Next Step | Kim Seungmin

By adoyyakli

18.6K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... More

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆

357 61 96
By adoyyakli

Dünya kuruldu kurulalı bilinir aşk: Aşk, derinliğinin farkına, ancak ayrılık saati gelip çattığında varır.
-Halil Cibran

𓍊𓋼𓍊

Yumurta rulosu yapmak için kolları sıvadığım günün sabahında, bu yeterli değil ya diye düşündüğüm için kendimi pankek yaparken bulmuştum. Üzerine bal ve tereyağı da ekledikten sonra basit sunumum ile tabakaları mutfak masasına yerleştirirken Anna'nın uyandığını kapı sesinden anlamıştım.

Dün berbat bir gündü, özellikle de ağlayarak uyuyakalması her şeyi daha üzücü bir hale getiriyordu. Bu yüzden ona güzel bir sabah kahvaltısı hazırlamak istemiş, erkenden uyanmıştım.

Bu arada annemle babam amcamlarda kalmışlardı, geç olduğu için yengem kalmaları konusunda ısrar etmiş. Bu da benim işime geldi elbet. Anna bu haldeyken bizimkilere açıklama yapmak zor olurdu. Bu yüzden sabah babamı arayıp tüm olan biteni kısaca anlattıktan sonra bugün biraz geç gelmelerini rica etmiştim. Neyse ki ikisi de anlayışlı insanlardı. Tabii Anna için deli gibi endişe etmişlerdi ama onlara daha sonra detaylı açıklamak üzere söz vermiştim.

Öğleden önce gelmeyeceklerdi. Ben de Anna ile konuşup moralini düzeltecek bir gün planlıyordum. Şirkette ne Anna ne de Jungkook hyung vardı, bu yüzden komuta şimdilik Chan hyungdaydı. Ondan izin aldığımda Anna ile ilgili bir problem olduğunu anlamıştı, zaten işe gitmeyip onunla kalmanın daha doğru olacağını o da biliyordu. Esas patron yanımdayken geçici patrondan izin alan da bir tek benim ha... Ne olacak bu kurallara bağlılığım..?

Lavabodan çıkan Anna, meraklı bakışlarla yanıma geldiğinde gülümseyerek ona ilerledim ve kısa bir sarılmanın ardından geri çekildim.

"Ne yapıyorsun?"

"Kahvaltı hazırladım. Sen geç şöyle, kahveleri getireyim."

Şaşkınlıkla bakarken onu oturtup kahve makinesi ile yaptığım americanoları kupalara doldurup masaya döndüm.

"Ellerine sağlık, her şey çok güzel görünüyor. Ne ara yaptın tüm bunları?"

"Biraz erken kalktım."

Kafasını salladı. Pankekten yemeye başladığında dikkatle yüzünü inceledim. Gözleri şişmiş, rengi solmuştu. Hayır, hiçbir şey güzelliğini etkileyemez. Ama bu böyle görmek de hiç hoş değildi.

"Bugün dışarı çıkıp biraz gezelim mi? Mağazaları gezebiliriz, sinemaya gidebiliriz... Ya da sen ne istersen onu yaparız."

Ben kendi kendime fikir üretip kahvaltımı yaparken onun durup beni izlediğini fark edince başımı kaldırıp yüzüne baktım; dudaklarında buruk bir tebessüm vardı. Gözleri de hafif dolu sanki...

"Ne oldu, niye öyle bakıyorsun? Yanlış bir şey mi-"

"Yanlış bir şey söylemedin. Sadece... Bilmiyorum, iyi hissettirdi; dünden sonra..."

Çatalımı bırakıp masanın üstündeki elini tuttum, "İyi hisset Anna, hep iyi ol. Bak bugün bizim günümüz, iş falan düşünmek yok. Canımız ne isterse onu yapacağız. İki gün şirkete gitmemekle batmayız herhalde." diyip göz kırptığımda gülümsemesi genişledi, hatta kıkırdadı. İşte böyle...

"Batmayız, maalesef."

"Hah! Maalesef mi..?" arkama yaslandım, "Sen de bayağı zalim çıktın, batarsak nasıl para kazanacağız kızım?"

Omuz silkti, "Benden çok babam kazanıyor, batalım gitsin işte. O zaman görür dünyanın kaç bucak olduğunu."

Hafifçe iç çekerek tebessüm ettim, bazen tam bir çocuk oluyordu.

"Bugün evde kalsak olur mu? Geceye doğru yürüyüşe çıkarız ama güneş tepedeyken dışarı çıkmak istemiyorum." dediğinde kafamı salladım, "Olur. Bir diziye başlarız ya da komedi programları izleriz." yeter ki sen iyi ol Anna...

"Hm..." kahvesinden bir yudum aldıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi, "Ah, ailen?"

"Geceyi amcamda geçirmişler, bugün de geç gelirler."

"O zaman onlar gelmeden çıkalım. Yanlış anlama beni, aileni çok seviyorum. Ama beni bu halde görmelerini istemiyorum, üstelik kimseye bir şey açıklayacak psikolojide değilim."

Gülümsedim, "Sorun değil, seni anlıyorum. Bir yer biliyorum, bir şey açıklayacak kimsenin olmadığı bir yer. Oraya gideriz."

Kafasını sallayarak tebessüm etti, "Pekala."

Onu bugün iyi hissettirmek için elimden geleni yapacaktım.

𓍊𓋼𓍊

| Anlatıcı Bakışı |

Bugün bir hayli sessiz olan şirket, Azul ile Aryeol için izin günü gibi hissettirmişti çünkü ikisinin de patronları yoktu. İki asistan olarak boş boş oturmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Onlara başkaları tarafından verilen işler de olmamıştı. Bu Aryeol için çok önemli olmasa da Azul sıkıntıdan patlayacak noktaya gelmişti.

Derin bir 'OF' çekti. Aryeol bakışlarını okuduğu dergiden ayırıp ona döndü, "Ne oldu?"

"Bir şey olmadı, sorun da bu! Hiçbir şey olmuyor. Çok sıkıldım kızım ya!"

"Ben de sıkıldım ama şöyle düşün; yapmamız gereken önemli bir iş yok, boş zamanımızdayız. Keyfini çıkar."

Azul gözlerini devirerek Aryeol'un önündeki dergiye dokundu elinin tersiyle, "Bu mu keyif? Moda dergisi mi?"

"Ne yapayım vakit geçiriyorum işte."

"Senin sevgilin yok mu ya? Gitsene yanına."

Aryeol iç çekti, "Benim aksime o çok meşgul. De... Bi' gidip baksam mı acaba? Belki kahve molasına çıkar?"

Azul hafifçe güldü, "Çıkar çıkar. Bari sen mutlu ol sissie~" diye mırıldandığında Aryeol hınzır hınzır güldü.

"Aslında... Sen de mutlu olabilirsin."

Aryeol'un dediğini anlamayan Azul, işaret ettiği yere bakınca Jeong In'i görmüştü. Çalışanlardan birinin yanında, bilgisayardan bir şey gösteriyordu.

Azul ona baktığında Jeong In de kafasını kaldırıp bakınca, Azul yutkundu. Jeong In bakışlarını çekmeyip elini cebine koyarak orada durmaya devam ederken Azul önüne dönüp Aryeol'un eline hafifçe vurdu.

"Ne saçmalıyorsun sen? O tilki ile kim mutlu olur? Zaten sürekli kavga ediyoruz... Beni gıcık etmeye bayılıyor!"

Aryeol, Jeong In'e bir bakış atıp Azul'a doğru eğildi, "Ama o hala buraya bakıyor."

Azul dönüp baktığında Jeong In ile tekrar göz göze gelmişti. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra strese girmiş, heyecan basmıştı. Aslında bu yeni bir şey değildi Azul için. Jeong In son zamanlarda böyle derin bakar olmuştu göz göze geldiklerinde. Eskisi kadar kavga etmeseler de tamamen iyi anlaştıklarını söylemek doğru olmaz.

Azul ne yapacağını bilmeyerek ayağa kalktı, "A-aman, neyse ne. Ben gidiyorum, iyice sıkıldım. Dolaşayım biraz." oturdukları yerden uzaklaşıp mutfağa doğru yol aldı. Aryeol ise bu haline gülerek kafasını iki yana salladı. Heyecanlandığı her halinden belli oluyordu.

Azul, mutfağa varınca kendisine bir bardak soğuk su aldı sebilden. Onun bu halini gören Gahyeon kuruladığı bulaşıklarını bırakıp merakla yanına yaklaştı.

"Azul-sshi, iyi misin?"

Azul suyunu içtikten sonra derin bir nefes aldı, "Bilmem, iyi miyim? Nasıl görünüyorum?"

"Gergin? Hatta birazcık da paniklemiş. Ne oldu, bir sorun mu var?"

Jeong In'in anlam barındıran bakışları yüzünden Azul panik yapmış olabilirdi, doğru. Asıl sıkıntı, bu anlamı bakışları çözememekti.

Pet bardağı çöpe attıktan sonra tezgahın önündeki sandalyeye oturdu Azul, belki Gahyeon ile konuşmak iyi gelebilirdi. En azından kafası dağılırdı.

"Şu tilki surat eskiden saçımı başımı yolmak ister gibi bakardı, şimdi ise daha farklı bakıyor ama ben buna alışık olmadığım için tuhaf hissediyorum. Ah... Ne demek istediğimi anladın mı?"

Gahyeon hafifçe güldü, "Anladım. Yang Jeong In'den bahsediyorsun sanırım. Onu Hyunjin'in yanında görmüştüm, iyi bir çocuğa benziyor aslında."

Azul gözlerini devirdi, "Hyunjin sunbae senin için ne kadar iyi?"

"Yüzde sıfır!"

"İşte Jeong In de benim için aynı durumdaydı. Ama farkı görüyorsun değil mi? Yani... Bilirsin, Jeong In bana hiç yürümedi. Ama Hyunjin sunbae sana karşı netti. Şimdi neden böyle hissettiğimi bilmiyorum."

Gahyeon omuz silkti, "Duygular ve insanlar değişebilir. Belki artık birbirinizden nefret etmiyorsunuzdur?"

Azul iç çekerek kollarını tezgaha yasladı, "Bu yeni hisler hiç hoşuma gitmiyor ama. Tilki surat ne zamandan beri yakışıklı ve 'fena çocuk değil aslında' kategorisine girdi bilmiyorum! Gerçekten böyle düşündüğüme inanamıyorum..."

"Onu yakışıklı bulmaya başladın yani?"

"Of evet!" diye isyan ederek elleriyle yüzünü sıvazladı Azul. Gahyeon gülerek onun omzunu sıktı, "Hey! Neden bundan utanç duyuyorsun ki? Ondan hoşlanmaya başlaman iyi olabilir."

Hızla Gahyeon'a baktı Azul, "Ne hoşlanması?! Sadece yakışıklı olduğunu söyledim. Hyunjin sunbaenin yakışıklı olduğunu düşünmüyor musun? Ama bu ondan hoşlandığın anlamına gelmez, değil mi?"

Gahyeon bakışlarını kaçırarak, "Canım şimdi konunun Hyunjin manyağı ile ne alakası var? Ben senin için söylüyorum, Jeong In iyi bir çocuk; onunla yakınlaşmak kötü olmaz."

Azul bundan tereddüt ediyordu, omuz silkti, "Ya böyle düşünen tek bensem?"

Tam buna cevap vermek için dudaklarını aralamıştı ki, mutfağa doğru gelen Jeong In'i görünce gülümseyerek tezgahtan bir adım uzaklaştı, "Bunu ona kendin sorabilirsin."

Azul anlamamıştı, "Ne?"

O esnada yanına oturan Jeong In'i fark etmiş ve hafif bir irkilme ile başka yöne bakmıştı. Hay böyle şansın diye geçirdi içinden.

"Bi' soda alabilir miyim noona?"

"Tabii Jeong In, hemen getireyim." Gahyeon dolaba doğru ilerleyince Jeong In, Azul'a döndü.

"Bugün pek bir sessizsin, hayret?"

Azul delici bakışlarıyla ona dönerek, "Konuşayım istersen? Pek de hoşuna gidecek şeyler söylemem ama."

Jeong In güldü, "Aman eksik kalsın." dediğinde Azul ilk defa onun kendisine karşı içten gülüşünü gördüğü için içindeki tuhaf hissiyat yine ortaya çıkmıştı. Yutkundu. Şey gibiydi... Midede uçuşan kelebekler. Hem gıdıklayıcı, hem de heyecan verici.

Önüne döndü Azul, parmakları ile oynamaya başladı. Gahyeon, Jeong In'in sodasını getirdikten sonra bulaşıkları yıkamaya geri döndü. Aslında amacı ikiliyi yalnız bırakmaktı tabii ki. Jeong In sodasını içerken Azul sessizce oturmaya devam ediyordu. Bu onun için utanç vericiydi ama Jeong In'in yanında kalmak isteyen tarafı ağır basıyordu.

Ne yapacağını bilemeyerek etrafa bakarken neyse ki ilk konuşan Jeong In olmuştu.

"Patronlar yok, bugün şirket çok boş."

Azul kafasını salladı, "Öyle... Sabahtan beri adam akıllı bir iş yapamadık."

Jeong In ağzındaki baklayı çıkarmak için tam zamanı olduğunu düşündü, "Belki de bugün daha erken çıkabiliriz?"

"Bilmem... Niye? Bir işin mi var? İzin için Chan oppaya sormak gerekiyor diye biliyorum."

Jeong In gözlerini devirdi, "Ben de biliyorum herhalde. Ehm, şey... Aslında bir işim var-dı. Ekildim."

"Ekildin mi?"

"Hm. Arkadaşımla şu yeni açılan kafeye gidecektik, waffle yemek için. Çok iyiymiş diye duydum. Ama planı son anda iptal etti." yersen.

"Ah, kötü olmuş." Azul onun ne diyeceğini anladığı için şimdiden yanakları kıpkırmızı olmuştu.

Jeong In de en az onun kadar utanarak, "S-sen? Yani sen de sever misin waffle? Ya da herhangi bir tatlı?"

"Severim, yani... Aşırıya kaçmadan yiyorum ara sıra."

"Gidelim o zaman?"
Oh be! Söyledim...

"İşin yoksa tabii? Ben de ara sıra yerim zaten, bayağı oldu tatlı yemeyeli."

Azul'un kalbi yerinden çıkacak gibi çarparken onları duyan Gahyeon gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Çok sevimlilerdi!

"O-olur, gideriz. Bir işim yok."

Jeong In rahatlayarak gülümsedi, "Tamam, bir saat sonra lobide buluşalım o zaman."

Azul da gülümseyerek kafasını salladı. Jeong In sodasını alıp ona göz kırptı ve mutfaktan ayrıldı. O gider gitmez Gahyeon hızla Azul'a yaklaşmış, ikili el ele tutuşarak çığlık atmışlardı.

"AZ ÖNCE NE OLDU?!"

Gahyeon kahkaha attı, "Jeong In'e randevu verdin tatlım. Aigoo, siz gerçekten hayallerimdeki çiftsiniz!"

"Abartma be! Ne çifti daha ortada bir şey yok... Ay of çok heyecanlıyım ama! Hemen Aryeol'e haber vermem lazım." Azul koşarak mutfaktan çıkarken Gahyeon arkasından kahkahalar atmaya devam etti.

𓍊𓋼𓍊

|Kim Seungmin|

Seoul'un dışında kalan bir yere getirmiştim Anna'yı. Hanok Köyü'ne yakın ve kırsal bir mekandı. Birkaç sene önce ailem ve amcamın ailesi ile buraya pikniğe gelmiştik. Kalabalık değildi, hatta bulunduğumuz yerde yok denecek kadar az insan vardı, onlar da uzaklardaydı. Bu saatlerde insanlar çoğunlukla işte oldukları için de sessizliğin huzuruna varıyorduk.

Kahvaltı yaptığımız için yanımızda içecek ve birkaç küçük atıştırmalık getirmiştik. Onlar sırt çantama koymuştum, piknik sepeti olaylarına hiç girmedik. Zaten ağacın altına bir yere oturmuştuk.

Pek konuşmamıştık. Sessizce içeceğini içip etrafa bakan Anna'yı izliyordum. Gözleri hala şiş, ifadesi durgundu. Yol boyunca onu güldürmek için çeşitli şakalar yapmış, bir şeyler anlatmıştım. Gülmüş ama fazla uzun sürmemişti, hemen o durgun moduna geçiş yapıyordu. Normal...

Onu izlediğimi fark edince bana döndü, tebessüm ettim; o da ufak bir tebessüm ile meraklı bakışlar eşliğinde, "Ne oldu?" diye sordu.

"Bir şey olmadı, sadece seni izlerken düşünüyorum."

"Bu halde bile ne kadar güzel olduğumu mu düşünüyorsun? Alışkınım."

Kocaman bir kahkaha attığımda o da gülerek sırtını ağaca yasladı. Tanrım... Değişik halleri vardı gerçekten. Ayrıca benim onu güldürmem gerekirken o beni güldürüyordu. Zaten bizde her şey tam tersi ilerliyor.

"Pek bi' mütevazısın?"

Omuz silkerek içeceğini içmeye devam etti. Derin bir iç çektim.

"Anna-yah... Seni böyle görmeyi sevmiyorum. Biliyorum; üzgünsün, kırgınsın, öfkelisin. Ama benim tanıdığım Anna bu duyguların onu ezmesine izin vermez, gücünden bir şey kaybetmez. Aksine, daha da hırslanır hatta yeniden doğar. Şimdi neden kendini bu kadar koyverdin? Lütfen bu olanların seni yıkmasına izin verme sevgilim..."

Ona tüm içtenliğimle yaklaştığımın farkındaydı. Bu yüzden gözlerinin dolması kaçınılmaz olmuştu. Elindeki plastik bardağın kenarları ile uğraşmayı bırakıp bardağı çimenlerin üstüne koydu ve yaslandığı yerden ayrılarak oturduğu yerde bana yaklaştı. Ellerine bakarken konuşmaya başladığında tüm dikkatimi dudaklarından dökülen cümlelere verdim. Bugün onun konuşması için çok çabalamıştım, şimdi ağzından çıkan her kelime benim için hazine gibiydi.

"İnsanlara karşı nasıl bir imaj çizdiğimi biliyorum. Ama çok yoruldum. Sert olmaya çalışmak değil benimki, bunun için bir çaba sarf etmiyorum yani. Beni böyle yapan; insanlar. Onlar beni böyle gördükleri için kendi karakterimi unutmaya başladım." kafasını kaldırıp bana baktı, "Liseden beri ben ben değilim, Seungmin. Eğlenceli şarkılar dinleyip dans ettiğim, çizgi film izlediğim ve abur cubur yediğim o dertsiz tasasız günlerimi özledim. Normalden daha hızlı büyüdüm, şimdiyse bununla baş edemiyorum."

Sonunda bana içini dökmüş hatta geçmişinden bahsetmişti. Onun gibi benim de gözlerim dolunca o noktaya geldiğimizi anladım; şu an, şu dakika tüm kırgınlıkları burada bırakacaktık. Daha güçlü, olması gereken şekilde dönecektik.

Sol elimle ellerini tuttum, diğer elimi ise yanağına götürüp gözyaşını sildim, "Sorun yok, hiçbir şey güçlü davranmak zorunda değilsin. Ayrıca kaç yaşında olursan ol, istediğin gibi davranabilir ve istediğini yapabilirsin. Sen hürsün. Söylediğin şeylerin yaşı yok; hala şarkı dinleyebilir, dans edebilir, çizgi film izleyebilir ve abur cubur yiyebilirsin. Kimse de sana karışamaz, zaten kimse olduğu yaşta hissetmiyor ki..."

Buruk bir tebessüm ile, "Bunları yaparken yanımda olacak mısın?"

"Benden bıkana kadar yanında olacağım."

Kıkırdadı ve kollarını boynuma sardı. Ben de beline sarılıp başımı omzuna yasladım.

Maalesef bazı yaralar kapanmıyor, kabuk bile bağlamıyor. Ama bu demek değil ki o yaranın merhemi yok.
Her şeyin bir çözümü vardır.

Yeter ki insan o gücü kendinde bulsun.

HEYO!
Anna'nın yaşadığı psikolojik baskı hakkında sizlere bir şeyler söylemek istiyorum;

Eminim ki sizin hayatınızda Anna'nın babası gibi manipülatif ve zehirli insanlar vardır. Sizi yönlendirmeye, size bir kılıf giydirmeye çalışırlar. Onlara karşı tek yapmanız gereken; hür olduğunuzu hissettirmek. Onların baskıcı tavırlarının bir işe yaramadığını göstermek gerekiyor.

Bu sadece ailenin değil, başka insanların da yaptığı bir şey. Akrabanız, arkadaşınız, öğretmeniniz vesaire sizi baskılamaya çalışıyor olabilir. Hiçbirine geçit vermeyin.

Bu "insanlara" Ajda Pekkan'ın 'Sana Ne? Kime ne?' şarkısını armağan ediyorum. Şarkıda da dediği gibi; HÜR DOĞDUM, HÜR YAŞARIM.

TAK! Açın oradan şu şarkıyı, bas bas bağırın HÜR DOĞDUM, HÜR YAŞARIM diye. Görsünler bakalım kim kimi ezebiliyor 👊🏻

LUV U ALL!
💃🏻💃🏻💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

161K 16.9K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
22.4K 2.5K 9
Bir deney için uyutulduğumda 20 yaşındaydım. Paraya ihtiyacım vardı ve risk görünmüyordu, bu yüzden kabul etmiştim. Zaten bir ay sonra uyandıracaklar...
93.9K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
324 113 8
Bu kitap ironik bir dil ile yazılmıştır.Küfürleri takmayın.Pepee'nin anısınaaa Normalde Huysuz sinirli bi karakter çizgi filmde ama ben değiştirdim.U...