Ormandaki Avcı 1: Vampir'in A...

By ladymelkw

200K 13.1K 4.5K

Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin... More

Giriş | Doğan Çocuk
1. Bölüm | Veronica
2. Bölüm | Kan Kokusu
3. Bölüm | Güven Bana
0.5 -Beni Kurtaran Adam-
0.6-Yabancıya Veda-
0.7-Cehennem-
0.8-Geçmişin Kadını-
0.9-İlk-
1.0-Mektup-
1.1-Esir Gibi-
1.2-Cehennemin Dibini Görmek-
1.3-Aynı Yaşam Farklı Hayat-
1.4-Harita-
1.5-Yaşam-
1.6-Karahindiba-
1.7-Uçuşan Yapraklar-
1.8-Yara-
1.9-Sevgi Ve Gözyaşı-
2.0-Izdırap-
2.1-Oyun-
2.2-Acı-
2.3-Katil-
2.4-Kurtuluş-
2.5-Vampir Ve Elf-
2.6-Av-
2.7 -Beyaz-
2.8-Küçük Şövalye-
2.9-Kardan Adam-
3.0-Gökyüzü-
3.1-Şeker-
3.2-Dans Edelim Mi?-
3.3-Pasta Ve Yangın-
3.4-Tutsak Ve Tutku-
3.5-Ez Ve Geç-
3.6-Seninle Yanmak-
3.7-Bitti mi?-
3.8-Gece Ve Gündüz-
3.9-Ses-
4.0-Mutlu Yaşamak-
4.1-Şarkı Söyle-
4.2-Güneş Ve Karanlık-
4.3-İşkence-
4.4-Boşluk-
4.5-Veliaht-
4.6-İmkansız-
4.7-Yeşil Gözler-
4.8-Vicdan-
4.9-Altıncık-
5.1-Bana Ait-
5.2-Şefkat-
5.3-Deniz Kokan Menekşe-
5.4-Yanan Yıldızlar-
5.5-Şarap Ve Mum-
5.6-Arkadan Bıçaklayan-
5.7-Derin Tutku-
5.8-Bilinmeyen Kral'a Mektup-
5.9-Kalp Acısı-
6.0-Veronica Honaker-
Duyuru

5.0-Biz-

1.4K 101 49
By ladymelkw

Ormandaki Avcı'nın ellinci bölümüne hoşgeldiniz umarım beğenirsiniz bol bol yorumlarınızı bekliyorum şimdiden iyi okumalar dilerim 💫

Yüzümde hissettiğim parmaklarla gözlerimi aralamaya çalıştım. Ancak uyku bütün güzelliği ile beni tekrar içine çekti. Rüyalar alemine tekrar dönmek istiyordum ki biri burnumu hafif sıkınca dudaklarımı araladım.
"Uykum var!" Salver'ın gülüşünü duyduğumda bir an rüyaya daldığımı sandım.

Burnumu tekrar sıkınca oflayarak gözlerimi açtım. Yanıma uzanmış gülümseyerek bana bakan Salver'ı gördüm. Dirseğini yatağın üzerine koymuş, başını da hafif yana yatırarak çenesini elinin üzerine yaslamıştı.

"Senin şu uyanma zamanlarını ne yapacağız?" Karnımın üzerinde duran yorganı başımın üzerine çekip Salver'ın olmadığı tarafa dönüp gözlerimi kapattım. "Umursamayıp uyuyacağız." diye mırıldandım. Gülüşü cennetteymişim gibi his verirken gülümsedim. İtiraf edeyim uykum kaçmıştı ama biraz nazlansam pek birşey olmazdı.

Karnımda ellerini hissedince omuz silkip kafamı iyice yastığa gömdüm.
"Sen numara mı yapıyorsun?" Başımı iki yana salladım.

Boynumda ve saçlarımda nefesini hissedince ürperdim. Nefesi tenimde gezindiği için gıdıklamıştı. Kıkırdadım.

Güldüğümü duyunca boğazını temizlediğini duydum.
"Üstüne gülüyor hanımefendi!" diyerek boynuma küçük öpücükler bırakmaya başlayınca kahkaha atarak ona döndüm. İki elini iki tarafıma koymuş üzerime eğilmişti.

"Benimle zorun ne? Ne güzel uyuyordum!" dedim sahte sinirli ifademle. Elini yanağıma koydu. "Seninle zorum yok. Ve evet çok güzel uyuyordun." Güldüm. "Ne kadar süre beni izledin?" Başparmağı ile işaret parmağını birleştirip dudaklarında gezdirip fermuar hareketini yaptı.
"Merak ettim?"
"Her şeyi merak etme. Ayrıca kalk istersen hani bizim nişanımız var ya!" Güldüm. "Nişanımız mı vardı ya? Unuttum ben." Gözlerini kıstı. "Yoksa sen?" demişti ki kolunun arasında kıvrılıp kaçtım. Nişan nasıl olacaktı bilmiyordum ama hafif kirlenmiş saçlarım ile nişan törenime katılmak istemiyordum.

Koşarak banyoya girdim. Kapıyı tam kapatacaktım ki bana yetişip kapıyı kapatmamı engelledi.
"Duş alacağım. Çıkar mısın?" Elini lavaboya yaslanıp bana baktı.

"Tamam duş al." dediğinde dışarı çıkacağını sandım ama çıkmadı. Ellerimi belime yerleştirip gözlerimi kıstım.
"Çıkacak mısın? Yoksa ben mi çıkarayım?" Yüzünü ukala bir tavır büründü. "Çıkar bakalım."

Ellerimi iki koluna yerleştirip çekiştirmeye başladım. Milim kıpırdamayınca ofladım.
"Bir kerecik güçsüz gibi davransana be adam!" Kahkaha attı. "Canım istemiyor."

"Canın ne istiyor senin?"
"Seni." Ellerimi yumruk yapıp göğsüne vurdum. "Çık şuradan! Yoksa evlenmem seninle manyak adam!" diye bağırdım. Güldü. "Hayatımda aldığım en tatlı tehdit."
"Sana tatlılığı göstermemi istemiyorsan çık. Nişanımız var bugün ya hani!"

"Tek birşey istiyorum. Onu yaparsan giderim." Tek kaşımı kaldırdım. "Ne?"
"Sabah öpücüğü?" Kafamı geriye atıp onun gibi kahkaha attım. "Şapşalım benim! Gel bakim buraya." diyerek başını tuttum ve kendime çektim. Dudaklarınla kendi dudaklarımı buluşturdum.

Geri çekildiğimde yüzündeki şapşal ifade ile bana bakıyordu.
"Veronica iyi misin?" Güldüm. "Çok iyiyim. Çok iyiyim ve çık artık!" diye bağırdığımda gülerek banyonun dışına çıktı.

Kapıyı kapatınca kilitlemek için anahtara uzandım. Ancak Salver'a sonsuz güvenim olduğu için bir sorun görmedim ve anahtarı bıraktım.

Küvetin kenarlarından uzanıp tepedeki suyu açtım. Ilık su akıp buhar yaparken üzerimdekileri çıkarıp kirli sepetine attım.

Küvetin içine girdiğimde ılık suyun vücuduma değmesi ile bütün kaslarımın gevşediğini hissettim.

Rahatlatıcı bir duşun ardından askılıktaki bornozumu alıp üzerime giydim. Saçlarıma havluyu da sarıp banyodan çıktım. Buradaki herşey iki kişilik için hazırlanmıştı. Eşyalar benim tarzımdaydı. Kıyafetlerin hepsi benim ölçümdeydi. İç çamaşırlarım yatağın yanındaki çekmeceli komodine konulmuştu.

Salver camın kenarında durmuş, ellerini göğsünde birleştirmişti. Aralanmış perdeden dışarıya bakıyordu.

Ben bir adım atınca bana doğru döndü.
"Sonunda çıktın. İki saattir burada bekliyorum. Bende duş alacağım."

"Ay sanki saatler geçti." diyerek yatağın olduğu tarafa geçtim. O da gözlerini kısıp alaylı ifadesi ile yanımdan geçti. Yatağın üzerindeki paketleri gösterdi. "Elbiseni az önce getirdiler. Kahvaltıyı Violet ve diğer kadınlarla yapacaksın."

"Nasıl yani?"

"Bizim adetlerimize göre nişan günü kahvaltıyı kadınlar ve erkekler ayrı yaparlar. Kahvaltıya sadece kraliyet ailesinin dostları yada ülkeye önemli yatırım yapan varlıklı vampirler katılır. Ve akşama kadar yani, nişana kadar sohbet edilir. Akşam da nişan töreni başlar." Parmaklarını saçlarına geçirip saçlarını düzeltti. "Akşama kadar tanımadığın onca kadınla tanışıp sohbet edeceksin. Bende aynı şekilde adamlarla sohbet edeceğim ve bu çok sıkıcı!" diyerek yanaklarını şişirdi. "Eğer bunu istemiyorsan.." demişti ki uzanıp parmağımı dudağına bastırdım.

"Biz evleneceğiz Salver. Ve bunun için her şeyi yapacağım." Gülümserken elimi dudaklarından çektim. "Teşekkür ederim Veronica." diye mırıldanınca gülümsedim. "Asıl ben teşekkür ederim Salver." dediğimde bana kısa bir bakış atıp banyoya girdi.

Kapısını kapatınca yatağın üzerinde duran pembe paketi heyecanla açtım. Paketi parçalara ayırmış olabilirdim.

Salver'ın bana seçtiği elbiseyi çok merak ediyordum.

Karşımda hayatımda gördüğüm en zarif elbise vardı. O kadar hoş duruyordu ki anlatılmazdı. Elbiseyi yatağın üzerine bırakıp iç çamaşırlarımı giydim.

Heyecanla elbiseyi giyip kollarımı zar zor uzatarak fermuarı çekebildim. Elbisenin kollarını düzeltip eteklerimi tutarak aynanın karşısına geçtim.

Çok hoş duruyordu. Elbisenin kolları omuzlarımın biraz aşağısında bitiyordu. Kolların başladığı yerden dizlerime kadar uzanan tüller vardı. Elbisenin hafif bir dekoltesi vardı. Dekoltenin tam bittiği yerde beyaz ve yeşil rengi karışımında küçük bir çiçek vardı. Çiçeğin ince sapları belime kadar uzanmıştı. Belime kadar kalın bir kumaş kullanılmıştı. Belimden sonra ise beyaz, ince tüller vardı. Ayaklarımın ucunda biten elbisenin arkaya doğru hafif bir kuyruğu vardı. Defalarca dönüp kendime baktım. Çok güzel gözüküyordu. Bu elbiseye güzel bir ayakkabı bulmak için gardolabı açtım.

Heyecanla ayakkabıların olduğu yere baktım. Bir sürü ayakkabı raflara dizilmişti. Beyaz, kalın, kısa topuklu bir ayakkabıyı aldım. Hiç bir detayı yoktu. Sadece bembeyazdı.

Ayakkabıyı giyip tekrardan kendime baktım. Çok güzeldi. Belki güzel değildim ama benim gözüme güzel gözüküyordum.

Birbirine karışmış, yarı kurumuş saçlarımı görünce hızla makyaj masasının önündeki tabureye oturdum. Masadaki tarağı alıp güzelce taramaya başladığımda mis gibi şampuan kokusu burnuma geldi.

Havlu ile saçlarımı kuruladıktan sonra tekrar taradım. Küçüklüğümden beri saçlarım hep parlaktı. Bu yüzden saçlarımı seviyordum. Tek sorun kolay kabarmasıydı.

Masanın çekmecelerini karıştırınca beyaz incilerle kaplanmış kıskaçlı toka buldum. Elbisemle çok uyuyordu.

Saçlarımın ön kısmından birer tutam alıp saçımın arkasında toka yardımı ile birleştirdim.

Yana dönüp tokaya baktığımda hoş durduğunu farkettim. Yüzümdeki gülümseme ile masanın üzerinde duran fondöteni alıp yüzüme sürmeye başladım. Halkın içine yüzümdeki morluklarla çıkamazdım. Bu yüzden olabildiğince fazla sürerek morlukları kapattım. Dudağımın kenarındaki yaralar kapanmamıştı. Pek sorun değildi.

Dudağıma hafif kırmızı renk verecek bir ruj sürdüm. Elmacık kemiklerimi belirginleştirdiğimde elmacık kemiklerimin çok hoş olduğunu farkettim.

Siyah göz kalemini alıp gözlerime hafif renk kattım. Sonunda gözüme birkaç dokunuş yaptıktan sonra aynadan kendi yüzüme baktım.

Kendimi tanıyamamıştım sanki. Bir an bu ben miydim diye sordum kendime. Aynada acı çekmiş bir kız yokmuş da neşeli bir kız varmış gibiydi. Çok güzel olmuştum.

Banyonun kapısının açıldığını duyunca içimdeki heyecanı bastırmaya çalıştım. Salver'ın tepkisini çok merak ediyordum.

"Hanımefendi ben çıkana kadar hazırlanmış bakıyorum da." Güldüm. "Hayatımda gördüğüm en zarif elbiseyi seçtiğin için teşekkür ederim."
"Hayatıma girdiğin için ben teşekkür ederim Veronica." dediğinde gülümseyerek aynaya döndüm.

Aynadan kendime bakarken omzumdaki izi farkettim. Omzumdaki yara Salver'ın düzenli olarak sürdüğü krem sayesinde iyileşmişti. Ancak hala izi kalmıştı. Ve kötü görünüyordu.

İzi kapatmak için elime pamuğu aldığım anda elimin üzerinde Salver'ın iri, kemikli elini hissettim. Yüzümdeki şaşkınlık ile ona bakınca yüzündeki değişik ifade ile pamuğu eline aldı.
"Kapatmak zorunda değilsin." İze bakıp tekrardan Salver'a döndüm. "Kapatmak zorundayım çünkü utanıyorum." Diğer elini yanağıma koyup okşamaya başladı.
"Utanma. Sana yapılanlardan asla utanma Veronica. Sana bunları yapanlar utanmalı." Yüzümü buruk bir tebessüm aldı. "Ama kötü gözüküyor."

Pamuğu makyaj aynasının önüne bırakıp ellerini omuzlarıma yerleştirdi. Eğilip omzumdaki yaraya öpücük bıraktı. Gülümseyerek başımı ona çevirdim. Çenesini omzuma yaslayıp aynadan yansımamıza baktı.

"Çok güzel olmuşsun." dedi hayranca bana bakarken. Güldüm. "Şu izi kapatırsam daha güzel olacağım!"
"Madem taktın ize," diyerek pamuğu aldı. Omzumdaki ize sürdü. "Bende istediğini yerine getiririm."

Omzumdaki izi kapattıktan sonra son kez yanağıma öpücük kondurduktan sonra giyinmek için yanımdan ayrıldı.

"Gömleğimin yakasını biraz açsam mı yoksa böyle kalsın mı?" Sorusu ile ona döndüm.

Siyah gömleğinin iki düğmesini açmıştı. Ona bakınca birkaç düğmesini daha açtı.
"Yoksa böyle mi?"

"Az önceki daha iyiydi." diye mırıldandım. Başını sallayıp eskisi gibi yaptığı esnada kapı çaldı.

Salver kapıyı açıp gelene baktığında ayağa kalktım. Gelen kişi muhafızlardan biriydi.

"Kraliçe Violet, Bayan Veronica'yı çağırıyor." Salver başını sallayıp kapıyı adamın yüzüne kapattı.
"Ben gitsem iyi olacak." diyerek kapıya gitmiştim ki önümde durdu. "Bende seninle geliyorum."

"Seni o kadar kadının arasına sokmam." Yüzüne çarpık gülümsemesi yayıldı. "Merak etme kapıdan seni bırakıp gideceğim."
"Hadi gidelim o zaman."
"Hay hay." diyerek kapıyı açtı ve benim geçmemi bekledi. Ben geçtikten sonra o da geçti ve kapıyı kapattı.

Topuklu ayakkabılarımın koridorda yankılanması ile yürüdüm. Salver arkamdan gelirken içimdeki heyecana engel olmaya çalışıyordum.

Koridorda iki asker duvara yaslanmış bize bakıyordu. Salver'ı ve beni görünce birbirlerine yaklaşıp birşeyler fısıldadılar.

Tam onların yanından geçerken konuştuklarını az da olsa duymuştum.

"Onu kimse burada istemezken nasıl yüzsüz gibi yanında dolaşıyor?" Duyduğum cümle ile yutkundum. Hafif duraklarken Salver dönüp iki askere baktı. Göğsüme büyük bir yük oturunca başımı hafifçe iki yana salladım. Gözlerim dolmaya başlayınca dişlerimi birbirine bastırdım.

Onu kimse istemiyor.
Yüzsüz.

Beni kimse sevmiyor muydu? Salver dışında kimse beni istemiyor muydu burada? Ben bu kadar kötü biri miydim? Yoksa tek suçum elf olmam mıydı?

Hiç bir yerde Salver ile normal karşılanmayacaktık. Hep böyle bir ön yargı ile bize yaklaşacaklardı. Ama biz evlenecektik ve sonsuza dek mutlu yaşayacaktık. Kimse bize karışmayacaktı.

Kimse beni burada sevmese bile Salver'ın sevmesi yeterliydi. Bu yüzden kendimi toparlayıp bütün düşünceleri kafamdan atıp nişanımızı düşünmeye başladım.

"Veronica?" Salver'ın sesi ile gülümseyerek ona döndüm.
"Efendim?" dedim yürümeye başlarken.
"İyi misin?" Başımı salladım. "İyiyim." Kaşlarını çatıp bir süre yüzüme baktıktan sonra önüne döndü.

"Veronica!" diyerek bize koşan Fiona ile somurttum. Ne işi vardı bunun burada?

Fiona daha yanımıza gelmeden Salver sırtıma dokundu.
"Ben gidiyorum sana iyi şanslar." diyerek göz kırptı ve yanımdan ayrıldı.

"Aa Fiona. Seni görmek ne güzel." diye mırıldandım. Gülümsedi. Tam karşımda durup beni baştan aşağı süzdü. "Elbise sanki nişan için uymamış?"
"Bunu Salver aldı. Beğenmek zorunda değilsin." Gülümsedim. "Kendi nişanında daha güzel bir elbise alırsın." Bir süre birbirimizin yüzüne baktıktan sonra hiç birşey demeden yanından ayrıldığımda büyük bir kapının önüne geldim.

Kapının önündeki hizmetçi kız gülümsedi.
"Hoşgeldiniz efendim. Kraliçe Violet sizi bekliyor." dedi samimi sesi ile. Hafifçe başımı eğip içeri girdim.

İçeri girdiğimde ise beklediğim görüntüden oldukça farklı bir görüntü ile karşılaştım.

Karanlık bir odada devasa bir masada oturan kadınları hayal etmiştim ancak alakasızdı. Aksine aydınlık bir odada birkaç geniş koltuğun olduğu ve koltuğun üzerinde en fazla beş kadının oturduğu manzara ile karşılaştım. Violet en ortadaki koltukta tek başına oturmuş elindeki fincanı tutuyordu. Diğer kadınların da ellerinde fincanlar vardı.

İçeri girdiğimde herkesin bana dönmesi ile olduğum yerde kaldım. Hepsi kınayıcı bakışları ile bana bakarken Violet eliyle yanını gösterdi.
"Hoşgeldin Veronica." dedi katı sesi ile. Kaşıyla tekrardan yanını işaret edince ellerimi birbirine bastırıp koltukların arasından Violet'in olduğu koltuğa gittim. Yanına oturup eteğimi düzeltirken bütün kadınların bana baktığını gördüm. Hepsinin yüzünde şok ve nefret vardı.

Violet çayından bir yudum alırken hizmetçilerden biri önümdeki sehpaya bir fincan koydu.

"Sevgili gelinim Veronica." diye mırıldandı Violet. "Bildiğiniz üzere bu akşam oğlum Salver ile nişan- diyordu ki gri saçlı tombul kadın konuştu.
"Bir elf bu ülkenin prensi ile nasıl evlenebilir Violet?" Violet tam birşey demek için kırmızı dudaklarını aralamıştı ki hemen karşı koltukta oturan kırmızı gözlüklü kadın izin vermedi.
"O kız buraya gelin gelemez Violet!" Yutkundum. Elf olmam benim suçum muydu yani? Bu yüzden mi sevmiyorlardı beni?

Violet birkaç saniye kırmızı gözlüklü kadına baktıktan sonra üzerindeki ince paltonun cebinden beyaz hançerini çıkardı. Kadının gözleri faltaşı gibi açılırken hançeri kadına doğru fırlattı. Hançer kadının tam da alnına saplanınca ortam ölüm sessizliğine büründü. Kadın gözleri açık bir şekilde vücudunu serbest bıraktı. Nefes almıyordu. Kalp atışlarım artarken dişlerimi dudaklarıma geçirdim.

Hizmetçiler kapıyı açıp askerleri çağırdılar. Askerler bir koşuda gelip kadının cansız bedenini alırken bir tanesi hançeri çıkarıp Violet'e uzattı.

Violet kanlı hançeri alıp beyaz peçete yardımı ile temizledi. Tekrar paltosuna yerleştirirken şok içinde Violet'e bakıyordum.

Violet tek kaşını kaldırıp etraftaki bütün kadınları süzdü.

"Başka ölmek isteyen var mı hanımlar?" Yutkundum. Bu kadından kesinlikle korkuyordum. Acaba kadın onun sözünü kestiği için mi yoksa bana laf ettiği için mi öldürmüştü. Eğer bu iki nedenden biriyse çok korkunç biriydi.

Kadınlardan çıt çıkmayınca gayet rahat bir tavırla çayından bir yudum aldı.

"Prens Salver ile çok yakışıyorsun sevgili Veronica." Tam yan koltukta bulunan kadın söylemişti bunu. Gülümseyerek kadına döndüm. Uzun ve biçimsiz burnu vardı. Gözlerinden bir tanesinde beyaz tabaka vardı. Ürkütücü bir yüzü vardı ama bir anda gülümseyince sıcak kanlı birine benzemişti.

"Teşekkür ederim." dedim. Kadın da bana göz kırpınca modum bir anda kendine gelmişti.
"Prens Salver ile ne zaman tanıştınız?"
"Bir yıldan fazla olmuştur bence." dedi başka bir kadın. Boğazımı temizledim.

"Aslında bir yıl olmadı...." diye mırıldandığım sırada kadınlardan biri, "Evlenmek için biraz hızlı bir karar verdiğinizi düşünüyorum." Cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki fincanı sehpaya koyup boğazını temizledi.

"Düşüncenizi soran olmadı Bayan Adele." diye mırıldandı. Yutkunup sevgili kayınvalideme baktım. Fazla sert biriydi. Acaba sevdiklerine karşı nasıldı?

"Ah ben sadece belirtmek istemiştim."
"Belirtmeyeceksin." dedi Violet kararlı ses tonu ile. Yutkundum. Yanakları sinirden kızaran kadına baktım. Pür dikkat Violet'e bakıyordu. Violet umursamadan çayını yudumlamaya devam etti.

Elimdeki çaydan bir yudum alınca içimin ısındığını hissettim.

"Nasıl tanıştınız?" diye sordu diğer kadınlara göre oldukça genç olan kız. Gülümseyerek ona döndüm. "Ormanda karşılaştık. O da benim hayatımı kurtardı." Kızın gözleri heyecanla açıldı. "İlk görüşte aşk gibi birşey mi yoksa?"
"Kısmen."

"Ne güzel birbirinizi severek evleniyorsunuz. Birbirinizin kıymetini bilin." Odaya girdiğimde dikkatimi çeken kadınlardan biri olan siyah saçlı kadın söylemişti bunu.

Gülümseyerek başımı sallarken bütün kadınlara baktım. Bana samimi davranmış olabilirlerdi ama bakışları çok korkunçtu. Beni öldürmeyi bile istemiş olabilirlerdi. Bu yüzden başımı kucağımda tuttuğum ellerime çevirdim. Buraya ait değildim. Her ne kadar hayatımı burada yaşayacak olsam da buraya ait değildim ve bu çok kötü birşeydi. Ben Salver'ın doğup büyüdüğü yere ait olmak, sevilmek istiyordum. Ama bu olanak değil gibiydi. Elf olduğum için binlerce kez kendime lanetler yağdırırken akşama kadar kadınların sorularını cevapladım.

Sonunda akşam olmuştu. İçimdeki heyecanı bastırmaya çalışıyordum. Saatlerdir sohbet edip oturmuş olsam bile oldukça yorulmuştum. Arada kafamı koltuğa yaslayıp uyumak istemiştim. Hatta kafamı Violet'in omzuna yaslayıp uyumayı bile düşünmüştüm.

Kadınların çoğu eşlerinin yanına, yani büyük salona gitmişlerdi. Violet'in anlattığına göre bütün törenler büyük salonda yapılıyordu.

Odada birkaç kişi otururken kapının çalması ile kalbim hızla çarptı.

İçeri gelen muhafız selam verdi.

"Sayın Salver ve Veronica'nın nişanı yarım saate başlayacaktır. Kral Albert'ın kesin emiridir." dedi ve çıktı. Albert birkaç gün gelmeyecekti. Haber göndermiş olmalıydı.

Violet ayaklanınca bende ona ayak uydurarak ayağa kalktım. Elbisemi düzeltirken Violet dönüp bana baktı. Ardından önüne dönüp yürümeye başladı. Bende onunla birlikte yürüdüm.

Askerler büyük kapıyı açtılar. Yutkundum. İçimdeki heyecanı bastırmak için ellerimi sıktım. Her an çığlık atabilirdim. O derece heyecanlıydım.

Önümdeki Violet'in simsiyah uzun saçlarına baktım. Çok güzeldi. Her şeyi ile çok güzeldi. Dudağına sürdüğü kırmızı ruj ona çok yakışıyordu. Fiziğini gösteren güzel elbiselerle kusursuz oluyordu. Salver'ın çoğunlukla genlerini annesinden aldığını fark etmiştim. Babası ile sadece yapı olarak benziyordu. Ama yüzü, gözleri, dudakları, burnu, her yeri annesine benziyordu. Saçları bile aynıydı.

"Hoşgeldiniz efendim." Duyduğum ses ile uzun süredir Violet'in saçlarına bakıp yürüdüğümü farkettim.

Büyük salona geldiğimizi farkettiğimde kalp krizi geçirecek olabilirdim. Öncelikle burası devasaydı. Ve biraz kalabalıktı. Tam öne doğru adım atmıştım ki Violet kolumu tutup beni durdurdu.

"Önce bir masaya oturup akşam yemeğimizi yiyeceğiz. Sonrasında ise Salver ile sizi başka yere alacaklar." diye mırıldandı. Başımı salladım. Kolumu bırakıp kaşı ile yürümemi işaret etti. Dudaklarımı ıslatıp yürümeye başladım. Violet yine önümdeydi. Ellerini önünde birleştirmiş büyük ciddiyetle yürüdüğünü farkettim.

Salona girdiğimizde kalbim yerinden fırlayacaktı. Heyecanlı adımlarımla yürürken düşmemek için elbisemin eteğini hafifçe kaldırdım.

Salon daire şeklindeydi. Tam orta boştu. Kenarlarda masalar vardı. Odanın diğer ucuna bakılırsa oldukça büyüktü. Diğer ucu görünmeyecek kadar uzaktı.

Masaların arasına kırmızı bir halı serilmişti. Halının üzerinde yürürken masaların arasında bulunan, en büyük masaya gözlerim kaydı. Ve orada oturan şaheseri farkettim. Onun da gözleri benim üzerimde dolaşıyordu.

Bana bakarak gülümseyince bende gülümsedim ve uzun süredir somurttuğumu farkettim.

Salver'ın yanında oturan Della'ya ve onun yanında oturan üç adama baktım. Hiçbirini tanımıyordum. Üçü de Salver'ın yaşlarında veya Salver'dan biraz büyük gibi görünüyorlardı.

Onlar Della ile konuşurken masalarının önünde durduk. Masadaki herkesin dikkati bana dönünce ellerimi önümde birleştirdim.

Violet masaya oturunca bende Salver'ın yanına oturdum. Eteğimi düzeltirken tanımadığım bir adamın sesini duydum.
"Sen şu meşhur Veronica olmalısın." Della'nın yanındaki kıvırcık saçlı adama baktım. "Değil mi?" diye sordu. Başımı sallayınca yanındaki uzun saçlı adama döndü.
"Bak tahminlerim hep tutuyor Francisco!" Uzun saçlı adam, yani adının Francisco olduğunu öğrendiğim adam göz devirdi.

"Kolay tahmindi. Salver ancak hanımefendi gibi güzel bir kadını sever. Değil mi Salver?" dedi Francisco'nun yanında oturan gözlüklü adam. Salver'a döndüğümde çenesinin kasıldığını gördüm. Ortama ölüm sessizliği düşmüştü ki kıvırcık saçlı adam güldü.
"Yada elfleri sever?" Francisco dudaklarını araladı. "Hiç kanının tadına baktın mı Salver?"

"Senin kanının tadına bakmaya ne dersin Francisco?" diye mırıldandı Salver. Francisco gülümsedi. "Hiç değişmemişsin kuzen." Salver'ın hafif kasıldığını hissedince uzanıp elini tuttum.

"Albert'ın abisinin oğulları." Francisco'yu gösterdi. "Francisco." Kıvırcık adamı gösterdi. "Samuel." Gözlüklü adamı gösterdi. "Ve Daniel. Üçüzler." Başımı anladım dercesine sallayıp Salver'a döndüm. Bu sırada önümüze yemekler gelmişti.

Önüme yeşil yemişler gelince gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Salondaki herkes et yerken ben yemiş yiyordum!

"Et yemiyor musun Altın Elf?" Bu soru Samuel'den gelmişti. Tek kaşımı kaldırdım.
"Yemem gerekiyor muydu?" Kahkaha attı.
"Hani vampirlerle dolu bir mekandasın ya." Salver tam konuşacaktı ki onu durdurdum.

"Kıyafet balosu yapmıyoruz. Herkes istediğini yer ve sizin buna karışmaya hakkınız yok." dediğim cümle ile üç adamın da kaşlarının çatıldığını farkettim. Della bizi merakla izliyordu. Etraftan hafif bir müzik sesi duyuluyordu. Bazı vampirler ortada dans ediyordu.
Violet'e baktığımda ise dudaklarının hafifçe yana kıvrıldığını gördüm.

Francisco tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Sen kendini ne sanıyorsun?" Salver güldü.
"Benim sevgilim Francisco. Yakında Kraliçe olacak. Şimdiden ayağını denk alıp saygını korusan iyi olur." diyerek ayağa kalktı. Elini bana uzattı. "Gel dans edelim." Başımı sallayıp elini tuttum ve ayağa kalktım.

Ortaya doğru ilerlerken ona baktım. Oldukça sinirli görünüyordu. Piste giderken dudaklarını birbirine bastırdı.
"Onlar neden buraya geldiler?" Sorduğum soruya cevap vermek için yutkundu. Elini belime koyarken bende elimi omzuna koydum. Diğer elim onunkiyle buluşmuştu.

"Bilmiyorum. Della haber vermiş olmalı." Başımı anladım dercesine salladım. "Düğün günü işimiz zor olacak."
"Neden ki?" Ofladı. "Albert'ın ve Violet'in bütün akrabaları buraya gelecekler. Hepsi seni merak ediyorlar. Ve hiçbiri elf olduğunu bilmiyor."

"Neden elflere bu kadar düşmanlar?" Derin nefes aldı. "Vampirler etrafında elf olduğu zaman ve onun kanını alamadıkları zaman acı çekerler." Kaşlarımı çattım.
"Nasıl yani?"
"Önünde en güzel yemişin olduğunu düşün. Günlerdir açsın ve ona erişemiyorsun." Kaşlarımı havaya kaldırdım. Bu onlar için çok zor oluyordu. "Bu çok acı verir değil mi?" Başımı salladım. "İşte sen de onlara bu şekilde acı veriyorsun. Senin olduğun alanda kanını almak istiyorlar. Ama alamıyorlar çünkü korkuyorlar." Gülümseyerek tek kaşımı kaldırdım.

"Neden korkuyorlar?"
"Çeşitli işkencelerden korunmak için."

Hafifçe güldüm. "Gerçekten bana zarar verseler onlara işkence mi yapacaksın?" Başını salladı. "Tabiki."
"Delisin Salver."
"Sana deliyim. Ve sen benim bu hayattaki en değerlimsin." Yanaklarım kızarırken boğazımı temizledim.

"Artık odamıza gidip sana sarılarak uyumak istiyorum." dedim dudaklarımı büzerek. Bakışları dudaklarıma kaydı. İştahla dudaklarıma bakınca vücudum ürperdi. Tekrar gözlerime bakınca yüzünü çarpık gülümsemesi aldı.
"Sarılmak yerine daha eğlenceli şeyler yapabiliriz." Kahkaha attım. "Hayalperest sevgilim benim." diyerek hafifçe omzuna vurdum. "Ayrıca öyle şeyler şuanlık olmayacak."

"Ne gibi şeyler?" Yanaklarım tekrar yanmaya başlarken dudaklarımı araladım.
"Şey gibi şeyler. Of! Şuan bunu mu konuşacağız?"

"Sen bambaşka anlamda anladın sanırım." Etrafa bakıp tekrar bana döndü. "Koynumda sapık beslemişim." Kaşlarımı çattım. "Sabah öpücüğü almak için peşimde dolanan adam mı söylüyor bunu?" Kaşlarını kaldırdı. "Komiksin Salver."
"Komiğimdir." Onu taklit ettiğimde güldü. Beni etrafımda döndürdü. Tam ona dönecektim ki belimi tutarak yere doğru eğilmemi sağladı. Saçlarım yere doğru savrulurken ona baktım. Şuan herkesin ortasında bu şekilde durmak ne kadar doğruydu bilmiyordum ama umrumda değildi.

"Kimin kollarında olduğuna dikkat et Altıncığım." Tek kaşımı kaldırıp gülümsedim. "Kollarında kimin olduğuna dikkat et Salver." Bir süre yüzüme baktı. Sonrasında beni ayağa kaldırıp arkaya döndü.
"Sanırım birazdan nişanlanacağız." Salver'ın cümlesine karşılık kahkaha attım.

Baktığı yere bakınca süslemelerin olduğunu farkettim. Süslemelerin tam önünde bir tane adam ve Della bulunuyordu.

Della kaşıyla gelmemizi işaret edince birbirimizi bırakıp yanlarına gittik. İçimdeki heyecan büyürken yaşlı adam bize gülümsedi.
"Tıpkı annene benzemişsin Salver." diye mırıldandı. Salver gülümseyerek karşılık verdi. Bu adamı seviyor olmalıydı. Uzun, beyaz sakalları vardı. Taktığı kalın çerçeveli gözlük onu modern gösteriyordu.

"Violet'in yakın arkadaşı Andrew. Dayım gibidir kendisi." diyerek tanıttı Salver. Gülümseyerek başımı salladım.
"Bende Veronica. Memnun oldum." Andrew gözlerini kısarak karşılık verdi. Bu adamı sevmiştim.

"Gemiyi batırdın mı kaptan?" diye sordu Salver gülerek. Andrew başını salladı. "Bu sefer köpekbalıklarının yüzündendi!" Birşey anlamadığım için onlara bakarken Salver konuştu.
"Denizcidir kendisi. Gemi batırma gibi hobisi vardır." Güldüm. "Gerçekten mi?"
"Evet. Daha doğrusu beceriksizliğimden batırıyorum."

"Beceriksiz değilsin kaptan!" diye mırıldandı Salver. Ona bakınca çok mutlu olduğunu farkettim. Sevdiklerine karşı hep böyle sıcakkanlı olmuştu. Matthew'e de böyle davranmıştı. Yüzünün gülmesine sevinmiştim.

"Zaman daralıyor." Della'nın sesi ile dikkatimiz dağıldı.

Elindeki tepside iki tane yüzük vardı. İki yüzüğe de kurdele bağlanmıştı. Bir tane de incilerden oluşan makas vardı. Alt dudağımı dişleyerek yüzüklere baktım.

"Sizin nişanınız vardı değil mi?" dedi Andrew gayet ciddiyetle. Salver güldü. "Unuttuk galiba. Nişanlansak mı?" diyerek bana döndü. Gülerek ona bakınca Andrew ellerini kaldırdı.

"Bayanlar ve baylar! Çocuklar ve büyükler! Hepiniz kulaklarınızı buraya asın çünkü bu iki güzel genç bugün nişanlanıyor." Ortamdaki herkes bize bakıyordu. Salver kısa bir anlık bana baktı. Olduğum yerde neredeyse heyecandan çığlık atmaya başlayacaktım.

Della'nın tuttuğu tepsideki yüzükleri aldı. İki eliyle iki yüzüğü tutarken yüzüklerin güzelliklerine baktım.

Ellerimizi kaldırdık. Gülümsedim. İkimizin de elleri heyecandan titriyordu.

Andrew yüzükleri parmağımıza taktı.

Aradaki kurdele bana göz kırparken Andrew makası aldı. "Yüzükleri birbirine bağlayan birer tane kurdele olabilir belki." Gülümseyerek ikimize baktı. "Ama bu iki çift için birer kurdeleden fazla. Bu kurdele bez parçasından değil, Veronica ile Salver'ın saf ve sonsuz sevgisinden oluşuyor." diyerek kurdeleyi kesti.

"Bu güzel çifte bir ömür boyu mutluluklar dilerim." dediğinde kocaman bir alkış tuttu. Bende alkışlarken Salver'a baktım. O da gülümseyerek bana bakıyordu. Mutluluktan gözlerim dolunca yutkundum.

Herkes bizi alkışlarken ortama tekrar hafif bir müzik hakim oldu. Della çoktan gitmişti.

Andrew bize mutluluklar diledikten sonra yanımızdan ayrıldı. Uzun dakikalar boyunca Salver ile sohbet ettik ve dans edenleri izledik. Bir süreden sonra canım sıkılmıştı.

"Sıkıldın mı?" Salver'ın sorusuna karşılık başımı salladım. Elimi tutunca ona döndüm. "Kaçalım mı?" Kaşlarımı çattım.
"Nereye?"
"Sürpriz."
"Ama bu bizim nişanımız?" Omuz silkti. "Evet bizim nişanımız ama ben seninleyken daha mutluyum. Sadece seninleyken." Gözlerimi kıstım. "Neden sadece benimleyken?" Gülümsedi. "Mesela herkesin içinde seni öpüp koklayamıyorum." Saçlarıma baktı. "Yada o pamuk saçlarına herkesin içinde dokunamıyorum. Çünkü bunlar benim için özel şeyler ve bunları senin dışında kimsenin görmesini istemiyorum." Dudaklarımı büzdüm.

"Sen neden bu kadar tatlısın?" Güldü. "Bilmiyorum ki. Nişanlım beni öyle görüyor. Nişanlım öyle diyorsa öyledir."

Gülümseyerek ona bakarken tekrar konuştu.
"Seni nişanımızdan kaçırabilir miyim?" Elini sıktım. "Hadi kaçır beni!" Güldü ve elimi sıkıca tutarak masaların arasından sıyrıldık. Herkesin odağı ortada dans edenler olduğu için kimse bize bakmadı. Neredeyse koşar adımlarla salondan çıktık.

Sarayda ölüm sessizliği hakimdi. Herkes salondaydı. Topuklu ayakkabılarımın sesi ile koşarak saraydan çıktık. Sarayın bahçesi de sessizken nereye gideceğimizi merak ediyordum.

"Nereye gidiyoruz nişanlım?"
"Sürpriz." Güldüm. Kısa bir süre daha koştuk ve  kulübelerden birine geldik. Burada bir sürü at vardı. Hepsi uyuklarken en ortada duran siyah at Salver'ın sesini duyunca ayağa kalktı.

Yanımıza gelince Salver elini kaldırıp atın tüylerini sevdi.
"Irina." dedi. Kaşlarımı çattım. "Neden Irina?"
"Çünkü kız."

"Neden Irina?" diyerek cümlemi tekrarladım. Yüzüne çarpık gülümsemesi yayıldı. "Sevdiğim kız arkadaşlarımdan birinin adı." dediğinde yüzüne bir yumruk geçirdim. "Hani kız arkadaşın yoktu?"

Yüzünü buruşturup burnunu tuttu.

"Şaka yapmıştım!" dedi burnunu tutarken. "Neden Irina?" Kahkaha attı.
"Sen kıskandın mı?" diyerek üzerime doğru yürüdü. Geri adımladım.
"Kıskandın mı nişanlım?" dediğinde sırtımın ahşap duvara değmesine az kalmıştı.

"Hala söylemedin." dediğimde tekrar kahkaha attı. "Seni şuan kaçırdım farkında mısın?" derken sırtım duvara yaslandı ve elini duvara koyarak aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Ben de seninle kaçtım?" Dudağı yana doğru kıvrıldı. "Küçük hanım neler diyormuş öyle." Güldüm. "Hoşuna mı gitti yoksa?"
"Çok..." diyerek iyice yüzüme yaklaştı. Dudaklarımızın arasındaki mesafeyi tam kapatacaktı ki onu durdurdum.
"Irina?"

"Küçükken okuduğum kitaptaki kızın ismi. Aynı zamanda ilerde kızıma koymak istediğim isim." Gülümsedim. "Oldu mu?" Başımı salladım.

Irina ismindeki at kişneyince Salver ona döndü.
"Ne oldu benim küçük kızım?" diyerek biraz saman verdi.
"Çok güzel değil mi?" derken atın üzerine oturmak için deriden yapılmış eyeri koydu.

"Gel bakalım seni kaçıracağım!" diyerek elini bana uzattı. Elini tuttuğumda ata binmeme yardım etti. Atın zincirini tutarak kulübeden çıkardı.

Kulübeden çıktığımızda o da bindi ve at hızla koşmaya başladı. Ellerimi havaya kaldırıp rüzgarın tenime çarpmasına izin verdim.

Sarayın bahçesinden çıktığımızda ormanlığa doğru ilerledik. Gözlerimi kapatıp temiz havayı içime çektim. Biz bugün nişanlanmıştık!

Gözlerimi açıp parmağımda takılı duran kırmızı kurdeleli yüzüğe baktım. Çok güzeldi.

Issız ormanda ilerlerken ellerimi tekrardan havaya kaldırdım ve avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Biz nişanlandık!"

<><><><><><><><><><><><><><><><>

Selamm yeni bölüm ile geldimmm

Bölüm nasıldı?

Biraz geciktirdim kusura bakmayın🥲

Sizi seviyorum iyiki varsınız iyi okumalar dilerim 💫

Continue Reading

You'll Also Like

MOİRA By sy

Fantasy

23.1K 1.8K 104
Nefesini duydum yakamda. İçine çekiyordu. "Şu kokun yüzünden... kırk yıl sende kalacağım." Gözlerine bakmak istemiyordum. Yoksa kendimi durdurmam bir...
6.2K 474 81
Osmanlı tahtının varisi ve onun çocukluk aşkı olan kuzeninin arasında geçen muazzam aşk.
10K 6.5K 65
Şairenin Şiir Halleri.. Tüm içtenliği ve yalınlığı ile...
262K 23.1K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...