AKASYA

By peteichor_

41.6K 2.1K 497

"Bu çocuğu tanıdığımı hissediyordum. Çok yakından tanıdığımı... Sanki benim bu çocukla bir hikayem olacaktı v... More

~KARAKTER TANITIMI~
~KİTABIN KONUSU~
1.BÖLÜM: TANIDIKLIK HİSSİ
2.BÖLÜM: İKİ DEV
3.BÖLÜM: VEDA ÇİÇEĞİ
4.BÖLÜM: ARKADAŞIZ
5. BÖLÜM: İKİ YABANCI
6.BÖLÜM: TANIDIK DUYGULAR
7.BÖLÜM: MUCİZE
8.BÖLÜM: SALEP
9.BÖLÜM: İKİNCİ BİR SON
10.BÖLÜM:SARHOŞ
11.BÖLÜM: KÜÇÜK KIZ
12.BÖLÜM: UÇURUM
13.BÖLÜM: KONSER
14. BÖLÜM: KORKU
15.BÖLÜM: SESSİZLİK
16.BÖLÜM: KAZA
17. BÖLÜM: KOMA
18.BÖLÜM: DOĞUM GÜNÜ
20.BÖLÜM: MUTLULUK
21.BÖLÜM: LAL'İN KALBİ
22.BÖLÜM: KAMP
23. BÖLÜM: ANNEMİZ
🌸DUYURU🌸
24.BÖLÜM: "MAŞA VE KOCA AYI"
25. BÖLÜM: SEVGİLİ KENDİM
26.BÖLÜM: SONSUZ MUTLULUK
27.BÖLÜM: DOSTLUK
28.BÖLÜM: MEZUNİYET
29.BÖLÜM: BARIŞ'N LAL'i
30.BÖLÜM: FİNAL
VEDA

19.BÖLÜM: BİLİNMEYEN NUMARA

694 49 15
By peteichor_

"Gülümsedim. Poyraz'a gülümsedim. Satırlarına gülümsedim. Harflere, kelimelere, önümde ipiyle oynayan Mucize'ye, kulaklarımdaki Çağan Şengül'ün sesine gülümsedim."

19.BÖLÜM: BİLİNMEYEN NUMARA

Boş yollarda yürümeye devam ediyordum. yavaş yavaş yollar zihnimde canlanıyordu. sağ taraftaki yola saptım ve düz yolda yürümeyi sürdürdüm. Kucağımdaki mucize sık sık miyavlıyor ve titriyordu. Sabah pırıl pırıl parlayan güneş yavaş yavaş bulutların ardına saklanırken havada oldukça serinlemeye başlamıştı. Üzerimdeki kot ceket ısınmama yetmezken kucağımdaki Mucize'nin de üşüdüğünü hissediyordum. Mucize'yi biraz daha sıkı sarmalayarak ceketimin içine sakladım. adımlarımı hızlandırdım. Tam o sırada boş sokağı, karanlığı bölen araba ışıkları ve uzun zamandır duymadığım motor sesi doldurdu. Arkamdaki araba ani frenle durduğunda arabanın içinden darmadağın bedeni, dağınık saçları, dolu dolu gözleriyle Poyraz indi ve arabaya mesafeli bedenime doğru hızla adımlarla yaklaşmaya başladı.

"Akasya!"

Yüzüme oturan gülümsemeyle Mucize'ye döndüm.

"Birazdan ısınacaksın ufaklık."

Poyraz bedenimi sıkıca sardığında aramızda kalan Mucize miyavlamaya başladı.

"Buldum seni! Buldum! Çok korktum be güzelim. Neredeydin sen?"

Poyraz transa geçmiş gibi saçlarımı okşarken sayıklıyor ve Mucize'yi asla duymuyordu. Yüzümdeki gülümseme genişlerken hafifçe mırıldandım.

"Onu eziyorsun..."

Poyraz'ın bedeni gerilirken usulca ayrıldı bedenimden.

"Anlamadım?"

Ceketimin içine sakladığım minik Mucize'mi çıkarttım ve kucağıma aldım bir bebek misali.

"Onu, Mucize'yi eziyorsun."

"Miyav!"

Mucize sinirle miyavladı. Evet sinirle! İnsanların duyguları varsa elbetteki hayvanlarında vardı. İnsanlar sinirle haykırabiliyorken, mutlulukla konuşuyorsa, ağlayıp üzülebiliyorsa hayvanların duyguları olmaması olanaksızdı. Bir kedi heyecanla, üzüntüyle, sinirle miyavlayabilirdi. Buna şaşırmak olanaksız olurdu. Poyraz gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle silerek gülümsedi. Elimdeki minik kediyi kolları arasına alarak küçük bedenini Şevket dolu bakışlarla incelemeye başladı.

"Merhaba ufaklık. Demek adın mucize?"

Poyraz'da benim gibi kedinin isminden emin olmak istercesine beklentiyle kucağındaki minik kediye bakıyordu. Sanki kedi dile gelip ismini söyleyecek gibi beklentiliydi Poyraz. O an Poyraz'ın kucağında şaşkın şaşkın Poyraz'a bakan kedi bir anda ismini söylese Poyraz hiç şaşırmayacak gibiydi. Mucize bir anda miyav dediğinde Poyraz çatık kaşlarla, burnunu çekerek bana döndü.

"Bu ufaklığın adı mucize değilmiş, adının miyav olduğunu söylüyor."

Hafifçe kıkırdayarak Mucize'yi yeniden kollarımın arasına aldım.

"Evet bu ufaklık ismi konusunda biraz inatçı çıktı!"

Poyraz gülümseyerek dudaklarını önce alnıma sonra kucağımdaki minik kediye bastırarak belimden destek verdi. Tam arabaya doğru döndüğümüz sırada arabadan yükselen motor sesiyle olduğumuz yerde şaşkın şaşkın birbirimize baktık.

"Has siktir!"

Poyraz sinirle önümüzden geçip giden arabasına yöneldiğinde olanları yeni idrak ediyordum. Bilmediğimiz bir sokağın ortasında Poyraz'ın arabası çalınmış ve biz dımdızlak kalmıştık.

"Bir bu eksikti! Bu nasıl bir gün Ya?!"

Poyraz sinirle çenesini kaşırken sakin adımlarla arabanın arkasından bakan Poyraz'ın yanına ilerledim ve bir elimi omzuna çıkarttım.

"Önce dönelim ardından karakola gideriz."

Poyraz bir süre düşündükten sonra çaresizce başını salladı ve üzerindeki montun fermuarını sonuna kadar açarak üzerinden çıkarttı.

"Sen giy de şunu. Yürüyelim bari ne yapalım?"

Poyraz elindeki montu bedenime sararken tepkisizce hareketlerine ayak uyduruyordum. Tek üşüyen ben olsaydım sorun olmayacaktı ama ceketime sığınmış bu küçük beden dakikalardır titriyordu. Poyraz bedenime bilmem kaç beden büyük gelen montunu sardığında montun içinde kaybolduğumu hissetmiştim. Poyraz beni baştan aşağı süzerek dudaklarını birbirine bastırdı.

"Mucize'de oldukça sevmiş olmalı. miyavlaması hemen kesildi."

Gülümseyerek başımı salladım.

"Artık üşümüyor."

Poyraz gülümseyerek bir kolunu omzuma sardı ve usulca boş sokakta ilerlemeye başladık. Şu an arabamız çalınmasına rağmen, yürüdüğüm yolları unutmama rağmen, eve uzak olmama rağmen kendimi dünyanın en güvende insanı gibi hissediyordum. Beni saran bu kollar sıcak bir evden, kapıları kilitli bir arabadan daha güvenliydi. Önemli olan evinde olmak değildi evin gibi hissettiğin kişiyle olmaktı ve Poyraz bana evimden daha güvenli hissettiren tek kişiydi.

"Tüm gün kumsal kumsal dolaştık. En sonunda internetten bu kumsalın adresini buldum ve buraya geldim. Yanılmadım, buldum seni. Telefonum da arabada kaldı! Allah kahretsin kimseye haber de veremedik."

Poyraz yeni hatırlarmış gibi dert yandığında omuz silktim.

"Canını sıkma hem sanırım evden çok uzakta değiliz. Yani değiliz değil mi?"

"Güzelim bu kadar nasıl yürüdüğün hakkında en ufak bir fikrim yok ama yürüyerek anca bir saate evde oluruz. Gerçekten çok başarılı bir yürüyüş olmuş!"

Poyraz son sözlerini alayla söylediğinde gözlerimi devirerek dirseğimi Poyraz'ın karnına geçirdim. Poyraz'dan bir adım uzaklaşarak sinirle Poyraz'a döndüm.

"Çok konuşuyorsun."

"Susarsam konuşmam için yalvarırsın ama."

Gözlerim büyürken Alayla Poyraz'a döndüm.

"Bak sen! Demek öyle? İyi sus o zaman."

Poyraz yalandan bir anahtarla ağzını kilitleyip anahtarı da fırlatırcasına attı. Olmayan anahtarı! İlk on dakika sakin ve sessiz geçtiğinde Poyraz'ın sessizliği sıkılmama sebep olmuştu.

"Tamam konuş hadi."

Poyraz omuz silkerek yürümeye devam etti.

"Poyraz ya! Konuşsana hadi."

Poyraz kaşlarını havaya kaldırarak 'bak gördün mü benim sesim olmadan yapamıyorsun' bakışları attı. Aklıma gelen düşünceyle elim başıma gitti ve başım dönüyormuş gibi kaşlarımı çatarak olduğum yerde durdum. Bak bakalım sessizliğini nasıl bozuyorum Poyraz bey!

"Başım dönüyor..."

Sesim fısıltı gibi çıktığında Poyraz panikle önümde durdu ve gözleriyle bedenimi hasar tespiti yaparcasına süzdü.

"Ne oldu Akasya'm? İyi misin? Kucağıma alayım seni gel-"

Bir anda elim ağzıma giderken gülmeye başladığımda Poyraz bir kaşını havaya kaldırıp ellerini beline yerleştirdi ve sinirle gülüşümü izledi.

"Böyle konuşursun işte."

Poyraz sinirle bir adım üzerime attığında bende bir adım geriye attım. Susuyordu sadece adım adım yaklaşıyordu çatık kaşlarıyla. Onun öne attığı adımlar benim geriye attığım adımlara sebep olurken bu kez şaşkınlıkla hala bu oyunu sürdüren Poyraz'a döndüm.

"N-Ne yapıyorsun?"

Poyraz cevap vermeden üzerime gelmeye devam ederken bu kez abartıp koşmaya başladım. İlk başta peşimden koşmuyordu ama kısa sürede koşarak yanıma ulaştı ve bir anda ayaklarım yerden kesildi. Dudaklarımdan çıkan kesik çığlıkla kendimi kısa sürede Poyraz'ın kucağında buldum. Kollarımı Poyraz'ın boynuna sardığımda kahkahalarım boş sokakta yankılanıyordu. Poyraz'la dinlene dinlene iki saat içinde eve ulaşabilmiştik. Eve ulaştığımız yollar öyle ıssızdı ki sadece bir kaç insan görebilmiştik. Yolun büyük bir kısmını Poyraz'ın kucağında geçirmiştim. Bahçe kapısından içeri girdiğimizde, Poyraz elimi büyük eliyle sararak adımlarını hızlandırdı ve önüne ulaştığımız kapıyı çaldı. Sadece bir kaç saniye içinde annem büyük bir coşkuyla kapıyı açarak üstüme atladı. Gözleri ağlamaktan şişmiş, sesi kısık çıkıyordu. Annemin kısılmış sesine babamın telaşlı sesi karıştı.

"Kızım! Neden söylemedin Poyraz? Saatlerdir kafayı yedik!"

Babam Poyraz'a çıkıştığında hızla araya girdim.

"Baba Poyraz'ın arabası çalındı. Telefonumuzda yoktu tabii. Haber veremedik."

Annemin tek umrunda olan benmişim gibi az önce ayrıldığı bedenimi tekrar kollarının arasına aldı. Tamamen içeriye geçtiğimizde Poyraz ardımızdan kapıyı kapattı. Montumun içinde miyavlayan Mucize varlığını hatırlatırken annem hayrette sıkıca sardığı bedenimden ayrıldı.

"Hay Allah! İyice kafayı yedim Musa, kedi miyavlaması duyuyorum."

Annemin sesiyle dudaklarımı birbirine bastırarak Poyraz'a döndüm. Oda gülüşünü bastırıyor gibiydi.

"Handan merak etme kafayı Yemedin bende aynı sesi duyuyorum."

Usulca içime sakladığın Mucize'yi montun içinden çıkartıp kucağıma aldım. Annem ve babam hayretle kucağımdaki kediyi izliyordu.

"Nereden çıktı kızım bu?"

Bu hayret dolu sesin sahibi annemdi

"Oda kaybolmuş, onu da bırakmışlar. Bizde birlikte yolumuzu bulduk."

Annem buruk gülümsemesiyle elimdeki kediyi kucağına alıp havaya kaldırdı. Babamda bir elini annemin beline koyarken diğer eliyle annemin kucağındaki mucizenin başını hafifçe okşamaya başladı. Bu görüntü dudaklarımda bir gülümseme oluştururken gözlerimi şefkatle doldurmuştu. Öyle güzel, öyle müthiş gözüküyorlardı ki... Poyraz beni kolunun altına alırken gözleri annemlerin üzerinde geziniyordu. Bunu fark eden ve başka gözlerinin varlığına inandığım babam biraz önceki halinden eser kalmazken, çatık kaşlarla Poyraz'ın eline döndü. Gözleriyle Poyraz'ın elini kırabilirmiş gibiydi. Babamın bakışlarını fark eden Poyraz eli ateşe değmiş gibi çekti omzumdan. Bu gergin anı, kurtarıcı meleğim, annem böldü. İşte bu!

"E hadi çocuklar acıkmışsınızdır. Bu ufaklığa da süt ısıtalım. Yalnız Asya yarın Mucize hanımı veterinere bir götür kontrolden geçsin."

Gülümseyerek başımı salladım.

"Tamam anne!"

Anneme bizimle kalabilir mi diye sormama gerek kalmadan annem kalabileceğini söylemeden, belli etmişti. Annem Mucize'yi kucağıma bırakarak yanaklarımı sulu sulu öptü ve mutfağa ilerledi. O sırada babam, Poyraz'la aramızdaki kısa mesafenin arasına girmiş, biraz önce Poyraz'ın omzuma bıraktığı kolunun yerine kolunu sarmıştı, az önceki anı silercesine. Babamın kolunun altında salona ilerlediğimde Poyraz'ında arkamızdaki adım seslerini duyuyordum. Yarım saat içinde annemle masayı hazırlamış ve yemek yemek için oturmuştuk. O yarım saati annemin verdiği nutukları dinlemekle ve Babamın Poyraz'a anlattığı askerlik anılarıyla geçirmiştik. 

"Hadi kuzum bol bol yiyin iyice süzüldün."

Annem masada duran yiyecekleri uzatırken hepsinden azar azar önce kendi tabağıma sonra Poyraz'ın tabağına koyuyordum. O sırada bu anı bozan tabiki babamın kıskançlık dolu sesi olmuştu.

"Poyraz beyin kendi eli yok mu? Kendi tabağını dolduramıyor mu? Sen yorma kendini güzelim. Hatta sen bırak, Poyraz ikinize de hazırlasın."

Poyraz babamın sözleriyle dudaklarını birbirine bastırıp annemin sıradaki uzattığı yiyecekten önce benim tabağıma, sonra kendi tabağına doldurdu ve hafifçe kulağıma fısıldadı.

"Baban yemek yerine beni yiyecek birazdan."

Dudaklarımdan çıkan, engelleyemediğim kıkırtı sessiz masada yükselirken babam, ders anlatırken Gülen öğrencileri uyarma edasıyla bilindik sözcükleri döktü gerilmiş, Aralık dudaklarımdan.

"Bize söyleyin de bizde gülelim."

Babam bir klişeye başlarken daha da büyümüştü gülüşüm.

"Yok bişey babacığım. Poyraz yemekleri çok beğenmişte onu söylüyor."

Babam gururla gülümseyerek anneme döndü aşk dolu bakışlarla.

"Tabii güzel olacak benim güzel karımın elinin değdiği bir şey nasıl çirkin olsun?"

Annemin yanakları utançla kızarırken gülümseyerek izliyordum onların yılların tüketemediği aşkını.

"Aman Musa!"

Poyraz'la gülüşlerimiz birbirine karışırken bir saatte tamamlamıştık güzel sohbetlerimizle, eşlik ettiğimiz akşam yemeğini. Uzun zamandır geçirdiğim en huzurlu, en doyurucu akşam yemeği olmuştu. Tabii bu yemekten biri daha oldukça faydalanmıştı. Mucize... tüm gece süt içip durmuştu. Şimdi ise odamda, odamı dolduran kısık müzik sesiyle ve yerde iple oynayan mucizeyle huzurla oturmuş vakit geçiriyordum. Poyraz gideli bir saatten fazla olmuştu. Annem ve babam uyumaya gittiğinde bizde mucizeyle odama çıkmıştık. Yarın ilk işim mucizeye konfor alanı sağlamak olacaktı. Şimdilik babamın yemekten hemen sonra alıp geldiği kedi kumu ve kum sepeti vardı Mucize için. Yavaş yavaş alışacaktı kumuna. Düşüncelerimin arasında telefonuma düşen bildirim sesiyle telefonumu elime aldım. Bir mesaj vardı. Bilinmeyen bir numaradan.

"Aşık olunası bir güzelliğiniz var."

Çatık kaşlarla mesaja girdim. Profil bile yoktu.

"Anlamadım?"

Diyerek yanıtladım bu belirsiz mesajı. Saniyeler sonra yeniden bildirim sesi müzik sesine karışarak odayı doldurdu.

"Aşık olunası bir güzelliğiniz vardı, bende aşık oldum. İzin almadım ama, size aşık olabilir miyim?"

Ya sabır! Kimdi bu mesajları atan, bilinmeyen numara. Gergince yeniden klavyede parmaklarımı gezdirmeye başladım

"Kimsiniz?"

"Sizi senelerce beklemiş, aramış, çaresizce yerinizi Akasya bahçesiyle doldurmuş öylesine bir adamım ben. Aşkınızı kalbime sığdırmaya çalışan sıradan bir adamım."

Yüzümde bir gülümseme oluşurken gözlerim dolu dolu olmuştu. Bu mesajlar bilinmeyen birinden gelmiyordu bu mesajlar, bu hayatta en çok bildiğim adamdan geliyordu. Poyraz'dan geliyordu. Parmaklarım klavyede gezinirken yüzümdeki afallamış ifade yerini kocaman bir gülümsemeye bırakmıştı.

"Ya demek öyle? Peki neden ben? Bende sıradan bir kızım. İki sıradan insan neyi başarabilir?"

Kulaklarımda o an Çağan'ın fısıltısı avaz avaz yankılanıyordu boş odanın içinde.
"Bi' denizcinin evine dönmesi, kırlangıçların umrunda olmaz. Şimdi kuş vuran bir sapan kadar merhametsiz sensizlik. Ait olmadığım bi denizin tam ortasındayım. Yüzeceğim sana varana kadar kulaçlarım."
Çağan'ın sesine birde telefonumdan yükselen bildirim sesi karışmıştı.

"İki sıradan insan; belki hiç bir şey, Belkide çok şey başarabilir. Belkide onca imkansızlık içinde bile hala bir arada olmak, o iki sıradan insanın sıradanlığıyla büyük bir mucizeye dönüşüverir kim bilir?"

Gülümsedim. Poyraz'a gülümsedim. Satırlarına gülümsedim. Harflere, kelimelere, önümde ipiyle oynayan Mucize'ye, kulaklarımdaki Çağan Şengül'ün sesine gülümsedim.

"Balkona çık güzel çiçeğim."

Çatık kaşlarla balkona adımladım. Gördüğüm görüntü dudaklarımın şaşkınlıkla aralanmasana sebep oldu. Poyraz balkonuma dayadığı merdivenle balkona ulaşmış ve merdiveni yeniden katlanmakta uğraşıyordu.

"P-Poyraz?"

Poyraz katladığı merdiveni balkona bırakırken ellerini birbirine vurup silkeledi.

"Güzelim? Ne oldu?"

Şaka mı yapıyordu? Balkondan odama tırmanmış ve bana sanki durduk yere ona sesleniyormuşum gibi ne olduğunu soruyordu.

"Delirdin mi sen? Ne işin var burada!?"

Sesimi istemsizce yükselttiğimde Poyraz hızla eliyle ağzımı kapattı.

"Şşt güzelim, babana beni öldürtmek mi istiyorsun? Sessiz ol."

Başımı salladığımda Poyraz elini ağzımdan çekmişti.

"Asıl sen kendini babama öldürtmek istiyorsun. Hem sen karakola gitmeyecek miydin?"

Poyraz omuz silkerek bakışlarını çatımla buluşturdu.

"Sen bana bir kaç gün önce çatından bahsetmiştin değil mi? Baktım hava güzel. Neden olmasın dedim. Belki benimle de bir çatı seansına hayır demezsin? Hem karakol işiyle babam ilgileniyor merak etme."

Poyraz'ın rahat tavırlarına abartıyla gözlerimi devirdim ve Poyraz'ın elinden tutarak odaya adımladım. Dolabımı açtığımda içinden çıkarttığım iki battaniyeyi poyraz'ın kucağına bıraktım ve yerde meraklı gözlerle bizi izleyen Mucize'ye döndüm. Mucizeyi kollarımla sardıktan sonra kapıyı kilitledim. Eee ne olur ne olmaz! Poyrazla yeniden balkona ulaştığımızda önden Poyraz çatıya çıkarken kullandığım merdivenleri tırmadı ve kucağımda tuttuğum Mucizeyi aldı. Daha sonra Poyraz'ın çatıya rahat çakabilmek için yere bıraktığı battaniyeleri uzatarak Poyraz'a verdim.

"Sıra bende."

Diyerek Merdivenleri tırmanmaya başladım. Poyraz kucağındaki mucizeyle gülümseyerek merdivenleri tırmanan beni izliyordu. Çatıyla ulaştığımda battaniyeyi bedenime sarıp her zamanki yerime oturdum ve Mucize'yi Poyraz'ın kucağından aldım. Bu kez Poyraz bedenine diğer battaniyeyi sarıp yanıma oturdu. Nefesini yüzümde hissediyordum. Oldukça yakındık. Kucağımda Mucize, yanımda Poyraz, bedenimi saran sıcak battaniye ve üzerimizi örten yıldızlarla huzuru iliklerime kadar hissediyordum. Poyraz cebinden çıkarttığı telefonu alarak Kısık sesli bir müzik açtı.

"Senden sonra kalbimi, Sevgilere kapadım
Ben seninle o günü, Bin yıl gibi yaşadım."

Bu huzur verici müzik şu an dinleyebileceğimiz en doğru, en kusursuz müzik gibiydi.

"Çatı seansına müzik de dahildi diye hatırlıyorum?"

Başımı salladım hevesle. Müziğin güzel melodisi kulaklarımızı doldururken Gözlerim ayın aydınlattığı Poyraz'ın yüzüyle buluştu. Gözlerindeki ay yansıması zaten kusursuz olan gözlerini biraz daha kusursuz yapmıştı.

"Poyraz..."

Fısıldamıştım. Nedensiz bir fısıldamaydı bu. Öylesine bir fısıldamaydı. Bir şey söyleyeceğimden değildi dudaklarım o an Poyraz'ın ismine muhtaç kalmış gibiydi.

"Akasya..."

Poyraz'da aynı tınıyla söylemişti ismimi. İkimizde bu anın verdiği huzurla sarhoş olmuş gibiydik. Poyraz'ın dudakları dudaklarıma en fazla bir santim uzaktı. Poyraz'ın Aralık dudaklarından çıkan ılık nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Poyraz'ın gözleri gözlerime huzurla bakıyordu. Konuşmuyorduk. Tek ses Poyrz'ın telefonundan yükselen kısık sesti. Mucize bile bu anın verdiği huzurla bedenimi saran battaniyenin içinde uyuyordu. Poyraz'ın bir eli saçlarıma karıştı. Yüzüme hafifçe değen saçlarımı yavaş hareketlerle kulağımın arkasına Sıkıştırırken yüzünde huzur dolu bir gülümseme vardı. Yanaklarımın al al olduğunu hissediyordum. Benimde bir elim Poyraz'ın pürüzsüz yanağını buldu. Usul usul okşadım yanağını. Ona dokunurken ellerim titriyordu. Soğuk havanın titretemediği elimi Poyraz'ın teni titretiyordu.

"Seni öpmek istiyorum."

Poyraz'ın dudaklarından dökülen kendinden emin sözcükler dudaklarıma çarparken büyük bir Özlemle karşıladım bu isteğini.

"Öp o zaman."

Poyraz dudaklarımın dibindeki dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve yavaş yavaş hareket ettirmeye başladı. Dudaklarımı Özlemle öpüyordu. Sindire sindire, ürkütmeden, şefkatle öpüyordu. Benimde dudaklarım aynı hızda hareket ediyordu. Büyük bir Özlem duyuyordum ona. Bitmek tükenmek bilmeyen bir Özlem. Klişeyse klişe olsun. Tam da şu an birbirimizi, yıllardır çölde susuzluktan ölmek üzere olan ve son nefesini vermeden önce suyuna kavuşan, yeniden hayata dönen biri gibi öpüyorduk. Sindire sindire, kana kana öpüyorduk birbirimizi. Dudaklarımız zorlukla birbirinden ayrılırken alınlarımız birleşmişti. Nefes nefeseydik. Dudaklarımızdan çıkan titrek nefesler birbirine çarpıyordu.

"23 Mart, hayatımın en huzurlu günü."

Poyrazın sözleriyle gülümsedim.

"23 Mart..."

"Son arzun nedir diye Gelip de bana sorsalar
Gözlerime bakıp da Her şeyi anlasalar..."

BÖLÜM SONU
_____________________________

Selam! Yeni bölüm karşınızda. Sizi seviyorum keyifli okumalar.❤️

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

Oy verip yorum yapmayı unutmayın
lütfen destekleriniz benim için oldukça önemli yorumlarınızı tek tek okuyorum❤️

Yayınlanma Tarihi: 03.12.2023

WhatsApp'ta Yağmur / Petrichor🦋 kanalını takip edin: https://whatsapp.com/channel/0029VaEbQO79cDDVUw06iy0e

Eğer bu linkten ulaşamazsanız İnstagram hesabımdaki attığım hikaye de de link var aynı zamanda mesajda atabilirsiniz💙

TikTok: petrichor0_1
İnstagram: peteichor_0

Arkadaşlar  TikTok ve İnstagram hesabımda kitap hakkında videolar paylaşıyorum bilginize
_____________________________

Continue Reading

You'll Also Like

356K 21K 21
Falcı numarası yerine Rus Mafyasına yazmak hayatın bana oynadığı bir oyun muydu? Belki de aşkın tatlı olmayan bir tesadüfüydü... Mafya Bey; Küçük bi...
30.5K 8.1K 23
Üst komşularını kendilerine ayarlamaya çalışan en yakın arkadaşların operasyonu. !Texting!
30.1K 3.2K 43
Boşanan bir çift birlikte kurdukları işlerini ayrılmalarına rağmen devam ettirmek zorunda kalır.
47.2K 2.8K 30
Aşiret Gerçek ailem serisi : İzem Güneş Ulukan 21 tanesi abisi olan izemin gerçek ailesi ortaya çıkarsa ne olur? Kaos tabi ki ! Neyseki izem kaos aş...