Efeslilerin Byzantium Masalı

By EmreAkpek

1.1K 46 8

Efes, Roma İmparatorluğu M.S. 262 yılı Efes'in en parlak altın günlerinde Roma İmparatorluğu krizlerle boğuşu... More

I
II
III
IV
Efes'in Kadınlarına
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
Prometheus'un Mahkemesi ve Rüya
XIV
XV İsis Tapınağı- Garip Ayin
Uğursuz Pan, Bilge Medusa... Kaderim Rüyalar...
Hayat, Sen de Alçak bir Rüyasın...
İki Diri Kaç Ölüm Eder?
Pergamon Vakti
Geçmişin İzleri, Zeugma'nın Düşüşü ve Bir Kitap
...XXI...
Mağlubiyet. Zeugma'da Son Gün
XXIII
XXIV
XXVI

Pergamon'a Ayak Bastık: İki Hasta bir Leydi...

20 0 0
By EmreAkpek


 Acı içinde kıvranarak gözlerimi açtım, yataktan doğrulurken su istedim. Yudumladıkça kurumuş boğazım nemlendi. Gecenin belalı rutubet kokusu dağılmamıştı. Köleden yardım alarak güverteye çıktım, elimi yüzümü yıkamak için işlemeli tepsiyi göğsüme doğru tuttular. Yavaşça gözlerimi ovarak yıkadım. Sakalımı sıvazlayarak devam ettim. Yaşlı elleri havluyu tutuyordu, "Biz faniler, sonuçlardan mı ders çıkaracağız?" diye sorup yüzümü kuruladım.

İskemle isteyip yanıma oturdu. Ellerimizde bastonlarımız karşı karşıyaydık. İhtiyar Akimos Hoca, "Deli herifi göz hapsine aldık," dedi, sol elini sağ elinin üstüne bastonuna bastırarak koydu.

Ayağımı uzatmak için küçük tabureye ayağımı uzatırken omuzlarımı ovalayan güzel hizmetlimin elini tuttum, ellerini çekiverdi. Elimi kaldırınca bizi yalnız bıraktılar. "Talih bizden yanaysa, bir ipucun vardır umarım," dedim gözlerimi devirerek.

Sakalını sıvazlayıp düşünceli düşünceli, "Henüz dişe dokunur bir şey yok..." dedi, burkularak.

"Bu kirli oyunun içine yitildik, tehlikeli sulardayız. Ne yapıp ne edip deliyi konuşturmalıyız. Canını bağışladım. Başında muhafızlar eksik olmasın," dedim, nefes nefese. Ciğerlerim yanıyordu. Hocam parmağını kaldırınca tekrar su getirildi. Kurumuş incir, üzüm, ceviz ve sütlü bal getirdiler. İhtiyar tüm tedbirlerin alındığını, dikkatle durumu gözlediklerini ve olabilecek karşı saldırılar konusunda konuştu durdu. Bunca kötülüğün arasında sağ salim evime döneceğim günleri iple çekiyordum. Bedenim çürükleri içinde, yarı ölüydüm. Pergamon'a varacağımız güne kadar gemi içinde dolanarak devam ettim. Aynı günler, zehir dolu geceler birbirini takip etti. İkizlerle kaldığımız yerden devam ediyorduk. Soğukluk yerini artık unuttuğum gençlik kokan dostluğa bıraktı. İthzak Hekim en ketumumuzdu, dikkatle kışkırtmaya devam etsem de ağzından laf almak imkansızdı.

O gün geldi, Pergamon'a en yakın limana demirlemiştik. Bastonumu alıp aksayarak odadan çıktım. Oturabileceğim bir iskemleyi hemen getirdiler. Ekmek ve peynir istedim. Güneşlenerek kahvaltımı yaptım. Odayı boşaltıyorlardı. Köleler hiçbir detayı atlamadan her şeyi paketlediler. Taşınanlara baktıkça ne de çok şeyi yanımıza almışız dedim. Oysa evden o kadar uzak kalmak istemiyordum. Tehlikenin kokusu telaşımı harlıyordu. Alevler içinden sıyrılıp güvenle evime dönmek için tek engel hastalığımdı. Bu zehri çekip atacaklar, hem de pek yakında.

Sıkılıp güvertede yürümeye başladım, Sylvia yanıma geldi. Koluma girdi, "Seni taşımayı en sona bıraktık," deyip kahkaha attı. Yüzüme çocukça bir gülümseme oturdu. Kötürüm bir mal olmuştum, gülüştük.

"Merakla atları görmek istiyorum," dedim. Bu anı kaçırmak istemeyeceğimi tahmin etmiş olmalıydı. Yüzünde yine o Munzur gülüşler vardı. Eliyle aşağıyı işaret edince ayağa kalkıp gemiden sarkarak baktım, "En eğlenceli kısmı umarım kaçırmamışımdır. Atlarımın gemilerden ayrılışını görmek istiyordum," dedim, en güzel anı kaçırmamışım. Geminin ortasına gelip tekrar baktığımda onlarca atı tek sala çıkarıp karaya taşıyorlardı. Bu atların hepsi Vedius Gymnasiumu'nda özenle eğitilmiş atlardı. Dalgaların çarpıp hareketlendirdiği her an ters dönebilecek saldan veya sudan hiç ürkmüyorlardı. Hepsinin başı dik, havada, kulaklarını ve kuyruklarını dikmiş dengede durmaya çalışıyorlardı. Toprağa basmadıklarının farkındaydılar, atların çoğu insandan daha zeki olduğuna eminim. Askerler bile dikkatle atlarımız izliyordu. Kıyıya ulaşır ulaşmaz kuyruklarını sallayarak saldan toprağa usulca atlıyorlardı, şiir gibiydi. Salın iplerini kıyıya çeken askerlerin böyle bir şeyi ilk defa gördüklerine emindim. Atları yetiştirirken gemiden sahile yüzerken yaralanma tehlikelerine karşın böyle bir eğitime tabi tutmuştuk. Tedbir, ince bir savaşçı taktiğidir. Önceden hazırlanmak düşmanların gücünü çürütür.

Sylvia son kez güverteyi dolaşıp gelmişti. Birkaç adım geride duran kölelere bakarak su istedim, karaya ayak basacağım için garip bir heyecan bastı. Sylvia eliyle işaret edip, "İki köle hep yanında olsun. Askerler ve ikimiz kaldık. Hekimler en önde yola çıktılar. Hoca dahi herkes şu an yolda. İonnia'nın hazırlattığı villaya gideceğiz. Pergamon'daki Attalosus Evi bizi bekler. Umarım şehrin akropol sırtında değildir. Sen nerde olduğunu biliyor musun?" diye sordu.

Bu arada son hazırlıklar da bitince bizi karaya indirecek salın yanına yürümemiz söylendi. Yürüyorken, "Yok hiç korkma. Asklepion'a (*1) giden Kutsal Yolun ortalarında bulunuyor. Şehrin gürültüsünden uzak ama Asklepion'a yakındır. Akropole varmak için o dik ve bitmek bilmez merdivenleri tırmanmak gerekiyor. Biliyorsun," dedim.

İşlerini tamamlayan askerler de yanımıza geldi. Gemiden ayrılma vaktidir. Usulce ve kazasız toprağa ayak bastık. En son gemiden ben indim diyebilirim. Bizi bıraktıklarında, gemiler, kıyıdan uzaklaşmaya başladılar. Herhangi bir yağmaya karşın denizde bekleyecekler, güven içinde. Atlı arabaya biner binmez şimşek çakmış gibi yola koyulduk. Pergamon'a giden yol boyunca tedbirler alınmış. Nöbet bekleyen askerler bulunuyordu. Artemis sancağı asılı at arabamın geçişini gören ve arkamızda kalan askerler atlarına binip bizi takip ediyorlar. Arkamda biriken askerler gittikçe çoğalıyor. Böylece yol aldıkça arkadan konvoya saldırı olma ihtimali düşüyordu. Yüksek mertebelilere uygulanan bilindik askeri tedbirleri fark edince güvende hissettim.

****

Asklepion'dankutsal yol ve Pergamon şehri, amfitiyatro ve akropolü görülüyor. CanlandımraARC.


AkropoldekiZeus Sunağı'ndan kuşbakışı şehre doğru bakı. ARC Canlandırma.  

*****

Pencereden dışarıyı seyrediyordum. Yaklaştıkça dağın eteklerinden dik tepelerine gözümü diktim. Pergamon akropolisi tüm görkemiyle bizi karşıladı. Son geldiğimden beri şehir dağın yamaçlarından eteklerine kadar hatta kutsal yola (*2)  doğru bir hayli büyümüş. Surlardan girer girmez nerdeyse evler başladı. Sur içindeki ormanlık alan iyice küçülmüş. Şehir kalabalık sayılır. Elbette Efes değildi. Eve varmamız vakit aldı. Varır varmaz bizi bekleyen onlarca hizmetli getirilen eşyaları villaya taşıdı. Çok kısa süre içinde yerleştik.

Avluda beni Attalosus Ailesinden İonnia'nın kuzenleri karşıladı. Villayı bana emanet ettiler. Kuzenler doğuya ticaret maksatlı uzun bir seyahate çıkacaklarmış. Hemen yola koyuldular. Biz de avluya geçtik. Geniş bir sofra kurulmuş. Sylvia ablasının yanına gitti. Hoca Akimos'u çağırttım. İkramların tadına bakıyordum. Ayaklarımı uzatabilmem için rahat bir koltuğa oturdum. Evin çalışanları askerler de dahil herkese ikramda bulunuyorlardı. Hizmetliler nazik ve sevecenlerdi.

Bana doğru gelenbirilerini gördüm. Düğün alayı gibi kalabalıktı. At arabamdaki Artemissancaklarını Petronia, Sylvia alayın başında havada sonsuz daireler çizdirerek sallıyorlardı. Eşrafa, Pergamonlulara, Efes'ten efendilerinin geldiğini bildirmek için yapılan siyası mevzuatlardan birini itinayla takip ediyorlardı. 

Elinde bastonu ihtiyar Akimos sırıtarak bana doğru geliyordu. Bu şatafat sadece benim için olamazdı, içime kurt düşürdüler. Tüm bu şatafata laik kim ziyaretime gelmiş olabilirdi ki? Aklıma gelenleri bir bir eliyorken heyecan bastı. "Kim? Kim?" diye düşünürken gereksiz bir şaka mı yapıyorlar diye de iç geçirdim. Yaklaştıkça sancakları indirdiler. Önünde duran nedimeler de çekilince aramızda koca tavus kuşu tüyünden yelpazeleri tutan gençler kaldı. Heyecandan ayağa kalktım. Birden tüyleri çektiler. Aklım ve kalbim sustu. Tüm güzelliği ve ihtişamıyla karşımda duran Leydi Thrud'du. Her şeyin başlangıcı, Roma Tiyatro geleneğinin yaşayan ilahesinin ayaklarının dibindeydim. 


(*1) İzmir'in Bergama ilçesinde yer alan bu Asklepion'un MÖ 4.yy'de kurulduğu düşünülüyor. 9 yüzyıl boyunca şifa dağıtmaya devam etmiştir.

(*2)  Kutsal Yol:  Via Tecta olarak anılmaktaydı. Bir km uzunluğunda üstü örtülü ve son bölümü sütunlu yol şeklinde olan kutsal yol ile sağlanmaktaydı

Continue Reading

You'll Also Like

kangren By ilayda

Historical Fiction

61.1K 5.9K 36
mekanik veya termal hasarın neden olduğu karakterize kayıp
algon By algon

Historical Fiction

30.4K 1K 35
Algonsuz hayat hayat mıdır lov
AŞK-I DERUN By 👑

Historical Fiction

6.9K 539 16
Büyük bir sevda ile bir araya gelen iki gönlün büyük imtihanları. Kuruluş Osman karakterlerinden alınmıştır. Algon sevdasını birde kendi hikayelerimi...
147K 6.2K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...