KAPIDAKİ YABANCILAR

By BerilGlen6

22 2 1

Ateş - hastalanan annesine bakmak için - İzmir'den İstanbul'a gitmesi gereken eşi Duygu'yu havalimanına gitme... More

KAPIDAKİ YABANCILAR

22 2 1
By BerilGlen6


- (Kapıya vurarak) Kapıyı açar mısın, lütfen?

- (Delikten bakarak) Kim o?

- Taksi bizi yanlış adrese getirdi, galiba. Biz kaybolduk, lütfen yardım edin! (Yağmurdan sırılsıklam olmuş, mini etekli, iki kız kollarını kavuşturmuş bir şekilde, üşümemek için birbirlerine doğru sokularak)

- Kusura bakmayın, size kapıyı açamam. Tanımam, etmem...

- Lütfen! Telefonlarımızın şarjı bitti. En azından telefonu kullanmamıza izin ver.

***

"Annene geçmiş olsun dileklerimi ilet, lütfen." dedi, Ateş. Eşi Duygu, hastalanan annesine bakmak için birkaç günlüğüne İzmir'den İstanbul'a gitmek durumunda kalmıştı. "Tabii iletirim. Sen, bensiz idare edebilecek misin, peki?" diye sordu, Duygu. Aslında içten içte kendi varlığının kıymetini anlamasını istiyordu. "Ederim ya, iki-üç gün zaten, n'olacak?" dedi, Ateş, umursamazca. Her ikisi de çocuklar dünyaya geldikten sonra, birbirlerine eskisi kadar heyecân duymadıklarının farkında idi, yoğun iş temposundan dolayı erken uyudukları için bir süredir karı-koca değil de kardeş gibi gibiydiler.

Çocukları evvelsi gün babaannesine bırakmışlardı. Ateş ve kedileri; Eros bu hafta sonu ilk kez evde erkek erkeğe takılacaklardı. Eros, onu sahiplendiklerinde altı-yedi aylık bir sokak kedisiydi. Çocuk yaşına rağmen, sokaktaki dişi kedileri rahat bırakmadığı için ona "Eros" adını vermişlerdi. Henüz kısırlaştırılmadığından dolayı sürekli dışarı kaçmak istiyordu. Ateş ise evden çalışan bir grafik tasarımcı olarak, bilgisayar başında saatlerini alacak bir müşterinin işini, pazartesi gününe kadar yetiştirmek zorundaydı.

Ateş, eşini havalimanına gitmek üzere taksiye kadar geçirdikten sonra masasının başına geçip işe koyuldu. Arada kahve almak için mutfağa gittiğinde, Eros klavyenin üzerine yatmaya çalışıp işini sabote etmek istese de yarılamayı başardı, neyse ki. "Bugünlük bu kadar yeter" diye düşünerek geceyi bir kadeh şarap ve film eşliğinde sonlandırmaya karar verdi. İnternetten Keanu Reeves'in başrolünde oynadığı "Knock Knock" adlı bir film seçti. Kanepeye yayıldı. Dışarıda, sağanak bir yağmur yağıyordu. Sonbahar, Urla'da oldukça soğuk geçerdi. "Bak, Eros, şu anda o yağmurun altında kalmış olabilirdin. Burada, sıcak evinde mutlu mutlu yatıyorsun, değil mi, oğlum?" dedi, uyuklarken oldukça mâsum görünen kedisine dönerek. Eros kendisiyle konuşulduğunu fark edip bir an gözlerini açtı, sonra kaloriferin önündeki sepetinin içinde, yeniden huzurlu bir uykuya daldı.

Ateş âniden birinin kapıya vurduğunu duydu. Filmi başlatmasıyla durdurması bir olmuştu. Gece saat bire geliyordu, neredeyse. "Bu saatte kim olabilir ki?" diye düşündü. Buralarda hep iki-üç katlı villalar vardı ve herkes birbirini tanıyordu. Gecenin bu saatinde kimse kimsenin kapısını çalıp rahatsızlık vermezdi. Tanıdık biri olsaydı önce bir mesaj atar veya arardı, büyük olasılıkla. Aklında bu düşünceler ile kapıya doğru yürüdü...

- Donumuza kadar ıslandık, yağmurda! Allah rızâsı için açın ya! diye haykırdı, esmer olan kız.

- Size yardım edemem, maalesef. dedi, Ateş ama yine de kapının önünden ayrılamadı.

- Şşş... dedi, sarışın kız, esmere dirsek atarak. Bu sefer, sözü o aldı:

- Bayım, açın, lütfen. İki kız, gecenin bir yarısı kaldık burada, dağın başında!

"Bayım" demesi, Ateş'e bir anda güven vermişti. Tehlikeli tipler olsa "Bayım" diye hitâp etmezlerdi, herhalde diye düşündü. İki minyon genç kız, onun gibi kırkında, iri yapılı bir adama ne yapabilirdi ki? Hem tatlı samimi kızlara da benziyorlardı. Onları bu soğukta, yağmurda dışarıda bırakmaya vicdânı da el vermezdi. "İnsaniyet nâmına yardımcı olabilirim" diye geçirdi, içinden.

"Peki, telefonu kullanmanıza izin vereceğim." dedi ve kapıyı açtı, Ateş. Kızlar, bir ağızdan "Çok teşekkürler, çok sağ olun..." diyerek içeri girdi.

Eros da uyku mahmûru gözleri ile geride bekliyor, bu dâvetsiz misâfirleri tedirgin bir şekilde gözetliyordu. Kızların saçından bile sular damlıyordu. "Ben size havlu getireyim." dedi, Ateş. Bir yandan da ya hırsızlık yaparlar mı, bıçak ya da silâhları var mıdır diye düşünmekten kendini alamıyordu. Bu uğursuz düşünceleri, Duygu'nun ona öğrettiği gibi "İptâl, iptâl, iptâl!" diyerek aklından kovmaya çalıştı. Uzun koridordan içeri doğru yürüyerek banyoya geçti, banyo ve baş havlularından aldı. Salona geri döndüğünde bir ân kızları göremedi ve korktuğunun başına geldiğini zannetti ama kızlardan biri, Eros'u kucağına almıştı, diğeri de kedinin başını okşuyordu. Sarışın olan "Çok tatlıı..." dedi. Esmer olan da "Tüyleri yumuşacık. Adı ne?" diye ekledi. "Eros" diye yanıtladı, Ateş. Sarışın olan cilveli bir şekilde "Ooo, aşk tanrısı, çok havalı..." deyince, hepsi gülüştüler. Ortamdaki gerginlik azalmıştı. Kediyi yavaşça yere bıraktı, arkasından bakarken gülümsemeye devam etti, sarışın. Ateş, kızlara havluları uzattı. Banyo havlularına sarınıp kanepenin üzerine oturdular. Baş havluları ile de saçlarını kurulamaya başladılar. "Ah, tanışmadık, bu arada!" diye bir ânda yerinden fırladı, esmer olan, "Ben "Alev." diyerek elini uzattı. "Ateş." diyerek o da uzatılan soğuktan buz gibi olmuş, minik eli tuttu. "Bu da Çiçek." diye arkadaşını tanıttı, Alev. Çiçek de yerinden kalkarak tokalaştı ve ardından bir reverans yaptı. Ateş, içinden "Kibâr kızlara benziyorlar, aslında" diye düşündü. Rahatlamıştı.

Ateş, onları telefonu kullanmaları için içeri aldığını bile neredeyse unutmuştu. Televizyon ekranında duraklatılmış olan filmi görüp "Aa, film mi seyrediyordun? Bizim yüzümüzden yarım kaldı, gâlibâ" dedi, Alev. "Evet ama sorun değil, sonra devâm ederim." deyip, lâfı kestirip attı, "Ben size şunu vereyim, siz aramanız gereken yeri arayın, isterseniz" diyerek telefonunu uzattı. Çiçek "Aa ama numarayı ezbere bilmiyoruz ki... Telefonu ve adresi bir kâğıda yazmıştık, o da yağmurda eridi gitti. Buralarda bir ev partisine dâvetliydik. Taksi bizi dolaştırıp durdu, sonra "Konum burayı gösteriyor, abla" deyip bizi dağın başında bırakıp gitti." diye dert yandı. Alev de "Aynen. Dakikalardır buralarda dönüp duruyoruz. Başımıza bir şey gelecek diye çok korktuk. İkimizin de şarjları bitti, kimseyi de arayamadık..." dedi.

Ateş de "O zaman, ben size bir taksi çağırayım, en iyisi. Evinize geri dönün." Kızlar birbirilerine doğru baktı; hiçbir şey konuşmadan anlaştılar. Çiçek, "Biz de telefonu o yüzden kullanmak istemiştik, zaten." dedi. Ateş hemen taksi uygulamasına girip baktı: "En yakın taksi, kırk beş dakika mesâfede görünüyor" dedi ve kızlara doğru baktı "Çağırıyorum, o zaman?" diye sorup onlardan onay bekledi. Beklediği onay cümlesi gelmedi ama Alev "Ya şey... Acaba, çamaşır kurutucunuz varsa taksiyi beklerken kıyâfetlerimizi kurutucuya atsak olur mu?" dedi, yalvarırcasına bir ses tonuyla. Çiçek de hemen yalandan hapşırdı ve "Yoksa hasta olacağız, bu ıslak kıyâfetlerle..." diyerek arkadaşına destek çıktı. Ateş bu talebi geri çevirmek istedi ama kızların yağmurda ıslanmış köpek yavrusu bakışlarına daha fazla karşı koyamadı, "Kurutucumuz var. O zaman, ben eşimin kıyâfetlerinden bir şeyler bakayım, size. Üzerinizi banyoda değiştirirsiniz." dedi. Çiçek de "Taksi gelene kadar yetişir, zaten. En kısa program on beş dakika oluyor; hemen kurur." diye yükseldi. Alev "Ayakkabılarımızı da kaloriferin yanına koyalım hattâ, onlar da kurusun" deyip antreye geçti. Ateş "Bir halt ettik ama..." diye kendi kendine mırıldanarak içeri gidip, gardıroptan iki pijama takımı aldı, kızlara uzatıp banyoyu gösterdi. Bir yandan da eşinin kıyâfetlerini bu yabancı kızlara verdiği için bir suçluluk duygusu hissetti. Bu kızları eve almakla hatâ mı ettim acabâ diye düşünmekten kendini alamıyordu.

Beş dakika sonra, Ateş kendini salonda, karşısında karısının tanıdık pijamalarını giymiş iki yabancı kız ile otururken buldu. Alev, yarısı dolu şarap kadehini gözüyle işaret ederek "Ooo... Şarap içiyordun, galiba..." dedi, câzibeli bir ses tonuyla. "Beklerken size birer kadeh ikrâm edebilirim, isterseniz." dedi Ateş ve sâniyesinde, içinden "Bu kadar centilmen olmak zorunda değildin" diye kendini azarladı. Kızlar, bu teklife balıklama atlayıp şarabı su gibi içmeye başladı. Ardından bir kadeh, bir kadeh daha... Onlara eşlik etmek durumunda kalan Ateş'in gardı da yavaş yavaş düşüyordu. Şarap hemen tükenince evdeki diğer içkilere geçtiler. Muhabbet de giderek koyulaşıyordu... Kızlar sinemadan edebiyâta, görsel sanatlardan müziğe kadar, hemen her konuda ne kadar kültürlü olduklarını gösteriyor; onu entelektüel açıdan da etkilemeyi başarıyordu. Taksi de bir türlü gelmek bilmemişti. Kızların da gidesi yoktu zaten, Ateş'in yanına sokulmaya başladılar. Slow dans müzikleri açıp onu dansa kaldırdılar, fiziksel temâs giderek artmıştı... Onu baştan çıkarmak için ellerinden geleni yapıp sonunda da başardılar. Taksiyi iptâl ettiler.

***

Sabâh uyandığında, Ateş kendini dağınık yatakta tek başına buldu. Başı çatlıyordu. Hemen yatağın yanındaki komodine baktı, telefonu yerinde duruyordu, çalınmamıştı. Kızlara seslendi ama cevâp gelmedi. Gitmiş olmalıydılar. Hemen kalkıp evi taradı; kızlar yoktu. Kurutucunun olduğu çamaşır odasına baktı, kıyâfetlerini de almışlardı, karısının pijamaları ise yerdeydi. Salona döndü, etrâfa bakındı; bilgisayarı, telefonu, cüzdanı ve içindeki parası...vs. her şeyi, yerli yerinde duruyordu. İçki kadehleri, havlular, çılgın geceye âit kanıtlar olarak bıraktıkları yerde onu bekliyorlardı.

Birden, camlı sürgü kapının aralık olduğunu fark etti. Eros! Evden kaçmak için bu fırsatı kaçırmamıştı. "Lânet olsun!" dedi, Ateş. Sızıp kalmıştı. Bir kediye bile sâhip çıkamayacak kadar sorumsuz olduğu için kendine kızdı. Bahçeye çıkıp "Eros, Eros!" diye bağırarak onu aramaya başladı ama nâfile. Çoktan ortalıktan tüymüştü. Kedinin kaybolmasıyla daha sonra ilgilenecekti, şimdi daha önemli problemleri vardı.

Yatak odasına geri döndü. Telefonuna baktı, eşi Duygu'dan çok sayıda mesaj gelmişti. Hemen onu aradı, nasıl olduğunu sordu. Her şey yolundaydı; İstanbul'da annesinin yanındaydı, çocuklar da iyiydi. Yalnız, Duygu bir ara "Sen iyi misin? Sesin bir garip geliyor?" diye bir şüphelenmişti. Sesinin titrediğini fark etmiş olmalıydı ama Ateş boğazını temizleyip sâkince konuşmaya çalıştı, durumu idâre etti.

Tam telefonu kapatmıştı ki gözü makyaj masasının üzerindeki aynaya takıldı. Karısının her zaman masanın üzerinde duran kırmızı rujuyla, aynanın üzerine bir telefon numarası yazılmıştı. Üzerine de "Bizi ara" yazıp kırmızı rujlu öpücükler kondurmuşlardı. Bunu daha önce nasıl fark edememişti? Hemen numarayı tuşladı. Aramaya, Alev cevap verdi: "Hele şükür, uyandın!" dedi, neşeli bir ses tonuyla. Ateş "Dün gece..." diye söze başladı ama devâmını getiremedi, utanıp sustu. Onun yerine "Eros'u dışarıya siz mi saldınız?" diye hesâp sordu. Alev, telefonu hoparlöre almıştı, Çiçek, arkadan şımarık şımarık "Çıkmak istedi, ben de dayanamadım, açtım, n'apayım?" diye seslendi ve ardından gülmeye başladı. Alev, yeniden sözü aldı: "Şimdi beni iyi dinle, Ateş. Eros'tan çok daha önemli problemlerin var, şu anda." İki kız kahkahalara boğuldular.

*

Kızlar, gece Ateş'i iyice sarhoş ederek yatak odasına götürüp, orada onunla birlikte olmuşlardı ve daha sonra o yarı baygın yatarken, çantalarında taşıdıkları mini kamerayı çıkarıp onun müstehcen videolarını kaydetmişlerdi. Bunu kendi yüzleri görünmeyecek şekilde ustaca yapmışlardı. Ateş, telefonda bunu öğrenince başından aşağı kaynar sular döküldü.

Alev: - Sen uyurken biz neler yaptık neler? (Gülerek) Tahmîn dahi edemezsin... Bilgisayarında açık olan tüm sosyal medya hesaplarını "hack"ledik. Karın, çocukların, anne-baban, uzak - yakın akrabâların, ilkokul – ortaokul - lise – üniversite arkadaşların ve hattâ iş yaptığın müşteriler bile birazdan kaydettiğimiz videoları görecek.

Ateş: - Hayır, bu kadar kötü olamazsınız! Ben size n'aptım? Sadece size yardım etmek istemiştim... Çocuklarım bunu görme- (Alev sözünü keser)

Alev: - Ne mi yaptın? Sen kapına gelen, çocuğun yaşında iki kızla karısını aldatacak kadar şerefsiz, aşağılık bir adamsın! Senin gibi olan bütün erkekler, cezânızı çekeceksiniz!

Ateş: - Derdiniz para ise veririm. Para mı istiyorsunuz? Ne kadar? Sadece rakam söyle. Lütfen...

Alev: - Çiçek, duydun mu? Ne kadar istersek, verecekmiş. (İkisi de kahkaha attı)

Çiçek: - Sence, bizim derdimiz para mı? Sen al o paranı... Biz senin gibi uçkuruna düşkün olan erkekleri cezâlandırıyoruz. Hâlâ daha anlamadın mı?

Alev: - Birazdan, herkes senin ne rezil bir adam olduğunu öğrenecek, babacık!

Ateş: - Hayır, lütfen! Yapmayın! Ne isterseniz yaparım...

Çiçek: Ne istersek yaparmış... Çok tatlı! (İki kız da acı acı kahkaha attı) Üzgünüm, babacık, yapabileceğin hiçbir şey yok. Sen ne ilk ne de son kurbanımız olacaksın.

-SON-

Beril Öke Gülen

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 17.3K 3
*Wattys 2018 Winner / Hidden Gems* CREATE YOUR OWN MR. RIGHT Weeks before Valentine's, seventeen-year-old Kate Lapuz goes through her first ever br...
7.3K 848 15
❝ Kendimi kaybettim, Şah. Seni kaybettim, Mat. ❞ ••• "Çünkü patronun bir numaralı elemanı Harry, ona çok güveniyor. Ve işin kötüsü Octavia, bende Har...
5K 70 16
En soğuk en güzel espiriler burada