GİRİFT

By 1yazarnur

270 48 132

Bütün düğümlerin en az bir noktasında keşfedilmeyi bekleyen minik bir boşluk vardır. Düğümler, rastgelişlerle... More

1. Bölüm: Hayatım Nefes Alsın Deriz
2. Bölüm: Hayatına İyiliği Öğret
3. Bölüm: Eve Dönmek Her Zaman Eve Dönmek Değildir
4. Bölüm: Ölmeden Yaşıyor Olmayı Kaybetmek
5. Bölüm: Üç Nokta
6. Bölüm: Sonuna Kadar

7. Bölüm: En Güzel Ödül Ve En Güçlü Ceza

17 2 15
By 1yazarnur


GÜZEL OKUMALARR <3

BÖLÜM-7:

"aferin oğlum aynen o şekilde. karşısında durduğun hedeften yönün hiç titremeyecek. aynen şu an olduğu gibi." dedi isminin hulisi olduğunu henüz öğrendiğim orta yaşlardaki bu adam. ayaza atış talimine benzer bir şey yaptırıyor, ateş etmeden önce hedef nasıl alınırı gösteriyordu evlerinin yüksek ve büyük bu balkonunda

"ben de deneyebilir miyim?" diyerek güçsüz bir sesle atladım konuşmalarına ve ekledim 

"hedef almayı yani..." gözlerindeki şefkatle cevap verdi hulusi amca

"elbette deneyebilirsin. ayaz oğlum göstersin sana güzel kızım. öğrendiğin bir şeyi bir başkasına öğretebildiğin taktirde öğrenmişsin demektir hem. bakalım kendisi de öğrenebilmiş mi?" 

"ayıp ettin hulusi amca, ne zaman gösterdiğin bir şeyi tekte kapmadığımı gördün?" diye sordu bay ego bütün heybetiyle

bilgece gülümsedi hulusi amca

"duymasın ama, bazen botanla karışmış olabileceğinizi bile düşünüyorum evlat. özellikle askeri yetenek konusunda. o ne kadar ilgisizse bu konulara sen o kadar yatkınsın. hayret verici."

gülümsedim. hatta baya gülümsemenin kendisi oldum bu konuşmalarına. ayazın askeri becerilerinin, heybetli duruşunun beni bu denli gülümsetebilecek bir yanı yoktu oysa. tüm bunların öyle bir görevi yoktu

"uzaktan bakılarak öğrenilmiyor bu işler yürüyen edebiyat. sayfaların biraz yıpranması, yer yer kana bulanması gerekiyor. emin misin silah tutmak istediğine?" devirdiğim gözlerimin arkasından verdiğim cevabım netti

"tutmak değil, hedef almak istiyorum." diyerek düzelttim onu önce. sonra ise ekledim 

"ayrıca sayfaların ateşi, bıçağı, yara vereni her şeyden önce kalemlerdir. sayfaların silahı bizzat kalemlerin kendisidir. kalemi titremeyen birinin farklı bir suç aletine eli titrer mi sence?" çapkın bir gülüşle bakıyordu. ondan bir cevap beklemeden yönümü hulusi amcaya dönerek sordum

"boş konuşmalarla öğretilen bir şey olduğunu da düşünmüyorum ben bu işlerin hulusi amca. direkt işin ehlinden öğrensem daha iyi olmaz mı sence de?" hulusi amcanın yüzündeki vatan gülüşü ayaz ve benim aramda gidip gelirken henüz yeni doğan güneşin gözlerini kıstığı ayazdaydı benim gözlerim de. 

güneşten gözlerini kısmış, yarım bir gülüşle beni izliyordu. söylediklerimi dinleyen değil de izleyen insanlarla tanışmıştım bir günde. bu insanların başını çeken ise kesinlikle ayazdı. bakışlarla dinleme eylemini yapan sayılı insanlardan...

"gel de öğren o zaman işin ehlinden. ilk beş saniye içerisinde ellerinin titreyeceğine eminim. hulusi amcaya boşuna zaman kaybettirmeyelim di mi?" diye en gıcığından bir cevap verdiğinde ayaz, hulusi amca yüzündeki vatan gülüşünü bozmadan konuştu

"vakit kaybetmiyorum evlat. aksine, açık konuşmak gerekirse içeride botanın 'senin rütben neydi, hira soruyor' sorularına cevap vermektense burada size bir şeyler öğretmek daha keyif verici. ve gördüğüm kadarıyla ikiniz de iddialı, inatçı, hırslı gençlersiniz. bunu ayrı sevdim."

hulusi amcanın verdiği cevapla ayazın saçmalamalarını unuturken tıpış tıpış yanında bittim. ellerimi ellerinin arasındaki silaha uzattığımda bi süre bekledi. en sonunda gözlerimiz buluştuğunda yüzündeki 'emin misin' sorusunu umursamadan silahı çekiştirerek elinden aldım.

elinden çekiştirerek aldığım şeyin oyuncak bir silah olmadığını fark ettiğimde ise aynen ayazın dediği gibi oldu

dondum ve öylece kaldım. 

"elindeki zarar veren bir şey. ama sen onu bu doğrultuda kullanmayacaksın, sakin ol" diyerek usulca arkamdan bana doğru yaklaştı bunu gören ayaz ve ekledi

"bir kalem ölüme de hayat verebilir değil mi? ölüm de hayat verilebilecek bir şeydir. biz insanlar hayatlı ölümü hak etsek de hep ölümlü hayatı yaşarız. ölümün kendisi bu durumdan daha acı olamaz emin ol. elindeki bu silah ölüm de dahil hiçbir şeye hayat vermeyecek şu an. sadece hedef alacağız. sakinleş ve odaklan." bu işlerin raconu buydu sanırım. yapacağın şeyi imgelemeden yapmak imkansızdı aksi taktirde. içi ateş dolu bir şeyi güzel benzetmelersiz elinizde tutamazdınız.

ellerimin arasındaki bu şeyi en net halimle kavradığımda birbirine sıkıca kenetlenmiş ellerim yavaşça havalandı

yükseldi yükseldi ve doksan dereceyi bir derece kaydırmayan o açıyı bulduğunda durdu. hedefim bir ağacın yıllanmış gövdesiydi. hayat veren bir ağaçtı hedefim

"her şeye hayat verilmez. her şeye hayat vermek suçtur. kötülere ve kötülüklere hayat vermek suçtur." diye geçirdim kendi içimden 

"bahanen hazır, ellerinden ziyade yüreğin de titremeyecek artık. aferin." diyerek minik bir fısıltıyla onayladı beni ayaz. hemen arkasından yükselen hulusi amcanın sesi ise kıytırık bir bahaneyle, koordine olmuş bir şekilde odaklanabilmiş bizi yalanlamıştı

"kötülüklere hayat vermek suç değildir güzel kızım. aksine kötülere ve kötülüklere hayat vermek onlar için en ağır cezadır. nefes alan kişi sadece nefes almaz değil mi? beyni aldığı oksijenle birlikte çocukluğunu ona verir, çocukluğunu alır o kişi aldığı nefesle eş zamanlı olarak. gizli bir kabahati belki gözlerine "izle şunu!" dercesine indirilir zihni tarafından. nefes alırken vicdanı uyanır o kişinin, aldığı nefesi yarıya böler vicdanı; kesikleştirir. nefes almak yalnızca nefes almak ve yaşamak yalnızca yaşamak değildir. hayat kişiye verilebilecek en güzel ödül ve en güçlü cezadır evlatlarım." ikimiz de hayran gözlerle dinledik hulusi amcayı. yaşı vardı, tecrübeleri, bilgeliği ve sakinliği. bir asker soğukkanlılığı vardı olması gerektiği gibi

düşününce ben de botanla uyuşturamadım bu baba profilini. botan, bildiğimiz bizim botan. kendisi kadar kalbi de hiperaktif olan botan. sevgisini, şaşkınlığını, duygusal anlarını, sinirini, birçok şeyi nirvanada yaşayan botan. tıpkı benim gibi

ayaz ise tam tersi. en acıyan yeri için hapsettiği gözünden çıkana kadar ondan daha çok acı çeken tek bir gözyaşına sahip ayaz. dingin, durgun. yalnız içine doğru esen bir ayaz. tıpkı hulusi amca gibi

"sen şimdi son görevine mi gideceksin hulusi amca?" hulusi amca hüzünlü, ihtiyar bir gülüş takındığında üçümüz de benim hedef alma isteğimi unutmuş, derin bir sohbete dalmak üzereydik

"valla ben de inanamıyorum ama evet evlat, son."

"nasıl hissediyorsunuz?" diye atladım bir sonraki soru sırası bendeymişçesine

"üzerine kurulduğum bir hayatı sonlandırıyormuşum gibi. uçan bir kelebeğin kozasına geri dönüp tekrar kanatlanmayı beklemesi gibi. tuhaf, saçma, anlamsız. hatta imkansız."

"sizi anlayabiliyorum" diyerek yanıtladım. anlayabiliyordum. anlamamın sebebini anlamasam da...

hulusi amca bu sebebi anlamış olacaktı ki konuştu

"beni anlamanı istemezdim güzel kızım. bu duyguları yaşamak için ruhunuz çok genç. hem o kadar üzgün değilim aslında bakarsanız. artık tam zamanlı olarak sizinle ilgilenip nihayet şu meseleye kendimi tamamen verebileceğim. sizi bizzat ben koruyabileceğim. ayrıca çok hoş çocuklarsınız. sizinle vakit geçirmek de eğlenceli olacaktır, eminim."

anlattığımız her şeye sorgusuz inanan bir insandı hulusi amca. güven vermek için her şeyini ortaya koyuyordu ve başarıyordu da. ona, onlara güveniyordum

"çok iyisiniz, teşekkür ederiz." baba şefkatiyle gülümsedi hulusi amca ve konuştu

"seni burada bu haylazlar da dahil kimse zorla tutamaz biliyorsun değil mi kızım?" diye sordu gözleriyle ayazı işaret ederek ve ekledi

"sen nerede, nasıl olmak istiyorsan orada, o şekilde ve her şartta güvende olursun. bunu sağlayabiliriz. bu konuda endişen, çekincen olmasın."

dostça gülümsedim. bu ilgi ve şefkate yabancı hissediyordum. karnım her an tüm bu güzel duyguları kusacakmışım gibi ağrıyordu. alışık olmadığı duyguları hazmedememişti bünyem

"çok teşekkür ederim. iyi ki varsınız." diyebilmekle yetindim. bilmezdim iyiliğim için savaşılmasını, verilmesi gereken tepkileri bilmezdim.

ayazın o daracık merdivende daracık anımızda söylediği sözler geldi sonra aklıma

"ilk kez beraber görür, ilk kez beraber anlarız o zaman. mühim olan görmek ve anlamak eylemleriyse eğer onlardan öncesinin bir önemi yok."

yine haklı mıydı?

yine haklıydı,

fazlasıyla.

"son görev yerin neresi hulusi amca, yine gelemem di mi yanında?" diye sordu ayaz çarpık bir gülüşle. soru sırası onundu tabii

"kerkük. çocukken yaptığın gibi oyuncak silahını alıp gizlice arabanın bagajına atlama ihtimalini değerlendirmek lazım ikinci sorun için. ebraya soralım bakalım seni ne kadar tanımış? sen ne dersin kızım, yapar mı bu manyak böyle bir şey?" diyerek topu bana attı hulusi amca. şimdi gol atma vaktiydi

"daha akıllıcasını beklemem ben şahsen şu an ki yaşından da ama bilemedim..." hulusi amca vatan gülüşünü tekrar takınırken ayaz 'öyle mi?' adlı intikam bakış ve gülüşlerini bana sunmakla meşguldü

hulusi amca derin bir iç çekerek konuştu bu bakışmaların arasında

"olur da bu son her türlü bir son olursa benim için, botanı lütfen yalnız bırakmayın olur mu çocuklar? pırlanta gibi iki gençsiniz. botan için sizden iyi dostlar düşünemezdim. ellerimle ayarlasam sizin gibisini bulamazdım inanın. o çok hassas bir çocuk, biliyorsunuz. benim olamadığım gibi siz onun her şeyi olun olur mu? birbirinizi hiç yalnız bırakmayın. ben onu çok yalnız bıraktım, ama o benim ruhumdaki babalık duygusundan kendini hiç eksik etmedi. çekmedi kendini benden. bana yalnız hissettirmedi. siz de birbirinizi hiç yalnız bırakmayın."

kaşları çatılan ayaz cevap verdi

"ne bu konuşma şimdi? bu zamana kadar aslanlar gibi vatanını sırtında taşıyarak gelmişsin. son bir görev mi yıkacak seni allah aşkına hulusi amca? konuşmak için konuştun şu an kusura bakma." sinirlenmişti ayaz, fazlasıyla bozulmuş hatta gözleri dolmuştu.

anlamsız bir endişe kaplamıştı hepimizin içini. can acıtıcı olanından. nefes almasın istenileninden bir ihtimal

"bardağı taşıran da hep o son damladır zaten evlat. taşan bardak değil de sudur aslında ama biz bardaktan söz ederiz hep 'taşmış' ifadesiyle. bardak vatansa ben o vatanın askeriyim oğlum. deresi, nehri, gölü, ırmağıyım. dağı, taşı, toprağıyım. biz dolar, biz taşarız. biz sarsılır, geri kalkar, belki kalkamaz yıkılırız. ama o bardak hep var olur. başkaları can bulsun diye. sular durulmasın, başkalarına hayat versin diye bardaktır hep varlığını koruyan. varlığı korunması gereken hep bardaktır. suyu olan, canı olandır. her ihtimali düşünemeyen adamdan asker olmaz ayrıca. bunu da aklına kazı."

sonrası çok derin bir sessizlik. boğaz ağrılı dakikalar. kabulleniş aşamaları.

ve sonra tüm bu dram'a sesiyle hayat veren, hayatın içerisinde olduğumuzu hatırlatan, ağlarken gülmeyi sevdiren o çocuğun bulunduğumuz balkona doğru yaklaşan adımları, sesi;

"baba senin rütben neydi, hira unutmuş. ben de unuttum. acil bi söylesene!" 

telefonundan kafasını kaldırmadan sorduğu soruya birkaç saniye cevap alamayan botanın nihayet bize kaldırdığı gözleriyle olan boş bakışları. hepimizin gözlerindeki dolulukta gezindikten sonra 'noluyor abi ne bu hal' isimli bakışları

"böyle duygulanacağınızı bilseydim, unutmazdım. özür dilerim. sakinleşin." dolu gözlerle ve buruk bir tebessümle kendisine bakan bu üç zaatın sessizliğine karşın eklediği şu sözler

"yemin ederim bir daha kendi rütbemmişçesine aklımda tutup unutmayacağım ama ufak bir aydınlatma geçmek istiyorum şu noktada: hepiniz kafayı sıyırmış gibi duruyorsunuz buradan haberiniz olsun."



KERKÜÜĞÜN ZİNDAAANIIINA ATTILARR MEEENİİİİ

...

BİR YANIM' DAĞĞLADDDIIILAR ATEŞŞŞLE ANNNNNEMMM

DİYE İŞLİYOR ŞU AN BEYNİM. UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. 

BÖLÜMÜ BİTİRİN DE DİĞER BÖLÜMDEKİ SÜRPRİZLERİME KOSUN ACİİİL

!!!!!

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 100K 40
"You all must have heard that a ray of light is definitely visible in the darkness which takes us towards light. But what if instead of light the dev...
691K 15.7K 51
"Real lifeမှာ စကေးကြမ်းလွန်းတဲ့ စနိုက်ကြော်ဆိုတာမရှိဘူး ပျော်ဝင်သွားတဲ့ယောကျာ်းဆိုတာပဲရှိတယ်" "ခေါင်းလေးပဲညိတ်ပေး Bae မင်းငြီးငွေ့ရလောက်အောင်အထိ ငါချ...
612K 32.7K 50
𝐒𝐜𝐞𝐧𝐭 𝐎𝐟 𝐋𝐨𝐯𝐞〢𝐁𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐭𝐡𝐞 𝐬𝐞𝐫𝐢𝐞𝐬 〈𝐛𝐨𝐨𝐤 1〉 𝑶𝒑𝒑𝒐𝒔𝒊𝒕𝒆𝒔 𝒂𝒓𝒆 𝒇𝒂𝒕𝒆𝒅 𝒕𝒐 𝒂𝒕𝒕𝒓𝒂𝒄𝒕 ☆|| 𝑺𝒕𝒆𝒍𝒍𝒂 𝑴�...
636K 66.4K 26
في وسط دهليز معتم يولد شخصًا قاتم قوي جبارً بارد يوجد بداخل قلبهُ شرارةًُ مُنيرة هل ستصبح الشرارة نارًا تحرق الجميع أم ستبرد وتنطفئ ماذا لو تلون الأ...