YABANCI NEFES (3 HAFTAYA DÜZE...

By maisie_ruby

190K 19.8K 14.9K

İki ülke arasında aranan terörist yüzünden Azerbaycanlı özel kuvvetler askerlerinin ve genç doktorumuzun göre... More

1|Yabancı nefes
2|Güvenli kollar
3| Geçmişin sanrısı.
4| Çiller
5| Ateş çemberi
6|Bilinmeyen biri
7| Karanlığa tutunan umut ışığı
8| Sönmüş umutlar.
9| Ölüm.
10|Acıyla harmanlanan kalpler
11|Gelecek için atılan adımlar
12|Geçmiş'in bıraktığı izler
13|Bir fotoğraf karesi
14|Terkedilmiş kız çocuğu
15|Ayrılığın serzenişi
16|Acının tarifi
17|Yalanlarla süslenmiş gerçekler
18|Muma dönmüş kalpler
19|Gözler yalan söylemez
20|Ruhu, çocukluğuna esir düşmüş adam
B̶i̶r̶ ̶k̶ü̶ç̶ü̶c̶ü̶k̶ ̶a̶s̶l̶a̶n̶c̶ı̶k̶ ̶v̶a̶r̶m̶ı̶ş̶
21|Soğuk mezar
İlk kitap finalinden spoiler
"Turan'ın düşlerinden"
23|Küçük bir geçmiş meselesi
24|Ruhun serzenişi part 1
24|part 2
25| İʟᴋ ᴋɪᴛᴀᴘ ғɪɴᴀʟɪ ᴘᴀʀᴛ 1
25|İʟᴋ ᴋɪᴛᴀᴘ ғɪɴᴀʟɪ ᴘᴀʀᴛ 2

22|Gerçekler

3K 394 428
By maisie_ruby

Artık gerçeklere doğru bir yerden başlamamız gerekiyordu :)

SINIR: 400 OYLAMA 350 YORUM.

Sınır sayısı azalmıştır. Şayet bu bile geçilmezse bu fazlasıyla saygısızlık olacaktır. Ortada emek var ama karşılık veren kimse yok (bazıları hariç)

Satır arası sırf sınır geçilsin diye emoji, random veya harf gibi şeyler atmayın. Rica ederim normal bir yorum atın. Emin olun yaptığınız her yorum içimin daha fazla umutla dolmasına, mutlu olmama neden oluyor. Bir de rica ederim başka kitaplardan bahsetmeyin, benzetme yapmayın. Her kitabın kendine özgün evreni, duygusu, acısı, mutluluğu var. Bu evrende başka bir evrenden bahsedilmesi hem bana hem de adı geçen kitabın yazarına saygısızlıktır.

Bu her iki sınır için geçerlidir. Belirsiz okurlar en azından oylayın. Bunu rica ederim yapın!

Uyarımı dikkate alanlara saygım, bana gösterdiği saygı kadar sonsuzdur. Sevgi ve saygıyla.

Bölümde hatam varsa affola.

Keyifli okumalar!

22|Gerçekler.

Gelecekten spoi.

Küçükken dikkat etmediğim ama fazlasıyla dikkat etmem gereken konuyu şimdilerde bir kamelya bahçesinin bankında oturarak düşlüyordum.

Mesela anneminde babamdan farksız oluşunu o öldükten günler sonra öğreniyordum. Bazen yaşarken değil ölürken anlıyordun gerçekleri. Ve ben annem öldükten sonra hislerim ve düşlerimin açığa çıkmasına neden olmuştum. Neden? diye soruyordum kendime. Neden bu kadar sevilmedim? Ya da Neden beni sevmemeyi tercih ettiler?

Cevabını bulamadığım o kadar çok soru birikmişti ki kafamda, bir süre sonra beynim patlayacak raddeye kadar gelmişti.

Aslında cevabı olmayan soruların tek bir cevabı vardı. Onlar sevmeyi beceremediler. Sadece beni değil kendilerini bile sevemediler. Ve öyle çok sevilmediler ki birini öz evlatlarını bile sevemediler.

Çoğu zaman annem, babamın aksine daha merhametli bir şekilde yaklaşsada o da beni sevemiyordu. Mesela bir kez sevse üç kez kırmayı, hiç sevilmemişim gibi hissettirmeyi başarıyordu. Bu bile hiç sevilmemekten daha kötüydü. Çünkü bir kez tadıyordun o hissi. Ve tattığın o hisse birden yabancı kesilmek çok ıssız hissettiriyordu.

Şalımın uçmasına neden olan soğuk rüzgâr gözyaşlarımla ıslanan yüzümü kurutuyordu. Bu yüzden gözlerimi kısarken veya yumarken tenimin gerildiği hissediyordum. Burnumu çekerken ellerimi beyaz ceketimin cebine soktum. Güneş çoktan geceye yenilmiş, kendi kabuğuna çekilmişti. Tıpkı benim gibi.

Günlerdir ne zaman akşam çökse, akşam namazından sonra kendimi bahçede buluyordum. Ya dolaşıyor ya da kamelyada saatlerce oturuyordum. Çünkü yaşadığım bir çok olayı, öğrendiğim gerçekleri hazmetmeye ve unutmaya çalışıyordum. Çoğu zaman bu yalnızlığı İnci'nin ağlamaları yada Turan'ın yanıma gelmesi kesiyordu. Tıpkı şimdi de olduğu gibi.

Gözlerime yansıyan keskin araba farı kısa bir süre sonrası söndü. Açılıp kapanan araba, kulaklarıma dolan adım sesleri ve burnuma dolan artık canımı yakan erkeksi koku...

Çok geçmedi tam tamına 20 saniye içerisinde Turan yanımda bitti. Hep olduğu gibi önümde diz çökerken ellerini dizlerime yasladı. Cebime sakladığım ellerimin avuç içini öptü. Sessizliğime bir kez daha yoldaş oldu. O da biliyordu bu saatlerde kabuğuma çekildiğimi, düşlerimin arasında kaybolduğumu. İlk başlar konuşup gülerken şimdilerde bu bile yük oluyordu bana. Bu yüzden öylece oturmayı tercih ediyordum. Yerinde kıpırdanan Turan ilk kez konuşmayı tercih etmiş olmalı ki boğuk sesiyle konuşmaya başladı. Yüzündeki kar maskesi yüzünden sesi boğuk çıkıyordu. Ne zaman işe gitse yüzünde hep maskesi olurdu.

"Yaxşısan?" (İyi misin?)

Gözlerimi açmadan baş sallamakla yetindim. Ama o yetinmemiş olacak ki konuşmaya devam etti.

"Okan bey ilə danışdın?" (Okan bey ile konuştun mu?) Başımı önüme eğdim. "Heç danışmaq istəmisən?" (Hiç konuşmak istedin mi?) Bu kez başımı hareket bile ettiremedim. Öylece durdum. Zaten birileriyle konuşmak istiyor muydum o bile meçhuldu.

O birisi Turan'dı.

Okan bey yani annemin eşi beni mezarlıkta gördüğü günden beri arayıp duruyordu. Numaramı nasıl bulduğunu bilmiyordum ama bu kez evimize kadar gelmeyi başarmıştı. Tam bu gün üç kez beni korumalara sordurmuş benimle konuşmak için çabalamıştı. O çabalarken ben şöminenin önünde oturmuş öylece yanan ateşi izlemiştim. Tabi bir süre sonra pes etmiştim. Çünkü nereye kadar uzatacaktım ki?

"Okan bey burayı nasıl buldu?"

Sorumu beklemiyor olacak ki kirpiklerini şaşkınlıkla kırptı. "Başa düşmədim?"(Anlamadım?)

Oysa basit bir soru sormuştum. Ayağa kalkarak sağımda oturdu. "Okan bey diyorum burayı nasıl buldu?" Başımı yana eğerek gözlerimi gözlerine sabitledim. "Hani burayı hiçkimse bulamazdı?" Yüzümü buruşturmamak adına yutkunurken, "Hani en güvenli yer burasıydı?" diye sordum.

Belki söyleyemedim ama o imamı anladı. "Hələdə güvənlidi. Sadəcə səni tapmalı idi." dedi son cümlesinde gözlerini kaçırırken. (Hâlâ güvenli. Sadece seni bulması gerekiyordu.)

"Neden?"

"Çünki sənə danışacağları var." (Çünkü seninle konuşması gerekiyor.)

"Ama ben konuşmak istemiyorum."

Başını iki yana sallayarak bana döndü. "Nə vaxta qədər? Nə vaxta qədər danışmayacaqsan?" Kabuğuma çekilmem onu sinirlendiriyordu. (Ne zamana kadar? Ne zamana kadar konuşmayacaksın?)

"Gittiği yere kadar."

Yüzünü kaplayan hüzünle ellerimi avuç içine aldı. "Səssizliyin məni çox qorxudur Aysu." (Sessizliğin beni çok korkutuyor Aysu.)

Gözlerimi gözlerinden kaçırırken yüzümü geriye çektim. O ellerle tenime dokunmasını istemiyordum. Sadece gözleri gözüken adama bakarak, "Korkma." diye bildim. Sesim, sessiz bir fısıltıdan ibaretdi. Onca şeye rağmen yine ona kıyamadım.

"Ama qorxuram?" Gözleri gözlerimde mekik dokudu. "Aysu bir insan bu qədər səssiz olmamalıdı. Hələ sən heç olmamalısan." (Ama korkuyorum? Aysu bir insan bu kadar sessiz olmamalı. Hele sen hiç olmamalısın.)

Omuz silktim. Konuşmak içimden gelmiyordu zira son zamanlarda sessizlik zihnimi uysallaştırıyordu.

"Lazım olmadıqca danışmırsan Aysu." (Mecbur kalmadıkça konuşmuyorsun Aysu.) Kızarmış gözlerini üzerime eğildiği için daha çok görürken yutkundu. "Aysu niyə məni səssizliyinlə cəzalandırırsan?" (Aysu neden beni sessizliğinle cezalandırıyorsun?)

"Öyle bir şey yapmıyorum. Sadece," iç çektim. Devamını getiremedim.

"Sadəcə nə?" Cevap vermedim. "Sadəcə nə Aysu?"

"Sadece konuşmak istemiyorum Turan? Bu kadar." dedim sert bir tonlamayla. Gözlerine yer edinen hüzün kaybolurken yerini merak ve sinir aldı.

"Səbəb? Mənə səbəbini de Aysu. De ki bilim." (Sebep? Baba sebebini söyle Aysu. Söyle ki bileyim.)

"Bir sebebi yok-"

"Var! Heçkimsə səbəbsiz yerə susmaz Aysu." (Var! Hiçkimse sebebsiz yere susmaz Aysu.)

Sinirle oturduğum yerde doğrularak ona baktım. "Susar! Konuşmak ağır gelince bir insana, insanoğlu susar!" Aslında bu da bir sebepti. "Ben de susmak istiyorum. Tamam mı? Konuşmak istemiyorum!" Ayağa kalkıp gidecekken kolumu tuttu. O da ayağa kalkmıştı. Bu yüzden başımı kaldırarak ona bakmaya başlamıştım.

"Sənə bir şey deyim Aysu."

Baş salladım. Ama konuşmasa daha iyi olurdu.

"Gözümün qabağında əriyirsən. Nə danışırsan nə gülürsən! Belə deyildin axı sən? Niyə birdən belə oldun Aysu? Niyə ağlamırsan? Niyə içinə atırsan!?" (Gözümün önünde eriyorsun. Ne konuşuyorsun ne gülüyorsun! Böyle değildin ki sen? Niye birden böyle oldun Aysu? Neden ağlamıyorsun? Niye içine atıyorsun!?)

"Niyə mənə belə baxırsan?" Omuzları çökmüştü bunu söylerken.

"Çünkü ağır geliyor!" Kolumu tutan elinden kurtularak elimi gelişi güzel savurmuştum. "Ağır gələn nədi!?" (Ağır gelen ne!?)

Yüksek çıkan ses tonumu umursamadan içimden geçenleri dile getirdim. "Öz annemin bile beni sevemeyişini anlamak zor geliyor tamam mı?!" Alt dudağım titrerken yutkundum. "Sevgisiz büyümek zor geliyor! Bu duruma alıştığım gerçeği zor geliyor!" Avuç içlerimi başıma sertçe bastırarak beynimin içini istila eden sesi susturmak istedim. "Aştığımı sandığım her şeyi tek bir acıyla hatırlamak zor geliyor!"

"Aysu-"

Parmağımı ona doğru kaldırarak, "Kes sesini! Konuş dedin konuşuyorum işte!" dedim bağırarak. İç çekerken yutkundum. "Dayanamıyorum tamam mı? Olmuyor!Öğrendiğim o gerçekle yüzleşmeye dayanamıyorum ben! Senden gitmemek için direnirken kalmaya bir sebebimin olmayışına dayanamıyorum ben!"

Son söylediğim sözler dudaklarımdan izinsiz bir şekilde çıkmıştı.

"Seni görmeye dayanamıyorum."

Ve fütursuzca söylenilen sözlerim onun canını yakmıştı.

İşte o an, o an gerçeği öğrendiğimi artık boş bakan gözlerimden, söylediğim sözlerden anlamıştı.

𓆩*𓆪

Günümüz


Dudaklarımdan süzülen mide öz suyum yüzünden tuvaletde tıkanıp kalmıştım.

Günlerdir durmadan kusuyor kendime gelemiyordum. Yemek bile yiyemeyecek hale gelmiştim. Annemin yasını dışa yansıtmadan tutmaya çalıştığım için içten içe çöküyordum. Yoksa durmadan kusmalarımın bir sebebi olamazdı. Oturduğum yerden kalkarken sifonu çektim. Zaten çeker çekmez kapı pat diye açılmıştı. Telaşlı gözlerle bana bakan Turan yüzündeki maskeyi bile tam çıkarmadan burada bitmişti.

Koşar adımlarla yanıma gelerek yüzüme yapışan saçlarımı çekti. "Yenə qusursan?" (Yine mi kusuyorsun?) Sadece başımı salarken, alt dudağım titredi. Bir de hissettiğim her şefkatte ani ruh deyişimleri yaşıyordum. Mesela Turan bana iki gülse direkt gözlerim doluyor, alt dudağım titriyordu. "Qurban olaram səni yaradana. Yenə doldu gözlərin." (Kurban olurum seni yaradana. Yine doldu gözlerin.)

Yüzümü geri çekerek musluğa doğru eğildim. Şayet biraz daha ağzımı çalkalamazsam tekrardan kusacaktım. Eğildiğim için arkadan saçlarımı toplayan Turan açıkta kalan boynuma dudaklarını bastırdı. İrkildiğim için başımı yana eğerken bu kez saçlarımdan öptü. Yüzümden akan suları umursamadan başımı kaldırırken Turan dolaptan aldığı peçeteyle yüzümü kuruladı. Havlu kullanamıyordum çünkü zaten ıslak olan havluyla yüzümü kurulamak şimdilerde iğrenç geliyordu.

Yeni format mı gelmiş ne?

Bir elimi mideme bastırırken, "Midem hâlâ çok kötü Turan." dedim ona ıslak gözlerle bakarken.  Alnıma yapışan saçları avuç içiyle iteklerken merhamet dolu sesiyle, "Can Turan!" dedi.

Koltuk altlarımdan tutarak kucağına alırken kollarımı boynuna, bacaklarımı beline sardım. Yanağım sol omzunda yer edinirken banyodan çıkmıştık. Yatağa oturmadan önce dolaptan kazak almıştı. Mart ayına çoktan girmiştik ama hava sanki Aralık ayındaymış gibi hissettiriyordu. Yatağa oturduğunda bile beni kucağından indirmemişti.

"Üstün yaş olub. Üstünü dəyişək sonra mən sənə şorba bişirim," Yüzüme bakarak masumane bir tebessüm gönderdi. "Taman sevda'm?" (Üstün ıslanmış. Üstünü değiştirelim sonra sana çorba yapayım. Tamam mı sevda'm?)

Gözlerimi kapatıp açtım evet anlamında. O kadar yorgun hissediyordum ki kendimi, huzur veren kokusunda uyumak istedim.

"Qollarını qaldır." (Kollarını kaldır.)

Bir çocukla konuşur gibi benimle konuşurken emrine uydum. Kollarımı yukarıya kaldırırken ıslanmış tişörtü başımdan çekip çıkardı. Kollarım bile yorgun hissettirdiği için hemen indirdim. Dudakları boynumu, köprücük kemiğimi öperken diğer eli yanağımı sevmişti. Çok geçmeden kazağı giydirerek dağılmış saçlarımı düzeltti. Bileğimde duran saç lastiğini alarak sol omzumda toplanan saçlarımı ördü.

Önümden sallanan örülmüş saçıma bakarken, "Örmeyi nereden biliyorsun?" diye sordum. Yüzünde hep hoşuma giden tebessüm ederken konuştu.

"Mənim bir bacım var." Ona şaşkınlıkla bakarken devam etti. "4 yaşı var. Balaca boy, saçları sənin saç rəngində, üzündə çoxlu çilləri olan bir qız uşağıdı. Adı da Çinarədi." (Benim bir kız kardeşim var. Daha 4 yaşında. Küçücük boyu, senin saç renginde olan saçları, yüzünde fazlasıyla çilleri olan bir kız çocuğu. İsmi Çinare.)

Yutkunurken dalgın bir şekilde, "Bunu bilmiyordum." dedim. Gerçekten bilmiyordum. Gerçi ben sevdiğim adam hakkında ne biliyordum ki? Kafama dank eden gerçeklikle dumura uğradım. Ben Turan hakkında hiçbir şey bilmiyordum ki.

"Çünkü heç soruşmamısan." dedi buruk bir sesle. (Çünkü hiç sormadın.)

"Ben-" derken devamını getiremedim. Sıcacık olan avuç içi yanağımı kaplarken, "Sən soruşmadın mən də danışmadım. Ama indi danışmaq istəyirəm. Sənə keçmişimi danışmaq istəyirəm." dedi tüm içtenliğiyle. (Sen sormadın ben anlatmadım. Ama şimdi anlatmak istiyorum. Sana geçmişimi anlatmak istiyorum.)

"Olur. Dinliyorum seni." dedim baş sallarken.

Gözlerini rastgele bir yerde gezdirirken iç çekti. Konuşup konuşmamakta kararsız kalmış gibiydi. Avuç içimi yanağına koymadan önce başında bere gibi topladığı kar maskesini çıkardım. Çıkardığım maskeyi yatağa fırlatarak avuç içlerimi yanaklarına bastırdım. Bir nevi ona zaman tanıdım. Parmaklarım yanağındaki yarada gezindi. Dudaklarım o yarayı defalarca kez öptü. Ve Turan sonunda konuşmaya karar verdi.

"9 yaşım var idi," dedi ard arda yutkunurken. Gözleri asla gözlerime değmiyor dudaklarını durmadan açıp kapatıyordu. Öylece kırpılan kirpikleri ve yoğun duyguların ev sahipliği ettiği gözleri dolmuştu. "Öz anamı yanğında itirəndə 9 yaşım var idi." dedi sonunda cümlesini istediği gibi bitirerek. Gözlerini sıkıca kapattığı için gözlerini göremiyordum. Ama duyduklarımdan sonra görmeyi istemezdim. Şayet o gözlerde acıların biriktirdiği külden emareler vardı. (9 yaşındaydım. Öz annemi yangında kaybettiğimde daha 9 yaşım vardı.)

Titreyen ellerine bakarken, "İlk başlarda öldüyünə inanmamıştım. Amma sonra," dedi ve yutkundu. "Əllərim yanmış cəsədinə toxunanda," Bir kez daha yutkundu ve sol gözünden yaş akmasına izin verdi. "əllərimə ondan parçalar yapışanda bildim ki ölüb." (İlk başlar öldüğüne inanmıştım. Ama sonra ellerim yanmış cesetine dokundu ve ellerime ondan parçalar bulaştığında öldüğünü anladım.)

"Uzun çox uzun bir müddət yetimxanada qaldım. İllərim orada keçmişdi. Sonra bir nəfər məni övladlığa götürdü." Bunu söylerken ellerini yumruk yapmış dişlerinu sıkıyordu. "1 ay. Tam 1 ay həmin adamın yanında daha çox böyüdüm." (Uzun çok uzun bir süre boyunca yetimhanede kaldım. Senelerim orada geçmişti. Sonra birisi beni evlatlık aldı. 1 ay. Tam bir ay boyunca o adamın yanında daha çok büyüdüm.)

Çoktan akan damlalarım yüzünden burnumu çekerken Turan bu kez ara vermeden konuşmaya devam etti.

"Həmin adamın yanında birisi var idi. Çox yaxşı bir qadın idi. Evin xadiməsi, öz anamdan sonra mənə analıq edən xanım idi." Dudaklarında buruk bir tebessüm yer edinirken, "Nə olursa olsun yanımda duran, uşağlığıma əl uzatan ilk insan idi. İnanırsan Aysu, uşaq vaxtı mənə umid olan, məni ölümdən qurtaran ilk insan Arzu anam oldu. Ana deyirəm çünkü o bunu haq edir." dedi sonlara doğru bana bakarken. (O adamın yanında biri vardı. Çok iyi bir kadındı. Evin hizmetçisi, öz annemden sonra bana annelik eden hanımefendiydi. Ne olursa olsun yanımda duran, çocukluğuma el uzatan ilk insandı. İnanır mısın Aysu, çocukluğumda bana umut olan, beni ölümden kurtaran ilk insan Arzu annem oldu. Anne diyorum çünkü o bunu hak ediyor.)

O ölmek istemişti. Ve ben bu isteğine hıçkırarak ağladım.

"O iştən qovuldu məndə onunla bir yerdə qovuldum." (O işten kovuldu ben de onunla beraber kovuldum.)

Akan yaşlarını parmak uçlarımla temizlerken, "Ağlama." diyebildim. Oysa kendim ağlıyordum.  Bana buruk bir ifadeyle bakarken bile tüm duygularını saklamayı başarıyordu. Şayet başaramasaydı şu an karşımda böyle bir adam olamazdı.

"Bunları keçmişimə ağla deyə demədim ki? Sadəcə məni tanı, keçmişimdə ki Turanı gör deyə dedim." (Bunları geçmişime ağla diye anlatmadım ki? Sadece beni tanı ve geçmişimdeki Turan'ı gör diye anlattım.)

Aniden ciddi bir ifadeye bürünürken yanaklarımı iki eliyle kavradı. Sanki kurduğu cümlelerinin gerçekliğini anlayayım diye gözlerini gözlerimden bir an bile çekmedi.

"Aysu," yutkundu. "Bax mən bu dünyada anasız yetim qaldım, atasız yetim qaldım. Amma," aniden dolan gözlerinden yaşlar süzüldü. "səndən yetim qalmak istəmirəm. Aysu mən sənsiz yaşamaq istəmirəm. Sənsizliyə dözərəm amma dözmək istəmirəm." Artık hıçkırarak ağlıyordu. (Bak ben bu dünyada annesiz yetim kaldım, babasız yetim kaldım. Ama senden yetim kalmak istemiyorum. Aysu ben sensiz yaşamak istemiyorum. Sensizliye dayanırım ama dayanmaknistemiyorum.)

Başını göğüs kafesime yaslayarak içi kan ağlarcasına ağlıyordu. Küçük bir çocuğun tutunduğu umuda tutunurcasına bana tutunmuş göğüs kafesime yaşlarını akıtıyordu. Omuzları titriyor, kazağımın uçlarını iki yandan daha sıkı kavrıyordu. Yanımda ilk kez ağlamıyordu ama bu kez daha farklıydı. Farklı olan tek şey 30 yaşında olan Turan'ın değil, ruhu çocuk yaşına esir kalmış Turan'ın ağlamasıydı. Çünkü akıttığı her damla, sarfettiği tüm sözler bir çocuğun ruhuna aitti.

Daha çok sardığım adam göz yaşlarını yaklaşık yarım saat boyunca göğsüme akıttı. En son titremeleri durduğunda geriye iç çekişleri kalmıştı. Başını, güvenimi hissettiği yerden kaldırmayarak bir kaç dakika boyunca sessizleşmeyi bekledi. Ellerim saçlarını okşarken gerilmişti ama geri çekilmemişti. Her ne kadar dirensede saçlarına dokunulmasından hâlâ nefret ediyordu. Bu yüzden onu rahatsız etmemek adına rahat bıraktım. Zaten o da geri çekilmişti.

Üzerinde geldiğinden beri hiç değiştirmediği ceketi vardı. Gerçi gelir gelmez benimle ilgilendiği için böyle olmuştu. Sahi ne ara geçmişti mide bulantım?

Başını kaldırarak kızarmış gözlerle bana baktı. Artık bu gözlerin neden alev ateşinde renk değiştirdiğini anlamıştım. Aslında onun gözleri gün batımı renginde değildi. Hiç olmamıştı. Sadece ben öyle görmek istemiştim. Onun gözleri gün batımını değil geriye küllerini bırakmış bir yangını andırıyordu. Ve bu rengi sadece alev yansımasında görüyordum.

"Bir şey sorabilir miyim?" diye sordum parmağımla bir işareti yaparken.

Dudaklarından kaçan kıkırtıyla aynı hareketi yaparak, "Bir şey soruşa bilərsən." dedi. Aylardır hep içimde tuttuğum soruyu pat diye sorarak, "Benden hiç bıktın mı? Ya da durmadan ağlamalarım yüzünden benden uzaklaşmak istedin mi? Belkide 8 ay boyunca ayrı kalmamız bu yüzdendi. Eğer öyleyle seni anları-" diyemeden lafımı dudaklarıyla kesti.

İlk kez bu denli sert öperken dişlerini tenime batırdı. Dudaklarımdan firar eden inlemeyle hızla geriye çekildim. Isırdığı için ona öfkeyle bakarken aynı şekilde o da bana bakıyordu.

"Neden ısırıyorsun?!"

"Çünki əsəbləşdirirsən! O qədər söz deyirəm sənə sən yenə mənə inanmırsan." (Çünkü sinirlendiriyorsun! O kadar laf söylüyorun sana ama sen bana yine inanmıyorsun.)

"Korkuyorum çünkü! Sonumun annem gibi olmasından korkuyorum. Ben annem gibi olmaktan korkuyorum. Annem gibi sevmekten annem gibi sevilmekten korkuyorum!" Sonra acıyla tebessüm ederek, "Gerçi annem sonumda sevdiğini bularak öldü ama olsun." dedim.

"Səni qorxutan nədir? De mənə bilim. Bilim ki bir də o qələti etməyim." (Senin korkutan nedir? Söyle bana bileyim. Bileyim ki bir daha o hatayı yapmayayım.)

Gözlerim gözlerinde gezindi. Anlatmaya çekindiğim konu annemin sorgusuz sualsiz bir adamla evlenmesi, ailesini yok saymasıydı. Anlatırsam beni yargılar mıydı düşüncesi düşlerimden hiç gitmiyordu. Elbet Turan yargılayacak bir adam değildi ama ya bir gün beni anlattıklarımla vurursa?  Bana bu denli güzel hissettiren adama gözü kapalı güvenmeyecek kadar çok korkuyordum kendimi kaptırmaktan. Çünkü ona kendimi tamamen teslim edersem, babam gibi olacağından korkuyordum.

İç çekerken kaçmayı değil kendimi anlatmayı seçtim. Tıpkı onun gibi yaparak bana yük olan hikayemi onunla bölüştüm.

"Benim annem değmeyecek bir adam için tüm ailesini karşısına almış bir kadın." Buna rağmen ailesi onu hiç bırakmamış geri dönmesi için bir umutla beklemişlerdi. Ve annem ona hiçbir zaman yüz çevirmeyen ailesine geri dönmüştü. "Evliliğin ilk gününden beri sırf annesinin lafları yüzünden anneme kan yutturan babamı annem delicesine sevdi. Yeri geldi kayınvalidesinden şiddet gördü, babam olacak o insandan şiddet gördü ama bana mısın demedi." Burnumu çekerek devam ettim.

"Çünkü babamın gösterdiği ilk merhamete, şefkate kanacak kadar çok seviyordu onu. Günden güne sevgisi yüzünden yok olduğunu göremiyordu annem. Babam ona kızsa, onu aldatsa bile eninde sonunda soluğu annemde alıyordu." Midem bulanıyordu bunları anlatırken. "Ve annemin sevgisi o kadar hastalıklıydı ki, bunu bile bile başka kadının koynundan çıkıp onun koynuna gelen insanı yine sevdi."

Ellerimi yüzüme kapatırken hıçkırıklara boğulmuştum. Bunları anlatırken yanan canım, annemin bile bile yaşadıklarının yanında bir hiçti.

"Bak ben babası tarafından sevilmiş bir kız değilim. Ben baba sevgisi nedir bilmem. İlk sevgi kırıntısına kanacak kadar sevgiye aç bir kadınım. Ama-" yutkundum. Ellerimi yüzünden çekerek bana şefkatle bakan adamı izledim. "İlk kez sen tarafından sevildim. Sen beni sevdin. Ama-" diyerek sustum. Devamını getiremedim. Getirip getirmemek arasında ikilemde kaldım.

"Ama? Davamını gətir."

Omuzlarım düşerken, "Babam ne olursa olsun annemi sevdi. Sevgisi zehir oldu ama sevdi. İkiside aynı zehirden senelerce içti. Babam çoğu zaman onu yok sayamadı." dedim. "Ama beni hiç sevmedi ve hep yok saydı. Sanki hiç yokmuşum gibi hissettirdi."

"Benim yaptığım gibi.." dedi donuk bakışlarıyla.

"Senin yaptığın gibi.."

Gözyaşlarım daha çok süzülürken, "İşte bu beni korkutuyor Turan. Tam unuttum diyorum ama unutamıyorum. Unuttuğumu zannediyorum." hıçkırdım. "Kaldıramıyorum. Yemin ederim kaldıramıyorum." Titreyen ellerimle kendimi gösterirken, "Yaşadığım ilk acıda tüm yaşanılanlar gözlerimin önüne geliyor." iç çektim ağlayarak. "Sana bedenimi teslim edecek kadar seviyorum ama sana ruhumu teslim edecek kadar güvenemiyorum."

Ellerimi yüzüme utançla kapatarak, "Bak cümlenin ağırlığının farkındayım ama yapamıyorum. Beni öyle bir yok saydın ki sen unutamıyorum. Üstüne bahsetmeni istemediğim, delicesine korktuğum bir gerçek var. Ben bunlarla nasıl baş edilir bilmiyorum." dedim tüm dürüstlüğümle.

"Turan ben sana teslim olmaktan korkuyorum. Ya sana teslim olduğumda babam gibi yaparsan? Beni bir masala inandırırsan? Ya her şey biterse? Güzel bir rüyadan uyanırsam?"

"Aysu." dedi tüm duygularını ismimle ifade ederek.

"Özür dilerim." Başımı eğerek omuzlarımı kaldırdım. "Kaldırırım sandım ama yapamadım. Yapamıyorum. Kırdıysam seni çok özür dilerim."

"Mənimlə olmağına peşmansan?" (Benimle olduğun için pişman mısın?)

Başımı iki yana sallarken, "Değilim. Hiç olmadım. Ne olursa olsun olmayacağım. Çünkü beni seviyorsun."

"Sevirəm. Eşşəyin biri də olsam, səni Allah üçün çox sevirəm." (Seviyorum. Eşşeğin teki de olsam seni Allah için çok seviyorum.)

Aniden beni çevirirken sırtım yatakla buluştu. Ellerimi gözlerime kapatarak ağlıyordum. Durduramıyordum kendimi. Hiç duracak, bitecek gibi değildi yaşadıklarım. Yüzümün iki yanından koyduğu kollarıyla kafamın yatakta biraz daha çöktüğünü hissettim. Ellerimi yüzümden çekmezken merhamet dolu sesi kulaklarıma doldu.

"Sevgilim. Aysu'm." diyordu en içten duygularla. 

Ellerimi yüzümden çekerken, "Ben mutsuz bir sonumuz olsun istemiyorum. Ben seninle, kızımızla eğer olursada diğer çocuklarımızla beraber mutlu bir sonumuz olsun istiyorum. Ben seninle mutlu sonsuz olalım istiyorum." dedim.

Çektiğim, çektiğimiz onca acıdan sonra elbet bunu istemek hakkımdı. Yaşadığımız hayatın mutlu bir sonla son bulmasını istemek en büyük hayalimdi. Çünkü gerçekten biz bunu hak ediyorduk.

Yüzü yüzüme yaklaşırken, "Ölərəm sənə." dedi yalın bir sesle. Öyle bir bakış ve ses tonuyla söylemişti ki bunu gerçekten yapar gibiydi. (Ölürüm sana.)

"Bilirəm səni çox qırdım, səni çox incittim amma inan mənə, mən özümdə yaxşı bir vəziyyətdə deyildim. Həm psixoloji həm də fiziki cəhətdən çox pis halda idim. Bunu da ən çox sənə hiss ettirmişəm. Üzr istəyirəm." (Biliyorum seni çok kırdım, seni çok incittim ama inan bana, kendim bile iyi bir durumda değildim. Hem psikoloji hem de fiziksel olarak kötü bir durumdaydım. Ve bunu en çok sana hissettirdim. Özür dilerim.)

Parmaklarım, eğildiği için bollaşan siyah tişörtünün içininden sol göğsünün bir kaç santim aşağısındaki kurşun yarasına dokundu. Hani biraz daha yukarı gelse ölecek olacağı yaraya. Buz gibi olan parmaklarım sıcacık tenine dokunur dokunmaz kaskatı kesildi. Yüzü ani bir tepkiyle buruşurken buna sebep dokunduğum yaraydı.

"Sebebi bu yara mı? Yoksa," Diğer elimi kaldırarak yüzündeki bıçak yarasına dokundum. Yine buruşturmuştu yüzünü. "bu mu?"

"Hər ikisi də." dedi buruk bir sesle.

"Buna neden olan biri çok mu yaktı canını?"

Çenesi titrerken, "Çox." dedi. Kızaran gözleri beni izlerken, "Canını kim bu denli yaktı Turan?" diye sordum. Direkt dolan gözlerinden süzülen yaşlar üzerime damladı. Soruma cevap vermedi. Vermeyeceğini bilerek sormuştum zaten. Onun yerine, "Olan olub onsuzda. Edən də edib." dedi. (Olan oldu zaten. Yapan da yaptı.)

"Olan başka birine olmadı ki. Sana oldu."

"Aysu," diye seslendi acı çekercesine. Kurduğum onca cümle değil de bu onu daha çok yakmış gibiydi.

"Turan." dedim ona daha dikkatli bir şekilde bakarken. "Öpsem yara izinden geçer mi?"

"Sən öpsən keçər." (Sen öpersen geçer.)

Tebessüm ettim masum çıkan sesine. Geçsin istedim tüm yaraları. İlk önce ceketini çıkarmasına yardım ettim sonra tişörtünü. Pozisyonumuzu hiç bozmazken yükselerek yanağındaki yara izinden öptüm. Gözlerini kapatmış, dişlerini sıkmıştı. Yetmedi defalarca kez öptüm. Ardından biraz daha eğilerek kalbinin bir kaç santim altındaki kurşun yarasından öptüm. En can alıcı noktası burasıydı. Çünkü bu kez daha fazla yanıyordu canı. Daha çok yakmamak, yaşadıklarını bir kez daha hatırlatmamak adına geriye çekildim. Lakin uzaklaşmadım. Bu kez nefesinde can bulmak adına dudaklarına kapandım.

Saatlerce hiç konuşmamış, ağlamamış, geçmişimizde kaybolmamış gibi bu kez nefesimizde nefeslendik. Bir elim tutunmak adına künyesini kavradı. Diğer elim hep olduğu gibi kalbinin üzerine kapandı. Durmadık. Daha fazlasını isteyen tenlerimiz defalarca kez buluştu. Nefesinde can buldum. Nefesimde can buldu. Boynumda soluklanırken bile dilinden dökülen yeminler, sevgi sözcükleri tükenmedi.

Güveneceksin bana diyordu. Bana güveneceksin ve en güzel teslimiyetin ben olacağım dedi.

İnandım. Çünkü en güzel teslimiyetim o olsun istedim.

❤️‍🩹

Elinde tuttuğu su şişesini yavaş bir şekilde Orhan'ın yüzüne döktü Elçin. İki saattir uyanmasını bekliyordu ama Orhan uyanmıyordu. Sonuç olarak cezayı haketmişti. Vakit intikam vaktiydi! Orhan irkilir irkilmez hızla koltuğa oturdu Elçin. Sanki masummuş gibi hareket ederek ters tuttuğu telefonuyla ilgilenmeye başladı. Onun aksine gerçekten masum bir şekilde Orhan'ın yanı başında oturan Oktay, "Sən adam olmazsan." dedi Elçin'e hitaben. (Senden adam olmaz.)

Elçin gözlerini belerterek sus demişti. Yerinden kalkan Orhan ilk Elçin'e sonra Oktay'a baktı. "Kim üstümə su tökdü?" (Kim üzerime suyu döktü?)

"Olmayan nənənin canı üçün Oktay." dedi Elçin. (Olmayan ninenin canı üzerine Oktay.)

"Ala nə Oqtay? İlişmə mənə!" dedi yerinde geri yaslanan Oktay. (Lan ne Oktay? Sataşma bana!)

"Nənənin canı üçün Oqtay tök dedi. Dedi ki tök oyansın. Çox xorulduyur." dedi baş sallarken. (Ninenin canı üzerine Oktay dök dedi. Dedi ki dök uyansın. Çok horluyor.)

Hızla Oktay'a dönen Orhan, "Mən xorulduyuram Oqtay?" diyerek sordu. (Ben horluyor muyum Oktay?)

"Külümü qoyum boş başına Orxan. Sənin nənən var?" diye sordu gerçeği anlatmak adına. Yoksa şartelleri atmış Orhan'ın gerçeği kavrayacak kabiliyeti yoktu.

Bu kez Elçin'e dönerek, "Mənim nənəm var Elçin?" diyerek sordu. Yerinden ağır hareketle kalkan Elçin kaçmanın bir yolunu düşünüyordu. Yoksa birazdan kızgın boğa misali ona bakan Orhan onu çiğ çiğ yiyecekti.

"Ona görə olmayan nənənin canına and içirəm də Orxan'ım. A-ah!" (Bu yüzden olmayan ninenin canına yemin ediyorum Orhan'ım. A-ah!)

"Qudurmusan sən Elçin? Oqtay qala qala niyə mənə ilişirsən?" diye sordu Orhan. (Kudurdun mu sen Elçin? Oktay ola ola neden bana sataşıyorsun?)

"İşiniz olmasın mənimlə." dedi koltukta uzanarak başını kolunun üzerine koyan Oktay. Diğer elini tişörtten dolayı açılan karnının üzerine kapatmıştı.

Göz kaş yaparak Oktay'ı gösteren Elçin, dudaklarını oynatarak konuştu. Gözlerini kısan Orhan kendi halini çoktan unutmuş, Elçin'in aklına uymuştu. Sonuçta sataşmaya yer olsundu!

"Yastığı vur başına." Tam cümlesine devam ediyordu ki gözleri açan Oktay'la dudaklarını kapatarak kendini koltuğa bıraktı. Koltuğun arkasında durduğu için bir de kendini aniden bıraktığı için ters düşmüştü. Ayakları koltukta sallanırken ters duran görünüşünü düzeltmeden, Oğuzhan Koç gülüşü yaptı.

Haline yalandan tüküren Orhan bu kez ona bakan Oktay'a ifadesini düzelterek öpücük gönderdi. "Canım mənim." dedi Bayram Nurlu'nun ses tonunda.

Oktay yüz buruştururken, "Allah bəlanızı verməsin." dedi. Canından bezdirirdi bu adamlar. Tekrardan gözlerini yumarken Elçin olduğu yerde hızla dikelerek, "Yastığı vur başına. Sonrada qaç!" dedi dudaklarını oynatırken. Tabi sesi biraz fazla çıkmış olacak ki, Oktay yerinden kalktı.

"Deməli yastığı vur sonra qaç hə?" dedi sinirle. Zaten iki saniye bile sessizce yerinde durması garipti. Olduğu yerde yutkunan Elçin, "Vaxsey.." diyerek mırıldandı. Önünde duran Oktay Elçin'i hızla kucağına alarak omzundan aşağı sallandırdı.

"Orxan! Qurtar məni ay Orxan!"

"Baş aşağı balkondan sallan görüm özünə gəlirsən ya yox." dedi merdivenlerden çıkan Oktay.

Peşinden elinde yastık koşarak giden Orhan, yastığı arkadan Oktay'a fırlattı. Tabi tersten ona bakan Elçin'e değmeseydi daha iyiydi ama olsun. Yerinde duraksayan Oktay, "Deməli sən də sallanmak istəyirsən Orxan? Hə Orxan? Gəl bura Orxan!" dedi sinirle.

Onların aksine sevdiği kadın ve kardeşiyle restoranda yemek yiyen Cavanşir pek mutluydu.   Kendini küçük ama helalinden olan bir date çıkmış gibi hissediyordu. Mutlulukla yemeğini yerken Aysel konuşmaya başladı.

"Bu yemeğin ismi neydi Firengiz? Unuttum."

Firengiz gülerken, "Düşbərə. Sizin mantının çorba hali diyebiliriz." dedi.

"Beğendin mi Aysel?" diye sordu Cavanşir.

Aysel isminin sevdiği adam tarafından seslenmesiyle yutkundu. Öyle hoş sesleniyordu ki ismini, duraksamadan edemiyordu.

"Evet. Beğendim." Seni daha çok beğeniyorum demek vardı da ama neyse.

"Ne zaman istersen seni buraya getirebilirim. Tabi tek başına değil." dedi sonlara doğru durumu toparlayarak.

Mutlulukla tebessüm eden Aysel, "Çok sevinirim getirmene." dedi. Sonra gözlerini kaçırarak, "Yani getirmenize. Bizi getirmenize çok sevinirim. De mi Firengiz?" diyerek genç kızı dürttü Aysel.

Firengiz baş sallarken aklı farklı diyarlardaydı. Herkes aşkını bulmuşken o bir başına hissediyordu. Ne vardı yani Hamza bey ona karşılık verseydi? Adım atmaya çalışıyordu Firengiz ama karşısındaki adamda tık yoktu!

Onlar beraber vakit geçirirken evi karıştıran üçlüden haberleri yoktu. Tıpkı birbirinde kaybolan Aysu ve Turan gibi...

🙊

"Sanki tuzu biraz fazla olmuş gibi." dedim bir kaşık çorbanın tadına bakarken. Gözleri kısılırken iki elini beline sabitledi Turan. Güzel geçen saatlerimiz sonrası duş almış bana yemek yedirmek için mutfağa inmiştik. Tabi inmeden önce kızımızın uyuyup uyumadığına bakmıştık.

Elimdeki kaşığı alarak çorbadan bir kaşık aldı. Soğutmadan çorbanın tadına besmele çekerek baktı. Yüzü sen şaka mısın ifadesine bürünürken konuşmaya başladı.

"Şitdi ki bu? Harası duzludu?"

"O ne demek?"

"Şit duzsuz deməkti. Özüdə ciddiyəm duzu yoxdu. Siz demişkən, senin ağız tadın bozulmuş."

"Ya ne demek bozulmuş, a-ah! Asıl ağzı bozulan sensin. Anlamıyorsun tuzlu olduğunu." Kaşlarımı çatarak ellerimi belimin iki yanına koydum. Birazdan kavgaya gidecek mahalleye teyzeleri duruşuydu duruşum.

"İndi bir söz deyərdim amma dua elə tərbiyəli ərin var." (Şimdi bir şey derdim de dua et terbiyeli bir kocan var.)

Koluna attığım şaplakla, "Terbiyesiz!" dedim. Aklınca bana imada bulunuyordu. Bana şaşkınlıkla karışık alayla bakarak, "Hələ ağzımdan heçnə çıxmamış tərbiyəsiz oluramsa, çıxsa nələr deyərsən Allah bilir." dedi. (Ağzımdan hiçbir şey çıkmadığı halde terbiyesiz oluyorsam çıktığı zaman neler dersin Allah bilir.)

Gözlerim irileşirken, "Ya sen niye susmuyorsun? İyice cozuttun!" dedim. Yanından uzaklaşarak geçerken yüksek dozda kahkaha atmaya başlamıştı. Hatta öyle bir kahkaha atmıştı ki İnci uyanmasın diye elimle ağzını kapatmıştım.

"Gece gece ne bu enerji Allah aşkına! Biraz sessiz ol çocuk uyanacak-Heh uyandı!"

"Hayır yani ne var bunda bu kadar gülünecek anlamadım ki? Eh!" Kendimce konuşarak merdivenleri tırmanacakken belime ve bacaklarıma dolanan kollarla kendimi kucağında buldum. Hızla yanağıma boynuma öpücük kondurarak merdivenleri tırmanmaya başladı. İnci'nin yukarıdan gelen ağlama sesine Turan'ın sesi karıştı.

"Gəlirəm atam! Ağlama!" (Geliyorum babacığım! Ağlama!)

Kollarım boynuna dolanırken, "Neden beni kucağına aldın?" diye sordum. Aslında halimden gayet memnundum ama sormadan edememiştim. Yandan gözleri bana dönerken merdivenleri bitirmiştik. "Sevgilim yorulsun istəmədim."

"Ya!" dedim dişlerimi gösterecek şekilde gülümserken.

"Yaa." dedi odadan içeriye geçerken. Hızla kucağından inerken İnci kızımın beşiğin korkuluğuna tutunarak ayaklarının üzerinde durduğunu gördüm. Ağzında emziği varken saçı başı dağılmış diğer elinde ayıcıklı oyuncağını tutuyordu.

"Qızım müharibədən çıxanlar belə bu hala gəlmir. Sən necə yatırsan?" dedi şakayla karışık. İnci sanki ona laf atıldığını anlamış gibi kollarını bana doğru uzattı. "Atasına da nazlanarmış." (Kızım savaştan çıkanlar bile bu hale gelmiyor. Sen nasıl uyuyorsun? Babasına da nazlanırmış.)

Alt dudağım büzülürken, "Anneciğim ne oldu sana? Kabus mu gördün sen?" diye sordum kucağıma alırken. İnci'm burnunu çekerken kendince bir şeyler anlatmaya başladı. Bu sırada Turan arkama geçmiş bir elini belime diğerini kızımızın beline sarmıştı.

"Ane, aba, vınvın, üçük, deldi ditti!" Ne konuştuğunu anlamazken o ağlayarak devam ediyordu.

"Qızım vAllah heçnə başa düşmürəm! İndi kim gəldi kim getdi?" (Kızım vAllahi anlamıyorum! Şimdi kim geldi kim gitti?)

"Ane!" dedi bana bakarak anlarken. Babasını göstererek, babasını bana şikayet etmeye başladı. Sonra iç çekerek başını omzuma gömdü.

"Atam? Ataya bax qızım." (Babam? Babaya bak kızım.)

Yaslandığı yerden sadece gözlerini babasına çevirerek baktı. "Baxışına ölərəm mən. Gəl ataya." (Bakışına ölürüm ben. Gel babaya.)

Babasının kucağına giderken çıkarttığı emziğini tekrar ddudaklarına yasladı. Onlar kendince konuşurken ben pencereye doğru ilerlemiştim. Bahçe taraftan içerisi gözükmediği için rahatç bakabiliyordum. Aşağıda tam pencerenin altında bir koruma duruyordu. En son açık kalan pencere olayında Turan buraya koruma dikmişti. Sebebini sorduğumda ne olur ne olmaz dursun burada demişti. Bir açıklama yapmamıştı ama eve geç gelmeleri ciddi bir meseleyle uğraştığının kanıtıydı.

Aniden ortamda yankılanan telefon zil sesiyle arkamı döndüm. Turan bir eliyle İnci'yi tutarken diğer elinde telefonu vardı. "Eşidirəm." dedi açar açmaz. (Dinliyorum.)

Kaşları çatılırken, "Nə?" diyerek bir tepki verdi. Yanına doğru adımlarken tam karşısında durdum. İki elimi de göğsüne yaslarken alnımdan öpmüştü. Sadece beni değil ona yaslanan İnci'yi de öpmüştü. Telefonun sesi kısık olduğu için tam duyamıyordum."Zarafat edirsiz? Yoxsa ciddidi o taxtabaş?" (Dalga mı geçiyorsunuz? Yoksa o kafası kırık ciddi mi?)

"Yoxdu ki, ağıl yoxdu ikisində də. Adam ağıllı biri yoxdu baxsın ona? Firəngiz, Aysel hardadı? Necə yəni? Oha!" Gözleri belermişti şaşkınlıktan. Sonra sırıttı. Aniden ciddileşirken başını iki yana salladı. "O boyda adamsız ağıldan kənar hərəkət edirsiz. Gözləyin gəlirik." (Yok ki, akıl yok her ikisinde. Adam akıllı biri yok mu baksın ona? Firengiz, Aysel nerde? Nasıl yani? Oha! Eşşek kadar olmuşsunuz ama hâlâ akıldan kenar hareket ediyorsunuz. Bekleyin geliyoruz.)

Telefonu kapatır kapatmaz bir elini belime sararak beni kendine çekti. Dudakları kıvrılırken kaşları kalkmıştı. "Belə baxmağa davam eləsən, heç yaxşı şey olmayacaq." (Biraz daha böyle bakmaya devam edersen hiç iyi şeyler olmayacak.)

Gözlerimi bilerek kırpıştırırken,  "Niye ki?" diye sordum. Dudaklarını aralayıp konuşacakken telefonu tekrardan çaldı. "Nə var Elçin?"

"Ölürəm komandir! Çatdırın özünüzü!" (Ölüyorum komutanım! Yetişin!)

"Səbəb?"

"Necə yəni səbəb komandir? Ölməyim üçün səbəb olmalıdı-Ah! Yavaş tut Orxan, dondu başım!" (Nasıl yani sebep komutanım? Ölmem için bir neden mi olmalı-Ah! Yavaş tut Orhan, dondu kafam!)

"Söndür Elçin söndür. Gəlib o biri tərəfini də mən sındıracam." (Kapat Elçin kapat. Gelip o biri tarafını da ben kıracağım.)

Bana bakarken, meraklı bakışlarıma hitaben konuştu. "Elçin Orxana sataşıb, Orxan da Oqtaya. Oqtay da bu ikisini balkondan sallandırıb. Nəticə də başı dönən Elçin yıxılıb yerə. Orxan'ın dediyinə görə boş başı şişib. İndi də Aysu bacı gəlib baxa bilər deyə soruşur." Omuz silkerek rahat tavrından ödün vermedi. "Bu qədər." (Elçin Orhan'la dalga geçmiş, Orhan da Oktay'la. Oktay da her ikisini balkondan aşağı tutmuş. Sonuç olarak başı dönen Elçin yere çakılmış. Orhan'ın dediğine göre boş kafası şişmiş. Şimdi de Aysu bacı gelip bakabilir mi diye soruyor. Bu kadar.)

"Ve sen bunları anlatırken bu kadar rahatsın?" diye sordum şaşkınlıktan açık kalan ağzımla.

İnci'nin gözlerini kapatırken dudaklarımı kapatarak öptü. Sonra geri çekilerek, "İnsanın hər günü belə keçən də istər istəməz rahat olur." dedi. (İnsanın her günü bu şekil de geçince istemesen bile rahat oluyorsun.)

"26 senelik ömrümde böyle bir olay yaşamadım hiç."

"Hələ bu nədi ki? Neysə sən hazırlaş mən də qızımı geyindirərəm." Odadan hızla ayrılırken Turan arkamdan iç çekerek bakmıştı. Saatlerdir hiç beraber olmamışız gibi davranması bana olan özleminin boyutunu gösteriyordu. Şahsen gururum okşanmadı desem yalan olurdu.

😃

"Midem de bulanıyor Aysu bacı. Acaba beyin kanaması geçirdiğim için mi?"

Elimi yüzüme kapatırken Turan'ın Mübariz ve İnci'yi alarak oyun oynadığını gördüm. Herkesten soyutlanmış gibiydi. Gözlerim saate takılı kalırken dudak büzdüm. Saat gecenin dördüyken biz hep beraber Elçin abilerin evinde toplanmıştık. Nedenini açıklamama gerek yoktu ama durum Turan'ın anlattığından daha vahimdi.

Mesela Elçin abi öyle bir kaymış öyle bir yere çakılmıştı ki alnı yalan söyleyen Pinokyonun burnu gibi uzamıştı. Bu halini gören Turan dakikalarca kahkaha atmış bir de üstüne dalga geçmişti. Yani şimdi suskunluğu attığı kahkahaların yorgunluğundandı.

"Aysu bacı? Nur görürsən? Ərinə baxan kimi hamını yadından çıxardır. Ölürəm burda!" dedi ağlak ifadeyle. (Nur görüyor musun? Kocasına bakar bakmaz herkesi unuttu. Ölüyorum burada!)

"Elçin abi yemin ederim beyin kanaması geçirmiyorsun. Sadece fazla şişmiş o kadar. Cavanşir abinin aldığı melhemde sabah akşam sürersen morluğu geçecek. Sen merak etme."

Kesecektim kendimi en son! İkna edemiyordum adamı bir türlü ölmeyeceğine dair.

Oktay abi sessizce çayını yudumlarken, "Həmişə sakit olan qızı da bezdirmisən artıq." dedi alayla. (Her zaman sessiz olan kızı da bıktırdın artık kendinden.)

Elçin abi gözlerini kırparak bana baktı. "Bıktırdın mı seni abim? Sende mi bıktın benden?" O kadar masum sormuştu ki ona iki başımı yana sallayarak cevap vermiştim.

"Bıkmadım abi sen merak etme."

"Abim!" dedi aniden dolu dolu. Karısı Nur'a bakarak, "Tam bacım olmalıq xanımdı hə Nur'um?" diye sordu. (Tam kardeşim olmalık bir hanım ha?)

Nur dolu gözlerle eşine bakarken, "Şarteli atmış bir beyine sahip kocam var artık." dedi. Bana bakarak, "Kafası şiştiğinden beri duygu dolu sorular soruyor Aysu. Gerçekten iyi değil mi?" diye sordu.

Bir de bu durum vardı. Daha bir kaç dakika önce vasiyet etmişti herkese. Ölürsem arkamdan ağlayın. Beni unutmayın. Unutursanız karabasan gibi çökerim rüyanıza demişti hepimize. Turan da karşılık vererek Ölünce salsaydın bari bizi demişti. Gerçi bunu demesi Elçin abinin oğluna sarılarak içli içli ağlamasına neden olmuştu.

Aramıza en geç katılanlar Cavanşir abi, Firengiz ve Aysel olmuştu. Beraber yemeğe çıkmış ardından açık sinema izlemişlerdi. Çok güzel geçen günleri buraya gelirken şokla sonlanmıştı. Tabi tüm erkeklerin Elçin abiye gülmesi dışında sorun yoktu.

"Nurcuğum, kocan gerçekten çok iyi. Beyin kanaması falan geçirmiyor ya da ölmüyor. Taş gibi mübarek taş!"

Nur iç çekerek kocasının alnında öptü. Karı koca birbirileriyle ilgilenirken Turan'ın yanıma kadar geldiğini hep olduğu gibi diz çöktüğünü gördüm. Avuç içlerimden öperken, "Mən Oqtaynan çölə çıxıram. Biraza gələrik. İstəsən Firəngiznən evə gedərsən. Ya da məni gözləyərsən." dedi. (Ben Oktay'la dışarıya çıkıyorum. Biraz sonra geliriz. İstersen Firengiz'le eve gidersin. Ya da beni beklersin.)

"Geç gelmemeye çalış olur mu? Seninle beraber gitmek istiyorum evimize."

Etrafına kısa bir göz gezdirerek hızla dudaklarımdan öptü. "Gözlə məni. Tez gəlməyə çalışacam." Öpücüğünden dolayı mest olurken en son çocukları da öperek gittiler.

***

Gecenin sessizliğini, ay ışığının yansımasını üzerinde taşıyan sahili izliyordu Turan. Yüzünde hafif bir melankoli vardı, genç adamın. Gözleri tek bir yerde takılı kalmış, zihninde kaybolmuştu. Düştüğü bu durumu düşünüyor, vicdan azabından kahroluyordu. Oysa pişman değilim demişti. Pişman olmuştu. Ömründe ilk kez bu kadar pişmanlık duymuştu. Hata yapmadığını düşünen adam, kendini hatanın ta ortasında bulmuştu...

Kulaklarına dolan ateş yakma sesiyle dikkati dağıldı Turan'ın. Ters ve sert bir ifadeyle yanında ona eşlik eden Oktay'a bakarak konuştu.

"Az zıqqımlan bu zəhrimarı." (Az zıkkımlan bu zehirden.)

Oktay, ucu alevlenen sigarayı izledi. İkilemde kalmış gibi bakıyordu. Turan bunu farkeder farketmez elindeki sigarayı aldı. Önce yere atarak siyah postallarıyla ezdi. Ardından hemen yanı başında duran çöp kutusuna attı.

Dudakları kıvrılan Oktay geriye yaslandı. İki elinide bacaklarının üzerine koyarak başını geriye atmıştı. Dudaklarından süzülen sıcak buhar soğuk havaya karıştı.

"Elə zibilə düşmüşəm ki, nə edim bilmirəm." (Öyle bir karmaşanın içindeyim ki ne yapacağımı bilmiyorum.)

"Aysu sonuna qədər nə etsə haqlı olacaq." Komutanına dönerek baktı son sözleri söylerken. "Bəlkədə gedəcək." (Aysu sonuna kadar ne yapsa haklı olacak. Belkide gidecek.)

Yutkunamadı Turan. Başını elleri arasına alarak, "Gedəcək. Aysu bu həqiqəti öyrənəndən sonra gedəcək. Bunu bilirəm." dedi fısıltıyla. (Gidecek. Aysu bu gerçekleri öğrendikten sonra gidecek. Bunu biliyorum.)

"Okan bəy, həyat yoldaşının ölüm səbəbini axtarır." dedi Oktay. (Okan bey, eşinin ölüm sebebini arıyor.)

"Elçin dedi mənə." (Elçin söyledi bana.)

"Aysuya yaxınlaşmaq istəyir. Hamza, evin ətrafında gəzir Aysunun çıxması üçün gözləyir dedi." diyerek devam etti Turan. (Aysu'ya yakınlaşmak istiyor. Hamza, evin etrafında geziyor Aysu'nun çıkması için bekliyor dedi.)

"Nə etmək istəyirsən?" diye sordu Oktay. (Ne yapmak istiyorsun?)

Gözlerini mavi denize dikti Turan. Öylece izledi denizi. Ne yapması gerekiyordu? Yada ne yapmak istiyordu? Artık kaçmak değil
öğrenmesini istiyordu. Kaçtıkça boğuluyordu gerçekler arasında. Lakin o söyleyecek cesareti bulamıyordu. Nasıl denirdi ki, hayatının en büyük acısını benim yüzünden yaşadın diye?

Anneni kendi ellerimle öldürdüm diye?

Senelerce acı çeken kadın şimdi de sevdiği adam yüzünden acı çekecekti...

"Aysunun yavaş yavaş həqiqəti öyrənməsini. Ya mən deyəcəm ya da özü öyrənəcək." (Aysu'nun yavaş yavaş gerçekleri öğrenmesini. Ya ben söyleyeceğim ya da kendisini öğrenecek.)

***

Bölüm sonu...

Turan'ın sakladığı gerçeği de öğrendiğimize göre artık geriye son bir kaç bölüm kaldı. Tahmini ilk kitap finali 24 ya da 25 bölümde olacaktır.

İlk kitap finali çoktan yazılmıştır. Kısa bir spoiler tik tok da ve instagram sayfasında editli bir şekilde gösterilmiştir. Şimdiden söyleyeyim baya bir ağlayacağız ama son acı veren ağlamalarımız olacaktır. Tabi ara sıra ağlayacağız ama olsun. Hem mutluluk göz yaşları bir başkadır.

Unutmayın acıyı derinden hissetmeyen bir insan mutluluğun ne demek olduğun anlayamaz.

Sevgi ve saygıyla. Allah'a emanet olun.

Her türlü spoiden haberdar olmak için; instagram: maisie_ruby_   ,  yabancinefesofficical

Tik tok; maisie_rubys

Takip etmeyi unutmayın lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

GELECEK By VeraHare

General Fiction

140K 7.1K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
355K 27.8K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
1M 55.8K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
199K 11.4K 67
Karanlık bi boşlukta gibi hisseden Derinin o dipsiz boşluktaki tek ışığının farkına varış ve ona tutnmaya çalışması... ❗KİTAP FİNALDEN SONRA DÜZNELEN...