GÜVENLİK (Tamamlandı)

By cokdeger

30.5K 7.6K 2.8K

Battal ailesinin güvenliğini sağlayan ekibin başına gelen umulmadık olayla hayatları değişir. Bu değişime aya... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
.Bölüm 16.
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25

Bölüm 22

1K 292 127
By cokdeger

Orçun arkadaşlarını alması için otele araç göndermişti. Uçsuz bucaksız üzüm bağlarının ortasında tarihi bir taş ev heybetiyle göz dolduruyordu. Orçun'un eşinin ailesine ait bu evde zaman zaman toplanıyorlardı. Hayranlıkla eve bakıp el ele içeri girdiler. Manzaralı terasa kurulmuş masadan ilk Orçun kalktı. Kendine doğru el ele gelen çifte bakıp sırıttı.

"Ercü terfi almışsın"

Ercüment sırıtarak keyifle "Aldım" dedi. Duru yan gözle Ercüment'e baktı.

"Ercü ile Ercüment Bey'in farkı şimdi anlaşıldı"

"Neymiş o?"

"Ercü çapkın bir pislikmiş"

"Pislik demeyelim, iletişimi kuvvetli diyelim"

O, Duru'nun yanağına öpücüğünü bırakırken Orçun'un koca kahkahası bağlara dağıldı. Aileyle tanışıp masada ayrılan yere yerleştiler. Samimi bir aileydi. Orçun'un eski arkadaşı olması Ercüment'i onlar için de özel yapmıştı. Orçun'un eşi de yarım Türkçesi ile Duru'yla bolca sohbet etmişti. Bağları da gezdikten sonra akşam otellerine geri döndüler.

Ercüment, Duru'yu bırakmayarak bu defa kendi odasına yönlendirdi. Olabildiği kadar yakın olmak istiyordu. Duru odanın ortasında durup etrafına baktı. Henüz evlilik teklifine cevap vermemesine rağmen şimdiden hayatının değiştiğini görebiliyordu. Dönüp Ercüment'e baktı. Adam tam arkasında duruyordu.

"Cevap vermekte acele etmeni istemiyorum"

Kadının bakışlarındaki tereddüttü görebiliyordu. Duru'yu çok iyi tanıyordu.

"Biliyorum. Ailemle de konuşmak istiyorum"

"Onlar biliyor Duru. Önce onlardan izin aldım"

Duru'nun gözleri kocaman açıldı. Hayretle bakıyordu.

"Nasıl yani? Evlenme teklifi aldığımı biliyorlar mı? Sen arkamdan iş mi çevirdin? Hem de ailemle!"

"Onlar senin ailen Duru. Benim de çok saygı duyduğum insanlar. Eğer baştan söylemeseydim bu defa onların ardından iş çevirmiş olacaktım. Biz yıllardır beraber çalışıyoruz, yanlış anlaşılabilirdim. Ki başta evliydim. Sana duygularımın ne zaman başladığını bilmezlerse sana yanlış gözle baktığımı düşünebilirlerdi. Bu olasılığı asla kabul edemezdim. Sen çok değerlisin. Benim için de onlar için de."

Duru oflayarak alnını adamın göğsüne yaslamıştı. Bu adamın etkileyici konuşmasını hep severdi ama şimdi onun düşünmesini zorlaştırıyordu. Bu kadar ince düşünen birine hayır demek istemiyordu fakat hala evet dediğinde nasıl olacağını tahmin edemiyordu. Ercüment ellerini yanaklarına yerleştirip başını kaldırdı.

"Zorlamak istemiyorum ama bu kadar zor olan ne Duru? Ben sana hemen evlenelim demiyorum. Seninle sevgili olmak bile çok heyecanlı"

"Böyle devam edersek sorun olmaz"

Tereddütlü havada kalan cümlesine gülümsedi. Uzanıp dudaklarını minik bir öpücük bıraktı. Göz kırpıp "Bir süre" dedi. Duru derin nefes alıp kollarını adamın bedenine doladı ve başını göğsüne yasladı. Bu Ercü gerçek bir pislikti.

**

Uçaktan inip el ele havaalanına giriş yaptıklarında Cüneyt gülümseyerek onları karşıladı. Ercüment'le anlık bakışmalarında adamın mutluluğunu anlamıştı. Duru boşta kalan koluyla Cüneyt'e sarılarak "Özledim seni koca adam" dedi.

"Bende sizi özledim"

Samimi karşılamanın ardından önce Duru'nun evinin önüne geldiler. Ailesi de kızlarını özlemiş kapıda karşılamışlardı. Duru babasını öpüp koşarak annesinin yanına gitti. Anlatacağı bir sürü yer vardı. Selçuk Bey meraklı bakışlarla Ercüment'e döndü.

"Yüzük yok"

"Düşünecekmiş"

"Hmm... Düşünsün bakalım"

Ercüment omuzlarını kaldırıp indirince babacan gülümsemesini sunup içeri davet etti ancak Ercüment onları yalnız bırakarak evine döndü. Her zaman boş olan evi şimdi daha da boş geldi. Neredeyse bir haftadır tam gün Duru'yla olmak, aşkını yaşamak içini öyle güzel duygularla doldurmuştu ki alışık olduğu yalnızlık hissinden nefret etti. Duru'ya zaman tanımış olsa da içinde acele eden ruh beklemek istemiyordu. Ona da dediği gibi her anının Duru'yla doldurmak istiyordu. Şu an için beklemekten başka şansı yoktu. Eşyalarını yerleştirip önce oğlunu ardından da Balın'ı aradı.

**

Tarık cebinde aceleyle aldırılan yüzük ve anne baskısıyla iyice sıkıntıya girdi. Ne Neva'ya ne de annesine derdini anlatamıyordu. Bu çıkmazdan sıkılıp ailesinin evinin yolunu tuttu.

İzinde olduğu zamanı değerlendirip Neva'ya babasıyla artık tanışmanın ve konuşmanın zamanı geldiğini söylemişti. Bunu kendinden çok Neva için istiyordu. Kısa bir telefon görüşmesinin yeterli olmadığını hissediyordu. Zaman zaman Neva'dan ufak babasıyla ilgili cümleler geldikçe zamanı uzatmak istemedi.

"Onları beklemeyelim, biz gidelim Neva" demişti. Neva başta tereddüt etse de Tarık'a hak verdi. Hayatı madem artık kendi ellerindeydi. İpleri de kendi istediği gibi kullanmalıydı. On yaşından beri kızına karışamayan adam bu saatten sonra karışmaz diye düşündü. Karışsa bile sözlerden ileri gidemezdi. Tarık'tan aldığı cesaretle babasını arayıp ziyarete gideceklerini söyledi.

Babası onu beklediğinden daha coşkulu karşıladı. Kızına sımsıkı sarılıp özlemini gidermeye çalıştı. Gitmezdi, eksik hep kalacaktı ama hayat onlara bu yolu çizmişti. Tarık'la babasını tanıştırdığında tepkilerine dikkat etti. Kızının yanındaki yabancı adama sıcak davranmasını beklemiyordu fakat burada da yanıldı. Adam sarılıp bağrına basmasa da yumuşak ve samimi olmaya özen gösteriyordu. Tarık dik duruşundan ödün vermeden gelen etkiye göre tepki verdi.

Evlendikten sonra iki kızı daha olmuştu. Tarık otururken sınavının baba değil de bu iki kız olduğunu geç de olsa anladı. İki kız adamı göz hapsine alıp neredeyse başka yere bakmamışlardı. Dikkatini Neva'ya vermeye çalıştıkça üzerinde hissettiği bakışlar tüm gün onu diken üzerinde oturttu.

Neva, babasına şu an kurduğu düzenin onu mutlu ettiğini ve bozmak istemediğini açık yüreklilikle söylediğinde babası senelerdir yaptığı gibi onay verdi. Herhangi bir sıkıntısında mutlaka aramasını söylese de bunları kalıplaşmış cümleler olduğunun herkes farkındaydı. Neva'nın kurmak istediği hayatta yardım alacağı kişiler belli ve sınırlıydı. Babası bu listede hiç olmamış ve olmayacaktı. Uzak bir akrabadan ileri gidemedi.

Bu görüşmenin ardından Tarık, Neva'nın mutlu olduğu ve olmak istediği yerin kendi yanı olduğunu anlamıştı. Geleceğe yönelik net kararlar almamış olsa da karmaşadan çıkıp ulaştığı dinginliği koruma istediğini anlayabiliyordu. Bu gerçekle de annesiyle konuşmaya geldi.

Melek hanım oğlundan gelecek güzel haber için sabırsızdı. Neva'nın babasına gittiklerini duyduğunda sürecin hızlanacağını düşünmüştü fakat oğlu karşısına geçip ellerini tutup öptükten sonra bakışlarından anladı ki farklı bir konuşma gelecekti.

"Bugün de istediğimi duyamayacağım anlaşılan"

Tarık tebessüm edip annesinin yanağını okşadı. Onu çok iyi anlıyordu fakat annesi de onu anlamalıydı. Aslında daha çok Neva'yı anlamalıydı.

"Annem, heyecanını, istekliliğini anlıyorum ama çok acele ediyorsun. Neva zor zamanlar geçirdi. Hala da tam olarak atlatabilmiş değil. Parçalanmış bir ailenin tek çocuğu o. Annesi onu koruma başlığı altında baskıyla izole bir şekilde yetiştirmiş. Aile ilişkilerini bilmediği gibi sosyal hayatı da yok denecek kadar az. O kadar naif ve temiz kalpli ki herkesi kendi gibi biliyor. Büyüdüğü çember kırılınca boşlukta kaldı. Çevreyi tanırken kendisini de tanımaya çalışıyor. Başardıkça özgüveni yerine geliyor. Yalnızlıktan çok korkuyor. Bu nedenle bana dört elle sarıldı. Bana çok güveniyor ama önce kendine güvenmeyi öğrenmesi lazım. Biliyorum Neva'yı sevdin ve bizi yakıştırdın. Bende onu sevdim anne. Evimin içinde peri kızı gibi dolaşıyor. Daha önce hissetmediğim duyguları tanıyorum onunla ama onu başka bir çemberin içine sokmak istemiyorum. Tabii ki insan sevdiğiyle evlenmek ister. Benim için önemli olan Neva'nın da benim kadar istemesi. Benim kurduğum çemberin içine girmesini değil, el ele tutuşarak kurduğumuz çemberde yaşamak istiyorum. Ona zaman tanıyalım anne. Kendi içinde özgürleşmesine izin verelim."

Melek hanım gözünden yaşlar süzülerek oğlunun yanağını okşadı.

"Sen ne zaman böyle büyüdün, olgun oldun"

"Anne otuz yaşındayım"

Karşılıklı gülüştüler. Kaç yaşına gelirsen gel annenin gözünde büyümek zordu.

"Haklısın annecim. Biz böyleyiz be yavrum. Çocuklarımız büyüyünce yuvalarını kursun, torunlarımız olsun istiyoruz. Zihnimize kazınmış hayat sıralaması"

"Biz ne yapıyorduk? El âlemin ne dediğini takmıyorduk"

"Öyle de... Kadınlar için biraz zor oluyor"

"Kadınlar için hayat zaten zor anne"

Uzanıp annesinin yanağını koklayarak öptü.

"İlk aşkımın öpücüğünü aldım şimdi gidip son aşkımın öpücüğünü alayım"

"Bana bak! O öpücükler..." Melek Hanım cümlesini bitiremeden Tarık kahkaha atarak odadan çıktı. Evlenmek için erken olabilirdi ama öpüşmek için olamazdı.

**

Oğuzhan, babasının geldiğini duyunca soluğu onun yanında aldı. Hem seyahatini dinlemek istiyor hem de söyleyecekleri vardı. Daha kapıda babasının boynuna atladı. Kendisi kadar olan oğlunu tutması zor olmuştu. Yamaç'la yaptığı antrenmanlar da bedeninde belli oluyordu.

"Nasıl geçti tatil?"

"Çok güzel geçti"

"Belli, buradan tüm dişlerini sayabilirim"

"Hani geçenlerde seninle cesaretle ilgili bir konuşma yapmıştık"

Ercüment konuyu Duru'ya getirmeye çalışıyordu ama Oğuzhan'ın yüksek enerjisini aşamadı.

"Bende ona gelecektim baba. Mezuniyet balomuz var ya hani, Balın'ın kavalyesi ben olmak istiyorum"

"Bunu neden bana soruyorsun?"

Oğuzhan gözlerini devirdi. Tabii ki sorması gerekenin Balın olduğunu biliyordu ama Balın'ın kendisinden önce birçok teklif aldığını da biliyordu. Her birini Balın ona kendi söylemişti.

"Benden önce birkaç teklif aldı"

Bu tekliflerin canını sıktığı ortadaydı.

"Sen neden teklif etmedin?"

"Öyle alelade olsun istemiyorum. Bana yardımcı olmak için birkaç süslü cümle söylersin belki diye düşündüm"

Ercüment oğlunun heyecanlı gözlerinin içine baktı. Aslında onu çok iyi anlıyordu. Kendisi süslü cümlelerden çok daha fazlasını yapmış olmasına rağmen cevap için bekletiliyordu.

"Benim sana söyleyeceğim süslü cümleler havada kalabilir. Balın'ı benden daha iyi tanıyorsun. Ona nasıl yaklaşman gerektiğini sen bilmelisin"

Oğuzhan dudaklarını kemirmeye başladı. Günlerdir nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Balın sade olmayı seviyordu ama hep daha fazlasını yapma isteği Oğuzhan'ı durduruyordu. Karşısına geçip o an içinden geçenleri söylerse belki de daha doğru olacaktı. Zaten Balın kabul etmezse o baloya adım atmayacaktı. Fısıltı gibi çıkan sesiyle "Yarın söyleyeyim bari" dedi. Ercüment artık sıranın kendine geldiğini düşündü.

"Benim de sana söylemem gereken bir şey var."

Oğuzhan kulakları dikilmiş kurt köpeği gibi babasına baktı.

"Bu tatile çıkmamın bir nedeni vardı. Ben, Duru ablana evlenme teklif ettim"

Kurt köpeğinden ışık görmüş tavşana geçiş yapan Oğuzhan bir süre hayretle babasına baktı. Duru'yu seviyordu ama vereceği tepki babası için önemliydi.

"O ne dedi?"

"Düşüneceğini söyledi. O kararını verene kadar sevgili oluyoruz"

Oğuzhan cebinden telefonunu çıkartıp ışık hızıyla arama yaptı.

"Balın! Kızım, babam sevgili yapmış. Duru ablayı kafalamış"

Ercüment alnını eline yaslayıp derince bir of çekti. Karşıdan Balın'ın çığlıklarını duyuyordu. Kısa bir süre alenen hakkında yapılan dedikoduyu dinledi. Oğuzhan telefonu kapatıp sırıtmaya başladı.

"Sevdim ben bu işi. Zaten Duru ablamdan başkası seni çekmezdi"

"Sağ ol ya!"

Önce kızdı sonra o da Oğuzhan gibi gülmeye başladı. Üzerinden bir yük kalktığını hissetti. Bir de Duru istediği cevabı verse ne güzel olurdu.

**

Okulların kapanması, girecekleri sınav, mezuniyet balosu telaşı birbirine girmişti. Ebeveynler sadece sınavı dert ederken gençler hepsini bünyelerine sığdırabilmişlerdi. Gençlik dinamiği her alana yetmelerini sağlıyordu.

Balın bu sene üniversite sınavına girmeme kararını çok önceden vermişti. Dersleri iyiydi, ortalaması pek çok arkadaşına oranla yüksekti fakat içinde üniversite heyecanı taşımıyordu. Bazen sırf bu nedenle ailesine karşı kendini suçlu hissediyordu. Anne ve babası başarılı insanlardı. O da onlar kadar başarılı olmak istese de içindeki kırık kız çocuğu adım atmakta zorlanıyordu. En büyük desteği bir öğretmen olarak Ela verdi. Acelesi yoktu, yaşı daha çok gençti. Biraz kendini dinleyip içinden gelen sese kulak vermeliydi.

"Başarı göreceli bir kavramdır Balın. Sadece iyi bir işte çalışıp çok para kazanmak başarı değildir. Saksıdaki bitkiye özenle bakıp çiçek açmasını sağlamak da bir başarıdır. Önemli olan sevdiğin ve seni mutlu eden işi yapman. Acelen yok bir tanem"

Bu sözlerin ardından Balın uzunca düşünüp karar vermeye çalışmıştı. İlk verdiği karar bu sene sınava girmeyecekti. İçindeki boşluğu doldurabileceği, doğru atılımı bulmalıydı.

Oğuzhan geldiğinde pencerenin önünde oturmuş uzaklara dalıp gitmişti. Dışarıdan el sallayan Oğuzhan'ı görünce gülümseyerek karşılık verdi. Kapı çalınca "Ben bakarım" diyerek açtı.

"Naber?"

"İyi"

"Yalnız mısın?"

"Yo Ela öğretmenim var. Gelsene"

Salona girdiklerinde Ela'da yanlarına gelip biraz sohbet ettikten sonra onları yalnız bıraktı. Oğuzhan yerinde kaynıyordu. Balın bir süre inceledikten sonra güldü.

"Niye kurtlu gibi kıpırdanıyorsun?"

"Sana bir şey sormam lazım ama cevap vermeden önce düşün"

Balın başıyla onayladı. Ellerini önünde birleştirip Oğuzhan'a dikkatini verdi. Balın gözlerini üzerinden ayırmadıkça genç adam iyice zora girdi. Kelimeleri düzenli kurmak istiyordu. Biraz daha susarsa Balın çatlayacağını hissetti.

"Hadi ya!"

"Benimle mezuniyet balosuna gelir misin?"

Soru bir çırpıda dudaklarından döküldü.

"Ay Oğuzhan bunun için mi kıvranıyorsun deminden beri?"

"Evet. Başka tekliflerde aldın"

"Aldım ama kabul etmedim"

"Neden?"

"Bir arkadaşım var teklif beklediğim. Biraz daha geç kalsaydı kendi mezuniyetimizi göremeyecektik"

Oğuzhan'ın kaşları çatıldı. Teklif beklediği birinden söz etmemişti. Bilmedi bu kişi de kim? Aksi bir tonla "Kimmiş o?" dedi.

"Sensin o! Senden başkasıyla gitmek isteyeceği mi nasıl düşünürsün? Beni hiç tanımıyor musun?"

Oğuzhan yüzüne anında yerleşen sırıtmasıyla ellerini kaldırdı.

"Dur dur! Ağzıma sıçmadan önce bir sevineyim"

"İyi sevin. Test çözmeye de biraz ara ver. Beynin sulanmış"

Oğuzhan mutlulukla topukları poposuna vurarak evden ayrıldı. Üzerinden kocaman bir yük kalkmıştı. Oğuzhan'ın ardından Balın abisini beklemeye başladı. Cüneyt eve gelip üzerini değiştirdikten sonra Balın kısa tişörtünün ucunu bükerek yavaş adımlarla Cüneyt'in yanına geldi. Dudaklarını kemiriyor ve sürekli gözlerini kırpıştırıyordu. Cüneyt keskin bakışlarıyla kızın yüzünü inceledi. Gelecek olandan huzursuz olsa da duygularını belli etmedi. "Balın?" dedi söze başlaması için.

"Şey... Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Tabii ki güzelim. Neden tedirginlikle sordun?"

"Beni eve götürür müsün?"

Ailesiyle yaşadığı evi kastettiğini anlamıştı.

"Oradan almak istediğin bir şey mi var? İstersen senin için alıp gelirim"

Ailesini kaybettiğinden beri oraya hiç gitmek istememişti.

"Yok, ben sadece gitmek istiyorum ama sen yanımda ol"

Cüneyt, kızı kendine çekip sıkıca sarıldı ve başının üzerine şefkatle öpücük bıraktı.

"Olurum bir tanem, olurum"

Balın bu kararı zor vermişti ve caymaya meyilliydi. Ya hemen yola çıkacakları ya da bir daha o eve adım atamayacaktı. Uzun zamandır aklındaydı fakat cesaret edemiyordu. Gece rüyasında evin bahçesini görünce karar vermişti.

"Şimdi gidelim mi?"

"Al çantanı gidelim"

Minik tedirgin tebessümüyle topuklarının üzerinde dönerek odasına gitti. Cüneyt de Ela'nın yanına yatak odasına gitti.

"Ela, Balın eve gitmek istiyor"

"Nasıl? Neden? Burada rahat değil mi?"

"Öyle değil be yavrum. Evini görmek istiyor"

"Ay Cüneyt... Bir an yetemedik diye çok korktum"

Bir öpücük de karısının dudaklarına bıraktı.

"O burada mutlu, merak etme. Sanırım bir şeyler toparlayıp yoluna koymaya çalışıyor"

"Zorlama onu. Eğer kapıdan giremezse yine geliriz de. Adım adım"

"Senin bu ince düşüncelerine aşığım be kadın. Sen olmasan odun gibi yaşayacaktım"

"Sen dışarıda odun olmaya devam et"

Cüneyt sırıtıp göz kırparak odadan çıktı. Onun sevgisi, ilgisi, inceliği hep bu evin içindeydi. Sadece hayatındaki kızlara özeldi ve Ela bu ilgiyi başkalarıyla paylaşmak istemiyordu.

Evin büyük bahçe kapısını açıp içer girdiler. Yerdeki taşlar tekerliğin altında yavaşça ezilerek kalbi gibi çıtırdamaya başladı. Doğup büyüdüğü evdi burası. Daha uzun yıllar yaşayacağını sandığı yerdi. Şimdi yalnız kalmış, dört duvardan ibaret bir yapıydı. Ruhunu kaybetmiş, ateşi sönmüştü. Tüm anılar bu evde olduğu için vazgeçmemişti ama cesaret edip de gelememişti.

Cüneyt motoru kapatıp acıyla eve baktı. Onun için de burası çok özeldi. Her sabah Balın'ın çıkmasını beklediği kapıya takılı kaldı. Her gün aynı saatte aile tüm enerjisiyle kapıya çıkardı. Güler yüzle tüm sevgilerini sunarlardı.

Derin bir nefes alıp Balın'a baktı. Kendi bile zorlanırken kızın ne hissettiğini tahmin edemiyordu. Küçük yüreğine çok ağır yükler binmişti. Elinde olsa tüm yükleri sırtlanırdı ama olmuyordu işte.

"Ev düzenli olarak bakımdan geçiyor ve temizleniyor. Bir tek senin odan boş. O da taşıdığımız için"

"Öyle mi? Bundan haberim yoktu"

"Biliyorum. Ercüment Bey'den rica etmiştim. Bir gün gelmek istersen bakımsız bulma diye"

"Gelmek isteyeceğimi biliyor muydun?"

"Hayır ama belki"

Balın hafifçe başını salladı. Cüneyt araçtan çıkıp etrafında dolanarak Balın'ın kapısını açtı ve elini uzattı. Balın önce abisinin elini tuttu sonra arabadan çıktı. Ona tutunmasa yapamayacakmış gibi. Adımları kaplumbağa kadar ağırdı. Kapıya çıkan basamakların başına gelince durdu.

"Mezarlığa gitmek daha kolay"

"İstersen dönebiliriz. Sonra yine geliriz"

"Hayır. Bunu bir kerede yapmam gerekiyor. Ben korkak bir kız değilim. Acılarla baş edebilirim. Şimdiye kadar ettim di mi?"

"Sen hepimize örnek olacak kadar güçlüsün. Hadi gel bakalım"

Cüneyt cebinden evin anahtarını çıkartıp kapıyı açtı. Eşikte yan yana durdular. Cüneyt yan gözle kıza baktı.

"Önce kim girecek?"

"Perili ev değil burası. Tabii ki ben gireceğim"

"Perilerin güzel olduğunu okumuştum. Ben de öncülük edebilirim"

"Kafamı dağıtmak için yaptığın bu esprileri öğretmenim duyarsa senin dağılmış bir kafan olacak"

"Sır tutmak güzel bir huydur Balın"

Balın "Hı hı" diyerek eve girdi. Etrafa baktığında her şey yerli yerinde duruyordu. Sanki birazdan babası 'Acıktım' diye seslenecek, annesi 'Hazır' diye yanıtlayacaktı. Her gün onlarca defa koşarak inip çıktığı merdivenlere baktı. Tırabzanlardan kayarken artık babası aşağıda kollarını açmış beklemiyordu. Annesi kitap koltuğunda onlara gülümsemiyordu.

Yoklardı ama anıları zihninde öyle canlıydı ki sanki gitmemişlerdi. Evi ilk gördüğünde hissetti ruhsuzluk kaybolmuştu. Bu ev hala yaşıyordu ve yaşayacaktı. Her köşe mutlu bir anıyı avuçlamıştı. İnsanlar giderdi ama yüzlerde bıraktığı gülümseme gitmezdi. Burası onun eviydi. Belki bir süre daha boş kalırdı ama eninde sonunda evine dönecekti.

Salonda ve mutfakta gezdikten sonra üst kata çıktı. Kendi odasının önünde duru. Başını içeri uzattığı boş odada uzun süre oyalanmadı. Eşyaları şimdiki sıcak evinde onunla mutluydu. Anne ve babasının odasının önünde durdu. Eli kapı kolunda bir süre bekledi. Kapıyı çalmadan odaya girmemesi defalarca söylenmiş olsa da o hiç dinlemez içeri dalardı. Yüzünde kocaman gülümseme belirdi. Kendi kendine 'Yine çalmayacağım' diyerek kapıyı açtı. Başka türlü giremezdi.

Odanın içinde dolaştı. Aynalı dolabın önünde annesinin tarağı ve makyaj malzemeleri vardı. Babasının o gün takmadığı saati duruyordu. Dolabı açıp sıralı duran elbiselerde parmak uçlarını gezdirdi. Dolabın kapaklarını sonuna kadar açıp karşısına geçerek yatağın ucuna oturdu. Önce babasının takım elbiselerine baktı. Spor giyinmeyi severdi ama takımları ona çok yakıştırırdı. Annesinin en çok özel davetlerde giydiği parıltılı elbiselerini severdi. O gecelerde annesi babasına bakıp 'Vay be!" der karşılığında da babası annesine bakıp 'Of be!' der ve karşılıklı gülüşürlerdi. Balın hatıralarla gözlerinden yaşlar akarken bir yandan da gülümsüyordu. Acıyla tatlı harmanlanmış vücudunda geziyordu.

Dolabın altında parlak bir kutu dikkatini çekti. Kutuyu alıp yatağa geri döndü. Filmlerden bildiği kadarıyla anı kutusu olmalıydı. Eski resimler, sinema biletleri vs. önce kurdeleyi açtı ardından kapağı kaldırdı. Katlanmış bir dünya haritası, her ülkeyi ayrıntılarıyla gösteren atlas çıktı. Kaşlarını çatmış şaşkınlıkla onları kenara koydu. En altta sarı kapaklı bir defter vardı. İlk sayfada 'Aile Seyahatimiz' yazıyordu. Sayfayı çevirdi.

'Bu defter, kızımız büyüdüğü zaman hep beraber çıkacağımız seyahatlerin rehberi olacak. Özellikle kızımızın büyümesini bekliyoruz çünkü onun da her yeri hatırlamasını ve bizim gibi zevk almasını istiyoruz. Janset ve Altan'

Sayfaları çevirdikçe değişik ülkeler karşısına çıktı. O ülkenin yeri, tarihi, özellikleri, turistik yerleri, ne yenir, ne içilir gibi her ayrıntı işlenmişti. Geçmişe dair kutu beklerken onlar gelecek güzel günler için plan yapmıştı.

Balın defteri kapatıp göğsüne bastırdı. Belki de tamamlaması gereken içindeki boşluğu dolduracak olan bu defterdi. Kutuyu aynı şekilde kapatıp yanına aldı. Elbise dolabına son bir defa daha bakıp annesinin sevdiği elbiselerden birini de çantasına attı.

Alt kata indiğinde Cüneyt koltukta oturmuş onu bekliyordu. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama abisi onu sabırla beklemişti. 

Yeni aşklara bahar şarkısı eşlik etsin.

Continue Reading

You'll Also Like

6.1K 505 30
Nefes alıyorsak bir yerlerde, umut bâki, her şey mümkün. Zaman ilerledikçe ailesi tarafından eksik ve parçalanmış yanları belki de hiç tamamlanamayac...
198K 17.6K 26
İnsan gördüğüne mi aşık olur, hissettiğine mi? Kader mahkumu olan Musa evvelden beri aşık olduğu Yüsra'dan mektup aldığında, hayata küsmek üzeredir...
4.6M 197K 53
GİRİŞ "Emin misin kızım.Sende boşanmakta kararlı mısın ?" Hakim neredeyse gözümün içine bakıyordu.O an anladım eğer biraz çekimser davranırsam bizi b...
4M 150K 84
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...