red ;; lia + lee know

By duestrade

2.2K 379 211

Kasanın kenarında duran sigara kutularına kaydı gözüm. İnceledim onları. Üzerinde bir sürü kendinden iğrendir... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
final

1.2

95 15 11
By duestrade

"Anne, baba, size anlatmam gereken şeyler var."

Babam tek kaşını kaldırarak Minho'ya baktı. "Bence de. Anlat kızım."

Derin bir iç çektim ve ne tepki vereceklerini düşünmeden anlatmaya başladım. "Ben birkaç ay önce karşı binamızın yanındaki boşlukta birinin öldürülmesine şahit oldum. Katil, ilk cinayetinden sonra cinayetlere şahit olan tanıkları öldürdükçe seri katile dönüşmüş. Ben de son cinayet vakasını çözünce de beni kafasına takmış tabii."

Annemin şaşkınlıktan gayet sesli bir şekilde derin nefes alışına şahit olduk hep beraber. Endişeli gözlerle beni izlemeye devam ediyorlardı. "Öldürdüğü her insandan sonra bu civarın karakolu Minho'nun çalıştığı karakol olduğu için onlarla oyun oynar gibi internet postaları atıyormuş. En sonunda bir sonraki hedefinin kim olduğundan bahsedince Minho ben olduğumu anlamış ve ben de o zamandan beri buradayım. Beni korumak adına bir süredir burada kalıyorum. İşten de ayrıldım, gün içerisinde Minho neredeyse ben de oradayım anlayacağınız."

Babam kaşlarını çattı. "Neden seni gelip almamı istemedin? Kızım neden bizden gizledin!"

Her ne kadar soru sorar gibi konuşsa da sitemliydi bana. Endişesinden daha yoğun bir duygu yoktu belki de şu an ama endişeden çok daha fazla duyguları vardı annemin de babamın da. "Baba, size zarar vermesinden korktum. Katilin olduğu yere sizi çağırmamı nasıl beklersiniz? Hem Minho polis, ona zaten hiçbir şey yapamazdı."

Annem kendine gelmişti artık ve konuştu en sonunda. "Kızım, peki katil bulundu mu?"

"Baş şüpheliyi götürdüler bu akşam saatlerinde. Birçok delil ona işaret ediyormuş Minho'nun duyduklarına göre."

"Peki sen hatırlamıyor musun bu katilin suratını?"

Babamın sorusu üzerine başımı iki yana salladım. "Baba, yüksekteydim ve hiç başını yukarı kaldırmadı bile. Sadece saçlarını tanıyabiliyorum, şu an karakolda ifadesi alınan şüpheli de zaten saçlarından ötürü dikkatimi çeken kişiydi. Yani, şüpheliyle ilk ve son karşılaşmam cinayet sabahı değildi."

...

"Biraz müzik dinleyip kafa dağıtmaya ihtiyacım var." dedim. Masada oturan herkes garipser gibi baksa da sonradan hepsi kafa salladı ve ben kulaklığımı telefonuma bağlayıp masadan kalkmadan telefonumu karıştırmaya başlamıştım. Az önce annemle annemle yürüyüşe gitmeye karar verdiğimizde masada sadece Minho ve babamın kalacağını bilerek seslerini kaydetmiştim. Aralarında ne konuştuklarını bilmek istiyordum. Ses kaydetme uygulamasına girdiğimde iki tane kayıtlı ses vardı. İkisinin de bilgiler kısmına baktığımda biri bugüne hatta sekiz dakika öncesine, diğeri de tam yedi gün öncesine ait ses kayıtlarıydı. Merak içinde sonuncu -sekiz dakika öncesine ait olan- ses kaydını açtım. Derin bir nefes aldım ve masadan kalkıp kendi başıma ormanın içinde gezintiye çıktım.

"Konuşalım mı biraz seninle?" Babam ilk lafı açan kişi olmuştu. Minho'nun kibarca kabul edişini dinlerken gülümsedim. "Tabii efendim."

"Bak, ben güvenilir insanları severim. Seni de sevdim. Kızımı onca gün boyunca sahip çıkmışsın- Yani demem o ki, korumaya çalışmışsın. Evini açmışsın, kendinden bile koruyabilmek için her odanın anahtarını teslim etmişsin. Bunlar çok düşünceli hareketler. Karakterini sevdim. Ama dürüst olduğun gerçeğini bilemem. Kızımla sevgili olmadığınızı iddia edip duruyorsunuz."

"Öyle zaten, bu bir iddia değil."

"Jisu, öyle bir kız değil. Bırak sevgilisiyle kalmayı, sevgilisi olmayan bir erkekle bile kalmaz. Korktuğu için bile kabul etmez yanımıza gelirdi. Jisu'nun birine güvenmesi çok uzun sürer, gerçekten birine güvenip inandığında o kişinin her istediğini önerisini kabul etmeye başlar. Sana karşı koymamış ve siz beraber yaşamışsınız bir süre. Yani demem o ki şu an evliliğe hazır değilsen bile benden sevgili olduğunuzu saklayarak kızımı daha fazla üzme."

Babamın lafı bittiğinde bir kuru öksürük duydum. Daha çok boğazını temizlemek ister gibi bir öksürüktü ve tahminimce bu öksürük Minho'ya aitti çünkü bu öksürükten hemen sonra da Minho lafa girmişti.

"Tüm dürüstlüğümle Jisu ve benim aramdaki şeyi size açıklayayım o zaman. Hastanede kan aldıracağım zaman tanışmıştık ve sonrasında cinayetin gerçekleştiği yerde inceleme yaparken karşılaşmıştık. Bu karşılaşmalar bu şekilde devam etmişti ve ben Jisu'dan hoşlanmaya başlamıştım. Bunu ona itiraf ettiğimde istemeyeceğini dile getirmişti ve her şey başlamadan bitmişti zaten. Jisu, benimle dostluk harici herhangi bir ilişkiyi istemiyor ve ben de buna saygı duyuyorum."

"Peki, sen hala seviyor musun?"

Babamın bu kadar açık sorular sormasına, Minho'nun babama bu kadar dürüst cevaplar vermesine gerçekten çok şaşırmıştım. Ben Minho'nun babama vereceği cevabı beklerken birden annemin ses kaydında sesi belirdi. "Biz geldik, hadi başlasak mı akşam yemeğini de hazırlamaya?"

Babam cevap verdi ardından. "Çabuk döndünüz, daha erken. Oturalım biraz daha, başlarız sonra."

"Pekala!"

Annemin babama cevabı ardından ses kaydı kesildi ve ben adım atmayı bırakıp telefonu tekrar elimde kurcalamaya başladım. Diğer ses kaydında tam olarak ne kaydettiğimi çok merak ediyordum. Bir hafta önce yine Minho'nun evindeydim ve herhangi bir ses kaydetmediğime emin hissediyordum kendimi. Daha doğrusu, hayatım boyunca ses kaydeden biri olmadığım için sadece merak ediyordum yanlışlıkla kaydedip kaydetmediğimi.

Ses kaydını açtığımda hala ormanın içinde olduğum yerde dikiliyordum. Ses kaydından birkaç saniye hiçbir ses gelmedi ve ardından da bir fısıltı girdi ses kaydında. "Jisu, kim olduğumu ve beni nerede bulacağını bilirsin. Vakit kaybetmeden gel, ifademi sana vereceğim." Sonrasında bir hışırtı duydum ve kendi mırıldanmam vardı. "Üşüme."

Korku ve dehşet içinde gözlerim açılmıştı. O ses kaydı katile aitti ve eve girip özellikle uyuduğum odada ses kaydetmişti. Evin kapısını, telefonumun şifresini nasıl biz uyurken açmış ve bunları yapmış olabileceğini aklıma getiremedim bile. Geri masaya doğru koşmaya başladım. Korkudan dizlerimin bağı çözülmüş haldeydi, koşarken yorulup düşecekmiş gibi hissediyordum. Nefes nefese annemlerin oturduğu masaya vardım ve masadaki herkes bana bakıyordu şaşkınlık içinde. Minho'nun gözleri içine bakıp konuştum. "Acilen gitmemiz lazım!"

...

"Hoş geldin."

Son derece gülümseyerek söylemişti bunu. Ayakları ve sol elinin masanın her iki yanındaki kalın borulara kelepçeyle bağlı olduklarını gördüğümde rahat  bir nefes aldım. "Hyungsik."

Sağ elini tokalaşmak adına uzatmıştı ve ben de karşılık verdim. "Jisu." İkimizin ismini de söyleyen oydu. "Neden çağırdın?"

Surat ifademin donuk olduğuna emin olduktan sonra soruduğum bu soru ardından sağ eliyle karşısında boş duran sandalyeyi işaret etti. "Otur, lütfen."

Bir katile göre fazla kibar olan bu tavırları gerçekten kafamı karıştırıyordu. "Demek dinledin ses kaydını." Kafa salladım sadece. "Sence nasıl bu kadar kolay girdim içeri?"

"Bunu bilmemi bekleme benden, katil olan ben değilim."

"Ben de değilim."

Suratıma gülümsemeye devam ediyordu. Oturduğu yerden yaklaşabileceği kadar yaklaştı. "Kim olduğunu bilmek istiyorsan yaklaş." Bu cümlesi ardından ilk defa ona güvenmeyi denedim ve yaklaştım. "Minho."

Yorulduğum için gözlerimi kapattım. Eğildiğim masadan geri çekildim ve sandalyeye geri yaslandım. "Hiç mi duymadın çoklu kişilik bozukluğunu?"

Yutkundum. "Beni götürenler Minho'yu tanıyordu. Hatta muhtemelen arkadaşlarıydı. Dur bir tahmin daha, seninle ciddi konular konuşurken çok anlayışlı ve akıllı değil mi? Hiç konuştunuz mu karşılıklı ilişkiler hakkında? Eminim çok kibardır."

Erkeklerin kızların makyajları hakkında düşündüklerini konuştuğumuz gün geldi aklıma. Kafamın karışıklığı o kadar yoruyordu ki bedenimi bile, omuzlarım düştü. Oturduğum sandalyeye bile sanki az öncekinden daha çok ağırlık yapıyordum. Güldü karşımda. "Saçlarımız aynıymış!"

"Minho seni çok seviyor. Senin için dünyayı yakar Jisu. Hatta buna Tanrı'yı şahit gösterebilirim. İnsanlarda bu zamana kadar bulamadığı saflığı, inceliği, anaçlığı, yardımı, sevgiyi sende buldu. Kendince oyun kurup yanına aldı seni. Ben içeri girsem sen o evden yine çıkamazsın Jisu."

Gözlerimi kısıp başımı iki yana salladım. Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum. "Bunlardan emin olamazsın!"

"Jisu, benim mesleğimi biliyor musun? Psikoloğum ben! Hem de elimden kaç tane hasta geçti! Akıl hastanesinde bile çalıştım bir dönem, izin ver sana Minho'yu anlatayım."

Yutkundum zorla. Çok zor geliyordu onu dinlemesi. Mantıklı konuşuyordu ama ona inanmak bile ihanet gibi geliyordu. "Polise internet postaları atıp eğlenmek, her seferinde bir sonraki tanığın ölmesi ama senin yaşamaya devam etmen, katilin polis üniforması giymesi, benim hakkımda kesin hüküm sürmesi... Daha birçok şey! Jisu, o gün kapı açıktı ve Minho evde değildi."

Duyduğum cümle ile tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. "Sen yaşadın çünkü seni yönetebildi, manipüle edebildi. Salonda kenara fırlatılmış battaniyeyi ve pencereden izlediğim Minho hala aklımda. Yine üniformasıyla hızlı hızlı bir yerlere gidiyordu. İçeri girdim ve telefonunu aldım. Şifren için çok uğraşmadım çünkü bir klasiktir ki ya 1234 yaparsın ya da 0852, değil mi?"

Tek kaşını kaldırmıştı. Kafa salladım. İkinci şifre benim şifremdi. "Madem benim peşimdeydi, neden her odanın anahtarını bana teslim etti?"

"Çünkü o önünde sonunda seni öldürmek istese öldürecekti ama sen kendini odaya kilitleyip koruyunca oyunu daha da uzayacaktı. Seni uğraşa uğraşa öldürmek, uğraşmadan öldürmekten çok daha tatmin edecekti. O sabah kurbanın peşinden daha hızlı da koşabilirdi. Eğer gerçekten polislik yapıp kurbanı durdurmaya çalışsaydı kısaca bacağına da sıkabilirdi. Sence neden boğdu?"

Gülümsedi. "Basit. İnsanlar boğulurken bacakları devreye girer. Kaçmaya çalışmanın simgesidir o bacakların hareketi. Öldüreni her zaman tatmin eder, bir istisna var tabii. İdam. İdamda kimse tatmin olmaz."

Artık içimde sıkıştırdığım tüm duygular patlak vermişti ve ben odanın içinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Odanın kapısında duyduğum sert yumruklar ağlamamı durdurmuştu. Şaşırarak kapıya baktım ve sonra aynı şaşkınlıkla Hyungsik'e baktım. Sakinlikle gülümsüyordu. "Şanslıyım, ya bir de beni dinlemeyip kapıyı kilitlemeselerdi?"

Masaya doğru tekrar eğildi ve fısıldadı. "Ağlaman durdu, yumruklar da. Beni dinle Jisu, onunla yaşamaya devam et."

Başımı iki yana salladım. "Beni dinle dedim!"

Bu sefer bağıran oydu ve korkarak geri çekilmiştim masadan. "Biri daha ölsün istemeyiz ve tahmin edersin ki 'biri' diye bahsettiğim kişi sen değilsin. Seni öldürmeyecek."

"Çok kesin konuşuyorsun."

"Çünkü Minho gibi çok hasta geçti elimden. Artık tanıyabiliyorum. Markette neden o kadar Minho'yu kızdırdım sanıyorsun? Onu inceleyebilmem lazımdı!"

Gözlerimi kıstım. "Sen, çok genç duruyorsun. Bana yalan söyledin, psikolog da değilsin çok hastan da yok! Hatta belki de hasta olan sensin! Seni en başından beri dinleyen bende hata. Deli herif!"

Kapıyı tıklattım. "Çıkmak istiyorum, açın kilidi!"

"Sen bilirsin Jisu, bir katille yaşamaya devam et öyleyse."

Son cümlesi ardından kapıyı açtılar ve annem sarıldı ilk önce. Minho bir köşede dikilmiş beni izliyordu. "İyi misin?" Kafa salladım sadece. Yanımızda iki tane dikilen polis vardı ve biri diğerine elindeki küçük kimliği işaret etmişti. "Nasıl bu görünümde 48 yaşında olabilir!"

Hızlıca annemden ayrılıp polisin elinden kimliği çektim aldım. 

Lee Hyungsik, 1975.

Continue Reading

You'll Also Like

493K 56.4K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
885K 70.9K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
72.1K 5.4K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
416K 42K 61
Taehyung iki yıllık ilişkisini ayakta tutmaya o kadar odaklanmıştı ki yanı başındaki gerçek aşkını fark edememişti bile. |omegaverse| |omegatae&alfak...