Asiller ve Çıraklar

By rmyanp

91.2K 6.8K 11K

Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bi... More

Karakterler/1
Karakterler/2
1 - Davetsiz Misafirler
2 - Elementler Okulu
3 - Çıkar Anlaşması
4 - Oyun/1
5 - Oyun/2 - İlk Gün
6 - Kütüphane/ Kırgınlık
7 - Özür
8 - Saklı Gerçekler
9 - Bir adım kala
10 - Seçim / Yeniden
11 - Hain Plan
12 - Fedakarlık
13 - Beklenmeyen İtiraf
14 - Plan
15 - Hainlere Karşı İlk Adım
16 - Tutsak Kız / İtiraf
17 - Kuleye Hapsedilen Pamuk Prenses
18 - İlk Temas
19 - Yanlış Hamle
21 - Dostun Gerçek Yüzü
22 - Yüzleşme
Yeni Sezon Duyurusu💕
23 - Arayış
24 - Tehlike
25 - Şifacı
26 - Yasaklı Büyüler
27 - Ceza
28 - Normal Zaman Dilimi
29 - Uyuyan Tehlike
30 - "Sonra benim olacak mısın?"
31 - Tatlı Anlar
32 - Digoflar Diyarı
33 - Digoflarla Anlaşma
34 - Özel An
35 - Balo
36 - Saldırı
37 - Kaybedilmiş Zafer
38 - Geriye Kalanlar
39 - Yüzleşme/2
40 - Yaramazlıklar
41 - FİNAL
42 - Emma&Drake🍏

20 - Dost

2.3K 198 323
By rmyanp

Selamlarrr, yine ben geldim. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur 🤗💐

Hepinize keyifli okumalar dilerim💕🌼🧚‍♀️

...💚💚...

Drake'den

Saraya döndüğümde ilk işim Harold'ın yanına gitmek olmuştu.

Conroy Harold'ın yarasıyla ilgilenmiş ve onu derin bir uykuya yatırdığını söylemişti. Yarası yüzünden ağrıları olacakmış ve bu yüzden uyuması gerekiyormuş.

"Yanlış kişiler yanlış yerde. Briana ve Call yerine Kevin ve Camella tutuklanmalıydı."

Haroldın yanına oturmuş bir sağa bir sola yürüyen annemi izliyordum.

Alanis ve Faren, annemin aksine daha sakin bir şekilde koltuklarda oturuyorlardı ancak onlarda annemden geri kalmıyorlardı.

"Briana Ellei'yi hatırlamıyor gibi. Onların bu oyundaki rolleri ne?"

Farende düşünceli bir şekilde fikrini belirttiğinde babam araya girerek "buda bir oyun olabilir. Onlardan her şeyi beklemeliyiz" dediğinde ortalık daha da kızışıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.

"Ellie kim?" diye sorduğumda odadaki bütün bakışlar beni bulmuştu.

Sanırım bu sorunun cevabını bilmeyen tek kişi bendim çünkü benim aksime diğerleri onun kim olduğunu bilir gibi bakıyorlardı.

Faren anlam veremeyen bakışlarla "Herman'ın kız kardeşi" diye açıkladığında sanki sıradan bir şeyden bahseder gibiydi.

Kaşlarım hızla çatılırken "Herman'ın kız kardeşi mi var?" diye sordum bu defa da.

Ne duyduğumun farkındaydım ancak bunu bir kez daha duyarak teyit etmeye ihtiyacım vardı.

Alanis "öyleymiş" diye sorumu yanıtladığında onlarında bunu sonradan öğrendiklerini anlamış oldum.

Her şeyi bilen tek kişi Faren olmalıydı çünkü o gece hiç bir içeceğe dokunmamıştı.

Kollarımı göğsümde bağlayarak "bizim hatırlamadığımız başka ne var?" diye sordum.

Farenin bakışları beni bulduğunda "başka bir şey yok" diye cevap verdi ama nedense eksik bir şeyler var gibi hissediyordum.

Ya da yine kuruntu yapıyordum.

"Konumuza dönelim"

Loyal dikkatleri üzerine çekerek asıl meseleye vurgu yaptı.

"Briana Hermanı görmek istedi. Tahminimce ona illaki bir ipucu verecektir"

Bence de haklı bir çıkarımdı. Zira bakıldığında doğa asilleri ışık asillerinden kazık yemiş gibi duruyorlardı ve eğer gerçekten de durum buysa Briana oğlunu korumak için ona illaki bir şeyler söyleyecekti.

"Hermanla zindana giderim diyeceğim ama benden hoşlandığını pek sanmıyorum. En iyisi Emma iyileştikten sonra onu yanına yollayalım. Son zamanlarda pek bir yakın görünüyorlardı" kendimce sesli bir şekilde düşünerek aynı zamanda diğerlerine de fikir vermek istemiştim ancak Emma'nın hasta olduğunu bilmedikleri aklıma gelmişti.

"Ne demek Emma iyileşince?"

Faren oturduğu yerden kalkarak karşımda dikildiğinde "onun nesi var?" diye sordu.

Bakışlarım annemi bulduğunda 'beni karıştırma' der gibi bir bakış atmıştı.

Yeniden Farene dönerek "ateşi vardı biraz..." diye geveledim. Bu konuşmayı herkesin içinde yapmasak iyi olurdu.

"O nerede?" diye sorduğunda anında "odasında" diye karşılık verdim.

Faren kimseyi umursamadan ortadan kaybolduğunda diğerlerine dönerek "ortalarda görünmesi sorun olmaz mı?" diye sordum.

Alanis de oturduğu yerden ayaklandığında "neden olsun, sonuçta artık bütün asiller Faren hakkındaki gerçeği öğrendi." diye açıkladı.

Tamam haklıydı ama zaten en çok da bu yüzden tek başına ortalarda dolanması sorun olmaz mıydı?

Sonuçta öldürmek isteyeni çoktu.

Siz bilirsiniz dercesine omuzlarımı silkerek oturduğum yerden kalktım. Harolda kısa bir bakış atarak diğerlerine döndüğümde "onu ara ara ziyaret ederim" dedim ve onları arkamda bırakarak odama geçtim.

Uyumayı düşünmesem de kendimi yatağıma bıraktım. Şu an yatağımda beraber uyuyor olabilirdik.

Gerçekten de berbat bir geceydi.

🍏

Amy'den

Yattığım yerde huzursuzca bir sağa bir sola dönüp dursam da bilincim çoktan açılmış ancak halen daha gece olduğu için kendimi uyumaya zorluyordum.

Bir saniye, ben en son kütüphanedeydim. Beni odama kim getirmişti?

Fark ettiğim detayla gözlerimi açacağım sırada kulağımın dibinde "küçük varis" diye bir ses duymamla anında ellerimi alevlendirip o kişiyi kolundan yakalamıştım.

Karşımdaki yüzü maskeli kız acıyla inlerken anında kolumu geri çektim.

Küçük varis demişti. Bu bir parolaydı.

"Sende mi onlardansın?" diye sorarken bakışlarım kıyafetinin yandığı ve kolunun kızardığı kısma kaydı.

Karşımdaki kız başını olumlu anlamda sallarken "kolun için üzgünüm" diye karşılık verdim ve onu sağlam kolundan çekerek yanıma oturtturdum.

Kız direkt olarak konuya girerken bende o sırada yavaşça yaktığım kolunu tutarak boşta kalan elimi yanığın üzerine kapattım.

"Saraylar karışmış durumda. İlk fırsatta Emma'yı efendinin yanına götürmen gerekiyor. Artık zamanımız kalmadı." 

Yanığın üzerine kapattığım elimi çektiğimde kolunun iyileştiğini gördüm. Son günlerde bende Emma gibi kendimi geliştirmek için uğraşıyordum ve ilerleme kaydettiğimi de düşünüyordum.

"Tamam, deneyeceğim" diye karşılık verdiğim sırada kız iyileşen koluna bakarak "teşekkür ederim" dedi ve ayaklandı.

Kızın aniden ortadan kaybolması alışık bir durum olduğumdan şaşırmamıştım. Ne zaman bir aracı gelse sadece bilgi verip ardından da böyle aniden ortadan kayboluyorlardı. 

Demek zamanı gelmişti. 

Bazen Emma'ya ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum ancak kötü bir niyetim yoktu. 

Bu okula getirilmeden önce annem bana babamın bu saraylardan birinde yaşadığını ve zamanı geldiğinde bize haber yollayacağını söylemişti. Annem haberi getiren kişilerin babamın 'küçük varis' parolasını kullanacağını ve bu sayede haberin gerçekten de babamdan gelip gelmediğini anlayabileceğimizi söylemişti.

Diğerlerinin aksine benim evime Alonzo değil, direkt olarak ışık asilleri gelmişlerdi. Belirlenen parolayı kullanarak babamın hapsedildiğini ve onu kurtarmak için bize, daha doğrusu bana ihtiyaçları olduklarını söylemişlerdi.

Elbette ki Nancy'ye yakın durmamı da onlar istemişlerdi ve başından beri dediklerini yapıyordum ama içimde bir huzursuzluk vardı.

Gerçekten de doğru olanı mı yapıyordum yoksa bu işin altında başka şeylerde var mıydı emin değildim.

Emma'nın annesini neden kaçırmışlardı veya onu babamla buluşturmam için neden bu kadar ısrarcılardı bir türlü anlayamıyordum.

Babam neden Emma'yı görmekte bu kadar ısrarcıydı, önceliğinin ben olmam gerekmiyor muydu? 

Normalde annem bu durumu onaylamasa ışık asillerine güvenerek iş yapmazdım ancak annemde bana güvendiğini ve babamın geri dönmesine yardım edersem her şeyin yoluna gireceğini söylemişti.

Başta bana da mantıklı bir yol gibi gelmişti ama son zamanlarda içimi saran bir şüphe vardı.

Yine de Emma'yı babamla buluşturacaktım çünkü bende gerçekleri öğrenmek istiyordum ve Emma'nın peşinde olduğu gerçeklerin bununla bir ilgisi varmış gibi hissediyordum.

Babamın neden hapsedildiğini sorduğumda suçsuz yere hain damgası yediğini söylemişlerdi ama içime sinmeyen bir şeyler vardı.

Sıkıntıyla nefesimi bırakarak oturduğum yerden kalktım ve Emma'nın odasının kapısına ışınladım kendimi.

Kapıyı hafifçe tıklatarak "Emma" diye seslendim. Muhtemelen bu saatte uyuyor olmalıydı ama en iyi fırsat bu olabilirdi.

"Emma" yeniden kapıyı tıklattığımda kısa bir süre daha ses vermesini bekledim ama bir anlık duyduğum takırtı dışında başka bir ses gelmemişti. Belki de ben yanlış duymuştum.

Kapıyı hafifçe araladığımda yatağında üzeri yarı çıplak bir halde buldum onu. Kaşlarım çatıldığı sırada kapıyı arkamdan kapatarak yanına ilerledim ve yatağın köşesine oturdum.

Hasta olabilir miydi?

Kollarını vücuduna sarmış ve cenin pozisyonunda yatarken elimi alnına götürdüm. Ateşi olduğunu gördüğümde endişelenerek gücümü kullanmayı denedim.

Bu konuda bir deneyimim yoktu ancak gücümü tersine çevirip yanıkları iyileştirebiliyorsam belki ateşi de düşürebilirdim.

Gözlerimi kapayıp Emma'nın vücudundaki ateşe odaklandığımda ateşi içime çekmeye başladım.

Vücuduma giren ateş akımını hissetmemle yaptığım şeyin işe yaradığını düşünmüştüm ancak bu sefer de ateş benim vücudumu sarmaya başlayınca yaptığım şeyi yarıda kestim.

Gözlerim yeniden açılırken bakışlarım Emma'yı bulmuş, ve tam o sırada da arkamda "ne yapıyorsun sen burada?" diye bir ses duymuştum.

Elimi Emma'dan çekerek arkama döndüğümde karşımda Drake'i bulmuştum. Bakışlarım Drake'i bulur bulmaz anında yatağın köşesindeki pikeye uzanarak Emma'nın üstünü örtmüştüm.

"Kız odasına girerken izin alman gerektiğini bilmiyor musun sen?" diye sorduğumda bakışları sabitlenmiş gibi üzerimde dolanıyordu.

"Sevgilimin odasına girerken senden mi izin alacağım?" 

Duyduğum şeyle şoka girerken bakışlarım Emma ve Drake arasında mekik okumaya başlamıştı. Sadece bir iki gün kütüphaneye gömülmüştüm ama bu ikisi sevgili mi olmuşlardı?

Hangi ara?

"Şimdi soruma cevap ver" diyen Drake'in sesi kuşkucu çıkmıştı. Başından beri benden hoşlanmadığının hatta belki de benden şüphelendiğinin farkındaydım ve asıl bu yüzden babamla Emma'yı buluşturmak için acele etmem gerekiyordu.

"Uyku tutmadı ve bende Emma'ya bakmaya geldim. Arkadaşımın odasına gelirken senden mi izin alacağım?" diye karşılık verdiğimde yüzsüzce "evet" dedi.

Hafifçe gülümseyerek "fazla abartmıyor musun?" diye sordum. İçten bir şekilde gülümseyerek.

"Neyi abartıyormuşum?" 

Adımları hareketlenerek yanımızda durduğunda beni itekleyerek Emma'nın yanına oturdu. Yatağın diğer tarafına oturamıyormuş gibi...

Yataktan kalkarak cam kenarındaki tekli koltuğa oturdum.

"Fazla mı kıskançsın yoksa fazla mı şüpheci?" diye sorduğum sırada elini Emma'nın alnına götürmüş ve ateşini kontrol etmişti.

Kendi kendine "düşmüş" diye konuştuğunda başımı aşağıya eğerek gülümsedim.

Kısa süre sonra "ne mal olduğunu bilmediğim insanlardan hoşlanmıyorum" diyerek sorumu yanıtladığında bakışlarım yeniden onu buldu.

Yorgun bakışlarla sırtına bakarken bana dönmemeye kararlı gibiydi.

"Emma'ya çok çabuk güvenmiş gibiydin" dedim imayla. Karşılık olarak "o sen değil" demişti ama ne demek istediğini tam olarak anlayamadım. Belki de haklıydı.

Yalan söyleyen veya gizleyecek bir şeyleri olan insanlar güvenilmezlerdi. Bende güvenilmemesi gereken biriydim.

Minyon tipli olduğum için yaşım konusunda bile Emma'ya yalan söylemiştim. O bile yalan söylememek için sessiz kalırken veya konuyu değiştirirken ben yalan söylemeyi tercih etmiştim.

Bana böyle yapmam gerektiğini söylemişlerdi ama ben neden onları dinlediğimi bile çok sonradan sorgulamaya başlamıştım. Sırf annem söyledi diye koşulsuz kabul etmiştim.

Ama bir şeylerin yanlış olduğuna dair bir his vardı içimde.

Vücudumda dolanan ateşi vücuduma yayarak dindirdiğimde kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım.

Son dediklerini es geçerek "seni onunla yalnız bırakmalı mıyım?" diye sordum şüpheli bir ses tonuyla ve gözlerimi kısarak.

Beklediğimin aksine bu sefer bakışları beni bulduğunda oda aynı şekilde gözlerini kısmıştı "bence de bizi yalnız bırakmalısın" 

Aldığım cevapla aklım yanlış yerlere kaymış ve düşündüğüm fesat düşünceler yüzünden yanaklarım kızarmaya başlarken bakışlarımı kaçırarak başımı iki yana sallamıştım.

Bir yandan da oturduğum yerden ayaklanarak daha fazla bir şey söylemesine fırsat vermeden kendi odama geri dönmüştüm.

Bu gece bana izin olmadığı belliydi.

Şansımı yarın gece bir daha denesem daha iyi olurdu. 

🍏

Yazardan

Sabah Üstü

Ellie kemikleri kırılmışçasına ağrımasına rağmen yattığı yerden büyük zorluklarla doğrulmuştu. Gözlerinden bir iki damla gözyaşı akarken kanında dolanan öfkeyle "daha fazla burada kalıp beni kullanmalarına izin vermeyeceğim" diye söylendi dişleri arasından.

Ida henüz eve dönmemişti ama Ellie onun dönmesini beklemeyi de düşünmüyordu.

Saatler önce gelen adamlar hafta da bir geliyorlardı ve Adriandan öğrendiği bu bilgiyi kullanarak zamanı dolmadan bir hafta da uzaklaşabileceği kadar uzaklaşmayı düşünüyordu bu evden.

Çantası zaten hazırdı ve herhangi bir hazırlık yapmasına gerek olmayacaktı.

Zorlukla kendini yatağından aşağıya atan kız, yatağından destek alarak ayaklanabildiğinde dolabının yanına adımlamaya başlamıştı.

Ellie'yi yatağına yatırdıktan sonra görevine dönmek zorunda kalan Adrian yeniden camın önündeki yerine geçmişti ancak duyduğu düşme sesiyle dayanamayarak bakışlarını cama çevirmişti.

Gördüğü manzara karşısında sıkıntıyla başını iki yana sallayan muhafız, Ellie'nin cama doğru geldiğini gördüğünde yeniden eski pozisyonunu almıştı.

Çok geçmeden açılan camla beraber Adrian yeniden yan bir şekilde cama dönmüş ancak Ellie'nin kinli bakışlarıyla karşılaşmıştı.

"Beni durdurmaya kalkarsan seni öldürürüm" 

Genç kızın küçük tehdidi muhafızı korkutmamış, aksine bunu hak ettiğini düşünüyordu. 

Hafta da bir kendisi için buraya gelindiğini ona söylememişti. Bunca yıl boyunca sessiz kalmıştı ve karşısındaki genç kız, kendisinden yine aynı performansı bekliyordu. Sessiz kalmasını...

"Sizi engellemeyeceğim efendim" 

Ellie beklemediği bu sözler karşısında afallasa da kısa sürede kendisini toparlayarak "iyi" diye yanıtladı karşısındaki muhafızı. Zaten aksi takdirde onu nasıl öldüreceğini bilmiyordu.

Hiç bir savaş tecrübesi veya hiç bir gücü yoktu.

Ellie camın pervazına tutunarak sırtındaki çantayla beraber zorlukla kendini camın diğer tarafına geçirmeye çalışmıştı ancak bunu yapacak kadar bile gücü yoktu ve karşısındaki muhafızda bunun farkında olduğu için ona izin vermişti.

Ellie'nin kendi kendine söylenmeye başlamasıyla Adrian sessiz kalmaya ve onun söylenişlerini dinlemeye başlamıştı.

"Tanrı belanı versin"

"Çıkamayacağımı biliyor tabi"

"İşe yaramaz muhafız" 

Adrian'nın yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştuğunda genç muhafız gülüşünü gizlemeye çalışarak "kaçtığınızda yanınızda herhangi birisi olmayacak, o yüzden ilk önce dinlenmeye ne dersiniz efendim?" diye sordu.

Ellie söylenerek sırtındaki çantayı çıkarıp camın köşesine, yere bıraktı. "Bir de akıl mı veriyorsun? sence ben bunu düşünemiyor muyum?" 

Genç kızın çıkışıyla muhafız ona cevap vermeye hazırlanıyordu ki Ellie ona fırsat vermeden hızlıca camı yüzüne kapatmıştı.

O saate kadar Ida'nın geleceğini bilen Ellie, kaçışını akşam vaktine ertelemişti. 

İçinden 'Sanırım anca toparlanırım' diye geçiren kız kendini yeniden zorlukla yatağına bırakmış ve kaçacağı saate kadar sadece düzgün bir uyku çekebilmeyi dilemişti. Şu an elinden başka bir şey gelmiyordu ve tek temennisi bu gün içerisinde başka kimsenin bu eve gelmemesiydi.

🍏

Herman gözlerini açar açmaz bir süre söylenerek yatağında oyalanmış, ardından oyalanmanın bir anlamı olmadığına ve yetişmesi gereken bir ders olduğu gerçeğiyle yerinden kalkmak zorunda kalmıştı.

Genç adam banyosundaki işlerini hallederek dolabından rahat takımlarından birini seçmiş ve giyinmeye koyulmuştu.

Fazla mı erken kalkmıştı yoksa bu sabah annesi yanına uğramayı mı unutmuştu?

Genç adam ayna karşısında yeşil sweetini giyerken ilginç dercesine kaşlarını havalandırıp dudağını büzdü.

23 Yaşına gelmiş olsa da annesi her sabah mutlaka yanına uğrardı. İstisnai durumlar hariçti elbette.

(Hermancığımın kombini)

Genç adam son olarak yeşil renkteki saçlarını da karıştırarak aynanın önünden ayrılmıştı.

O sırada yarım saat önceden doğa sarayına gelip salonda Herman'ı bekleyen Loyal ve Alanis duydukları ayak sesleriyle oturdukları yerden kalkmışlardı.

Salona girmek üzere olan genç adam "anne?" diye seslendi salona doğru ancak salonda gördüğü kişilerle adımları duraksamıştı.

"Günaydın Herman" diyen Alanis nazikçe karşısındaki gence gülümseyerek ellerini zarifçe önünde bağlamıştı.

Sebepsizce içine huzursuzluk çöken gencin dudaklarından çıkan ilk sözcükler "sizin burada ne işiniz var?" olmuştu. Anne ve babasını beklerken salonlarında çok alakasız insanları görmesi istemsizce Herman'ı huzursuz etmişti.

Alanis tek eliyle koltuğu işaret ederek "otursana, konuşmamız gereken şeyler var" dedi. 

Herman onlarla konuşmak istemiyordu. Annesiyle babası neredeydi?

Genç adam isteksizce sıkıntılı bir şekilde nefesini bıraktı ve Alanisin işaret ettiği yere oturdu. Herman'ın bakışları iki asil arasında gidip gelirken "neler olduğunu açıklayacak mısınız?" diye sordu sabırsızca.

Alanis Herman'ın yanında yerini alarak "bu açıklamayı yapmak bize düşmez. Annenle baban sana bir açıklama yapacaklardır ancak fevri davranışlarda bulunmaman konusunda seni uyarmam gerek." diye uyardı.

Genç adamın kaşları çatılırken dağınık olan saçlarını sıkıntıyla iyice dağıtmıştı.

Alanis karşısındaki gencin hareketlerini gözlemlerken kendisine dönen bakışlarla yerinde dikleşmişti.

"Neden ölmüşler gibi davranıyorsunuz? bununla vakit kaybedeceğinize beni onların yanına götürün. Kontrolünü hemen kaybedecek biri değilim" 

Genç adamın söylenmesiyle Alanis yerinden kalktı. Herman da onunla beraber kalktığında Loyal ikisini de tutarak ana salona ışınlamıştı. İki asil Herman'ı ateş sarayına doğru ilerletmeye başlayınca kapıda onları bekleyen Gale ve Kalen ile genç adamın aklı daha çok karışmaya başlamıştı.

Neler oluyordu böyle?

"Gelebilmenize sevindim" diyen Gale ile Alanis "en ufak şeyler de bile söylenmeyi bırak artık" diye karşılık verdi.

Gale onu takmadan sessizliğine gömülerek eşiyle beraber önde ilerlemeye başladı.

Sessizlik içerisinde ilerleyen beşli, asırlar gibi gelen saniyelerin sonunda ateş sarayının alt katına gelmiş ve kırmızı renkteki kapının önünde durmuşlardı.

Genç adam gittikçe daha çok gerilen bedeniyle kendine engel olamadan "neden buraya geldik?" diye sordu. Aslında cevabı içten içe biliyor ve kimsenin ona cevap vermesini istemiyordu.

Kimse Herman'a cevap vermemişti. Genç adam dişlerini birbirine kenetlerken sakinliğini koruyarak karşılarındaki kapının açılışını izlemeye koyuldu. Buraya daha önce hiç gelmemişti ancak buranın ne olduğunu gayet iyi biliyordu.

Kırmızı oda...

Genç adamın gerginliği gittikçe daha çok artarken istemsizce ellerini yumruk yaparak sıkmaya başlamıştı.

Beşli, açılan kapıyla ürpermişti. Önlerinde serili olan kırmızı koridorlarda çığlık sesleri yükseliyordu. Bunun sebebi ise eski zamanlarda kırmızı odaya kapatılanlar ölene kadar burada bırakılırlarmış ve öldüklerinde ise ruhları kapatıldıkları odada çığlık atmaya devam edermiş.

Etrafına bakınan gencin dünyası adeta kırmızıya boyanmış gibiydi. Annesiyle babası burada olamazdı değil mi?

Herman dayanamayarak yeniden sessizliğini bozmuştu. "biriniz artık bir açıklama yapacak mısınız?" 

Alanis sabırsız gencin arkasından yanına geçmişti. Bakışları yanındaki çocuğu bulmadan "ailen sana açıklar" diye açıkladı.

Herman hiç bir şeyi anlayamıyordu. Bir gece de neler olmuştu böyle? ailesi buraya düşecek kadar ne olmuş olabilirdi?

Genç adam yeniden sessizliğine gömülse de sabırsızca halen daha neler olduğunu öğrenmeyi bekliyordu.

Bitmek bilmeyen koridorun sonunda duran Gale elini kaldırarak siyah renkteki kapıya doğru uzattı. Siyah kapı ağır ağır açılırken Herman'ın kaşları havalanmıştı. Açılan kapının ardında bulundukları kırmızı koridorların aksine zindan koridorları gibi bir koridor duruyordu.

Yine konuşan tek kişi elbette ki Herman olmuştu. "Burası da neresi?" diye soran genç adam kırmızı oda hakkında hiç bir şey bilmediğini daha yeni fark ediyordu.

Gale açılan kapıdan ilerleyerek "kırmızı bölgenin aktif olmayan bölümü" diye açıkladı. Kırmızı koridorların aksine burada çığlıklar duyulmuyordu.

Herman'ın bedeni az da olsa rahatlarken olabildiğince sürekli etrafını izliyordu. Bu yolun sonunda nereye varacaklardı?

Koridorda duyulan ayak sesleriyle Briana ve Cal oturdukları küçük ve eski banktan ayaklanmışlardı. Parmaklıklara sarılan kadın, kendilerine yaklaşanları gördüğünde "Herman" diye seslendi. Oğlunu gören kadının endişesi biraz da olsa azalmıştı artık.

Herman duyduğu sesle ve gördüğü manzarayla ateş asillerinin arasından sıyrılarak koşar adımlarla annesinin yanına ilerlemiş ve parmaklıklardaki ellerinin üzerine ellerini sarmıştı. "Anne!"

Genç adamın korktuğu başına gelmişti. Bu odada bulunmalarının tek sebebi hapis olmaları olabilirdi ve gördüğü manzara düşüncelerini onaylarken aynı zamanda da hayal kırıklığı yaşamasına sebep olmuştu.

Herman'ın bakışları yanı başında duran ateş asillerini bulduğunda "onlar neden burada? çıkarın onları" dedi endişeyle. 

Karşısındaki ateş asilleri bunu yapmayacaklarını belli eden bakışlarla genç adamın yüzüne bakarken Alanis ve kocasının bakışları onların aksine üzgün bakıyordu.

Briana ellerinden biri Herman'ın avucundan kurtararak Gale'ye döndü. "onunla yalnız konuşabilir miyiz?" 

Kadının rica eden ses tonuyla Alanis, Gale'nin itiraz etmesine fırsat vermeden Gale'yi omuzlarından tutarak geriye doğru döndürmüştü. "kapıda bekleyebileceğimizi umuyorum" diyen kadın ummakla kalmayıp harekete geçmişti bile.

Gale'nin ters bakışları Alanisi bulduğunda karşısındaki kadının ona güven veren bakışlarla baktığını görmüştü.

Dudakları aralanan Alanis uzaklaşmaya başlamalarıyla "güven bana" dedi. Genç kadın Briana'nın ancak yalnız kalırlarsa Herman'a gerçekleri anlatacağını düşünüyordu.

Dört asil siyah kapıdan çıkarak önünde beklemeye başladıklarında Kalen ve Loyal aynı anda konuşmuşlardı.

"Burayı hiç sevmiyorum"

İki adamın bakışları birbirlerini bulduklarında kısa sürede bakışlarını birbirlerinden çekmişlerdi.

Asillerin gidişiyle Briana ve Cal oğullarına dönmüşlerdi.

Herman kafası karışmış bir şekilde ailesine bakarken annesi onun soru sormasına fırsat vermeden konuya girmişti.

Genç kadının bir eli oğlunun saçlarını bulurken diğer eliyle de oğlunun elini sıkıca kavramıştı.

"Biliyorum şu an olanlara bir anlam veremiyorsun ve muhtemelen sinirleneceksin." diyen kadın tam olarak nereden başlayacağını bilememişti.

Herman kaşlarını daha çok çatarak "neler oluyor?" diye sordu. Bakışları annesi ve babası arasında gidip geliyordu.

Babası da annesi gibi parmaklıklara daha çok yaklaşmış ve destek vermek istercesine bir elini karısının beline dolarken diğer eliyle de oğlunun boşta kalan elini tutmuştu.

"Sana her şeyi anlatamayız Herman" dedi babası. "bu seni riske atmamıza sebep olur."

Genç adam gittikçe kafayı yemek üzere gibiydi. Neler olduğunu anlamıyordu ve ailesi de ona tam anlamıyla bir şeyleri anlatacak gibi durmuyordu.

"Tek bilmen gereken Camella ve Kevin'den uzak durman gerek. Hatta Nancy ile de arana mesafe koy, ne olur ne olmaz" 

Doğa asilleri Nancy'nin bu işin içinde olmadığını bilseler de ışık asillerinin onlara yalan söyleyebilme ihtimallerini de göz önünde bulundurarak davranıyorlardı.

"Neden?" diye sordu genç adam. Sesi kısık çıkmış çünkü olanların hiç birine bir anlam veremiyordum.

"Biz buradan çıkana kadar Alanis ve Loyal'ın yanında kal. Sarayda tek başına kalma ve sakın tek başına takılma Herman" 

Genç kadın avucu içerisinde olan oğlunun elinin tersini okşayarak açıklamaya devam etmişti. "lütfen fazla soru sorma ve çalışanların hiç birine güvenme" 

Cal araya girerek "Harold ve Drake dışında da öğrencilerin hiç birine güvenme" diye uyardı. Doğa asilleri her şeyi bilmiyorlardı ancak oğullarını korumak için her türlü önlemi alıyorlardı çünkü ışık asillerinden her türlü şeyi beklerlerdi.

Genç adam olanlara bir anlam veremese de "Emma?" diye sorarken buldu kendini.

İki doğa asilinin bakışları birbirlerini bulduğunda kısa bir bakışma yaşamış ve ardından yeniden oğullarına dönmüşlerdi.

"Ona güvenebilirsin" dedi Briana.

Herman'ın dudakları yeniden aralanacağı sırada Cal onu susturarak "lütfen fazla soru sorma Herman. Ne kadar çok sorunun cevaplarını alırsan hem senin hem de bizim için daha çok zor olacak" diye açıkladı. Bir umut bu sözlerinden sonra oğlunun daha fazla bir şey sormamasını umuyordu. Zaten Herman'ın konuşmasına kalmadan Gale yanlarına doğru adımlayarak "gidelim Herman, burada fazla kalamayız" diye uyardı.

Briana avucu içerisindeki oğlunun elini öperek son kez gözlerine baktı. "Git hadi" dediği sırada genç kadın ağlamamak için kendini sıkmaya başlamıştı.

Cal, karısının belinde olan elini daha da sıkılaştırırken oda gözleriyle oğluna gitmesi gerektiğini işaret ediyordu.

Herman'ın kırgın bakışları ikisi üzerinde oyalanırken Gale'nin yanına gelerek kolundan tutmasıyla ilerlemeye başlamıştı.

Genç adam iki doğa asilinin görüş açısından çıktığında önüne dönmüş ve kolunu sertçe çekerek Gale'den kurtarmıştı.

Gale, Herman'ın bu davranışıyla ona yandan bir bakış atsa da genç adam bunu umursamamış ve adımlarını hızlandırarak öne geçmişti. Bazı taşlar şimdi genç adamın zihninde oturmaya başlıyordu.

Annesiyle babasına Emma'yı sorduğunda ikisinin birbirlerine olan bakışları... geçenlerde Darrel'in Drake ve Harold'a 'demek bu pamuk prensesin kim olduğunu öğrendiniz...' demesi ve Emma geldiğinden beri Drake ile Harold'ın onun peşinde dolanması...

Ailesi her ne saklıyorsa bu konunun Emmayla bir ilgisi olduğunu artık anlayabiliyordu.

Emma bu oyunun neresindeydi?

Genç adamın kendi içerisinde sorguladığı soruyla asilleri geçerek çıkışa vardığını bile fark etmemişti. Alanis her ne kadar arkasından seslenmiş olursa olsun Herman onu duymuyordu resmen.

Genç adam kırmızı odadan çıktığı gibi merdivenlere yönelmiş ve hızla ateş sarayının ana katına çıkarak çıkışa yönelmişti.

Lanet olası bu okulda neler döndüğünü öğrenip ailesini o yerden çıkarması gerekiyordu.

"Herman!" Alanis yeniden genç adama seslenmiş ancak Herman yine durmamıştı. 

Gale ise saray çıkışına ilerleyen çocuğun arkasından bakarak Alanise yönelik "ne konuştuklarını nasıl öğrenmeyi planlıyorsun? o eskisi gibi savunmasız küçük bir çocuk değil" diye sordu.

Alanis Gale'nin sorusunu cevaplamak yerine derin bir şekilde iç çekti. "orasını bana bırak" dese de Gale'ye öğreneceklerini anlatabilir miydi, bir de o vardı...

Ateş sarayından çıkan genç adam kendisini anında okulun arkasına ışınlamıştı. Drake dersini her zaman burada yapardı.

Dersin ortasında bir anda beliren Hermanla Drake duraksamış ve bütün öğrencilerin bakışı da genç adamı bulmuştu. 

"Konuşalım" diyen Herman'ın bakışları bu sefer de yerde oturan Emma'yı bulmuştu. Drake, onun bakışlarından ailesiyle olan konuşmayı gerçekleştirdiğini anlamıştı ancak "teneffüsü bekleyemez mi?" diye sordu.

Teneffüse fazla bir vakit kalmamıştı ve öğrencileri denemelerinin ortasındaydılar.

Emma, Herman'ı ilk defa bu kadar ciddi görüyordu.

"Bekleyemez" diyen genç adamın sesinin barındırdığı ciddiyet ve kaşlarının çatık oluşu herkesin ilgisini çekmişti. Kimse Herman'ı daha önce bu kadar ciddi görmemişti.

Drake öğrencilerine dönerek "mola verin, geleceğim" dediğinde Herman Emma'yı da gösterdi "oda geliyor" 

Drake onun bu tavrına karşılık gözlerini kısarak bakışlarını yüzüne dikmişti.

"Sende gel Emma" diyen Drake, bakışlarını Herman'dan ayırmamıştı. Ortamdaki gergin havayla kimse ağzını açamazken üçlü bir anda ortadan kaybolmuştu.

Sınıftakiler birbirleriyle bakışarak fısıldaşmaya başladıklarında ormanın kimsenin olmayan bir tarafına giden üçlüyle Drake "bu tavırlarının sebebi nedir?" diye sordu merakla.

Herman onun sorusunu es geçerek "okulda neler döndüğünü çözmeye çalışıyorsunuz değil mi?" diye sordu ve her ikisine de dikkatle baktı.

Drake omuzlarını dikleştirerek kollarını göğsünde bağladı. "demek ailenle konuştun" dediğinde Herman "onlar neden hapsedildi?" diye sordu bu kez de.

Emma'nın kaşları havalanırken "aileni mi hapsettiler?" diye sordu. Sabaha doğru anca iyileşebilmişti ve henüz Drake ile hasta olduğu sırada neler olduğunu konuşma fırsatı bulamamıştı.

Herman'ın bakışları kısa bir anlığına ona kaysa da yeniden Drake'e döndü.

Drake sadece Herman'a bakarken "hainlikle suçlanıyorlar" diye başladı sözüne. Herman'ın yüz ifadesi sinirle konuşacağını belli ederken Drake elini kaldırarak onu durdurdu. "konu çok uzun ve karışık o yüzden sakince dinlemen gerekecek" 

Üçlü çimenlere oturduğunda Emma ve Herman sessizce Drake'i dinliyorlardı. Emma'nın da bilmediği şeyler olduğu aşikardı.

"Emma bu okula getirilmedi, kaçırıldı." diyen Drake ile Herman'ın bakışları Emma'yı bulsa da fazla uzun sürmemiş ve yeniden Drake'e dönmüştü.

"Kaçırıldığı gün annesi de kaçırıldı ve Emma geldiğinden beri onu arıyordu. Annesini sorumlusu olduğunuz zindanda bulduk. Sonra öğrendik ki eski okul müdürünün öldürüldüğü gece hepimizin içeceklerine hafıza kaybına neden olan şuruptan koyulmuş ve bu yüzden hepimizin hatırlamadığı şeyler var. Bunlardan biri de Emma'nın annesinin yani Faren'in Arthurun karısı olduğu" 

Herman'ın kaşları bu sefer şaşkınlıkla havalanırken Emma ve Drake tepkisiz kalmışlardı. Onlar zaten bu kısımları biliyorlardı.

"Faren aynı zamanda Alanisin kardeşiymiş o yüzden onu aydınlık sarayına saklamıştık ve okuldaki hainlerin Faren için saldırı düzenleyeceklerini tahmin edebiliyorduk."

Herman yeniden sinirlenirken "benim ailem hain değil!" diye çıkıştı. 

Drake tepki vermeden anlatmaya devam etti "hainlerin ışık asilleri olduğunu biliyoruz ama yardım aldıkları da aşikardı..." bakışları derinleşirken üzgünce Herman'a baktı "...ister kabul et ister etme ama ailen onlara yardım ediyordu Herman"

Herman ellerini yumruk yaparak sıkarken Emma "ne demek saldırı oldu?" diye sordu endişeyle. "Annem nerede? o iyi mi?" Yerinden kalkacağı sırada Drake onu kolundan yakalayarak geri yerine oturtturmuştu. "iyi ve güvende. Artık bütün asiller onun varlığını bildiği için kimse ona bir şey yapamaz"

Drake'in bakışları yeniden Herman'a döndüğünde "dün saraya saldıranlar sizin adamlarınızdı ama nedense o emri onlara ailen vermemiş gibi hissediyorum ki zaten öyle söylediler." diyerek içindeki şüpheyi dışa vurdu.

Emma araya girerek "bu yüzden mi Harold ortalarda yok?" diye sorduğunda Drake sıkıntıyla nefesini verdi. "Harold yaralandı" dediğinde her ikisi de kaskatı kesilmişti.

"Nasıl yaralandı?" 

İkili aynı anda aynı soruyu sorduklarında Drake "o an orada yoktum, nereden bilebilirim düz mü yaralandı yan mı yaralandı?" diyerek başını iki yana doğru salladı ve göz devirdi.

Herman yüzünü buruşturduğunda Emma da Drake'in koluna geçirmişti "adam akıllı soru sorduk, ne dalga geçiyorsun?" 

"Sorduğunuz sorunun mantıklı bir yanını göremiyorum ben güzelim" 

Herman son duyduğu kelimeyle "ne ara sevgili oldunuz siz?" diye sorduğunda Emma "sevgili falan değiliz" derken Drake ise "dün" demişti.

Herman "bir karar verin" dediğinde Emma Drake'e dönmüş ve "çıkma teklifi bile etmedin, sevgili olduğumuzu hatırlamıyorum ben?" diyerek onu terslemişti.

Drake ise "o ne öyle liseli ergenler gibi?" diye sormuştu. Emma tek kaşını kaldırarak imayla yüzüne baktığında Drake "hem ne gerek var çıkma teklifine? bence ben gayet de güzel bir dille anlattım derdimi" diye devam etti. Emma'nın kendisine karşı olan ters bakışlarının değişmediğini gördüğünde "ne?" diye sordu. "karşılık verirke-" sözünün yarıda kalmasına sebep olan şey Emma'nın eliyle ağzını kapatması olmuştu. 

"Sus kahrolasıca! hastaydım ve bundan faydalandın!" 

Emma'nın iftirasıyla bu sefer de Drake'in kaşları havalandığında Herman oturduğu yerden kalktı. "size doyum olmaz, ayrıca özel hayatınız beni ilgilendirmiyor" diyerek son kez karşısındaki ikiliye baktı ve kendi sınıfına ışınlandı.

Emma sinirle Drake'e döndüğünde elinin altından dudaklarının kıvrıldığını hissedebiliyordu. "Beğendin mi yaptığını? çocuk yanlış anladı" diye çıkıştığında Drake oralı olmadan dudaklarına kapadığı avucunu öptü.

Drake'in yaptığı hareketle Emma huylanmış ve avucunu geri çekmişti. Drake muzipçe gülerken "beğendim" diye karşılık verdi.

Yerinden kalkan genç kız söylenerek üzerini silkeledi ve arkasını dönerek yürümeye koyulacağı sırada ayaklarının yerden kesilmesiyle çığlık atmıştı. Kolları anında Drake'in boynuna dolanırken "Ne yapıyorsun manyak herif!" diye çıkıştı.

Drake onun sorusunu duymazdan gelerek "çıkma teklifi mi istiyorsun sen?" diye sordu. Genç kız yüzünü buruşturarak "istemiyorum" diye karşılık verdi. Genç adam yüzünü kızın yüzüne yaklaştırdığında "efendim, ne dedin? istiyor musun?" diyerek onun cevabını duymazdan geldi.

Genç kız karşısındaki adamın hemen dibinde olan yüzünü görmezden gelerek "istemiyorum, indir beni" diyerek sözlerini yineledi.

Drake daha çok yüzünü ona doğru yaklaştırdığında aralarında bir karış mesafe kalmasıyla Emma onu omuzlarından tutarak kendisini geriye doğru çekmeye çalışmıştı ancak sırtının ağaçlardan birine yaslanmasıyla kaçacak yeri de kalmamıştı.

"Duyamadım?" diyen Drake'in bakışları yakınlık seviyeleri yüzünden çoktan Emma'nın dudaklarını bulmuştu.

Emma yeniden "istemiyorum" dediğinde Drake bu sefer de "siktir et, iki türlü de öpeceğim" diyerek dudaklarını kızın dudaklarına yaslamıştı.

Genç kız her ne kadar inat etse de dudaklarının üzerindeki baskıyı hisseder hissetmez karşılık vererek elini Drake'in ensesine atmıştı. Emma içinde dindiremediği inatçı yanı yüzünden acıtmak istercesine Drake'in ense saçlarını çekmişti ancak yaptığı şey Drake'in inleyerek öpüşünü hırçınlaştırmasına sebep olmuştu.

Drake, dudakları arasındaki dudakları ezercesine öptüğünde Emma'nın da inlemesine sebep olmuştu. Ensesindeki saçlar gittikçe daha fazla şiddete uğrarken genç adam dayanamamış ve Emmayı kucağından indirerek sırtını sertçe ağaca yaslamıştı.

İkilinin dilleri birbirlerine karışırken Drake bu sefer de ellerini Emma'nın beline sarmış ve yeniden ayaklarını yerden keserek bacaklarını beline dolamasını sağlamıştı.

Genç adam son kez ıslak bir öpücük bırakarak dudaklarını genç kızdan ayırdığında "bence bir çok erkekten daha iyi çıkma teklifi ediyorum" dedi muzipçe. Elleri genç kızın belinden bacaklarına kaydığında genç kızın kalbi çıplak bacağına değer ellerle hızlanmıştı.

"Saymıyorum" dediğinde Drake sabır dilercesine gözlerini kapatarak başını geriye yatırdı. "çünkü şimdi de seni ağaçla arama alarak senden yararlandım değil mi?!" diye söylendiğinde Emma yanaklarının içini dişleyerek gülüşünü sakladı ve "evet" diye karşılık verdi.

Drake kızın bacağındaki ellerini biraz daha yukarıya doğru ilerlettiğinde Emma gerilmişti.

"Sikeceğim! öpüşüme de babam karşılık veriyor zaten" diyen Drake ile Emma dayanamayıp kıkırdamıştı.

Genç adamın bakışları karşısındaki kızın gülüşüne takılı kaldığında "bir de gülüyor" diye homurdandı.

Emma onu umursamadan bacağındaki kollarını üzerinden ittirdi ve kucağından inerek eteğini düzeltti. O sırada Drake'in bakışları kızın eteğine kaymış ve "bunlar ne zamandır bu kadar kısa?" diye söylenmişti.

Gözlerini deviren Emma "senin yeni fark ediyor olman benim sorunum değil kara prens" diyere arkasını döndüğünde Drake'in bakışları saniyelik olarak kızın kalçalarına kaymış ve ağzının içinde bir küfür savurarak üzerindeki hırkayı çıkarıp Emma'nın peşine takılmıştı.

"Beni bekle elmacı güzelim"

💚Devam Edecek💚

💚Umarım beğenmişsinizdir🥰🤧💖

💚Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alalım ⁓

💚Ellie ve Adrian hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚İda hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚Doğa asilleri ve Herman hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚Bu bölümdeki Drake ve Emma hakkındaki düşünceleriniz ⁓

💚Sonraki bölümde görüşmek üzereeee, hepiniz seviliyorsunuz canlarım. Kendinize iyi bakın, öpüldünüzz🥰🤭💖

💚Yazılış tarihi: 12.02.2024

💚Düzenlenme tarihi: 17.04.2024

Continue Reading

You'll Also Like

7.2K 631 8
facts ¡Semekook¡
21.3K 843 35
Onlar birbiri için var olmuşcasına uyumluydular. İkisi göz göze gelince dünya donardı. Yiğit'in kokusu, Defne'ye ev olurdu. Onu gördüğün de tüm dünya...
61.7K 3.7K 37
Bir kızın hayatı bir katil tarafından bir günde değişebilir mi?... "Kendine bir yıldız seç, o yıldız senin ışığın olsun ve hiç sönmesin..." "Benim yı...
77.9K 12.7K 35
Sessizlik #1. 06.03.02022 MiMi, dünya üzerindeki en akıllı yapay zekâ. Kendine bir yönetim kurmuş ve bu yönetim ile bir şeylerin önüne geçmeye ça...