Ormandaki Avcı 1: Vampir'in A...

By ladymelkw

200K 13.1K 4.5K

Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin... More

Giriş | Doğan Çocuk
1. Bölüm | Veronica
2. Bölüm | Kan Kokusu
3. Bölüm | Güven Bana
0.5 -Beni Kurtaran Adam-
0.6-Yabancıya Veda-
0.7-Cehennem-
0.8-Geçmişin Kadını-
0.9-İlk-
1.0-Mektup-
1.1-Esir Gibi-
1.2-Cehennemin Dibini Görmek-
1.3-Aynı Yaşam Farklı Hayat-
1.4-Harita-
1.5-Yaşam-
1.6-Karahindiba-
1.7-Uçuşan Yapraklar-
1.8-Yara-
1.9-Sevgi Ve Gözyaşı-
2.0-Izdırap-
2.1-Oyun-
2.2-Acı-
2.3-Katil-
2.4-Kurtuluş-
2.5-Vampir Ve Elf-
2.6-Av-
2.7 -Beyaz-
2.8-Küçük Şövalye-
2.9-Kardan Adam-
3.0-Gökyüzü-
3.1-Şeker-
3.2-Dans Edelim Mi?-
3.3-Pasta Ve Yangın-
3.4-Tutsak Ve Tutku-
3.5-Ez Ve Geç-
3.6-Seninle Yanmak-
3.7-Bitti mi?-
3.8-Gece Ve Gündüz-
3.9-Ses-
4.0-Mutlu Yaşamak-
4.1-Şarkı Söyle-
4.2-Güneş Ve Karanlık-
4.3-İşkence-
4.4-Boşluk-
4.5-Veliaht-
4.6-İmkansız-
4.7-Yeşil Gözler-
4.8-Vicdan-
4.9-Altıncık-
5.0-Biz-
5.1-Bana Ait-
5.2-Şefkat-
5.3-Deniz Kokan Menekşe-
5.4-Yanan Yıldızlar-
5.5-Şarap Ve Mum-
5.7-Derin Tutku-
5.8-Bilinmeyen Kral'a Mektup-
5.9-Kalp Acısı-
6.0-Veronica Honaker-
Duyuru

5.6-Arkadan Bıçaklayan-

1K 100 55
By ladymelkw

Ormandaki Avcı'nın elli altıncı bölümüne hoşgeldiniz umarım beğenirsiniz bol bol yorumlarınızı bekliyorum şimdiden iyi okumalar dilerim 💫

Burnuma gelen iğrenç koku ve duyduğum sesler hiç tanıdık değildi. Sarsılıyordum. Hemde çok sarsılıyordum. At arabasında olmalıydım. Taşlı yollardan geçiyor olmalıydık.

Sahi ben neredeydim?

Gözlerimi zorlukla açınca tahminim doğru çıktı ve at arabasında olduğumu farkettim. Karşımda Hanks ve Fiona oturuyordu. Yüzlerindeki gülümseme ile bana bakıyorlardı. Hızla olduğum yerden kalkmak istedim ancak bağlı olan ellerim ve ayak bileklerim buna izin vermedi..

Zihnimde yaşadıklarım canlanınca yutkundum.

Düğündeydim. Lavaboya gitmek için izin istemiş, sonrasında lavaboda Fiona ve Hanks ile karşılaşmıştım. Beni bayıltmışlardı. En son hatırladığım şey ise kafamdan sıcak bir sıvının akmasıydı.

Alnımda sızı oluşunca yüzümü ekşittim. Lanet olası Fiona ve Hanks nereden çıkmıştı? Neden tam hayatım düzene girmişken yine olay olmuştu?

Oturup saatlerce ağlama istediğimi bastırdım. Mantıklı düşünüp kaçmam gerekiyordu. Hiç şansım yok gibiydi ancak küçük de olsa şansım olabilirdi. Tahminimce vampir krallığından ayrılmamıştık. Çok uzun süredir baygınlık geçirdiğimi sanmıyordum. Vampir Krallığından ayrılmak için de saatler süren bir yolculuk yapılmalıydı. Eğer hala ülkedeysek Salver beni bulabilirdi. Mutlaka bulurdu. Yada biri bize mutlaka rastlar, beni kurtarırdı. Yine de rahat davranmamalıydım. Fiona intikam için kaçırmıştı ama Hanks o ne için kaçırmıştı beni?

Kan. Kanımın tadı için kaçırmıştı beni lanet herif! Yutkunup ikisine baktım. Fiona gülümsemesini genişletti. "Gelinimiz de uyanmış bakıyorum." Hanks kahkaha attı. Öyle iğrenç bir kahkahaydı ki bu boğazımdan kan gelene kadar öğürmek istedim. İğrençti. Çok iğrençti. Neden bu kadar iğrençti?

"Acaba kanın, kendin gibi çekici midir?" diye mırıldandı Hanks. Fiona gülerek Hanks'ın omzuna vurdu. "Niye merak ediyorsun ki? Denemek varken..." Bu vicdansızlar benim kanımı alacaklardı.

"Salver sizi parçalara ayıracak biliyorsunuz değil mi?" Hanks kahkaha attı. "Salver mı? Çocuklar parçalara ayıramaz beni." Bu sefer ben güldüm. "Salver senin boğazını sıkarken hiç öyle demiyordun ihtiyar. Az kalsın ağlayarak bırakmasını söyleyecektin." Dediğim cümle ile bir anda ayağa kalkıp boğazıma yapıştı. Ellerini sertçe boğazımı sıkarken kurtulmak için hiç birşey yapamadım. Nefes alamıyordum!

Boğazımdan acı dolu hırıltılar çıkarken Fiona, Hanks'ın kolunu tuttu. "Hadi ama! Daha kanını alacaktık." Hanks, Fiona'nın dediği cümle ile aydınlandı ve boğazımı bıraktı. Öksürerek nefesimi düzene sokmaya çalıştım. İkisi de kaçıktı! Delirmişlerdi!

Araba sallanırken Hanks eski yerine oturup bana bakmaya devam etti.
"Siz gerçekten delirmişsiniz!" Fiona egosunu tatmin edercesine kaşlarını havalandırdı.

"Biz mi deliyiz sen mi?" Ellerini göğsünde birleştirdi. "Tek dokunuşumuz ile geberip gideceksin haberin yok, hala bize meydan okuyorsun." dediği cümle ile dudaklarımı yana kıvırdım. "Sadece sizden korkmuyorum diyelim." Fiona birkez daha iğrenç kahkahasını önüme serdi. "Sen ha? Hanks şunun ağzını bağlar mısın başım şişiyor." Hanks başını sallayıp ayağa kalktı ve ayaklarımın dibindeki çantaya uzandı. Çantanın içinden siyah bir bant çıkardı ve sivri ve küçük bir makasla biraz kesti. Makası tekrar çantaya koyarken, çantayı inceledim. Makas işime yarayabilirdi.

Bantı getirip dudaklarıma kapattı ve ben hiçbir tepki vermedim. Soğukkanlı olup mantıklı düşünmem gerekiyordu.

Yol boyunca çözüm yolları düşündüm ama aklımda hiçbir şey yoktu.

"Biraz mola verelim mi? Midem bulanıyor." diye sordu Fiona. Hanks başını sallayıp ayağa kalktı. At arabasının kapısını açıp kafasını dışarı uzattı.
"Arabayı kenara çek. Mola vereceğiz." dedi ve geri içeri girdi. Araba saniyeler içerisinde yavaşladı ve en sonunda durdu. Arabanın durması ile birlikte Fiona kendini dışarı attı. Hanks ayağa kalkıp başımın dibinde durdu.
"Arıza çıkarırsan seni kendi ellerimle boğarım. Anladın mı?" Hiçbir tepki vermeyip yüzüne baktım. O da bana birkaç saniye baktı ve arabadan indi. Kaçmamam için kapıyı kapattı üstüne de kilitledi.

O gittikten sonra içimdeki rahatlama ile önümde birleşmiş ellerimi koltuğa koyarak kalkmaya çalıştım. Ellerindeki ip öyle sıkıydı ki doğru düzgün dengede duramadım.

Yavaşça olduğum yerde doğruldum ve az önceki çantaya uzandım. Rahatça uzanmam için tamamen çantaya dönmem gerekiyordu.

Bacaklarımı karnıma çekip ellerimi öne uzattım ve bileklerim acısa da ellerimi gerdirerek fermuarı tuttum. Bileklerim fena sızlarken dişlerimi sıkarak çantayı açtım. Gördüğüm ilk şey az önce altın sarısı makas oldu. Makası koltuğa koyup çantayı kapattım. Az önceki haline geri döndürürken makası aldım ve çantadan uzaklaştım.

Bu makası nereye koyacaktım?

Eğer üzerimde pelerin veya palto olsaydı cebime koyardım ama gelinliğimde koyacak hiçbir yerim yoktu. Üstelik gelinliğimin etekleri kesilmişti. Bunu ayaklarımı daha kolay bağlamak için yaptıklarına emindim. Düğünümü mahvetmışlerdi! Hayaller kurarak aldığım gelinliğin içine sıçmışlardı!

Bakışlarım eteğimden boynuma doğru geliyordu ki göğüslerimin oluşturduğu boşlukta durdu. Lanet olsun bunu yapacak kadar düşmüş müydüm ben?

İğrenerek makası kaldırdım ve bileklerimi hafif bükerek göğüslerimin oluşturduğu boşluğa bıraktım. Soğuk makas göğüslerime değerken utancımdan yanaklarımı şişirdim. Kırk yıl düşünsem böyle birşey yapacağım aklıma gelmezdi. Makas soğuk olduğu için rahatsız oluyordum. Yüzümü buruşturdum ve ayaklarımı koltuğa yaslayıp arabanın kenarına yaslandım. Bacaklarımı koltuğa doğru uzatıp başımı arkaya yasladım. Yatarsam sarsılma anında makas düşebilirdi.

Kapının dışından sesler duyunca yutkundum ve yüzümdeki donuk ifadeyi silmeye çalıştım. Kapının kilidinin açıldığını duyunca ise kalbim sertçe çarpmaya başladı.

Kapı açıldı ve içeriye Fiona ile Hanks girdi. Gülüşüyorlardı. Lanet olasılar gülüşüyordu! Göz devirip başımı tavana çevirdim. Araba tekrardan hareket etmeye başlarken Fiona'nın sesini duydum.
"Akşamki ziyafette şarap içmeye ne dersin Hanks?" Fiona saçlarını geriye atarak göz kırptı. Bu sırada Hanks'ın dudakları yana kıvrıldı. Hanks, Fiona'dan yaş olarak baya büyüktü. Aralarında neredeyse on yaş vardı ve bu şekilde flört etmelerini doğru bulmuyordum.

Onlarla ilgili neyi doğru buluyordum ki?

Derin nefes alıp Salver'ı düşündüm. Ne yapıyordu şuan? Nerelerdeydi? Eminim şuan çıldırmış vaziyetteydi. Sarayda deli gibi beni arıyordu. Belki de çoktan saraydan çıkmış, bütün ülkede beni arıyordu. Korkuyordum. Bu lanet vampirler benim kanımı alana kadar Salver'ın beni kurtarması veya benim bir şekilde kurtulmam gerekiyordu. Eğer ölürsem Salver çok kötü olurdu. Bu yüzden yaşamak zorundaydım. Vücudumda onlarca yara çıksa bile yaşamaya çalışacaktım. Salver için yaşamam gerekiyordu. Onun için yaşamalıydım.

Midem bulanıyordu. Her an kusacak gibiydim. Hanks ve Fiona önümde flörtleşmeye devam ederken gelinliğime baktım. Eteklerinin bir kısmını kesmişlerdi. Gelinliğin yaka kısmında bir kaç damla kan lekesi vardı. Bu kan alnımdan akmıştı. Boynumda da biraz kan izleri vardı ama çok belirgin değildi.

Araba durduğunda Hanks ayağa kalkıp kolumu sıkıca tuttu.
"Nereye?" dedim çıkabilecek en sert sesimle. "Yürü." dedi dişlerinin arasından. Oflayıp yüzüne bakınca kolumdan çekerek beni ayağa kaldırdı.

Adeta sürükleyerek arabadan indirdi.

Fiona arkamızdan inerken önümdeki devasa bahçeye baktım. Bahçe aşırı büyüktü. Sanki dev bir ormanı bahçe olarak kullanmışlardı. Dev bir kale vardı. Kalenin uçları devasa ağaçların arasından gözüküyordu.

Arkamızda duran araba hiç birşey demeden tekrar hareketlendi ve gözden kayboldu. Gözlerimi arabadan, kaleye çevirince buradaki kalenin devasa olduğunu farkettim. Üstelik çok korkunçtu. Demir parmaklıklardan oluşan bahçe kapısı vardı. Bahçenin etrafına demirler konulmuştu. Demirlerin uçlarına ise dikenler konulmuştu ve çok korkunç gözüküyordu.

Hava neredeyse kararmak üzereydi ve bulunduğumuz alan fazla güneş almıyordu. Bu yüzden ağaçların arası karanlıktı. Sadece yaprakların arasından sızan küçük güneş ışıkları ile biraz aydınlanıyordu.

Yutkundum. Bu sırada Hanks kolumu çekiştirerek demir parmaklıklardan oluşan bahçe kapısının önüne getirdi. Fiona bahçe kapısını açtı ve Hanks ile kapıdan girdik. Bu devasa yerden nasıl kaçacaktım?

"Oldukça eğlenceli bir gece olacak değil mi?" diye fısıldadı Hanks. Nefretle yüzüne bakıp yürüdüm. Makasın sivri ucu göğsüme hafiften batınca dişlerimi sıktım. Pek iyi bir çözüm yolu olmamıştı sanırım.

Kalenin önüne gelince ise durdum. Sağ tarafımda ahır tarzında birşey vardı. Olası bir durumda buraya saklanabilirdim.

Önümdeki kaleye baktım. Genellikle böyle devasa kalelerde onlarca gizli çıkış olurdu. Burada da öyle olmasını umdum ama çıkışları bulmak epey zamanımı alacaktı.

"Kaleyi beğendiysen kalan kemiklerini bu bahçeye gömebilirim." diye mırıldandı Hanks. Göz devirdim. Eğer bant olmasaydı çok şey söylerdim ama bant yüzünden dudaklarımı aralayamıyordum.

Kalenin içine girdiğimizde ise ürkütücü duran aile resimleri karşıladı bizi. Hepsi fazla korkunçtu. Her yerde mumlar vardı. Bazı yerler gaz lambaları ile aydınlatılmıştı. Ve kale tertemizdi.

Önümüzden elinde süpürge ile siyah elbiseli kadın geçince başımı çevirip ona baktım. Siyah saçlarını topuz yapmıştı. Elbisesi dizlerinin epey üstündeydi. Giydiği askılı elbiseyi görünce içim üşüdü. Bu soğuk kalede nasıl donmadan durabiliyordu?

Fiona bize yetişip Hanks'a baktı. "Akşam yemeğine kadar şunu ne yapacağız?" dedi beni işaret ederken. Hanks omuz silkip merdivenleri çıkmaya başladı. Beni tuttuğu için bende onunla çıkmaya başladım. Fiona da eşlik ederken Hanks konuştu.

"Yatak odasının yanındaki boş odaya bağlarım." Şaka mıydı bu? Beni ciddi ciddi oraya mı bağlayacaklardı?

Merdivenlerin sonuna gelince koridorda yürümeye başladık. Üçümüzün de adım sesleri yükseliyordu. Daha çok benim ayaklarımın sürtünmesi duyuluyordu.

Geldiğimiz koridor fazla ürkütücüydü. Yutkunup etrafa baktım. Duvarlarda büyükannemin küçükken anlattığı şeytanın resimleri vardı. Hepsi elle çizilmişti. Şeytan resimlerinin yanlarında korkunç yüzlü kadınlar vardı. Bütün resimlerin altında imza vardı ve imzaların hepsi aynıydı. Bunları büyük ihtimalle Hanks veya onun bir yakını çizmişti. Aynı kişiden bu kadar resim alacağını sanmıyordum.

Koridorun sonundaki odanın önüne gelince durduk. Bomboş bir odaydı. Sadece duvara kanca şeklinde çember monta edilmişti. Bunun sebebini merak ederken yandaki odaya baktım. Kırmızı yorgan üzerine örtülmüş bir yatak vardı. Etraftaki mumlarla oda aydınlanırken tiksinerek boş odaya baktım.

"Ölmeden önce göreceğin tek yer burası." dedi Fiona gülerek. Yine bir tepki vermedim ve Hanks'ın beni boş odanın içine doğru savurdu. Dizlerimin üzerine düşünce yanıma gelip bileklerimi tuttu.

Fiona elinde iple gelince yutkundum. Beni gerçekten buraya bağlayacaklardı!

İpi, bileklerimi birbirine bağlayan ipe bağladı ve diğer ucu duvardaki demire bağladı. İpi kuvvetle çekip sağlamlığını kontrol ettikten sonra ayağa kalktı ve kapının eşiğinde duran Fiona'nın yanına gitti.

Fiona gülümseyerek bana son bir bakış attıktan sonra arkasını dönüp koridora çıktı. Fiona arkasını dönünce Hanks'ın dudakları yana kıvrıldı ve konuştu.

"Düşündüm de Fiona..." diyerek başladı ve uzanıp Fiona'nın saçını tuttu. Bir tutamını parmaklarının arasında tutarken devam etti. "Ortak olabiliriz ve bu seninle eğlenceli bir gece geçiremeyeceğim anlamına gelmiyor." dediğinde kaskatı kesildim. Fiona da benimle aynı tepkiyi verdi. Olduğu yerde kaskatı kesilmişti.

Fiona şokunu atlatıp Hanks'a dönmüştü ki Hanks bunu fırsat bilerek Fiona'nın üzerine eğildi ve belinden kavradığı gibi dudaklarına yapıştı. Bu iğrenç manzarayı daha fazla izleyemeyecektim ama karşımdaki bir kadındı ve böyle birşeyi kimse hak etmiyordu.

Fiona, Hanks'ı itmeye çalıştı ancak başaramadı.

Hanks, Fiona'yı öpmeye çalışarak geriye doğru götürdü. Onlar görüş açımdan kaybolurken Fiona'nın acı dolu mırıltılarını görünce gözlerimi yumdum. Hiçbir kadın böyle birşeyi hak etmiyordu.

"Yardım edin!" diye bağırdı Fiona nefes nefeseyken. Ona elimde olsa yardım ederdim ama şuan benim ondan tek farkım üzerimde bir erkek olmamasıydı. Midem bulanırken bacaklarımı sürterek ipin ucuna biraz daha yaklaştım. İpe ne kadar yakın olursam ellerimi o kadar serbest kullanırdım.

Ellerimi hareket ettirecek kadar yaklaşmıştım. Bunun heyecanı ile dirseklerimi kırıp parmaklarımı göğüslerimin arasına koydum. Soğuk makas parmağıma temas edince zafer kazanmış edasıyla makası aldım. Makasın ucunda çok az kan vardı. Az önce bu yüzden acımıştı demek ki canım.

Bunu umursamayarak makası parmaklarımın arasına sıkıştırıp sivri ucunu açtım.

Ellerimle duvara bağlı olan ipi makasın arasına yerleştirdim ve ipi kesmeye çalıştım. Ancak ip o kadar kalındı ki elimdeki küçük makas ile kesemiyordum. Daha kuvvetli olmam gerekiyordu ancak parmaklarım bileklerimi sıkan ipler yüzünden fazla güçsüzdü.

Dişlerimi sıkıp kuvvetlice kesmeye başladım. Bu sırada Fiona'nın çığlıkları kulağıma ulaşıyordu. Yutkundum ve onun yerinde olmadığım için binlerce kez şükrettim. Ama yerin olabilirdim. Bu yüzden ona yardım etmem gerekiyordu.

İpin biraz da olsa kesildiğini görünce gözlerimi kocaman açıp daha kuvvetli kesmeye başladım. Aklımda sadece Fiona vardı. Bana kötülük yapmış olabilirdi ama böyle iğrenç bir şeyi yaşayamazdı. Belki onu kurtardıktan sonra öldürürdüm ama sadece onu adamın iğrenç ellerinden çekip almak istiyordum. Bir kadının ölümden daha çok korktuğu bir şey varsa o da tecavüze uğramaktı.

İpin neredeyse yarısını kesmiştim.

Makas parmaklarımı acıtırken kesmeye tüm hızımla devam ettim.

"Lütfen yardım edin!" diye bağırdı Fiona. "Yalvarırım yardım edin!" Gözlerimi kısa bir anlık yumdum ve geri açtım. Bir an önce şu ipi çözmeliydim.

İpin çok ufak bir kısmı kalınca makası bırakıp ipi kendime çektim ve kolayca koptu. Heyecanla makası tekrardan aldım ve bileklerimi birbirine bağlayan ipi tek hamlede kestim. Bileklerim ince bir iple bağlanmıştı.

Ayaklarıma uzanıp birkaç kez makasla ayaklarımdaki ipleri çözmeye çalıştım ve Fiona'nın çığlıkları kulağımı doldururken ipi kestim. Dudaklarımdaki bantı çıkardım. Bu sırada Fiona bağırdığı için kimse beni duymamıştı. Makası sıkıca tuttum.

Hızla ayağa kalkıp odadan çıktım. Başımı yan odaya çevirince ellerimi dudaklarıma kapatıp şok içinde karşımdaki manzaraya baktım.

Fiona'nın iç çamaşırları dahil olmak üzere üstündeki bütün kıyafetler paramparça olmuştu. Hanks, Fiona'nın iki elini tek eliyle tutmuş diğer eliyle pantolonunun kemerini çıkartıyordu. Fiona tekme atmasın diye tek bacağı ile bacaklarını sıkıştırmıştı.

Hanks kafasını Fiona'nın boynuna gömünce Fiona göz yaşlarının arasından tekrar bir çığlık kopardı. Daha fazla bu manzarayı izlemek istemiyordum. Bu yüzden makası tutan elimi kaldırdım ve tüm hızımla odanın içine koştum. Fiona'nın çığlıkları yüzünden hala beni duymamıştı.

Tam arkasında durdum ve hiç beklemeden makası çıplak sırtına sapladım. Hanks acı içinde haykırıp bana döndü. Bunu fırsat bilen ben yüzüne bir yumruk geçirip yere düşmesini sağladım. Sırtının üzerine düşünce sırtındaki makas daha çok saplandı ve kulaklarıma gelen tok sesle birlikte Hanks birkez daha bağırdı.

Yüzüne tekmemi geçirdim. Topuklu ayakkabımın topuğu alnında delik açarken Fiona ayağa kalktı. Hanks bayılmıştı veya ölmüştü.

Fiona'ya dönünce perişan halde olduğunu gördüm. Yere eğilip siyah bol gömleği aldım. Fiona'nın özel bölgeleri açıktı ve daha fazla utanmaması için gömleği ona uzattım. Birşey demeden hızla gömleği giydi ve yanıma geldi.

"Kaçmalıyız." diye mırıldandım. Başını sallarken uzanıp elimi tuttu. Daha hızlı koşabilmek için ayaklarımdaki topukluları savurarak çıkardım. Fiona'nın hayatını kurtarmıştım. Bu yüzden arkamdan bıçaklayacağını sanmıyordum.

Yere düşen topuklu ayakkabıların sesinde var gücümüz ile koşmaya başladık.

Koridorda hızla koşarken merdivenlerin başına gelince onu bıraktım ve gelinliğimin eteklerini tutarak merdivenleri indim. Fiona da neredeyse dizlerine kadar uzanan bol gömleği ile yanıma geldi.

Kalenin kapısına gelince Fiona ellerini kulpa uzattı ancak kapı kilitli olduğu için açamadı. Dudaklarını ısırarak bana döndü. "Anahtarlar onun cebindeydi." Ofladım. "Sen burada bekle ben alıp geleceğim." dedim ve arkamı tam dönmüştüm ki Hanks'ın sesini duydum.

"Sizi küçük orospular!" Kaşlarımı çatıp Fiona'ya döndüm. Korkak bakışları ile merdivene baktı.
"Bir yere saklanmalıyız." Başımı sallayıp elini tuttum. Hızla koşmaya başladı ve bende onunla birlikte koştum. Gözyaşlarım benden izinsizce akarken koşmaya devam ettik. Koridorlardan birine girdik ve karşımıza ilk çıkan kapıyı açıp içeri girdik.

İçeri girmemizle birlikte bizi başka bir koridor karşıladı. Koridorun sonundan bir kadının sesi geliyordu.

Koridorda çıplak ayaklarımızın sesi yankılanırken Fiona bana döndü.
"Sesini çıkarma. O buradaki tek hizmetçi ve onu öldürmeliyiz. Bizi anında ispiyonlar." diye fısıldadı. Kolumdan çekip duvarın kenarına geçtik.

"Mutfakta, birer sığınak var.  Oradan kaçabiliriz." Başımı salladım. "Sen kızı öldürmek için birşeyler ara. Bende kızı oyalayacağım." Tekrar başımı sallayıp açık kapıya doğru yürümeye başladım. O da arkamdan gelirken mutfağın kapısına geldik. Fiona önüme geçip kızın yanına gitti. Kızın sırtı bana dönüktü.

Bunu fırsat bilerek yere eğildim ve emekleyerek ortadaki tezgahın arkasına geçtim.

"Bayan Fiona, iyi misiniz?" dedi hizmetçi kız.
"İyiyim iyiyim. Sadece biraz su içmem gerekiyor." Onlar konuşmaya başlarken kızın hiçbir şey duymadığını farkettim.

Yutkunarak ortadaki devasa çekmeyeceği yavaşça açtım. Öyle yavaş açmıştım ki tek bir ses bile çıkmamıştı.

Bu çekmecede toz bezleri ve deterjanlar vardı. Sinirle çekmeceye yumruk atma istedim ama yapamadım. Çekmeceyi kapatmadan diğer küçük çekmecelerden birine uzandım. Dilimi dudaklarımda gezdirerek çekmeceyi açtım. Burada ise kavanozlar vardı. Sinirle onun üstündeki çekmeceye uzandım. Burada ise çatallar ve kaşıklar vardı. Gözüm adeta parladı ve elimi uzatıp çatallardan birini aldım. Biraz da olsa ses çıkmış olmalıydı ki Fiona ile kızın sesi kesildi. Nefes almayı bırakıp olduğum yerde öylece dona kaldım.

"Ah sanırım bir fare." dedi Fiona.
"Olabilir." diye onu destekledi kız. Tekrardan konuşmaya başladıklarında çatalı avucumun arasına sıkıştırıp emekleyerek tezgahın etrafını dolaşıp ayağa kalktım. Yavaş adımlarımla kızın arkasına ilerledim ve kız ona yaklaştığımı farketmiş olacak ki kaskatı kesildi. Açığa çıkmamak için hızla elimi boynuna uzatıp bıçağı boğazına dayadım.

"Sakın sesini çıkarma." dedim dişlerimin arasından. Fiona tek kaşını kaldırdı. "Sığınağa nereden çıkılıyor?" Kız titreyerek parmağını havaya kaldırdı ve ortadaki tezgahı gösterdi. "K-kapağı açın. Orada." dedi titreyerek. Fiona zafer kazanmış edayla kapağa uzandı. Bende bu sırada dudaklarımı araladım.

"Özür dilerim." dedim ve boğazındaki bıçağı bastırarak hızla yana doğru çektim. İğrenç bir ses havaya karışırken ellerimin arasındaki kız yere yığıldı. Yutkunarak ölü bedene yaptım. Ben öldürmeseydim o beni öldürecekti. Ona güvenmiyordum.

Bıçağı tezgaha bırakırken Fiona tezgahın kapağını açtı ve içeriyi gösterdi. Önden sen git. Başımı sallayıp içeriye baktım. Yere doğru bir merdiven uzanıyordu.

Bacağımı kaldırdım ve içeriye uzandım. Bütün vücudumu içeriye soktum ve merdivenleri indim. Bu sırada Fiona da arkamdan geliyordu. Merdivenlerin sonu loş ışıklı bir yere geliyordu. Yutkunup bütün merdivenleri indim. Sonunda ayaklarım yere değince rahat bir nefes aldım.

Yine bir koridordaydım. Koridorun tam ortasında bir oda daha vardı. Odanın tam girişinde uzun sivri bir demir vardı ve demir yere saplanmıştı. Bunun nasıl olduğunu çözememiştim.

Fiona inip yanıma gelince bana baktı.
"Kapağı kapattın değil mi?" Başını salladı. "Kapattım ancak bizi bulabilir. Bu yüzden acele edip çıkışı bulmalıyız." Başımı sallayıp koridorda yürümeye başladık. Tek bir cam bile yoktu ve burası çok iğrenç kokuyordu.

Yukarıya asılmış birkaç gaz lambası burayı aydınlatmaya çalışıyordu. Koridorun diğer tarafına bakınca çıkışa dair hiç birşey bulamadım. Üzüntü ile koridorun diğer tarafına baktım. Uzun bir koridordu ama sonunda küçük bir ışık görmüştüm. Heyecanla orasını gösterdim.
"Bak çıkış orada." dedim. Heyecanla oraya baktı ve yürümeye başladı. Bende arkasından yürüdüm.

Çıplak ayaklarım soğuk zemine her değdiğinde huylanıyordum.

Koridordaki tek odanın önüne gelince Fiona durdu. Bende merakla yanına gittim. Bana döndü ve bir anda elini havaya kaldırıp az önce kızı öldürdüğüm bıçağı bana uzattı.

"Yalnız başıma da kaçabilirim. Değil mi?" dedi gülümseyerek. Kaskatı kesildim ve ona baktım. Gerçekten bu kadar kötü müydü? Onu tecavüzden kurtarmıştım!

"Fiona sen bu kadar kötü biri olamazsın." diye mırıldandım. Sessizce güldü. "Demek ki kötüymüşüm." diyerek bıçakla üzerime yürüyünce geri adımladım. Hayır, hayır, hayır. Ona güvenmekte hata yapmıştım. Keşke bıçak elindeyken onu öldürseydim!

Üzerime doğru yavaşça yürüdü. Sertçe yutkunup geriye adımladım. Birkaç adım daha attım ve neredeyse duvarın sırtıma değeceğini farkettim. Hemen bir çözüm yolu bulmalıydım. Ne yapacaktım?

Bana doğru bir adım daha attı ve ben geriye doğru bir adım daha atacaktım ki boşluğa düşmemle dudaklarımdan bir çığlık firar etti.

Sert birşeye düşmeyi beklerken yumuşak bir zemine düştüm. Burnuma iğrenç kokular gelirken elimle dudaklarımı kapattım.

Olduğum yerin farkına varmaya çalışıyordum ki duyduğum mide bulandırıcı ses ve inleme sesi ile durdum. Yukarıda neler oluyordu?

"Demek buradasınız kızlar." diye bir ses duydum uzaklardan. Yüzümü buruşturup sürünerek olduğum yerin kenarına geçtim. Ve gördüğüm manzara ile ellerimi dudaklarıma daha çok bastırdım.

Önümde onlarca kadın cesedi vardı!

Kimisinin birkaç et parçası kalmış, kimisi yeni çürümeye başlamış, kimisi ise tertemizdi. Ancak tek bir ortak noktaları vardı.

Hepsinin üstü çıplaktı.

Aralarından bir tanesinin gözleri açıktı ve kusmak istedim. Gözlerimi kapatıp ellerimi kulaklarıma bastırdım. Lanet herif bütün kadınlara tecavüz edip buraya atmıştı.

Midem bulanıyordu ve ciğerlerimi ceset kokusu doldurmuştu.

Yukarıdan adım sesleri gelmişti.

"Bir tanesi ölmüş. Üzgünüm Fiona ama vücudun güzeldi." dedi. Midem çok bulanmıştı. Her an kusabilirdim ama kusarsam sesim çıkardı ve Hanks beni bulurdu.

Ellerimi tekrardan dudaklarıma bastırıp adım seslerini dinledim. Kulağıma ıslık sesi de gelince Hanks'ın keyifle ıslık çaldığını duydum. Bu herifin alnı az önce delinmemiş miydi?

"Neredesin küçük kız?" dedi neşeli sesi ile. Yüzümü buruşturup. Gözlerimden yaşlar akarken sesimi çıkarmamak için kendimi zor tutuyordum.

Ayaklarımın dibindeki cesetler fazla korkunçtu. Hepsi katledilmişti. Hepsi ölmüştü. Sayamayacağım kadar çoktular.

Başımı sağa çevirince gördüğüm korkunç manzara ile nefesim kesildi.

Burada bir tane bebek ve bir tane küçük kız cesedi vardı! Lanet olsun bu vicdansız adam çocuklara bile acımamıştı. Daha çocuktu onlar. İki çocuğa bunları yapacak kadar vicdansız mıydı? Gerçekten mide bulandırıcıydı. Daha bebek... Daha çocuk... Ve sayamadığım kadar kadın.

Islık sesi uzaklardan gelirken epey uzaklaştığını farkettim.

Bunu fırsat bilerek ayağa kalktım ve cesetlerin bıraktığı boşluklara basarak etrafa baktım. Yukarıya çıkan asma bir merdiven vardı. Buradan çıkabilirdim.

Sessiz olmaya çalışarak merdivenin dibine geldim. Ellerimi uzatıp merdivenin demirini kavradım. Tek ayağımı en alttaki basamağa koyarken tek elimi bir yukarı demire koydum. Diğer ayağımı da merdivene koydum. Dikkatlice merdivenleri çıktım.

En son basamağa gelince elimi beton zemine koyup bedenimi yukarı çektim. Yukarıya gelmiştim. Kafamı kaldırıp odaya bakınca ilk gördüğüm şey vücuduna sivri demir saplanmış Fiona oldu. Neredeyse benim olduğum yere kadar kan gelmişti ve burası kan kokusu ile ceset kokuyordu.

Yutkundum ve bacağımı zemine koydum. Bacağımdan destek alarak merdivenlerden çıktım. Vücudumu zemine bırakıp kısa bir anlık nefes aldım. Buradan ne zaman kurtulacaktım?

Ellerimden destek alıp ayağa kalktım. Sessiz adımlarım ile yürümeye başladım. Kollarım ve saçlarım çürümüş bedenler yüzünden yapış yapış olmuştu. Vücuduma ceset kokusu sinmişti. Her an kusabilirdim.

Derin nefes alarak bir adım attım ve kafamı kapıdan uzatıp koridorun iki tarafına da baktım. Hanks etrafta yoktu.

Ya koridorun sonuna gidip çıkışa gidecektim ya da geldiğim yere geri gidecektim.

Eğer koridorun sonundaki yere gidersem Hanks ile karşılaşma ihtimalim oldukça yüksekti. Çünkü Hanks onun olduğu yere geri dönmeyeceğimi biliyordu. Bu yüzden beni bulmak için koridorun sonuna gitmişti. Oraya gitmesini umarak odadan çıktım ve uzun koridorda yürümeye başladım. Aklımda korkunç düşünceler vardı. Ya beni yakalarsa?

Ya o kadınlara yaptıklarını bana yaparsa?

Zihnimde hep bu sorular varken mutfağa giden merdivene geldim. Derin nefes alıp hızlı adımlarım ile merdivenleri çıkmaya başladım. Aklımdaki korkunç düşünceler beynimi kemirirken merdivenleri çıktım ve kapağı ileri doğru ittirdim.

Mutfağın kapağı açılınca gövdemi ileri uzattım ve ayaklarımdan destek alarak mutfağa çıktım.

Sonunda mutfakla buluşunca etrafa baktım. Öldürdüğüm kızın bedeni dışında kimse yoktu. Rahatça nefes alıp ayağa kalktım. Tezgahtan destek alarak yürüyordum ki ayağımın kapağa çarpması ile kapak sertçe kapandı ve ses yankılandı. Duymuştu. Kesin duymuştu! O bir vampirdi!

Hızla mutfaktan çıkıp kapıyı kapattım. Zaman kazanmak için kapının üzerindeki anahtar ile kapıyı kilitleyip koridora çıktım. Koşar adımlarım ile giderken kapağın açıldığını duydum. Acilen bir yere saklanmam gerekiyordu.

Kapı zorlanmaya başlayınca yanımda duran servis asansörünün kapağını açıp kendimi içeri attım. Kapağı sessizce kapatıp başımı arkaya yasladım. Hızlı hızlı nefes alarak bacaklarımı karnıma çektim.

Mutfak kapısından büyük bir gürültü gelince gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım. Korkudan ter basıyordu ve ağlamak istiyordum. Salver neredeydi? Neden gelmiyordu? Ona çok ihtiyacım vardı!

Kafamı dizlerime gömüp sessizce ağlamaya başladım. Elf olmasaydım bunlar başıma gelmeyecekti. Binlerce kez doğduğum güne lanetler yağdırdım. Elf olduğum için bunlar başıma gelmişti. Hani artık acı çekmek yoktu? Neden şimdi buradaydım? Ben sevdiğim adam ile evlenecektim. Düğünüm zehir olarak gelmişti bana.

"Hadi ama! Neredesin?" dedi hemen asansörün önündeki ses. Dudaklarımı ses çıkarmamak için fazlasıyla sıktım. Duymaması için nefes almayı bırakırken kalbimin sesinin beni ele vermemesi için dua ettim.

Ne kadar süre orada durdum bilmiyordum ama yarım saatten fazla zaman geçmişti. Bunca süredir etrafı dinlemiştim. Kale çok sessizdi. Hanks neredeydi bilmiyordum ama buradan çıkmaya cesaret edemiyordum.

Belki de Salver hiç buraya gelmeyecekti. Belki de beni hiç bulamayacaktı. Ben burada çürüyene kadar bulamayacaktı beni belki de. Bu korkunç düşünceler ile daha fazla yaşayamayacağımı anladığımda burada durup beklemenin mantıksız olduğunu anladım.

Kulağımı asansörün kapağına dayayıp etrafı dinledim. Hiçbir ses gelmiyordu. Hanks buralarda değildi sanırım.

Gözlerimi kapatıp onun burada olmamasını diledim ve asansörün kapağını açtım. Başımı uzatıp etrafa bakınca kimsenin olmadığını farkettim.

Bacağımı ileri uzatıp asansörden indim. Titrek adımlarım ile yürümeye başladım. Sessiz ve bomboştu. Çok üşüyordum. Burası çok soğuktu. Ellerimi kollarıma sarıp kendimi ısıtmaya çalıştım. Buradan çıkmam gerekiyordu.

Yutkunarak kapılardan birini açtım. Girişe gelince derin nefes aldım. Kapı hafif açıktı. Açık olduğuna göre Hanks dışarıdaydı.

Sessiz adımlarımı merdivenlere yönelttim. Yukarıda bir yerde mutlaka cam olacaktı. Arka taraftan bir yerden çıkabilirdim.

Merdivenleri çıkarken kenardaki camlardan başımı uzatıp dışarıya baktım. Ve orada onu gördüm.
Bahçeye oturmuştu. Sırtı bana dönüktü. Sigara içiyor olmalıydı. İri cüssesi karşıya bakıyordu.

Yutkunup ona baktım. O da hissetmiş olacak ki bakışları bana döndü. Beni görünce hızla ayağa fırladı. Lanet olası herif beni görmüştü!

Kalbim çarparken Hanks'ın bana yetişmemesini umarak merdivenleri çıktım. Koşarak koridorda ilk gördüğüm odaya girince burada bir cam olduğunu farkettim.  Tek umudum olan yerden kafamı uzatıp aşağıya baktım. Kale boyunca olan ufak bir çıkıntı buradaydı. Ayaklarımın basabileceği kadar büyüktü.

Koridorda adım seslerini duyunca bacağımı camın kenarına koyup kendimi dışarı çıkardım. Ayaklarımı çıkıntıya kondurup hızla adım adım yan yan uzaklaştım. Gece olmuştu. Bahçeyi gaz lambaları aydınlatıyordu. Ve burası çok korkunçtu!

Odadaki adım sesleri ile durdum. Buradaydı. Belki de sırtımdaki duvarın hemen içindeydi.

Yutkundum ve onu dinledim.

"Oyun fazla uzamadı mı sence? Yaşlı adamlar oyunları sevmez küçük kız." Ellerimi iki yanıma koyup kalenin çıkıntılarına tutundum ve dengemi sağladım.

"Sıkıcı olmaya başladı. Seni bulduğum ilk yerde öldüreceğim." dedi ve odadan çıktı. O çıktıktan sonra rahatlayarak derin nefes aldım.

Olduğum yer yere epey yakındı. Ayağımı kalenin trabzanlarına uzattım. Parmaklarımın ucunda trabzanlara bastım. Dengemi sağlayarak yere eğilip trabzanlara tutundum. Yavaşça kendimi aşağı bıraktım ve ayaklarım yeşil çimenler ile buluştu.

Koşar adımlarla kaleden uzaklaştım.

Ağaçların arasına girip sırtımı ağaca yasladım. Uzun süredir koştuğum için nefessiz kalmıştım.

Başımı da ağaca yaslayıp kısa süreliğine gözlerimi yumdum. Derin nefesler alıp ciğerlerimi temizledim. Bir an önce buradan çıkmam gerekiyordu ama ben çok yorulmuştum ve başım dönüyordu.

Baygınlık geçirecek gibiydim.

Nefes alışlarım hızlanırken midemin bulantısından adeta kıvranıyordum.

Kaçmam gerekiyordu. Bu yüzden kendimi toparladım ve olduğum yerde doğrulup yürümeye başladım. Çıplak ayaklarıma taşlar batıyordu. Hatta ayaklarımı parçalıyordu sanki. O derece sızlıyorlardı ama benim umrumda değildi. Buradan çıkmak istiyordum.

Karanlıkta yürürken dengemi kaybetmem ile dizlerimin üzerine yığıldım. Ellerimden destek alıp doğrulmaya çalıştım. Ama olmuyordu. Birkez daha doğrulmaya çalıştım ancak bu sefer yorgunluktan değil, sırtıma baskı yapan eller yüzünden kalkamadım.

"Sobe." dedi başımdaki ses. Gözümden bir yaş aktı. Bulmuştu beni. Yakalamıştı. Öldürecekti. Belki daha beterini yapacaktı. Bilmiyordum.

Saçlarımdan tutup beni ayağa kaldırırken ellerimi saçlarıma götürüp kendimi kurtarmaya bile yeltenemedim.

Ayağa kaldırınca iki elini belime sarıp ayaklarımı yerden kesti. Halim kalmamıştı artık. Dayanacak gücüm de yoktu. Midem bulanıyordu.

Nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Belki de senin yüzünden yarım kalan eğlencemi seninle tamamlayabilirim." dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Hayır! Hayır bunu yapamazdı!

Tırnaklarımı kollarına geçirdim ancak bir etki etmedi. Var gücümle çığlık attım ancak o dudaklarıma elini koyarak beni susturdu. Ellerimi yumruk yapıp ona doğru vurunca beni bir anda bıraktı ve yere yapıştım. Sırtım yerle buluşmuştu. 

"Yeter be! Seninle mi uğraşacağım." diyerek üzerime eğildi. Tek bacağı ile iki bacağımı sıkıştırdı. Ağlamaya başladım. Hayır yapamazdı. Bu çok korkunçtu. Korkuyordum yapamazdı. Midem bulanıyordu. Yapmamalıydı.

Üzerimdeki gelinliği dekoltemden tutup iki parçaya ayırdı. Çığlık atarak yumruklarımı defalarca ona vurdum ancak etki etmiyordu. Gözlerimi kapattım. Üzerime korseyi çıkarmak için ellerini uzattığında öyle bir çığlık attım ki boğazımın parçalandığını sandım. Acı dolu çığlıklarım havada art arda duyuldu.

Sabırsızca korsemin iplerini çözerken bir anda elleri hissizleşti. Gözlerimi açınca Hanks'ın bedeninin arkasında başka bir beden olduğunu gördüm.

Hanks'ın bedeni üzerime yıkılıyordu ki arkasındaki beden yanına doğru tekme savurunca Hanks yan tarafıma düştü.

Gelenin kim olduğunu anlamam için ışıklara ihtiyaç yoktu. Karanlıkta cam gibi parlayan gözlerine bakınca anlardım onu. Burada hemen ayaklarımın dibinde duruyordu. Kokusu burnuma doğru gelirken baygınlık geçirip rüyamda onu gördüğümü sandım. Kaşları çatıktı. Boynundaki damarlar öyle belirgindi ki bir an oturup damarları saymak istedim.

Üzerinde kalın bir pelerin vardı. Saçı başı dağılmış sabahki düzenli halinden eser yoktu. Beni bulamayınca net kafayı yemişti. Herkese bağırıp çağırmış beni arattırmıştı. Çünkü o Salver'dı. Konu ben olunca düşmanını bile yanına alır yine de beni kurtarmak için elinden geleni yapardı. Sırf beni kurtarmak için nefret ettiği babasının Krallığını üstlenmeyi kabul etmişti Salver.

Üzerimde sadece iç çamaşırlarım ve korsemin olduğunu görünce hızla üzerindeki pelerini ve üzerindeki gömleği de bir çırpıda çıkarıp üzerime eğildi. Omuzlarımdan tutup beni kaldırdı. Onunla göz göze gelince dudaklarımın arasından kuvvetli bir hıçkırık koptu. Kollarımı ona sarıp sırtımı okşamasını hissettim. Sırtıma pelerinini örtüp çıplak göğsüne çekti. Göğsüne başımı yaslayarak ağlamaya başladım. Eğer yetişmeseydi...

"O adam bana dokundu Salver." dedim ağlayarak. Öyle bir haykırdım ki sesim ormanda yankılandı. "Özür dilerim. Çok özür dilerim çok geç kaldım." Hıçkırıklarım ardı ardına kesilmezken sıkıca sardı beni. O adam bana dokunmuştu. Salver'dan başka bir adam bana dokunmuştu. Bu çok korkunçtu.

Midem daha fazla dayanamadı. Boğazıma gelen kusmuk ile dayanamadım ve yana ellerimden destek alıp eğildim , öğürmeye başladım. Midemde birşey olmadığı için kusamıyordum. Her öğürdüğümde boğazım sızlıyordu.

"Veronica boğazın parçalanacak." diyerek kollarımı tuttu Salver. "Su getirin!" diye seslendi askerlere. Boğazımı tutup acıyan boğazıma rağmen kusmak istedim. Özellikle o bebek cesedi aklıma geldikçe öğürdüm.

"Tamam geçti. Bak ben buradayım hadi iç bakalım suyunu." diyerek dudaklarıma su götürünce dudaklarımı aralayıp saatlerdir olan susuzluğumu giderdim. Su, biraz midemi iyileştirmişti ama hala midem bulanıyordu.

"Özür dilerim bu kadar iğrenç oldu..." diyordum ki lafımı böldü. "Senin hiç bir şeyinden tiksinmiyorum tamam mı Altıncığım? Hadi şu gömleği giydirelim de daha fazla üşüme."

Bir elini sırtıma koyup beni tuttu.

"Salver saraya gitmek istiyorum." dedim. "Gideceğiz. Gideceğiz bebeğim ama önce şu gömleği giy de üşüme." diyerek pelerini sırtımdan aldı ve gömleği kollarımdan geçirdi. Birkaç düğmesini hızlıca ilikleyip üzerime pelerini geçirdi. Pelerinin kapüşonu ile başımı örttü.

"Gel bakalım." diyerek beni kucağına aldığında yarı uyukluyordum. Gözlerim kısılmıştı ne uyuyordum ne ayıktım. Karmakarışık bir haldeydim. Ayrıca üzerim çok pis kokuyordu.

Ayaklarım onun kollarının üstünden sarkarken başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. "Şunu da alın. Parçalara falan ayırın dirilmesin." dediğini duydum ama umursamadım. Şuan sıcak ve sakin bir uyku çekmek istiyordum.

Yürümeye başlayınca burnum çıplak tenine değdi.

"Salver?"
"Efendim güzelim?" Yutkunup konuştum. "Sen üşüyeceksin pelerini giysene." diye mırıldandım.
"Sorun değil. Hem üşümüyorum ben."

Dakikalar boyunca yürüdü. Ben ise onun kucağında uyumaktan başka birşey yapmadım. Öyle çok yorulmuştum ki günlerce bu sıcak kucakta uyuyabilirdim.

At sesleri duyunca at arabasına geldiğimizi anladım. Kapıyı açtı ve içeri girdi.

İçeri girer girmez sıcacık ortam beni karşıladı. Saatlerdir bu sıcak ortama ihtiyacım vardı. Sırtım yumuşak bir zeminle buluşunca sırtımdaki ve dizimin altındaki eller kayboldu. Anlaşılan Salver beni koltuğa yatırmıştı ama ben onsuz uyumak istemiyordum. Elimi kaldırıp havada gezdirdim. Onu arıyordum.

Elim onun yumuşak dudaklarına değince dudaklarımı araladım. "Dizine yatabilir miyim? Korkuyorum." Birşey demedi. Duyduğum seslerle başımın ucuna oturduğunu farkettim. Omuzlarımdan tutup başımı dizime çekti ve yavaşça başımı dizine yerleştirdi. Üzerime ince birşey daha örterken iyice mayışmıştım.

Üzerime eğilip yapış yapış olan saçlarıma iğrenmeden küçük bir öpücük kondurdu.
"Kim bilir neler geldi başına? Ben yine seni koruyamadım, affet beni Veronica. Özür dilerim." diye fısıldadı. Gözlerimi açıp masum yüzüne baktım. Yüzünde öyle derin mahcubiyet hissi vardı ki sırf o böyle olduğundan oturup ağlamak istedim.

"Beni kurtardın Salver. Gelemeyebilirdin. O pislik bana daha beterini yapınca da gelebilirdin. Ama sen daha erken geldin. Bu yüzden kendini suçlama olur mu?" Başını iki yana salladı. "Seni daha erken bulabilirdim."

"Ben de inat edip o lavaboya gitmeyebilirdim!" dedim sesimi yükselterek. Kendime sinirliydim çünkü o aptal üzüntüm yüzünden düğünümüz mahvolmuştu. Herşey benim suçumdu.

Ona ilk defa ciddi bağırmıştım ve bunu onu epey şaşırtmıştı. Sertçe yutkundu ve başını kaldırıp başka yöne baktı. Yüreğim yanarken elimi uzatıp çenesini tuttum. Çenesini kendime doğru çevirince bakışları da bana döndü.

"Özür dilerim sesimi yükseltmek istemed- diyordu ki parmağını dudaklarıma bastırdı. "Sesini bir anda sinirlendiğin için yükselttin ve bu çok normal. Bu yüzden özür dileme Altıncığım. Anlaşıldı mı?" Gözlerine melül melül baktım. Hafifçe gülümseyince ağzımı açıp parmağını ısırdım. Gülerek parmağını dişlerimin arasından kurtardı. Parmağındaki dış izlerime bakınca hafifçe kıkırdadım.

"Acıkmış mı benim güzel Altıncığım?" Başımı sallayıp yüzüne baktım. "Beni yiyebilecek kadar mı acıktın?" Tekrar başımı sallayınca gülümseyerek başını kaldırdı. Bir elini yanağıma koyup parmağı ile küçük bir dokunuş bıraktı.

"Hadi uyu güzel kızım. Çok yoruldun."

<><><><><><><><><><><><><><><><>

Selammm yeni bölüm ile geldimmm

Bölüm nasıldı??

Gelecek bölüm tahminlerniz??

Sizi seviyorum iyiki varsınız iyi okumalar dilerim 💫

Continue Reading

You'll Also Like

752K 17.3K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
1.7K 204 14
"Bende inancımı kaybettim. Diyor ya şarkıda, bizden olsun isterdim, diye. Ben o şarkının, bizden olmadı, kısmıyım Rüzgar." #imkansız 115 (16.1.2024) ...
10K 6.5K 65
Şairenin Şiir Halleri.. Tüm içtenliği ve yalınlığı ile...
4.6K 1.8K 25
Anne karnında başlayan acı dolu bir hayat. Gülperi'yi doğarken heyecanla kapıda bekleyen babası yerine, doğmasını istemeyen sinirli, asabi mahkumla...