. Ondan mıdır bilmem, yol çok çabuk geçmişti.

Okula her bir adım daha yaklaşımızda içimi bi' sıkıntı kaplıyordu.

Sıkıntıyla nefesimi bırakırken okul öğrencileri yanımıza doluşarak bizi karşılamaya ve yardım etmeye gelmişlerdi. Bir çoğunun meraklı bakışlarının Ellie'nin ve Adrian'ın üzerinde olduğunu görebiliyordum.

Fazla üzerinde durmadım. Öğrenciler okula yönelirken bizler de saraylara yönelmiştik. Drake'e dönerek sırtındaki çantama uzandım ama vermedi.

"Geldik zaten, ver ben taşırım"

Beni dinlemeden ilerlemeye devam ederken bir yandan da sıkıcana elimi tutuyordu.

"Ben taşıyorum işte güzelim"

Gülümsediğimde bakışları gülüşüme takılmıştı. Gözlerindeki durgunluk ve ciddiyet kaç gündür canımı sıkıyordu.

Alacağı ceza yüzünden ikimizde gergindik ama onun aksine ben belli etmiyordum.

Moralimi bozmamaya çalışarak boşta kalan elimi birleşik olan ellerimizin üzerine yerleştirdim.

Önüme döndüğümde yavaştan saraylara yaklaşmaya başladığımızı gördüm. Artık okulda kalmıyordum. Odam aydınlık sarayına, Harold'ın yan odasına alınmıştı. Henüz orada hiç kalma fırsatım olmamıştı ama şimdiden garip hissediyordum.

Öğrenciler bir bir ortadan kaybolurken geriye sadece biz asiller kalmıştık. Tabi bir de Adrian.

Ellie'nin bakışları Adrian'ı bulduğunda Herman'a yönelik "Adrian ne olacak?" diye sordu.

Herman'ın bakışları Adrian'a döndüğünde içten içe onu kıskandığını görebiliyordum. Kardeşine daha yeni kavuşmuşken onunla beraber gelen yabancı bir adamın onu kendisinden almasını istemiyordu. Bunu sekiz günlük yolculuğumuzda gözlemlemiştim.

"Diğer muhafızların yanına gidecek" tam da Herman'dan beklediğim bir cevaptı.

Ellie üzülerek bir kez daha Adrian'a bakmıştı. "İstediğim zaman görebilir miyim?"

Herman kaşlarını çatarken "hayır" dedi söylenerek. Ellie'nin üzüldüğünü gördüğün de ise "yani, onca muhafızın arasına gitmen hoş bir şey olmaz" diye açıkladı. Eh tabi oda doğruydu. Onca adamın arasında ne işi vardı?

Kıskanç tavrının önüne geçen şey, onu onca yıldan sonra kısıtlamak istemeyişiydi.

"Emma!"

Annemin sesiyle bakışlarımı ikiliden çekerek ona döndüm. Ne ara saraylara bu kadar yaklaştığımızı fark etmemiştim bile.

Annem yanıma gelerek kollarını açtığında Drake'in elini bırakarak ona karşılık vermiştim. Sıkı sıkı sarıldığı bedenim, günlerdir rahat yatak yüzü görmediğinden ağrısa da ses çıkarmamıştım.

"Hoş geldiniz oğlum"

Drake'in de annesine sarıldığını gördüğümde içim rahatlamıştı. Biraz bile olsa kendisini iyi hissedebileceğini düşünmüştüm.

Annem benden ayrılarak baktığım yeri gördüğünde yanağımdan makas almıştı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde bana imayla gülüyordu.

Drake ile sevgili olduğumuz artık sır olmasa da annemin imalı bakışları her seferinde beni utandırıyordu. Ondan kaçarak Harold'ın yanına ilerlediğimde gülerek kollarını açmıştı. "Hoş geldin güzellik"

Kollarımı beline doladığımda boyu yüzünden kafam göğsüne denk gelmişti. "Hoş buldum Harold"

Göz ucuyla Drake'in babasına sarıldığını gördüğümde Harold'dan ayrılarak teyzeme sarıldım. "Hoş geldiniz hayatım"

"Hoş bulduk teyze"

Teyzemden de ayrıldığımda Loyal ile karşı karşıya gelmiştim. Oda kollarını açarak gülümsediğinde çekingen bir tavırla kolları arasına girmiştim. "Hoş geldin güzel kızım"

"Hoş buldum"

O kadar söylüyordum ama acaba hoş mu buldum?

Drake'in beni izlediğini -tabi onunla beraber annesi ve babası da beni izliyordu- gördüğümde Loyal'dan ayrılarak yanına gittim ve yeniden elini tuttum. Kimseyi umursamamıştım ama hepsinin bakışlarını hissedebiliyordum.

"Drake"

Yanımıza gelen Gale ile memnuniyetsizlikle yüzümü buruşturdum.

Drake dik duruşuyla ona baktığında Gale hepimize dönerek "bazıları uslu durmamış, toplantı talep ediyorum." dedi açıklarcasına. Kocası Kalen de yanında yerini aldığında arka tarafta Kasey'in Darrel'i azarladığını gördüm. Nedensizce bu manzara bana ilginç gelmişti.

Bakışlar kısa bir anlığına bize kaydığında hepsinin Gale'nin teklifini kabul ettiğini duydum. Çok çekmeden hepimiz ana salona giriş yaptığımızda bakışlarım Elvis'i bulmuştu.

Onun da bakışları beni bulduğunda bakışlarındaki özür dileyen ifadeyi gördüm. Zihnime erişmeye çalıştığını hissettiğimde onu kabul etmiştim.

Bunun için bana kızabilirsin ama en büyükleri olarak rapor vermem gerekiyordu. Ayrıca Drake'in iyiliği ve Darrel'in akıllanması için de gerekliydi.

- Kızmıyorum. Gerekli olduğunun farkındayım ama ceza almadan halledemez miyiz bunu?

Bir umut sorduğum soruyla bana bir çözüm yolu söylemesini bekledim.

Üzgünüm. O ruhtan kurtulması gerekiyor ve bu ancak kırmızı odada olabilecek bir şey. Canının yanmayacağını söyleyemem ama sonrasında iyi olacağını garanti edebilirim.

- İçimi pek rahatlattığın söylenemez maviş

Gülüşü zihnimde yankılanırken gerçekte de gülmeye başlamış ve ikizi Alvin'in bakışlarının bize dönmesine neden olmuştu. Alvinle o dersten sonra bir daha konuşmamıştım. Yola çıktığımız için bir daha da dersine denk gelmemiştim ve şimdi aradan bir ay geçmişti.

Beynimde düşen jetonla bir gerçeğin farkına varmıştım. Biz gerçekten de neredeyse koca bir ay boyunca okulda yoktuk.

Şimdi bu gerçek ne işime yarayacak diye düşünürken aklıma Aron geldi. Hapisten kaçışının üstünden bir ay geçtiğine göre çoktan gücünü toparlamaya koyulmuştu. Gerçi bu bilgiyi bize yolladığı suikastçılardan da anlayabilirdim.

Yorgunluk beni aptallaştırmış olmalıydı. Detayları düşünme işini sonraya bırakarak girdiğimiz salonda boş bir köşeye geçerek dikilmeye başladım.

Annemde dahil bütün asiller yerlerini aldıklarında teyzem Alanis Gale'ye fırsat vermeyen Ellie'ye yönelik konuşmaya başladı. "Öncelikle aramıza hoş geldin Ellie. Bu gün burada konuşulacaklar gözünü korkutmasın çünkü her yerde olduğu gibi bu okulun ve diyarın da bir düzeni var. Haliyle hata yapanlara ceza verilmesi gereken durumlar olabiliyor"

Ellie'ye açıklama yapılması hoşuma gitmişti. Bir yabancı gibi köşede bırakılmasındansa şimdiden aralarına dahil ediyorlardı.

Ellie hafifçe gülümseyerek başını onaylarcasına salladığında Gale boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine topladı. Bakışlarını Elvis'e çevirdiğinde "raporunu herkesin karşısında bir kez daha söyler misin Elvis?" diye sordu ağır ağır konuşarak.

Elvis annesi Greta'nın arkasında dikilirken başını sallayarak konuşmaya girdi. "Ellie'yi ararken Aron'un adamları tarafından saldırıya uğradık. Emma ve Drake'in peşindeydiler ancak o sırada ikisi de yanımıza değildi. İkisini aramak için hızlıca adamların işini bitimeye odaklanmıştık. O andan beri Darrel kural ihlali yaparak adamları yakmaya başladı. Sonradan Emma ve Drake'i sıkıştırdıklarında da Drake kural ihlali yaparak adamlardan birinin ruhunu çekti. Drake'in ki bir kereliğe has bir şeydi."

Sonda eklediği detaya minnettar olsam da verilecek kararı duymadan rahatlayamıyordum. Alfrida ve Hector oğullarına şaşkınca bakarken; annem, teyzem, Loyal ve Harold'ın da yüzündeki şaşkın ifadeyi görebiliyordum.

"Sizlere Drake konusunda ceza için tartışma hakkı veriyorum" Gale'nin sözleriyle su asillerinin bu işe karışmayacağını en başından görebiliyordum.

Anne olarak ilk Alfrida söze atıldığında şaşırmamıştım.

Drake'in elini tutmaya devam ederken, verilecek olan karara anında boyun eğeceğini hissediyordum.

"Drake böyle bir şey yapmaması gerektiği konusunda bilinçli bir çocuk. Tek seferlik yapmışsa ruh ayırmayı talep ediyorum."

Teyzem ve annem de anında atılarak Alfrida'yı onayladıklarında beklemediğim bir şey olmuş, ve Greta'da söze girmişti. "Bence de makul bir karar ancak yanında Darrel'in daha ağır bir ceza almasını da talep ediyorum. Uslanmaz oğlun farkında olmasına rağmen bir değil bir çok kez aynı kuralı ihlal etmiş bulunmakta"

Bu kadının asaletli bir şekilde konuşması beni ister istemez etkilemişti. Söylediklerine göre su asilleri hiç bir konu da taraf tutmuyordu ama bu hareket bile Greta'i Gale'den daha çok sevmeme neden olmuştu.

Greta'den sonra teyzem söze girmişti. "Üzgünüm Gale ama bu konu da Greta'e katılıyorum. Drake'in aksine Darrel bilinçli bir şekilde hatasını tekrarlamış" bakışları Elvis'i bulduğunda "yanılıyorsam lütfen beni düzelt Elvis" dedi. Teyzem haksızsa haksızlığını kabul edecek bir kadındı. Onunda bu yönü hayran olunasıydı doğrusu.

Elvis sessiz kalarak teyzemi doğruladığında Gale sıkıntıyla nefesini bırakmıştı. "O halde Drake bir günlük ceza alacak. Darrel ise üç günlük hücre cezası"

Bahsedilen hücrenin zindan hücrelerine benzemediğine emindim.

Bakışlarım Darrel'i bulduğunda yumruklarını sıktığını gördüm. Ses çıkaramıyordu çünkü bunu bile bile yapmıştı onca kötülüğü. Siniri muhtemelen herkesin onun üzerine oynuyormuş gibi görünmesineydi. Aslında öyleydi de ama dediğim gibi bunu o istemişti.

Toplantının bittiğini düşünürken Gale beni yanıltarak yeniden konuşmaya başladı. "Briana ve Cal'a gelecek olursak. Her şeyi itiraf ettiler. Camella ve Kevin'in kendilerini kullandıklarını. Aron'un eskiden iyi biri olduğunu ve hala aynı kaldığını düşünerek Arthurun ona haksızlık yaptığını düşündüklerini, bu yüzden sadece eşitlik sağlamak istediklerini ancak sonrasında işin boyutunun değiştiğini ve kendilerinin bir yerden sonra olaylara karışmadıklarını"

Gale'nin ilk defa böylesine uzun bir cümle kurması garibime gitmişti doğrusu.

Kimseden ses çıkmazken Gale ilk defa belki de iyi bir cümle kurarak beni şaşırtmıştı. "Suçsuzlar diyemeyiz ama bir aylık hücre cezasının onlara yetmiş olmasını umuyorum"

Onları geri çıkartmayı düşünüyordu.

Herman'ın gözleri parlarken Ellie bir çok duygu içerisinde gibiydi. Ne hissettiğini tam olarak anlayamıyordum.

Kalen karısını onaylayarak "bende öyle umuyorum" dediğinde kulaklarıma inanamayacak seviyeye gelmiştim.

"Bizde öyle umuyoruz"

Dustan ve Greta... su asilleri bile bunu onaylamışlardı. Çok geçmeden bizimkilerde onay verdiklerinde doğa asillerinin çıkarılmasına karar verilmişti.

Herman ve Ellie kadar sevinemezdim ama onların adına sevinmiştim.

Keşke benim de kavuşabilecek bir babam olsaydı.

🍏

Gale karşımızdaki kapıyı açtığında içeriden yükselen çığlıklarla ürpermiştim. Bunu belli etmemeye çalışarak Drake'in elini daha sıkı tuttum.

Drake ve Darrel girmeden önce Briana ve Cal çıkarılacaktı o yüzden Gale'nin uzun koridor boyunca gidişini izleyeceğim sırada kapı arkasından kapanmıştı.

Az önce duyduğum çığlıklar halen daha kulağımda çınlarken Drake için iyice endişelenmeye başlamıştım. Ruh ayırma dedikleri şey nasıl oluyordu daha önce hiç şahit olmamıştım ama umarım canı çok yanmazdı.

Dakikalarca düşüncelerim arasında kaybolup dururken sonunda açılan kapıyla boşta olan elim, Drake'in kolunu bulmuştu.

Briana ve Cal anında çocuklarına yönelirken Nancy için üzülerek bakışlarımı onu ararcasına etrafta gezdirdim ancak gördüğüm manzarayla kendimi başkaları için bu kadar yıpratmama kararı almıştım.

Darrel ile köşeye çekilmiş özlem giderircesine öpüşüyorlardı.

Yüzümü buruşturarak Drake'e döndüğümde bakışlarını üzerimde buldum. Az önce gördüğüm manzarayı gördüğünden olsa gerek sırıtıyordu. "Sen beni öpmeyecek misin?"

Arkadaki doğa asillerinin kavuşma sesleri dramatik bir fon müziği oluştururken Drake'i ciddiye alamamıştım.

"Hı?"

Kısık sesle güldüğünde odağım yarım şekilde doğa asillerindeydi.

Herman anne ve babasına sarılırken Ellie, bu duruma alışık olmadığından yabancı bir kız gibi duruyordu yanlarında.

Bakışlarım Drake'in dudaklarındaki gülümsemeye kaydığında bunu herkesin içinde yapmamam gerektiğini kendime telkin ettim. Ne kadar işe yaradıysa...

"Hı değil. Öperim diyeceksin elmacı güzeli"

Sanırım normal haline dönmeye başlıyordu. Ya da o lanet yere girmeden önce bana iyi olduğunu göstermeye çalışıyordu.

"Drake ve Darrel, gitme zamanınız"

Drake'in gülen ifadesi birden değişirken, gideceğini duyan kalbim endişeyle atmaya başlamıştı.

İç çekerek ileriye doğru bir adım attığı sırada nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle üstelik herkesin bize baktığı sırada aniden kollarımı boynuna dolamış ve onu herkesin içerisinde öpmüştüm.

Kimilerinin başını çevirdiğini görmüştüm. Kimisi ise sert bir şekilde öksürmüştü. Canım annem ise muhtemelen şoktaydı.

Drake'de bu yaptığıma şaşırdığında karşılık verememişti ancak ufak ufak dudaklarımı hareketlendirdiğimde kendine gelerek gözleniri kapamış ve hiç bir şeyi umursamadan beni öpmeye başlamıştı.

Kapanan göz kapaklarımla beraber sanki ikimizde farklı bir aleme çekilmişiz gibi hissetmiştim. Özlem dolu öpüşmemiz fazla uzun sürmeden ayrıldığımızda alnımı onunkine yaslayarak yüzünü ellerim arasına aldım.
"Seni bekliyor olacağım"

Elleri belimi sararken bana sıkıca sarılmıştı. "Buna hiç şüphem yok"

🍏

"Brravoo brravvoo! Mükemmel ötesi ateşli bir sahneydi." Yanımda neden yürüdüğünü bilmediğim Kasey dakikalardır yaptığım şeyi yüzüme vurarak iyice utanmama neden oluyordu. Benim yediğim boktan bir cesaret sonucu yaptığım şey -ki pişman değilim, yine olsa yine yaparım- yetmezmiş gibi bir de herkesin için Kasey bizi alev çemberine almıştı. Bir an yandığımızı düşünecektim.

"Kızım senin başka işin gücün yok mu?"

Harold'ın söylenerek sorduğu soruya karşılık Kasey sırıtmıştı. "Yok bebeğim, ama istersen sen olabilirsin" göz kırparak söylediği şeyle kolunu Harold'ın omzuna atmıştı.

Hızla aralarına girerek kuzenimi Kasey'den kurtardığımda konuşmama fırsat vermeden söze dalmıştı. "İkizim ve o sevgilisi olacak pısırık kızın köşe bucak sade öpüşmelerini izlemekten bıkmıştım"

Kaşlarım çatılırken "bizene Nancy ve Darrel'in nasıl öpüştüğünden!" diye çıkıştım.

Sözlerimi takmadan bizimle yürümeye devam ederken "baygınlık geçirmeme neden olacak reklam arası gibiler" diye söylendi ve iğrenir gibi silkelenerek devam etti "her yerdeler"

Her ne kadar ona kızsam da birden bu haline gülmeye başlamıştım.

Harold beni kolumdan tutarak diğer tarafına çekmiş ve böylelikle de Kasey ile aramıza girmişti.

"Kızın ayarlarıyla oynama Kasey. Zaten geldiğinden beri pek sağlam görünmüyor"

Gülüşüm azalıp yok olurken sessizce ikisini izlemeye başlamıştım.

Kasey yine dirseğini Harold'ın omzuna yaslamış ve yanağından makas almıştı. "Delirirse daha iyi işte. Buradaki normal ve sıkıcı insanlardan sıkılmıştım."

Kasey'in aslında Harold'a takıntılı olmadığı anlaşılıyordu. Sıkıntısından uğraşacak birilerine ihtiyacı vardı ve oda Harold'ı seçmişti.

Harold Kasey'in omzundaki elini çekerek "elin kolun rahat dursun kızım. İnsanlar seni sapığım zannediyorlar" diye çıkıştı.

Kasey ise umursamadığını belli ederek omuz silkmişti. "İnsanların ne düşündüğünü ne zaman düşünmeyi bırakacaksın oğlum?"

Oğlum?

Sarayların etrafında bilmem kaçıncı turumuzu atarken yorgunluktan delirip delirmediğimi sorguluyordum.

Drake'im, bari dinlenme fırsatı verseydiler.

Üzüntüyle iç çektiğimde Harold beni yine ortalarına almıştı. "Çok uğraşmak istiyorsunya al bununla uğraş. Depresyona girmesini kaldıramam, hemen yan odamda kalıyor"

Beni kovuyor muydu?

"Ne demeye çalışıyorsun sen?" Söylenmemle aniden ortadan kayboluşuyla Kaseyle baş başa kalmıştım.

"Aman be, erkek değiller mi işte. Zoru görünce kaçıyorlar hemen"

Ben bu söze katılmıyordum.

"Yanılıyorsun, hepsi aynı değil" sözlerime karşılık alayla gülerek "Drake'im yapmaz mı diyeceksin yoksa?" diye sordu.

Alvin ve Elvis zoru görünce kaçacak birilerine benzemiyorlardı. Harold da kaçmazdı. Darrel'den hiç bir zaman emin olamayacakmışım gibi geliyordu. Herman ise... muhtemelen oda yapmazdı.

Sessiz kaldığımı fark ettiğimde Kasey'e cevap vermeye koyuldum. "Bu konuda Darrel hariç hepsinden eminim. Darrel'in sağı solu belli olmuyor."

Kasey ise az önce Harold'ın olduğu yanı işaret ederek "Harold'ın varlığı çok belli oluyor" dedi ve güldü.

Harold'la tam olarak ne derdi vardı bilmiyordum ama Kasey'e birini bulmam şart olmuştu.

"İdeal tipin ne?" aniden bu soruyu sormamla Kasey şaşırarak etrafına baktı. "Bana soruyorsun değil mi?" parmağıyla kendini işaret ettiğinde başımla onu onayladım.

"Ne alaka şimdi? Konunun ortasında Darrel ve Nancy reklamı gibi?"

Kıkırdayarak "hiç, merak ettim. Yanında asil çocuklar dışında hiç erkek görmedim" diye açıkladım.

Omuzlarını silkerek az önce Harold'a yaptığı gibi dirseğini omzuma koymuştu. "Işık elementi olmaması yeter. Ha bir de hırçın ve haşin erkeğim olacak birini bulabilirsem neden yanımda hiç erkek olmasın ki?"

"Neden ışık elementi olmasın ki?" sorduğum soruyla bana kaşlarını çatarak ciddi misin sen der gibi bakmıştı.

"Işık elementi aptalları uyuşuk, kendini zeki sanan, kıvrımsız beyin sahibi oluyorlar da o yüzden. Ayrıca onların güçleri saldırıdan çok destek yönelimli."

Yüzümde gülümseme oluşurken tam da aradığım bilgiye erişmiştim. Işık elementinden birini bulursam kesinlikle onunla uğraşmaktan bize vakti olmazdı.

"Aklındakini hemen siliyorsun sinsi karı!"

Tüh, zihnimi kapatmayı mı unutmuşum?

🍏

"Senden hoşlanmıyorum! Kim yaydı bu lanet yalanı?!"

"Anlıyorum"

"Neyi anladığını sanıyorsun sen!? Ben öyle bir şey demedim!"

"Tamam"

Kasey'in sinirden köpüren ve kırmızıya dönen yüzüyle bulunduğum yerden uzaklaşmaya başlamıştım.

Ona birini aramak için okula geldiğim sırada Fiona'yı bi' ağacın altında üç kişiyle otururken bulmuştum. Biri doğa kızı, diğeri su-aydınlık ikizi kızı ve üçüncüsü de ışık erkeğiydi. Öğrendiğim kadarıyla adı Edwin'miş.

Oldukça sakin cevaplarlıyla Kasey'i kudurtmayı çok iyi başarıyordu.

Kavganın nasıl başladığına gelirsek... banyoya gideceğimi söyleyip ufak bir yalan yaymış, Kasey'in Edwin'den hoşlandığını söylemiş olabilirdim.

Tabi hızlı yayılan bu yalan sayesinde Kasey'in okul bahçesinde bitmesi uzun sürmemişti.

"Hah! lanet olasıca beni kale bile almıyor!" Sinirle elini saçlarından geçirdiğinde her an burada bi' yangın çıkabileceğini düşünerek geriye doğru adımlamaya devam ettim. İstesem ışınlanabilirdim ama kavganın gidişatını da merak ediyordum.

"Lanet okumasan da zaten seni dinliyorum"

"Beni dinlemediğini söylemedim zaten aptal çocuk. Sözlerimi kale almıyorsun!"

"Duyma sorunum yok kızıl, ayrıca bu kadar yakınımdayken bağırmana da gerek yok"

Kasey sinirinden Edwin'e ne kadar yaklaştığının bile farkında değildi. Sözleriyle beraber bir adım gerilemişti. "O yalan haberi kim yaydıysa onu bulacağım... ama senden hoşlandığım falan yok!"

Tok ama bir o kadar da cümlelerini bastırarak konuştuğunda ortadan kaybolmam gerektiğine kanaat getirmiştim.

Kendimi tam da saraya attığım sırada Kasey'in sinirli bağırışını kulağımda duymuştum sankilim. Adımı mı bağırmıştı o?

Keyifle gülme sırası bendeydi. Hayır değildi.

Drake'im yanım da değildi..

İki saniyede kaybolan gülüşümle odama doğru yürümeye başladım. Şu bir gün hızlı geçseydi bari.

Odama giden ince koridorda ilerlerken Harold'la karşılaşmıştım.

Tek kaşını kaldırarak meraklı bir ifadeyle "Kasey'i nasıl atlattın sen?" diye sordu.

Mutsuz bir şekilde omuzlarımı silktim. "Nasıl yaptığımı sorgulama ama çok merak ediyorsan git de okul bahçesine bak. Tabi hala oradaysa"

Verdiğim cevapla merakına yenik düşüp aniden ortadan kaybolmuştu. Onun gidişiyle bende odama girmiştim.

Oda düzenine bakılırsa annemin eli değmiş olmalıydı. Hemen hemen evimizdeki odamla aynı sayılırdı. Tabi daha büyüğü.

Odanın ortasında çift kişilik kocaman bir yatak. Pencere kenarında iki adet karşılıklı tekli koltuklar ve aralarında da küçük bir masa yer alıyordu. Bunun okuma saatim için olduğuna emindim çünkü annem, cam kenarında kitap okumaya bayıldığımı iyi bilirdi.

Yatağımın karşısındaki duvar kitaplıklar yüzünden görünmüyordu. Beş kitaplık yan yana dizilmiş ve tamamıyla kitaplarla doldurulmuştu. Gözlerim parlarken adımlarımı oraya yöneltmiştim.

Aralarından sadece bir tanesi en fazla dikkatimi çeken kitap olmuştu. İnce ama dikkat çekiciydi.

Monte Kristo Kontu kitabım. Bu kesinlikle buraya getirilmeden önce okuduğum son kitabımdı. Kendi odamdaki kitabım...

İnce kitabı elime alarak sayfalarını çevirdim. Hoşuma gittiği için işaretlediğim sahneler birebir yerlerinde duruyorlardı.

Yüzümde özlem dolu bir tebessüm oluşmuştu. Annem bunu nasıl yapmıştı bilmiyordum ama sanırım getirdiği tek şey bu kitaptı. Diğer kitapların yeni alındıkları kokularından ve kapaklarından belli oluyordu.

Kitaplığımdaki süs eşyaların bile yenileri alınıp konulmuştu.

Gözlerim sevinçle hafiften dolarken elimdeki kitapla kapıya doğru ilerleyeceğim sırada gözüme çarpan makyaj masasıyla duraksadım.

Yatağımın hemen sağ tarafında kocaman bi' makyaj masası duruyordu. Pek makyaj yaptığım söylenemezdi. Sadece özel günlerde yapardım ama asıl dikkatimi çeken şey, makyaj masasının üzerinde duran telefon ve şarj aletiydi.

Adımlarımı oraya çevirerek kısa bir an telefona baktım. Bu kesinlikle benim telefonumdu.

Telefonu alıp ekranını açtığımda kendi fotoğrafımla karşılaştım.

83 olan şarjımı gördüğümde gülerek odamdan çıktım. Hedefimi annemin odasına çevirdiğim de teyzemi görmüştüm.

Beni görür görmez gülümsemişti. "Odanı beğendin mi hayatım?"

Kollarım arasında tuttuğum kitabım ve telefonumu sıkıca kavrarken başımı olumlu anlamda salladım. "Eşyalarımı annem mi getirdi?"

Cevabı bilsem de sormak istemiştim. Eğer teyzeminde bunda bir katkısı varsa teşekkür etmek istiyordum.

Ellerini zarif bir şekilde önünde bağlayarak konuşmaya başladı. "Aslında ikimizin fikri ama eşyalarını getirme kısmı annene ait hayatım"

Kitabımla telefonumu tek elime alarak ona doğru adımlayıp sarıldım "teşekkür ederim. Çok mutlu oldum"

Bir elini sırtıma yerleştirerek hafif hafif sıvazlamaya başladı. Diğer eli de saçlarımın üzerinde yerini almıştı. "Artık evinde hissetme zamanın gelmişti"

Geri çekildiğimde gülerek koridorun diğer tarafını gösterdi. "Anneni arıyorsan artık kendi odasında."

Teyzeme teşekkür ederek yanından ayrıldığımda annemin odasına yöneldim.

Kapının önüne vardığımda kapının aralık olduğunu gördüm. Bir iki defa tıklattığımda içeriden gelen "gelebilirsin" komutuyla kapıyı ittirip içeriye girdim.

Beni gören annemin bakışları kitabıma ve telefonuma kaydığında "demek sonunda odana girdin" dedi. O sırada yatağından kalkarak yanıma adımlamaya başlamıştı.

"Teşekkür ederim. Benim için çok anlamlı bir hediye oldu"

Anne kız sarıldığımızda, kolları sıkıca bedenimi sarmıştı. "Bu zamana kadar hep bunun hayalini kurdum"

Başımın üzerine ufak bir öpücük bırakarak geriye çekildi. Hafif bir şekilde kolumu kavrayarak beni yatağının yanına götürdü.

İkimizde yatağa oturduğumuzda gözlerim, alışık olmadığı beyaz saçlarında takılı kaldı. İlk geldiğim de Drake'in cezası yüzünden onu fazla inceleyememiştim ama bu bir ayda çok değişmişti.

Kahverengi saçları gitmiş, onun yerine beyaz saçlar gelmişti. Sıradan hali gitmiş, onun yerine asil bir kadın gelmişti. Cildi bile eskisinden daha beyaz görünüyordu.

"O gün... onun Aron olduğunu fark edemediğim için üzgünüm"

Sözleriyle beraber onu incelemeyi bırakarak bakışlarımı gözlerine çıkardım.

Boş olan elimi elinin üzerine koydum. "Senin suçun değildi ki. Hepsi Aron'un planının bir parçasıydı"

Babamın Arthur olmasını bende çok isterdim. Aron gibi biri olacaksa, yaşamasındansa ölmesini yeğlerdim.

Dediklerimi duymasına rağmen dertli bir şekilde iç çekti. "İşin kötü yanı..." sözlerine devam ediyordu ancak bir anlık söyleyeceği şeyden çekinerek duraksamıştı "o gün Arthurla da beraber olmuştum. Elbette bunu hatırlamıyorum, zihnimde kesik kesik anılar vardı ve Arthurda bunun hakkında bana imalarda bulunup duruyordu. O yüzden gerçeği hiç bir zaman anlayamadım."

Aynı gece de ikisiyle de olmuştu ve bu yüzden bunu kimse fark etmemişti.

Neye üzüleceğimi bende bilemiyordum artık.

Elinin üstündeki elimi çekerek yüzüne yerleştirdim. "Gerçek ne olursa olsun, ben baba olarak Arthuru kabul ettim. Beraber güzel vakitler geçirip anı biriktirmek isterdim ama artık her hangi bir babanın peşine düşmek istemiyorum. Bırak Arthur babam olarak kalsın ve bunun için pişmanlık çekmeyi de bırak"

Yüzünde içten ama bir o kadar da üzgün bir gülümseme oluşmuştu. "Bırakalım öyle kalsın" dedi sözlerimi onaylayarak.

Üzerindeki özlem ve hasret dolu bakışları birden değişirken kaşlarım havalanmıştı. Hem ayıplar hem de imalı bir şekilde bakarken "herkesin içinde yaptığın şey hoşuma gitmedi Emma," diye girdi söze.

Boğazımı temizleyerek yerimde dikleştiğimde "ama olmuşsunuz siz" dedi imalı bir sesle. Omzunu hafifçe benimkine çarptığında kıkırdadım.

"Yirmi yıldır bir an hiç kimseyi sevmeyeceğini düşünmüştüm"

Gülmeye devam ederken göz devirdim. "Abartmasan mı? Bizde de kalp var"

"Drake yakışıklı ve zeki çocuk. Ben inanıyorum, güzel de sever" dediği sırada elini kaldırıp hafifçe omzumdan itekledi "kimseye kaptırma diyeceğim ama gördüğüm kadarıyla gözü senden başkasını da görmüyor"

Annemin böyle şeyler söylemesi beni utandırıyordu. Belki bunun sebebi daha önce onunla hiç bir erkek hakkında konuşmadığım içindir ama sonuç olarak utanıyordum işte.

Yerimden kalkarken bakışlarımı kaçırdım. "Daha fazla beni utandırmana gerek yok" diye söylendiğimde tek kaşı havalanmıştı. "Herkesin içinde çocuğu öpünce utanmıyorsun da ben şurada iki laf ettim diye mi utanıyorsun?" sorduğu soruda haklı olduğunu bilsem de omuzlarımı silktim.

"Seninle bu konuları konuşmaya alışık değilim"

Gözlerini kısarak başını iki yana doğru sallayıp seni seni der gibi bir hareket yaptı.

Dikildiğim yerde eğilerek yanağından öptüm. "Bir planın var mı?"

Yeniden karşısında dikilmeye başladığımda "ne açıdan bir plan?" diye sordu.

İmalı bir tonlamayla "normal şeyler açısından" diye karşılık verdim.

Üzgün bir ifadeyle yüzüme bakarken "Alanisle köyden gelen muhafızlardan rapor alacağız" diye açıkladı.

"Size kolay gelsin o zaman" dediğimde "teşekkür ederiz" diyerek bana el salladı.

Annemin yanından ayrıldığımda bu koca günü nasıl geçireceğimi düşünüyordum.

Sanırım gidip Elvis'i veya Hermanla Ellie'yi bulacaktım çünkü böyle vakit geçmiyordu.

🍏

Briana ve Cal zindan görevlileri olmaları yanında muhafızları da yönettikleri için teyzem, annem ve Loyal ile beraber görev yapıyorlardı.

Henüz kızlarıyla fazla vakit geçirme fırsatları olmamıştı ancak Herman bu açığı güzelce kapatarak Ellie ile ilgileniyordu. Onları aramak için saraydan çıktığımda bahçede antrenman yaparken bulmuştum.

Ellie'nin bilgisiz olması ona dezavantajdı ve bu yüzden Herman şimdiden onu iyi bir seviyeye getirebilmek için uğraşıyordu. Ellie de bundan hiç şikayetçi görünmüyordu.

Onları bölmek istemediğim için daha yaklaşmamış olmama rağmen oflayarak uzaklaşmaya başladım.

Bahçeye inmeden önce kitabımı odama bırakıp üzerime de rahat bir eşofman takımı giymiştim. Telefonumu da cebime atmıştım ama bu diyarda hiç telefon kullandıklarına şahit olmamıştım. Yani onca para vererek aldığım telefonumu ne yapacağımı bilmiyordum.

Nancy neredeydi bilmiyordum. Darrel ve Drake kırmızı odaya kapatıldıktan sonra onu bir daha görmemiştim. Tek bildiğim sarayında olduğuydu.

Darrel olmasa tamamen yalnız kalacağını fark etmek beni bir nebze de olsa üzmüştü.

Kasey ve Harold'a gelecek olursak, onlara ne olduğundan da bir haberdim.

"Birileri yalnız kalmış"

Duyduğum sesle sevinçle zıplamamak için kendimi tutmuştum. Başımı çevirmeme gerek kalmadan iki yanımda beliren maviş kardeşlerle Alvin'i görmezden gelerek Elvis'e yönelik konuştum.

"Kurtarıcı gibisin maviş, sıkıntıdan ölmek üzereydim"

Kollarımı önümde bağladığımda gülmüştü. "Oyun oynamak ister misin?"

Sorduğu soruyla bakışlarımı ona çevirdim. "Onun yerine bana iki havalı hareket yapsan daha çok eğlenirim"

Çocuğa resmen süs köpek muamelesi yapmıştım. Oda bunu fark etmiş olacak ki yeniden gülmüştü. Ama bu gülüş daha çok isteğimi kabul ettiğini gösteren türdendi.

Sıkıntıdan yürüye yürüye saraylardan uzaklaşmaya başlamıştık.

"Küs müyüz?" Alvin'in sorusuyla o tarafa dönmesem de sitemle söylenmiştim. "Küs değilim, ama senin yüzünden kabuslar görüp duruyorum. Üstelik her defasında da hiç birini hatırlamıyorum"

"Hatırlamaman iyi bir şey değil mi?" diye sorduğunda ters bakışlarım onu buldu. "Bence değil çünkü geleceğe dair bir ipucu gördüğümü düşünüyorum"

"Geleceğe dair mi?" Elvis'in sorusuna başımı sallayarak ilerlemeye devam ettim.

"Ara ara görüler görüyorum" dedim açıklayarak. "Aron'un amacını öğrendim"

Son söylediklerimle ikisi de duraksamıştı.
"Ve bunu şimdiye kadar kimseye söylemedin mi?"

Alvin'in yanlış tahminini düzeltmek isteyerek söze girdim. "Drake biliyor. Diğerlerine söylemeyi unuttum"

İkisi de bana ters ters bakarken Elvin "birbirlerinizden bir şey saklamamanız ne hoş, ama bunu herkesle paylaşman gerekirdi Emma" dedi. Haklıydı ama bunu herkese söylemeden önce normal bir gün geçirmek istiyordum.

"Belki bencillik olarak görebilirsiniz ama bunu herkese söylemeden önce normal bir gün geçirmek istiyorum."

Beni haklı bulmadıklarını gözlerinden okuyabiliyordum o yüzden sözlerime devam ettim. "Ben bu okula kaçırılarak getirildiğim andan beri bu bilinmezliğin içindeyim ama siz sadece bir aydır bu bilinmezliğin içindesiniz"

İkisinin de bakışları yumuşarken, sessiz kalışları bana zaman tanıyacaklarını gösteriyordu.

Normalde açıklamamın yettiğini görebiliyordum ama ayların dolmuşluğuyla kendimi tutamayıp konuşmaya devam etmiştim. "Normal bir hayattan alınıp aniden başka bir diyara getirildim. Üstüne annemi aramak zorunda kaldım çünkü ikimizi de ayırdılar. Daha sonra teyzem ve kuzenimin olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Üstüne babamın Arthur olduğu söylendi ve sonra da bir bakıyorum ki gerçekler çok daha farklı çıkıyor."

Bıkkınca bir nefes verip, hemen ilerimizdeki açıklığa çıkmadan önce yanından geçtiğim ağaçlardan birinin altına oturdum.

"Manyak piskopat adam!"

Gördüğüm görü yüzünden Aron'a söylenirken kulaklarının çınlamasını, hatta parçalanmasını umuyordum.

"Sakin" diye uyardı Elvis.

Alvin yanıma oturuken Elvis bizi bırakarak açıklığa doğru yürümeye başlamıştı.

Bir yandan onu izlerken bir yandan konuşmaya devam ediyordum.
"Ellie'yi arayışımız sırasında bir görü daha görmüştüm." Alvin'in dikkatli bakışları üzerimdeyken konuşmaya devam ettim. "Aron, Drake ve beni kaçırmıştı. Drake'i bir konu da bana karşı kullanıyordu."

"Ne konu da?"

Her şeyi zaten anlatacağım için şimdilik ikizlere anlatmakta bir sakınca görmemiştim.

"Bir kadının resmini çizip onu canlandırmam konusunda" bakışlarım sözlerimin ardından Alvin'e dönmüştü.

Dudaklarını araladığı sırada Elvis'le aynı anda "bok kokusu alıyorum" demişlerdi.

Yeniden Elvis'e döndüğümle merakla hareketlerini izliyordum. Cevap vermemiştim çünkü daha fazlasını biliyordum.

Bunu şimdilik anlatmadım. Birilerine bundan bahsetmem gerektiğini biliyordum ama bu konu da ikizlerden emin değildim. Anlatsam ne yapabilirlerdi ki?

Aslında hayat bazen en ummadığımız yerden güldürürdü bizi. Tıpkı en ummadığımız yerlerden vurduğu gibi...


💚Devam Edecek💚

💚Elvisciğim🫠

💚Alvinciğim🫠

💚Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi buraya alalım ~

💚Emma ve Drake'in dövüş(dans) sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? ~

💚Emma'nın Drake'i herkesin içinde öpmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? ~

💚Bu bölümde ki Kasey ve yaptıkları hakkında ne düşünüyorsunuz? ~

💚Edwin ve Kasey ikilisi hakkında ne düşünüyorsunuz? 😌 ~

💚Maviş ikizler hakkında ne düşünüyorsunuz? ~

💚Emma'nın görüsü hakkında ne düşünüyorsunuz? ~

💚Sonraki bölümde ( 3 Mayıs 20.30'da) görüşmek üzere, kendinize iyi bakın 💕🧚‍♀️

💚Yazılış tarihi: 20.03.2024

💚Yayın tarihi: 26.04.2024

Continue Reading

You'll Also Like

988 153 15
Ateist ve deistlerin sıkça sordukları islam karşıtı sorulara tatmin edici cevaplar arıyorsanız, buyrun okuyun... Allah tecavüz ve zulümlere neden müs...
23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
82.4K 4.4K 111
Herkese merhaba beni hatırladınız mı hani şu baltazar cinsi olan hayatım mükemmel gidiyordu ta kii evlatlık olduğumu öğrenene kadar nefes kesici mace...
112K 15.8K 33
[TAMAMLANDI.] UZAYLI'DA 1: 28 Şubat 2022 "Atın onu." Hayatımız başkalarının avuçlarında bir oyuncak gibi... Zamanı gelince pilin...