Next Step | Kim Seungmin

By adoyyakli

18.6K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... More

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆

378 65 159
By adoyyakli

Birine aşık olmak, onu dünyadan yalıtmak, tüm izlerini silmek, gölgesinden yoksun bırakmak, ölümcül bir geleceğe sürüklemek demektir. Çevresinde ölü bir yıldız gibi dolanıp onu kara bir ışığın içine çekmek demektir.

-Jean Baudrillard

𓍊𓋼𓍊

Hayat her zaman yüzümüze gülmezdi, hatta biz çaresizce ağlarken izlemeyi tercih ederdi; bizi ağlatan o değilmiş gibi.

“Evet, çok kötü yaralandın; ama henüz ölmedin.” derdi hayat. Çünkü iş ölüme varana kadar herkes güçlüdür. Herkesin içinde bir yerde o güçten bir gram da olsa kalmıştır. Hayat bizi ağlatıp zorlayarak o gücü arama çabasına girmemizi ister aslında.

Ağla, daha çok ağla. Her şey mahvolmuşcasına ağla ki, bir şeyleri düzeltmek için çözümler üretmek zorunda olduğunun farkına var. Düştükçe ayaklan, yıkıldıkça kalk ve öldükçe diril.

Tüm bunlar bizi daha güçlü yapan birkaç yıkıcı hamleydi. Okul hayatı, iş hayatı, ailevi meseleler vb. derken dayanacak gücümüz kalmaz, kopma noktasına geliriz. Ama maalesef biz pes etsek de hala devam eden bir ömrümüz var ve yaşamakta olduğumuz bir hayatımız.

Gitmemiz gereken okulumuz, işimiz vardır. Kimse perdelerini çekip evde oturarak atlatamaz bu süreci. İşte tam bu sırada insan farkına varır; hayat devam ediyor.

Her şeye rağmen hayat devam eder, ruhen yorulsan da bedenen yapman gereken şeyler devam etmek zorunda. Yapmak zorundasın, yaşamak zorundasın. Tüm bunlar bizi ayakta tutan şeyler.

Beynim patlayana kadar düşündüğüm geceler oldu... Nereye kadar böyle devam edecek?

Üniversite sınavına hazırlanırken çok düşündüm bunu. Çalış, çalış ve çalış; sonra?

İşte insanların hatası buydu. Bir saniye sonramız belli değilken birkaç sene sonrasını düşünüp kendimizi strese sokuyorduk. Her şeyi düşüncelerimizle katlediyorduk.

Oldu işte... Sınavı kazandım, okulu bitirdim ve iş buldum şimdi de ilk yılımı doldurmak üzereyim. Bunun için çalıştım senelerce. Peki uykusuz kaldığım gecelere değdi mi?

Hiçbir şey sağlıktan önemli değilken hastalık boyutuna varacak kadar çalışmaya değer miydi gerçekten?

Yanımdaki kadına bakıyorum. Yorulmuş, bitkin düşmüş, bunalmış ve acı çekiyor. Sanki yıllardır yorulduğu yetmezmiş gibi. Evet... Anna'dan bahsediyorum.

Hayatın, yüzüne gülmediği insanlardan biri.

Dün gece Bayan Suran'dan gelen telefonla uyanmış, Anna'nın hastaneye kaldırıldığını öğrendiğim gibi kendimi buraya atmıştım. Doktorlar onu görmeme izin vermediği için hastane koridorlarında kafayı yememeye çalışarak geçirmiştim. Annemle babam sakin olmamı söyleseler de Anna'yı görene kadar hiçbir şekilde rahatlayamamıştım.

Bayan Suran'a neler olup bittiğini sorsam da Bay Hangwoo'nun mahçup ifadesinden dolayı bir tahminim vardı, yine de duymak istemiştim.

Anna ve babası kavga etmiş, Anna sinir krizi geçirip ortalığı ayağa kaldırmış. En sonunda bünyesi bu sinir stresi kaldıramayınca bayılmış, apar topar hastaneye getirmişler.

Bir hafta geçmişti ilk kavganın üstünden. Anna iki gün bende, üç gün de Yoko'nun evinde kalmıştı. Ama eninde sonunda evine dönmek zorunda kalmıştı. Ailesi ile hiç iletişim kurmadığı için eve döndüğü ilk akşam sessiz sedasız geçmişti, bunu bana mesajla anlamıştı. Ama pazar akşamı kıyamet kopmuş işte.

Bay Hangwoo; "Bırak bu öğretmenlik saçmalığını da şirkete dön." gibi bir laf edince tartışma başlamış, büyüdükçe de büyümüş. Zaten Anna'nın beş gündür eve ve şirkete gitmemesine öfkeli olan Bay Hangwoo, Anna inatla öğretmen olmak istediğini söyleyince o akşamki gibi hakaretlerini ipe dizmiş. Anna da tüm bunların stresi altında kalarak daha fazla dayanamamış olacak ki oracıkta bayılmış.

Gereken müdahaleyi yaptıktan sonra Anna'yı normal odaya almışlardı, ben de anca o zaman görmüştüm Anna'yı. Anna uyandığında odada benden başka kimseyi istemediği için ailelerimiz koridorda beklemişlerdi. Şimdi ise Anna ilaçların etkisi ile yeniden uykuya dalmıştı. Bay ve Bayan Hangwoo ise ona kıyafet getirmek için eve gitmişlerdi.

Bizimkileri de dünden beri benim gibi burada bekleyen Jungkook hyung eve bırakmıştı. O da çok endişe etmişti doğal olarak.

Anna bayıldığı esnada kafasını sert çarptığı için kafa travması ihtimali yüzünden bu geceyi de hastanede geçirecekti. Alnının kenarına yapıştırılan gazlı bez ve yara bandına rağmen moraran yeri biraz olsun görebiliyordum. Bakınca bile içim acıyordu.

Uyuyalı bir saatten fazla olmuştu. Gözümü bir an olsun ondan çekemiyordum. Berbat hissediyorum, onu o evde yalnız bırakmamam gerekiyordu. Yoko'da kalmak ona psikolojik olarak iyi gelmişti ama keşke eve döndüğünü öğrendiğimde buna izin vermeseydim. Olacakları tahmin etmem gerekiyordu.

Birkaç dakika daha geçmiş, Anna yavaşça gözlerini açmıştı. Oturduğum yerde ona yaklaşarak elini tuttum ve gülümsedim.

"İyi misin aşkım?"

Yutkundu, etrafa baktı.
"Susadım."

"Ah." hemen komodinin üzerindeki şişeden pet bardağa su doldurup ona nazikçe içirdim. Boğazı kurumuştu muhtemelen. Henüz yemek yememişti.

Bardağı yerine koyup tekrar ellerini tuttum, "Başın ağrıyor mu hala?"

"Biraz. Annemler nerede?"

"Sana kıyafet almaya gittiler, bu geceyi de burada geçirmen gerekiyormuş."

Sıkıntılı bir nefes verdi, "Eve gitmek istiyorum, neden burada kalmam gerekiyor?"

"Kafanı çarpmışsın güzelim, doktorlar her ihtimale karşı gözetim altında tutmak istiyorlar."

"İyiyim ama." birden bire başı dönmüş olacak ki gözlerini sıktı, "şey, sanırım..." kendi kendine haksız çıktığında gülmeden edemedim. Elinin üstünü öptüm, "Merak etme, ben buradan ayrılmayacağım. Sıkılmaman için de elimden geleni yaparım."

Gülümsedi fakat bu uzun sürmedi, "Seungmin..."

"Söyle güzelim." heyecanla dudaklarından çıkacak cümlelere odaklandım. Yutkundu, konuşmakta zorlandığı belliydi, "Anneme söyle, kıyafetleri getirdikten sonra gitsinler."

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım, "Anna... Ama bu-"

"Dediğimi yap Seungmin, onları görmek istemiyorum."

"Hiç değilse annenle konuşsan?"

"Konuşacak bir şey kalmadı. Hayatımı mahvettiler ve ben dün geceyi asla unutmayacağım. Benden uzak dursunlar artık."

Derin bir iç çektim, "Anna, ailenin birçok konuda suçlu olduğunu biliyorum. Ama onlarla bu olaydan sonra bir kerecik olsun konuşman gerek. Bu, onlara bir şans ver anlamında değil. Sana bir özür borçlular ve o özür konuşması yapılacak. Sadece bunu duymak için bir kez yüzleşmek zorundasın."

Gözleri dolarken kafasını iki yana salladı, "Özür falan duymak istemiyorum, beni sadece rahat bıraksınlar!"

"Anna! Yeter bu kadar. Annenin seni babana karşı savunamamış olması bir yana, babanın her dediğini doğru bulduğu için kendisinden bile özür dilemesi gerekiyor. Baban da sana ve kararlarına saygı duymayı öğrenecek, sonra da gelip senden özür dileyecek. Ve sen de ailesi ile görüşmeyen bir öğretmen değil, okulda yaşadıklarını gelip ailesi ile gülerek konuşan mutlu bir öğretmen olacaksın."

Tüm bu yaşananlar mı beni etkilemişti bilmiyorum ama ben de artık bıkmıştım sanırım. Anna'yı ailesinin neşeli, tatlı kızı olarak görmek istiyordum. Evinden kaçmasını değil, evini sevmesini istiyordum. Bunun için Anna'ya karşı gelmem gerekiyorsa bile yapacaktım.

Anna diğer eliyle gözyaşını sildi, "Daha sınavı kazanıp kazanamadığım bile belli değil."

"Kazandın farz et; hep böyle mi olacak? Aileden uzak, yalnız bir öğretmen mi?"

Cevap veremedi. Tekrar derin bir nefes aldım ve eğilip dudaklarına kısa bir öpücük bıraktıktan sonra ayağa kalktım. Ailesi içeri girmeden onlarla ben konuşsam iyi olur.

"Sen dinlen, ben de bi' doktora bakayım."

Kafasını salladı. Onu istemeye istemeye odada yalnız bırakıp dışarı çıktığımda bu tarafa doğru gelen Jeon çiftini görünce ben de onlara ilerledim. Tam zamanında.

Bayan Suran, "Seungmin, Anna uyandı mı oğlum?"

"Uyandı efendim. Ama ben önce sizinle bir şey konuşmak istiyorum. İçeri girmeden önce şöyle gelir misiniz?"

Önce birbirlerine baktılar, şaşırmış ve meraklanmış olduklarını görebiliyordum bu bakışlardan. Koridordaki üçlü koltuklara geçtik, onlarla arama mesafe koyarak doğrudan yüzlerine baktım.

"Biraz önce Anna sizi görmek istemediğini söyledi." lafı hiç uzatmadan konuya girmiş olmam bir yana, bu şekilde konuşmam onlar için beklenmedik idi. Ekledim, "Bunun ne kadar ağır olduğunu hissediyorsunuz değil mi?"

Bayan Suran, "Ama... Biz onun ailesiyiz-"

"İşte sorun da bu, Bayan Suran. Lütfen beni yanlış anlamayın, size saygısızlık etmek istemem. Fakat Anna'nın şu an bu halde olmasının tek sebebi onu TecDesingner'ın başına geçmeye zorlamanız. Merak ediyorum, öğretmenliği neden bu basit görüyorsunuz? Aslında ne kadar kutsal bir meslek olduğunun farkında değilsiniz."

Bay Hangwoo koltuğun kenarına yaslanarak bacak bacak üstüne atmış ve ellerini bilmiş bir tavırla birleştirmişti. Yine bu tavırla, "Çünkü Anna'ya uygun bir meslek değil." dediğinde sinirlerim iyice bozulmuştu.

Sertçe, "Anna bunun kararını verebilecek yaşta."

Bay Hangwoo derin bir nefes aldı, "Bak Seungmin, seni anlıyorum; Anna'yı seviyor ve değer veriyorsun. Sen de bizim gibi onun için en doğrusunu istiyorsun. Ama biz mantıklı yönde ilerlemek isterken sen duygularını karıştırıyorsun araya, Anna da öyle. Sevdiğim işi yapacağım derken geleceği ile oynuyor! Biz ona güzel bir hayat için zemin hazırlıyoruz."

Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. Ellerimle saçımı geriye tarayıp derin bir nefes alırken bir o yana, bir bu yana gidiyordum. En sonunda durup tekrar onlara döndüm.

"Bay Hangwoo neden anlamak istemiyorsunuz? Anna mutsuz! TecDesingner'ın ceosu olmak bir yana, masa başı iş yapmak istemiyor bu kız. Onu günlük hayatta görmediğiniz için bilmiyorsunuz, ama bize bir şeyler öğretirken o kadar hevesli oluyor ki, onun sayesinde işleri daha çabuk bitiriyor ve daha hızlı öğreniyoruz."

Bayan Suran, "İ-işte bu yüzden şirketi ona bırakmak istedik oğlum. Çok iyi yönettiği için."

Kafamı iki yana salladım, "Anna sadece birilerine bir şey öğretirken mutlu. Toplantıdan toplantıya koşmak, projeleri incelemek, ardı arkası kesilmeyen kodlar üretmek... Bunlar onu yoruyor. Siz isteseniz de istemeseniz de Anna iyi bir öğretmen, ve o sınavı başarıyla geçecek."

İkisi de sessiz kalıp düşüncelere dalarken biraz ileri gittiğimi anlayıp durumu toparlamak adına tekrar yanlarına oturdum ve daha sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladım.

"Bakın, Anna bilişim teknolojileri öğretmeni olmak istiyor. Kendisi de meslek lisesinde bilişim bölümünden mezun oldu sonuçta, bu öğrencileri en iyi Anna yetiştirebilir. Hem tecrübeli bir öğretmen olacak. Ayrıca hala bu sektörün içinde kalacağı için herhangi bir acil durumda şirkete yardıma gelebilir. Bambaşka bir alana gitmesinden bahsetmiyoruz ki? Her halükarda sizin gösterdiğiniz yolda ilerlemiş sayılır."

Bayan Suran'ın gözlerinden belliydi ikna olduğu, ki zaten o hiçbir zaman Anna ile bile isteye ters düşmemişti. Mecbur kalmıştı. Önemli olan Bay Hangwoo'nun aklına yatmasıydı.

"Anna'nın bu hayatı mutsuz bir şekilde sürdürmesine izin vermeyin Bay Hangwoo. Siz ne yaparsanız yapın o zaten bu mesleği seçti bile, önemli olan sizin de onayınız eşliğinde mutlu bir öğretmen olması. Hem bakın Yoko ile aynı okulda çalışmak istiyor. Eğer ona bu konuda yardımcı olursanız aranız kısa sürede düzelecektir, eminim. Lütfen ona karşı katı olmayı bırakın artık."

Bir süre düşündü, buğulu gözleri beni bulunca yine karşı çıkacak diye ödüm kopmuştu. Ama o beni de karısını da şaşırtarak şu cümleleri kurdu; "Kimmiş o okulun müdürü, tanıdıkları araya sokup bir şeyler yapalım. Tabii sınav sonucu geldikten sonra."

Bayan Suran sevinçle eşine sarılırken ben rahat bir nefes vererek arkama yaslandım. Tanrı'ya şükürler olsun...

𓍊𓋼𓍊

Anna'yı nazikçe yatağına bıraktıktan sonra ince pikeyi bacaklarına örttüm. İyi olduğunu söylese de başı döndüğü için odasına kadar kucağımda çıkarmıştım, merdivenleri çıkarken kötü bir şey olur diye.

Dün ailesi ile yaptığımız konuşmadan sonra Bay Hangwoo tam da hayal ettiğim gibi o odadan içeri girmiş, kızından özür dileyerek bundan sonra onu her koşulda destekleyeceğini söylemişti. Annesi de aynı şekilde. Biraz duygusal anlar yaşanmıştı, bundan çok bahsetmek istemiyorum geçti gitti çünkü. Duygusal bir adam olarak her türlü gözyaşına karşıyım kardeşim!

Anna bunlara inanamıyordu, şok olmuştu. Tabii sevinmişti de ama fazla tepki veremiyordu.

Bay Hangwoo, Anna'nın çalışmak istediği okulun müdürü ile görüşmek için evden çıkmıştı. Nasıl olsa sınavı geçmiştir diye düşünüyordu, aslında hepimiz böyle düşünüyorduk. Bu yüzden şimdiden şu işi halletmek gerekirdi. Bu bir nevi torpil sayılırdı ama hepimiz biliyoruz ki Anna zaten o okulu kendi başarısıyla da kazanır. Bay Hangwoo sadece işlemi biraz hızlandırmaya çalışıyor.

Bayan Suran da Anna'ya yemek yapmak için mutfağa indiğinde odada sadece ikimiz kalmıştık. Bu fırsattan istifade Anna'nın yanına oturup onu kollarımın arasına aldım. Ailesinin yanında elini bile tutmaya utanıyordum. Özellikle dün çok kötü hissetmiştim onu hastane yatağında görünce. Sarılıp ağlamak istemiştim hatta.

Şimdi rahatça sarılıyor olmanın verdiği mutluluğu yaşıyordum. Mutluluğumun tek sebebi bu da değildi. Ailesi ile arasını düzelttiği için mutluydum. Tabii bunun bu kötü olaydan sonra olmasını istemezdik ama yapacak bir şey yok.

Kafasını göğsüme yaslamış olan Anna derin bir iç çektiğinde tebessüm ettim, "Ne oldu?"

"Hiç... Sıkıldım sanırım. Yanlış anlama, TecDesingner'a bayıldığım için değil ama galiba orada harıl harıl çalışmak burada boş boş oturmak kadar sıkıcı değildi. Yine de oraya dönmek istediğimi söyleyemem."

"TecDesingner çalışanları olarak buna üzülürüz." dediğimde ikimiz de güldük.

"Şaka bir yana Seungmin, oradakileri özleyeceğim. Chris, Changbin ve Min Ho çok fazla anım var. Onlar en eski çalışanlar biliyorsun. Ben daha lisedeyken onlar TecDesingner'ın stajyerleriydi, şirkete ziyarete gittiğimde bana çok iyi davranırlardı. Beraber büyüdük diyebilirim. Aryeol, Azul, Lu Yin... Benim için Yoko ve Gahyeon'dan farksızlar aslında. Sadece ben kötü bir arkadaşım."

"Sen iyi bir arkadaşsın Anna, neden böyle söylüyorsun?"

Omuz silkti, "Bilmiyorum, öyle hissetmiyorum. Gerçekten onlara fazla değer veriyor ama belli edemiyorum, bu elimde olan bir şey değil. Sanırım bu yüzden beni soğuk bir patron olarak gördüler bugüne kadar."

Ondan uzaklaşıp ellerimi yanaklarına götürdüm, "Herkesin bir yapısı vardır Anna, seninki de bu. Bu durum seni kötü bir arkadaş yapmaz. TecDesingner'daki herkesin seni çok sevdiğine eminim." göz kırparak ekledim, "Tabii başta ben."

Gülerek başını eğdi, tekrar bana baktı. Önceki pozisyona dönerek sarılmaya devam ettik. Bu esnada elinde tepsi ile Bayan Suran içeri girince panikle geri çekildim. Ben utanç içinde ayağa kalkarken Bayan Suran gülüyordu imalı imalı.

Tepsiyi komodinin üstüne bıraktı, "Rahat ol oğlum. Anna'ya yemeğini yedirirsin değil mi? Benim işlerim var biraz." dediğinde kafamı salladım, "Tabii efendim."

Anna'ya göz kırptığını görünce daha çok utanmıştım. Bayan Suran odadan çıktığında oflayarak yatağa oturdum, "Rezil oldum..."

"Hayır olmadın, annem böyle şeyleri sevimli bulur. O tam bir K-drama izleyicisi."

İç çekerken tepsiyi alıp Anna'nın kucağına koydum ve kaşığı çorbaya kaldırıp dudaklarına yaklaştırdım, diğer elimle de çenesinin altına peçete yaslamıştım dökülür diye. Anna uslu bir kız çocuğu gibi yemeğini yerken bu haline gülmeden edemedim. Anında kaşları çatıldı.

"Niye güldün şimdi?"

"Senin gibi baskın karakterli bir kadın, sevgilisinin ellerinden yemek yiyor. Tüm o dominant imajın yok oldu bebeğim."

"Ya!" sinirlenmesi beni daha çok güldürürken uzattığım kaşığa başını çevirince gülmeye devam ettim, "Yemiyorum."

"Anna."

Omuz silkti. Kaşığı tabağa bıraktım ve çenesinden nazikçe kavrayıp bana bakmasını sağladım. O dikkatle bakarken uzanıp dudaklarından hızlı bir öpücük çaldığımda gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

"Hala yemeyecek misin?"

"N-ne..?"

Bir kez daha öptüm, kendine gelerek oturduğu yerde geri çekildi ve tepsiyi kavradı, "Yiyeceğim, yiyeceğim!"

Zafer kazanmışcasına güldüm ve bu halini aklıma kazıyarak onu izlemeye devam ettim. Sonuçta onu her zaman böyle görmüyorum. Tadını çıkarmak gerek.

𓍊𓋼𓍊

1 Ay Sonra

Uzun zaman sonra yeniden bir araya geldiğimiz Daesun Denizcilik ile ikinci ortak projemizi yapmak üzere çalışmaya başlamıştık.

Hyunjin hyungun geliştirdiği bir ana makine simülasyon uygulaması üzerine Daesun Denizcilik ile yollarımız yeniden kesişmiş, projeyi onlara iyi bir fiyata satmak üzere konuşmuştuk. Ayrıca reklamımızı yapacağımız için de şirket kasasına ekstra bir kazanç da girecekti.

Yaklaşık bir aydır bu ve diğer projeler üzerine yoğun bir şekilde çalıştığımızdan hayatın akışına yetişemiyordum. Fakat kısaca özetlemek gerekirse;

Anna, Seoul Vocational Lisesi'nde bilişim teknolojileri öğretmeni olarak göreve başlamıştı. Yoko ile aynı okulda çalışıyor olması ona çok fazla artı kazandırırken hayatından oldukça memnun olduğunu her şekilde görebiliyordum. Eskisine göre çok daha mutluydu, yüzünün gülmediği nadir anlar vardı. Tükenmişlik sendromunu atlatmıştı çünkü sevdiği işi yapıyordu.

Anna'nın yerinde Jungkook hyung vardı artık. Jungkook hyungun boş bıraktığı ikinci ceo pozisyonu ise hala dolmamıştı. Ara sıra Bay Hangwoo gelip ilgileniyordu işlerle ama tamamen dönmüş sayılmazdı.

İlk günler benim için zordu. Şirkette Anna'yı görmeye o kadar alışmışım ki, yokluğunu fazlasıyla hissediyordum. Ama onun mutlu olduğunu gördükçe bununla baş edebileceğimi fark ettim.

Arkadaşlarımın hayatında bir sorun yoktu... Yani sayılır.

Gahyeon'un yakasından düşmeyen Hyunjin hyung, eskisi kadar sert bir karşılık almasa da tamamen kabul görmüş sayılmazdı. Gahyeon ile şu anki ilişkileri iki flört gibiydi, ama flört kısmı daha çok Hyunjin hyungdaydı... Zavallı dostum.

Min Ho hyung ve Lu Yin evlenmeye karar vermişlerdi. Lu Yin'in babasına kendini sevdirmek için elinden geleni yapan Min Ho hyung ile dalga geçsek de onlar için herkes çok sevinmişti. Birkaç ay sonrası için nişan hazırlıkları yapıyorlar şu an.

Chris hyungun artık bir sevgilisi vardı ama henüz tanışma fırsatımız olmamıştı. Salı klasiğinde tanıştırmayı planlıyordu.

Jeong In ile Azul cephesinde büyük gelişmeler vardı. Birbirinden kopamayan Tom ve Jerry'i düşünün; tam olarak bu!

Felix ve Aryeol de gayet iyiydiler. Ayrı eve çıkmayı düşünüyorlardı şu sıralar. Ayrıca Felix'in kardeşi Kore'ye gelmiş ve okuluna başlamıştı. Başka kim vardı? Ah, az kalsın unutuyordum! Changbin hyung ve Yoko artık bir çift! Onlar benim bir diğer favorim.

Jisung ise... Her zamanki Jisung işte. Ölümüne flört ama asla ciddiyet yok.

Tüm bunlar dışında bir de Jungkook hyungun mükemmel giden evliliği vardı işte. Geçen hafta eşinin hamile olduğunu öğrenmiştik. TecDesingner'ın ilk yeğeni yolda~

Bense kendimi kariyere adamış zavallı bir yazılımcı olmanın yanı sıra bir de sevgilimin hasretini çekiyorum işte...

Bugün ise bir başka yoğun iş günüydü. Proje için son bir sunum yapılacaktı, bu yüzden Daesun Denizcilik'ten geleceklerdi. Bay Hangwoo onları iyi karşılamamız gerektiğini söyleyip fazla telaş yapsa biz gayet rahattık. Bu onlarla ikinci projemizdi, dolayısıyla artık bir çekincemiz yoktu. Ayrıca ayıptır söylemesi ceo Daejun ile aram gayet iyidir.

Yine de şu anki patronumuz Anna gibi her şeyi ince ayrıntısına kadar hesaplayıp nasıl bir tutum sergilemesi konusunda sakin kalabilen biri olmadığı için onun her dediğinde uymak zorundayız. Evet, Bay Hangwoo'dan bahsediyorum.

Yazılım ekibinden Hyunjin hyung, Changbin hyung ve ben katılırken, kodlama ekibinden Felix ve tasarım ekibinden de Jeong In ile Huening Kai katılmıştı toplantıya. Bir de finansal ayrıntılar için Min Ho hyung.

Hyunjin hyung sunuma başladı. O anlatırken Huening Kai görüntüleri ekrana yansıtıyordu. Bu işte hep birlikte çalışmamız güzeldi çünkü Hyunjin hyung bu proje için çok çalışmıştı. Kusursuz olsun istiyordu.

"MMS, Main Machine Simulation adını verdiğimiz bu proje, denizcilik ve lojistik firmaları için özel olarak tasarlanmıştır. Çünkü bu alandaki işçilere, işe girmeden önce ön izleme niteliğinde bir simülasyon sunar. Bu basit bir simülasyon değil, çünkü yapay zeka ile çalışıyoruz."

Bay Daejun, "Yapay zeka tam olarak hangi kısımda devreye giriyor?"

"Aslında iş yapay zekada bitiyor. İşçi, uygulamaya hangi pozisyonda çalışacağını, kişisel ve fiziksel özelliklerini yazacak. Yapay zeka da ona göre bir iş hayatı simülasyonu oluşturacak. Dediğim gibi denizcilik ve lojistik işçilerine hitap ediyoruz, bu yüzden diğer mesleki alanlar bu uygulamadan şu anlık faydalanamıyor."

Toplantı yaklaşık yirmi dakika sürmüştü. Projeyi fazlasıyla beğenen Bay Daejun, satın alma işlemini onaylamıştı. Zaten hazır olan uygulamanın birkaç küçük aşaması kalmıştı, onlar da bitince piyasaya sürülecekti.

Üzerimden yük kalkmış gibi rahat bir nefes alarak ofise geçtim. Chan hyungun toplantı hakkındaki sorularına diğerleri cevap verirken ben Anna'yı aramıştım. Öğle saati olduğu için müsait olmalıydı.

"Yah! Ben de seni aramak üzereydim!" sesi kulaklarıma dolunca otomatikmen gülümseyip arkama yaslandım. Sadece sesiyle bile tüm yorgunluğumu alabilecek bir kadın...

"Bu heyecanı neye borçluyuz?"

"Changbin yanında mı? Yanındaysa sakın belli etme!"

Tam Changbin hyunga bakacakken pot kırmamak için önüme bakmaya devam ettim.
"Evet."

"Bugün Changbin'in doğum günü. Yoko ona sürpriz parti hazırlıyor. Hyunjin'in haberi var. Akşam iş çıkışında Siesta'ya geleceksiniz, ona bir şey belli etmeyin."

"Anladım. Şey, orası neresi?"

"Şirket yakınlarında bir restoran, Hyunjin biliyor. Ben Aryeol'e haber verdim, Azul ile birlikte erken çıkıp Yoko'ya yardıma gidecekler organizasyon için. Sen de Gahyeon'a haber ver, aradım ama ulaşamadım ben."

"Tamamdır. Bu kadar kişi geldiğine göre çalışıyoruz galiba?"

"Hm, Yoko işte... Changbin için yapamayacağı şey yok. En iyi doğum günü partisi olsun istiyor."

Homurdanarak, "İmrendim yalnız."

Güldü, "Ben böyle klişe şeylerle uğraşmam, daha farklı sürprizler yaparım."

"Hm, ne gibi?"

"Eh, günü gelince öğrenirsin artık."

Hafifçe güldüğümde Hyunjin'in önündeki kalemi bana fırlattı, "Kardeşim git dışarıda konuş sevgilinle! Ben burada platonik aşk acısı çekerken sizin cilveleşmenizi duymak istemiyorum ya..."

Kalemi ona geri fırlattım, "İyi oluyor sana, uyuz!" ayağa kalkıp ofisten çıkarken Hyunjin'in bağırışlarını duyuyordum, "WOAAAH! BANA UYUZ DİYENE BAKIN!"

Anna kıkırdadı, "Aigoo, o manyakları bile özledim."

"Emin ol burada olsan böyle demezsin, beni deli ediyorlar..."

Tekrar güldü, "Ee, nasıl geçiyor günün?"

𓍊𓋼𓍊

"Kardeşim ne restoranı akşam akşam ya? Ben aç değilim, eve gidip dinlenmek istiyorum."

Changbin hyungun tüm direnmelerine rağmen onu restorana götürmeyi başarmıştık ama birkaç metre kala sızlanmaya devam etmişti.

Chris hyung, "Amma söylendin be kardeşim! Hızlıca bir şeyler yiyip eve geçeriz, ne bu acelen?"

"Marketten ramen de alıp yiyebilirdik."

"Adamı Siesta gibi lüks bir restorana götürüyoruz hala ramen diyor ya..." Jeong In'e sonuna kadar katılıyordum.

"Aç olsaydım oraya uçarak giderdim siz de biliyorsunuz. Hey, bekleyin... Bu ani lüks yemek fikrinin doğum günüm ile bir alakası var mı?"

Eyvah...

Ben berbat bir oyuncu olabilirim ama neyse ki Min Ho hyung durumu kurtarmayı başarmıştı, "Sabah şirkette kutlamadık mı oğlum doğum gününü? Kaç kere daha kutlayalım?"

Felix, "Aynen öyle."

Changbin hyung ikna olmuş gibi kafa sallayınca rahatlamıştım. Restorandan içeri girdiğimizde ışıklar kapalı olduğu için hiçbir şey görünmüyordu. Changbin hyung anında söylendi, "E kapalı burası? Madem kapalı niye kapıda açık yazıyor ulan-"

"Sürpriz!"

Konfetiler patlarken ışıklar da açılmıştı, her yeri görme imkanımız olunca etrafa ağzım açık baktım. Yoko sıkı çalışmış gerçekten, süslemeler mükemmeldi!

Changbin hyung önce irkilmiş, sonra gülerek etrafa bakmıştı. Bize dönüp, "Biliyordum ya!" dediğinde hepimiz güldük. Aryeol, Azul ve Anna konfetileri bırakıp pastayı tutan Yoko için yer açtılar. Yoko pasta ile Changbin'e yaklaşırken ona aşkla baktığı metrelerce öteden anlaşılırdı.

"Doğum günün kutlu olsun sevgilim, nice benli yıllara~" benli kelimesini bastırarak söylemesine Changbin hyung gibi biz de gülmüştük. Changbin hyung mumları üfledikten sonra Yoko'nun alnından öptüğünde hepimiz alkışladık.

Anna'nın yanına geçip kolumu omzuna sararak onu kendime çektim. Bana gülümsedikten sonra Changbin ile Yoko'yu izlemeye devam ettik.

Jisung'ın "Yeter lan, bırakın romantizmi de pasta yiyelim artık!" diye bağırmasıyla Yoko gözlerini devirerek pastayı kesmesi için Azul'a verdi ve hediyesini alıp Changbin hyungun yanına döndü.

Modelini bilmediğim ama Changbin hyungun almak istediğini hatırladığım bir saatti ve ona çok yakışmıştı. Yoko saati onun bileğine taktıktan sonra ellerini yanaklarına götürüp Changbin hyungu öpünce herkesten 'ooo' nidaları yükselmişti şaşırtmayarak.

Onlar tatlılıkları ile bir köşede bekleyedursun, Anna bana döndü.

"Aslında seninle bir şey konuşmak için buradan erken ayrılmayı düşünüyordum ama Yoko'ya ayıp olur sanırım, çok uğraştı kız."

"Ne konuşacaktık?"

Bir kolu, beline sardığım kolumun üzerindeyken diğer kolunu kaldırıp gömleğimin yakası ile oynamaya başladı bana bakmadan. Böyle temaslarına eriyip bittiğimi biliyor olmalıydı.

"Kolay kolay kabul edeceğini zannetmiyorum ama babamla konuştuk ve ona da mantıklı geldi."

"Söyleyecek misin artık?"

Derin bir nefes aldı, "Babam şirketteki ikinci ceo pozisyonu için seni düşünüyor."

Gözlerim şaşkınlıkla büyürken anlamak için biraz durup kafamı iki yana salladım, "Nasıl? Ciddi misin sen? İyi de ben sadece bir yazılımcıyım, ne anlarım? Hem o kadar insan arasından niye ben?"

"Keyfine değil tabii ki Seungmin. Babam sana güveniyor. Yaptıkların onun için unutulamayacak kadar önemli. JBroz ile başladın, bizi barıştırmaya kadar devam ettin. Senden daha iyisini bulamaz. Bunlar onun bana söyledikleri."

Bay Hangwoo'nun favori elemanlarından olduğumu biliyordum ama iş ceo olmaya ne ara geldi hiç anlamadım.

"Bu çok ani oldu... Yani reddetmek değil ama nasıl olacak bilmiyorum."

"Önce gerekli eğitimi almak için Jungkook ile bir süre çalışacaksın. Ardından seni benim hisselerime ortak etmeyi planlıyoruz."

"Bunu öylece yapamayız, hisselerine ortak olacak bir konumda değilim."

Gülümsedi, "Ya olursan?"

"Nasıl yani?"

"Yani... Eğer evli olsaydık böyle bir pozisyonu rahatlıkla alırdın."

"Evet ama evli değiliz-... Bir dakika, yoksa..?"

Gülümsemesi genişledi ve kollarını boynuma sardı, "Ne dersin? Hayatını birleştirmek için bir başkasına ihtiyaç duymuyorsan... O kişi ben olamaz mıyım?"

Şaşkınlığım gittikçe artıyordu, "Sen şu an resmen bana evlenme teklifi ediyorsun."

"Eh, yüzük almadım ama hallederiz. Sen cevap ver!"

Kaşlarımı çatarken kollarını boynumdan indirdim, "Hey! Bunu benim yapmam gerekiyordu." diye azarlar bir tonda konuştuğumda gülerek yaklaştı ve yanağımdan öptü.

"Teklifi kimin yaptığının bir önemi yok sevgilim. Önemli olan bu yolda benimle yürümeyi kabul edip etmediğin." ellerimi tuttu, "Bak benim hiçbir endişem ya da korkum yok seninle alakalı. Sana herkesten çok güveniyorum. Bu yüzden birlikte geçireceğimiz zamanlar için daha fazla beklemek istemiyorum."

Birlikte geçireceğimiz zamanlar için daha fazla beklemek istemiyorum. Güzel söylemişti... Ben de ondan uzak kaldığım her bir dakika için tarihe +1 dakika borç yazıyordum zaten. Neyi bekliyorduk ki?

Kafamı salladım, "Pekala... Kabul, evlenelim. Ama ikinci ceo meselesini detaylıca konuşmak ve düşünmek istiyorum. Bu öyle basit bir şey değil."

Kocaman gülümserken boynuma atladığında ben de gülmüş ve ellerimi beline yerleştirmiştim.

"Nasıl istersen!" diye heyecanla konuştuğunda gülmeye devam ettim.

Vay be... Ciddi ciddi evleneceğiz şimdi?

Heyo heyo~

Geçenlerde bahsettiğim beni güldüren ya da hoşuma gittiği için ss alıp sakladığım yorumlara gelin hep birlikte bakalım!

Fotoğraf sınırı olduğu için hepsini koyamıyorum ama daha böyle eğlenceli yorumlardan oluşan koca bir klasörüm var 😎

Vasabi size aşık diyorum inanmıyorsunuz

𓍊𓋼𓍊

Aklıma şey geldi, "Recep in the house"


Rok-Hee için şöyle bir yorum görünce kahkaha atmıştım MSKCMDMCMFM

Yorumun sesi var ⬇️

ÇEKİCİ AYRAN WLXLDMCKMF
pov: flört edecekken işler yanlış girmiştir (yanlış anlamayın ha tamamen espri komiklik fln)

KONUŞ SEM!


ehe~
devam edelim


Konu; aşk ⬇️

AYY bu da TCHB kurgumdan, duygulandım bak şimdi. Yorum da çok tatlış~

Bu yorum da beni çok sevindirik etmişti! 💃🏻
Baskın erkek karakterlere lafımız yok ama baskın kadın karakterler >>>

Kurgularımı okuyanların anlayabileceği bir durum mslxmdkcmdmf her kurguda Pretty Woman'dan bahsetmem :)))

FAV ŞARKILARIMDAN OLDUĞU İÇİN BUNU DA EKLİYORUM

HAYRET ETTİM KALBİME BAZEN MUTLULUKTAAAAAN

LUV U ALL!
❤️🍒

Continue Reading

You'll Also Like

8.7K 379 55
Canım çok sıkılıyo ne yapmami istersin
58.9K 4.9K 26
xhangb: hayatımda senin kadar çirkin bir insan görmemiştim Iseul Stray Kids Seo Changbin [♡]
13.2K 1.4K 26
Jeongin'in uzun yıllardır, bir tilkinin sahip olabileceği en önemli şey olan tilki boncuğu kayıptı. Boncuğunun liseli bir kızda olduğunu öğrenen genç...
39.8K 3.4K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !