EBE SENSİN

By Samimiyazarcikk

869 172 1K

Uyarı!!! Bu kitapta kan, vahşet, ceset, intihar ve ağır küfür vardır. Hassas olanların okuması önerilmez. Ki... More

Tanıtım Ve Giriş (Mutlaka Okuyun)
1.Bölüm:Oyun ve Başlangıç
2.Bölüm:İlk Ölüm
3.Bölüm:İkinci
4.Bölüm:Bir İhanet, İki Zafer
5.Bölüm:Ebe Benim
6.Bölüm:Kısa Bir Ara
7.Bölüm: Acımasız Ölümler
9.Bölüm: Kızıl Yıldız
10.Bölüm: Uyanış
11.Bölüm: Kilitli Kapı
12.Bölüm: Tüm Her Şey
Final: Bir Son
Teşekkürler💎🫀
Ebe Sensin Mini Livros🥹

8.Bölüm: Oyun Bitimi

37 8 42
By Samimiyazarcikk

Saat sabah ondan beri yazıyorum😅

İyi okumalar💗💎

Hızlı yazdım yazım hatası varsa beni uyarın ve oy ile yorumlarınızı eksik etmeyinnn💗💎💞

"Ebe Xio Ting. Bu sefer on dakikan var. Finalde iyi şanslar kızlar. En iyi ve en akıllı olan kazansın."

Xio Ting, acımasız bir gülümseme ile Hikaru'yu aramaya başlamıştı. Hikaru ondan daha dinç olabilirdi, daha dinlenmiş olabilirdi fakat Xio Ting, Hikaru'nun kendisinden daha hırslı olduğunu sanmıyordu.

Kendinden emin bir şekilde Hikaru'yu aramaya devam etti kızıl saçlı kız. Oyunu bitirerek kazanmak ve buradan kurtulmak istiyordu. Bu uğurda birkaç kişiye ihanet etmişti ve ihanet edeceği fakat hayatını güzelce sürdürmesini sağlayacak kişi Hikaru'ydu. Xio Ting biraz kendini zorlarsa koşarken ona ulaşabilir, onu alt edebilirdi.

Acaba öyle olacak mıydı?

"Neredesin Hikaru, saklanma zamanın bitmedi mi artık? Korkak mısın, dahi çık dışarı!"

"Beni bulursan çıkarım Xio, belki birkaç koridor arkamdasındır. Ayrıca saklanmıyorum, kaçıyorum."

"Kazanacağım Hikaru. Şansın yok."

"Göreceğiz Xio Ting. En akıllı ve en iyi olan, daha doğrusu en güçlü ve en dayanıklı olan kazansın."

"Göreceğiz."

"Sen öleceğin için göremezsin."

Hikaru'nun bu sözleri Xio Ting'i sinirlendirmiş ve daha da çok hırslandırmıştı. Kızıl saçlı kız temkinli ve dikkatli bir şekilde, heyecanla hızlanan kalp atışlarını umursamadan, iç yakıcı ve kafa karıştırıcı korkuyu hissetmemeye çalışarak Hikaru'nun sesinin geldiği yere doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Sadece kendisi için savaşmayan Xio Ting, kazanamama kaygısıyla yanıp tutuşsa da içindeki umut ve hırs, asla pes etmemesine sebep oluyordu. Kız, üstüne önceden sıçramış kanlar ile korkunç görünüyordu ve bunu kendisi de biliyordu fakat bu da umurunda değildi. Sonuçta oyunu kendisi üretmemişti, oyunu oynamak için kızları buraya kendisi toplamamıştı, o sadece bir oyuncuydu ve kazanmak istiyordu. Kazanma hırsıyla tüm vücudu yanıyor, yüzünde olan kanlar kuruduğu için ona rahatsızlık veriyordu. İçindeki ses kapıyı kırıp kaçmalarını denemesini söylüyordu fakat Xio Ting bunun sonucunun iyi olmayacağını bildiği veya tahmin ettiği için kazanmak uğruna birini öldürmeyi daha mantıklı buluyordu. İki kişinin birden ölmesi ve bir hiç uğruna savaşmak yerine bir kişinin ölüp diğerinin kurtulması daha iyi bir karardı.

Hikaru hırslı değildi, yorgun değildi, fiziksel olarak Xio Ting'den daha iyiydi fakat ruhsal olarak ikisi de kötüydü. Burada bacakların gücü yer alacaktı, hızlı olan kazanacaktı. En hızlı olan kazanacağına göre Hikaru, kendine güveniyordu ama iç yakıcı ve korkunç kaygıdan kendini alamıyor ve endişeleniyordu. Xio Ting'in hırsının işe yaramayacağını düşünse de içinden bir ses ise yarayabileceğini söylüyordu. Adrenalinin artması ve Xio Ting'in yaklaştığını hissetmesi ile kalbi küt küt atmaya ve hızlanmaya devam ediyordu. Açık, kısa ve siyah saçları boynuna, perçemleri alnına yapışıyordu. Saçlarını toplamak için bir şeye ihtiyacı vardı ve o sırada kız, zavallı arkadaşı Youngeun'un cesedini gördü. Youngeun'un çok sevdiği fakat arkadaşına hediye ettiği tokayı gördü o sırada. Youngeun saçlarını toplamak için toka ararken Hikaru ona, kendisinin hediye ettiği tokayı vermişti ve bu ölüm oyununda tokayı unutmuştu. Ona şans tokası ismini vermişlerdi. Youngeun için pek şanslı olmasa da bu toka, Hikaru için hâlâ şans tokasıydı. Hikaru, biricik arkadaşının saçlarını acıtmadan -ayrıca Xio Ting'in gelme ihtimaline karşı temkinli olarak- tokayı çıkardı ve hemen alttan dağınık bir topuz yaptı saçlarını. Bu, ona avantaj sağlayabilirdi.

Burası çıkmaz sokak olduğu için çok hızlı, dikkatli ve sessiz bir şekilde buradan çıktı. O sırada uzakta olan Xio Ting'i gördü. Anında saklanmasına rağmen gelen adım sesleri, artık savaşın başladığını haber veriyordu. Hikaru korkusuna engel olamadan ileri doğru koşmaya başladı.

"Son yedi dakika."

Zamanın biraz olsun daralması Hikaru'yu rahatlatmadı. Çünkü yedi dakika bile büyük bir zaman dilimiydi ve koşarken zaman çok yavaş geçiyordu ona göre. Xio Ting ise biraz olsun korku ile birleşmiş güçlü ve terletici telaşa kapılmış ve daha da hızlı koşmaya, çabuk çabuk buradan kurtulmak için çabalamaya başladı. Tek odak noktası Hikaru idi.

Hikaru, korkusuna yenik düşmeden koşmaya devam etti. Kalbinin korkudan sıkıştığını ve ellerinin titrediğini fark etti fakat durmadı. Defalarca bu hissi tatmıştı, artık ona yabancı gelmiyordu bu hisler. Kaç kez voleybol turnuvalarında, önemli final maçlarında insanı iliklerine kadar yakan ve terleten, korku ile birleşmiş güçlü endişe ve umustuzluğu tatmıştı. Bu zamanlarda onu kurtarabilecek tek şey tükenmemesi için çok çalıştığı umut, biraz hırs, aşırı azim ve dayanıklılıktı. Kendine güvenip güvenmemesi sorun değildi, koşması ve bacakları acısa bile hızlı koşması önemliydi.  Devam etti.

"Seni yakalayacağım, hiç şansın yok Hikaru!" Diye çığlık attı Xio Ting. Hikaru ona aldırış etmedi, duygularına yenik düşmedi ve devam etti. Bu korkuyu kaç kez yaşamıştı ama ilk defa kendi yaşamı için savaşırken bu duyguyu hissediyordu. Bu zamana kadar hayat ile, karşı voleybol takımları veya derslerde arkadaşları ile savaşmıştı. Tek derdi kaybettiği maçlar ve dersleri olmuştu fakat şimdi tek derdi elinde tutmaya çalıştığı hayatıydı. Oysa ki bu sabah yarın olan maçı için konuşuyor, heyecanlı olduğunu söylüyor, idmanların mükemmel geçtiğini söylüyor ve kazanacaklarının kesin olduğunu söylüyordu. İşte bir kişinin hayatının bu kadar çabuk mahvolabileceğini fark etti Hikaru.

"Son beş dakika."

"Seni yeneceğim Hikaru!" Diye çığlık attı Xio Ting ve bu çığlık çok kez yankılandı bu korkunç labirentte.

"Öyle san Xio Ting!"

Koştukça nefesleri kesiliyor, kalpleri sıkışıyor ve bacakları yoruluyordu. Terliyorlar ve durmak istiyorlar fakat yapamıyorlardı. Herhangi bir duraksama birinin canına mâl olabilirdi. Bu korkunç durum ikisini de etkiliyordu. Xio Ting zamanın daralmasıyla umutsuzluğa kapılmıştı. İstediğini elde edememe siniri, anneannesinin ruhunu koruyamadığını düşüncesi ile gelen suçluluk duygusu, iç yakıcı ve pes etmeye zorlayan bir korku onu sarmıştı. Büyük bir sinir ve hırsla koşuşunu hızlandırdı.

Hikaru'nun gözleri, Xio Ting'in hızlanmasıyla nedenini bilmediği bir şekilde yaşlanmaya başladı. Kayıtsızlığını korumaya ve Xio Ting'e koz vermemeye çalışan Japon kız gücünü yitirmeye başlamıştı. Daha da hızlanmaya başladı.

Nabızları, yükselen adrenalin ile birlikte hızlanıyor ve onları nefes nefese bırakıyordu. Dinlenemiyorlardı ve fazla koşmaktan mideleri bulanmaya başlıyordu. Baş döndürücü ve göz karartıcı korku, onları yakamıştı ve oyun bitene kadar da bırakmamaya niyetliydi. Onları terleten, kayıtsızlıklarını elinden alan umutsuzluk ve umutsuzluk ile birlikte ek olarak gelen kaygı, endişe, sinir ve hırs vücutlarını sarmış, kaskatı bir hale getirmişti. Koşan bacakları yorgunluktan, karışık hislerden ve kendi iç savaşlarından -özellikle de korkudan- dolayı kasılıyor, acıyor, kızlar sanki bacakları kopacakmış hissine kapılıyorlardı. Hatta ikisi de bir tık yavaşlamışlardı çünkü bacakları neredeyse buz gibi olmuş, terlemelerine rağmen üşümüş ve kaskatı kesilmişlerdi. Bacaklarına acılı kramplar giriyor, onları yıldırmak için uğraşıyordu. Kalpleri sıkışıyor, beyinleri oyunun bitmesini sayıklıyordu.

"Son iki dakika."

"Beni yakalamayacaksın Xio Ting!" Diye bağırdı kesik kesik nefesler alarak Hikaru. Normalde on dakika aralıksız koşabilirdi fakat yenilmez korku, onun kalbini fazladan çalıştırmıştı. Yoksa her gün idmanda burada koştuğundan daha fazla koşuyordu zaten.

"Seni yakalayacağım Hikaru!" Diye çığlık attı Xio Ting. Bu vahşice, boğazını yırtarcasına atılan çığlık, artık Xio Ting'in gözünün döndüğünü işaret ediyordu. Kız, hedefine ulaşamadığı için hırsı ve siniri artmış, sinir krizi geçirmeye başlamıştı. Kazanma pahasına koşmaya başladı. Sanki geçmişte yaşadığı her şeyin acısını çıkarırcasına koşuyordu, aslında bir yaşam amacı yoktu ve korkudan intihar edememişti ama şu zamana kadar kazanmak, başarılı olmak canını verebilecek duruma gelmişti. Çalıştığı yerde, sınıfında, her yerde en iyisi olmak için uğraşmıştı. Takdir edilmek ve eksik hissettiği tüm kısımları başarılarıyla kapatmak istemişti ve şimdi, söz konusu "kazanmak" olunca kimse de umurunda değildi. Gerçekten psikolojik rahatsızlıkları vardı ve kazanırsa ilk uğradığı yer polis merkezi, daha sonra hastane ve ardından da akıl hastanesi olacaktı.

Hikaru derin nefesler almaya çalışarak koşmaya çalışıyordu ama bu kalbini çok zorluyordu. Yine de kalan son iki dakikayı iyi geçirmeye çalışıyordu. Neredeyse ölecek gibi hissediyordu ama kazanan olmak, hayatına devam etmek istiyordu. Yine de psikolojisi bunu kaldırabilir miydi bilmiyordu ama kesinlikle buradan çıkarsa psikolojisinin iyi olmayacağını biliyordu. Yine de hayatta kalma savaşında yaşayan tek kişi olduktan sonra delirip intihar etme gibi bir düşüncesi yoktu. İntihar edecek olsaydı şimdiden Xio Ting'in önüne geçer, onu ebelemesini söyler ve bedavaya ölmüş olurdu. Ayrıca kurtulma şansı da sıfıra yakındı, hatta sıfırdı. Burası belirsizlikler ile birlikte kesin de olan bir yerdi.

"Son bir dakika."

"Kahretsin Hikaru, neden bu kadar çok yaşamak istiyorsun?"

"Asıl sen neden bu kadar istiyorsun Xio Ting? Yaşamak için bir amacın olmadığını söylüyordun!"

"Kes sesini, seni piç! Dur orada, pes et artık!"

"Asla pes etmem Xio, ben kazanıyorum! Anla artık ve sen pes et!"

Kızlar bu konuşmanın nefes kestiğini fark edince konuşmayı bitirdiler ve hızlandılar. Xio Ting ne kadar hızlanırsa Hikaru da o kadar hızlanıyordu ve bu da aralarının hep aynı olmasına sebep oluyordu. Araları ne aşırı açılıyordu, ne de çok yakınlardı. Tam ortaydı. Birbirlerinden iki, bilemedin iki buçuk metre ötedeydiler.

En sonunda Hikaru yoruldu, en iyi fırsatta küt küt atan kalbiyle ve ölüm riskiyle arkasına döndü. Pes etmeyecekti, aksine pes ettirecekti.

Xio Ting ona aşırı yaklaştığında, Hikaru hazırlandı ve tüm gücünü toplayarak kızıl saçlı kıza hızla bir tekme attı. Kızıl kız büyük bir hızla savruldu ve kafasını duvara vurdu, tam da Bahiyyih'in yanına yuvarlandı. Üstü tamamen kana bulandı. Hikaru o an kan ve ter kokusunun birleşmiş olduğunu fark etti, midesi bulandı kusacak duruma geldi. Kalbi küt küt atıyor ve bacaklarına kramplar girmeye de devam ediyordu. Dayanamadı, dizlerinin üstüne düştü. Normalde onu hiç sıkmayan şortu bile ter ve sıcak yüzünden sıkmaya başlamıştı. Xio Ting'in kalkamadığını fark edince yanına doğru oturdu kız. Artık oyun bitmişti. Sonra da anons geldi.

"Oyuncu Xio Ting, elendi." Ardından da bir silah sesi geldi. Korkunç, ürküten, tüyleri diken diken eden, travmatik bir silah sesi.

Kızıl kızın tam kafasına isabet eden kurşun yüzünden her yer kana bulandı. Hikaru da. Zavallı kızın yüzü kayıtsız kalsa da içi kan ağlıyordu. Kristal sayılacak kadar güzel ve saf göz yaşlarından bir tanesi, acılarını dindirmek istercesine aktı. Tişörtü, şortu yüzünden açıkta kalan bacakları, şortu ve yüzü kan olmuştu. Hatta kan, saçlarına da biraz sıçramıştı elleriyle saçlarındaki kanı sildi ama elleri de kan oldu. Yine de sıkıntı etmedi, oyunla beraber hayatı da bitmişti.

Kalbi yavaş yavaş dinginleşmeye, nefesleri düzelmeye, bacakları ve vücudu rahatlamaya ve o yakıcı korku tükenmeye başlıyordu artık. Artık hiçbiri yoktu, kalmamıştı ama aşırı büyük bir suçluluk duygusu Hikaru'yu sarmıştı. Yavaş yavaş akan göz yaşları yüzünden ağzı ve çenesi kasılıyordu. Kısa süre sonra sessiz ağlamayı kesti, tam tersine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı Hikaru. Artık her şey bitmişti, onun hayatıyla beraber diğer kızların canı da alınmıştı. Hıçkırıklar ile ağlayan kız bir türlü ağlamasını durduramadı. İçini dökecek tek bir kişi bile yoktu. Tek başına bırakılmıştı, resmen kazandığına pişman olmuştu. Xio kazansaydı, diye geçirdi içinden. Yalnızlık ve suçluluk ağır bastırmaya başlıyor ve ağlamasını artıyordu zavallı kızın. Yaklaşık on on beş dakika boyunca tek başına ağladı, küfürler etti, lanetler okudu, Tanrı'sına sığındı, belalar okudu. En sonunda çenesi hâlâ hafiften titrerken kalktı, bacaklarından akarken onu gıdıklayan kanı umursamadı ve göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. Sonra da boşluğa doğru bağırarak sordu.

"Nasıl çıkacağım lan ben buradan?"

"Tebrikler, Hikaru. Ödülün bir milyar won. Almak ister misin?"

Hikaru kalakaldı. Düşündü, almalı mıydı? Bu arkadaşlarına ihanet olur muydu? Acaba onu mu kandırıyorlardı, Hikaru'yu suçlu çıkarmak için mi bunu teklif etmişlerdi? Şüphelenmişti.

"Size güvenmiyorum."

"Hepinizin çok iyi durumu olmayan kızlar olduğunu biliyorduk, Hikaru. Merak etme, kötü bir şey için değil."

Buna güvenince Hikaru daha fazla üsteleyip kendini yormak istemedi. Zaten leş gibiydi. Daha fazla uğraşmak istemiyordu. Arkadaşları da bu parayı zorunluluktan alırdı, Hikaru bunu biliyordu. Çünkü kimse bu parayı reddedecek kadar gurur yapmazdı, yapamazdı çünkü zorla geçiniyorlardı. Hikaru bunu kabul etmezse psikolojisinin bozukluğu ile bir de masraflar ile uğraşacaktı ve arkadaşlarının yaşamadığına şükredecekti. Bunu yaşamak istemezdi, zaten voleybolcu olacaktı, belki de ünlü olacaktı ve fazla para kazanacaktı fakat bu parayı kabul etmek zorundaydı. En azından şimdilik geçinmesi gerekti. Kimse bu kadar parayı çok çok ünlü ve başarılı biri olmadıkça bulamazdı. Hayatın gerçekleri, en az bu saçma oyun kadar acıydı.

"Kabul ediyorum." Dedi Hikaru. "Yanına bir sigara da koyun bari yakayım. Hayatımı siktiniz."

"Kapının önünde ödülün var Hikaru. Tebrikler."

"Görüşmemek üzere." Dedi Hikaru çatlamaması için uğraştığı sesiyle ve gözlerinde yaşlarla yavaş yavaş kapının gösterildiği yere yürümeye başladı. Para çantasının olduğu yerde de gerçekten bir sigara ile çakmak buldu. Kapıyı açmayı denedi, açılıyordu. Sinir bozukluğuyla sırıttı ve kapıya çıkan mavi kadife halının olduğu merdiven basamağında oturdu. Sigarayı yaktı ve içmeye başladı. Normalde hiç içmezdi ve asla içmeyeceğini düşünmezdi ama içiyordu, hayat ne kadar ters köşeli, acımasız ve acınasıydı. Gerçekten şanslı olduğu tek şey iyi voleybol oynayabilmesi ve burada hayatta kalabilmesiydi.

Gözünden akan yaşları umursamadan sigarasını bitirdi ve söndürüp yere attı. Para çantasını da alıp kapıyı açmaya yeltendiği sırada arkasına doğru baktı ve derin bir nefes aldı. Buraya güle oynaya girdiği anı ve zorla resimleri puanladığını hatırladı. Gözünde canlandı; buraya girmeleri, komik esprileri, Daeyeon'un labirent hakkında söyledikleri, Mashiro'nun puanlamaları, Yujin ile Youngeun'un gülünmeyecek saçma esprileri... ve daha fazlasını hatırladı. Buraya girdiklerinde ne kadar mutlu ve huzurlulardı. Çocukça oyun oynayacaklarını, piknik yapacaklarını, gezeceklerini sanıyorlardı. Dalıverdi Hikaru. Chaehyun ile Daeyeon'un kurduğu yazarlık hayallerini, kendisinin Yujin ile kurduğu voleybolculuk hayallerini, Mashiro'nun bir dahaki okçuluk turnuvasında altın madalya alma hayallerini ve daha birçok kızın sportif ve akademik hayallerini anımsadı. Kızlar yerine o üzüldü, keşke hepsi yaşasaydı ve hayallerini gerçekleştirseydi.

Tam kapıyı açtığında bir ses, kapıyı kapatıp kendisine odaklanmasını sağladı.

"Hikaru, yaşıyorum!"














Sizce nasıldı? Beğendiniz mi?

Bundan sonra ya bir ya da iki bölüm var daha bitmedi💗

Kazanan adil kazandı mı sizce?

Xio Ting'in ölümünü nasıl buldunuz? Hak etti mi?

Sizce kim yaşıyor olabilir?

Hikaru'nun ödülü kabul etmesini nasıl buldunuz? Siz olsanız ne yapardınız?

Bir dahaki bölümde görüşmek üzeree💎💞

(2116 Kelime)

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 58.2K 66
I'm haruhi's sister, Aika, I am one year older and ever since our mother died it had been hard, but haruhi and me have been trying, especially for ar...
1.4M 31.9K 28
━━━━ [ invisible ] All of her life, Fumika Fujioka has been invisible. Not literally, but close. Fumika has always been in th...
1.5M 90K 41
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
344K 14.2K 37
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...