BUZDA ATAN KALPLER

By sirmanurr

60.6K 3.9K 1.9K

Hayatta hep kendimizi bulmaya çalışır ve onlarca şey deneriz. Eymen, kendini buz pateninde bulduğunda, bir g... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm

21. Bölüm

2K 171 114
By sirmanurr

Selam! Biz geldik. Eh sonunda! Öncelikle anlayışınız için çok teşekkür ederim🙏🏻 İnanılmaz yoğun bir okul sürecindeyim. Bu yüzden de biraz aksaklıklar oldu. Ancak anlayışla ve sabırla beklediğiniz için minnettarım. İyi ki varsınız❤

Aslında bölüm biraz daha ertelenecekti ancak bazı sahneleri 22. Bölüme kaydırmanın mantıklı olacağını düşündüm. Buna rağmen birazdan tam 16 Bin kelimelik bir bölüm okuyacaksınız.

Çok uzatmayayım. Her zamanki gibi sosyal medya hesaplarım aşağıda bölüm sonu için hemen bana yazın biraz konuşalım. Onun dışında bölümü beğenip en azından bu olaylı bölüm için yorumlarınızı bol bol benimle buluşturmayı unutmayın. Sizleri seviyorum❤

Bu bölüm benden canım @ahsennehiravci için❤ İyi ki bizimlesin canım Ahsen! Hep ol✨

Keyifle okuyun!☀

instagram: ssirmanur

twitter: sirmanurr / #buzdaatankalpler

Dedublüman, Belki

Debublüman, Günü Gelir

Zeynep Bastık, Lan

Shamrain, The Empty Flow

Michele Morrone, Another Day

Beden bir kez ölür.

Peki ya ruhlar?

Ruhlar kaç kez ölür?

Bir insan kaç kere aynı toprağa gömülür?

Karanlık odadaki tek ışık ve ses genç kadının ayaklarının ucuna bıraktığı laptopundan geliyordu. Genelde insanların oyunlar oynadığı, sohbetler ettiği platformdaki en sevdiği yayıncılardan birinin yayını açıktı. Bilgisayarın kapağını biraz indirdiği için etraf o kadar aydınlanmıyordu bile.

Yayın yapan kadının neşeli kahkahası odada yankılanıyordu.

Normalde genç kadın yorucu geçen bir antrenman sonrası güzelce duşunu alır, kendine sıcacık bir kahve hazırlar, ayaklarını yatağına uzatıp sevdiği yayıncının yayınını izlerdi. Ekrandaki kadının yayını açarken çaldığı şarkıdan, giriş cümlesine kadar her şeyini ezbere bilirdi. Kadın, sohbet kısmındaki takipçileri ile bol bol konuşur, onların gönderdiği linkteki videoları izler, bazen taklitler yapardı. Eski dizilerin kesitlerini izleyip kahkahalarla yorum yapar, gecenin ilerleyen saatinde ise genellikle ekibi ile oyun oynardı.

Şimdi ise Nida bu yayını yoğun geçen bir gün sonrası gülmek için değil de yalnızca odada ses olması, kendi zihnindeki sesleri susturmak için açmıştı. Ne konuşulduğundan bile bihaberdi.

Acıyan gözleri karanlık odada tek bir noktaya odaklanmıştı. Günlerdi yaptığı tek şey burada öylece yatmaktı. Kimseyle tek kelime bile konuşmadan, cenin pozisyonunu hiç bozmadan yatmıştı. Sadece zaman zaman üstünde şiddetle uygulanan prosedürler yüzünden istenilen testler için ayrılıyor daha doğrusu bir et yığını gibi nereye çekiştirilirse oraya gidiyordu.

Cehennemle öldükten sonra karşılaşılacağını düşünürdü insanların çoğu. Bazı insanların cehennemi ise yeryüzünde başlardı. Kocaman bir ateş yakılırdı ortaya. Bir ateş yakardı her şeyi. Geçmişi, geleceği, emekleri...

Karanlık odanın kapısı gıcırtıyla açıldığında dönüp arkasına bakmamıştı bile. Çünkü günlerdir odasına sık sık birileri geliyor, bir şeyler söylüyor ancak Nida günlerdir hiçbirini duymuyordu.

Nilda'nın varlığı kız kardeşi için karanlık bir odayı aydınlatmaya benziyordu. Hep öyle olmuştu. Aklının erdiği günden beri ablasının varlığı Nida için karanlıkların aydınlatılmasıydı. Ancak şimdi Nilda'nın açtığı ışık odayı aydınlatsa da Nida'yı aydınlatmaya yetmiyordu.

Nida, açılan ışıkla birlikte acıyan gözlerini sıkı sıkı kapatmak zorunda kalmıştı. Nilda, sanki mayınlı bir odada yürüyormuş gibi sessizce içeriye süzüldüğünde "Bir tanem," diye mırıldandı. "Hadi bir şeyler ye artık." Elindeki tepsiyi komodinin üstüne bırakıp Nida'nın yatağına oturdu yavaşça. Nida'nın ayağının ucundaki laptopun kapağını tamamen kapattığında içerisi artık sessizleşmişti. Laptopu alıp kenara bıraktı sessizce.

Kız kardeşinin koluna yavaşça dokunduğunda Nida irkilerek kendini geriye çektiğinde Nilda'nın gözleri hemen dolmuş, çenesi titremeye başlamıştı. "Canını mı yaktım?" Aldığı tek karşılık günlerdir olduğu gibi yine koca bir sessizlikti.

Bir görevlinin gözetmenliği dahilinde tüm mahremiyetini hiçe sayarak verdiği idrar testlerinin üstüne; sabrı ve tüm dik duruşu sınanmak ister gibi zorla ve defalarca, sinir krizleri eşliğinde alınan kan testleri kollarının morarmasına neden olmuştu.

Ama canının acısı vücudundaki morluklardan değildi.

"Özür dilerim," dedi ablası sesi titrerken. Bu özür aslında onu koruyamadığı içindi. "Bak en sevdiğin çorbayı yaptım." Bir süre durdu. "Hani annem bu tarifi Antep'teki komşumuzdan almıştı. Biz de çok sevmiştik. Ne zaman hasta olsak hep bu çorbayı içerdik hatırladın mı?"

Nida gözlerini yavaşça birkaç kere kırptığında Nilda'nın titreyen eli sırtı dönük şekilde yatan kardeşinin omzunu buldu.

"Nida lütfen," dedi. Günlerdir Nida'nın kapısı önünde döktüğü gözyaşları bu sefer onun yanında akmaya başlamıştı. "Ne olur," diye yalvardı çenesinde birleşen gözyaşlarını silerken. "Ne olur bir şey de artık."

Nida, sırtı her ne kadar dönük olsa da ablasının ağladığını fark ettiğinde kendi gözyaşlarını tutamamıştı. Gözyaşları içinde iç çektiğinde vücudu titremeye başlamıştı. Bacaklarını karnına doğru iyice çekip ağlamaya devam etti.

"Söz veriyorum. Her şeyi toparlayacağız. Duydun mu beni? Sana söz veriyorum hepsini toparlayacağız."

"Bitti," dedi cılız bir ses karanlığın içinden. Düştüğü o çukurdan konuşuyordu sanki. Günler sonra dudaklarından dökülen ilk kelimeydi bu.

"Nida bitti. Her şey bitti. Ben bittim abla."

Nilda hıçkırıkları arasında "Hayır," dedi. Hızlıca yerinden kalkıp yatağın diğer tarafına adımladı. Nida'nın önünde dizlerinin önüne çöktüğünde elini tuttu sıkı sıkı. "Hayır hiçbir şey bitmedi. Yemin ederim bitmedi Nida. Biz toparlamadık mı her şeyi geçmişte? Yine yapacağız. Yine toparlayacağız bir tanem. Kaldığımız yerden yine devam edeceğiz. Sakın öyle düşünme."

Nida gözlerini sıkı sıkı kaparken yüzü ağladığı için sımsıcak olmuştu. Gözyaşları yastığını ıslatmıştı. Başını iki yana salladı. "Git," dedi elinin içini gözlerine bastırırken. Başını esir alan ağrı gözlerinde yankılanıyordu sanki. "Nida lütfen." Nilda gözlerindeki yaşları silerken cümlesini tekrarladı. Nida'nın kendini bu kadar uzaklaştırmaya çalışmasından nefret ediyordu. Bu hayatta bir sürü ünvanı vardı. Ama o yalnızca onun ablası olmayı çok seviyordu. Ona duyduğu sevgiyi hiçbir şeyle kıyaslayamazdı. Ancak şimdi şu hayatta en sevdiği insana, kız kardeşine bir yardımı bile dokunamıyordu. Üstelik Nida'nın uzaklaştığını da çok iyi biliyordu.

Genç kadın ağlayarak yeniden "Git," dedi. Eğer biraz daha üstüne giderse onun çığlıklar içinde sinir krizi geçireceğini çok iyi biliyordu. Çünkü son günlerinin özeti buydu. Nida'nın sessizliği kadar, onun sinir krizlerine de alışmışlardı.

Nilda, buz gibi olan bir çorba ile daha yeniden odadan çıktığında tepsiyi mutfağa bırakmış ve günlerdir kalabalık olan salona geçmişti. Kapıyı kapatıp erkek arkadaşının yanına otururken İzel "Yemedi mi yine?" diye sordu. Sordukları sorular da o sorulara aldıkları cevaplar da hep aynı oluyordu.

"Bırakın canı isteyince yesin. Üstüne gitmenin bir anlamı yok."

Başar'ın lafına karşılık Nilda ağlayarak "Günlerdir ağzına tek lokma koymadı," dedi. "Bir şey olacak diye korkuyorum. Yemiyor, içmiyor, konuşmuyor, hiç kimseyi istemiyor." Hıçkırıklarını bastırmak ümidiyle derin bir nefes almaya çalıştı.

İnsan yapmadığı bir şey için de utanabilir miydi?

Nida utanıyordu.

Günlerdir ablası, arkadaşları veya sevgilisi odasına geldiğinde yatakta küçülebileceği kadar küçülmesinin de gözlerini sıkı sıkı kapatmasının da onlara cevap vermemesinin de asıl nedeni buydu.

Nida utanıyordu.

Nida, yapmadığı bir şey yüzünden çok utanıyordu.

"Bitti, dedi bana. Her şey bitti. Nida bitti. Ben bittim."

"Konuştu mu seninle?" Bu meraklı sesin sahibi Eymen'den başkası değildi. Günlerdir Nida'nın ağzından çıkacak tek bir kelimeyi beklemişti. Issız bir çölün ortasında bir avuç su bekleyen bedevi gibi beklemişti tek kelimesini. Şifa arayan bir hasta gibi beklemişti Nida'yı.

"Bunu dedi sadece. Başka bir şey demedi. Bir de git, dedi o kadar. Kimseyi istemiyor. Beni bile istemiyor yanında."

"Yok bu böyle olmaz." Eymen hızla ayağa kalktığında salonun içerisinde adımlamaya başladı. "Bu böyle devam etmez. Bir şey yapmam lazım benim." Başar sıkıntıyla yüzünü sıvazladığında "Kimse bir şey yapamaz," dedi. "Hiçbiriniz, hiçbirimiz bir şey yapamayız. Sadece süreci bekleyeceğiz."

"Amına koyayım böyle işin! En baştan anlatacaktınız bana her şeyi." Üzüntü ve öfke birbirine zamanla dönüşebilen duygulardandı. Eymen'in ise içinde bulunduğu tüm karmaşa bundan ibaretti. Üzüntüsü öfkeye dönüşmüştü.

"Hadi Nilda abla uzakta, benimle iletişimi yok. Ama İzel, sen beni karşına alıp konuşacaktın."

"Ne dememi bekliyordun Eymen?" diye bağırdı İzel. "Sana bir anda Nida'nın yaşadıklarını mı anlatacaktım? Nida kimse bilsin istemedi tamam mı? Silmişti kafasından her şeyi. Söylemek istemedi."

"Sen anlatacaktın! Tutup kolumdan oturtacaktın karşına beni İzel. Nida'nın hayatını siktiler Eymen, diyecektin. Gerekirse ben koruyacaktım onu. Ama sen anlatacaktın bana her şeyi."

Günlerdir bu salonda yükselen sesler en az Nida'nın sessizliği kadar alışık oldukları bir durumdu. Herkesin sinirleri bozuktu. Yapılan her yeni testte, Nida'nın geçirdiği her sinir krizinde herkes daha da savruluyordu.

"Eymen yeter!" Bağırmaya çalışan ancak cılız çıkan bu ses Ahsen'e aitti. Elindeki ventolin tüpünden derin bir nefesi ciğerlerine çektiğinde biraz bekledi. "Yeter," diye fısıldadı. "İkiniz de durun artık."

Çağan, endişeyle kız arkadaşının sırtını sıvazlarken Ahsen kuruyan dudaklarını yaladı. Günlerdir içinde bulundukları durum astım ataklarını sıklaştırmıştı. Uzun zamandır kullanmadığı kadar tüpünü kullanır olmuştu.

"Bağırıp çağırmanız ona yardımcı olmayacak. Evet, her şeyi bilmek hakkındı. Ama kimse kimseyle geçmişini paylaşmak zorunda değil."

"Ben onun sevgilisiyim."

Ahsen onu eliyle durdurdu. "Sevgilisi olsan da o geçmişi geçmişte bırakmak istemiş. Seninle yepyeni bir sayfa açmış. Öğrenseydin de bir şey değişmeyecekti. Nida geçmişi unutmaya çalışmış. Ama unutturmadılar. Sakin kafayla bir düşünelim artık. Bak Başar abi günlerdir hukuki tarafıyla ilgileniyor zaten. Testleri temiz çıktı. Bir çıkış yolu bulunacak."

"Anlamıyorsunuz Ahsen. Her şey benim yüzümden. Nida'nın bir kere bile o dolabı kullandığını görmedim. Gelir, eşyalarını koyar, antrenman sonrası da hepsini toplayıp giderdi. Dolabında tek bir şey bile bırakmazdı. Ama ben... Ben dedim ona dolabını kullanmasını. Ben ısrar ettim. Benim yüzümden koydu eşyalarını oraya."

"Ne Nida'nın suçu ne de senin." Nilda'nın sesi çok keskindi. Kardeşine ne kadar yumuşak yaklaşıyorsa kapalı kapılar ardında açılan bu konuda sesi hep çok keskin çıkıyordu. Nefret, sözcüklerden de damlayabilirdi. Nilda Karaca'nın dilinden dökülen sözcüklerde ise nefret vardı, öfke vardı. "Hepsi o kız yüzünden." Midesi bulanıyormuş gibi yüzünü ekşitti.

"Hepsi o kız yüzünden," diye tekrarladı. "Hepsi siktiğimin Deniz'i ve Ada'sı yüzünden." Kimse ağzını bile açamadı. Her şey net olarak ortadaydı aslında. Ancak bunu kanıtlayabilecekleri hiçbir şey yoktu.

Başar ve Nilda haberi alır almaz buldukları ilk uçakla Ankara'ya gelmişlerdi. Nilda ailesine ise ilk etapta yalan söylemek zorunda kalmıştı. Şirketin onu birkaç haftalığına Ankara'ya gönderdiğini, Nida'da kalacağını söylemişti. Başar'ın da gittiğinde haberleri yoktu. Ancak iş basına yansıyınca işler değişmiş ailesi her şeyi öğrenmişti.

O gün Başar ve Nilda buldukları ilk uçağa atlayıp Ankara'ya indiklerinde Nida'nın ilk etaptaki verdiği idrar testi tamamlanmıştı bile. Sonuçlar temiz çıkmış ama sanki ona inat olması için test zorla tekrarlanmıştı. Ellerinde ikinci bir numune olmasına rağmen...

Bir kadın görevlinin gözetimi altında verilen yeni test de yeterli olmamış gibi bu sefer kan testi istenmişti. Nida, geçirdiği sinir krizi eşliğinde verdiği kan testi sonucu koridora çıktığında Eymen'in kollarında baygınlık geçirmişti. Ardından her şey bir döngü gibi devam etmişti. Başar'ın canını sıkan şeyler vardı. Oradaki görevlilerle neredeyse kavga edecek duruma gelme nedeni de tam olarak buydu. Testler, anlamsız bahaneler altında sürekli tekrar ediliyordu. Nida her seferinde çok daha büyük kriz geçiriyordu. Ayrıca testler temiz çıkmasına rağmen gitmesine de bir türlü izin vermiyorlardı. Spor çantasının içinden çıkan hap ise incelemeye alınmıştı. Ancak bir de video kaydı vardı. Soyunma odasında çekilen bir video. Nida'nın Ece'ye hap uzatırken çekilen sesli bir videosu...

Başar'ın bu süreci beklerden yaptığı ilk şey kamera kayıtlarına ulaşmak olmuştu. Ancak orada da eli kolu bağlanmıştı. Soyunma odasının önündeki son 24 saati gösteren kameraya yanan devreler yüzünden ulaşılamıyordu. Diğer kamera kayıtları ise işine yaramayacak yerlere aitti. Ayrıca bu hapın ne zaman Nida'nın çantasına koyulduğu ise koca bir muallaktı. Son 24 saat içinde de yapılmış olabilirdi, aylar önce de...

Nida'nın tüm eşyaları incelemeye alınmış, dolabı boşalmıştı. Çıkan arama emri ile evi aranmıştı ve bunların hepsi sanki onun canını çok daha fazla yakmak için yapılıyor gibiydi. Tarih iki kız kardeş için yeniden tekrarlanıyor gibiydi.

Bu odada bulunan herkes bu iğrençliği Ada'nın yaptığını çok iyi biliyordu. Ancak bunu kanıtlayacak hiçbir delilin ellerinde olmaması tüm bildiklerini anlamsızlaştırıyordu sanki. Herkes her şeyi biliyor ancak ağzını bile açamıyordu.

"Söz veriyorum Nilda. Bulacağım bir yolunu."

Başar'ın kendinden emin çıkan sesi güven doluydu. Ancak Nilda'nın da tüm güveni, umutları birer birer sönüyordu. "Ada'nın aklı değil bu," dedi aniden. Başını iki yana salladı hızlıca. "Onun kafası çalışmaz bunu yapmaya. Bu Deniz'in işi. Allah kahretsin ki onun işi bu. Eminim Başar."

"Bu işin altında kim varsa tek tek bulup çıkaracağım. Söz veriyorum."

"Nasıl iğrenç bir insanmış bu kız." Bade tiksinircesine konuştu. "Her şeyi, herkesi mahvetti. Nasıl zehirli bir kızmış. Siz," diyerek arkadaşlarına döndü. "Siz basit bir kıskançlık yaptığımızı hatta yaptığımı düşündünüz." Gözleri Alperen'i buldu. "Ama o kızda bir bok olduğunu biliyorduk işte."

"Bade yeri mi şimdi bunun?" Alperen sevgilisine baktığında herkesin sinirleri fazlasıyla gergindi. "Tam da yeri biliyor musun Alperen. Tam da yeri. İçimize kadar sokacaktınız." İnanamıyormuş gibi histerik bir tonda güldü.

"Bade saçmalıyorsun iyice."

"Saçmalıyorum tabii ya. Dur noktanız yoktu Alperen. Yalansa yalan de! Var mıydı? Bir tavır alamadınız kıza. Al! Ne olduğuna bak! Nasıl bir insan olduğuna bak!"

"Yeter!" dedi İzel hiddetle. "Birbirinizi yeseniz de bir bok değişmeyecek. Ne o Ada ne de yaptığı sikik şey değişmeyecek. Hepimiz yeterince gerginiz. Bir de siz başlamayın." Nefes alamıyormuş gibi elini boğazına götürdü.

"Ben Nida'ya bakmaya gidiyorum," diye yerinden kalktığında onu Eymen durdurdu. "Sen dur İzel. Ben bakarım."

Salondan çıkıp kapıyı kapattığında bir süre durdu. Sesler kapıyı kapattığı için bir uğultu hâline dönüşmüş, birkaç saniye içinde ise tamamen kesilmişti. Nida'nın odasına doğru adımladığında kapının önünde bekledi. İçeriye girmek için sanki biraz cesarete ihtiyacı vardı ve o kendini hiçbir zaman bu kadar güçsüz ve korkak hissetmemişti.

Eymen derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Sessizce içeriye girdiğinde odayı yalnızca gece lambası aydınlatıyordu. Nilda odadan çıkarken gece lambasını açık bırakmıştı. Günlerdir alıştığı pozisyondaydı sevgilisi. Sırtı kapıya dönük şekilde bacaklarını karnına doğru çekmiş yatıyordu. Uyumadığını biliyordu. Hatta bilmek değildi bu. Emindi. Uyumadığına emindi.

Kapıyı kapatıp Nida'ya doğru ilerledi. Yavaşça yatağa oturdu. "Nida'm..." diyerek koluna dokunduğunda genç kadın irkilerek kendini geri çekti. Hıçkırarak ağlamaya başladığında yüzünü yastığına bastırdı. Eymen, Nida'nın kendisinden korktuğunu düşündüğünde çenesi titremeye başlamıştı. Masmavi gözleri yağmur yüklü bulutlarla yüklendiğinde "Nida," dedi yeniden.

Sesindeki acıyı, özlemi gizlemedi.

Gizleyemedi.

"Çok özledim seni." Elini uzatsa dokunabilirdi ona. Ancak onunla arasında kilometreler olduğunu hissediyordu. Ona ilk defa bu kadar uzak hissediyordu. Titreyen elini ona doğru kaldırdı. Ona ulaşmak istedi ancak bunu yapamadı. Ona dokunamadı.

Gözlerinden akan yaşları silerken dudaklarını ısırdı. "Nida bana ihtiyacın var mı bilmiyorum... Ama benim sana çok ihtiyacım var. Seninle konuşmaya ihtiyacım var. Benimle konuşmanı özledim." Nida'nın ağlaması Eymen'in kurduğu her cümle ile daha da şiddetlendi.

"Çok özledim seni... Hiçbir şey gelmiyor elimden. Hiçbir şey. Sana sarılamıyorum bile. Beceremiyorum hiçbir şeyi Nida."

"Özür dilerim." Günlerdir Nida'nın dudaklarından duyduğu ilk cümleydi bu. Kendisine sarf edilen cümlede kadın yalnızca özür diliyordu.

"Özür dilerim Eymen."

***

Mutfaktan gelen tıkırtılar ile birlikte Başar gözlerini zorlukla aralamıştı. Salonda yattığı koltuktan zorla kalktığında diğer koltuğun boş olduğunu gördü. Tüm çarşaf ve örtü düzeltilmiş yastıkla birlikte kenara konmuştu. Derin bir nefes alarak ayaklandığında mutfaktan gelen seslere doğru ilerledi.

Nilda kendisini kaptırmış bir şekilde önündekilerle ilgilenirken Başar'ın mutfağa girdiğini fark etmemişti bile. "Sevgilim," diye ilerledi. Nilda karnına dolanan sıcacık eller ile irkildiğinde Başar "Benim," deme ihtiyacı hissetmişti.

"Günaydın."

Nilda'nın tüm keyifsizliği resmen sesine de yansımıştı. Ayrıca gözlerindeki yorgunluk da tüm gece uyumadığını gösteriyordu. Tıpkı günlerdir olduğu gibi. "Erken mi kalktın sen?" diye sordu Başar. Nilda elindeki bıçağı tezgâhın üstüne bırakırken "Uyuyamadım zaten," diye mırıldandı. "Nida nasıl?"

Başını geriye atıp kuvvetli bir nefesi dışarı verdiğinde "Bok gibi," diye mırıldandı. "Hiçbir şey söylemiyor, hiçbir şey yapmıyor. Ufacık şey için dünyayı yakan kız öfkelenemiyor bile Başar. Sakin... Çok sakin ve bu beni çok korkutuyor."

Başar sevgilisinin sırtını sıvazlarken "Bu çok normal biliyorsun," dedi. "Bu kadar yıkılması çok normal." Sevgilisinin saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken "Hiçbir şey olmayacak ona. İzin vermeyeceğim asla."

"Ona olan çoktan oldu Başar. Her gün saçma sapan şeyler yazıyorlar." Aklına gelen manşetleri düşündükçe kanı çekiliyordu. "Şeytan diyor ki çık git siktiğimin kızının evine, sıç ağzına. Sen benim kardeşime bunu mu yaptın al ben de sana bunu yapıyorum, deyip kır iki bacağını da... Hayat bitirmek ne demekmiş anlasın."

"Nilda," diye ciddi bir tonda konuştu Başar. Nilda'nın normal hayatında kimseyle asla fiziksel bir temasta bulunmayacağını çok iyi biliyordu. Ancak şartlar asla normal değildi. Nilda normal hayatındaki kadar sakin değildi ve Nida'yı gördüğü her an sinirlerine biraz bile sahip çıkamıyordu.

"Böyle bir şeyi değil yapmak aklından bile geçirmeyeceksin. Bak anlıyorum seni. Ama Nida'yı da kendini de yakarsın. Ben bu yaştan sonra sevgilimi adliye koridorlarından toplayamam. Bu sefer işler iyice sarpa sarar."

Nilda sinirle "Başar," dedi. "Nida'nın lisansı sikiliyor şu an. Nida spor hayatının tamamen bittiğini düşündüğü için bu hâlde. Tamamen biterse, bunu öğrenirse nasıl olacağını tahmin bile edemiyorum. Kimse kusura bakmasın söz konusu kardeşim olduğunda ben adliye koridorlarından toplanmaya razıyım."

"Aferin sana tamam mı? Burnunun dikine git böyle Nilda. Ben düzeltmeye çalıştıkça siz sıçın içine. Ben çok mu sakinim sanıyorsun? Nida benim kız kardeşim gibi. Hangi abi göz yumar buna? Ben sana kenara çekilelim demiyorum. O kızın spor hayatı bitecekse mahkeme kararıyla bitecek Nida ve sen asla içinde bulunmayacaksın."

Nilda itiraz etmek için ağzını açtığı sırada mutfak masasının üstüne bıraktığı telefonuna gelen bildirim sesi ile dikkati dağıldı. Telefonuna uzanıp gelen bildirime daha doğrusu mesaja baktı. Mesaj babasındandı...

Derin bir nefes alıp "Babam," diye mırıldandı. "Nida'yı soruyor." Dudaklarını dişlerken "Ne diyeceğim?" diye sevgilisine baktı. Kendi bir çıkış yolu bulamıyordu. Ama belki karşısındaki adam bir yol bulur, onu yönlendirirdi.

Nilda, o gün haberi alır almaz yalan söyleyerek Ankara'ya gelmiş ancak olayın gerçek yüzü ortaya çıktığında her şey Karaca ailesi için de sarpa sarmıştı. Nilüfer Hanım ve Timuçin Bey hemen Ankara'ya gelmek istemişti. Ancak Nilda buna asla izin vermemişti. Nida iyi değildi. Sürekli sinir krizi geçiriyordu ve kimseyle konuşmuyordu. Ailesinin ki özellikle de annesinin onu böyle görmesini istememişti.

Onlar olayın bu kadar ciddi bir boyuta ulaştığını henüz bilmiyorlardı. Nilda onların haberleri görmesini bir türlü engelleyemiyordu. Ancak her şeyden de haberdar etmeye çalışıyordu. Tabii bu durum da ilk günkü kadar sağlıklı ilerlemiyordu. Onlar anne ve baba olarak kızlarının yaşamından endişe ediyordu. Nida'nın iyi olup olmadığını kendi gözleriyle görmek istiyorlardı. Ancak Nilüfer Hanım'ın geçireceği çok ağır bir atak bu sefer onu tamamen kaybetmelerine neden olabilirdi. Kimse bunu göze alamıyordu. Timuçin Bey her ne kadar Ankara'ya gelmek istese de eşini Antalya'da tutmanın onun için en iyisi olduğunu çok iyi biliyordu.

"Ara istiyorsan," dedi Başar mırıltıyla. "Arasam ne diyeceğim Başar? Yalan söylemekten yoruldum. Kalmadı artık. Söyleyecek tek bir yalanım bile kalmadı. Nida'nın sesini duymak istiyorlar. Daha Nida'nın kendinden haberi yok..."

"Uyuduğunu yaz. Sonra gün içinde ben ararım olmadı."

"Öyle yapacağım," dedi ve parmakları hızlıca klavyenin üstünde dolandı. "Eymen yok," dedi Başar. Sabah koltuğun teki boştu. Kimsenin bir uyku düzeni kalmamıştı. Kimse rahatça uyumuyordu. Ama bu süreçte Eymen bu evde kalıyordu. Salonun iki koltuğunu Başar ve Eymen yatak olarak kullanıyorlardı. Nilda genelde Nida'nın odasında oluyordu ya da İzel'in.

"Erken çıktı o. Bir eve uğrayıp gelecek. Çocuklar da gelecek birazdan. Kahvaltı yaparız birlikte."

"O zaman ben bir elimi yüzümü yıkayıp çarşafları toplayayım. Yardıma geliyorum hemen."

Sevgilisinin omzuna bir öpücük bırakıp gittiğinde tıpkı dediği gibi önce işlerini halletmiş sonra da mutfağa gelip Nilda'ya yardım etmeye başlamıştı. Birlikte salondaki masayı hazırladıklarında önce İzel uyanmıştı. Ardından diğerleri de sıcacık simit ve börekler alıp eve gelmişti. Normalde bu keyifli bir kahvaltı olurdu ancak öyle olamıyordu.

"Ben bir Nida'ya bakayım," diyerek kız kardeşinin odasına geçtiğinde Nida yine yatağındaydı. Yine tüm gece gözünü bile kırpmamıştı. Ne zaman gözlerini kapatsa geçmiş göz kapaklarına çiziliyor ya da ne zaman biraz uykuya dalsa kâbus gibi o anları tekrar tekrar yaşıyordu. Ardından irkilerek ve ağlayarak uyanıyordu.

"Nida." Nilda'nın ufacık adımları kardeşine ilerledi. "Hadi kalk kahvaltı yapacağız. Hem değişiklik olur sana da." İlerleyip perdeleri açtığında yatağın içindeki genç kadın gözlerine giren güneşle yüzünü buruşturdu. Gözlerini hızlıca birbirine bastırdığında Nilda "Odanı biraz havalandıralım," diyerek penceresini açtı.

Nida "İstemiyorum," dediğinde Nilda artık sabrı taşmış gibi ona döndü. "Ölmek mi istiyorsun?" diye sordu. "Amacın bu mu? En son ne zaman bir şey yedin mesela?" Dolan gözleriyle kardeşine baktı.

"Ayağa kalkmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Anlıyorum seni. Ama biz de insanız Nida. Bizim de canımız yanıyor. Ya ben..." Dudaklarını ısırdığında yatağa oturdu. "Ablanım ben senin ya. İçeride oturan herkesin toplamından çok daha fazla tanıyorum, çok daha fazla bağlıyım sana. Nida..." Uzanıp kardeşinin elini tuttu.

"Acı çekiyorum. Görmüyor musun?"

Nida cevap vermek yerine yatağından kalkıp odadan çıktı. Nilda onun salona geçeceğini düşünse de o banyoya girip kapıyı sertçe örttü. Nilda salona geri döndüğünde "Siz başlayın," dedi masadakilere. "Onun yeri yine boş kalacak."

Eymen masanın altından dizini sallamaya başladığında "Bu böyle devam etmez. Ya doktora gidecek ya da doktor buraya gelecek," dedi. Bundan sonrasında ne olacağını bilmiyordu. Ama ruhsal olarak kaybettiği kız arkadaşını fiziksel olarak da kaybetmeye göz yummayacaktı.

Nilda sandalyeye oturduğunda "Doktora asla gitmez. Hastanede ne hâle geldiğini görüyorsunuz," dedi. Ardından "Doktorun gelmesi de bir fayda sağlamayacak," diye ekledi. "Başar abi," dedi Eymen bir anda. "Mahkeme işi ne oldu?" Başar alnını kaşıdı yavaşça. "Netleşen bir şey yok. İşin altını üstünü iyice didikliyorlar. Hap tabletinde parmak izi bile yok. Kamera görüntülerinin olmaması büyük sıkıntı. Hapı kimdi koydu? Ne zaman koydu belli değil. Bu soruların cevabını bulduğumuz anda her şey daha açık olacak. Ama ellerinde hiçbir kanıt olmadan Nida'nın lisansını alamazlar öylece. O siktiğimin videosunda verdiği şeyin doping olduğu iddia ediliyor ama ortada kanıt yok. Testleri temiz, parmak izi yok. Sadece..."

Bir süre durduğunda masadaki herkesin bakışı ona dönmüştü. "Sadece ne?" diye sordu Eymen merakla. "Sadece ismi saklanan biri Nida'nın psikolojisinin iyi olmadığını, saldırgan olduğunu bu yüzden terapi görmesi gerektiğini söylemiş. Yani yüksek ihtimalle davadan önce Nida'nın akli dengesinin yerinde olduğuna dair bir rapor almamız lazım."

"Siktirip gitsinler," dedi Eymen. Hayatı boyunca korumaya çalıştığı terbiyesi bu son olayla birlikte rafa kalkmıştı. "Deli mi benim kız arkadaşım?" diye histerik bir şekilde güldü. "Saldırganmış. Hassiktir oradan."

"O gün Nida'yı almaya geldiklerinde Ada'nın üstüne yürümüş. Yetkililer özellikle bunu göz önünde tutuyor."

"Başar abi tamam oldu öyle bir şey ama," diye hızlıca araya girdi İzel. "Nida haksız değildi ki." Yavaşça kapıya baktı ve sesini azalttı. "Allah'ın belası kız Nida'ya 'Deniz'in sana selamı var, seni çok özlemiş' falan demiş. Bunu hani Nida gibi olmayan birine desen o da sinirlenir."

"Biliyorum abiciğim biliyorum. Ama yetkililer öyle demiyor işte. Onlar için olayın ardı önü önemli değil ki. Geldiklerinde Nida'yı kavga ederken görüyorlar. Üstüne çantadan hap çıkıyor. Test yapılmasını istemiyor, zorluk çıkarıyor falan filan işte. Hepsi onların gözünde psikolojik destek alıp almaması için önemli şeyler. Millet nedeniyle sonucuyla ilgilenmiyor. Daha net değil zaten. Ayrıca Nida'nın gayet iyi olduğunu hepimiz biliyoruz. Sadece üstüne oynuyorlar. Ama durun siz. Ben de onların üstüne oynamazsam benim de adım Başar değil."

Eymen tam bir şeyler sormak için ağzını açtığı sırada cümlesini yutmasına neden olan şey Nida'nın içeriye girmesi olmuştu. Onu günler sonra ilk defa ayakta görüyordu. Zaten cılız olan bedeni daha da cılızlaşmıştı sanki. Saçlarını tepesinde topuz yapmıştı. Yüzü hem nasıl bu kadar solgun hem de nasıl bu kadar şiş olabiliyordu akıl erdiremiyordu. Göz altları daha öncesinde hiç görmediği bir hâldeydi.

Normalde ona doya doya bakan, bakmaya doyamayan adam şimdi gözlerinin içindeki ışığın söndüğü bu kadına bakmaya çekiniyordu. Çünkü birazcık gözlerinin içine baksa bu hâle geldiği için ağlayacağını biliyordu.

Nida'nın salona girişi en az bir eve düşen bomba kadar etkili olmuştu. Savruk hayatları bir masa başında toparlanmaya çalışsa da onun gelişi yine bin bir parçaya savurmuştu herkesi. Kimse ağzını açamamış, bir şey diyememişti. Şaşkınlıktan herkes dilini yutmuş gibiydi.

Nida yavaşça ilerleyip boş sandalyeye oturdu.

Masadaki tüm gözler onun üstündeyken başını biraz kaldırsa birisiyle göz göze geleceğini biliyordu. Ancak buna cesaret edemiyordu. Kendi içinde kimsenin yüzüne bakacak cesareti bulamıyordu.

"Ben," dedi şaşkınlıkla Nilda. "Çay getireyim sana." Şaşkınlıktan çatılan kaşlarıyla mutfağa geçti. Kardeşine açık bir çay doldurdu. Ardından salona geri geldi. Geri geldiğinde manzara hiç değişmemişti. Herkes öylece Nida'ya bakıyordu. Nida ise başı önüne eğilmiş bir şekilde halının desenlerini seyrediyordu.

Nilda boğazını yavaşça temizlediğinde herkesin bakışları normale dönmüştü. Çayı masaya bıraktıktan sonra günler sonra kardeşinin midesine bir şeyler girecek olmasının heyecanıyla tabağına bir börek bıraktı.

Nida kaçırdığı bakışlarını birkaç saniyeliğine ablasına yöneltti. "Midem bulanıyor," diye mırıldandı. "Tamam," dedi Nilda. "O zaman peynir al biraz." Peynir tabağından biraz peynir indirdi Nida'nın tabağına. Hemen sol tarafında oturan erkek arkadaşı ise birkaç domates dilimi koydu.

Nida yaşama cesareti gösterse de Eymen'e bakma cesaretini asla gösteremiyordu. Gözlerinin içine biraz uzun süre baksa hıçkıra hıçkıra ağlayacağını biliyordu. Dağılacağını, dağıtacağını çok iyi biliyordu. Ona bir sürü özür borçlu olduğunu düşünüyordu. Onun hayatını mahvettiğini düşünüyordu.

Masa o kadar sessizdi ki neredeyse çatal bıçak sesleri bile duyulmayacak gibiydi. Hiçbir ses çıkmıyordu. Nida böldüğü ufacık bir ekmek parçasını titreyen elleriyle ağzına attığında herkesin kaçamak bakışları yine üstünde dolanıyordu. Bu günler sonra midesine giren ilk şeydi. Ufacık bir ekmek parçası...

Ancak sanki dünyanın en zor şeyini yapıyor gibiydi. Ufacık parça ağzında büyüdükçe büyüyordu sanki ve bu durum bile ona o kadar ağır gelmişti ki çenesi titremeye, gözleri dolmaya başlamıştı. Bade ortamdaki gerginlik biraz kırılsın diye "Mevsim bahçede bir kedi bulmuş," diye mırıldandı. "Böyle çok tatlı bembeyaz. Tutturdu eve alalım diye. Bizimkiler de izin vermedi bir türlü. Dün eve gittim. Evde bir miyavlama sesi var. İlk dışarıdan geliyor sandık. Sonra Mevsim taklit ediyor sandık."

Göz ucuyla Nida'ya baktığında yutkundu. "Meğer bizim cimcime gizli gizli eve sokmuş kediyi. Odasına koymuş. Kıyamam o da çıkmak için bağırıyormuş. Bir curcuna evde sormayın. Sonra babam ikna etti. Bahçede bakalım diye. İsim seçeceğiz. Sütlaç koyalım dedik. Ama öneriniz varsa söyleyin."

Nilda, Bade'nin ne yapmaya çalıştığını çok iyi anlamıştı. Ona sıcacık gülümseyip "Biz de böyle bir keresinde eve hayvan sokmuştuk," dedi. "Ama bizimki tavuktu." Gülerek Nida'ya baktı. Ama dudakları ne kadar gülümserse gülümsesin gözleri dolu doluydu. Sesi titriyordu.

"Hangi şehirdeydik Nida hatırlıyor musun sen?"

Nida başını iki yana salladı. "Köydeyiz ama onu biliyorum. Nida ve ben bayılıyoruz hayvanlara. Böyle milletin koyununu, keçisini falan seviyoruz sürekli. Bu takmış peşine bir tavuk dolanıyor öyle ortada. Nida nereye tavuk oraya. Hani görseniz akşamları eve katamıyoruz Nida'yı. Tavuktan ayrılacak ya basıyor çığlığı zar zor sokuyoruz eve. Neyse tutturdu annemlere biz de tavuk alalım diye. Bizimkiler tabii olmaz falan, dedi. Bu koydu kafaya. Tutmuş, tavuğu eve getirdi. Sonr-"

O anda Nilda'nın lafını kesen boğuk bir ağlama sesiydi. Nida ellerini yüzüne bastırıp hıçkırarak ağlamaya başladığında Nilda da ağlamaya başlamıştı. Nida'nın bedeni titrerken Eymen bir anda sıkıca ona sarılmıştı. Bir taraftan sırtını sıvazlıyor bir yandan da kulağına her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu.

Nida avuçlarını sıkı sıkı kapatmış uzun tırnaklarıyla tenine izler bırakırken Eymen "Yapma!" diyerek Nida'nın avuçlarını açtı. Tırnak izleriyle dolu avuçlarını başparmağı ile okşarken "Yok bir şey tamam," diye fısıldadı. Masadaki herkes şaşkınlıkla olanları seyrediyordu.

Nilda, kardeşini daha fazla bu durumda görmek istemediği için masadan kalkıp gitmiş Başar da peşinden gitmişti. Eymen sıkı sıkı Nida'ya sarılmış, Nida ise Eymen'in göğsüne saklanmış gibiydi. Eymen'in korkudan titreyen elleri Nida'nın sırtını yavaşça sıvazlıyor boşta kalan eli de avuçlarında dolanıyordu.

"Bırak," diye fısıldadı kulağına. "Ağla. Yok bir şey. Sorun yok."

İnsan bastırdığı duygunun esiri olur, denilirdi. Nida bastırdığı her duygunun esiri olmuştu. Unutmaya çalıştığı geçmiş ayaklarına dolanmıştı. O bastırdığı geçmişinin esiri olmuştu...

***

Genç kadın uykusundan irkilerek uyandığında rahatsız koltuktaki başını yavaşça hareket ettirmeye çalıştı. İnsanlar genelde yüksek bir yerden düşer gibi hissettiğinde irkilerek uyanırdı. Ancak Nilda'yı rüyasından uyandıran kendi kardeşinin düşüşünü görmek olmuştu.

Ev sessizdi. İzel ve kızlar karşı koltukta Başar ise Nilda'nın hemen ayak uçlarının yanında uyuyakalmıştı. Eymen birkaç saatliğine evden ayrılmıştı. O da babasının avukat arkadaşları ile sürekli iletişim hâlindeydi. Ayrıca sık sık koçlarının yanına gidiyordu. Nida'nın lisansını kaybetmemesi için bildiği her şeyi yapmaya çalışıyordu.

Nilda sessizce yerinde oturur pozisyona geldiğinde telefonu çaldı. Diğerlerini uyandırmamak adına hemen telefonun sesini kıssa da onları uyandırmıştı.

Ekrandaki isme bakıp "Annem," dedi. Ardından dışarı çıkıp gelen çağrıyı cevapladı. "Efendim anneciğim," dedi sesini normal tutmaya çalışırken. "Anneciğim," diye karşılık verdi Nilüfer Hanım da. "Sesin niye öyle geliyor Nilda. Kötü bir şey mi oldu?" Endişeyle sorduğunda Nilda hızlıca "Hayır," dedi. "Hayır kötü bir şey olmadı. Uyuyakalmışız hepimiz. O yüzden... İyiyiz. Sen nasılsın? Haplarını alıyorsun değil mi?"

"Alıyorum. Nilda..." Bir süre durduğunda Nilda yine o sorunun geleceğini biliyordu. "Nida nasıl? Sen nasılsın?"

Nilda sırtını duvara yaslayıp "İyi," dedi. "Daha da iyi olacak. O iyi olduğunda ben de iyi olacağım."

"Telefon versen bir kere sesini duysam olur mu?"

"Odasındaydı. Bir bakayım olur mu?"

Nilda kendini bir anda kız kardeşinin kapısında bulduğunda elini kapı koluna attı. Ancak kapı açılmadı. Bunu bir kere daha tekrarladığında kapı yine açılmadı. Kilitliydi. "A...Anne," dedi. Bir yandan aklına gelen şeyle birlikte korkudan titriyor bir yandan da annesini korkutmamak için sakin kalmaya çalışıyordu.

"Uyuyor şimdi. Sabah arasın olur mu?"

"Tamam olur. Bir şey olursa ara beni tamam mı?"

"Tamam."

Telefonu kapatır kapatmaz "Nida," diye seslenerek kapıyı tıkladı Nilda. "Uyuyor musun?" Tekrar kapıyı tıkladı. Bir yandan da kapıyı açmaya çalışıyordu. "Nida aç kapıyı ablacığım hadi." Bir yanıt almak umuduyla sessizce beklediğinde bir karşılık alamamıştı. Boğazına kadar tırmanan korku kalbinin deli gibi atmasına neden olurken "Nida!" diye avucunu art arda kapıya vurdu.

"Nida aç şu kapıyı!"

Bir anda etrafı kalabalıklaştığında genç kadın deli gibi art arda kapıya vurmaya devam etti. "Nida aç şu kapıyı!" Ancak yine koca bir sessizlikte karşılaştı. Son kez kapıya vurduğunda Başar "Bir dakika," diyerek kapının koluyla oynadı. Ardından o da kapıya vurdu.

"Nida hadi abiciğim aç şu kapıyı."

"Nida!" diye çığlık çığlığa bağırdı ablası. "Aç şu kapıyı!" Avucunun içi kapıya vurmaktan kızarmış ve acımaya başlamıştı. "Aç şu siktiğimin kapısını!" Ancak aldıkları tek cevap koca bir sessizlikten ibaretti.

"İzel yok mu anahtar falan?"

İzel korkuyla başını iki yana salladığında "Bir şey yaptı!" diye bağırdı. "Kendine bir şey yaptı! Nida! Aç şu kapıyı! Aç!"

Tam o anda bir tıkırtı duyuldu. Kapının kilidi yavaşça açılırken Nilda bir anda odaya girdi. Henüz ayakta olan Nida'ya korkudan titreyen işaret parmağını uzattı. "Ne yapıyorsun sen Nida?" diye bağırdı. "Kafayı mı yedirteceksin bana?" Şiddetli bir şekilde kapıyı duvara çarptı. "Bu siktiğimin kapısını kilitlemeyeceksin bir daha!" diye bağırdı.

"Duydun mu beni? Bu kapı bir daha kilitlenmeyecek!"

Sesi tüm apartmanı ayağa kaldıracak cinstendi. Ancak bu bağırışına rağmen kız kardeşinin onu duyduğundan bile emin değildi. O sırada çalan zile ise İzel koşmuştu. Eymen kapıdan içeri girer girmez yine neler olduğunu soracakken sesler daha fazla artmış koşar adım kendisini Nida'nın odasında bulmuştu.

"Duyuyor musun beni? Bu siktiğimin kapısı kilitlenmeyecek."

"Kendime bir şey yaparım diye mi korkuyorsun?"

"Evet!" Sesi tüm evi inletti. "Korkuyorum." Ancak günler sonra ilk defa Nida da ona karşılık verdi. "Rahat bırakın beni artık! Hepiniz beni rahat bırakın! Yaşamama izin vermiyorlar abla. Bari sen ölmeme izin ver!"

Boğazı yırtılırcasına bağırıp ağlamaya başladığında Eymen aralarına girmek için adım attığında onu Başar durdurdu. "Bırak Eymen," dedi Başar. "Bırak bağırsınlar." En başından beri olması gereken buydu. Nida'nın sakinliğindense öfkesi daha iyiydi.

"Bitti artık Nilda. Bitti! Uyan artık! Hayatım bitti benim. Anlayın bunu." Ellerini birbirine vurdu. "Nida Karaca bitti! Ben bittim!"

"Bitmedi! Bitemez Nida!"

Sesleri apartmanın dışına kadar çıkmıştı. Ama kimsenin umurunda değildi. Nilda gözlerini elinin tersiyle silip kardeşine baktı.

"Oradan oraya savrularak büyüyen o kız çocuğu için bitemez. Götün donarak gittiğin o zifiri karanlık sabah için bitemez. Her şeyini bizim için feda eden anne ve babam için bitemez. Duydun mu beni? Duyuyor musun?"

Yüzünü kız kardeşine yaklaştırdı. Yüzüne doğru bağırdı.

"Deniz'miş, Ada'ymış. Sikerler!"

Nida karşısında hıçkırarak ağlarken sözlerini tekrarladı yüzüne doğru.

"Duyuyor musun beni? Sikerler!"

Nilda'nın yüzü Nida'nın gözleri önüne bir başkasına dönüştü. Kulağında o ses yankılandı. "Sus!" diye çığlık attı genç kadın duvara sürtünerek yere düşerken. "Sus!" Bir acı çığlıkla daha kulaklarını kapatmaya çalıştı. Herkes buz kesmiş Nida'ya bakarken önce herkes ablasına dediğini düşündü.

"Sussun artık!"

Başını arkasındaki duvara vurmaya başladığında "Sus artık!" diye yeniden çığlıklar atmaya başladı. "Senin yüzünden!" Gözlerini kapatmış, elleri kulaklarında kafasındaki sesi susturmak istiyordu. Ancak kapalı gözlerinin altına bile o canavar çiziliyordu.

"Hepsi senin yüzünden!"

Bir yandan boğazı yırtınırcasına bağırıyor, bir yandan da hıçkırıklarla ağlayıp başını duvara sertçe vuruyordu. "Yapmadım!" dedi hıçkıra hıçkıra. "Yapmadım! Hiçbir şey yapmadım!"

Beyninin içindeki o ses asla susmuyordu. Gözlerinin altına çizilen o yüz asla solmuyordu. Zihnindeki sesi susturmak için kafasını art arda duvara vurup "Sus!" diye çığlık atıyordu.

Eymen üstündeki şaşkınlığı hızlıca atıp sevgilisine ilerledi. "Nida," dedi o kâbustan uyanması için. İnsan uyanıkken de kâbus görürdü. Nida'nın yaşadıklarını gördükten sonra anlamıştı. "Çağan camı aç!" diye bağırdı. Sevdiği kız öylesine ağır bir krizin ortasındaydı ki vücudu tir tir titriyordu. Tırnaklarının çizdiği avuçları ise kanamaya başlamıştı. Nida'yı kucağına alıp camın önüne geldi.

Genç kadını yere indirip pencereye yaklaştırdı. "Nefes al," dedi. "Hadi bir tanem nefes al." Nida canı çıkarmış gibi ağlarken Eymen "Bade su getirir misin?" diye mırıldandı. Saniyeler içinde gelen suyu önce Nida'ya içirdi. Birazını eline döktükten sonra Nida'nın yüzüne ve boynuna dokundu.

Eymen, her biri bir tarafa dağılan arkadaşlarına, Nida'nın ablasına baktı. Yere çökmüş, bacaklarını kendine doğru çekmiş yaşlarla dolan gözleriyle kardeşine bakıyordu. "Bana bak," dedi Eymen sessizce. Nida başını iki yana salladı. Başını çevirmedi. Ancak Eymen'in parmakları Nida'nın çenesine sarıldığında başını çevirmek zorunda kalmıştı.

"Bak bana," dedi yeniden. "Bir kez olsun gözlerimin içine bak artık!" Bir eliyle Nida'nın belini tutmasa çoktan düşeceğini çok iyi biliyordu. "Ablan da ben de diğerleri de buradayız Nida. Kimsenin gitmeye niyeti yok. Senin de olmayacak. Duydun mu beni?"

Bir süre durdu. Başını omzuna doğru eğdiğinde gözlerinden birkaç damla yaş düştü.

"Sana yalvarıyorum Nida. Sana yalvarırım beni sensizlikle sınama."

***

Zaman algısı yalnızca yaşayanlar için geçerlidir. Ruhu ölü olanların zamanla işi yoktur.

Öyle ki Nida da kaçıncı günü devirmiş bilmiyordu. Günler, saatler ve tüm kavramlar birbirine karışmıştı. Bazen yeni bir gün başlıyordu. Bazen de aslında yalnızca birkaç saat geçiyordu. Ancak geçmeyen, geçmek bilmeyen ve değişmeyen tek bir şey vardı. Gerçek.

Geçirdiği son krizden sonra ağlaması durmamıştı. Ağlaya ağlaya Eymen'in kolları arasında uykuya dalmıştı. Ancak bunu bile hatırlamayacak kadar zihni bulanıktı. Bugün uyanır uyanmaz duş almak istemişti. Her beş dakikada bir Nilda kapıyı tıklayıp ses vermesini istemişti. Bundan yalnızca günler öncesinde banyoda saatler geçirse de kimse onu böylesine merak etmezdi. Ancak içinde bulunduğu durum normal değildi. Nida normal değildi ve herkes onun kendine zarar verebileceğini düşünüyordu.

Ablası Nida'nın saçlarını tararken "Kurutalım mı?" diye sordu. Genç kadın ise sadece başını iki yana salladı. Saçlarının taranması bitince "Başım çok ağrıyor," dedi. Ardından dönüp ablasına baktı. "Hap içebilir miyim?"

Sürekli testlere gidip geldiği ve doğrusu doping suçlamasıyla karşı karşıya olduğu için hiçbir şekilde tıbbi destek almaması gerekiyordu. Sürecin bu kadar zorlaşmasının nedeni de buydu. Normalde geçirdiği sinir krizleri sonrası bir sakinleştirici ile rahatlayabilirdi. Ancak buna bile izni yoktu. Hatta değil sakinleştirici bir tane ağrı kesici bile alamıyordu.

"Uyumaya çalışsan olur mu?"

Nilda'nın elinden kardeşi için hiçbir şey gelmiyordu. Ruhundaki ağrıya, sızıya zaten iyi gelmediğini biliyordu. Ancak fiziksel olarak bile onun acısını dindiremiyordu. "Ya da istersen biraz yürüyelim mi dışarıda? İyi gelir belki."

"İstemiyorum."

Dört duvar arasında, artık kendinden bile iyi tanıdığı insanların bile suratına bakmakta zorlanırken dışarıya çıkmak şimdi nefesini kesiyordu kesinlikle. Hele de henüz güneş tepedeyken bunu yapmak çok zordu.

Nilda yatakta kız kardeşinin hemen arkasında saçlarını tarıyordu. Tarağı kenara bırakıp kardeşine sarıldı. "Ablasının bir tanesi," deyip omzuna birkaç öpücük bıraktı. "Biraz uyu, sonra yemeğimizi yiyelim tamam mı?" Kız kardeşinden çok kendi çocuğuymuş gibi ilgileniyordu Nida'yla. Zaten bu çok da yanlış sayılmazdı. Nida onun gerçekten çocuğu gibiydi. O da Nida'nın ikinci annesiydi.

Nida'nın duştayken değiştirdiği tertemiz çarşafların arasına girmesine yardım etti. Ardından o da yatağa girdi. Ev sessizdi. Hatta öyle sessizdi ki salondaki saatin tik tak sesleri bile duyuluyordu. Başar ve Eymen karakola gitmişti. Eymen'in ifade vermesi gerekiyordu. Nilda da açıkçası İzel de dahil olmak üzere diğerlerini evden postalamıştı. Herkesin günlerdir burada olduğu düşünülürse ev ilk defa bu kadar boştu.

"Kötü biriyim," dedi Nida. "Berbat bir insanım." Nilda birazdan kesinlikle bunlara karşı çıkacaktı. Ancak yine de bekledi. Zaten Nida pek konuşmadığı için şu an ne söylemek istiyorsa söylesin istiyordu. İçinde ne yaşadığını bilmek istiyordu.

"Elimdeki her şeyi, herkesi kaybediyorum."

Sırtı ablasına dönüktü. Gözleri acısa da perdenin ardındaki aydınlık havaya bakıyordu. Nilda kız kardeşine sarılıp saçlarıyla oynamaya başladı. "Ona çok kızmıştım," dedi Nida. "Ama biliyor musun haklıymış abla." Ufacık bir hareketle omuzlarını silkti. "Hiçbir şey bana ait olmadı. Ben her şeyi mahvettim."

"Bitti mi kendini yargılaman?"

"Bitmedi. Bitmeyecek de."

"Bitsin. Mümkünse hızlı bitsin. Çünkü öyle biri olmadığını benden çok sen biliyorsun. Bu işi yaptığın için mi kötüsün yoksa bu kadar sıkı bağlandığın için mi? Çok çalıştığın için mi mesela yoksa birine zamanında güvendiğin için mi? Ne olursa olsun çift pateni yaptığın için mi suçlusun yoksa birine kalbini açtığın için mi?"

Nilda'nın parmakları yavaşladı. "Cevabını ben vereyim Nida. Hiçbiri için. Ne kötüsün ne beceriksizsin ne de suçlusun. Sadece Nida'sın. Benim minik Nida'msın."

Nida görmeden gözyaşlarını sildi. "Seni çok özledim," dedi titreyen sesiyle. "Hepimiz, herkes... Ben, annemler, Eymen, arkadaşların... Hepimiz. Hepimiz çok özledik seni. Zor olduğunu biliyorum Nida. Evet doğruyu söylemek gerekirse sadece tahmin edebiliriz ama anlıyoruz seni. Bu kadar dağılmanı anlıyorum. Dağıttığı her şeyi yeni yeni toparlamışken şimdi yine..."

Kız kardeşinin kolları arasında titrediğini fark etti. Nida ağlıyordu. Yıllarca tuttuğu tüm gözyaşları şu son birkaç günde akıp gitmişti sanki.

"Korkuyorsun biliyorum. Ben de korkuyorum Nida. Ama seni kaybetmekten çok korkuyorum. Ben kardeşimi bir kere kaybettim zaten. Bir daha bunu yaşamak istemiyorum. Ben eski Nida'yı çok özlüyorum."

Geçmişe duyulan özlem bazı bedenlerde diğerlerinden daha çoktu. Nida'yı bugünkü hâle getiren sırtına saplanan oktu.

"Eymen'e her şeyi anlattın mı?"

"Her şeyden kastın ne?"

"Her şeyi işte. Hepsini. O günün tamamını."

"Hayır."

"Eymen nerede?" diye sordu bu sefer genç kadın burnunu çekerken. Onunla konuşmak istiyordu. Nilda, kız kardeşinin omzuna bir öpücük bırakıp biraz daha kendine çekti. "Biraz işi var ama gelecek." Parmakları Nida'nın saçları arasında dolaşırken Nida sanki hissetmiş gibi yeniden "Nereye gitti?" diye mırıldandı.

Oluşan sessizliği yeniden sorusu böldü. "Eymen nereye gitti?" Nilda, dudaklarını dişlerken "Nida..." diye mırıldandı. Devamı gelmedi. "Gelecek bir tanem. Bir saat içinde burada olur." Nida sorusuna cevap almadığında başını çevirip günler sonra ilk defa ablasının gözlerine uzun uzun baktı. Gözlerinden birkaç damla yaş bulunduğu pozisyon itibariyle şakağına doğru akarken "Nerede abla?" diye son kez sordu.

"İfade vermeye gitti."

"Bitti yani her şey."

Gözlerinin önünden geçip giden geçmiş yeniden bileğine dolanmış gibi hissediyordu.

"Hayır... Hayır öyle değil," dedi Nilda hızlıca. "Nida..." Uzanıp kız kardeşinin yanağını okşadı. "O Eymen," dedi bastıra bastıra. "Bir başkası değil." Ardından Nida'nın hayatını mahveden diğer ismi söyledi.

"Ataberk değil o."

***

İki adam eve henüz yeni gelmişti ki "Eymen," dedi Nilda sessizce. "Nida seni sordu." Eymen telaşla "Bir şey mi oldu? Kriz mi geçirdi yine?" diye sorduğunda Nilda başını hızlıca iki yana salladı. "Hayır hayır bir şey olmadı. Sadece seni sordu. İfade vermeye gittiğini söyledim. Yanına gitsen iyi olur belki." Eymen varla yok arasında gülümsediğinde "Olur," dedi hızlıca. "Giderim tabii."

Bir şey olmadığı için rahatlamıştı. Bu bencillik sayılır mıydı tam olarak karar veremiyordu ama günler sonra kendisini sorması, belki de görmek istemesi yanaklarındaki gamzeleri belli edecek kadar gülümsetmese de ufak, buruk bir tebessüm bıraktırmıştı dudaklarına.

Eymen derin bir nefes alarak odaya girdiğinde doğrudan sevdiği kadının yanına ilerledi. Yatağa tıpkı onun gibi uzandı. Nida'nın sırtı yine dönüktü. "Uyumadığını biliyorum," dedi yumuşak bir tonda. "Sana sarılsam yine korkar mısın?" Bazı soruların yükü kendinden ağır olurdu. Eymen ona hiç bu kadar ağır bir soru sormamıştı. Şimdi tüm yükleri bu soruda birikmiş gibiydi.

"Sanırım... İkimizin de ihtiyacı var buna."

Nida elini arkaya uzattığında Eymen'in elini tuttu. Eymen'in elini kendi karnına sararken biraz geriye kayıp sırtını göğsüne yaslamıştı. Eymen ise bu hareketi ufak bir tebessümle kabul etmiş kolları hemen güzeller güzeli sevgilisini sarmıştı. Günlerdir sırtlarındaki tüm yükler hâlâ yerindeydi belki ama onlar sarıldığında biraz olsun hafifliyordu sanki.

"İfade verdim," dedi Eymen. Nida'nın parmaklarına dolanan parmakları onun tenini belli belirsiz okşuyor, zaman zaman avucunda ilerliyordu.

"Onlara senin çok iyi bir sporcu olduğunu söyledim. Hiçbir takviye alma gereği duymadan saatlerce pistte kalabileceğini çünkü yıllardır bunu yaptığını söylediğim. Yıllardır bununla yaşadığını... Ben mırın kırın etsem de içindeki spor aşkıyla beni de piste sürüklediğini... Bunları ise tüm gün gözümün önünde hiçbir şey kullanmadan yaptığını söyledim." Nida'nın saçları arasına birkaç öpücük bıraktı. Boşta kalan eliyle saçlarını okşadı hafifçe. Ardından yine fısıldar gibi konuştu kulağına doğru.

"Onlara Nida'yı anlattım sevgilim. Pistte her gün yeniden vurulduğum o kadını anlattım. Onlara, gencecik bir kızın hayatını şekillendiren, birkaç ergene ağzının payını bileğinin gücüyle veren kadını anlattım. Yapmadığını biliyorum. Sevgilim olduğun için değil yapmayacağını bildiğim için diyorum bunu. Yapmadın Nida. Tüm dünya karşında durup sana aynı şeyi bağırsa da biliyorum ben. Yapmadığını çok iyi biliyorum."

Nida, Eymen'in lafı bitene kadar sessizliğini korumuş her şeyi büyük bir şaşkınlıkla dinlemişti. "Bana..." dedi yavaşça. Bu onların günler sonra kuracağı ilk düzgün diyalog olacaktı neredeyse. "Bana inanıyorsun." Hayret eder gibi çıkmıştı bu cümleler dudaklarından. Yavaşça yüzünü Eymen'e döndüğünde günler sonra gözleri buluşmuştu sanki.

Nida'nın elaları da Eymen'in masmavi gözleri de acıyla doluydu. Gözlerindeki o kaybolan ışık şimdi birbirlerine bakarken yeniden parlamaya çalışıyordu sanki. Onlar için birbirlerinin gözlerine bakmak karanlık bir mağaraya sızan o ufacık ışık hüzmesine tutunmak gibiydi.

Eymen, Nida'yı belinden kavrayıp yatağın içinde kendine çekti. Nida'nın titreyen çenesini tuttu yavaşça. Parmakları hasret kalmış gibi genç kadının çenesinden yanaklarına, saçlarına doğru ilerledi.

"İnanıyorum Nida. İnanıyorum sevgilim," dedi gülümsemeye çalışırken. "Nasıl inanmam sana?" dedi. Dudakları belli belirsiz Nida'nın tenini buldu. Yanaklarına, şakaklarına, saçlarına, çenesine tüy kadar hafif öpücükler bıraktı. "Nasıl inanmam sana Nida?" Nida yaşlarla dolan gözlerini yumduğunda birkaç kere art arda iç çekti.

"Tüm dünya karşında dursa fark etmez. Ben yanındayım. Söz veriyorum ellerini hiç bırakmayacağım."

İnsan gözleri kapalı olsa da ağlayabilirdi. Nida'nın kapalı gözlerinden inen yaşlar Eymen'in dudakları üstüne düştüğünde genç kadın alnını alnına yasladı. Dinleniyor gibiydi. Tüm hayatının zorluğunu, aştığı yolların, yaşadığı her şeyin yorgunluğunu tam da şimdi onunla hafifletiyor gibiydi.

"O..." dedi sessizce. "Bana hiç inanmamıştı." İnsan kime değer verirse hayatta onun gözüne görünmek isterdi. Bir kişi fazlasının değil... Ne zaman yalpalasa en sevdiklerinin onu desteklediğini, güvendiğini, inandığını görmek isterdi. İşte Nida'nın hayatındaki en büyük eksik buydu. Yıllar önce dostu onun güvenini kırmış, ona inanmayan adam ise her şeyi paramparça etmişti.

"Benim için tüm şanslar bitti. Geri dönüşü yok artık. Nida bitti."

Eymen itiraz etmek için dudaklarını aralayacağı sırada Nida gözlerini açtı. Âşık olduğu o masmavi gözlere baktı. Başparmağını Eymen'in dudaklarının üstüne koydu onu susturmak için. Kendi gözyaşlarının izinin onun dudaklarında kaldığını gördüğünde acıyla gülümsedi.

"Ben bittim sevgilim."

"Ama senin için hâlâ umut var. Senin hâlâ şansın var Eymen. Başkasını bul." Gözlerini kırpıştırıp cümlesini tekrarladı. "Başkasını bul, yoluna devam et, o yarışmaya katıl." Kalplerinin buzda atması için ikisinin de buz üstünde olmasına gerek yoktu. Nida yıllar önce her şeyi zaten buzun üstünde kaybetmişti. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Ama buzun üstünde bulduğu tek bir şey vardı.

Aşk.

Eymen...

Kaybettiği her şeyi Eymen'le birlikte tekrar kazanmıştı. Şimdi hayat onun için bittiğinde Eymen'in bitmesine asla izin vermezdi. Her ne kadar günlerdir bir çukurun içinde olsa da mutluydu aslında. Eymen'e bir şey olmadığı için mutluydu. O devam edebileceği için mutluydu. Bu kötülüğü ona yapmadıkları için mutluydu mesela.

Şimdi her şey için çok geç gibi görünse de değildi. Eymen için hâlâ şans vardı. O hâlâ kazanabilirdi. Yoluna başkasıyla devam edebilirdi.

"Hayır!" Eymen'in ses tonu ilk defa bu kadar netti. Sertti. "Hayır!" dedi yeniden. Nida'nın yalnızca bu cevabı duymasını değil, aklına, kalbine, her hücresine kazımasını da istiyordu. "Olmadığın hiçbir yerde ben de yokum Nida," dedi. "Ya sen ya hiç." Bastıra bastıra konuştu. Nida başını salladı iki yana. Ancak bu sefer baskın olan Eymen'di.

"Sakın!" dedi net bir tonda. "Sakın Nida. Olmadığın hiçbir yerde izim dahi olamaz. Varsan varım, yoksan yok. Kazanmak ya da kaybetmek umurumda değil. Devam etmişim ya da bırakmışım önemli değil benim için. Sadece sen... Sadece sen önemlisin benim için. Ben seni kazandım Nida. Biz zaten kazandık seninle. Dahası yok. Sen nereye gidersen ben oradayım. Ellerim hep ellerinde olacak. Adımlarım seni takip edecek. Başımıza ne gelirse gelsin ben her gün senin yanında olacağım. Toparlarsak da birlikte toparlayacağız, bırakırsak da birlikte... Şimdi iyi dinle beni sevgilim."

Yaklaşabileceği kadar yaklaştı sevgilisine. Elinde bir imkânı olsaydı hiç şüphesiz alıp kalbinin en derinlerine koyar, her şeyden ve herkesten korurdu orada. Nida'nın yorgun bakışları yeniden sevdiği adamı buldu. Eymen son kez konuştu.

"Sen ya da hiç."

***

"Canım istemiyor," dedi genç kadın yüzünü diğer tarafa dönerken. Başar elindeki çorba kasesine kucağına doğru indirdi. "Ha yani beni, abini kırıyorsun... İyi öyle olsun. Ablan artık beni daha evlenmeden boşarsa çok ararsın şu adamı," diyerek kendini gösterdiğinde Nida günler sonra ilk defa burukça gülümsemişti.

"Sana deli gibi âşık. O yüzden korkma. Seninle evlenmeden seni asla boşamaz. Ayrıca avukatsın sen," dedi mesleğini hatırlatmak için. Başar çaktırmadan elindeki dolu kaşığı Nida'ya doğru uzattı. "Öyle diyorsun yani," dedi kaşığı Nida'nın ağzına götürürken. Nida çorbayı içip başını salladı.

"Hem bu yemek yedirme işi nereden çıktı?" diye sordu. "Hasta mıyım ben? Ayrıca sana niye kakaladı bunu?"

"Öncelikle hasta değilsin tabii ki." Bir kaşık daha uzattı. "Ancak yemek yemediğini düşünürsek birinin gözetiminde yemek yemen hepimiz için daha iyi. Ayrıca benden iyisini mi bulacaksın? Alınırım bak," dedi yalandan. Bir kaşık çorba daha içirdi.

"Ha doğru ya," dedi yeni hatırlamış gibi. "Artık hayatında mavi renkli birileri var." Nida düzeltmek amacıyla "Aslında teorik olarak tam mavi değil." Bir gözünü kıstı. "Bir gözü yeşil. Yani en azından doğru ışık ve açıda."

"Ya da yalnızca sana bakarken öyle oluyordur."

Başar sır vermek ister gibi sesini kıstığında bir gözünü de kırpmıştı. Nida bir kaşık çorba daha içtikten sonra "Başar abi," dedi. "Birkaç gün içinde senden bir şey istesem yani rica etsem olur mu?"

"Konu ne?" dedi Başar kaşlarını hafifçe çatarken. "Zamanı geldiğinde öğrenirsin olur mu?" Başar bu işin altında bir şeyler olduğunu sezmiş gibi gözlerini kıstı. "Şimdi söylemek istemiyorum. Boşuna ısrar etme."

"Ben bir avukatım."

"Yani?"

"İnsanları iyi ikna ederim."

"Sanmam."

Başar gülerek boşalan çorba kasesini gösterdi gözleriyle. "Sen sanmamaya devam et," dedi gülerek. Ardından gözünün tekini kırptı. "Sana tam bir kâse çorba içirdim. Bu da demek oluyor ki ablan mutlu olacak ve avukat hanım, onun mutluluğu benim bu dünyadaki yaşama nedenim. Bu yüzden sana çaktırmadan daha on kâse çorba içirebilirim."

Başar ayaklandığında Nida "Ablamı gerçekten çok seviyorsun," dedi gülümseyerek. Başar'ın Nilda'yı gerçekten çok sevdiğini biliyordu. Ancak yine de zaman zaman böyle gözleriyle görmek Nida'ya da iyi hissettiriyordu.

"Seviyorum," dedi Başar gülümseyerek. "Seni de çok seviyorum. Sen benim kız kardeşimsin Nida."

"Başar abi... Ben... Ben kullanmadım. Hiçbir şey kullanmadım. Ece'ye de vermedim hiçbir şey. O sadece ağrı kesiciydi."

"Biliyorum abiciğim," dedi Başar. "Biliyorum ve sana söz veriyorum Nida. Her şeyi yoluna sokacağım."

Onlar konuşmaya devam edeceği sırada içeriye Nilda girdi. "Misafirlerin var," dedi. Nida şaşkınlıkla "Kim?" diye sorduğunda Nilda önce boşalan çorba kâsesine baktı. "İçirmişsin cidden," diye kocaman gülümsedi sevgilisine. Sonra kız kardeşine döndü. "Victor ve Lera."

Eymen onlarla sürekli iletişim hâlinde olsa da Nida onları hiç görmemişti. Görmek istediği de pek söylenemezdi. Özellikle de Lera'yı. Ancak onlar günlerdir işin arka tarafıyla ilgileniyorlar birlikte bir çıkar yol bulmaya çalışıyorlardı. Lera, cesaretini toparladığı ilk anda da kendini Nida'nın evinde bulmuştu.

Başar odadan çıktığı anda Lera ve Victor odaya girmişti. Sanki bir hasta ziyaretinde gibilerdi. Nida yatağındaydı. Tüm konuşma boyunca Lera ile göz teması kurmamaya çalışıyordu. Uzun dakikalar boyunca Victor onunla konuşmuş, Lera da ara ara eşlik etmişti. Ardından Lera, Victor'dan izin isteyerek Nida ile tek kalmak istediğini söylemişti. Ancak Nida sanki bunu reddettiğini göstermek ister gibi sırtını dönüp yatmıştı.

Victor odadan çıktığında iki kadının hesaplaşması da tamamen başlamıştı.

Lera kapıyı kapattıktan sonra ellerini ovuştururken nereden başlaması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu. "Sanırım böyle bir durumda beni görmeyi pek de istemiyorsun. Hakkındır..." Son kelimesinde sesi kısılıp yok olmuştu sanki. "Elimden gelen her şeyi yapacağım Nida. Söz veriyorum sana. Bu kez yapacağım. Korkup kaçmayacağım," dedi acı içinde.

"Sen benim hep bir bahaneye sığınıp gittiğimi düşündüm ama aslında ben o dönem kendi geçmişimden kaçtım." Başını çevirip yatağında yatan gencecik kıza baktı. Sırtı dönük olsa da can kulağıyla kendisini dinlediğini çok iyi biliyordu. "Sana baktığımda kendimi gördüm. Bu yüzden senden değil de kendimden kaçtım aslında."

Derin bir nefes aldı. Hayatta herkesin bir hikâyesi vardı. Bazıları mutlu sonla biterdi bazıları da mutsuz. Bazılarının hikâyesinde yollar çiçeklerle doluydu. Bazılarında taşlar ve dikenlerle, dik yokuşlarla.

"Kanada'da olimpiyat seçmelerine hazırlanıyordum. O dönem son iki, üç yılımı özellikle olimpiyat çalışmalarına ayırmıştım. Gençtim, heyecanlıydım ve ben de en yakın arkadaşım sandığım insana güvenecek kadar pembe bir dünyada yaşıyordum. Biz onunla aynı okullara gitmiştik. Defalarca kez aynı masaya oturmuş, birbirimizin evlerinde kalmıştık. İkimiz de bireyseldik ve çift pateni gibi bir düşüncemiz yoktu. Benim o zamanlar bireyselde buz pateni yapan biriyle ilişkim vardı. Tatlı bir çifttik."

Lera gülerek başını iki yana salladı. "Yani ya da bize öyle geliyordu." Nida yavaşça uzandığı yatakta toparlandığında konu ilgisini çekmiş görünüyordu. Sırtını yatak başlığına yaslayıp acıyan gözleriyle Lera'ya baktı. Dağılan saçındaki tokasını çıkardı. Ardından saçlarını yeniden, sıkıca toparladı. Derin bir nefes aldığında Lera'yı dinlemeye devam etti.

"O dönem kurallar bizim için daha katıydı. Koçlarımızı bu dönemin menajeri gibi düşün. Onlar ne derse onu yapardık. Hayatımızla ilgili bilmeleri gereken detayları da söylemek zorundaydık. Ama bir noktada hayatım paylaşabileceğim şeylere ev sahibi değildi. Başka bir patenciyle ilişkim olduğunu koçuma söyleyemezdim. Çünkü olacakları az çok biliyordum. Zaten böyle bir durum o dönem eğer komisyon tarafından duyulursa spor hayatımız tamamen biterdi. Ama arkadaşım biliyordu. Olimpiyat için potansiyeli yüksek biriydim. İlk sıralarda geliyordum."

Lera kendi hikâyesinin devamını anlatmadan önce hemen Nida'nın yanına geçmiş tıpkı onun gibi sırtını yatak başlığına yaslamıştı. "Neden bilmiyorum... Yani inanır mısın Nida ben de bir neden olmasını çok istedim, çok aradım ama bulamadım." Omuzlarını silkti yavaşça. "Sanırım karşımızdaki insana ne kadar değer verirsek verelim biz yalnızca onun gözünde olduğumuz kadarız. İnsan söz konusu sevgi olduğunda ve hele de uzun süre sonra birine bu kadar bağlanıyorsa her şeyini veriyor sanırım. Tüm sevgisini, sadakatini... Ama ne var biliyor musun birini ne kadar hayatının merkezine koyarsan kendi hayatından o kadar uzaklaşıyorsun aslında."

Nida bu cümleyi sessizlikle irdeledi. Düşündü... Düşündü... Düşündü...

"Ben onu arkadaş olarak hayatımın ortasına o kadar koymuştum ki Nida bu benim en büyük hatammış. Sonradan yapacağım hataların başlangıcıymış. En yakın arkadaşı bile olsa insan kimseye bu kadar büyük anlamlar yüklememeliymiş. Gitmez dediğimiz herkes bir gün gider, giderken de bizi hiç düşünmeden ezermiş."

Acıyla birbirine baktı iki kadın. "Bizde de bu oldu. Beni potansiyel bir tehdit olarak gördü. Önce doping şikayeti yapıldı. Tıpkı seninki gibi haksız söylemler, iftiralar, testler, manşetler... Sonra karşıma geçti. Lera, bu yapabileceklerimin sadece başlangıcıydı. Yalnızca neleri yapabileceğimi gör istedim. Seni iyi tanıyorum. Senin canını yakmak için sana böyle zarar vermenin bir anlamı olmadığını da biliyorum. Ama eğer sevgilinin canını yakarsam senin de canının yanacağını çok iyi biliyorum. Sence federasyon sizin öpüşürken çekilen fotoğraflarınızı görse onun spor hayatı nasıl olur? Bunu düşünüp ver kararını, dedi."

Bir süre durduğunda parmakları ile oynadı. "Elinde bizle ilgili fotoğraflar vardı anlayacağın. Benim spor hayatım öyle ya da böyle bitecekti. Ama onunkini de bitirmek istemedim. Bana şimdi bir öpüşme için lisans bitmez ki, diyebilirsin. Evet, bitmez. Ancak bazen sektör seni kendi kendine bitirir. O yüzden ayrıldım. İngiltere'ye yerleştim. Biraz savruldum."

Yaşadıklarına hâlâ inanmıyormuş gibi histerik bir şekilde güldü. O da hayatında ilk defa birisine kendi yaşamından bahsediyordu. "O kadar çok savruldum ki genç yaşta berbat bir evlilik yaptım. Bir süre başka işler yaptım. Evliliğim bittikten sonra buz patenine geri döndüm. Ama koç olarak. Madem olimpiyat hayallerim çöp oldu, dedim. Ben de başkalarını olimpiyata hazırlardım. Yıllar geçti Türkiye'ye tatile geldim sonra da burada kaldım."

Yutkunup Nida'ya baktı. Ondan yaşça büyük olsa da yüzünde ona karşı en büyük pişmanlığı duruyordu.

"O gün evet ben senin yanında olmadım. Kaçtım, gittim. Haklıydın. Her dediğinde haklıydın. Biliyorum, geçmiş çoğu zaman geçmişte bırakılmıyor. Yapamıyoruz bunu haklısın. Hele de sevdiklerinden yara alanlar için o yaralar hiç kapanmıyor. Ben o zamanları unuttuğumu düşünmüştüm. Ama seni görünce unutamadığımı anladım. Üstünü bir örtüyle örtmüşüm ama örtünün altı hep doluymuş. Üstünü örtersem görmem, görmezsem unuturum sanmışım. Gitmemem gerekiyordu. Hayatta biraz cesur olmam gerekiyordu. Ama Nida ben lanetli olduğuma inandım. Bu yüzden çok sevdiğim o adamdan ayrıldım. Kendi lanetim ona da bulaşmasın diye. Bu yüzden senin yanında duramadım. Sanki benim yüzümdenmiş gibi hissettim. Sanki senin koçun olmasaydım yolun aydınlık olacaktı gibi geldi."

Nida sesi titrerken "Yanımda olmana ihtiyacım vardı," dedi. Şimdi onun karşısında o dönemki genç kız olarak kalakalmıştı.

"Biliyorum. Biliyorum Nida. Haklısın."

"Haklı olmak istemiyorum ben Lera." Başını iki yana salladı. Ağlayarak "O benim en yakın arkadaşımdı..." dedi. "Güvenmiştim ona." Lera sıkı sıkı Nida'nın elini tuttu. "Biliyorum," dedi yumuşak bir tonda. "Ama bu sefer halledeceğiz." Nida buna asla inanmıyordu. Günlerdir odasına giren, onunla konuşan herkes, her şeyin yoluna gireceğini, düzeleceğini söylüyordu. Ancak o buna birazcık bile inanamıyordu. Tüm inançları açılan o geniş çukura gömülmüştü.

"Sponsorlukları geri çektiler mi?"

Merakla Lera'ya baktığında onun gözlerini kaçırdığını gördü. "Benimki de soru," dedi alayla. "Tabii ki geri çektiler." Daha manşet atılır atılmaz tüm sponsorluklar olası iş birliklerini askıya aldıklarını açıkça ilan etmişlerdi. Hatta bu yalnızca özel olarak Lera ve Victor'a değil sosyal medya hesaplarında da halka ilan edilmişti. Hiçbir firma ve marka, adı doping suçuna karışmış bir sporcunun sponsoru olmak ve öyle anılmak istemiyordu.

"Başar abi ile konuşacağım," dedi Nida aniden. Biraz önce Başar'a bahsettiği konu buydu. "Ne hakkında?" Merakla Nida'ya baktı koçu. "Bir yazı yayımlasın benim adıma. Eymen'in bu işlerle bir alakası olmadığını yazsın."

Kendi zaten yanacağı kadar yanmıştı. Ancak o ateşin Eymen'i de yakmasını istemiyordu. En başından beri aklında olan tek şey buydu. Ettiği duaların en başında da hep bu vardı. Ne olursa olsun Eymen'in bu işlerin ortasında bulunmasını istemiyordu.

"Nida yapma... Eymen bunu istemez."

"Yardım edeceksin bana Lera. Bu sefer yardım edeceksin." İnatla konuştu. "Benim kariyerim bitti. Ama onunki başlamadan bitmeyecek." Günlerdir herkes onu uyuyor sanırken aslında gün doğana kadar aklında Eymen'i olacak her şeyden nasıl koruyacağını düşünüyordu. Herkes yaşamından vazgeçtiğini düşünürken o aslında Eymen'i yaşatmak için düşünüyordu.

"Başar abi bir yazı yayımlayacak. Onun bu işlerle bir ilgisi olmadığını yazacak. Yollarımızı ayıracağız. Zaten benim lisansım çoktan yandı. Ama onunkini mahvetmelerine izin vermem. Ölsem de izin vermem. Duyuyor musun beni Lera? Buna asla izin vermem. Biliyorum onun için zor olacak ama önce ona çok iyi bir sponsor bulacaksın."

Günler sonra belki de ilk defa bu kadar uzun konuşuyordu.

"Daha neler olacağını bilmiyorsun. Dosya daha hazırlanmadı. Hem testlerin temiz."

"Ben suçsuz olduğumu kanıtlayamam Lera. Bunu biliyorum. Çok zor. Devam etsem bile şimdiki sektör beni kabul eder mi sanıyorsun? Hem de ikinci kez. Eymen, bunu öyle ya da böyle kabul edecek. Bir şekilde devam edecek. Bir yerden sonra alışacak. Önce sponsor bulacaksın. Bunu bana borçlusun. Eğer yıllar önceki hatanı telafi etmek istiyorsan ona bu kapıyı aralayacaksın. Sonra da iyi bir partner bulacaksın."

"Nida, Eymen bunu asla kabul etmez. Senden başkasıyla asla olmaz o."

Lera oldukça yumuşak yaklaşmaya çalışıyordu. İsterse karşısındaki dünyanın en iyi partneri olsun ancak Eymen, Nida'dan başkasıyla asla olmazdı. Bunu herkes çok iyi biliyordu.

"Olacak. Kabul edecek. Kabul ettireceksiniz."

"Sen ne olacaksın? Bu kadar çabuk mu vazgeçiyorsun?"

"Vazgeçmek değil bu Lera. Bitmek... Ben bittim. Ama benim bittiğim yerden bırak Eymen başlasın, devam etsin."

Birbiri için atan iki kalp kendinden önce diğerini düşünüyordu. Nida'nın aklı Eymen'de, Eymen'in aklı Nida'daydı. Nida ne kadar dağılmış olursa olsun Eymen'i dağıtmadıkları için mutluydu aslında. Onun hâlâ bir şansı olduğunu düşünüyordu. Nida'nın bu hayattaki en büyük şansı yıllar sonra karşısına Eymen'in çıkmasıydı. Şimdi onun hâlâ bir şansı olduğunu bilmek onu içten içe mutlu ediyordu.

Kendisi bitmişti. Ancak Eymen'in bitmesine, onu bitirmelerine izin vermeyecekti. Buzda atan kalpler her zaman pistte iki kişi olmak zorunda değildi. Nida'nın kalbini yıllar sonra attıran, nabzını hızlandıran bu genç, yakışıklı, yanakları gamzeli adamdı. Eymen'in kalbi buzda atmaya devam ettiği sürece Nida'nın kalbi de atacaktı hiç şüphesiz.

***

"Tamam anneciğim," dedi Nilda odaya girerken. "Ama geç yattık biz dün biraz. O yüzden uyuyor olabilir." Nilda bir süre karşı tarafı dinledi. "Hayır anne niye geçiştirelim seni?"

Nilda elindeki telefonu gözlerini devirerek kulağından uzaklaştırdı. "Annem seni merak ediyor."

Nida "Telefonu ver," dedi yerinde biraz hareketlenirken. Nilda elindeki telefonu kız kardeşine uzattığında Nida önce derin bir nefes aldı. Başını arkasındaki yatak başlığına yasladığında gülümseyerek konuştu.

"Söyle annelerin bir tanesi!"

Cıvıl cıvıl çıkan sesi Nilda'yı bile şaşırtmıştı. "Nida'm..." dedi annesi özlemle. "Anneciğim iyi misin?" Nida yutkunurken tekrar gülümsedi. "İyiyim ben anne. Gerçekten iyiyim. Biraz yoğundu her şey o yüzden hiç konuşamadım sizinle. Sen nasılsın? Babam nasıl? İyisiniz değil mi?"

"Biz iyiyiz. Sen nasılsın asıl? Nilda da geçiştiriyor beni hep. Aptal değilim."

Nida gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle silerken kıkırdadı. "Ya o ilgi bana kaymasın diye yapıyordur. Sen sıkma canını," dedi neşeyle. Parmakları yatak örtüsüyle oynamaya başladı.

"Haberleri görmüşsündür. Aklının kalacağı bir şey yok. Klasik şeyler işte. Testlerim falan da temiz zaten. Ben asla öyle bir şey yapmam biliyorsun. Toparlayacağım her şeyi. Sen boş ver milletin ne dediğini tamam mı? Kendine dikkat et. Beni düşünüp üzülme. Ben çok iyiyim. Umurumda bile değil hiçbir şey. Cidden bak. Günlerdir koşuşturmadır, belgedir ondan dolayı arayamadım hiç. Ama keyfim yerinde. Ev çok kalabalık zaten. Bizimkiler, Nildalar falan hep kakara kikiriyiz."

Bir başkası Nida'nın sesini duysa gerçekten şu an dünyanın en keyifli anlarından birini geçirdiğini düşünebilirdi. Sesi öylesine canlı çıkıyordu ki günlerdir ölü gibi yatan, ağlayan, krizler geçiren kız sanki o değildi.

"Bir de babamla konuşayım. Şimdi tam yemek yiyecektik. Diğerlerini de bekletmeyeyim sofrada." Bir yalan daha söyledi. Eğer konuşma boyunca söylediği yalanlar yan yana sıralansaydı oluşan yol onu ailesine kavuşturabilirdi.

Telefonu babası aldığında "Baba..." dedi yavaşça. "Babacığım..." Timuçin Bey'in sesini duyduğunda gözlerini kapattı. "Hoparlörde miyim?" diye sordu.

"Hayır."

"Annem bir süre televizyon seyretmesin olur mu? Görüp üzülmesin." Annesini bir çocuk gibi avutmak istiyordu. Ancak aynı şeyi babasına yapamayacağını çok iyi biliyordu. Dudaklarını kelimeler öylesine yakıyordu ki onları dişlemeden duramıyordu. Mahcup bir şekilde sesi titredi. "Bir de sabahları ondan önce kapının önünü kontrol etsen olur mu?" diye sordu. "Yine..." Devamını bir türlü getiremedi.

"Nida..." dedi babası. "Bir şey olmayacak sana." Ne kadar uzağında olursa olsun kızına kilometrelerce uzaktan bile destek olmak istiyordu.

"Geleceğim zaten ben," dedi Nida. Bir gün elbette Antalya'ya gidecekti. Onlar karşılaşacaktı. Bu konular yeniden gündeme gelecek ya da her zamanki gibi herkes görmedim, bilmiyorumu oynayacaktı. Ancak ne olursa olsun yine de onlara sarılacaktı. "Sadece ben gelene kadar birbirinize iyi bakın olur mu?"

"Sen düşünme bizi," dedi babası. "Biz her şeyi çok iyi biliyoruz Nida. O başını asla eğmeyeceksin. Ben kızımı çok iyi tanıyorum."

Nida başını birkaç kez arkasındaki başlığa vurdu. Onları hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyordu. Bunu onlara yaşatmaya hakkı olmadığını düşünüyordu. Birkaç dakika sonra telefonu kapattıklarında Nilda yatağa oturdu.

"Seni Antalya'ya götürmemi ister misin?"

Merakla kardeşine baktı. "Ya da ufak bir tatil yaparız abla- kardeş... Almayız kimseyi de yanımıza." Durup Nida'ya baktı. Sessizlikle karşılaştığında büründüğü rolü bozmadan konuşmaya devam etti. "Tamam çok istersen Eymen gelir," dedi sanki zorla ikna olmuş gibi. Ardından gülerek tek kaşını kaldırdı. İşaret parmağını da Nida'ya doğru uzattı. "Ama ben de o zaman Başar'ı alırım."

Sanki bir anlaşma yapıyorlarmış gibi çıkmıştı sesi. Nida'nın tepkisiz suratıyla karşılaşınca dudaklarını ıslattı. "Kısasa kısas biliyorsun." Bir süre durdu. Ardından yine konuşmaya başladı. Her şeyi kardeşi biraz gülümsesin diye yapıyordu.

"Tüh bak şansımıza da kesin otelde sadece çift kişilik odalar kalır," diye ellerini birbirine vurdu. Yalancı bir hayal kırıklığını oynuyordu şimdi de. "Eh biz de seninle anlaşamıyoruz zaten. Uykumda falan boğarsın beni." Gülerek kardeşini gıdıklamaya çalıştı. "Napalım sen de Eymen'le kalırsın artık. Ben çünkü seninle uğraşamam. Nazını biraz da o çeksin."

Normalde Nida huylanırdı. Ancak şimdi ablasının parmakları karnının yan tarafından onu gıdıklasa da huylanmıyordu.

"Gitmek istiyorum abla."

Nilda'nın parmakları durduğunda Nida konuşmaya devam etti. Ona abla demesini hem çok seviyor hem de bundan çok nefret ediyordu. Çünkü Nida'nın gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunda abla dediğini çok iyi biliyordu.

"Herkesten, her şeyden gitmek istiyorum."

***

İzel, Nida'nın odasına girdiğinde boş, düzeltilmiş yatakla karşılaştı. Kaşlarını çattığında adımları ilk önce banyoyu buldu. Ancak orası da boştu. Saat gece yarısını bulmak üzereydi...

İzel'in telaşlı adımları salonda Başar'la telefonda konuşan Nilda'yı bulduğunda "Nilda abla," dedi. "Nida yok." Nilda telaşla telefonu kapatıp ayaklandığında "Nasıl yok ya?" dedi. Bu akşamüstü Başar birkaç günlüğüne Antalya'ya geri dönmek için havaalanına gitmişti. Gitmeden de Nida ile vedalaşmıştı.

Nida'nın ruh hâli daha kontrol edilebilir bir durumdaydı. Eskisinden çok daha iyiydi ya da herkesin böyle düşünmesini sağlamıştı.

Nilda sanki kendi gözleriyle görmek ister gibi Nida'nın odasına koştu. Boş odayla karşılaştığında "Sakın," diye mırıldandı. "Sakın düşündüğüm şeyi yapmış olma." İlerleyip dolabı açtığında tüm eşyaları yerli yerince duruyordu. Ayrıca dizilerdeki o klişe notlardan falan da yoktu ortada.

Ama işte asıl sorun burada başlıyordu.

Nida neredeydi?

"Telefonu da burada?" dedi İzel komodinin üstündeki günlerdir asla açılmayan telefona bakarak. "Ankara'da gidebileceği bir yer var mı?" diye sordu Nilda. O buraya, Nida'dan bile daha yabancıydı.

"Kızlara gitse söylerdi. Eymen'i arayayım mı? Belki onunladır."

Nilda hızlıca kafasını salladığında İzel odasından telefonunu almaya gitmiş o gelene kadar da Nilda kız kardeşinin çantasındaki cüzdanını kurcalamıştı. Kimliği de buradaydı.

Kimliği, cüzdanı ve eşyaları yanında olmadan bir yere, en azından başka bir şehre gidemezdi.

"Eymen, Nida senin yanında mı?"

Daha telefon açılır açılmaz bu soruyla karşılaşan Eymen, "Hayır," dedi. "Evde değil mi?" İzel avuç içini alnına bastırdı. "Yok. Gitmiş. Eşyaları, telefonu, her şeyi burada ama Nida yok." Eymen sinyal vererek arabasıyla dönüş yaparken "Ben size geliyordum. Kızlara gitmiş olabilir mi?"

"Hayır. Öyle olsa kızlar bana yazardı."

"İzel," dedi Eymen sıkıntıyla. Bir yandan arabayı kullanıyor bir yandan da nerede olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Aklına gelen şeyin olmaması için ise dua ediyordu.

"Ada'ya gitmiş olabilir mi?"

İzel sessizleştiğinde Nilda panikle "Ne? Ne oldu?" diye sordu. "Ada'ya gitmiş olabilir mi, diye soruyor," dedi. Eymen'in sorusunu doğrudan Nilda'ya aktarmıştı. Böyle bir şey gerçekten mümkün olabilir miydi?

"B... Bilmiyorum. Adresini biliyor mu ki o?"

İzel daha bunu Eymen'e iletmeden Eymen her şeyi duymuştu bile. "Tamam. Ben bakacağım. Bulunca ararım sizi."

Nida'nın ne zaman canı sıkkın olsa piste gittiğini çok iyi biliyordu. Onunla gecenin köründe pistte sevgili olmuştu. Ancak böyle bir durumda piste asla gitmeyeceğini çok iyi biliyordu. Onu tanıyordu.

Ankara'da pek bir yer bildiği söylenemezdi. Bu hem olasılıkları azaltıyor hem de aslında bir o kadar korkutucu hâle getiriyordu. Yani hiç bilmediği bir yerde olabilirdi. Ancak önce elindeki olasılıklardan yola çıkmak istemişti.

Nida asla pistte olmazdı. Ancak canını bu kadar yakan pistin yakınlarında olurdu.

Tahminleri de onu asla yanıltmamıştı. Akademi binasını gören, yakınlardaki o çocuk parkında bir bankta oturmuş öylece binayı seyrediyordu.

Genç kadının tenini yakacak kadar soğuk bir rüzgâr şiddetle estiğinde soğuk bankta hiç hareket etmedi. Boynuna inen saçları rüzgârla birlikte tenini gıdıklasa da aldırış etmedi. Gözlerinde biriken ama damlamayan gözyaşları ile saatlerdir seyrettiği yerden gözlerini çekmedi. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattığında göz kapaklarına çizilen kalbini attıran onlarca anı ilk defa kalbini durduruyor gibiydi.

Böyle bitmemeliydi...

Birbiri için atan kalpler bir diğerinin nerede olduğunu çok iyi bilirdi. Eymen, sıcak arabadan indiğinde tam da tahmin ettiği gibi onu bulmuştu. Arabayı kilitleyip soğuk bankta incecik ceketiyle oturan Nida'yı gördüğünde adımlarını sıklaştırdı.

Genç kadın uçları birbirine kördüğümle bağlı olduğu için ucunu bulamadığı düşüncelerde boğulurken ona şifa verecek adamın geldiğini bile anlayamamıştı. Eymen tedirgin bir şekilde banka oturduğunda "Nida'm," diye mırıldandı. Uzanıp elini genç kadının elinin üstüne koyduğunda Nida irkilerek başını kaldırdı. Eymen bir buz gibi olan sevgilisinin eline bir de solmuş yüzüne baktı.

"Eymen?" diye sorar gibi konuştu Nida. "Sen... Nasıl bildin burada olduğumu?" Aklında aslında onlarca soru vardı ama istemsizce bunlar dökülmüştü dudaklarından. Eymen, Nida'nın buz gibi olan ellerini ısıtmak için avuçlarının içine aldığında onun bir bebekten farksız olduğunu fark etti. Acizdi, yardıma ihtiyacı vardı.

"Ankara'da bildiğin tek yer burası," dedi gülümsemeye çalışırken. Nida da histerik bir şekilde güldü. "Doğru," dedi. Derin bir nefes verdiğinde gökyüzüne dağılan buharı izledi kısa bir süre. "Eve gidelim hadi," dedi Eymen. "Çok üşümüşsün." Hissetmiyordu. Nida ilk defa buz gibi havayı hissetmiyordu. İçinde bir yer öyle çok yanıyordu ki vücudunun soğuktan donduğunu hatta tatlı bir uyuşukluk içinde olduğunu bile hissedemiyordu.

"İyiyim," dedi sessizce. Eymen'in çaresiz bakışları Nida'nın solgun yüzünde dolandığında "Hasta olursun," dedi ikna etmek çabasıyla. Nida'nın titreyen dudakları "Keşke," diye fısıldadı. Keşke, hasta olup yok olsam diye düşündü içten içe. Dönüp Eymen'e baktı.

"Bir masal dinlemek ister misin Eymen?"

İnsan geçmişinden ve gerçeğinden ne kadar kaçmaya çalışırsa çalışsın bir gün mutlaka karşı karşıya gelirdi. Yeryüzünde bir noktadan başlayıp dümdüz ilerlediğinizde başladığınız noktaya gelir gelirdiniz. Geçmiş de böyleydi. Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş ya da ne kadar susarsan sus bir gün mutlaka başladığın yere geri dönerdi insan. Sustuğu her şeyi kendisi anlatırdı bu sefer.

"Konuşmamız lazım biliyorum. Bu zamana kadar sustuğum için özür dilerim. Anlatmadığım için... Anlatmam gerekiyordu biliyorum. Bu sana güvenmediğim için değil. Ben sadece... Sadece unutmak istedim. Eğer bahsini hiç açmazsam hiç ortaya çıkmaz sandım. Özür dilerim Eymen."

Başını masmavi gözlere doğru çevirdiğinde içinde bir yerle bir şeyler bin parçaya kırıldı. Gözlerinden akan sıcak yaş yanaklarını bir yol gibi ısıttığında "Şimdi benim masalımı dinlemek ister misin?" diye yeniden sordu.

Soğuk bir Ankara gecesinde, bir bankta açılan eski defterler Nida'nın çıplaklığıydı.

Başını gökyüzüne doğru kaldırıp derin bir nefes aldığında Eymen yanında hareketlenip üstündeki montu çıkardı ve Nida'ya giydirdi. "Anlatman için seni zorlamam Nida. Ama anlatmak istersen dinlerim. Bilmeyi isterdim. Bana güvenmediğini düşündüğüm için değil. Sadece belki o zaman seni koruyabilirdim."

Nida gülümsemeye çalışırken başını salladı. "Biliyorum," dedi. Bunu yapmak onun için çok zordu. Nida hiçbir zaman konuşkan biri olmamıştı. Özellikle de son birkaç yıl düşünüldüğünde konuşmak, kendi ile ilgili bir şeyler anlatmak onun için çok zordu.

"Bu hayatta hiçbir şeye ait olmadım. Hiçbir şey de bana ait olmadı. Yaşadığım şehirler, evimizin duvarları, okulum, arkadaşlarım hep değişti. Hiçbir yere ait hissedemedim. Elimde bir tek buz pateni vardı. Ben de ona tutunmak istedim. Eğer tutunacak bir şeyim olursa her şey yoluna girer sandım."

Eymen, tutunacak bir dal olduğunu hissettirmek ister gibi Nida'nın çelik gibi soğuk elini avucunun içine alıp belli belirsiz sıktığında Nida devam etti.

"Nilda, üniversiteyi Antalya'da kazanınca annem oraya taşınalım istedi. Tayinini istedi. Ben de o dönem sınavdan aldığım puanla Antalya'da bir liseye kaydoldum. Çok iyi arkadaştık onunla. Okulun ilk günü birlikte oturmuştuk. Sonra da hep öyle kaldı." Her ne kadar hikâyenin devamı can yakıcı olsa da tuhaf bir gülümseme vardı genç kadının yüzünde. Geçmişe özlem gibi...

"Lise bir ve ikide İzel, ben, o aynı sınıftaydık. Sonra lise üçte İzel dile geçti biz ikimiz de eşit ağırlıktık. O da buz pateni yapıyordu. Aynı pistteydik. Çalışmalara birlikte gidip geldiğimizden dolayı daha yakındık. Yani daha çok vakit geçiriyorduk. Yaptığımız şeyler, ilgi alanımız aynıydı." Gülerek omuzlarını silkti.

"Ne bileyim piste, çalışmalara birlikte gidip gelirdik. Ben ondan çok daha uzun zamandır paten yapıyordum. Bildiğim, ona yardımcı olabilecek her şeyi söylerdim. O da bana hep destek olurdu. Ben Lera ile Antalya'ya ilk geldiğimde tanıştım. O üç yılda bir sürü başarı elde ettik. Çok iyiydik. Koç-öğrenci gibi değil de iki arkadaş gibiydik. Abla-kardeş gibiydik. İyiydik yani Eymen."

Bir zamanlar Nida ve Lera'nın abla-kardeş gibi olduğunu hayal etmek şimdi çok zor geliyordu ona.

"O dönem büyük bir yarışma vardı. İkimiz de ona hazırlanıyorduk. Lera ve benim çalışmalarımı hiç sıkılmadan izler, beni beklerdi. Her çalışmamızda vardı. Sonuna kadar beklerdi beni. Bir arkadaş nasıl olursa biz de öyleydik. Evime gelip gitti, ailemle yemek yedi, erkek arkadaşımla aynı masaya oturdu."

Midesi bulanmış gibi yüzünü buruşturdu. Parmaklarıyla oynarken konuşmaya devam etti.

"Biz Ataberk'le lisenin ilk yılı çıkmaya başladık. Aslında yılın sonuna doğruydu. Ataberk benden bir dönem büyüktü. Ama aramızda iki yaş vardı. Okula geç yazılmış falan... Senin lisedeki sevgilinle nasıl bir ilişkin varsa bizimki de öyleydi. Çocuktum, ergendim..." Durup Eymen'e baktı.

"Başta her şey iyiydi. Her ilişkide olduğu gibi... Biz de iyiydik. Ama o çok şikâyet ederdi. Ona zaman ayırmadığımdan, onunla ilgilenmediğimden, çok çalıştığımdan." Ceketin kollarını parmaklarına kadar çekip omuzlarını silkti.

"Bilmiyorum haklıydı belki de. Biz bu yüzden sık sık tartışırdık. Son zamanlarda ise çok kopmuştuk. Yazıyordum, ulaşamıyordum. Tamam diyordum. Bu hafta sonumu Ataberk'e ayırayım. Ama olmuyordu. Yani bu sefer o istemiyordu. Uzaklaşmıştık birbirimizden. Lise üçüncü sınıftayken o son sınıfta olduğu için okulda da çok görüşemiyorduk. Bitti sonra. Yarışmaya iki hafta vardı galiba. Oturdu, konuştu, anlattı. Ona ilgi göstermediğimi, ilgilenmediğimi, varsa yoksa buz pateni olduğunu, zamanımın hepsini pistte geçirdiğimi söyledi. Artık aramızda bir sevgi olmadığına inanıyordu."

Eymen sessizce onu dinledi. Nida yaşananlar haricinde de ilk defa eski ilişkisinden bahsediyordu.

"Ayrıldık. Kızmadım ona aslında. Haklıydı. Bildiğim tek şey buydu. Ama gerçekten çabalamıştım devam etmesi için. Ama o istemiyordu ve onu zorlayamazdım. En azından arkadaş kalırız sanmıştım." Histerik bir gülümseme kondu dudaklarına. "Bir ilişki ne kadar temiz biterse bitsin arkadaş olarak kalınmıyormuş. Sonra öğrendim..." diye fısıldadı. Başını varla yok arasında salladığında tüm yaşadıkları gözlerinin önünden geçip gidiyordu.

"O iki hafta biz çok denk gelmedik onunla. Ben iyice piste yoğunlaşmıştım. Okulda da çok görmüyordum. Ben Den-"

Durdu. O ismi asla söylemedi. Söyleyemedi.

Bir dostun ihanetini dudaklarına bile yakıştıramadı.

"Ona, bir sorun olduğunda özele girmemek koşuluyla bazı şeyleri anlatırdım. Arkadaşımdı Eymen. Elbette üzüntümü, sevincimi onunla paylaşacaktım. İzel ile nasılsam onunla da öyleydim. Hatta belki de daha fazlasıydım. Girdiğimiz tüm yarışmalarda ellerini sıkı sıkı tutup iyi dileklerde bulunacak, kıyafetlerini babama diktirtecek, Ataberk'le sorun yaşasam ya da yüzümü güldürse onunla paylaşacak, bildiğim her şeyi ona da öğretecek, bunları yaparken de tüm iyi ve kötü günlerinde yanında olacak kadar arkadaşı, dostuydum."

Titreyen sesi ile birlikte Eymen uzanıp ellerini tuttu. O zaman yanında olamasa da şimdi yanında olduğunu hissetsin istiyordu.

"Ataberk'le ayrıldığımda evet çok üzülmedim belki ama yine de ilişkim bitmişti. Üç yıllık ilişkim bitmişti. Ben... Ben onun omzunda..." Nefes alamıyormuş gibiydi. Sanki geçmişin tüm yükü omuzlarında değil de göğüs kafesinin tam üstündeydi.

"Aptalmışım. Görmemişim. Körmüşüm. Ben o canavarı kendi ellerimle beslemişim."

Bazen hayatınızın en büyük keşkesini zamanında iyi ki dediğiniz insanlar oluştururdu. Nida'nın en büyük keşkesi de hiç şüphesiz zamanında en çok iyi ki diye cümleler kurduğu kişi olmuştu.

"Sonra yarışma günü geldi. Hepimiz yarışmanın yapılacağı piste gittik. Ataberk de gelmişti. Ben, ne kadar ayrılırsak ayrılalım yine de destek olmak için geldiğini düşünmüştüm. O ise benim için gelmemiş. Ataberk onun yanında duruyordu. Hiçbir şey demedim. Arkadaşıydı. Benimle konuşmak istememesi normal geldi."

Bazı zamanlar insan sorgulamamayı tercih ediyordu. Ya da sorgularsa altından çıkabilecek şeylerden korkuyordu. Nida da tam bu yüzden o gün yarışma öncesi bir şeyleri sorgulamayı, düşünmeyi bırakmak istemişti.

"Ama Deni-"

Aylardır telaffuz etmediği isim dudaklarını öylesine yakıyor ve onu öylesine korkutuyordu ki devamını tamamlayamıyordu bile. Bazen insan kelimelerden de korkardı.

"Tuhaftı o gün. Beni gördü. Normalde yanıma gelir, konuşurduk. Ama gelmedi. Belki onun için de karışık bir durumdur diye düşündüm. Ataberk'in yanından ayrıldıktan sonra yanıma gelmek ne bileyim belki tuhaftı onun için. Öyle düşündüm." Kararsızmış gibi kaşlarını çattı.

"Yarışma başladı. Ama o hâlâ yanıma gelmemişti. Bilirsin bazen insanlar yarışma öncesi gergin olur. Bazen totemleri olur. Kimseyle konuşmazlar. Onun ilk büyük yarışmasıydı bu. O yüzden çok irdelemek istemedim. Birkaç metre uzağımdaydı ve biz piste çıkana kadar hiç konuşmadık. O benden daha önce çıkıyordu. Yarışma başladı. Her şey çok güzel gidiyordu. Sıra ona geldi."

Gerginlikten buz gibi olan ellerini Eymen daha da sıkı tuttu. Bunun onun için ne kadar zor olduğunu biliyordu.

"Ben şans dilemek için ona döndüm gülerek ama o omzuma çarpıp geçti. Neyse piste çıktı ama Eymen görmen lazım onun için nasıl heyecanlıyım. Kalbim duracak sanki. Yani birincilik falan umurumda değil. İkimiz de yüzümüz gülerek ayrılalım istiyorum."

Gözleri dolduğunda bir süre durdu.

"Piste çıktı, tam ortaya geçti ve şarkı çalmaya başladı."

Gözlerini sıkı sıkı kapattığında o anı tüm detaylarıyla hatırlıyordu. Çünkü en büyük kabuslarının başrolü hep orasıydı. Hayatında aldığı ilk darbeyi iki kelimede özetledi.

"Benim şarkım..."

Eymen şaşkınlıkla ona bakakaldı. Ağzını araladı ancak diyecek bir şey bulamadı. Yanlış mı anlıyordu? Belki de yanlış anlamak istiyordu. "N... Ne olduğunu anlamadım. İlk önce sırayı karıştırdılar sandım. Ama..." Nida bir elini göğsünün üstüne koydu.

"Ben daha şoku atlatamadan dans etmeye başladı." Ela gözleri Eymen'in masmavi bakışlarını bulduğunda gözlerinden birer damla yaş düştü. "Benim koreografimle. Tüm dönüşlerim, atlamalarım, elimin hareketine kadar. Her şeyimle birebir aynısı..."

Nefes alma ihtiyacı hissediyordu ancak içindeki bir dürtü onu devam ettirdi. "Hayatımın en büyük şokuydu. En yakın arkadaşım benim şarkımla, koreografimle bir gösteri sergiliyordu. Ve en acısı da ne biliyor musun?"

Eymen'e baktı. Sessizce ağladı. "O bana bir açıklama yapsaydı ben inanmaya çoktan hazırdım. Ama yapmadı. Gösteri bitti, pistten çıktı ve omzuma çarpıp geçti. Sonra ne yaptı biliyor musun?" Başını kaldırıp Eymen'e baktı. Histerik bir gülüş kondu dudaklarına. İğrenir gibiydi.

"Benim babamın onun için kendi elleriyle diktiği kıyafetiyle Ataberk'e ilerledi. Sarıldı. Gözümün önünde onunla öpüştü."

Hayatta bazı anlar vardı. İnsan zamanın durduğunu veyahut yavaşladığını hissederdi. Bu anlar bazen mutluluktan havaya uçtuğunuz anlar olurdu. Bazen en kritik sınav notunuzu öğrendiğiniz anlar... Ya da bazen hayal kırıklığına uğradığınızda. Dostunuzdan en büyük darbeyi aldığınızda. O an zaman Nida için durmuştu. Her şey yavaşlamış, tüm sesler boğuklaşmıştı. Ancak karşısındaki insanlar diğerlerinin aksine hiç yavaşlamamıştı. Nida en yakın arkadaşının, üstünde kendi babasının elleriyle diktiği elbisesiyle yalnızca iki hafta önce ayrıldığı erkek arkadaşına doğru ilerleyişini, sarılışını ve öpüşünü net olarak görmüştü. Deniz'in dudaklarını Ataberk'in dudaklarına gülümseyerek bastırdığı anı tüm detaylarıyla görmüştü. Hâlâ hatırlıyordu.

Bazı kalplerin buz tutmasına yalnızca erkekler neden olmazdı. Bazı kalpleri en çok dostlar kırardı. Onların darbeleri yıkardı.

"Sadece birkaç kişi sonra aynı şarkı, aynı performansla ben çıktım. İnsanların ne düşündüğünü hayal edebiliyorsun değil mi? Yetkililerin ne konuştuğunu düşünebiliyorsundur. Ve tuhaf bir şekilde," diye kaşlarını çattı. Bir süre düşündü. "Aslında şimdi düşünüyorum da çok da tuhaf değil ama ben birinci olmuştum ve o dereceye bile girememişti. Çünkü her bir detayını kendim düşünmüştüm, bin kere değiştirmiş yeni şeyler eklemiştim Eymen. Ben diğer performanslarım gibi çok hissederek hazırlanmıştım."

Eymen henüz şaşkınlığını üstünden atmış değildi. Şimdi tüm taşlar onun için yerli yerine oturmuştu. Hayatına birini almama nedeni Ataberk'ti. Hayatına kimseyi arkadaş olarak almama nedeni Deniz'di. Pistte onları seyreden birisi olduğunda gerilmesinin nedeni onun her antrenmanını izleyip gösterisini çalan arkadaşı yüzündendi.

"Onu en çok hırslandıran da bu oldu zaten. Aynı performansla ben birinci olurken onun dereceye girememesi. O gün bir daha yüzüne bile bakmayacağım, hayatımda hiç gülümseyerek hatırlamayacağım ödülümü aldıktan sonra çok ağladım. Çünkü hayatımda ilk defa bu kadar büyük bir şekilde sırtımdan bıçaklanmıştım."

Ancak hayatta her zaman tahmininden de fazlasının olduğunu hatırlatmak ister gibi devam etti cümlesine.

"Ama daha büyüğünün de olacağını hiç bilemedim. Benim için bir bilinç kaybıydı sanki." Gözlerini kıstı. "İki gün sonraydı galiba. Pistteydim. Lera ile olanları konuşuyorduk. İkimiz de çok şaşkındık. Lera bana yüksek ihtimalle federasyonun bu durumu araştıracağından falan bahsediyordu. Bense şaşırmaktan ve üzülmekten fazlasını yapamıyordum. Neden yaptı, benimle derdi neydi bilmiyorum."

Yıllar geçmişti üstünden. Ancak Nida hâlâ sorularının cevabını bilmiyordu.

"Sonra o günkü gibi piste görevliler geldi." Titremeye başlarken hiç durmayan göz yaşları daha da şiddetle akmaya başladı. "Hakkımda doping suçlaması olduğu söylendi." Hıçkırıklarının arasında zar zor konuşuyordu.

"Ö... Öyle sanki azılı bir katilmişim gibi aldılar."

"Off," dedi Eymen aniden. Sonra sıkı sıkı Nida'ya sarıldı. Kollarının arasındaki kadının bir yaprak gibi titrediğini hissetti. Kesik kesik nefes alıyordu.

"Tamam geçti... Yok bir şey..."

"Tekrar tekrar yapılan testler, dolabım, evim her yer arandı. Ama sanki Eymen bir çemberin içindeydim. Sürekli aynı şeyler yaşanıyordu. Bitti artık, diyordum. Bitmiyordu. Sürekli teste gidiyordum. Sürekli arama yapılıyordu. Ya ben katil miydim, suçlu muydum, neydi suçum?"

Elindeki mendile burnunu sildi. "İfade almışlar herkesten. Okuldakilerden, pisttekilerden. Ondan... Ataberk'ten..." Dudaklarını ısırdı uzun uzun.

"Suç duyurusunu o yapmış. Onun koreografisini çalmışım. Üstüne üstlük çaldığım gösteriyle birinci olmuşum. Federasyona başvurmuş. Yarışma başvurusu benden önce yapılmış. Şarkı seçimini de benden önce belirtmiş. Yani ben çalmış görünüyordum."

Haksızlıkla hayatının birçok döneminde tanışmış olsa da ilk defa bu kadar yakından tanışmıştı Nida.

"Ondan sonra durmamış. Doping aldığımı söylemiş. Bu sayede birinci olmuşum ben. O benim doping aldığımı öğrenince sözde beni uyarmış. Yapma, demiş. Ben de ona kızmışım, dinlememişim. Onu kariyerini bitirmekle tehdit etmişim. Zaten o yüzden gösterisini çalmışım."

Elindeki mendille oynadı bir süre. "Biz reşit değildik ama Ataberk reşitti. O da ifade vermiş." Histerik bir gülümseme kondu dudaklarına genç kadının. Sonra yüzünü ekşitti. "K... Korumamış beni." Başını Eymen'e çevirdi.

"Nida yapmaz, bile dememiş. Yıllarca elini tuttuğum çocuk en yakın arkadaşımla bir olup beni sırtımdan ve kalbimden vurmuş. Çok çalıştığımı, ona göre bunun normal olmadığını, bu süreci okulla birlikte bir takviye almadan ilerletmemin çok da mantıklı olmadığını söylemiş. Birkaç kere kollarımda morluk gördüğünü... Belki damardan..."

Kalbi o kadar şiddetli çarpıyordu ki oturmasına rağmen gözlerinin karardığını hissettiği. Eymen'in elini sıkı sıkı tutarken nefes nefese "Eymen..." dedi. Kalbinin üstündeki ağırlık hâlâ oradaydı. Bir yandan ağlıyor bir yandan nefes almaya çalışıyordu.

"Nefes al..." dedi Eymen endişeyle. "Nefes al bir tanem." Onun bile dinlerken nefesi kesiliyordu. Ancak karşısındaki kadın bunları daha çocuk yaşta yaşamıştı.

"Tamam. Tamam yeter," dedi Nida'nın şakağına öpücük bırakırken. Daha fazla devam etmesini istemiyordu.

"Yemin ederim ne o zaman ne de şimdi hiçbir şey kullanmadım ben. Yemin ederim kullanmadım."

Bazı travmalar varlığını çok sonradan fark ettirirdi. Öyle ki Nida'nın o zaman Ataberk'i inandıramaması onun hâlâ kanayan yarasıydı. Bu yüzden en başta Eymen'i tekrar ve tekrar inandırmak için kendini paralıyordu.

"Biliyorum. Biliyorum güzelim."

"Yapmadım. Yapmam da..."

Eymen uzanıp Nida'nın gözyaşlarını sildi. Yanaklarını okşadı.

"Niye yaptı bilmiyorum. Neden elimdeki her şeyi, herkesi aldı bilmiyorum. O kadar çok neden aradım ki... Allah'ın her günü ne yaptığımı sorguladım. Bir hata aradım. Bir gününde yanında olmamış olmayı diledim. Eğer suçluysam yaptığı şeyi hak ettiğimi düşünecektim. Ama bulamadım. Her anında yanındaydım. Kendimi bıraktım ona koştum. Aynı problemden mustaripsek kendi derdimi unuttum, ona çözüm buldum. O ise ilk anında beni sırtımdan bıçakladı. Yarışmaya ne kadar önem verdiğimi biliyordu. Ama gitti beni iğrenç bir durumun içine attı. Keşke... Keşke bunları yapacağına gelip bana ben Ataberk'le olmak istiyorum, deseydi. İkisi de karşıma geçip bunu deseydi daha iyiydi. Benim hayatımı mahvetmek yerine bir kere kalbimi kırsalardı. Sadece bunun için kırılsaydı kalbim. Ama beni güvenimden vurmasaydı."

Dirseklerini dizlerine yasladığında başını ellerinin arasına aldı "Ataberk umurumda bile değildi. Ama o benim bir arkadaşa olan güvenimi yerle bir etti. Beni mahvetti. Beni bitirdi. Hayatımı mahvettiler. Sonra Lera gitti. Ben toparlamadan, toparlanamadan o da gitti. Tutunduğum her şey ellerimden tek tek kayıp gitti."

Uzun bir süre durdu. Eymen'in sıcacık avucu sırtında gezindiğinde burnunu çekip oturduğu yerde dikleşti.

"İkimiz de Ada ile anlaşamazdık. En azından öyle rol yaptı. Ama sonra onunla arkadaş oldu. O dönem öyle bitti zaten. Başar abi o dönemler bir büroda çalışıyordu. Yeni mezundu neredeyse. Bir şekilde ispatladı. Hukukî tarafı kapattı. Bana, istersem dava açabileceğimizi söyledi. Sonra zaten o Antalya'dan gitti. Ataberk de mezun olmuştu."

Bakışları pist binasını bulduğunda "Onları en son pistte gördüm. Bana bir şeyler söyledi," dedi. Gözlerini kapattı ve yıllardır her gün zihninde yankılanıp ezberlediği o cümleleri kurdu.

"Bu hayatta hiçbir zaman gerçekten sevilmeyeceksin Nida. Çünkü sen ait olmak ne demek bilmiyorsun. Hiçbir şey ama en çok da hiç kimse sana ait olmayacak. Ne zaman bir şeye sıkı sıkı tutunsan bir gün mutlaka gelip ellerinden alacağım. Mutluluk sana hiç uğramayacak. Çünkü sen lanetlisin. Eğer bir gün çift patenine başlarsan mutlaka karşına çıkacağımı bil. Seçimlerini ona göre yap. Çünkü bu sefer başladığım şeyi bitiririm. Seni de adını da yok ederim. Bunu yapabileceğimi çok iyi biliyorsun artık. Çünkü bir gün o dolabın açıldığında ardından görevliler yine gelecek ve bu sefer dolabın boş olmayacak."

Eymen kendisiyle yaşıt birinin nasıl bu kadar canavarlaşabileceğine hâlâ inanamıyordu. O adamın Nida'yı nasıl korumadığına hayret ediyordu. Bir insanın güveni nasıl bu kadar kırılabilirdi?

"Nida," diye kendine doğru çekti sevgilisini. "Arkadaşımdı Eymen," dedi Nida hıçkırırken. Elleri, bedeni buz gibiydi. "Arkadaşımdı... Nasıl yaptı bunu?" Yıllardır aradığı sorunun cevabına hâlâ ulaşamamıştı.

Deniz'in o gün söyledikleri yüzünden hayatına çok geç kalmıştı. Eymen'e çok geç kalmıştı. Güveni öylesine zedelenmişti ki birinin onu gerçekten sevebilecek olmasına inanmamıştı. Güveni öylesine zedelenmişti ki birilerini onu şartsız ve koşulsuz sevebileceğine, arkadaşı olabileceğine olasılık vermemişti.

"Keşke," dedi Eymen iç çekerken. "Keşke yanında olabilseydim. Keşke her şeyi düzeltebilseydim."

Bazen insan keşkelerden öteye gidemezdi. Tüm iyi ki'ler zamanla keşkeye dönüşürdü. Nida'nın hayatı bundan ibaretti. İyi ki dediği herkes ve her şeyle gün sonunda vedalaşmak zorunda kalmıştı. Buzda avlanan karaca yine buza batmıştı.

***

Siyah araba apartmanın önüne park edip durduğunda aracın içini sıcacık yapan ve doğrudan sağ koltukta uyuyakalan kadına dönük olan klimalar da kapanmıştı. Eymen yavaşça önce kendi emniyet kemerini çözmüş ardından da hayatındaki tüm yükü anlatmanın verdiği rahatlamayla uyuyakalan güzeller güzeli sevgilisinin kemerini çözmüştü.

Arabadan inip Nida'nın kapısına doğru ilerlemiş sevgilisinin üstündeki ceketi üşümemesi için düzeltip onu yavaşça kucağına almıştı. Uyanır gibi olan kadına uyumasını mırıldandıktan sonra arabayı kilitleyip apartmana ilerlemişti.

Şansına aralık kalan apartman kapısını sırtıyla açıp Nida'yı sarsmadan eve çıkmaya başlamıştı. Gelmeden önce Nida'yı bulduğuna dair bir mesaj attığı için İzel ve Nilda'nın endişesi azalmıştı. Ancak yine de ikisi de onları bekliyordu.

Eymen kata ulaştığında Nida hâlâ kollarında uyuyordu. Günlerdir uyumadığı için klimanın verdiği sıcaklıkla uyuyakalmıştı. Arşınladıkları yolda ise Eymen'in zihninde hep Nida'nın anlattıkları dönüp durmuştu. Sık sık başı sağ tarafta uyuyan sevgilisine dönmüştü. Onun her bir kirpinde ayrı bir ihanetin olduğuna inanmak istemiyordu. Bunu ona yaptıklarını kabullenmek istemiyordu. Kabullenemiyordu.

Zile bastığında daha beklemesine gerek kalmadan aniden kapı açılmış Nilda ve İzel "Ne oldu?" diye endişeyle sormaya başlamıştı. Eymen ayakkabılarını zar zor çıkarıp içeriye geçerken "Uyuyakaldı," dedi sessizce. İzel hızlıca odaya geçip yatağı açmıştı. Eymen yavaşça onu yatağa yatırmış, güzelce üstünü örtmüş, alnına ve saçlarına da birer öpücük bırakmıştı. Odadan çıkmadan önce gece lambasını açmayı da ihmâl etmemişti.

Bundan sonra onu asla karanlıkta bir başına bırakmayacaktı.

Nilda, çok yorulup uykusuz kaldığını söyleyerek İzel'i de odasına yollayıp mutfak balkonuna geçmişti. Eymen sıkıntılı bir nefes vererek Nilda'nın arkasından balkona geçmiş ardından havanın ne kadar soğuk olduğunu fark edip salondaki ince pikeyi almıştı. Pikeyi Nilda'nın omuzlarına bıraktığında genç kadın "Buzdolabının alt rafında," diyerek önündeki bira şişesini gösterdi.

Bu ona içmesi için açık bir davetti. Eymen'in de buna ihtiyacı vardı. Eymen buzdolabından kendine bir bira açıp oda balkona geçip Nilda'nın yanına oturmuştu.

"Anlattı mı her şeyi?" diye sordu Nilda gözlerini karanlık geceden ayırmadan. Eymen başını acıyla varla yok arasında salladığında "O sana sadece bilmeni istediği kısmı anlatmıştır Eymen," dedi yarım bir gülüşle. Kardeşini herkesten çok daha iyi tanıyordu.

"Nida hep asiydi, aksiydi ama..." Yutkundu sessizce. Başını çevirip Eymen'e baktı. Gülümsedi. "Böyle değildi Eymen." Başını iki yana salladı. "Benim kardeşim böyle değildi. Sizin için tuhaf gelebilir ama biz Nida'yla hiçbir yere ait olmadık Eymen."

Eymen Nida'nın da Nilda'nın da konuşmaya benzer yerden başladığını fark etmişti. Yara aynı olunca dökülen kelimeler de aynı oluyordu.

"Sanırım her memur çocuğunun en büyük ukdesi budur. Gittiğimiz şehirler, yaşadığımız evler, okuduğumuz okullar, sıra arkadaşlarımız her daim değişirdi. Hayatımızda bize ait diyebileceğimiz bir biz vardık. Çünkü ne zaman bir yere alışsak oradan kopmak zorunda kalırdık. Ama bir biz değişmezdik Nida'yla. Birbirimizin değişmeyen, sabit kalan tek arkadaşı yine bizdik."

Eymen tam o an yeniden Nida ile ne kadar farklı hayatlara doğduğunu fark etmişti. O, Ankara'da doğmuş, Ankara'da büyümüştü. Yaşadıkları ev bile yalnızca bir kere değişmişti.

"Bu yüzden yıllar sonra Antalya'ya yerleştiğimizde tutunabileceğimiz her şeye ve herkese fazlasıyla tutunduk. İzel, Nida ve Deniz iyi arkadaşlardı. Nida için çok mutluydum. Onları peşimden sürüklemiş gibi hissetsem de mutlu olduğunu gördüğümde ben de mutlu oluyordum. Arkadaşları vardı. Güzel giden çocukça bir ilişkisi bile vardı."

Pot kırmış gibi Eymen'e baktı. "Kusura bakma bundan bahsetmem seni rahatsız eder mi bilemedim..." Her ne kadar yıllar önce başlayıp biten bir ilişki olsa da anmak Eymen için rahatsız edici olabilirdi.

"Problem yok," dedi Eymen düz bir tonda. "Piste beraber giderler, saatlerce çalışırlardı. Deniz, Nida'nın uzayan çalışmalarını bile beklerdi. Bir arkadaş nasıl olmalıysa öylelerdi. Ama sonra her şey tepetaklak oldu." Nilda'nın sona doğru kısılan sesi derin bri nefes almasına neden olmuştu.

"Yarışmaya bir ya da iki hafta vardı galiba. Nida geldi eve. Ataberk'le ayrıldığını söyledi. Sana çok üzüldü diyemem. Zaten bitmeye çok yakın bir ilişkiydi. Zamanla o büyü kayboldu anlayacağın." Parmakları şişenin üstündeki etiketle oynarken bir yudum aldı birasından.

"Biz o gün yarışma için gittik. Ataberk de oradaydı. Hatta ne kadar aptalım ki ayrılmış olmalarına rağmen yine de desteklemeye geldi sanmıştım. Sadece Deniz'le konuşuyordu. Onun yanındaydı. Hani ne bileyim yine de hiç öyle düşünmemiştim. Nida da öyle düşünmemiş zaten. Ayrıldılar diye yanına gelmedi sanmış. Deniz de onun arkadaşıydı sonuç olarak."

Nilda kendi aptallığına güldü. Hâlâ bunu düşündüğünde midesi bulanıyordu.

"Biz Nida'nın koreografisini hiç öyle ezbere bilmeyiz. Ama şarkısını biliriz. Deniz çıktı piste. Şarkı başladı. Ben de yanlış açtılar sanmıştım. Sonra Deniz gösterisine başlayınca ne olduğunu anlamadım. Nida'ya baktım. Öyle şok olmuş gibi kalakalmış yerinde." Genç kadın gözlerini sıkı sıkı kapattığında hâlâ o günü her bir detayıyla hatırlıyordu. Kız kardeşinin suratındaki o ifadeyi asla unutamıyordu.

"Deniz gösterisi bitince Ataberk'e koştu. Sarıldı sonra öpüştüler. Benim bile başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Nida'yı tahmin bile edemedim." Histerik bir gülüşle Eymen'e döndü hafifçe. "Üstündeki kıyafeti aylar önce babam dikmişti biliyor musun?" İnanması zordu. "O kız bizim evimize geldi, bizde kaldı, soframıza oturdu. Babam, Nida için ne kadar çabaladıysa onun için de çabaladı... Sonra bir ya da iki kişi sonrasıydı galiba. Nida çıktı. Aynı şarkıyla. Ama..."

"Aynı koreografiyle," diye tamamladı Eymen. Nilda belli belirsiz başını sallarken Eymen içkisinden büyük bir yudum aldı.

"Aynen öyle. Böyle tüm salon donduk kaldık. İlk defa böyle bir şeyle karşılaştık. Ne bileyim aynı şarkı tamam da aynı koreografi. Olamaz Eymen. Tesadüf değildi. Herkes o kadar şaşkındı ki yarışma sonuçları açıklanırken bile dakikalarca kendi aralarında konuştu komisyon üyeleri. Nida'nın o birincilik ödülünü alırken ki hâlini görmen lazım Eymen. Ben ilk defa kardeşimin ağlamamak için kendi tuttuğunu o gün gördüm. Sonrasını biliyorsun zaten... Deniz, Nida'nın kendi koreografisini çaldığını söylemiş. Üstüne de doping aldığını ihbar etmiş. Sözde kendisine de teklif etmiş. Deniz reddetmiş. Asla böyle bir şey yapmayacağını söylemiş. Hatta Nida'yı da uyarmış. Ama Nida onu tehdit etmiş sözde. Başka birine söylerse kariyerini bitirmekle tehdit etmiş. Zaten bu yüzden onun koreografisini kopyalamış falan... Bir ton saçmalık. Bir ton saçmalığın ardından bir ton şey..."

Nilda ıslak dudaklarını ısırıp yanında oturan adama baktı. "Nida'yı suçlu gibi pistten almışlar. Bir sürü test. Evimize kadar aradılar biliyor musun? Sanki benim kardeşim bir uyuşturucu taciriymiş gibi evimizin altını üstüne getirdiler defalarca. Kaç sabah kapımıza gelip de Nida'yı tekrar tekrar teste götürdüler bilmiyorum. Tam daha iyi derken tekrar götürürlerdi. Nida daha çok dağılırdı."

Etiketi tırnaklarıyla kazırken "O dönem birçok haber çıktı," dedi.

"Ama internette görünmüyor hiçbir şey."

Eymen, daha Nida'nın buz pateni yaptığını öğrendiği ilk gün sabaha kadar araştırmıştı. Ancak başarıları hariç hiçbir şey görmemişti internette. Eğer o dönem en ufak bir haberi görmüş olsaydı peşini asla bırakmazdı.

"Nida'nın temiz olduğu kanıtlanınca tekzip davasıyla haberleri sildirdik." Ardından uzanıp kenara koyduğu katlanmışmış kâğıdı aldı "Bir haber hariç." Kâğıdı açtı yavaşça.

"Niye getirdim, neden sakladım bilmiyorum. Ama Nida'nın da sakladığını çok iyi biliyorum."

Dergi kâğıdını Eymen' uzattı. Eymen ilk defa yıllar önce o güne dayanan bir şeyi parmakları arasında tutuyordu. Günler önce atılan o başlık bu dergi sayfasında da vardı.

BUZ PİSTİNİN KARAcası

"Antalya'daki spor dergisi. Deniz derginin arasına bir taş bırakıp kapımızın önüne koymuş. Tam da annemin okul için çıkacağı saatte. Kapıyı onun açacağını çok iyi biliyordu."

Eymen hızlıca habere göz attı. Nida'nın o döneme ait iki fotoğrafı vardı. Biri o yarışmadaki birinciliğini alırken çektikleri fotoğraftı. Etraf karanlık olsa da onun yüzündeki hayal kırıklığını görebiliyordu. Diğeri ise pistten alınırken etrafa korkarak baktığı o ana aitti.

"Annem dergiyi almış. İşaretli sayfaya bakmış. Nida'nın bu haberi. Şansına babam ayaktaymış. Zaten uyku düzenimiz falan da kalmamıştı. Öyle kapının önünde kriz geçirmiş. Yani ben seslere kalktım sonrasında. Ambulans, hastane... O kadar yıprandılar ki... Annemi mesleği değil, bu yaşananlar yaşlandırdı. Hastalığını o dönem tetikledi."

Eymen içten içe küfürler sıralarken bir yudum daha aldı. "Bazı şeylerden Nida'nın bile haberi yok biliyor musun?"

Islak dudaklarında meraklı bir kıvrılma oldu. "Okulda dönem dönem saçma şeyler çıkardı Nida hakkında. Hepsinin ucu Deniz'e dokunuyormuş. Çıkan her saçmalık onun eseriymiş. Nida çok çalıştığı dönemde rahatsızlanırdı bazen. Müsait olursam ben okuldan alırdım."

Bunu onunla, Nida'nın erkek arkadaşıyla konuşmak bile midesini tekrar tekrar bulandırıyordu.

"Nida hamileymiş sözde. O yüzden okula uğramıyormuş."

Eymen'in başından aşağı koca bir kova kaynar su dökülse bu kadar canı yanmazdı.

"Yok yok Nida hamileymiş ama çocuk aldırmış," dedi Nilda küçümser bir şekilde kendini düzeltirken. "Çünkü benim kardeşim sadece birileriyle yatarak birinci oluyormuş. O yaşında... Benim kardeşim daha reşit bile değilken hamileymiş de çocuk aldırmış. Çünkü Nida Karaca bileğinin hakkıyla değil bedeninin hakkıyla almış o birincilikleri."

İğrenir gibi gözlerini kapattı. "Hepsi Deniz'in işiymiş. Hepsi."

Eymen bir gece de ne kadar iğrenç şey öğrenebilirse hepsini öğrendiğini sanıyordu.

"Nasıl kördük? Ben nasıl koruyamadım Nida'yı?" Sadece Nida değil Nilda da anlam veremiyordu olanlara. "Ki Nida'nın yaşadığı onca şeye rağmen..." Ucu açık bırakılan cümle ardından başka şeylerin geleceğinin de göstergesiydi. Eymen kaşlarını çattı.

"Nida ilkokul sondayken bir koçu vardı. Erkek. Bir gün geldi... Onun... Onun dokunuşlarından..."

Devamını söylemeye dili bile varmıyordu. Eymen'in de devamını duymaya tahammülü yoktu. Öyle ki sert bir soluk almış dudaklarından ağır bir küfür geceye karışmıştı.

"Ona dokunmaya çalışıyormuş. Piste çıkarken kalçasına falan dokunmuş. Geldi bize. Her şeyi anlattı. Nida da çok cesurdur bu konularda. Hiç saklayayım duyulmasın tarzında bir çocuk değildi. Geldi her şeyi açık açık anlattı. Şok olduk zaten. Annemle babam deliye döndü o zaman. Çünkü bazen onlar çalışırken öyle tek tük insan olurdu..."

Hâlâ düşündükçe kanının çekildiğini hissediyordu.

"Sonrası zaten dava. Meslekten men edildi adam. Sonra uzun süre hep kadın koçlarla çalıştı. Sadece ortaokul sonra bir yıl bir erkek hocası oldu. Koçu gayet iyiydi. Çok tatlıydı. Ama yine o zaman pistte Nida'dan daha büyük, liseli kızlar saçma sapan şeyler söyleyince sezon sonunda Nida yemin etti. Yok ya, dedi. Çalışmayacağım bir daha ben erkek bir koçla. Aldığım başarı da benim, başarısızlık da. Bunu hiçbir erkeğe bağlamalarına izin vermeyeceğim, dedi."

Nida'nın o zamanki dik duruşunu taklit ederken bir süre durdu. "Sonra zaten hep Lera ile çalıştı."

"O yüzden geri döndüğünde de onu istedi." Eymen aslında bunu kendi kendine mırıldanmıştı. Nida hakkında öğrendiği her şey onun her hareketini, her tavrını daha anlaşılır hâle getirmişti.

"O başarısının birine ama en çok da bir erkeğe bağlanmasından nefret etti Eymen. Nida onca şeyi yaşadıktan sonra o kızın çıkardığı haberler... İğrençti. Onlar yüzünden Nida'nın hayatı bitiyordu. Ataberk reşitti. Deniz'i bile siktir et. Ama Ataberk'in sözü önemliydi. Verdiği ifade. O Nida'yı korumadı. Yapmadığını çok iyi bilmesine rağmen korumadı. Aksine... Aksine onun çok çalıştığını ve bunun normal olmadığını söyledi. Nida'nın hayatı bitiyordu. Nida'nın hayatını mahvettiler Eymen. Bizi mahvettiler. Nida'nın emeğini, güvenini, sevgisini sikip attılar. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ettiler. İyi değildi Nida. Hiçbirimiz iyi değildik. Ama o tüm hayatı boyunca tutunduğu dalı kaybetmiş gibi hissetti. En çok da arkadaşlığını, güvenini kaybetti. Dağıldı. O kadar çok dağıldı ki dağılan her parçasını canlandırmaya çalışması çok uzun sürdü."

Kurulan son cümle Eymen'in korkuyla "B... Bir şey mi yaptı kendine?" diye sormasına neden olmuştu.

"Hayır. Yani bilmiyorum belki düşündü. Ama yapmadı. Birkaç kere terapi aldı. Sonra iyiyim, dedi bıraktı. Kimseye arkadaş olarak bile yaklaşamadı. Kimsenin yaklaşmasına da izin vermedi. Kendi kendini yalnızlaştırdı. Deniz ona pistte bir şeyler demiş." Yüzünü ekşitti. Eymen biraz önce öğrendiklerini şimdi başka birinden tekrar tekrar dinliyordu.

"Nida o yıl çift patenine başlamak istiyordu. Koçları da konuşuyormuş zaten. Hevesliydi de."

İşte Eymen bu detayı bilmiyordu. "Ben... Bilmiyordum." Kaşlarını çattı yavaşça. Nida bundan hiç bahsetmemişti.

"Bir çocuk vardı pistte. Nida'dan sanırım 3-4 yaş büyüktü. Nida onunla çalışmayı çok istiyordu. Hatta o dönem koçları da konuşuyordu bu süreci. Ufaktan bir denemek istiyorlardı. Her şey yolunda giderse çift pateninden devam edeceklerdi. Bu herkes için yeni bir durum olacaktı. Çocuk çok başarılıydı. Nida o yüzden onunla çalışmayı çok istiyordu. Biriyle partner olacaksa onunla olmak isterdi. Âşık falan değildi. Öyle bir durumu yoktu. Zaten Antalya'daki hayatının büyük kısmında Ataberk vardı. Nida öyle bir insan değil."

Yine de bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmişti kendi kendine.

"Neyse..." dedi ardından. "Çok istiyordu işte. Bize falan da anlatırdı. Deniz o gün pistte Nida'ya bir şeyler demiş. Anlatmıştır belki." Eymen başını salladı. Bundan sonrasını bildiğini sandı ancak kurulan ilk cümle ile yeniden şaşırdı.

"O çocukla çift pateni yapmaya başlayacakmış. Çaldığı tek şey Nida'nın gösterisi değildi Eymen. Nida'nın hayallerini de çaldı o kız."

Eymen'in aralık kalan dudaklarına şaşkın masmavi gözleri eşlik etti.

"Eğer bir gün çift patenine başlarsa mutlaka karşısına çıkacağını söylemiş. Nida'nın hiçbir zaman gerçekten sevilmeyeceğini çünkü elindeki herkesin ondan gideceğini söylemiş. Hiçbir şey ama en çok da hiç kimse Nida'ya ait olamayacakmış. Çünkü Deniz sahip olduğu her şeyi Nida'nın elinden alacakmış. Aşkını da başarısını da... Gösterisini aldı, sevgilisini aldı, hayalini kurduğu çift patenini, partnerini aldı."

Acı içinde Eymen'e döndü. "Söylesene Eymen, Nida nasıl güvenebilirdi birine tekrardan?"

İşte cevabı olmayan sorulardan biri daha tam aralarında duruyordu.

"Biri ona bir bardak su verse kırk kere düşünürdü. Biri ona yardım etmek istese nedenini arardı. Hepimiz dağıldık, parçalandık. Toparlayamadık ya biz. Çok zor oldu toparlanmamız. Nida o yılı öyle bitirdi. Son sınıfın ikinci dönemine kadar piste adım atmadı. O aylar sonra ilk defa piste çıktığında annem hastaneye kaldırılmıştı. Annem zaten o süreçte çok iyi değildi. Astımı çok ilerlemişti. Krizleri çok artmış ve şiddetlenmişti. Okulda öğrencileri bir şaka mı ne yapmışlar. Sonra annem astım krizi geçirmiş. Çok tetiklendiği bir dönemdi. Düşmüş, kafasını çarpmış. Babama ulaşmışlar, babam bana ulaştı. Nasıl hastaneye gittik bilmiyorum. Nida'yı aradık defalarca. Telefona cevap vermiyordu. O gün piste gitmiş. Aylar sonra biraz kaymış. Telefonu duymamış. Saatler sonra mesajı falan görmüş hastaneye geldi."

Uzun tırnakları alnında dolandı.

"Annemin bu sene mezun edeceği sınıf... Nida onlar için genelde aptal öğrencilerin, geri zekâlılar falan der ama en çok kendini o suçladı. Onun yüzünden olduğunu düşündü. Sonra telefonu da duymayınca..."

Eymen başını salladığında "Öyle işte Eymen," dedi. "Sonrasını az çok biliyorsun... Nida aslında tercihlerinde şehir dışı yazmak istiyordu. Antalya'da kalmak ona iyi gelmiyordu. Ha bir yandan da ya gittiği yerde karşılaşırsa diye korkuyordu. Ama annemin bu süreci olunca Antalya'yı yazdı. Yatay geçiş düşündü bir süre. Sonra vazgeçti. En son bizim de ısrarımızla Ankara'ya geldi. Asileşti. Tanıdığımız Nida'dan en azından ev sınırları dışında çok uzaklaştı. O gün Deniz'e o davayı açmadı. Ama ona biriktirdiği öfkeyi etrafından çıkardı. Biri ağzını açsa, susmadı. Nida'ya haksızlık mı yapıldı mahkemeye verdi. Başkasının mı hakkı yendi, çatır çatır savundu. O yüzden Başar ona avukat hanım, diyor. Başar kadar mahkeme görmüştür."

Sonda kurduğu cümle gülümsemesine neden olmuştu.

"Hakaret davası falan. Buraya gelmeden önce son yarışasında bir kız tam piste çıkacağında pateniyle Nida'nın bacağına vurdu. Nida çıktı yarışmaya. Birinciliğini aldı sonra Başar'ı aradı dava için. Sanırım o da kendi içinde öfkesini böyle yenmeye çalıştı. En büyük haksızlığına susunca, susmamayı öğrendi."

Üstündeki pikeye biraz daha sığındı. "Yalnızlaştırdı kendini. Kimseyi hayatına almadı. Ne arkadaş ne de sevgili olarak. Çift pateni yapmak bile onun için imkânsızdı. Seni ya da çift pateni yapmayı istemediği için değil Deniz'in ona söylediklerini unutamadığı için hep uzak durdu. Onu en iyi ben tanıyorum. Nida'nın bir tarafı çok mutlu biliyorsun musun?"

Eymen şaşkınlıkla "Şimdi mi?" diye sordu. Çünkü onun mutlu olduğunu biraz bile düşünmüyordu.

"Evet, şimdi."

"Bu işe seni bulaştırmadıkları için mutlu. Eğer bunlar senin başına gelseydi Nida asla toparlanamazdı Eymen. Kendini de asla affetmezdi."

"Keşke en başta anlatsaydınız bana. Yanlış anlama Nilda abla. Kızmıyorum. Ama..."

"Biliyorum onu korumak için... Eymen, onu koruyabilseydim ben korurdum. Ben de yapamadım. Onların bu kadar iğrençleşeceğini hiç düşünmedim ki. Nida da düşünmedi. Unutmak istedi. Aklından çıkmadı yaşadıkları ama unuttu rolü yaptı belki de. Ona inanmak istedi. Ada'nın aklı değil bu... Deniz'in aklı bu olanlar... Deniz vermiştir o aklı."

"Ada, Deniz ya da bir başkası umurumda değil şu an. Ben sadece Nida'yı düşünüyorum. O toparlansın istiyorum. Sonrasının peşini o bıraksa ben bırakmam zaten. Ama önceliğim Nida."

"Ben de bunu istiyorum Eymen. Ben de sadece bunu istiyorum."

"Onu Antalya'ya götürecek misin?" diye sordu. Birkaç kez bunu dile getirdiğini duymuştu. Nilda gülümseyerek "Peşinden gelecek misin?" diye sorduğunda Eymen bri saniye bile düşünme ihtiyacı hissetmedi.

"Bir saniye bile düşünmem."

"Ona çok âşıksın biliyorum. Ama ne olacak bilmiyorum. Bu süreçte Antalya'da olmak ona iyi gelecek mi emin değilim. Ama burası da iyi gelmeyecek biliyorum."

Orada biraz daha oturdular. Eymen ona anlatılan ve kurulan hiçbir cümleyi unutmayacağını biliyordu ancak yine de unutmak için bir şişeyi de devirmişti. Birbirinden uzakta atan ancak birbirinin kaderi olan iki kalbin bu kadar farklı hayatlar yaşaması haksızlık gibi geldi ona. Elinde bir imkân olsa Nida'nın adım attığı her yeri çiçek bahçesine çevirirdi. Ayağına bir diken veyahut taşın değmesini bile engellerdi.

Gecenin sonunda kendini Nida'nın odasında bulmuştu. Kapıyı kapattığında günler sonra ilk defa kız arkadaşının bu kadar huzurla uyuduğunu görmüştü. Gece lambasının ışığı yüzünü aydınlatmıştı. Kaşları çatık değildi.

Yatağa ilerleyip ısındığını düşünerek yavaşça Nida'nın üstündeki ceketi çıkardı. Genç kız birkaç mırıltı çıkarıp örtüsüne sarıldığında Eymen günler sonra içten bir şekilde gülümsemişti. Ona yapılanlar, yaşatılanlar midesini bulandırıyor, hatta öfkeden gözünün dönmesine neden oluyordu.

Eğer Ataberk karşısında olsaydı hiç şüphesiz onun yakasına yapışırdı. Nida'yı korumadığı için ona vururdu. Onun güvenini kırdığı için bağırırdı. Ancak yapamayacağını biliyordu. Onu görmek istemiyordu. Onunla tanışmak istemiyordu. Bir daha Deniz'in de Ataberk'in de Nida'nın hayatında olmalarına izin vermeyecekti.

Eymen yavaşça yatağa uzandığında Nida sanki onun varlığını hissetmiş gibi göğsüne sokulmuştu. Bu ufacık hareket onun gamzelerini belli edecek şekilde gülümsemesini sağlamıştı. Ancak artık onun gülüşleri de acı doluydu.

"Nida," diye mırıldandı. Dudakları Nida'nın alnını ardından da saçlarını buldu. Onu her şeyden korumak ister gibi sıkı sıkı sarıldı.

"Keşke çok önceden tanışsaydık seninle. Keşke çok daha önce hayatına girseydim. Bu kadar geç kalmasaydım. Belki bunları yaşamak zorunda kalmazdın. Tüm varlığımla seni korumaya çalışırdım." Bir eli onu daha sıkı kavradı.

"Sen bunu hiç duymayacak olsan da sana tam bu gece söz veriyorum Nida. Ben sende asla yara açmayacağım. Aldığım her nefeste seni koruyacağım, çok seveceğim. Güvenini hiç kırmayacağım. Aklında bir tane bile soru işareti bırakmayacağım. Sana söz veriyorum sevgilim. Öldürdükleri her bir çocukluğun için ben bizi yaşatacağım. Yaralarını saracağım. Seni asla bir karanlığın ortasında bırakmayacağım. Seni asla o karanlığın ortasında tek başına bırakmayacağım. Bundan sonra biz varız. Kanatlarını kırmışlar. Ama bundan sonra senin kanatların ben olacağım. Omzundaki yükleri bu geceden sonra ben sırtlanıyorum Nida. Benim yanımdayken geçmişi de geleceği de düşünüp kaygılanmana gerek yok. Bundan sonra geçmiş de sensin, şimdi de gelecek de... Sen bu dünyadaki en güzel Nida'sın. Seni susturmalarına asla izin vermem sevgilim. Asla..."

Eymen ona onlarca söz verirken Nida bunların her birini duymuştu. Duyduğu her cümlede, Eymen'in verdiği her sözde ona yeniden âşık olmuştu.

Nida her şeyi tüm sevgisini ve güvenini o ihanetle birlikte buzda kaybetse de yıllar sonra her şeyini, her şeyi olacak o mavi gözlü adamı yine buzda kazanmıştı. Eymen'i... Buzda atan kalpler için ne piste ihtiyaç vardı ne de buza. Bundan sonra onlar vardı... Buzda atan kalpler de yanardı. Acıyla ama en çok da aşkta... Ve kaybedilen her şey bir gün mutlaka kazanılırdı... Doğru insanlarda...

🌙

Öncelikle gözlerinize sağlık! İyi ki varsınız❤🙏🏻

Şimdi bu uzun bölümün yorumuna geçelim. Nasıldı? Beğendiniz mi?

Tüm olayı öğrendik. Ancak bu kadarını tahmin ediyor muydunuz? Şimdi Nida'ya bazı konularda hak veriyor muyuz?

Bundan sonrasında neler olur? Her şey yeniden başlar mı biter mi? Düzelmesi zor ama düzelir mi? Peki nasıl?

Bundan sonrası Eymen ve Nida için nasıl ilerler? Fikirleriniz var mı?

Ayrıca hemen bir dipnot düşeyim. İsmi Deniz ve Ada olanlardan çok özür diliyorum. İsimler tamamen yıllar önce seçildi. Yazacağım bir diyaloğa istinaden🤓 Hayatımdaki minnoş bir Ada göz önüne alınırsa size garezim olmadığına ikna olabilirsiniz.

Sosyal medya hesaplarım yukarıda. İstediğiniz an beklerim. Orada bol bol sohbet ediyoruz.

Tüm destekleriniz ve sabrınız için tekrar çok teşekkür ederim🙏🏻❤

Sonraki bölümde görüşürüz. Kendinize çok iyi bakın!🌸

Continue Reading

You'll Also Like

741K 6.4K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
5.4M 290K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...
59.3K 2.4K 6
Klişeden nefret eden bir çiftin başına hep klişe olayların gelmesini anlatan bir kitap okudunuz mu daha önce? Leman, ailesiyle yaşayan ve mezun olduğ...
2.2K 409 9
❄️❄️❄️ Kanlı bir kış gecesi, ensende ölümün sıcak nefesi. Bilinmeyenlerin gölgesinde kalmış aklının son zerreleri. Sırlarla dolup taşmış mezarların i...