AKREBİN KALBİ / KİTAP OLUYOR

By aycansrhmtt

190K 17K 22.2K

Genç kadın, elini duvara doğru uzattı. Kendi kanından bir adam onu durdurmaya çalıştı ama durduramayacağını o... More

GİRİŞ
1. Kızıl Duvar
2. Antares
3. İkinci Gardiyan
4. Karanlıktan Sızan
5. Başarısız Plan
6. Büyülü Silah
7. Güneş Tutulması
8. Gizlenen Güç
9. Tilki Çağlayanı
10. Kutu
11. Duvarın Fısıltısı
12. Geçmiş ve Gelecek
13. Düğüm Çözen Melodi
14. Randevu Müzesi
15. Mezarlıktaki Kız
16. Alrisha Cenneti
17. His Karmaşası
18. İz Süren
19. Yeniden Doğmak
20. Çöl Nebulası
21. Ruh Transferi
22. Şeytan Ateşi
23. Cesetten Kule
24. Tanıdık Enerji
25. Şehirdeki Şenlik
26. Cezalandıran Tanrıça
27. Bin Yıl Bir Yalan
28. Yaz Üçgeni
29. Gökkuşağı Şelalesi
30. Kraliyet Yıldızı
31. Ateş Yıldızı
32. Kambur Bırakan İz
33. Yol Ayrımı
34. Solan Anılar
35. Güç Boğumu
36. Hyades
37. Prenses ve Avcı
38. Yarım Güneş
39. Siyah Ay Taşı
40. Tavus Kuşu Tüyü
41. Kar Soğuğu
42. Geriye Dönüş
43. Siren
44. Kuşku Yağmuru
45. Yüzleşme
46. İçten Çürüyen
47. Son Radde
48. Karar
49. Yarı Veda
50. Final
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Duyuru/Kitap

Özel Bölüm 1

1.3K 78 25
By aycansrhmtt

🦂

🎧Skysketch, Fox Wedding

🦂

Uzun uzun attığım kahkahalar da saatlerce döktüğüm gözyaşları da bana aitti, benden, ruhumdan birer parçaydı. Bu yüzden kendimi olduğum şekilde kabul etmek, kendime verebildiğim en güzel hediyelerden biriydi.

Nefes nefese gülmeye devam ederken koşmayı bırakıp durdum, ellerimi belime yerleştirip derin nefesler aldım. "Bana biraz acı ama!"

Nicolas beni duymazdan gelip ileride onu bekleyen babasına doğru koşmaya devam etti. Bir an başım döner gibi olunca elimi yan tarafıma doğru salladım, elimi boşlukta birkaç saniye sallandıktan sonra bir el, elimi avucunun içine aldı. "İyi misin?"

Düzene giren soluklarımla yanıma gelen Endymion'a baktım. Başım döndüğü için yüzümden silinen gülümsemem, onu görünce tekrar dudaklarıma yerleşti. "İyiyim. Hızlı koştum sanırım, nefes nefese kalınca başım döndü."

Elimi bırakmadan beni kendine doğru çekti, diğer elini belime bastırdı. "Dört yıldır normal bir insansın, sevgilim," dediğinde yüzümü buruşturacak gibi oldum ama son kelimesi yüzümü güldürdü. "Ama hâlâ kendini zorlamaman gerektiğini öğrenemedin."

Omuz silkip gözlerimi kaçırdığımda geri çekildi. Tam ona doğru dönecekken beni kucaklamasıyla gülerek çığlık attım. "Ne yapıyorsun?"

"Yeterince yorulmuş görünüyorsun," dedi ben kucağındayken yürümeye başladığı sırada. "Eve kadar seni taşımalıyım yoksa biz karnını doyuramadan, akşam yemeğinden önce uyuyakalacaksın."

Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi evlerimizin olduğu yöne çevirdim. Dudaklarını saçlarıma bastırdığında gülümsedim. "Annen ve baban nasıllar? Gece onlarla kalman iyi oldu, seni özlüyorlardı."

Derin bir nefes aldığında şişen göğsü bedenimi hareket ettirdi, gözlerimi kaldırarak yüzüne baktım. "İkisi de iyi," dedi, ardından dudakları yukarı kıvrıldı. "Senin hakkında da sorular sordular, tek özledikleri ben değilim belli ki."

Dudaklarım büküldü. "Ben de onları özledim."

Gözlerini yüzüme indirdiğinde kaşları çatıldı. "Neden ağlıyorsun?"

Sorusuna şaşırdım, elimi yüzüme bastırdığımda parmaklarıma gelen ıslaklıkla benim de kaşlarım çatıldı. Neden bir an ağlama hissinin geldiğini anlamasam da "Özledim derken ciddiydim," diyerek ona takıldım. Aynı ifadeyle gözlerini yüzümde gezdirip yüzümü izledi, bir şey söylemedi.

Bahçe kapısından girdiğimizde beni yavaşça kucağından indirdi. Geçen zaman, düzenimizin de tamamen oturmasını sağlamıştı. Bize ait evlerin ortasında kalan alan çakıl taşlarıyla doldurulmuştu ve ortaya çok da büyük olmayan bir heykel konmuştu. Noris ve Briella bu heykeli Castor'dan getirmiş, Ursula'nın yolladığını söylemişlerdi. Kendimize oluşturduğumuz bu küçük yaşam alanı ilk başta şehirdekilerin dikkatini çekmiş, bu durumu sorgulamalarına neden olmuştu. Halk arasındaki tuhaf dedikoduları engelleyenler de bizim kim olduğumuzu bilen birkaç insandı, bir süre sonra hepsi bizim buradaki varlığımızı kabullenmişti.

Bana doğru paytak adımlarla koşan küçük bedeni gördüğümde gülümseyip diz çöktüm. "Felix!" Kıkırdayarak küçük kollarını bana sardı. Onu sıkıca kucaklayıp ayaklandığım sırada yanaklarına öpücükler konduruyordum. "Seni buraya Holly mi getirdi?"

"Evet," dedi dudak bükerek. "Onunla kalmak istiyorum ama o huysuz bir kadın."

Gülerek burnunu sıktığım sırada Endymion da gülmüş, eliyle onun gür saçlarını dağıtmıştı. "Yaramazlık mı yaptın yoksa?"

Felix, "Hayır, yapmadım," dediği sırada Ashtonların evinden çıkan Holly, "Beni mi şikâyet ediyorsun sen, küçük adam?" diye sordu.

Felix kollarını boynuma daha sıkı sarıp, "Evet," dediğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Holly ellerini beline koyup onaylamaz bir ifadeyle ona baktı, geçen yıllar onu da biraz daha yaşlandırmıştı.

Aniden hissettiğim bulantıyla gözlerim kısıldı. Felix'i yere indirdikten sonra elimi mideme bastırıp yavaşça karnımı okşadım. İki gündür midemde tuhaf bir bulantı vardı. Ben yediğimiz yemekle alakalı olduğunu düşünsem ve bunu dile getirsem de diğerleri hasta olabileceğimi iddia ediyordu. Söylediklerinin aksine hiç de hasta gibi hissetmiyordum.

Holly, Felix'i kucaklarken, "Ashton midenden bahsetti. Onun için geldim ben de. Birkaç bitki getirdim, sana güzel bir çay yaparız, sonra hiçbir şeyin kalmaz, güzel kızım," dediğinde ona minnetle baktım. Holly'nin çayları gerçekten çoğu sorunumu çözüyordu.

"Teşekkür ederim, Holly. Gerçekten ihtiyacım var sanırım, daha fazla katlanamayacağım."

Endymion kolunu belime sarıp, "Başka bir şehirden doktor da bulup getirebilirim," dedi, onun da endişelendiğini biliyordum.

Gülümseyip dudaklarımı omzuna bastırdım. "Çay işe yaramazsa birlikte gideriz."

Bu pek içine sinmemiş gibi görünse de "Nasıl istiyorsan," dedi.

"Hadi gelin bakalım," dedi Holly kucağındaki Felix'le birlikte eve doğru yürürken.

Tam onu takip edecekken Endymion, "Siz gidin, benim Noris'le konuşmam gerekiyor. Birazdan gelirim," deyip dudaklarını saçlarıma bastırdı.

Kolunu okşadıktan sonra geri çekilip, "Akşam yemeği saati neredeyse geldi. Senin gelmene gerek yok, ben de çayımı içtikten sonra Holly ile birlikte yanınıza gelirim," dediğimde başını yavaşça salladı.

Endymion, Noris'in evine doğru yöneldiğinde ben de bizim evimize girdim. Felix içeri girmemiş, Nicolas'ı görünce onun yanına gitmişti. İçeri girdiğimde Holly'yi mutfakta buldum, vakit kaybetmeden su ısıtmaya başlamıştı. Midemdeki bulantı biraz azalmış olsa da tamamen geçmemişti, sanki sürekli tekrarlayacakmış, bu bulantı hiç geçmeyecekmiş gibi geliyordu.

"Mide bulantın dışında başka bir sorunun var mı?" diye sordu Holly bana doğru dönerken.

Başımı iki yana salladım. "Sadece midem bulanıyor. Biraz da hâlsiz hissediyorum, hâlsizliğim dün başladı. Sanırım birkaç kez kustuğum için bedenim hâlsizleşti."

Holly dikkatli gözlerle beni inceledikten sonra birkaç bitki yaprağını bardağın içine attı. "Aslında Astrid," dedi. "Abin bana durumundan bahsettiğinde hasta olabileceğini düşünmedim. Seni yıllardır tanıyorum, daha öncesinde nasıldın bilmiyorum fakat seni tanıdığım süre içerisinde doğal sebeplerden kolay kolay hasta olduğunu görmedim."

Doğal sebepler derkenki vurgusu gözlerimin kısılmasına neden oldu. "Ben de hasta gibi hissetmiyorum."

İmalı bir bakış atıp, "Endymion'un da sana bayat ya da bozuk yiyecekler yedirmeyecek kadar dikkatli olduğunu düşünecek olursak, düşündüğün sebepten olmadığı da belli oluyor," dediğinde gözlerimi kaçırdım. Haklıydı, Endymion dikkatli ve düşünceli biriydi.

"O zaman çok da önemli bir şey değil."

"Veya tam tersi çok önemli olabilir," deyip bedenini tamamen bana doğru döndürdüğünde kaşlarım çatıldı. "Beni yanlış anlamazsan eğer sana bir soru sormak istiyorum."

Bir an ciddileşmiş olmasının beni endişelendirdiğini hissettim. "Tabii, sorabilirsin."

"En son ne zaman kanamanın olduğunu hatırlıyor musun?"

Neden bunu sorduğunu düşünürken bir yandan da sorusunun cevabını düşündüm. Reglimin son gününde hep birlikte piknik yapmıştık, o gün bitmişti. Ne zaman piknik yapmaya gittiğimizi düşündüğüm sırada yıllardır görmediğim o kızıl şimşekler sanki beynimde çaktı. Düşünürken eğdiğim başımı hızla kaldırıp Holly'ye baktım.

"Holly," derken sesim çatlamıştı. "Benim iki hafta önce regl olmam gerekirdi, bu nasıl aklımdan çıkar?" Kelimeler kafamın içinden o kadar hızlı geçmeye başladı ki başım döndü. Holly'nin iması ve gelen farkındalıkla gözlerim irileşti. "Daha önce de geciktiği olurdu fakat en fazla 3 4 gün."

Holly yüzünde oluşan şefkatli gülümsemeyle bana yaklaştı. "Belli ki bitki çayımın çözebileceği bir durum değil."

"Ama..."

"Sakinleş," dedi yanımdaki sandalyeye otururken. Elini dizime koyup dizimi yavaşça okşadı. "Hamile olup olmadığını öğrenebiliriz."

"Hamile mi?" Bedenim ürperdi.

Gözlerim mutfak tezgâhına takıldı. Ben dağılan düşüncelerimi toplamaya çalışırken, "Bekle beni, hemen geleceğim," dedi Holly. O hızla yanımdan ayrılırken gözlerimi tezgâhtan ayıramadım.

Aklımdan geçen hiçbir cümlenin, hiçbir düşüncenin içinde hamilelik olmamıştı. Mümkün olabilir miydi? Endymion'la aramızda yıllardır bir ilişki vardı, bu süreçte aklıma birkaç kez gelmesi dışında hiç hamileliği düşünmemiş, dile getirmemiştim. Ellerimin heyecandan mı yoksa tedirginlikten mi titrediğini bilmiyordum. Üzerimde öyle büyük bir şok vardı ki ne hissettiğimi bilmiyor, bu hislere bir isim veremiyordum.

Sadece hızlı nefes alış seslerimi duyduğum o birkaç dakikanın sonunda biri hızlı adımlarla mutfağa girdi. Gelen kişinin de nefesleri benimki kadar sesli ve hızlıydı. Başımı yavaşça kaldırdığımda endişeyle bakan bir çift ela gözle karşılaştım, sertçe yutkundum.

"Astrid," dedi abim bana yaklaşırken. "Holly bir anda gelip senin yanına gelmem gerektiğini söyleyince..."

"Abi," dedim gözlerinin içine bakarken, sesim titrek çıkmıştı.

Titrek sesimi duymak, gözlerindeki korkuyu büyüttü. Önümde diz çöküp dizlerimde duran ellerimi tuttu. "Bir yerin mi ağrıyor? Ne oldu?"

Holly'nin neden onu çağırdığını biliyordum. Abim isterse görebilirdi, hissedebilirdi. Sharon'ın hamileliğini de onun sayesinde öğrenmiştik.

Gözlerim dolarken başımı hızla iki yana salladım. "Hayır, bir yerim ağrımıyor."

Bir elini yanağıma uzattı, yanağımı yavaşça okşadı. "Neden bu hâldesin öyleyse? Anlat bana."

"Senden bir şey isteyeceğim," dediğimde hızla başını salladı. Yanağımda duran elini tutup karnıma doğru indirdiğimde kaşlarını çatarak hareketlerimi izledi. Elini karnıma koyup kendi elimi de elinin üzerine bastırdım. "Bir şeye bakmanı isteyeceğim."

Ashton neyden bahsettiğimi anlamayıp karmaşık bir ifadeyle gözlerime baktı. Bana bir şey olduğu düşüncesi onu öyle bir korkuya, çaresizliğe sürüklemişti ki odaklanamıyor gibiydi. Bir süre sonra gözleri karnımda duran ellerimize indiğinde, gözlerinin irileştiğini fark ettim. İrice açılmış gözleri hızla gözlerime tırmandı.

"Astrid," dediğinde, titreyen dudaklarım büküldü. Elimi geri çektiğimde, elini biraz daha karnıma bastırdı. "Sen..."

"Hamile miyim?" Gözyaşlarım bu sorumla birlikte gözlerimden taştı. Abimin elinin altından sızan kızıl ışık, ikimizin de yüzüne yansıdı. Sanki içimde bir ateş taşıyordum, abim elini o ateşe bastırmış, gözümüzü kör edebilecek güçteki o ışığın önünü kesiyordu.

"Evet," dedi kısık bir sesle. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırık, onun sesinden daha gürdü. "Benim güzel kardeşim içinde bir çiçek büyütmeye başlamış."

Artık sessizce değil, hıçkırarak ağlamaya başladığımda abim doğruldu, yanımdaki sandalyeye oturup beni kollarının arasına çekti. Ashton sorumu doğruladığı andan beri kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki yerinden çıkması an meselesiydi. Kollarımı sıkıca beline sarıp ağlamaya devam ettiğim sırada şefkatle sırtımı okşadı. Bir süre sonra gözyaşlarıma gülüşlerim eklendi. Gülmem abimi de rahatlatmış olmalı ki kaskatı duran bedeni gevşedi. Zihnimdeki kara bulutlar yavaşça geri çekildi, güneş düşüncelerimin üzerinde doğdu.

"Hamileyim," diye fısıldadım. Heyecan, bütün duyguların arasından sıyrılıp baş gösterdiğinde karnıma dokunmak istedim. İçimde, iki gündür bana durmadan kendini hatırlatmaya, göstermeye çalışan, Endymion'la bana ait olan bir parça vardı.

"Senin adına çok sevindim." Abim geri çekilip yanağımı sertçe öptü. "Dayı olacağım."

Burnumu çekerken kıkırdadım. Gözlerimi içeri giren Holly'ye çevirdim. İkimize de dikkatle baktı, gözlerimi yavaşça açıp kapattığımda yüzündeki tedirginlik bir anda silindi ve rahat, derin bir nefes aldı. "Sağlıkla doğsun, güzel kızım."

"Teşekkür ederim," deyip gülümsedim.

Abim bir anda ayağa kalktı. "Hemen herkese söylemeli ve kutlamalıyız."

"Ashton," dedim eline uzanırken. "Herkesten önce Endymion'la konuşmalıyım. İlk önce onun öğrenmesi daha iyi olur." Bir an bana tedirgin bakınca, "Duyduğunda hepimizden daha çok mutlu olacağına eminim. Belli etmemeye çalışsa da bir çocuk sahibi olmak istediğini biliyordum," diye devam ettim.

Başını sallayıp avucundaki elimi dudaklarına götürdü, elimin üst kısmını öptü. "Biz gidelim o hâlde, konuşun siz. Siz söylemeden de biz kimseye söylemeyiz."

"Teşekkür ederim."

Abim tekrar elimin üst kısmını öptükten sonra geri çekildi. Holly de bana kısaca sarılmış, ardından da abimle birlikte dışarı çıkmıştı. Gözlerimi pencereye doğru çevirdim, tırnağımı kemirirken Endymion'a bu konuyu nasıl açabileceğimi düşünmeye başladım. Herhangi bir korkum yoktu, herhangi bir ters tepki alacağıma da ihtimal vermiyordum. Tek sorun söze nasıl başlayacağımı bilmememdi.

Ne kadar süre o sandalyede oturup pencereden dışarıyı izlediğimi bilmiyordum ama hava kararmaya yüz tutmuştu. Endymion'a gelmemesini, benim oraya geleceğimi söylediğimi hatırlayınca oturduğum yerden yavaşça kalktım. Beni bekliyor olmalıydı. Hava biraz serinlediği için kanepenin üzerine bıraktığım hırkamı alıp üzerime geçirdim. Geçen zaman, Antares gibi Antares'in sıcaklığında da ufak değişimler yaratmıştı.

Evden çıkıp kapıyı kapattım. Tam önüme döneceğim sırada önüme çıkan bedenle irkildim. Başımı kaldırdığımda, Endymion'un yıldız gibi parlayan gözleri gözlerime tutundu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa tahmin ettiğim gibi beni merak etmişti.

"Holly bir saat önce geldi. Sen gelmeyince merak ettim," dedi yüzündeki ifadeleri doğrulayarak. "Mide bulantın geçmedi mi? Doktor çağırmamı ister misin?"

"Endymion," dedim eline uzanıp, elini sıkıca tutum. "Yemekten önce seninle konuşmak istediğim bir konu var." Kaşları hızla çatıldı. Hava kararmak üzere olduğu için Earl'ün evlerimizin etrafını saran ışıkları açtığını göz ucuyla gördüm. "Gel benimle."

Gözlerindeki sorgunun farkındaydım, biraz da korku vardı. Bu da ne konuşacağımızı kestiremediğinden olmalıydı. Elinin üzerini okşamam onu biraz gevşetse de bedenindeki kasılma tamamen geçmemişti. Evlerimizi çevreleyen çitlerin önüne dek yürüdük, dışarı çıkmadan çitin önünce durup boştaki elimi çitin tahta yüzeyine bastırdım. Elini bırakmadan bedenimi ona doğru çevirdim. Çitin çevresine belli aralıklarla yerleştirilmiş direkler vardı, her direkte de birer ışık yanıyordu. Tam arkamdaki direkten yayılan ışık, ikimizin de yüzlerini aydınlatıyordu.

Sarı ışığın altında griden çok maviye benzeyen gözlerine bakarken sertçe yutkundum. Benden önce davranıp, "Gözlerin kızarmış," dedi. "Hasta oluyorsun. Doktor getireceğim."

"Hasta değilim," dedim kendimden emin bir şekilde. Hasta değildim, hamileydim. "Holly bana bakması için Ashton'ı çağırdı. Biliyorsun, o bir tanrı."

Başını sallarken dikkatli gözlerle beni izlemeye devam etti. "Sende kötü bir şey mi gördü?"

Endişesinin arttığını fark edince hızla başımı sallayıp diğer elimi de eline uzattım, elini avuçlarımın arasına aldım. "Hayır, kötü bir şey yok. Sadece bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum," dedim sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak. "Karnıma bakmasını söyledim." Kaşları daha sert çatıldı. "Hamile olduğumu söyledi."

İlk başta söylediğim şeyi idrak edememiş gibi bir süre yüzüme baktı. Çatık kaşları gevşedi, dudakları yavaşça aralandı. Elini tutan ellerim terledi, sertçe yutkundum. Şaşkınlık hızla yüzüne yayıldığında gözleri irileşti. Arkamda duran ışık bir anda patlayınca irkilerek yerimde sıçradım. Sonra bütün ışıklar bir bir patladı ve biz karanlığa gömüldük. Karanlıktı ama gözleri ay gibi parlıyordu.

"Hamile misin?" Kısık sesle sorduğu soru beni bir kez daha yutkundurdu, başımı aşağı yukarı salladım. "Hamilesin!"

Elini geri çekip bir anda beni kucakladığında çığlık atarak güldüm. Kollarımı boynuna sardığımda dudaklarını boynuma bastırdı. Belimde duran elinin titrediğini hissedebiliyordum. Dolan gözlerimle gülmeye devam ederken beni birkaç tur döndürdü. Boynumda, omuzlarımda gezen dudakları, içimdeki bütün endişeleri silip yok etmişti.

Endymion beni kucaklamaya devam ederken Felix'in, "Astrid hamileymiş Holly!" diye bağırdığını duydum. Işıkların bir anda sönüşü, karanlığa gömülmemiz herkesin sokağa dökülmesine neden olmuştu.

"Seni seviyorum," dedi Endymion sıcak nefesi boynumu sararken. "Hamilesin."

Elim gür, siyah saçlarının arasına kaydı, saçlarını yavaşça okşadım. "Seni seviyorum."

Briella'nın, "Ben teyze oluyorum!" diye bağırışı Endymion'la beni güldürdü.

Yavaşça Endymion'un kucağından indim. Bize doğru hızla gelen iki bedenle duraksamaya fırsatım olmadan dört kol tarafından etrafım sarıldı. Briella ve Noris beni sıkıca sararken bir yandan da birbirlerini itiyorlardı, sarsılan bedenim midemi daha da bulandırmıştı. Bunu fark eden Endymion, belimi kavrayıp kendine çekerek beni onlardan uzaklaştırdı.

"Yavaş olun biraz," dedi onları azarlar gibi. Noris onu dinlemeyip tekrar bana sarılmak için hamle yapınca, Endymion elini onun göğsüne koyup durdurdu. "Onu biraz daha sarsarsanız ben de sizi sarsmak zorunda kalacağım."

Gülerek, "Tamam, sorun yok," dediğimde Endymion onlara dik dik bakmaya devam etti.

"Tebrik ederim," dedi Sharon yüzündeki büyük gülümsemeyle bize bakarken. Abimle birlikte yan yana durmuş, yüzlerindeki gülümsemeyle bize bakıyorlardı.

Endymion elimi tuttu, onlara doğru ilerledik. Elfin heyecanla bana sarılırken Douglas burun kemerini sıkmış bir şekilde tam arkasında duruyordu. Ashton, Douglas'ın omzuna vurup, "Ağlıyor musun sen?" diye sordu alayla.

Douglas, "Dayı olmaya hazır mıyım diye düşünüyorum," dedi aynı şekilde durmaya devam ettiği sırada. Sonra elini yüzünden çekip bana sarılan Elfin'in koluna elini koydu. "Müsaade et kedicik."

Elfin şaşkınca geri çekildi. Douglas'ın kolları beni ani bir hareketle sardı, beni sertçe kendine çekti. "Tuhaf davranıyorsun..."

"Sarılmaya devam et bana," dedi beni daha da sıkarken. Bu hâline gülmeden edemedim.

Bir süre sonra Endymion boğulduğumu fark edip onu da benden uzaklaştırmıştı. Diğerleriyle de sarılmış, tebriklerine gülümseyerek karşılık vermiştim. Herkesin yüzünde büyük bir gülümseme vardı ve eve döndüğümüzde, akşam yemeği için masaya yerleştiğimizde, belki de buraya taşındıktan sonraki en mutlu yemeklerimizden birini yedik.

Yemek boyunca Endymion'un bakışları gibi elleri de üzerimde gezindi. Heyecanlıydı, mutluydu ve elleri omzunda, dizimde, kolumda gezinirken duygularını saklamıyordu. Onun her zaman parlak olan gözleri, artık bir ışıktan farksızdı. Herkes gülüşerek sohbet ederken dizimde olan eli karnıma kaydı, parmaklarını yavaşça karnımda gezdirirken gülerek abimle konuşmaya devam etti. Gülerken gerilen dudaklarına, beyaz dişlerine, parıldayan gözlerine baktım. Onu böyle görmek beni de mutlu ediyordu.

Gözlerimi karnıma indirdim, Endymion'un karnımda gezen parmaklarına baktım. Bir yanım hâlâ bu durumu idrak edemiyormuş gibiydi ama heyecanım bir kalp gibi karnımda çırpınıp duruyordu. Elimi karnıma indirdiğimde, parmakları parmaklarımı kavradı. Bana bakmadan konuşmaya devam ederken parmakları elimi okşadı.

Her yeni gün, beraberinde yeni şeyleri de getirirdi. Bazen iyi, bazen kötü. Bugünün bize getirdiği bu iyi haber, hissediyordum ki diğer günlere de ışık tutacak, her günüme iyilikleri ekecek, her gün bizi biraz daha iyileştirip mutlu edecekti.

🦂

Aylar sonra tekrar merhaba... Umarım geçen bu birkaç ayda güzel şeyler yaşamışsınızdır ve şu anda iyisinizdir.

Öncelikle yaz aylarında paylaşacağımı söylediğim özel bölümü yeni paylaşabildiğim için kusura bakmayın. Yoğun geçen günlerimin arasında özel bölüm yazabilecek vakti bulamadım. Baştan savma, olmuş olsun diye de bir şey yazmak istemediğim için erteledim. İstediğim anda yazmak daha çok içime sinecekti, ki öyle de oldu.

Finalin üzerinden neredeyse 9 ay geçti. Bu süre içerisinde yeni başlayan onlarca insan oldu. Yeni başlayıp okuyan, yorumlayan herkese de teşekkür ederim, umarım severek okuduğunuz bir hikâye olmuştur.

Bir özel bölüm daha paylaşacağım. Muhtemelen onu da şubat başı ya da ortası paylaşırım. Kesin tarihi yine buradan söylerim.

Dün ilk bölümünü yayımladığım yeni kurguma da göz atmayı unutmayın!

Kendinize iyi bakın, görüşmek üzereee❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

9.1K 2K 8
Tufan, uyandığında kendini yılan dolu bir mağarada bulan; mağlup edilmiş bir kraldı. Kaybettiği savaşın ardından öldüğünü sanıyordu fakat Kader Tanr...
1M 45.3K 45
Yoksa siz çocukken yaşadığınız şeylerin öylece geçip gittiğini mi sanıyorsunuz?
7K 626 8
facts ¡Semekook¡
11.6K 1.8K 52
ilk kelime: 11 aralık 2022 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontro...