HAYAT ANLATILMAZ

By kitapseverizaskom

771 164 1.2K

"Söylesene, hayatımı nasıl anlatabilirim ? Anlatmak zor. Hayatımı sadece sana yaşayarak gösterebilmem mümkün... More

1. Sıkıldım artık
2. İçimde kalmasın
3. Bu kadarını da beklemiyordum
4. Bu tam olarak ne ?
5. Kaçmak istiyorum
6. Söz veriyorum
7. Böyle olmamalı
8. Nasıl olur ?
9. Hissediyorum
10. Acıyor
11. Aklımdasın
12. Kırgındı
13. Hiss et
15. Sarsıldım
16. Belki de

14. Alışmıştım artık

23 8 11
By kitapseverizaskom

Bölüm şarkıları :

Steve Lacy - Bad habit
Lilithzplugz - Cleared
Nasıl derler bilirsin - Sevilmemişim
Heijan Feat. Muti - Birader
Aaryan Shah - Renegade
İmkansız bir aşk denir - Yunusemre & Şekersiz

Nisan'ın anlatımıyla :

Neden hep böyle olmak zorundaydı ? Neden hep elimdekileri kaçırmak zorundaydım ? Bunun bir cevabı bende yoktu, bilmiyordum, belki de böylesi daha iyiydi. Yoruyordu, aslına kalırsa beni her şey yoruyordu. Bu dünyadan sıkılmış vaziyetteyim.

Dikkatimi tekrar benim elimde son nefesini veren adama verdim. Onu ben öldürmemiştim ama ben sebep olmuşum gibi hissettirmişti. Bunları düşünmem matıksızdı ama düşünüyordum.

Üstüme doğru bakınca adamın kan lekelerini karanlığa rağmen biraz görebiliyordum. Rahatsız ediciydi. Sadece yüzümü buruşturmuştum.

O adam her kimse ortalıkta yoktu, vurup kaçmış ve benim işime taş koymuştu.

Şu an ne yapmam gerekiyordu, bilemiyordum. Çok zor bir durumdaydım, polisi mi aramalıydım ? Ya kameralar çalışmıyorsa ? Katil damgası yemem olasıydı. Umarım katil değilken katil damgası yemezdim, şu anki tek isteğim buydu.

Elimdeki bıçağa baktığımda bedenimde büyük bir rahatsızlık yaranmıştı, saf endişeyi iliklerime kadar hissediyordum. Bıçağı elimden bırakmak istiyordum ama olmuyordu, bedenim kilitlenmiş gibiydi. Beynim vücuduma komut veremiyordu, öylece ayak ucuma düşümüş cesede bakıyordum. Yok oluyor gibiydim.

Duygusuz diyordum kendime ama yalandı. Koca bir yalan.

Omuzumda bir el hissediyordum. Dönüp bakamıyordum, gözlerim elimde tuttuğum bıçak ve yerdeki ceset arasında gidip geliyordu.

Bunları hakediyor muydum ? Annemlerin işlediği suçların günahını neden ben çekiyordum ? Hem çaresiz hem de yorgundum. Zarar görmekten değil de sanırım zarar vermekten korkuyordum. Korkuyor muyum ? Evet. Kendim için mi ? Ona da evet ama bırakıp gittiklerim için daha fazla korkuyordum. Ailem gibi gördüğüm insanlar ve Rasim adına daha çok korkuyordum. Dönüşü olmayan bir yola girmemiştim, sürüklenmiştim. Acı çekiyordum ama önemli değil, diğerleri çekmese yeterdi çünkü onlar benim ailemdi. Onlar benim canımdı, belki de artık nefesim oluvermişlerdi.

"Onu bırak ve git !" diyen sesi duyuyordum ancak hiçbir şey yapamıyordum.

"Lan hadi !" diye bağırması da bir işe yaramayınca beni silkelemeye başladı.

Beynim vücuduma hâlâ komut vermeyince beni silkeleyen kişi elimdeki bıçağı alarak yere attı. Bıçağı alır almaz tepki vermeyi başara bilmiştim. Yüzüne baktığımda endişeyle beni inceliyordu.

"Git."

"Ama o-," diyecekken beni kesti. "Ben halledeceğim, git buradan !"

Nereye gidecektim ki ? Hastaneye falan mı ? Saçma olurdu.

O saçma soruyu soracağımı anladığı için "Biraz irellediğinde Range rover markalı siyah bir araba göreceksin ona binebilirsin, seni annene götürecekler," dedi.

Gözlerindeki endişe hâlâ devam ederken "İyi olmaya çalış tamam mı ?" dedi.

Derin bir nefes verdim. Onu tanımıyordum ama hal ve haraketleri o kadar tanıdıktı ki. Bu tanıdıklık beni çıldırtacaktı. Neden böyle olmak zorundaydı ki ? Kimsin sen ? Kimsin de etrafımda dolaşıp beni kolluyorsun ?

Sadece kafamı salladım.

❤️‍🔥

Melih'in anlatımıyla :

Nisan cadısının aramasıyla uyandırılmıştım. Uyandırılmak neydi ? Gece gece deli etmişti beni. Arhan yaralandı diyordu, burasını anlamamıştım. Neden yaralanabilirdi ki ? Halledeceği işi neydi ? Uykulu olduğumdan mı bilmem ama dediği şeyleri idrak etmekte zorluk çekiyordum. Belki de ben yanlış duymuşumdur.

Hızlıca hazırlandım. Yatağımın üzerindeki telefondan alarm sesi yükselmeye başlayınca o tarafa doğru yöneldim. Alarmı kapattığımda saat sabahın altısıydı. Bu alarmı da zaten hastaneye gitmek için kurmuştum, uykum derin olduğu için bu konuda epey zorlanıyordum.

Kaldığım daire hastaneye çok uzak değildi.

Aracımın yanında durduğumda
son bir kaç gündür yaptığım şeyi yaparak karşı binanın dördüncü katındakı pencereye baktım.

Yine oradaydı. Ela hareleri parıldayarak bana bakıyordu. Dudaklarındaki tatlı gülümseme azap çekmeme neden olacak cinstendi.

Gözlerinin altındaki morluklarda bir eksilme ya da iyileşme belirtisi yoktu. Ek olarak boynunda ve cama yasladığı kollarında büyük morluklar oluşmuştu. Minik avuçlarının içerisinde yanık izlerine benzer izler vardı. Bu küçük kız çocuğunu beş gündür tanımama rağmen aramızda güçlü bir bağ oluşmuştu.

Onu sadece bir kez babasıyla dışarı çıkarken görmüştüm. Dışarı çıkmakta değildi, markete götürmüştü sadece.

❤️‍🔥

Geçmişten kesit...

Bugün Arhan'a hiç bir şekilde ulaşamadığım için canım çok sıkılıyordu. Arzu'ya da ulaşamıyordum. Nisan desen onu çok az görüyordum, neredeyse gördüğüm, konuştuğum bile yoktu.

Kendimi çok yorgun hissediyordum, yalnızlık bana asla iyi gelmiyordu.

Belki oyalanırsam ne kadar yalnız olduğum aklımdan çıkar diye markete gelmiştim. Evet, markete.

Sepeti doldurmuştum ama bana bir şeyleri unutturmamıştı.

Kasada, sırada durunca benden önce duran bir çoçukla babasına istemsiz gözlerim sataşmıştı. Kız çocuğu güzel giydirilmiş, saçları özenle toplanmıştı. Beş yaşındaymış gibi gözüküyordu.

Çocuklar hep masum olurdu, ondaki masumluğu ise dudaklarındaki büyük gülümsemesinden anlamak bile mümkündü.

Pembe fırfırları olan elbisenin eteğine büyülenmiş gibi gülümseyerek bakıyordu. Bu tatlılığı beni gülümsetmişti.

Sanırım şanslı bir ailede doğmuştu, benim aksime ailesi onu seviyordu. Dudaklarımda buruk bir gülümseme oluştu ama onun için oldukça sevinmiştim de.

Düşüncelerimde boğulurken sıra önemdeki küçük kız ve babasına geçmişti.

Sırada beklerken birden babasının elini bırakıp dondurma buzluğuna doğru koştu. Babası umursamadığı için arkasından gitme zahmeti duymamıştı. Elinde dondurmayla geri döndüğünde bütün ilgimle ona bakıyordum.

Babasına doğru dondurmayı uzattı ancak babası onu almak yerine kızına eğilip bir şeyler fısıldadı. Adam her ne dedi bilmiyordum ama küçük kızın gözlerindeki o saf korkuyu seçebiliyordum. Babası ödemeyi yaparken o da elindeki dondurmaya korku dolu gözlerle bakıyordu.

Kötü hissetmiştim, çok kötü.

Bir kaç saniye daha dondurmaya baktı, yutkundu, sonra ise geri yerine götürmeye gitti. Geldiğinde babası ona tiksinircesine bakıyordu.

Gözlerimi kapattım, içim titriyordu. O daha küçüçük bir çocuktu. Ona neden öylesine bakıyordu ki ? Yalan nedir bilmeyen bir çocuğa böyle bakılmamalıydı.

Yanılmıştım, ailesi onu sevmiyordu. Sadece göstermelikti.

Anne babalık yapamayacak kişiler ebeveyn olmamalıydı. Çocuklar bir oyuncak değildi, bunu bir an önce anlamaları gerekiyordu.

Demin yüzünde neredeyse çiçekler açan çocuk şimdi mutsuzca ayaklarına bakıyordu. Kıza bakmaya devam ederken o da küçük kafasını yavaşca kaldırarak bana bakmaya başladı.

Yüzümde nasıl bir ifade vardıysa kafasını tekrar eğdi, bu onu korkutmaya yetmiş olmalıydı.

Kıyamıyordum. Çok güzel ve tatlıydı. Ona baktığımda içim acıyla karışık huzur buluyordu.

Tekrar yüzüme bakınca yüzümdeki kasları gevşeterek ona gülümsemeye çalıştım.

Gerçeklerin farkında olup bir şeyler söyleyememek çok zordu, dayanılmazdı.

Bu korkusunu azaltmış olmalıydı ki, yüzüme artık bakabiliyordu. Yavaşca gülümsediğinde ben de ona oldukça büyük ve gerçekçi bir gülümseme bahş etttim. Ona gülümsemem onu galiba utandırmış olmalıydı çünkü kafasını yine aşağı eğmişti.

Ölecektim, dayanamıyordum.

Ona doğru bir adım atmak istedim ama yapamadım.

Babası olan cani onu uzaklaştırdı.

Küçük kızı kucağına alıp gitti ama ben arkalarından bakmaya devam ettim. Küçüğün gözleri dolmuştu, hiç gitmek istemiyor gibiydi.

Umarım iyi olursun, umarım o caniler sana zarar vermez. Bu düşünce bile beni çıldırtmaya yetiyordu. Ailen seni sevmesin ama benim yaşadıklarımı yaşama, ne olur. Acı çekme, zarar görme, ağlama. Gözlerindeki o mutluluk parıltıları her zaman yerini korusun istiyorum ancak maalesef böyle bir ailede mümkün değilmiş gibi gözüküyordu.

Sana güçlü ol da diyemezdim ki. Sana benim yaşadıklarımı yaşama diye o kadar yardım etmek isterdim ki. Sevilmemek çok zordu, umarım hiç bir zaman sevilmediğini anlamazdın.

Bu anıyı asla unatamayacak gibiydim.

Benim sıramdı ama ben yerimi salarak diğer kişiye verdim. Küçük kızın almak istediği o dondurmayı almazsam kendimi affedemezdim. Görürsem ona verecektim, göremezsem de karşıma çıkan bir çocuğa verecektim. Ben belki mutlu olamıyordum ancak diğerleri olabilirdi değil mi ?

Reyonun yanına geldim, dondurmayı uzanıp alacakken fikir değiştirdim. Neden bir tane alıyordum ki ? Hepsini alsam da olurdu. Tek bir çocuğu değil de, bir çoğunu sevindire bilirdim. Dudaklarımda küçük bir güıümseme oluşurken içimden "En iyisi bu," diye geçirdim.

Aynı markadan olan dondurmaların hepsini sepete doldururken insanların yargılayıcı gözlerine denk gelmiştim. Ne kadar da dar görüşlüydü böyle insanoğlu ?

Yargılayıcı gözleri umursamadan boşalan kasaya doğru yürüdüm. Ödemeyi yaparken oldukça sakin ve huzurluydum. Umarım seni bulabilirim, küçük.

❤️‍🔥

Günümüz...

Evet, tesadüfen onu bu pencerede ağlarken görmüştüm. Şiddet gördüğü doğruydu. İnsanoğlu hep cani olmaya devam edecekti.

Beni görünce tanımıştı, ona dondurmayı ulaştırmak biraz zor olmuştu ama başara bilmiştim. Bana yardım eden yine bir çocuktu. Zor olmuştu çünkü zekiydi. Ne dersem inanmamıştı. Yine de diğer dondurmaları çocuk yurduna bağışlayacağımı söyleyince razı olmuşu. Tek dondurma değildi ki bağışladığım, bilmese de olurdu.

Küçük kız dondurmayı yemiş miydi, bilmiyordum ama ne yaptığımı anlamıştı en azından. Bu bile yeterdi. O andan hep buradaydı, beni bekliyor gibiydi. Küçük bir çocuk tarafından sevilmek çok güzel hissettiriyordu.

Arabaya bindiğimde dışarısı artık aydınlanmaya başlıyordu. Oyalanmıştım, hem de çok.

Küçük kıza el sallayıp büyükçe gülümsedim. Ona gülümsemem yine onu utandırmıştı ama en azından gülümsemişti.

10 dakika sonra...

Bir hastanede bu kadar polisin olması normal miydi amına koyayım ? Burası hastane mi, polis karakolu mu ?

Neler dönüyordu burada böyle ?

İçeriye girdiğimde polisler burada daha yoğundu. Acaba Nisan'ın dediklerini gerçektende doğru mu duymuştum ? Yoksa başka bir açıklaması gerçekten olamazdı.

Lobide sadece çalışan iki kadın görevli vardı. Onlara doğru sakin adımlarla yürüdüm. "Merhaba, burada neler oluyor ?"

"Bayım, bir bıçaklı saldırı olmuş. İhbar eden de bir kadındı. Refakatçisi olduğu adam yaralanmış ama o şu an ortalıklarda yok."

Kahretsin ! Yanlış duyduğumu düşündüğüm şeylerin her zerresi doğruydu !

Böyle işi sikerler ama ya !

Bana bunları anlatan kadının yanındaki diğer kadın kadına susması için kaş göz yapıyordu. Ancak kadının gram umrunda değilmiş gibi gözüküyordu.

"Hastayı yaralayan adam hastanenin bahçesinde ölü bulunmuş ve polisler o refakatçi kadından şüpheleniyorlar. Çünkü olay yerinde sadece o görülmüş başka şüpheli yok."

Kadın bilmek istediğimden çok şey anlatmıştı. Geveze olduğu o kadar belliydi ki.

Yine de umarım katilliğe bulaşmamışsındır Nisan ! Yoksa sonunu asla tahmin edilemeyecek olacak.

Arkamı dönüp gidiyorken geveze kadının son kurduğu cümle ilgimi fazlasıyla çektiği için gidememiştim.

"Adam ölmesine öldü ama güvenlik kameraları hiç bir şey kaydetmemiş. Öylesine de ölmedi, profesyonel biri tarafından kalbinden vurularak öldürülmüş."

Ne ? Bu kadarı da olamazdı. Senin bahtını sikeyim Arhan ! Nasıl yaralandın bilmiyorum, bir yumruğu da ben geçireceğim o yakışıklı suratına.

Çok mu kötü yaralandın ? Her şeyi merak ediyordum.

Arhan'ın kaldığı oda boştu. Kaşlarımı çattım ama yine de biliyordum, ameliyathanede olmalıydı. O kadar kötüydü demek.

Ama bir dakika ! Arhan yaralı bile olsa dövüşebilirdi, en azından kendini koruyabilirdi. Ortada bir mantıksızlık var gibiydi.

Büyük ihtimalle kendini Nisan'ı koruyabilsin diye yem olarak ortaya atıvermişti. Aksi olamazdı, en azından ben öyle düşünüyordum.

Nisan da nasıl birden belayı çekmişti öyle. Gerçekten tebrik ediyordum onu, zarardı ama vazgeçilmezdi de.

Arhan iki yıl önce Nisan'ın babasına verdiği sözden sonra bayağı olgunlaşmıştı ya da aşk değiştirmişti onu. Farkında değil ama o gerçekten aşık. Öyle bir aşık ki Nisan için defalarca kendine ister fiziksel isterse de ruhsal zararlar verilmesine göz yumdu. Bunu Nisan yapıyordu üstelik, bir başkası da değil. Kötü niyetinden mi bilmiyorum ama her nasılsa parçaladığı bir gerçekti. Ancak vazgeçemiyordu, yapması gereken en doğru şey buyken Arhan ondan, zehirli tutkusundan vazgeçemiyordu.

Sorundu, şüpheydi belki de kapanmış izlerdi acıtan. Ama kimin umrunda ki ? Aşk dediğimiz şey bunların hepsini hatta gururu bile yok saymak demekti. Aşk dediğin duygu koşulsuz güvenmeyi başarabilmekti.

Öylece ameliyathanenin kapısına bakararak bekliyordum, sessizdim, sakindim. Arhan'la yaşadıklarımızı düşünüyordum. Tamam, çocukluk arkadaşı olmadığımız doğruydu ama bağlıydık bir birimize. İki deli kurşun gibiydik sanki, ayrılmazdık. Yaşanmışlıklar bağlamıştı belki de bizi. Acılarımızdan ya da geçmişimizden bir birimize bahsetmemiştik bunca yıl ama yine de anlıyorduk işte bir birimizi. Gerekte yoktu. Söz vermiş gibiydik bir birimize, sessizdik hep bu konuda.

Bir gün anlatırdım sanırım, içimde taşımak zor gelirse, boğulursam artık yaşayamayacak gibi olursam söylerdim ancak. Diğer türlü kendime uzun süreli işkence etmekten vazgeçmezdim. Haketmiyorum da değil.

O gün, Arhan'la nasıl tanıştığımız aklıma gelince gözlerimi sıkıca yumdum. Utanıyordum güçsüzlüğümden, onunla böyle tanışmaktan.

5 yıl önce...

Yazarın anlatımıyla ;

Aralık ayıydı, soğuktu ancak yine de sakindi. Ama iki kalp vardı o gün, daha soğuk ve fırtınalıydı.

Yürüyordu Arhan bilmediği bir sahil kaldırımında, bilmediği, tanımadığı bir şehirde yürüyordu. Burası İstanbul değildi ki tanısın, burası ablasının öldürüldüğü o şehir, Mersin'di. Ablasının ölümünü kabullenemediği için gelmişti buraya. Ruhu onunla gibiydi ama acı çekiyordu. Bir kaç gündür onu hissedemediğinden gelmişti buraya. Şu an hissediyordu ablasını ama hep hissettiği aynı sıcaklığı hissedemiyordu.

"Kırgınsın bana sanırım, abla," demişti yüzündeki acı gülümsemesiyle. "Özür dilerim."

Kendisini asla affedemiyordu. Kaç yıl geçmişti ama yine de içindeki o suçluluk duygusu onu mahvediyordu. Derindi acısı. Bu şehirde daha şiddetliydi acısı.

Hâlâ elleri pantolonunun ceplerinde ayaklarına bakarak kaldırımda sakin ve yavaş adımlarla yürümeye devam ediyordu.

Ancak içindeki bir dürtü ona kafasını kaldırmasını söylüyordu. Dürtüye uydu, usulca kafasını kaldırdı.

Hemen sağındaki kaldırımda, bankın birinde genç bir adam duruyordu. Oturmuyordu, ayakta öylece bekliyordu.

Karanlıktı ama yine de ay ışığı vurduğu için Arhan genç adamın üzerindekileri seçebiliyordu. Havanın soğuk olmasına rağmen incecik giyinmişti, üzerinde sadece sade bir tişört vardı.

Genç adama doğru yakınlaştı, artık yan profilini görebiliyordu.

O gün genç adam bütün hisslerinden arınmış gibiydi, duygusuzdu. Hiçbir şeyi hissedemiyordu. Bütün duygularını uzaklaştırmış kendisini savunmasız bırakmıştı çünkü tek bir hedefi vardı ; intihar.

Bunu yapmak istiyordu ama düşünüyordu yine de. Gözleri kapalıydı, rüzgar saçlarının delicesine dağılmasına sebep oluyordu. Sağ elindeki bıçağı çevirmeye başlarken yüzünde bir gülümseme oluşmuştu ama sahteydi.

Bıçağı durdurdu, bu bıçağın ucunun elini hafifçe kesmesine neden olmuştu. Kasıtlı yapmıştı.

Vazgeçecek gibiydi bunu istemiyordu. Çelişiyordu kendisiyle ama bunun daha fazla uzamasını istemiyordu.

Bıçağı bileğinin yanında tuttu, gözleri hâlâ kapalıydı.

Ama beklemediği bir şey oldu sanki bu ona evrenin mesajıydı ; intihar etme diyordu.

Biri elindeki bıçağı çekip almıştı.

Bunu da becerememişti, her şey gibi.

Gözlerini açtığında tam karşısında dimdik duran, yıllar sonra kardeşim diyeceği o genci gördü.

Onunla aynı yaşlarda gibiydi bu genç. "Anlayamıyorum, tek yolun bu mu gerçekten ?" demişti genç adam.

Sessizdi.

Bıçağı tekrar uzattı. "Devam etmek istersen rahatsız etmeyeceğim bu sefer.

Cesareti kırılmıştı, ikilemdeydi zaten. Artık hiç yapamazdı.

Genç karşısında duran adamın yüzüne duygusuzca bakıyordu. "Gerek yoktu," diyebildi onca sebebi varken.

Nedensizce karşısında duram adamın gözlerinde acıma duygusu yoktu, sinirli gibiydi sadece.

"Tamam," dedi sinirli bir sesle. "Gerek yoktu, haklısın. Alt tarafı intihar ediyordun, ne var ki bunda değil mi ?" Alaylı konuşuyordu çünkü karşısındakı adamın bu davranışı o kadar manasız ve anlamsızdı ki.

Konuşabilirdi ama o sessiz kalma tercihini kullandı, dilinin ucuna gelen cümleleri, kelimeleri ve sözlerin hepsini yuttu.

Şu an istediği iki şey vardı. Bu adamın buradan gitmesi ve yaptığı şeyden pişmanlık duymamasıydı. Ama olmadı, gelecekte oldukça utanacağından, pişmanlık çekeceğinden haberi yoktu.

Genç adam gitmek yerine onu şaşırtarak hemen yanındaki banka yerleşti. Bu isteği de olmamıştı, maalesef.

Elindeki bıçak hâlâ yerini koruyordu, hiçbir işine yaramazdı ama yine de genç adam için saklayacaktı onu. Belki kendine tekrar aynı zararı vermeye çalışırdı diye.

"Seni tanımıyorum, doğru ama yine de hissediyorum acı şeyler yaşadığını. Bak ne diyeceğim biliyor musun ?"

Karşı taraftan bir ses gelmediği için devam etti. Gözleri bıçaktaydı, evet bıçakta.

"Bugün geceyi sessizliğimizle paylaşalım mı ? Belki bir kardeş gibi, belki bir dost gibi ? Çünkü içimdeki suçluluk beni yiyip bitiriyor ve ben çıldırmaktan başka bir şey yapamıyorum. Yanımda olacak, bir sevgilim, arkadaşım ya da ailem yok. Hatta sevdiğim bile yok sen düşün halimi."

Ay ışığı sayesinde yüzünde oluşan o buruk gülümseme görünebiliyordu.

Gözlerini bıçaktan çekebildiğinde kafasını sadece salladı veg enç adamın yanına sessizce oturdu diğer adam da.

"Benim söyleyecek bir şeyim yok ama olur, paylaşalım bu geceyi, sessizliğimizle."

Belki tanımıyordu ama yine de kendine oldukça yakın hissetmişti onu. Yazıklar gibi bakmıyordu onun yerine endişeli ve sinirliydi. Buydu onu yakın hissetmeye iten şey.

O gece bütün yaşanmışlıklarla aylı geceyi sessizce paylaştılar. İyi gelmiş gibiydi ikisine de.

Melih'in anlatımıyla :

( Günümüz )

O gece bize bazı şeyler katmıştı doğru ama arkadaşlığımızı yaratan şey tam olarak o değildi. Aynı bunun gibi tekrar tesadüfü karşılaşmıştık, yine.

Düşüncelerimle uğraşarak bir şekilde ameliyatın bitmesini beklemiştim. Ama bitmemişti işte, bekliyordum sadece. Zordu, kardeşim dediğin kişiden iyi ya da kötü bazı haberler alamamak.

Acaba Nisan neredeydi ? Arhan malı uyanır uyanmaz kesinlikle onu soracaktı. Bu salak herif gerçekten o kadına aşıktı.

Onun adına hem sevinip hem üzülüyordum. Nisan aşık olduğu ilk kadındı. Nisan iyi biriydi ancak Arhan'a isteyerek ya da istemeyerek zarar veriyordu. Ama Arhan'ın bazı şeyler kadar umrunda değildi ki. Aşık olduğu kadın yüzünden şimdi ameliyathanedeydi hatta. Ona kalan yine ben olmuştum çoğu zamanda da olduğu gibi.

Ne desem bilemiyordum, haklı ya da haksızdım.

Uyuşmuş bileğimi ovuştururken gözlerim bana doğru adımlayan bir çift ayağa takılmıştı. Kafamı kaldırma gereği duymadım, düşenecek ve uğraşacak daha önemli şeylerim vardı çünkü.

Ayağa kalkıp istemsizce hastanenin koridorunda volta atmaya başlamıştım. Bunun sebebi sanırım endişeydi.

Şu an hiç beklemediğim bir şey gereçkleşmişti, bir çift kol belimi sarıvermişti. Kim olduğunu bilmiyordum, kafası da sırtıma yaslıydı üstelik.

Çok geçmeden dudaklarının arasından bir hıçkırık çıktı, ağlıyordu. "Melih,"dedi cılız bir sesle sesin sahibi. Bu sesi nasıl tanımazdım ki ben ? İmkansız gibi gözüküyordu. Bu tabii ki de benim Ay yüzlü güzelim'di.

Ama onun burada ne işi vardı ?

Ondan ayrılarak yüzüne bakmaya çalıştım ama o yüzünü benden gizliyordu. Ağlamanın bir zayıflık olduğunu düşündüğündendi bu davranışı.

"Hey, neden ağlıyorsun ?" Cevap vermek yerine eliyle hızlıca yüzünü silmeye çalışmıştı ancak yapamamıştı çünkü eli titriyordu.

"Bir şey yok Melih, gidiyordum zaten ben şimdi."

Gitmek için arkasını döndüğünde bileğinden canını acıtmayacak şekilde tutmuştum onu. Bu eylemim istemsiz gerçekleşmişti ama artık benden kaçmaması gerekiyordu, bırakamazdım onu şu an.

Bana döndüğünde kızarmış gözleriyle bana bakıyordu. "Ne düşündüğün umrunda değil, benden kaçmayacaksın artık. Çektim, çekeceğimi. İnsaf et bana ne olur."

Sol elini kaldırarak yüzüne götürecekken onu durdurarak buna izin vermedim. Elini aşağı indirdiğimde hâlâ beni inceliyor olduğunu gördüm.

Elimi yanağına koyarak usulca baş parmağımla göz yaşlarını silmeye başladım. İsteseydi beni rahatlıkla kendinden uzaklaştırabilirdi ama o bunu yapmamıştı, sadece gözlerini kapatmayı tercih etmişti.

İşim bitince elimi yanağından çektim, o da gözünü hemen açmıştı zaten.

Derin bir nefes vererek "Arzu," dedim. "Neden buradasın ?" Gözlerini kaçırmakla yetinmişti. Peki, olurdu bu da.

Bir kez daha "Arzu," dediğimde nihayet konuşmak için o dolgun ve etli dudaklarını aralamıştı.

"Bilmiyorum, telefonuma sadece burada olduğunuzla bağlı bir mesaj geldi. Sizi merak ettiğimden bende taksiye binip buraya geldim. İçeri girdiğimde," diyerek elini pantolonunun arka cebine doğru götürdü. Gözleri birden büyüyüvermişti.

"Ama nasıl olabilir ki bu ? Oysaki cebime koyduğumdan oldukça eminim," derken sesindeki tedirgenlik anlaşılır cinstendi.

"Güzelim hadi, anlatman gerekiyor bunu."

Sakin olup onu korkutmamaya çalışmak için insanüstü güç sarf ediyordum şu an.

"Melih, olamaz kaybettim onu," dediğinde bu seferde gözlerinde korku vardı.

"Neyi kaybettin ? Anlatsana hadi, kızım !"

Sakin kalmakta neymiş ? Siktir etsene onu !

"İçinde karışık rakamlar olan bir kağıt parçası ! Ama belki de çok önemliydi, kaybettim onu. Üstelik bir şey de hatırlamıyorum o rakamlardan. Çoçuğun biri verdi kağıdı bana, kaş göz yaparak."

"Ne kaş gözü ? Ne diyorsun Arzu ?"

"Bilmiyorum Melih, bilmiyorum sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama ben anlamadım. Hep olduğu gibi, seni de anlayamadığım gibi."

Derin bir nefes verdi, suçluluk duygusuyla. Kafasını eğerek sadece kısık sesiyle "Özür dilerim," diyebildi.

Bana bakması için çenesini hafifçe yukarı kaldırdım. Gözleri gözlerime dokunduğunda yine ağlayacak gibi bakıyordu.

"Güzelim benim, sorun yok." Ensesinden tutarak kafasını göğüsüme yasladım. "Sakin ol, geçti."

"Sen ağladıkça ben harap oluyorum, haberin yok tabii hiçbir şeyden."

Bugün ondan beklemediğim bir çok şey yapıyordu. Mesela şu an yine sessizce bana sarılıyordu hem de bırakmak istemiyormuş gibi.

"Mahvediyorsun beni ama işin kötü yanı ben bundan oldukça memnunum."

"Melih, ben sadece aramıza boş ve gereksiz mesafeler koyuyorum, nasıl yorulmuyorsun ?"

"Güzelim benim, seviyorum çünkü seni. Aşığım sana, bunu anlamamak bu kadar mı zor ?"

Sadece yutkunmakla yetinmişti.

O konuşmadığı için ben devam ettim çaresizce. "Bence gözlerime bakan rastgele biri bile sana aşık olduğumu anlardı. Sana bakınca içim gidiyor, geçiyorum kendimden. Aşığım sana, her zerrene aşığım. Sana o kadar aşığım ki alıp verdiğin nefesin sesini bile saatlerce müzik yerine dinleyebilirim. Diyebilecek bir şeyim yok sadece aşığım sana, anlamanı istiyorum bunu. Sahiden sen nasıl anlayamıyorsun ki bunu ? O kadar mı yetersiz biriyim ben senin için ?"

O an bana sarılan vücudunun gerildiğini hissetmiştim. Kötü hissettirmişti ama zorlayamazdım ki. "Tamam, yine anlayamıyorsun beni ancak sorun değil, rahat ol sen. Ne de olsa alıştım."

Cümlelerimin devamı vardı, söyleyecektim belki de bir çok şeyi ama olmamıştı. Değmez gibi hissediyordum.

Çok değil, bir tek bunu, sana ne kadar aşık olduğumu anlamanı istiyorum tüm kalbimle. Olmaz mı, Ay yüzlü güzelim ?

Beni bugün yine bozguna uğratmıştı. Beni bozguna uğratan şey bana sarılı olan kollarını çekmesi değildi, bunu zaten hep yapıyordu. Dağıtıyordu evet, ama yine de hiçbir şey yapmasa bile topluyordu.

Beni bozguna uğratan şey gözlerimin içine bakarak "Kalacağım, kaçmayacağım bu sefer, yüzleşeceğim hislerimle," demesiydi.

Diğerleri için önemsiz olan bu kelime yığını benim için oldukça önemliydi çünkü o hep kaçmayı seçmişti, kalmayı değil.

Sanırım bazı şeyleri değiştirmeye çalışacaktı ama çaba göstermedikten sonra ne anlamı vardı ki. O çaba göstermezdi, hep çaba gösteren taraf ben olmuştum. Bunun karşılıklı bir çaba olacağından neredeyse hiç emin değildim.

Tamam, beni seviyordu, bunu hissedebiliyordum ama bilmiyordum, belki de tamamen benim kuruntum olabilirdi.

"Bir gereği yok, beni anlayamadıktan sonra. İstemiyorum bunu senden zorlama kendini, suçlu hissetme bana karşı."

"Deneyeceğim gerçekten. Bunun için de bugün buradan ayrılmayacağım."

Hazır değildim ki ben, alışmıştım beni umursamamasına.

"Zorlama kendi-," diyecekken eliyle susturdu beni. Kendi konuşmaya başladı. "Deme öyle zorladığım yok kendimi, yoruldum sadece her şeyden, dinlenmek istiyorum bir süre seninle, sevdiğim adamla."

Cevap vereceğim sırada arkamdan gelen şiddetli ses buna izin vermemişti.

Arzu'yu hemen düşünmeden yakınıma çekivermiştim.

Ne oluyordu bu siktiğimin yerinde ?

Bir kaç saniye sonra onlarca ayak sesi duyulmaya başlamıştı. Ancak benim şu an için tek düşündüğüm şey dostum, kardeşim dediğim adamın iyi olmasıydı.







Ve soonnn. Nasıldı bölüm ? Beğendiniz mi ?

Farkındayım, bayağıdır yeni bölüm gelmiyordu, sınavlarıma odaklanmıştım ama artık gelecek merak etmeyinn.

Bu arada kurgumuz 600 okunmaya ulaştı. Bu kadar okunacağını gerçekten hiç düşünmemiştimm. Teşekkür ediyorum hepinizee.

Neysee, sorularımı sorup kaçıyorum ben.

Sizce o sondaki patlama sesi neydi ?

Arhan iyi olabilecek mi ?

Bu bölümün çoğu Melih'in anlatımıylaydı.

Sevdiniz mi ? Ona olan bakış açınız değişmiş midir ?

Değişemsini umuyorumm.

Yeni bölüme kadar sağlıcakla kalın. Allah'a emanet olunn.

Ben tarafından ÖPÜLDÜNÜZZZ ! 💋❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

180K 7.9K 37
-"Bizden olur mu dersin?" -"Çoktan olmadı mı zaten sevgilim?"
7K 292 5
Viranşehir köyünde zamanında halka zulmeden adamın katil oğlu ile ansızın onun kapısını çalan masum güzel lalin ~ Efkan ve lalin
47.9K 4.1K 34
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
55.8K 5K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."