Son Yıkımın Fısıltısı

By -kimliksizyazar-

549 29 6

İnsanlar yıkımdan korkar yıkımın altında kalmaktan korkar, insanlar felaketten korkar ve felaket diyarı yıkıl... More

GİRİŞ...
BÖLÜM 1-Kaderin Ayak İzleri
BÖLÜM 2-Yaralar
BÖLÜM 3- Yıkanlar Ve Yıkılanlar
Bölüm 4- Anne Sözü
Bölüm 5- Kaçış
Bölüm 6- İlk Yıkım
Bölüm 8- Kendi Yıkımının Altında Kalanlar
Bölüm 9- Melez Yanlı
Bölüm 10- Mahzende Saklanan Yıkım

Bölüm 7- Tutulmayan Sözler

41 2 1
By -kimliksizyazar-

Selam nasılsınız umarım iyisinizdir başlamadan önce bir kaç şey demem gerekiyor.
İlk olarak 200 okuma olmuşuz okuyan herkese çok teşekkür ederim❤️
Ayrıca bölümleri yazarken yazım yanlışı yaptığımı pek fark etmiyorum yayınlayınca fark ediyorum bu yüzden şimdiden özür dilerim keyifli okumalarr

...

Minerva her zamanki gibi rahat geceliğinin içinde, yatmadan önce son gece bakımını yapıyordu. Asla aksatmazdı. Ya kötü görünürse? O zaman işte tam bir felaket olurdu. Kişisel muhafızı Joy bıkkın bir nefes alıp, "işiniz bitti mi efendim?" dediğinde prenses ayağa kalktı, "ne bitmesi?" dedi gülerek. "geceye yeni başlıyoruz."

Odasının kapısına doğru koştu, kardeşi Diana kendi muhafızı ile birlikte kapıda bekliyordu. Üzerinde kahverengi bir tuvalet vardı, her zaman ki kırmızı ruju ve atkuyruğu siyah saçları ile her zaman ki memnunsuz bakışlarıyla kapıdaydı. "ne var?" dedi kardeşine bir selam bile vermeden. Kenara çekilen Minerva, "içeri gel!" dedi sabırsızca. Bukleler halinde ki saçını arkaya attı. Kardeşinin gece, gece onu çağırmasının sebebini merak etse de sormadı Diana. Anlaşılan gizliydi.

İçeri girdiğinde, "Joy, hadi muhafız arkadaşınla birlikte dışarıda oyun oynayın siz." Dedi muhafızına Minerva. Adam tam bir şey diyecekken duruma el atması gerektiğini anlayan Diana, "hızlı ol, muhafız!" dedi. Adam sesini çıkaramadan odayı terk ederken kapıyı hızla kapattı Minerva. Ve anında yüzünde telaşlı bir ifade oluştu.

Kardeşinin anlık duygu değişimine bir anlam veremeyen Diana, "anlat bakalım, ne var?" dedi. Minerva, "Hera, ilk yıkımını gerçekleştirmiş!" Diana'nın kanı donmuştu.

"n-nasıl?" dedi anca. Nefesi buna yetmişti. "yasaklı vadiye girmiş, oradan çıkmak için tüm orduyu yıkmış, diyara ilk yıkım geldi kardeşim!" diye hiddetle cırladı Minerva.

Babalarının onlara emri olan saraydan çıkmama ve hiçbir muhafızla kardeşi hakkına soru soramama durumu yüzünden hiçbiri neler olup bittiğini bilmiyordu. Kaşları hafif çatılan Diana, "sen nereden duydun bu olanları?" diye sordu. Derin bir nefes aldı kız, "muhafızlardan birkaç parça şey duydum diyelim." Muzır bir gülüşle baktığında Diana fazlasıyla anlamıştı ne demeye çalıştığını. Daha fazla soru sormadı. "tamam." Dedi derin bir nefes alırken.

"peki şimdi ne yapacağız?" diye sordu Minerva. Bunları öğrenmek için bile fazlasıyla zorlanmışken şimdi ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Derin bir nefes alan Diana, "sen her ne yapıyorsan onu yapmaya devam et." Dedi kardeşini uyarır gibi. "öğrenebildiğin ne kadar şey varsa öğren. Üç maymunu oynayacağız." Minerva yüzünü buruşturdu, "maymunları hiç sevmem!" göz devirdi Diana. Bu kız nasıl hem bu kadar zeki hem bu kadar mal olabiliyordu kafası almıyordu. "yani, hiçbir şey duymamış, görmemiş, bilmiyormuş gibi yapacağız." Minerva onarca şey söylemek istese de sustu. Kafa salladı.

O an odanın kapısı sertçe çalındığında iki kızda olduğu yerde sıçramışlardı. Kapıya gidip bakan Diana fazlasıyla korkmuş ve üzgün muhafızı görünce kaşlarını çattı. "ne oldu?" adam soluk soluğa o can alıcı cümleyi kurdu, "anneniz," kaşları iyice çatılan Diana hiçbir şey diyemezken Minerva hiçbir şey anlamamıştı. "ne olmuş anneme?" adam hafif olduğu yerde büküldü, "intihar etmiş ve başarılı olmuş."

...

Eğerlere olabildiğince asılırken yüzüme vuran rüzgar artık beni mutlu etmiyordu. Gözlerim dolu doluydu fakat ben de nedenini bilmiyordum. Sanki biri ölmüş ve bunun yasını tutuyormuş gibi en can sıkıcı sesiyle öten kargalar tepemde ilerliyordu. Yağmur başlayacaktı belli ki, bulutlar hem yeryüzüne hem gökyüzüne akın etmişti.

Sisin arasından geçerken aklıma gelen can sıkıcı şeylerden uzak durmak bir o kadar zordu. Üzerimizde ki karga sürüsüne ters bir bakış attım. "neden peşimizden geliyorlar?" diye mırıldandığımda yanımda benimle aynı hızda ilerleyen Helios, "bir sorun var gibi." kaşlarımı istemsizce çattım, "daha çok bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiler." Diye düşüncelerimi dışa vurdum. Yasaklı topraklara doğru ilerlerken ne göreceğimizi bilmek ve tekrar aynı şeyleri yaşayacak olmak beni ürkütüyordu. Ya yine yıkım oluşturursam, ya yine onlarca kişi benim yıkımım altında kalırsa.

O an düşüncelere fazla daldığımı ve eğerlere gereğinden fazla asıldığımı fark etmemiştim. Atım bir anda sağa doğru saparken durması için aniden çektiğim iplerle önde ki iki ayağı ile resmen şaha kalkmıştı. Düşmemek için resmen sarıldığım hayvanla beraber yeri bulduk. Huzursuzca kıpırdanan hayvandan hızla indim. İpinden tutup içinden geçtiğimiz ormanın herhangi bir ağacına ipi bağladım. Hızla yanıma ulaşan Helios, "iyi misin?" dediğinde derin bir soluk alıp olduğum yere çöktüm,

"hiç iyi değilim." diye mırıldandım. "gerçekten hiç iyi değilim." atından inip kendi atını da ağaca bağladı. Yanıma gelip çöktüğünde, "yorulmuş olman çok normal." Diye mırıldandı. "mola verebiliriz. Yani sen kendini toparlayana kadar." derin bir soluk çektim içime. "neden bilmiyorum ama içim bugün o kadar huzursuz ki..." oflayarak sisin içinde sırt üstü uzanıp yeryüzüne inmiş bulutları izledim.

"sanki içimin bir parçası kan ağlıyor ve ben sebebini bile bilmiyorum." o da yanıma yattı, "yıkım krallığı," diye lafa başladı. "bağlılığı ile bilinir. Belki de bağlı olduğun onlarca candan birine zarar gelmiştir." kafamı ona çevirdim, gülümsemeye çalışarak. "her zaman ki gibi bilgili efendimiz." Deyip onu batan aşağı gösterdiğimde güldü. Doğrulup, "eğer devam edebilirsen ilerleyelim. Eğer edemezsen de kendimize sığınacak bir yer bulalım çünkü yağmur başlayacak." hızla ayaklandım.

"devam edelim." Deyip arkama döndüğümde kolumdan tutup beni geri çevirdi, baştan aşağı sorgular bakışlar atarken,"emin misin?" dedi. Oflayarak kafa salladım, "iyiyim sorun etme." kafa salladı ve kendi atıyla beraber benimkini de çözüp getirdi, "Sancus." Dedim kısık sesle yelesini okşadığım hayvana, "çok özür dilerim, canını yakmak istemedim." hiçbir tepki vermeyen at bana trip atıyor gibiydi. Oflayarak bindim eğerine yavaşça vurup tekrar yola koyuldum.

...

Yağmur bastırırken eğerlere olabildiğince sıkı tutundum, bana ne kadar kızgın olursa olsun düşmemem için bana yardımcı olan atın yelelerini arada sırada seviyordum. Yanımda ilerleyen Helios, "çok az kaldı. Birazdan yasaklı diyara gireceğiz!" kafamı çevirip baktım. Kömür karası saçları yağmurdan ıslanmış ve aşırı derece de birbirine karışmıştı. Simsiyah gözleri buğulu bakıyordu, bembeyaz atın üzerinde kapkara bir şövalye gibiydi.

Yağmur yaklaşan yıkımın habercisi olmak ister gibi yeryüzüne serpiyordu damlalarını.

Hızla ilerlerken yavaşlamamız gerektiği anlamak pek zor değildi. Önümüzde koca bir ordu dolusu insan varken ve biz sadece iki kişiyken...

Hepsi zırhlarını kuşanmış, kendini korumaya aldığını zannediyordu. Birisi borazan çaldı ve aralarından daha koyu bir zırha ve daha büyük bir ata sahip olan komutan önlerine çıktı. "prenses Hera, yolun sonuna geldiniz. Lütfen artık teslim olun!" diye bağıran komutanı daha önce defalarca soylu yemeğinde görmüştüm.

"ne için sizin sözlerinize uyayım ki?" dedim hafif alaycı bir tavırla. "sizden korkmuyoruz!" adamın gülme sesi boş arazide dalgalandı. "korkmuyoruz derken?" dedi ve yanımda duran adama baktı, "en iyi askerlerimden biri olan Helios'dan mı bahsediyorsun?"dedi, sesinde ki alay ve benim her şeyi anlamam aşırı sinirlerimi bozarken gözümden titrek bir yaş düştü. Kafamı sağa çevirdiğimde aynı durgun gözlerle bana bakan Helios sanki şey der gibiydi...

Özür dilerim...

"hayır." Diye fısıldadım güçsüzce.

"Helios!" diye kükredi komutan. Kafasını yavaşça eğen asker, atıyla beraber ileride ki beni yakalayıp babama götürmek isteyen orduya karıştığında içimde kaynayan intikam ve öfke ateşi dur durak görecek gibi değildi. Yine de sessiz kaldım. Belli etmemeye çalışarak, "neden?" adam gülümsedi, "o kadar yalnızdın ki yanına gelen ilk kişiyi arkadaşın olarak gördün. Ona inandın, biz ise seni durdurmak için özellikle eğittik Helios'u. İster inan ister inanama ama rolünü o kadar iyi oynadı ki biz bile bir zamanlar sana yardım ettiğini düşündük!" diyen adam kahkahalara boğulurken gözlerim Helios'daydı. Başından beri her şeyin yalan olduğunu düşünmek kafamın içinde canlanan anıları def etmekten daha zordu.

"ve şimdi." Diyen adam sonunda gülmeyi bırakmıştı. "kimsesiz ve aptal bir kız olarak teslim ol!" dünya etrafımda dönüyordu, elim belimde ki yaranın üzerindeydi, bana dövüş öğrettiğini ve doğum gününe gitmemem için bana yardım ettiğini düşünürken diğerleri gibi sahip olduğum ırkın öcünü alıyordu benden.

Ne zaman yanımda olsa mutlu olduğum o adam, şimdi karşımda onlarca kişinin bulunduğu orduda beni yakalayıp babama götürmek için bekliyordu.

İçimde kaynayan öfke artık dışarı taşmaya başladığında bir şarkıyı fısıldar gibi fısıldadım yağana yağmura doğru.

"ihanetin bedeli neydi,

Verdiğimiz kayıpların sebebi neydi?

Saf nefret kapladı yeryüzünü.

Son ağıtını yaktı gökyüzü

Son nefesini aldı hain

Son göz yaşını döktü kahin.

Bir yıkım daha olacak, gök ile yeri yaracak.

Belki son belki başlangıç olacak.

Prensesin güveni son bulacak."

Gözlerim kapalıydı, fısıldadım bu cümleler her gözyaşımda biraz daha şiddetleniyordu, her cümlesi ile canımı yakan tılsım yeri göğü inletiyordu, her defasında daha şiddetli söyledim cümlelerimi gözlerimi açtığımda yer titremeye başlamıştı, orduda ki herkes az önce bana küçümseyerek bakarken şimdi korkuyla bakıyordu.

Yapmam sanmışlardı, bir yıkım daha oluşturmam sanmışlardı ama çok yanılmışlardı. İntikam sadece yapılan bir eylem değil damarlarımızda gezen kanın ta kendisiydi. Ve şimdi o kan akıtmayı beklediği tonlarca kanı, almayı istediği onlarca canı şimdi alıyordu. İlk defa bu kadar büyük bir yıkıma yol açıyordum aynı cümleleri tekrar edip duruyordum,

Son ağıtını yaktı gökyüzü...

Diye mırıldandım bu sefer.

Son nefesini aldı hain...

Tek hain Helios muydu yoksa bana yaşattığı boşlukta mı bir haindi?

Herkes çığlık çığlığa koşuşurken, rüzgar en şiddetli haliyle boş araziyi yıkıyordu. Yağmur gereğinden de faza şiddetlenmişken, yeryüzü ile gökyüzü yarıldı, ilk önce yer ortadan ikiye ayrıldı, ardından gökyüzü durmak bilmeyen şimşek yağmuruna tutuldu.

İnsanları ezip geçen rüzgar, ve hava da parçalara ayrılan cesetlere midem bulanır gibi baktım. Altımda hiç hareket etmeyen at, normalde korkup kaçardı fakat kılını bile kıpırdatmamıştı. Artık hepsinin ölümünü izlemek yerine özellikle Helios'un can çekişişini izliyordum.

Rüzgar ona şiddetle çarpıyor şimşekler en sert onun üzerinde çakıyordu. Yavaşça ayakları yerden kalkarken rüzgar onu alıp yerden yere vuruyordu. Ve bu görüntü beni ne üzüyor ne de mutlu ediyordu. Hiç tanımadığım birinin ölümünü izliyor gibiydim. Zaten öyle değil miydi?

Ben onu hiç tanıyamamıştım.

Tüm şiddeti son bulan yıkım ile yavaşça atımdan indim. Cesetlere doğru ilerlerken ne suçluluk hissediyordum ne de üzüntü. Kafamda duyulan ve hiç sesini kesmeyen çığlıklar devam ederken tüm cesetlerin üzerine basa, basa geçiyordum. Sonunda onu buldum.Hala ölmemişti, gözleri açıktı vücudunun her yerinden kan gelirken yarılmış yerin içine düşen cesetlerden bağımsız olarak o hala yeryüzündeydi. Gözümden gelen titrek yaşı hızla silip onun yanında tek dizimin üzerine çöktüm.

"neden?" diye fısıldadığımda, gözünden inen titrek yaşlar ağzından akan kana karışıyordu. "ö-özür dilerim." Sesi olabildiğine kısık ve özgüvensizdi. Tanıdığım Helios neredeydi?

"biliyor musun?" dedim bende onun yanında yere uzanırken,

Her zamanki gibi...

"ilk defa yalnız olmadığımı düşündüm, hem de ne zaman biliyor musun? Sen benimle ölüme gelene kadar..." acıyan ses tellerime rağmen. "şimdi ben yine yalnızım ve beni bu yalnızlığa mahkum eden yine bana en çok yakın olanlar oldu." Derin bir nefes aldım, "şimdi bir farklılık yapıp sizi ben bırakacağım.". Ayağa kalkıp girişi açık kalan yasak diyara baktım. Derin bir nefes alıp, "bu sefer ben sizi yalnız bırakacağım. En acı ölüm senin ki olacak hem yavaş hem acı verici." Gözümden düşen tek yaşı da silip, "ve özrün kabul edilmedi muhafız." Dedim arkama dönüp üzgün gözlerle beni izleyen Sancus'a doğru ilerledim. Akılımda ise bana verdiği söz vardı.

"ne olursa olsun hep arkadaşım kal söz mü?"

"söz..." 
...
Hüzünlü ve kısa bir bölüm sonundan hepinize selam. Umarım bölümü sevmişsinizdir. Yıldıza basarak bana destek olursanız sevinirim.❤️

Continue Reading

You'll Also Like

579K 19K 164
Genre: Space, Doting, Farming, Time travel, Healing Alternative: 空间之农家女是团宠 Author: 小糊涂大仙 Synopsis: Xu Linyue from the 21st century crossing over with...
226M 6.9M 92
When billionaire bad boy Eros meets shy, nerdy Jade, he doesn't recognize her from his past. Will they be able to look past their secrets and fall in...
111K 4.5K 43
(This is not machine translated!) (Starts from chapter 241.) A guy in his late twenties one day wakes up in someone else's body and realises he's gon...
168K 410 13
Adult content 🔞⚠️ , smut...😍 read ur own rick ❌‼️