Asiller ve Çıraklar | Devam E...

By rmyanp

80.7K 5.9K 9.8K

Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bi... More

Karakterler/1
Karakterler/2
1 - Davetsiz Misafirler
2 - Elementler Okulu
3 - Çıkar Anlaşması
4 - Oyun/1
5 - Oyun/2 - İlk Gün
6 - Kütüphane/ Kırgınlık
7 - Özür
8 - Saklı Gerçekler
9 - Bir adım kala
10 - Seçim / Yeniden
11 - Hain Plan
12 - Fedakarlık
13 - Beklenmeyen İtiraf
14 - Plan
15 - Hainlere Karşı İlk Adım
16 - Tutsak Kız / İtiraf
17 - Kuleye Hapsedilen Pamuk Prenses
18 - İlk Temas
19 - Yanlış Hamle
20 - Dost
22 - Yüzleşme
Yeni Sezon Duyurusu💕
23 - Arayış
24 - Tehlike
25 - Şifacı
26 - Yasaklı Büyüler
27 - Ceza
28 - Normal Zaman Dilimi
29 - Uyuyan Tehlike
30 - "Sonra benim olacak mısın?"
31 - Tatlı Anlar
32 - Digoflar Diyarı
33 - Digoflarla Anlaşma
34 - Özel An
35 - Balo

21 - Dostun Gerçek Yüzü

2.3K 175 393
By rmyanp

Hellüğğğ

Hepinize keyifli okumalar dilerim, umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur🤗🥰

...💚💚...

Emma'dan

Arkamdan gelen Drake ile onu umursamadan ilerlemeye devam ettim. Kıskanınca küçük bir çocuğa dönüşüyordu ve bu hali çok hoşuma gidiyordu ama bir süre daha peşimden koşması gerekecekti.

Çünkü şu an önceliğimi ona veremezdim. Bunu yaparsam dikkatimiz şu ankinden daha fazla dağılırdı ve bu bizim için muhtemelen kötü olurdu.

Belimde hissettiğim ellerle kollarım havalanmış ve başımı geriye çevirerek bakışlarımı ona dikmiştim.

Eğilmiş bir halde hırkasını belime bağlıyordu. Bu iki oluyordu.

"Ne yapıyorsun?" derken duraksamıştım. Başını hafifçe kaldırıp gözlerini benimkilere dikse de saçları önüne düşerek az da olsa görüş açısını kapatıyordu.

Elimi saçlarına atıp düzeltmek vardı ama onu şımartmayı düşünmüyordum.

"Beden ölçülerini alıyorum" dediğinde dudaklarımı birbirlerine bastırarak gülüşümü engelledim. Belimdeki hırkasını sıkılaştırarak doğrulduğunda "ne yapıyor gibi gözüküyorum?" dedi sitemle.

Bakışlarımı ondan çekerek önüme döndüğümde göz devirmiştim.

Işınlanabilirdik ama çoktan teneffüse çıktığımızı düşünerekten ve onunla yürüyerek biraz daha zaman geçirmek istediğimden bunu yapmadım.

Aniden önüme geçerek eteğimin uçlarından tuttu ve hafifçe aşağıya doğru çekeledi "çok kısa" 

Ellerimi aniden omuzlarına atarak kendimi geriye çekmeye çalıştım "ne yapıyorsun!"

Eteğimi bırakarak üzerime doğru bir adım attığında onunla beraber bir adım gerilemiştim. 

"Sinir oluyorum" diye homurdandı. Bu haline daha fazla dayanamayıp gülmeye başladım "okuldaki diğer kızlarla aynı eteği giyiyorum biliyorsun değil mi Drake?" gülüşlerimin arasından sorduğum soruyla ellerini belime atmasıyla gülüşüm soldu.

"Onlar beni ilgilendirmiyor

Kalbim tekledi.

Kulaklarımda duyduğum ses muhtemelen yerinden çıkmak için uğraşan kalbime aitti. Neden en ufak hareketinde duygularım arşa yükseliyordu?

Kalbim ilk kez birinden bu denli hoşlanmaya başladığı için mi?

Bu duruma çok hızlı gelmişiz gibi hissettim bir an. Annemi bulana kadar kendimi her şeye o kadar çok kapatmış ve diğer duygularımı o kadar çok arka plana atmıştım ki... geri planda bıraktığımı her şey, annemin kurtulmasıyla gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Drake'in işaret parmağıyla bebek saçlarımı geriye çekişini hissettiğimde kendime geldim.

"Böyle donup kalacağını bilseydim bunu daha önce derdim" derken sesi düz ama bir o kadar da hayran bir tınıyla çıkmıştı. Bana doğru bir adım daha attığında aramızdaki mesafe yok denecek kadar azalmış ve omuzlarındaki ellerimin boynuna dolanmasına sebep olmuştu.

"Neden?" diye sordum hala etkisi altında gibiydim. Ya da belki de sarhoş gibi?

Yüzündeki ciddiyet bozularak yerini sırıtışa bıraktı "bu haldeyken seni öpsem huysuzluk yapmayacakmış gibi duruyorsun" dediğinde dudaklarım kıvrıldı ve başımı hafifçe iki yana doğru salladım.

"Az önce öptün" dediğimde yine huysuzlanarak "babamda karşılık verdi" dediğinde bu sefer kahkaha atmıştım.

Bakışları gülüşümde takılı kaldığında kollarımı boynundan çekerek ondan ayrılmaya çalıştım ama izin vermedi.

"Bırakmazsan teneffüs bitecek" dediğimde umursamazca omuzlarını silkti "bitsin" 

İkimizde sessizliğimize gömüldüğümüzde sıkıntılı bir şekilde nefesini bıraktı "şu an seni doya doya öpmezsem bundan pişman olacakmışım gibi hissediyorum" dediğinde bakışlarında hüzünlü parıltılar yer edinmişti.

Sağ elimi ense saçlarına atarak "şımarmayacaksan bir kez öperim" dediğimde alayla güldü ve "sonra yine tekmeyi basacağını bilmeme rağmen kabul" dediğinde yeniden güldüm.

Ensesindeki saçlarını okşayarak dudaklarımı dudaklarına yasladım ve derinde bir öpücük bırakarak geri çekildim.

Gözlerini araladığı gibi "doymadım ama bununla da yetinebilirim" dedi. Bu sefer beni engellemesine izin vermeden kolları arasından çıkarak "açsan yemek ye Drake" dedim.

Arkamdan güldüğünü işittim. "Seni tercih ederim"

Tanrım! kalbim enkaz altında kaldı sanırım...

🍏

Drake'in teneffüsümü sömürmesiyle yeniden derse girmiştik. Yerimde otururken düşüncelerim arasında kaybolmuş ve çoktan dersten soyutlanmıştım. 

Annemi halen daha görememiştim ve bu canımı sıkıyordu.

Elimde hissettiğim ağırlıkla bakışlarım elime kaydı. Yeşil bir elma duruyordu. Anlamsızca bakışlarımı önce Drake'e çevirdim ama o bana bakmıyordu.

"kılavuz kullanmıyor olabilirim ama umarım merak edip kara büyü kılavuzunu kurcalamışsınızdır" diyen Drake ile başka bir şey öğreneceğimizi anlamıştım.

Sınıftan ses çıkmayınca Drake konuşmasına devam etti "odacığın ne olduğunu biliyor musunuz?" 

Kısa bir sessizlik oluştu. 

Drake'in dikkatini çekmeye çalışan kızlardan biri - minyon tipli ve sevimli bakışlar atmaya çalışsa da bakışları yüzünden annem yaşında gibi görünen kız - "uyuduğumuz odalardan mı bahsediyorsunuz hocam?" diye sordu.

Neredeyse kahkaha atmak üzereydim.

"Hocanın ilgisini çekmek için dersle alakan olmadığını bu kadar belli etmene gerek yok" dediğimde bir iki kıkırdama sesi duydum. Fiona da onlardan biriydi ve gülünce kısılan gözleri onu çok çekici yapıyordu. Acaba bu kız kendinin farkında mıydı?

Bakışlarımı ondan çektiğimde az önce konuşan kızın yüzünün asılmış olduğunu ve ters ters bana baktığını görmüştüm. Onu umursamadan Drake'e döndüm "denemek için gelebilirim" dediğimde alttan alttan sırıtıyordu.

"Gel bakalım" derken sesi nedense çok davetkar çıkmıştı, yada ben yine kafamda kurmuştum.

Yerimden kalktığımda Drake'in yanına gittim. Odacığın ne olduğunu gayet de iyi biliyordum.

"Gölgelerini kullanarak küçük bir kara delik oluşturmanı istiyorum" diyerek anlatmaya başlayan hocamla dediklerini yaparak bir iki defa bilerek başarısız olmuş gibi davrandım. 

Bir iki kişinin 'beceriksiz' 'anca oturduğu yerden hava atıyor' dediğini duysam da umursamadım. Sonunda zorla oluşturduğum küçük kara delikle gülümseyerek hocama döndüm.

"Şimdi ne yapıyorum?" kesinlikle elmayı odacığa koymam gerektiğini anlamamıştım.

Drake ciddi haline bürünerek "elmayı içine koy ve deliği kapat" diye açıkladığında dediğini yaparak elmayı içeriye koydum ve -bilerek- zorlanarak kara deliği geri kapattım.

Sevgili hocam benimle alay eder gibi "şimdi o odacığı geri aç ve elmayı arkadaşlarına göster" dediğinde bunun için mi bu kadar uğraştım der gibi gözlerimi devirdim.

Yine bir kaç kişi aralarında gülüşürken bakışlarım bu sefer de Gleen'e kaydı. Yarım bir şekilde sırıtarak zihnime ulaşmaya çalıştığında zihnimin kapısını aralamıştım.

Göz ucuyla az önce laf attığım kızı göstererek göster marifetlerini dedi ve göz kırptı.

Pis pis sırıtmamak için kendimi tutarken Drake'in sert bir şekilde boğazını temizlemesiyle onunla göz teması kurmadan önüme döndüm. Avuçlarımı birbirlerine karşılıklı olacak şekilde hizaladığımda yine zorlanıyormuş gibi gözüktüm.

Bütün sınıf avuçlarım arasında belirecek olan gölgeleri beklerken arkalardan duyulan "ah!" sesiyle hepimizin bakışları oraya dönmüştü.

Bakışlar üzerimde olmadığı için kollarımı göğsümde bağlayarak sırıttım. Hocama yan gözle bakan kız elini acıyan kafasına götürmüş ovalıyordu ve kafasının üzerinde küçük bir karadelik vardı. Hemen ayakları dibinde de benim elmam duruyordu.

Kızın bakışları beni bulduğunda anında şaşırmış ve endişelenmiş gibi yaparak yanına ilerledim "ayy çok özür dilerim, bir şey oldu mu?" 

Kız söylediklerimi üzerine alınarak "ne olacak canım, alt tarafı kafama elma düştü" dediği sırada ayaklarının dibindeki elmayı aldım "canım elmam, neyse ki zarar görmemişsin." 

Bakışlarımı elmadan çekerek kıza döndüğümde "elmamla konuşuyordum. Hocamın hediyesi olur kendisi" diyerek arkamı döndüm ve yerime oturdum.

Yere düşen elmamı formama silerek Drake'e çevirdim bakışlarımı. Göz temasını kesmeden elmadan bir ısırık aldığımda zihnine ulaşmayı denedim. Anında zihnini bana açmıştı.

- Elma lezizmiş hocacım. Bu kadar elmayı nereden buluyorsun? elma ağaçların falan mı var?

Dudaklarında oluşan gülümsemeyle kollarını göğsünde bağladı ve başını iki yana doğru salladı.

Bilerek yaptın

Omuzlarımı silktiğimde bakışlarımızı ayırdı. 

"Sadie, bir şeyin yoksa derse devam edeceğim?" diyen Drake ile pis bakışlarımı üzerine diktim. O kızdan izin mi alıyordu o?

"Sanırım başım dönüyor hocam, beni revire götürebilir misiniz?" diyen Sadie ile bu sefer bakışlarım onu buldu. Elini başına atmış kötüymüş rolü yapıyordu.

Anında yerimden kalkarak "gel ben seni götüreyim!" dedim. Sesim biraz yüksek çıkmıştı ve bütün sınıfın bakışları beni bulmuştu.

Ne zaman çattığımı bilmediğim kaşlarımı düzelterek "yani sonuçta bu benim hatam" dedim masum bir ses tonuyla.

Gleen ve Fiona kesinlikle buna inanmamış ve alttan alttan gülüyorlardı.

Drake araya girerek "otur yerine Emma, arkadaşın gayet iyi gözüküyor" dediğinde bozulsam da belli etmedim. 

"Ben arkadaşımın iyi olduğunu düşünmüyorum hocam" dediğimde Sadie Drake'e fırsat vermeden "geçti! iyiyim ben!" dedi anında.

Kızın sözlerinden sonra hocamın uyarıcı bakışlarını üzerimde hissettiğim için -daha fazla kızla uğraşmak istemediğim için- yerime geri oturdum ve yarım kalan elmamı yemeye devam ettim. 

Drake az önce benim yaptığımı yapmaları gerektiğini söylediğinde bütün sınıf deneme çalışmalarına başlamıştı. Ben ise umursamazca elmamı yemeye devam ediyordum. 

-yalan-

Bakışlarım Sadie'nin üzerindeydi ve her karadelik oluşturacak gibi olduğunda kendi gölgelerimi onunkilere karıştırarak açtığı karadeliği geri kapatıyordum.

Bütün sınıf ilk aşamayı geçtiğinde bazı kişilerin bakışları Sadie'ye dönmüştü. Kimisi alay etmeye başlamıştı bile.

Emma

Zihnimde duyduğum uyarıcı sesle önüme döndüğümde Drake'in beni izlediğini gördüm. Ne var dercesine bir bakış attığımda sesi yeniden zihnimde yankılandı.

Dersteyiz güzelim rahat dur

- Ne yaptım ben?

Tek kaşını kaldırarak imalı bir bakış attığında kafamın üzerinde hissettiğim karartıyla anında başımın üzerinde karadelik oluşturdum.

Sadie ona yaptığım şeyin aynısı bana yapmaya kalkmıştı ancak kafama düşmesi gereken elma açtığım delikten geçerek ortadan kaybolmuş, hemen ardından ise Sadie'nin üzerinde beliren karadelikle yeniden onun kafasına düşmüştü.

"Ahh!"

Bakışlarım bu sefer onu bulmamıştı bile. Hak etmişti. Önce kiminle uğraştığını öğrenmeliydi.

"Yine mi?" diye sordu çocuğun biri. Hemen ardından bir kahkaha kopmuştu.

"Gülme Paul!" 

Drake başını iki yana doğru sallayarak "elmalarla olan sorunlarını aşmalısın Sadie" dedi. 

Sadie kaşlarını çatarak hışımla yerinden kalktı ve "bunu Emma yaptı. Hepiniz biliyorsunuz!" dedi yüksek bir sesle.

Bakışlar ikimiz arasında gidip gelmeye başladığında "kafama elma atmaya kalktın. Sen kaşındın" diyerek omuzlarımı silktim.

Sadie'nin yanındaki kız onu kolundan tutarak geri yerine oturtturdu. Konu daha fazla uzamasın diye Gleen araya girerek "sırada ne var hocam?" diye sordu.

Drake de bu durumla fazla ilgilenmek istemediğini belli ederek avucunu açtı. Avucunda beliren elmayla hepimiz ona dikkat kesilmiştik.

"Sizin şu an yapmakta olduğunuz şey, benim az önce yaptığımın yavaş versiyonu. Ödeviniz yarına kadar kendinizi bu konuda geliştirmeniz. Gölgeleriniz görünmeden eşyaların yerleriyle oynayacak seviyeye gelmeniz gerekiyor" diyerek sözünü bitirdiğinde "yarına kadar bunu yapamayanlar ne olacak?" diye sordum.

Kendimden şüphem yoktu ama merak etmiştim.

Drake'in bakışları kısa bir an beni bulsa da yeniden sınıfa döndü. "Ödevini başaramayanlar için yarınki dersimizle beraber ödev sayıları ikiye çıkacak" 

Bir çok kişiden itiraz sesleri yükselirken içimden hepsine 'ağlayın' demek geçti. Yine de bunu yapmamaya karar verdim çünkü daha fazla insanın bana kinlenmesine hiç ihtiyacım yoktu şu anda.

🍏

"Emma!"

Yolun ortasında durmuş kitaplarımı çantama yerleştirmeye çalışırken tanıdık bir ses duymamla başımı kaldırdım.

Amy neşeli ve özlem dolu bakışlarıyla yanıma geliyordu. Onu aylardır görmemişim gibi özlemiştim. 

Yüzümde hafif bir tebessüm oluşurken bulunduğum yere çökerek resim defterimi zorlukla çantama sıkıştırıp fermuarını kapattım.

"Nerelerdesin bakayım sen?" diye sordum çöktüğüm yerden kalkıp çantamı sırtıma geçirirken. Yanıma gelmesiyle elini koluma attı ve çocuksu bir heyecanla gülümsedi.

"İki gündür kütüphanede araştırma yapıyordum. Hem güçlerim hakkında hem de okulun ilk kurucuları hakkında." dediğinde "Ee? ne buldun?" diye sordum.

Yüzündeki gülümseme yavaş yavaş yok olurken bakışları dalıp gitmişti. "Kurucu Perla'nın sevdiği adam halktan sıradan biriymiş. Perla onun ömrünü uzatabilmek ve onu iyileştirebilmek için elinden gelen her büyüyü denemiş. Hatta hepimizin içinde bulunan, hem ömrümüzün uzamasına hem de güçlerimizi temsil eden ipliklerinden bile kullanmış." kaşlarım çatılırken bakışlarını bana çevirdi. "Bu ne demek biliyor musun? yaşam ipliğinin bedeninden ayrılması demek, güçlerinin ve ömrünün azalması demek." dediğinde bakışlarım istemsizce göğsüme kaymıştı.

Yaşam ipliği denilen şey bende de mi vardı o zaman?

"Perla'nın meselesini biliyorum ama şu ipliği yeni öğreniyorum" dediğimde ikimizde yürümeye devam ediyorduk.

"Okul kitaplarında öyle yazıyor. Ben Nancy'den izin alarak ana kütüphanede ki kitaptan araştırdım." 

Kaşlarım havalanmıştı. Hiç kurucuları araştırma gereği duymamıştım. Babam Arthur hariç. 

Aklıma gelen şeyle gözlerim sonuna kadar aralandı ve aniden duraksadım. Amy'ye döndüğümde, durmamla oda bana döndü. "ne oldu Emma?"

Ellerimi hızla omuzlarına atarak "bahsettiğin şu kitapta okul müdürü Arthur'dan da bahsediliyor mu?" diye sordum. Sesim hem meraklı hem de fazlaca heyecanlı çıkmıştı.

Amy kısa bir düşündükten sonra "ona bakmak aklıma geldi ama kitapta müdür Arthur yoktu. Nancy'ye sorduğumda ise Arthur'un başka bir kitapta olduğunu düşündüğünü söyledi. Müdür Arthur hakkındaki kitabı ana kütüphanede bulamadım" diye açıkladığında günler önce gördüğüm bir görü aklıma geldi.

Kütüphanede kilitli bir kitaplık vardı. Fazla önlem alınmış bir kitaplık gibi duruyordu ve muhtemelen babam hakkında ki her şey o kitaplıkta bulunan kitaplardan birindeydi.

Amy'nin kolumdan çıkmasını sağlayarak elini tuttum "Nancy'yi bulalım" 

Benimle beraber okula giren Amy "bu aralar bir garip gibi" diye mırıldandı. Anlamazcasına ona döndüğümde "boş ver" diye geçiştirdi beni. Bende fazla üzerinde durmak istemediğim için okulun üst katına çıkan merdivenlerine yöneldim. 

Birazdan ders başlayacaktı ve muhtemelen kendi sınıfında olmalıydı. 

Hızla sınıfların olduğu kata geldiğimde kocaman harflerle 'Glory sınıfı' yazan kapıyı aradı gözlerim. Her asil çocuğun sınıfının üzerinde soy ismi vardı. İkizlerin sınıfları ise birinci sınıf, ikinci sınıf şeklinde ayrılmıştı.

'Foster sınıfı' yazısını görmemle istemsizce dudaklarımda silik bir gülümseme yer edinmişti. Drake hiç bir zaman sınıfını kullanmıyor, onun yerine bahçede ders işliyordu.

Aradığım yazıyı bulmamla doğruca o sınıfa ilerledim. Kapıya varmamla tam da beklediğim gibi Nancy kendi öğretmen masasında oturmuş başını elindeki kitaba gömmüştü. Uzaktan bakınca oldukça durgun ve dalgın görünüyordu. Elindeki kitabı okuduğundan bile şüpheliydim.

"Nancy" diye seslenmemle anında yerinden sıçramış ve bakışlarını bize çevirmişti.

"Efendim?" sesi nedense her zamankinden farklı çıkmış gibi sezmiştim. "iyi misin?" sorumla beraber başını olumlu anlamda sallayarak elindeki kitabı masanın üzerine bıraktı. "bir şey mi oldu?" diye sormasıyla sınıftakileri önemsemeden "yardımına ihtiyacım var, seni kısa süreliğine dersinden alıkoyabilir miyim?" dedim.

Yerinden kalkarak elbisesinin eteğini düzeltti ve eliyle çıkışı gösterdi "dışarıda konuşalım" 

Amy ile beraber sessizce onu takip ederek sınıftan çıktık. Önümüzde birden beliren geçitle anlık duraksasam da Nancy'yi takip ederek geçitten geçtim. Amy de arkamdan gelmişti.

Geçit arkamızdan kapansa da hala aynı koridorda olduğumuzu gördüm. Sanırım Nancy'nin odacığındaydık.

"Sizi dinliyorum" 

Nency yüzünü bize dönmesiyle "kütüphaneye girmem gerekiyor, müdür Arthurdan bahseden kitaba ihtiyacım var" dedim.

Kısa bir süre sonra "onun ölümünü araştırıyorsun hala değil mi?" diye sordu ve anlık olarak bakışlarını kaçırdı. 

Amy benden önce davranarak "bize yardım edersin değil mi?" dedi ciddi bir tavır takınarak. Nancy'nin bakışları bu defa onu bulmuştu.

"Yardım ederim" demesiyle şaşırmıştım. Hafifçe gülümsesem de ister istemez bunun altından başka bir şeyin çıkıp çıkmayacağını sorgulamaya başlamıştım. Sonuçta Alvin beni bu konudan uzak durmam için uyarmıştı ama Nancy onun aksine yardım etmeyi kabul etmişti.

"Tek bir şartım var" diyen Nancy ile kendime geldim. Tek kaşımı havalandırarak 'neymiş o' der gibi baktığımda "ders bitimini bekleyin lütfen. Bu konuda ki disiplinimi bozamam ne yazık ki" demişti.

Benimde zaten ilk önce annemin ve Harold'ın yanına uğramam gerekiyordu.

"Tamam, derslerden sonra uğramam gereken bir yer var. Biraz beklerseniz sevinirim" 

Nancy beni onaylayarak odacığının kapısını geri açtığında Amy ile onu takip ederek bizde çıkmıştık ve sıradaki derslerimizin yolunu tutmuştuk. Sanırım benim ki tarihti.

Sevgili hocam Alvin'in beni beklediğine emindim.

🍏

"Hocam, önceki derslerimizden birinde kurucu Shay hakkında detaylı bir ders işleyeceğimizi söylemiştiniz"

Bizene kurucu Shay'dan

Alvin konuşan kıza karşı başını olumlu anlamda sallayarak "doğru, hatırlattığın iyi oldu Terra" dedi. Işık elementinden olan kızdı bu.

Dersin bir an önce bitmesi için dua etsem de Alvin ne zaman bir şey anlatmaya başlasa sanki ders gittikçe daha da uzuyor gibi geliyordu.

"Kurucu Shay'ın kara büyü elementinden olduğunu ve kendi gücüne yenildiğini öğrenmiştik zaten. Gelelim bunun sebeplerine. Kendi güçlerinize yenilmenizde ki en büyük etken kontrolü sağlayamamaktır. Aslında hepiniz bunu derslerinizde gördüğünüz eğitimler gibi çok basit zannediyorsunuz." sözlerinin hemen ardından öğrencilerden birini yanına çağırdı.

Ateş elementi olan çocuk tahtaya çıkarak Alvin'in yanında durduğunda Alvin elini çocuğun başına yerleştirdi.

"Uyarmalıyım ki duyacakların pek hoş olmayacak o yüzden onların gerçek olmadığını aklında tut." 

Ne hoş, en azından Drake'in aksine uyarıyordu.

Çocuk olumlu anlamda başını salladığında Alvin ona ne yaptı bilmiyorum ama çocuğun göz bebekleri kaybolmuştu. Bembeyaz gözleri görenler panikle endişeli nidalarda bulunurken bazıları ise merakla izlemeye devam ediyordu.

"Arkadaşınız şu an sizi duyamaz. Duyduğu tek şey kışkırtıcı ve ürkütücü fısıltılar olacak. Aynı şekilde görüşü de karanlıktan ibaret." 

Kaşlarım havalanırken çocuğun ellerinde oluşan ateş hızla bütün bedenini sarmıştı ancak bedeninin yanmadığına emindim. Yine de acı dolu bağırışları bütün sınıfı kaplamıştı.

Alvin uzatmadan elini çektiğinde çocuğun görüşü yerine gelmişti. Yandığını fark eden çocuk az önceki yaşadıklarının etkisinden çıkamamış olacak ki ateşini söndüremiyordu. Alvin parmağını şaklattığında ateş çocuğunun etrafını anında su birikintisi kaplamış ve bütün ateşi söndürmüştü.

"Gerçek kontrolünüzü bu tür durumlarda koruyabilmeniz önemlidir." bakışları bu sefer beni buldu.

"Ben almayayım" desem de kendimi tahtada buldum. Bu hocaların hepsinde gıcıklık genetikti sanırım.

Gözlerimi devirdiğim sırada tanıdık bir ses sınıfta yankılanmıştı. "Dersim olmayabilir ama beni böyle aniden çağırmak zorunda mısın?"

Bakışlarım Drake'i bulduğunda anlamsızca Alvin'e döndüm.

"Deney yapacağız ve oldu da Emma kontrolden çıkarsa diye burada olmak zorundasın." Drake'in bakışları beni bulduğunda "ateş çıraklarıyla da yapabilirdin deneyini" dedi. Benimle uğraşmak istemediğinden değil de kendisi dışında birinin benim üzerimde deney yapmasından hoşlanmamış gibiydi.

Çok romantik

"Yaptık" diyen Alvin az önceki -yerine oturmuş olan- çocuğu işaret etti. Çocuk hala kendine gelememiş gibiydi.

"Gücünü mü kullandın?" diye soran Drake ile Alvin'in de kendine özel gücü olduğunu anlamıştım.

"Sizin gücünüz ne?" diye sormamla Alvin güldü. "fısıltılar" 

Bakalım bu sefer başımıza ne gelecek.

"Hazırsan başlıyorum" demesiyle derin bir nefes aldım ve başımı salladım. Drake yanımdaydı. 

Alvinin elini başımda hissetmemle gözlerimi yumdum. Sınıftakilerin sesleri kulağımdan uzaklaşırken bulunduğum mekan da değişmişti. Gecenin karanlığında kendimi bir mezarlıkta bulmuştum.

Hani sadece gerçek olmayan fısıltılar duyacaktım?

İçime düşen tedirginlikle olduğum yerden kıpırdamak istemedim ama ayaklarım benden bağımsız mezarlığa doğru ilerlemeye başlamıştı. Ben ilerledikçe ortaya çıkmaya başlayan gölgeler sinirimi bozuyorlardı. 

Benim bu gölgelerden çektiğim neydi?

Mezarlık kapısından geçtiğimde önümde üç büyük mezar belirmişti ama ortadaki en çok dikkat çekeniydi. Ortadaki mezarın başındaki taşa baktım.

"Kurucu Shay..."

İsmi içimden söylemem bile yetmişti. Hemen sonrasında kulağımda iğrenç kadın fısıltıları duyulmaya başlamıştı. Kulaklarımı istesem de kapatamıyordum.

Ne olduğunu anlayamadan mezardan çıkan kadın ruhu hızlı üzerime gelerek içimden geçmişti. Ruhum bedenimden ayrılırken üçüncü kişi gibi bedenimin dizleri üzerine düşüşünü seyrettim.

Bedenimin etrafını saran gölgelerle ruhum çığlık atmaya başlamıştı.

Görüşüm yeniden değiştiğinde kendimi sınıfta bulmuştum ama sanki bir yanım eksik kalmış gibiydi.

"Emma?" 

Dizlerimin üzerindeydim. Bağırmıyordum. 

"Beni duyabiliyor musun?" 

Görüş açıma iki yüz girmişti. Bir an kim olduklarını algılayamadığım için ikisine de boş boş bakmıştım. 

"Neden bu kadar yabancı bakıyor?" 

Siyah saçlı çocuğun parmaklarını yüzümde hissettim. Göz yaşlarımı siliyordu ama ben ağladığımın farkında bile değildim.

Gözlerimi kırpıştırdığımda zihnim karanlığından kurtulmaya ve aydınlığa kavuşmaya başlamıştı.

Mavi saçlı çocuk "böyle olmamalıydı" dedi fısıltıyla.

"Siktir, buna izin vermeyecektim"

Koltuk altlarımdan tutularak kaldırıldığımı hissettim. Elimin üzerine başka bir el kapandı.

"Quade kendine geldi. Ona süre ver, kendine gelecektir." konuşan mavili çocuğun sesi anlayışlı ve ılımlıydı ama karşısındaki çok öfkeli duruyordu.

"Aynı şeyi yaşamadıklarını biliyorsun! Emmaya başka bir şey oldu!"

Mavili çocuğun adını hatırlamaya başlamıştım. Alvindi ve en son üzerimde bir şey deneyecekti. 

Alvin boğazını temizleyerek "burada değil" dedi uyarıcı bir tonla. Bu konuşmayı öğrencilerin önünde yaparak onları korkutmak istemiyordu.

"Onu götürüyorum" dedi Drake sert bir ses tonuyla. Evet zihnim benliğine kavuşmaya başlamıştı.

Az önce ne yaşamıştım ben?

Drake elimi daha sıkı kavradığında ikimizi de bir anda kendi odamda buldum.

Elimin boşta kalmasıyla Drake'in iki eli de yüzümü bulmuş ve yeniden göz yaşlarımı silmeye başlamıştı.

Hala ağlıyor muydum?

"Emma, bak bana güzelim" Bakışlarım ela renkteki gözlerini buldu. 

"Hala donuk bakıyorsun" dedi söylenir gibi. Konuşmadığımı görünce "ne oldu?" diye sordu bu defa da.

"Bilmiyorum" dedim üzgünce. "Ne olduğunu hatırlamıyorum" beynim duraklatılmış gibi hissediyordum.

Elimdeki elini çekerek bana sarıldığında ellerim anında sırtını bulmuştu. "Annemin yanına gidebilir miyiz?" dedim fısıldar gibi. Bedenimi daha fazla sardı. 

"Beni unutacaksın sandım" derken sesi parçalanır gibiydi. "Unutmadım"

Geri çekildi ve elleri yeniden yüzümü buldu. Dudaklarını alnıma yasladığında saniyelik olarak gözlerimi kapatarak geri açmıştım.

"Gidelim" dedi ve yeniden elimi tuttu.

Bulunduğumuz mekan yeniden değişmiş ve kendimi aydınlık sarayının önünde bulmuştum. Sessizliğime gömülerek Drake'in beni yönlendirmesine izin verdim. 

Salonda çalışanlar dışında kimsenin olmadığını gördüm. Drake'in arkasında yürümeye devam ederken gözlerim bir yandan da etrafta dolanıyordu. Harold'ın yaralı olduğu aklıma gelince Drake'in elini sıktım.

Konuşmama kalmadan duraksayarak bana dönmüştü. "Ne oldu?"

"Harold" dedim sadece. Hala durgun olduğumu hissedebiliyordum ve muhtemelen bakışlarımda öyleydi. Bunu gözlerime bakan elalardan anlayabiliyordum. Sıkıntılı bir şekilde bakıyordu gözlerime.

"Durumu iyi, ona bir şey olmaz" derken yeniden önüne döndü ve sola doğru saparak yönümüzü değiştirdi. Kısa süre içerisinde beyaz bir kapının önünde durduğumuzda buranın Harold'ın odası olduğunu hatırladım. Kapının üzerinde fotoğraf olan oda bir tek ona ait olabilirdi.

Drake kapıyı tıklatma ihtiyacı duymadan pat diye kapıyı açtığında Harold'ı üzerini giyinirken yakalamış olduk.

Anında bize dönen Harold "kapıyı çalma zahmetinde bulunsaydın kolun mu kopardı?" diye sordu. Bir yandan da pantolonunun fermuarını kapatıyordu.

"Sende olan bende de var" diyen Drake'i dövmek istedim. "Aptal" dedim sadece.

Harold'da gözleriyle beni işaret ettiğinde Drake'in aklına daha yeni geliyormuşum gibi boştaki eliyle aniden gözlerimi kapattı.

"Madem bende olan sende de var, neden beraber uyumuyoruz Drake?" 

Haklı ama olmaz.

"Aptal aptal konuşma. Emma seni görmek istedi" 

Neler olduğunu göremiyordum. Tek yapabildiğim ikiliyi dinlemekti.

"Alınıyorum. Son zamanlarda aptallık senin işin" 

Kimin kuzeni

Drake'in elini önümden çekmeye çalıştığımda buna izin vermemişti ama zor bela elinden kurtulmuştum.

Harold'ın göğsündeki yarayı görmemle yanına yöneldim ama Drake'in elimi tutan eli buna izin vermedi.

"Bıraksana beni"

Bakışları beni bulduğunda memnuniyetsiz bir ifadeyle "çocuk değil, kendi giyinir" diye söylendi. Bunu bende biliyordum hatta en son Harold'dan yardım istediğimde beni bırakıp gittiği için bile ona yardım etmezdim ama şu an istisnai bir durumdu.

Gözlerimi devirerek elimi sertçe ondan kurtardım. Tepkisini umursamadan Harold'ın yanına giderek tişörtünü giymesinde yardım ettiğim sırada Drake sessizliğine gömülmüştü.

Kafasını tişörtten geçiren Harold'ın bakışları beni bulmuştu ama göz teması kurmamıştım.

"Güzellik?" dedi sorarcasına. Bu sefer bakışlarımızı buluşturduğumda gözlerini kısmıştı. "bu sen misin?"

Boş boş yüzüne bakmaya devam ederken "hayır, asıl ben birazdan kapıdan girecek" diye karşılık verdim ve yeniden gözlerimi devirdim.

Yardımımla kolunu da geçirirken kısık sesle inlemişti. Yarası henüz tam iyileşmemişti ve bu ona hareket etmesi konusunda engel olacaktı.

"Bakışların değişmiş, siz ikiniz kavga mı ettiniz?" 

Bakışları sorgularcasına ikimiz arasında gidip gelirken kaşlarımı çattım "hayır" desem de Drake'in arkadan "keşke" diye fısıldadığını duydum. 

Bana ne olduğunu hatırlamıyordum ama dedikleri gibi bakışlarım değiştiyse muhtemelen Drake'in canı bu duruma sıkılmıştı.

Harold sonunda giyinebildiğinde "Hadi gidelim" dedim ve ona arkamı dönerek yeniden Drake'in yanındaki yerimi aldım. Yeniden elimi tuttuğunda yanımıza gelen Harold ile odadan çıkarak koridorun sonuna doğru ilerlemeye devam ettik.

Fazla yürümemize gerek kalmadan koridorun sonunda başka bir kapının önünde durduğumuzda Drake'in aksine Harold kapıyı tıklatmıştı. Annemin "gel" diyen sesini duymamla ne zamandan beri kastığımı bilmediğim bedenim gevşemişti.

Harold kapıyı açtığında üçümüz beraber içeriye girmiştik. Teyzem ve Alfrida da buradaydı.

"Emma" diyen annem yerinden kalkarak yanımıza geldiğinde üç kadınında bakışları elime kaymıştı. Drake ile hala el eleydik ve Alfrida ellerimizi ayırmamız için yalandan bir şekilde öksürmüştü.

Drake'in elimi bırakmasını bekleyerek yüzüne baksam da o bunu yapmak yerine "saklayacak değilim" demişti ama yine de anneme sarılabilmem için elimi serbest bırakmıştı.

Elimin serbest kalışıyla anında anneme sarılmıştım ama onun kolları benimkilerden daha sıkı sarmıştı beni.

Teyzem yerinden kalkarak Harold'ın yanına gittiği sırada gülümseyerek "siz ne ara sevgili oldunuz?" diye sordu.

Annemden ayrılırken Drake'den önce davranarak "bende bilmiyorum" diye karşılık verdim.

"Ne demek bilmiyorum?" diye sordu annem. Bakışlarımı ona çevirdiğimde omuz silktim. "henüz teklif almadım" 

Bakışlarım bu sefer de imayla Drake'e kaydığında "ben sana güzel bir dille teklif ettiğimi düşünmüştüm oysa" dedi aynı imayla karşılık vererek.

"Kapa çeneni" 

Harold anlamış olacak ki gülmüştü ama diğer üç kadın kaşları havalanmış bir şekilde sorgulayıcı bakışlarını üzerimize dikmişlerdi.

Konuyu dağıtarak "siz ne yapıyorsunuz burada?" diye sordum karşımdaki üç kadına yönelik. Elbette ki amacımı anlamışlardı ancak bu duruma itiraz etmemişlerdi.

"Drake bize Herman ile olan konuşmanızdan bahsetti. Briana ve Cal da bu işin içinde gibi gözüküyorlar ancak bu zamana kadar ne kadar ileri gittiklerini bilmiyoruz. Çoğu şeyi Camella ve Kevin yapmış gibi"

Alfrida'nın açıklamasıyla boş bulduğum üçlü koltuğa geçip oturdum. Bir yanıma Harold otururken diğer yanıma da Drake oturmuştu. Annem, teyzem ve Alfrida da yeniden kendi yerlerine geçmişlerdi.

"Neden doğa asillerini serbest bırakıp gözlemlemiyoruz?" diye bir fikir attım ortaya. Serbest kalır kalmaz ilk iş ne yapacaklarına bakabilirdik.

Teyzem sıkıntıyla nefesini vererek "Gale katı kurallı bir kadın. Briana ve Cal'ın masum olduğuna dair kanıt götürmediğimiz sürece onları bırakmaz" dedi.

Bu asillerde ne kadar meraklılar önümüze taş koymaya...

"O hep böyleydi, onu böyle kabul etmeliyiz" 

Bu konuda Alfridaya katılıyordum. Öncesini bilemem ama Gale denen kadından umut beklemek hata olurdu.

"Alonzo'dan bir şey çıkmadı mı?" annemin sorusuyla konu daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı.

Demek o gece saldıranların arasında oda vardı.

"Nerede o?" derken buldum kendimi.

Annem bana döndüğü sırada gözlerini kısarak başını iki yana doğru salladı "bakışlarını hiç sevmedim Emma" 

Çok normal! beni kaçırmıştı, üstüne annemi hapsetmişti, yetmemiş her taşın altından çıkmaya başlıyordu.

"Normal değil mi? başımıza ne geliyorsa onun yüzünden" 

"Onun yüzünden değil" dedi Drake "ona emir verenler yüzünden" diye devam ederek de beni düzeltti.

Işık asilleri...

Kafalarını kopartmam gerekiyor. Açık vermeyip elime geçmemeleri için tanrıya dua etseler kendileri için iyi olurdu.

"Planınız var mı?" dedim merakla. Bu zamana kadar bir şeyler düşünmüş olduklarını umuyordum.

"Briana ve Cal neden Camella ve Kevin'i ele vermiyorlar?" 

Teyzemin sesli bir şekilde düşünmesiyle "bunu bulabilmemiz için amaçlarını bulmamız gerekmez mi?" dedi Drake.

"Okulu ele geçirmeye çalışıyorlar" dedi annem tereddüt etmeden. 

"Öyle bir durum olsa ışık asilleri bu duruma doğa asillerini katmazdı" dedim annemin düşüncesini yalanlayarak.

Bakışlarım yerdeydi ama hepsinin bakışlarını üzerimde hissettim.

"Başka bir nedeni olamaz" dedi Alfrida. "ya okulu ele geçirmek için ya da güç içindir bütün bunlar. Tarih bir çok kez bu şekilde tekerrür etti"

Gözden kaçırılan başka şeylerde olabilirdi.

Belki de tarih bu sefer farklı bir şekilde tekerrür ediyordur

Okulu ele geçirmek istesem başka asilleri dahil etmezdim. Çocuğum madem hocalık yapıyor, o zaman onun öğrencilerini eğitir ve bu savaşa onları dahil ederdim. Tabi ki bu yetmezdi ve her sarayda casuslarım olurdu ki bu yüksek ihtimalle yapıldı.

60 Yıllık düzen bir anda ışık asillerine batmış olamazdı değil mi?

Bir sebebi olması gerekiyordu, ya da belki de dedikleri gibi bir anda okulu ele geçirmek istemişlerdi.

"Tarihin tekerrür edebilecek diğer olaylarına da bakmanızı tavsiye ederim" dedim. Neden olmasın? her ihtimali gözden geçirmekten zarar gelmezdi.

Drake oturduğu yerde iyice bana doğru döndü. "bir şey mi hatırladın?" 

Başımı olumsuz anlamında iki yana doğru salladım. "sadece bir his"

Diğer yanımda oturan Harold "Bizimde anlayacağımız bir dilde konuşsanız" dedi bir açıklama beklercesine.

Gözlerimi kapatarak zihnimdeki karanlık boşluğa odaklandım. Alvin üzerimde gücünü deneyecekti ve denemiş olmalıydı da ama ben ne duyduğumu hatırlamıyordum. 

Sadece fısıltılar duymam gerekiyordu ama neden hatırlamıyordum ki? ne duymuştum?

Biri beynimin hafıza kartını almışta o kısımları zihnimden silmiş gibiydi.

Düşüncelerim arasında kaybolurken annemin endişeli sesi kulaklarımı doldurdu. "neden hep seni buluyor bunlar?" derken önümde eğilerek ellerimi tuttuğunu gördüm. Ne ara o kadar dalmıştım.

"Belki de benden bir şey istiyorlardır?" dedim sorarcasına. Bakışlarım üç kadın arasında gidip gelirken konuşacak gibi duran teyzemde duraksadım.

"Bu mümkün, senin okula getirilmeni talep edenler onlardı." 

Ve işte şimdi tam oturmuştu.

"Ama Emma'dan ne isteyebilirler ki? buraya gelmeden önce benliğinden bile haberi yoktu" diyen Harold'ın sözlerine karşılık Drake araya girmişti. "Her ne istiyorlarsa iyi bir şey istemedikleri kesin"

Alfrida konudan rahatsız olmuş bir şekilde "bu sadece bir varsayım" diye belirtti. Elbette ki bunu biliyorduk ama benim söylediğimin de doğru olabileceğini buradaki herkes farkındaydı.

"Ne duyduğumu hatırlasam belki bir yararı olabilirdi" dedim söylenir gibi. Hala aklım almıyordu, nasıl unutabilirdim?

"Bu sadece Emmayla ilgili olamaz. O zaman Ellie'yi neden kaçırdılar? Üstelik onu kendi anne babasına unutturacak kadar neyin peşinde olabilirler ki?"

Annemin sözleriyle kaşlarımı çatarak "Ellie kim?" diye sordum.

Harold ile aynı anda konuşmamızla Drake'le beraber annemlerin bakışları bizi bulmuştu

Anlaşılan Drake zaten biliyordu.

Annem soruma cevap vereceği sırada teyzem araya girmişti "Herman'ın unutulmuş kardeşi"

"Ne?"

Harold benim yerime de tepki verdiği sırada bu sefer de Alfrida açıklamaya koyulmuştu. "Hepimizin zihinlerinde eksiklikler var. Uzun zamandır bir şeylerin eksik olduğunu zaten hissediyorduk ve bu hissimiz Faren'in Ellie'den bahsetmesiyle doğrulandı. Ellie'yi Herman ve doğa asilleri de dahil kimse hatırlamıyor. Yani kızımız kayıp"

"Zindanda olma ihtimali?" diye sorduğumda Alfrida "orada olmadığını düşünüyoruz. Aratmamız için sebep sunmamız lazım ama Ellie zindan da değilse Işık asilleri onun adını duyar duymaz karşı hamlede bulunabilir ve ona zarar verebilirler. Ayrıca Ellie'nin yirmi yıl önce kaçırıldığını hesaba katarsak üç yaşındaki bir çocuğu zindana kapatacaklarını düşünmüyoruz. Sonradan getirmiş olmalarına da imkan yok" diye açıkladı.

Demek benim dışımda bu hikayenin masum bir kızı daha vardı

Zihnimde hissettiğim hareketlilikle birinin bana ulaşmaya çalıştığını anladım. Gözlerimi kapayıp odaklandığımda zihin kapımı aralayarak Nancy'nin zihnime girmesine izin verdim.

Emma, işin bittiyse seni bekliyorum

- Hemen geliyorum

Gözlerimi geri araladığımda oturduğum yerden ayaklandım. "Benim gitmem gerek. Detayları daha sonra konuşmaya geleceğim."

Benimle beraber önümde çökmüş olan annemde ayaklanmıştı. "Nereye?" diye sormasıyla son kez odadakilere göz gezdirdim. "Okul müdürü Arthurun kitabını almaya"

🍏

Odadaki herkesi ardımda bırakarak Nancy ve Amy'nin yanına gelmiştim. Üçümüz odamın önünde buluştuğumuzda Nancy bizi ışık sarayına ışınlamıştı. Hatta direkt olarak kütüphane kapısının önüne ışınlamıştı.

Kapıyı açmaya koyulduğu sırada sıkıntıyla nefesini verip söze girdi "ufak bir sorunumuz var, ne yazık ki kitabın yerini bilmiyorum" 

Hiç düşünmeden "buluruz" dedim büyük bir ciddiyetle. Kitap hakkında gördüğüm görü gelmişti aklıma. Muhtemelen görümdeki kitapla aradığımız kitap aynıydı.

Kapıyı açan Nancy "nasıl bulmayı planlıyorsun? kütüphane çok büyük" diye sordu. Elbette ki bütün kitaplıkları tek tek arayamazdık.

"Dokunamadığınız bir kitaplık bulursanız aradığımız kitap o kitaplıktadır" diye açıkladım. Nancy ve Amy'nin garip bakışları beni bulmuştu.

"Kitap hakkında bir şey biliyorsun değil mi?" dedi Nancy ve yeniden önüne dönerek ilerlemeye başladı. O sırada arkamızdaki kapıda kapanmıştı.

Sessiz kaldım.

"E? nasıl bulacağız o kitaplığı?" 

Amy'nin sorusuyla Nancy'ye yönelik "bizi kütüphanenin gizli bölümüne götür" dedim. Başını geriye doğru çevirerek bakışlarımızı buluşturdu. "oraya herkesi götüremem. Ailem benim bile girmeme izin vermiyor" 

Yarım bir şekilde gülerek tek kaşımı kaldırdım "ailen burada yok" 

Bakalım yardım etmeyi mi seçecekti yoksa itiraz etmeye devam mı edecekti?

Sıkıntıyla nefesini bırakarak yeniden önüne döndü ve "pekala ama bu aramızda kalacak" diyerek bir uyarıda bulundu. Bak işte bunu beklemiyordum.

Ona karşı nasıl davranmam gerektiğine bir türlü karar veremiyordum. Sessiz kalmayı tercih ederek arkasından ilerledim. Uzun bir süre dümdüz ilerlediğimiz yolda sonunda sola dönmüştük. Karşımda sıralı olarak dizilmiş kitaplıklara baktım. Buradan sonra yol yoktu.

Ne yapacağını merak ederek dikkatle Nancy'yi izlediğimde kitaplıkların karşısına geçmesiyle duraksadı ve teker teker kitaplıklara dokunarak incelemeye başladı.

Fazla beklememize gerek kalmadan kitaplıklar iki yana doğru açılmaya başladığında kaşlarım havalanmıştı.

"Burası kütüphanenin merkezidir." diyen Nancy ilerlemeye başladığında bende yeniden peşine takıldım. Kütüphanenin normal bölümüne kıyasla burada daha fazla kağıt ve kitap uçuşuyordu.

Hayran olmamak elde değildi. Tıpkı filmlerde olduğu gibi muazzam bir görüntüsü vardı. Özellikle kitap seven biri olarak ömrümü burada geçirebilirdim.

İç çektim. Uzun zamandır kitap okuyamıyordum.

Nancy bize doğru dönerek geriye doğru yürümeye başladı. Yüzünde anlam veremediğim bir gülümseme vardı. Bakışlarıyla yukarıyı işaret ederek "yukarıyı gördün mü?" diye sordu.

Bakışlarımı yukarıya çevirdiğimde adımlarım duraksadı ve muhtemelen ağzım açık kalmıştı.

"Tanrım!" dedi Amy iç sesimi seslendirerek.

Yukarıya doğru uzanan bir sonsuzluk var gibiydi ve o sonsuzlukta uçan bir sürü kitaplık vardı. Sanki az önce geldiğimiz yer kitaplığın bölümü bile değilmiş gibi hissediyordum.

"Bu kadar kitapta neyin nesi?" diye sordum hayretle.

"Burada sadece okulun geçmişi hakkında ki kitaplar yok"

Bakışlarımı uçuşan kitaplıklardan çekemesem de bir kulağımla Nancy'yi dinlemeye devam ediyordum.

"Geleceğin hakkında planlanan kaderlerde yazılıdır." demesiyle aniden kendisine döndüm. "Tabi o gelecek değişebiliyor o yüzden sürekli kitaplarda değişiyor"

İçimi büyük bir merak kaplarken "o kitaplara bakamıyoruzdur değil mi?" diye sordum. Olumsuz cevap alacağıma emindim ama bir umut sormuştum.

Sıkıntılı bir şekilde nefesini bıraktığında arkasını döndü ve adımları bir masanın önünde durdu ama masada ne olduğunu göremiyordum.

"Bakabilirsin, ama büyük bir bedel ödemek zorunda kalırsın" dediğinde arkasından çıkarak yanında yerimi aldım. Masanın üzerinde durmak bilmeden yazı yazan bir kalem vardı. Drake ve Harold'ın bahsettiği kalemdi bu.

"Ne gibi bir bedel?"

Sorumun cevabını Nancy'den beklerken yanımıza doğru uçarak gelen ve masanın üzerine konan kağıt parçasıyla cevabımı kalem vermişti.

Ömrünün yarısı

Canice!

"Bu kalem asillere çalışmıyor mu?" diye sordum sinirle. Bize itaat etmesi gerekiyordu bence. Sorumu Nancy'ye sormuş olsam da cevaplayan kişi yine karşımdaki kalem olmuştu.

Ben kütüphaneye bağlıyım.

Kaşlarım kısa süreliğine çatılsa da aklıma gelen şeyle anında bilmiş bir ifade yer edinmişti yüzümde.

"Ve kütüphane de asillerin emri altında. Yani en azından Nancy'ye itaat etmen gerekiyor"

Kalem duraksadı.

Keyifle sırıtırken "sanırım canlı cansız fark etmez herkesin bir zaafı oluyormuş" dedim ve etrafıma bir bakış attım.

"Nancycim, sevgili kaleme sorar mısın müdür Arthurun kitabı neredeymiş?" Sesim soru sormaktan çok rica eder gibi çıkmıştı ama gizliden gizliye bir emirdi bu.

Beklediğimin aksine Nancy dediğime uyarak ciddi bir ses tonuyla "duydun onu, müdür Arthurun kitabını istiyoruz" dedi emir verircesine.

Gözlerimin önündeki kalem resmen tüyünü eğerek Nancy'yi selamladı. Gözlerimi kısmış hiç de hoşlaşmadığım kalemi izlerken çok geçmeden kafamızın üzerinde bize doğru yaklaşan bir cisim hissettim.

Başımı yukarıya kaldırdığımda diğer kitaplıklardan farklı olan ve tam da uykumda gördüğüm gibi cam kapılara sahip bir kitaplık gördüm.

"Bu" dememle kitaplık yere inmişti. Ona doğru ilerleyeceğim sırada Nancy kolumdan yakalayarak "bekle" dedi. Bakışlarım bu sefer onu bulduğunda önündeki kağıda yeniden bir şeyler yazan kaleme baktığını gördüm.

Yine ne vardı acaba? bununda bir bedeli olmazdı değil mi?

Kitaplık mühürlü. Müdür Arthur kendi kitabını kilitledi, kafanıza göre o kitaplığa dokunamazsınız

"Sorun üretme, bize o kitaplığı nasıl açacağımızı söyle" Nancy'nin bu çıkışı beni iyice şaşırtmıştı. Bu gün gerçekten de tavırları bir garipti.

Kalem yeniden yazmaya koyulduğunda üçümüzde dikkat kesilmiştik.

Büyüyü ışık asillerinden biri kaldırabilir ancak kitabı sadece müdür Arthurun kanından olan veya onun izin verdiği kişiler alabilir

Yani ben alabilirdim.

Nancy'nin bakışları bana kaydığında o kitabı benim alabileceğimi bildiğini biliyordum. Saraydaki olayı bütün asiller ve çocukları biliyor olmalıydı ancak kimse henüz bu konuda sesini çıkarmamıştı.

"Pekala" dedi Nancy ve kitaplığın karşısındaki yerini aldı.

Avuçları arasında beliren ışık topu gittikçe büyürken tek yaptığım şey Nancy'yi izlemekti.

Nancy'nin avuçları arasında büyüyen ışık topu, Nancy'nin ellerini iki yanına ayırmasıyla dağılmış ve geniş bir alan kaplamaya başlamıştı.

Yayılan ışık yüzünden Amy ile gerilemek zorunda kalmıştık.

Nancy ile beraber karşısındaki kitaplıkta havalanmaya başlamıştı. Nancy'nin ışığı kitaplığı kapladığında çok geçmeden kırılma sesi duyulmuştu odanın içinde.

"O neydi?" diye sordu Amy ama bende bilmiyordum.

Sarı ışık küçülerek yok olmaya başladığında sonunda Nancy'yi çıplak gözle görebilmeye başlamıştık.

Yere inen Nancy "mührün kırılma sesiydi" diye yanıtladı Amy'nin sorusunu. Nancy'nin hareketlenmesiyle Amy'yle beraber yanına ilerledik. Üçümüzde kitaplığın karşısında durduğumuzda tereddüt etmeden uzanarak kitaplığın kapaklarını açtım ve içindeki kilitli kutuyu aldım.

Ben kutuyla bakışırken diğer ikilinin de beni izlediğine emindim. Elimdeki kutuyu nasıl açacağımı düşünürken üzerinde beliren yazıyla fazla düşünmeme gerek kalmayacağını anlamıştım.

Anahtara ihtiyacı varmış gibi duran kutu aslında sihirliydi.

Adın ne?

"Emma Harris" ilk defa kendime babamın soyadıyla hitap etmek çok garip hissettirmişti.

Seni hissedebiliyorum izinli kişi

Kutunun üzerinde beliren yazıdan sonra kutu kendiliğinden açılmıştı. Bakışlarımı Nancy ve Amy'ye çevirdiğimde Nancy'nin şaşırmadığını gördüm.

Nancy hafif bir şekilde tebessüm ederek "asiller arasına hoş geldin" dediğinde "Saraydaki olayları duyduğuna göre gerçekleri de öğrendiğini biliyordum" diye karşılık verdim.

Nancy bakışlarını aralık duran kutudan ayıramazken "ilk ben inceleyebilir miyim?" diye sordu. Tabi ki buna izin vermeyecektim.

Babam bu kitabın okunmasını istemeyerek sakladıysa ilk önce annemin veya benim okumam gerekiyordu.

Elimdeki kutuyu geri kapattığımda anında kilitlenmişti "üzgünüm ama bu kitabın kilitlenmesinin bir sebebi olmalı ve bu yüzden ilk annemin bakmasını tercih ederim." diye açıkladığımda eğik duran bedenini düzelterek anlayışlı bir şekilde başını salladı.

"Çıkalım artık şuradan" diyerek arkasını döndüğünde bende peşine takılmıştım.

Çıkışa doğru bir adım atmıştık ki uzun zamandır öğrenmek istediğim bir şey geldi aklıma. Bakışlarım yeniden kalemi bulduğunda "Kalan ömrümüzü öğrenebiliyor muyuz bari?" diye sordum.

Amy ve Nancy sorumun garipliğiyle bana garip bakışlar atsalar da onları umursamadan kalemin karşısında yerimi aldım.

Öğrenebilirsin ancak yine bedeli olur. Kaderinde yaşayacağın değişikler kalan ömür sayını da değiştirebilir o yüzden sürekli değişen sayılar için bedel ödemeye değmez

"O zaman bedel alma" dememle kalem yeniden yazmaya koyuldu.

Bunu ben belirlemiyorum. Ana kurucular beni bu şekilde oluşturdular ve bu tür konularda ışık asilleri bile bedel ödemek zorundalar

"Harika" diye söylendim. "Ne istediğimi biliyorsun. Bedelinin ne olduğu söyle"

"Emma, ne yapıyorsun?"

Yanıma gelen Amy'yi umursamadan kaleme bakmaya devam ettim.

"Bir şeylerin peşine düşmeden çıkacağını düşünmemiştim zaten"

Nancy'yide umursamadım.

Normal bedeli ömründen altı aya bedeldir ancak senin için bu seferlik ikinci bir şans sunacağım

Kaşlarım havalanırken "nedir o?" diye sordum. Kalem yeniden yazmaya koyulduğunda Nancy ve Amy'de benim gibi merakla kalemin yazacaklarını beklemeye başlamışlardı.

Kütüphane koruyucusu ol

"Bunu yapmana imkan yok." diye çıkıştı Nancy. "Zaten bir koruyucun varken ve izin almadan bunu yapamazsın"

İzin vereceğinizi umuyorum efendim. Yalan ve sırlarla dolu bu diyarda benim de güvece altına alınmam gerekiyor

İki farklı elementten koruyucu demek, biri ihanete yeltenirse diğeri görevine sadık kalsın diyeydi.

Sandığımdan akıllı bir kalem olmalıydı ki Nancy'yi susturmuştu.

"Annemle babam bunu öğrenirse ne olacak?"

Nancy'nin ses tonu ailesine olan bağlılığından çok bir konuda endişeli olduğunu hissettirmişti bana.

Aramızda gizlilik anlaşması imzalayabiliriz

"O zaman kabul" diyen Nancy ile sadece onları izliyordum.

"Şimdi Emma ne oluyor?" diye soran Amy araya girmişti.

Nancy cevap vermeye koyulacağı sırada kalem ondan önce yazmaya başlamıştı.

Yeminli kütüphane koruyucusu olacak. Kütüphaneye ihanet etmeme ve sadık kalma yemini.

"Kocaman kütüphaneyi yönettiğinize inanamıyorum" dedi Amy hayretle

Anlaşmayı kabul ediyor musun Emma?

"Tamam, kabul"

Bu konuda fazla düşünecek bir şeyim yoktu. Kalem neden böyle bir şey istemişti bilmiyordum ama kütüphane görevlisi olmak, ne kadar ömrüm kaldığını bilmeden altı ayımı vermekten daha iyiydi.

Önümde boş bir kağıt belirdiğinde üzerinde hızla beliren yazılar anlaşma detaylarını belirtiyordu.

Kitapları güvende tutacağıma, içeriklerini değiştirmek veya herhangi bir bilgiyi saklamak için büyüye baş vurmayacağıma, kütüphaneye ihanet etmeyeceğime dair maddeler belirmeye başladığında aynı zamanda masanın üzerinde küçük bir hançer belirmişti.

Kalem yeniden diğer kağıda yazmaya başladığında bakışlarım yine onu bulmuştu.

Kanını damlatman gerekiyor

Küçük hançeri elime alarak avucumda minik bir kesik oluşturdum ve anlaşmanın yazılı olduğu kağıdın sonuna kanımı damlattım

Kağıtla buluşan kanım, kızgın ateş misali cızırdadığında kağıttaki yazılar parlamıştı.

Anlaşma kağıdı ortadan kaybolduğunda kalem yeniden yazmaya koyulmuştu.

Anlaşma tamamlandı. Ana kütüphane koruyucusu olduğuna dair vücudunda bir işaret belirecek, onu saklasan iyi olur

Bir işaretimiz eksikti

Önümde beliren kağıtla bakışlarım kağıdı bulmuştu. Başında Drake'in ismini görmemle hızla kağıdı alarak katladım. Bakmaya korkmuştum.

Kendine dikkat et Emma 

İkiliye dönerek "gidelim" dedim ve çıkışa ilerledim. Avucum arasındaki kağıdı deli gibi açmak istiyordum ancak bunu tek olduğum bir vakitte yapacaktım.

Gelmişken kendi ömür süreme de mi baktırsaydım?

Doktora gelmişim de tahlillerime baktırıyormuşum gibi sanki...

🍏

Kitabı beraber okuyabilmemiz için anneme götürmüş ancak annem akşama kadar ona süre vermemi isteyerek kitabı açmamış ve bana da açtırmamıştı.

Neyden korkuyordu veya çekiniyordu emin değildim ama bunca zamandır gerçeklerden habersiz kalmışken bir kaç saatin lafını yapmazdım.

Hava kararmaya başlıyordu ve ben ne kadar süre geçtiğini bilmeden öylece yatağımda oturarak bir türlü  açamadığım o kağıt parçasıyla bakışıyordum.

Sonunda bunun bir faydasının olmayacağına karar verebildiğimde uzanarak yatağımın üzerine bıraktığım kağıdı elime aldım.

Sayılar her zaman değişebilir...

Düşünmeme fırsat vermeden kağıdı açtım.

370 yıl...

Ne zaman tuttuğumu fark etmediğim nefesimi rahatlayarak geri bıraktım.

Kapımın tıklatılmasıyla kağıdı geri katlayıp oluşturduğum küçük odacığa sakladım.

"Gel"

Kapımı aralayan Amy çekingen bir ifadeyle "müsait misin Emma?" diye sordu. Başımı olumlu anlamda sallayarak "gelebilirsin" diye karşılık verdim.

Yavaş adımlarla odama girerek arkasından kapıyı kapattı ve yanıma gelerek yatağımın köşesine oturdu.

"Seninle konuşmam gereken önemli bir mesele var" dediğinde yerimde dikleştim.

"Buyur?" dedim teşvik etmek istercesine ama sürekli gözlerini kaçırıp duruyordu. Bir süre sessizliğime gömülerek ona süre tanımaya karar vermiştim ancak birden "ben sana yalan söyledim" demesiyle şaşırmıştım.

"Ne konuda?" 

Ne tür bir konuda yalan söylediğine bağlı olarak onu affedebilir ve onu anlamaya çalışabilirdim ancak ne olursa olsun ondan bu hareketi beklememiştim.

"Yaşım konusunda" demesiyle daha çok şaşırmıştım ancak bunu yüzüme pek yansıtmıyordum. Bir insan neden yaşı konusunda yalan söyleme ihtiyacı duyardı ki?

"Her defasında benim mi devamını sormam gerek yoksa adam akıllı konuşacak mısın Amy?" diye sormamla bu sefer bakışlarını bana çevirmişti.

"Anlattıklarımdan sonra benden nefret edebilirsin ve buna hakkında var ama senden daha fazla bir şey saklamak istemiyorum"

Konuşmasını fazla çekingen ve suçluluk duygusuyla devam ettirirken konuşmanın nereye varacağını merak ediyordum.

"Ben aslında yirmi yaşındayım... benim bu okula gelişim planlıydı" diyerek başladı sözlerine. "Ben daha doğmadan babam kayıplara karışmış. Kaybolmadan önce de anneme zamanı geldiğinde bize haber yollayacağını söylemiş. Yıllardır annem babamdan haber bekledi ve beni de sürekli bu konuda umutlandırıp duruyordu. Açıkçası bir yerden sonra umudumu kesmiştim ancak bir gün ışık asilleri evimize geldiler ve babamın hapsedildiğini ve onun yardımıma ihtiyacı olduğunu söylediler"

Kollarımı göğsümde bağlayarak bu hikayenin nereye varacağını beklemeye başladım. Amy'ye ışık asillerinin hain olduğunu söylememiştim. İşin içinde ışık asilleri varsa mutlaka bu işin arkasında başka bir şey daha vardı.

"Sana yalan söylediğim için kendimi gerçekten kötü hissediyorum ama yine de senden yardım istemeye geldim" 

Kaşlarım havalanırken "ne konuda?" diye sordum merakla. Söyleyeceği her şey farkında olmadan bize katkı sağlayabilirdi.

"Babamın zindanın hangi köşesinde olduğunu görü olarak bana gösterdiler ve onu oradan çıkarmamı istiyorlar. Amacım onu oradan çıkarmak değil çünkü gerçekten masum olup olmadığını bilmiyorum. Yinede onu bir kez görüp kim olduğunu bilmek istiyorum" dediğinde gözlerim kısılmıştı.

"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum" dedim hislerimi dile getirerek.

Anında bana doğru yanaşmıştı "lütfen, fazla kalmayız. Sadece bir kez görmek istiyorum" 

"Neden Darrel veya Nancy'den yardım istemiyorsun? Ya da Herman?" diye sordum. Benden gerçekleri gizlemeye devam edebilirdi.

"Herman ve Darrel ile samimiyetim yok. Nancy'de kuralları dışına çıkmaz. Hiç biriyle seninle olduğum gibi değilim Emma."

Düz bir ifadeyle yüzüne bakarken "bu işin sonu nereye varacak bilmem ama gidelim" dedim.

Bildiğim kadarıyla zindanda sadece annem vardı. Amy'nin babası da kimdi ve nereden çıkmıştı?

Amy'nin annesi köy halkından olsa da babası önemli biri olmalıydı. Veya büyük bir suç işlemişti ancak Amy'nin dediğine göre -yalan yaşından hesaplarsak- en az 18 yıldır hapiste olması gerekirdi ve şimdiye kadar ölmediyse güçleri var demektir.

Gözlerimi kapayarak Amy'nin zihnine ulaşmaya çalıştığımda anında beni zihnine kabul etmişti. Zihninde canlandırdığı zindan köşesini her detayıyla inleyerek aklıma kazıdığımda zihninden çıkarak zihnimi ona geri kapatmıştım.

"Küs müsün bana?"

Yerimden kalkarak komodinimin ilk çekmecesine koyduğum resim defterimi ve kalem kutumu elime alıp yeniden yerime geçtim.

"Zindanda bizi neyin beklediğini gördükten sonra karar vereceğim ona" dediğimde "nasıl yani?" diye sordu. Bunun planlı bir şey olduğunu anlayamıyor muydu?

Sıradan bir adamı neden köy halkından olan sıradan ailesine kavuşturmak için bu kadar uğraşsınlar ki? Özellikle bunu yapan ışık asilleriyken..

Yüzüne bakmadım ve sorusunu cevapsız bıraktım. Defterimde yeni bir sayfa açarken anında gördüklerimi resme dökmeye başlamıştım.

Resmimin sonlarına doğru zihnimden Fiona'ya seslendim. Her ihtimale karşı arkamda her şeyden haberi olan birini bıraksam iyi olabilirdi.

Drake, Harold veya annem olmazdı çünkü onlarda gelmek isterlerdi ve kimseyi tehlikeye atmak istemiyordum.

Resmi bitirmemle aynı anda kapım çalınmıştı. Amy endişeyle kapıya döndüğünde rahat bir tavırla "gel Fiona" diye seslendim.

"Fiona mı?" diye sordu Amy.

Bakışlarım kapıdan giren Fionayı bulduğunda "beni neden aniden çağırdın? bir şey mi oldu?" diye sordu ciddi bir şekilde.

Elimdeki defterle beraber ayaklanarak yanına ilerledim. "Senden bir iyilik isteyeceğim" dediğimde ciddiyetini korumaya devam ederek "elbette" diye karşılık vermişti.

"Bir saat içerisinde odaya geri gelmezsem Drake'e Amy ile zindana gittiğimi söyler misin?" diye sordum. Bir yandan da resim defterime çizdiğim resmi ona göstermiştim. "Dönmezsek bu resmi zihin yoluyla ona göster"

Amy sesini çıkarmıyordu - ki şu an kendisiyle ilgilenmiyordum-

Fiona ise sorgulamadan "tamam" demişti sadece. Ardından "Başka yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordu. Başımı iki yana doğru sallayarak "dediğimi yaparsan minnettar olurum"  dedim.

Sonunda Fiona ile anlaşabildiğimizde Amy'yi elinden tutarak yatağımdan kaldırdım. Fiona da tekli koltuğuma geçmiş bizi seyrediyordu.

Bir elimde sıkıca tuttuğum resim kalemim ve defterimle gölgelerimi çağırmıştım. Anında Amy ile aşağıya doğru düşmeye başladığımızda bu sefer ayakta durabilmiş ve düşmeden yere ayak basabilmiştim.

Her seferinde bu büyüde daha da ustalaşmaya başladığımı fark ettim.

Tökezleyen Amy'yi kolundan yakaladığımda burada güçlerini kullanamayacağını bilmenin rahatlığıyla onu bırakmıştım.

Ona karşı nasıl tavır takınmam gerektiği konusunda şu an için kararsızdım ancak kırgın olduğum bir gerçekti

Resmen bana onun tanıdığım kişi olmadığını söylemişti

"Nereden gidiyoruz?" diye sorduğum sırada gizlenebilmemiz için odacığı oluşturuyordum ancak duyduğum yabancı sesle yerimde buz kesmiştim.

"Buna gerek olacağını sanmıyorum"

Bakışlarım hızla etrafımı taradığı sırada arkamda hissettiğim hareketlilikle hızla arkamı dönerek iki adım geriledim. Amy'de benimle beraber gerilemişti.

Burada hiç meşale veya ışık yoktu. Aydınlık elementimi kullanarak avucumda küçük bir aydınlık küresi oluşturup etrafa yaymıştım.

Karşımdaki zindanda yerde oturan bir adam vardı. Siyah saçları ve aynı renkteki gözleri ürkütücü bakışlarıyla birleşince karanlık bir aura çıkıyordu ortaya.

Amy'nin dediğine göre bu adam yıllardır bu zindandaysa kendisinden hiç bir şey eksilmemiş gibi duruyordu.

Oturduğu yerden kalkan adam parmaklıklara doğru bir adım attı. "ilk defa mı bu kadar genç bir baba görüyorsunuz?" diye sordu alayla.

Karşılık olarak "genç mi?" dedim alay ederek. "Yıllar seni yaşlandırmış ihtiyar"

Yüzünde eğlenceli bir gülümseme oluşurken bakışlarımı ondan çekerek Amy'ye döndüm. "Bunun baban olduğuna emin miyiz?"

Amy öylece arkamda bıraktığım adama bakarken koridorda yayılan kelime adeta yankı yapmıştı. 

"Babanız"

💚Devam Edecek💚

💚Temsili fotoğraf

💚Ayh benden bu kadar, sezon finali bölümünde görüşürüz canlar🤧☠️

💚Bölüm hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚Emma'nın derste kızın kafasına elma atması hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚Bu bölümdeki Nancy ve Amy hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚Harold'ım geri döndü aşklarrr🥰😌

💚Alvin'in Emma üzerinde denediği şeyden sonra Emma'ya olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? ⁓

💚Zindandaki adam hakkında ne düşünüyorsunuz? ⁓

💚Sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın çiçeklerim, aşklarım, ballarım, böreklerim (tamam acıktım) öpüldünüz 😌🤗🥰💖

💚Yazılış tarihi: 19.02.2024

💚Düzenlenme tarihi: 18.04.2024

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 343 26
On sekizinci yaş günü yaklaşırken bir bekçi olduğunu ve artık dünyada yaşayamayacağını öğrenen Lisa, bundan sonraki hayatına bekçilerin ülkesi olan R...
5.7K 445 17
•Allison, her şeyden habersiz arkadaşları ile konser hazırlığı yapıyordu. Çarptığı kişi ile hayatı tamamen değişti. •Artk hiçbir şey eskisi gibi olma...
Aleda By Türkan

General Fiction

2.1M 90.9K 28
Hasret Şahan. O Doğan Seyhanlı'nın ilk aşkıydı, gençliğiydi. Ta ki onun kalbini paramparça edene kadar. Kader onları tekrar karşılaştırdığında hiçbir...
56.7K 1.6K 77
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi