blood in the water | sasusaku

By azediala

5.7K 622 1.1K

Kaos Konohada sadece bir başlangıçtı. [ SLOW UPDATE ] © the fanart in the cover belongs to @tenartist More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
🎄 18 🎄
DUYURU!

19

117 17 51
By azediala

Yeni yıla girdikten sonra çok geçmeden oradan ayrılmıştık. Yılın ilk günü tatildi fakat annem çalışmanın verdiği genel yorgunluk nedeniyle dışarıda pek vakit geçirmemekte ve bir an önce eve gidip dinlenmekte kararlıydı. Bu noktada ben de ona hak vermiyor değildim. Okul benim için her ne kadar eğlenceli geçse de yorucu olabiliyordu ve tatil fırsatı bulmuşken bunu annemle beraber tembellik ederek geçirmeyi tercih ederdim.

Bizi eve bırakan ise Sasuke'ydi.

Ben zahmet etmemesi konusunda büyük bir hevesle ısrar etsem de bu saatte iki tane genç kadını tek başına bırakmanın yakışık almayacağını söyleyerek bizi bırakmanın bir yolunu bulmuştu. Eğer sadece ben olsaydım kesinlikle kabul etmezdim elbette ama annem bu teklife hiç de isteksiz yaklaşmamıştı. Yani sırf anneme kolaylık olsun diye kabul etmek durumunda kalmıştım.

Eve gidene kadar yol sessiz geçmişti. Sasuke zaten sessiz bir tipti, benim onunla konuşma gibi bir arzum yoktu ve olsa bile annem yanımızdayken onunla konuşmazdım. Annemin de uykusu gelmiş gibiydi ve yeni yıla girdiğimi saatlerdeki kadar enerjik değildi artık.

Nihayet eve vardığımızda daha fazla Sasuke'yi görmeyeceğim için tanrıya şükür ettim ancak annem Sasuke'yi salmamakta ısrarcı gibiydi. Sasuke bizi bırakıp evine geçecekken annem onu durdurmuş, hatta kapımıza kadar getirmişti. Eğer saat geç olmasaydı eminim Sasuke'yi bir şeyler içmek için eve bile davet ederdi. Şanslıydım ki saat geçti.

Annem mutfağa gidip yılbaşı için yaptığı kurabiyelerden birkaç tanesini plastik bir kaba koymuştu ve şimdi Sasuke'ye uzatıyordu, sanki gereği varmış gibi. Beyefendi dışarıdan da yiyebilirdi daha iyilerini.

"Bunları götür, lütfen Sasukeciğim. Yılbaşı için yapmıştım, şanslısın ki sana da pay düştü."

Annemin yaptığı kurabiyeler tatlıydı ve gereksiz bir şekilde Sasuke'nin tatlı sevmediğini hatırladım. "O tatlı sevmez, anne. Yiyeceğini pek sanmıyorum." dedim annemin kurabiyeleri vermesini engellemeye çalışarak. Çoktan teklif ettiği için şimdi geri çekmek çok kabaca olurdu ama Sasuke alışıktı sonuçta bu tarz tavırlara. Hatta onun sevgi dilinde kabalık bile olabilirdi. Yani böylesine bir kabalık onun için etkisiz eleman falan olmalıydı.

Sasuke ise kısa bir şaşkınlıkla bana baktı fakat bir cevap vermesi gerektiği için geri anneme döndü ve beklemediğim bir şekilde kurabiye dolu kabı eline aldı. "Çok teşekkür ediyorum," Bakışları geri beni bulduğunda sinir bozucu gülümsemesi biraz daha genişledi. "Ve hayır, tatlıları severim ama sevmesem bile bu kurabiyeleri yememek büyük bir hata olur, lezzetli olduklarına eminim."

"Ah, ne şeker! En kısa zamanda yorumlarını bekliyorum o zaman."

Aklıma bu sefer de ona kurabiye vermek istediğim ama bana kabalık ettiği o an geldi. Şimdi hatırlıyorum da, annemin kurabiyeleri koyduğu kap benim o zamanki götürdüğüm kabın aynısıydı. Bu detay daha da sinirimi bozdu ve gözlerimi devirdim. Nereden çıkmıştı ki annemdeki bu sevecenlik bir anda? Sanki Sasuke hak ediyormuş gibi!

"Yorumlarımı Sakura ile iletirim muhtemelen. Yeniden çok teşekkür ediyorum."

"Asıl biz teşekkür ederiz bizi bıraktığın için."

"Size iyi geceler ve yeniden iyi yıllar diliyorum."

Böylelikle Sasuke'yi nihayet postalayarak onun yüzünü görme işkencesinden kurtuldum. Gevezelik edesi tutmuştu resmen tüm gece boyunca. Hayır, annem kafasını saracak bir tip değildi de. Çenesinin bu kadar düşmesine ne sebep olabilirdi ki?

Tam odama çıkacaktım ki annem, "Ne hoş çocuk! Erkek arkadaşın mı yoksa?" diye sordu ve beni olduğum yerde şoka uğramış vaziyette bırakarak su almak için mutfağa geçti.

"Ne alakası var, anne?" diye carladım panikle. "Erkek arkadaşım falan değil! Arkadaşım bile değil hatta. Sadece aynı kulüpteyiz. Beni görünce gelip bi selam vermişti." dedim annemin kafasını bulandırabilecek düşünceleri erkenden def etmek adına.

"Ah, öyle mi... Erkek arkadaşın olması düşüncesi çok hoşuma gider diyemem doğrusu ama Sasuke iyi birine benziyor. Erkek arkadaşın olsa dert etmezdim sanırım."

Annemin dediklerine yüzümü buruşturdum. Şaka mıydı bu kadın? Emin ol, gerçek yüzünü görsen ederdin, diye iç geçirdim.

"Ailesi kim bu arada? Tanıdığımız birileri mi?"

Annem eczacı olduğu için dükkana gelip giden müşterilerden kimin kim olduğunu az çok biliyordu. Annemin müşterisi olduklarını sanmıyordum ama kasabada Uchiha adını duyup bilmeyen de yoktu, yani annemin onları tanıması için müşterisi olmalarına gerek yoktu.

"Fugaku Uchiha'nın oğlu." dedim büyük bir merakla(!)

Annem bardağına su doldurmayı bırakıp bana döndü. "Gerçekten mi? O çocuk Uchiha mı?"

"Niye bu kadar şaşırdın ki? Bir önemi mi var? Hepimiz gibi biri işte."

Aslında annemin tepkisi pek yersiz değildi. Eskiden olsaydım ben de her adı geçtiğinde böyle abartı bir tepki verirdim ama artık akıllandığım için onların da bizim gibi olduğunu biliyor ve herhangi bir yakışıklı mit karakterinin torunları gibi olmadıklarını hatırlayarak tepki veriyordum. Hoş, karakterlerine bakınca biz normal insanlar gibi değillerdi ama bu başka bir konuydu.

"Hayır, hayır. O şekilde düşünmedim elbette. Sadece," bardağı tezgaha koyup yanıma geldi. "Yani bilirsin, kasabanın kurucu ailelerinden. Üstelik her ne kadar kabullenmesi zor olsa da güç önemlidir ve böyle bir kasabada torpilin olmadığını söylemek zor olur."

Bundan kastını anlamadım. Kurucu ailelerden biri olmaları ya da kasabada torpil dönmesi ve güçlü olmalarının ne gibi bir olayı vardı ki?

"Yani öyle bir çocukla ilişkin olsa fena olmazdı diyorum."

Annemin dediğine yüzümü buruşturdum. Gerek Sasuke'nin kabalığını gerek de pislik Nick'in Tenten'e yaptıklarını düşününce varlıklı ve gücü olan biriyle olma düşüncesi mide bulandırıcı geliyordu.

"Zengin ve güçlü birisi umurumda değil. Normal ve saygılı birilerini tercih ederim. Hem nasılsa ben bu kasabada durmayacağım sonsuza kadar. Eğer doktor olursam kesinlikle duracağım yer olmayacak yani. Bu da birinin gücüne ihtiyaç duymayacağım anlamına gelir."

Yüzüme bilmişce bir gülümsemenin hakim olmasına izin verip üzerimi değiştirmek için odama çıktım. Şu mini elbiseden bir an önce kurtulmazsam içinde patlayacaktım.

SASUKE

Arabayla eve doğru sürerken aklımı tamamen yolda tutmaya çalışıyordum. İlk kez araba sürerken kontrolümü sağlamak bu kadar zordu çünkü bu gece aklımdan bir türlü çıkmak bilmiyordu. En son hangi yıla bu kadar mutlu girdiğimi hatırlamıyordum. O kadar uzun zaman olmuştu ki... Öncekinde abim Itachi vardı, annem vardı, babam vardı. Bütün aile birlikteydik. Bazılarında Obito ve Shisui de olmuştu. O günlerden geriye ise hiçbir şey kalmamıştı. Ne annem buradaydı, ne de Itachi. İkisinin gidişi ardından babam da kendi kabuğuna çekilmiş ve vaktinin çoğunu işe ayırmaya başlamıştı. Bu yüzden bu yılbaşı uzun bir zamanın ardından hem yeni bir soluk olmuştu hem de yeniden mutlu geçmişti, en azından benim açımdan.

Elbette annemin olmasını çok dilerdim fakat, tanrı yalvarışlarımı duymuş olmalı ki, bu seferkinde Sakura ile birlikteydim. Umarım bundan sonrakilerde de olacaktı fakat bunun için öncelikle hatalarımı telafi etmeli ve onun karşısına düzgün bir erkek olarak geçmeliydim.

Onu bir sonraki gün görüp göremeyeceğimi, görürsem ne yapacağımı ya da yapmayacağımı ve bunun gibi türlü türlü senaryo üzerinde düşünürken eve çoktan gelmiştim. Arabamı bir kenara gelişigüzel park edip indikten sonra beni karşılayan ilk şey tanıdık bir arabaydı. Adımlarım yavaşlayıp gerçekten bildiğim o araba olup olmadığını düşünürken yokluğumda bir sorun çıkıp çıkmadığı ihtimaliyle hızlandım ve kapısı zaten açık olan evime direkt giriş yaptım. Tıpkı bıraktığımdaki son ses müziğin hakim olduğu bir ortam vardı fakat içeridekiler yaklaşık olarak iki saat öncesine göre daha kafası güzel gibiydi. Kimisi bir köşede saçma sapan dans ediyor, kimisi ya sırtını duvara dayamış ya da yerde uyuyor, kimisi merdivenlerde veya bulduğu herhangi bir köşede birbiriyle yiyişiyordu.

Yeni yıla çoktan girdiğimize ve bizzat Sakura'yı görmek için verdiğim bu partide artık Sakura olmadığına göre şu sinir bozucu ve gereksiz kalabalığı postalayabilirdim. Evin kapısını tüm gece açık bırakıp her isteyenin elini kolunu sallayarak girmesine izin vermek yeterince büyük bir olaydı zaten. Daha fazlasına müsaade etmek için geçerli bir nedenim yoktu. Yarın tüm gün bu dağınıklığı temizlemekle meşgul olacaktım nasılsa. Gün benim için yorucu da geçmişti. Bir an önce dinlenmek istiyordum.

Müziği bir anda kapattığımda nihayet gürültü kaynağı kesildi ve sabahtan beri şişen kafam büyük bir huzura erdi. Sırada misafirler vardı. Ellerimi birbirine çarpıp tüm ilgiyi kendime çektim. "Parti bitti! Dağılma vakti!"

Büyük bir çoğunluk isyan edip sızlanırken takımdan çocuklar yanıma gelip partinin devam etmesi için ısrar etse de bunu yapmam mümkün değildi.

"Sizi nazikçe kovuyorken ısrar etmeyin. Emin olun, babamın kovmasını tercih etmezsiniz." dedim babamın geleceğine dair birkaç yalan sıraladıktan sonra. Çevrem başta olmak üzere üzerimde büyük bir ilgi olduğu aşikârdı fakat insanların bana gösterdiği ilginin aynısını babamın da gördüğünü söyleyemeyecektim. Kendisi gerekmedikçe işi olmayan kimseyle iletişim kurmazdı ve bu da onu epey gizemli gösterdiği gibi insanların zihninde kötü ve katı imaja sahip olmasına da neden oluyordu. Zaten benim gördüğüm ilginin kaynağı da görselimdi. Aksi halde babamla aynı imajı paylaşıyor olurduk çünkü oğlu olarak ondan zerre farkım yoktu.

Kalabalık güç bela, isyan ve sızlanmalarla evden ayrıldığında kapıyı, bir daha asla ya da uzun bir süre boyunca böyle bir parti vermemek üzere kapattım.

Sırada ise bir başka konu vardı. Dışarıdaki arabanın sahibi.

Hem diğer odalarda kalanların olup olmadığını görmek hem de şu arabanın "sahiplerini" bulmak için koca evi kontrol etmeye başladım. Mutfak ve bahçe dahil olmak üzere neredeyse erişilebilecek her oda boştu. Lavabo hariç.

Lavaboya girdiğimde birkaç saniyeliğine öylece neye uğradığımı şaşırdım çünkü tanımadığım iki kişi vardı ve bir şeyleri bölmüştüm. Yine çok da tatmin olmayan, taş gibi bir surat ifadesi takınmıştım ve tanımadığım iki kişi tepkimle gerilmiş olmalıydı.

"Parti bitti," dedim yaptıkları şeyi görmezden gelmeye çalışarak. Ortamdaki atmosfer giderek tuhaflaşacaktı yoksa.

Neyse ki kafayı fazla bulmamış olsalar gerek, sorgulamak ya da beni uğraştırmak yerine hiçbir şey demeden lavabodan çıktılar. Hemen arkalarında, çıkışa kadar onlara eşlik edip yolladıktan sonra asıl işime döndüm. Evin en azından gözlemleyebildiğim kadarını gezmeme rağmen başka birilerini bulamamıştım fakat aklıma gelen son yer konusunda içimde değişik bir his vardı. Sanki oraya bakmam gerekiyormuş gibi.

Bodrum katta babamın şarap odası vardı. Görüntüsüyle tam da eski tür şarap odalarını andırıyordu. Ayrıca babamın gizli tuttuğu bir başka odaya da açılıyordu. Yani anlayacağınız şarap odası, diğer odalar kadar girme özgürlüğüne sahip olduğumuz bir oda değildi. Fakat benim pek de ilgimi çekmediği gerçeğinden dolayı kilitli de değildi. Kafayı bulmak isteyen birilerinin epey ilgisini çekebilecek cinstendi ve arabanın sahipleri de tam olarak öyleydi. En azından bazıları.

Bodrum kata iner inmez, çok yüksek olmasa da, sesler işittim. Hislerimde yanılmamıştım. Buraya bakmak akıllıca olmuştu çünkü şarap odasına girdiğimde gördüğüm manzara tıpkı beklediğim gibiydi. tanıdık yüzler beni gördüklerinde konuşmayı bıraktı ve göz göze geldik.

"Ne işiniz var burada?" dedim tüm memnuniyetsizliğimi, özellikle ses tonuma da, yansıtarak. Aslında yüz ifadem her şeyi açıklıyordu ama...

Sasori birasından bir yudum aldı ve sırıtmaya başladı. Dediklerimi ciddiye almadıklarını, onlara bir etki etmeyeceğini ve bildiklerini okuyacaklarını biliyordum. Yine de tepkimi koymaktan başka çarem yoktu. En azından bu kadarını bilmeliydiler.

"Sana da hoş geldin, Sasuke."

"Ne işiniz var diye sordum. Üstelik Itachi de yok. Siz ne halt yiyorsunuz burada?"

Birbirimizi tanıyor olmamız ya da Itachi'yle yakın olmaları öyle ellerini kollarını sallayarak buraya gelebilecekleri anlamına gelmiyordu. Kötü çocuklar olduklarını düşünmüyordum ama fazla yüz vermenin anlamı da yoktu.

"O burada, bir emaneti alacağını söyledi."

"İnsan düzenlediği partiye bizi de çağırır, seni hergele!" dedi aralarından bir türlü ısınamadığım Deidara. Diğerlerinin aksine aralarında benimle yaşıt olan tek kişi oydu ve onun da benden pek hoşlandığı söylenemezdi zaten. İşin aslı abimden de pek hoşlanmıyordu ve güneylilerin arasına alınmasından da hiçbir zaman memnun olmamıştı. Abimi aralarında kabul edemeyen tek kişi oydu fakat abim çoktan onlardan biri olmuştu ve kendi kuralları gereği ona dokunamıyor, aksine arkasını kollaması gerekiyordu. Bu yüzden bana garezinin olması çok doğaldı. Itachi'den çıkaramadığı öfkesini, onlardan biri olmayan benden çıkarabilirdi.

"Buralara girip çıkma konusunda sizi uyarmıştım. Görüyorum ki pek de sikinizde değil."

"Aynen öyle, değil." Uyuzca diyebileceğim bir şekilde gülümsedi.

Kendileri bilirdi. Onları uyarmama rağmen hâlâ fazla gevşek davranıyorlardı ve bunun sonucunda olabileceklerden ben sorumlu değildim nasılsa. En kötü senaryoda sıyrılmanın bir yolunu da bulurdum.

"Neji konusunda herhangi birinizin bir olayı yok, değil mi? Dürüst olun. Aranızda bu olayla en ufak bir ilgisi bile olan varsa buraya ayak basamaz."

Kakuzu denen, sadece fazlasıyla paragöz olduğunu bildiğim ve para için neredeyse yapmayacağı şey olmayan eleman oturduğu yerden kalktı ve bana yaklaştı. "Bak seni hergele, biz kuyruğumuza basmayan adamı sokmayız. Şu Neji denen arkadaşın da kuyruğumuza basmadıysa, bizim bir ilgimiz yok demektir."

"Düzgün konuş benimle." dedim dişlerim arasından bastırarak. Benimle böyle konuşamazdı hiçbiri. Hem benim evime izinsizce giriyor hem de benimle hiç de hoş olmayan bir dilde konuşuyorlardı.

"Konuşmazsak ne olacak?" diyerek Deidara da araya girdi. "Bizi mi öldüreceksin? Sana babanın parasıyla bakıcılık yapan korumalarına mı dövdürteceksin yoksa?"

Bakıcı kısmıyla yaptığı bebek imasına takılmamaya çalıştım. Parası olan herkese bu imalarda bulunmaktan başka bildikleri yoktu nasılsa.

Ama yine de geri çekilmeyi pek sevdiğim söylenemezdi. "Belki," dedim ben de onlara doğru bir adım atıp. "Belki öldürtürüm, belki de dövdürtürüm."

Deidara öfkeyle yerinden fırlayıp tam karşıma geçtiğinde yakama yapıştı. Ne hemen yanından geçtiği Kakuzu ne de diğerleri ona engel olma zahmetine girmemişlerdi bile.

"Belki de ilk önce biz seni dövmeliyiz, hm?"

"Kimse kimseyi dövmeyecek!"

Duyduğumuz tanıdık sesle hepimiz kapıya döndük. Bu Itachi'ydi. Az önce bir emanet için geldiklerini söylemişlerdi ama Itachi'nin elinde herhangi bir şey yoktu. Tabi dışarıdaki arabaya koymadıysa.

"Burada ne arıyorsunuz, Itachi?"

Itachi yaklaşık olarak üç yıl kadar önce bizi, bu aileyi terk edip evden gitmişti. Gerçi o zamanlarda da ortada pek aile diye bir şey kalmamıştı. Tamamen çatlamamıştı da, ancak Itachi'nin gidişiyle çatlakların dayanma gücü tükenmişti. Önce annemle başlamış, Itachi ile tamamen bölünmüştü. Babamın direkt haberi olmuştu ama evi terk ettikten sonra Kuzeylilere, özellikle de arkamda duran Kuzey Yılanları'na katıldığını çok sonra öğrenmiştim ben.

Babamla arasında görünür hiçbir sorun olmamıştı. Aksine babam Itachi'yi hep över ve onu el üstünde tutardı. Bu öyle bir seviyedeydi ki babamın sadece Itachi'yi sevdiğini, sadece ona odaklandığını ve benim onun için hiçbir değerimin olmadığını sanırdım. Çok çabalayıp Itachi'ye yetişirsem babamın gözüne gireceğimi düşünürdüm. İşte Itachi'yi bu derece severdi babam. Onun favorisiydi. Ta ki Itachi evi terk edene kadar.

Aralarında bir sorun olduğunu o günden sonra anladım. Bizden gizledikleri bir şeyler vardı. Ya da benden. Belki de annem de biliyordu ve dönmemesinin bir nedeni de buydu. Kim bilir?

Itachi evi tamamen terk ettikten sonra annem geldi ve anlamadığım bir tartışma çıktı. Ardından annem tekrar şehirdeki evimize gitti ve o günden beri buraya hâlâ gelmedi de. Babamla ayrılmış falan değil ama onu görmek istemediğine ve babam aralarındaki, Itachi'yi de ilgilendiren şey her neyse onu düzeltene kadar buraya dönmeyeceğini dair bir şeyler söylemişti.

Fırsat buldukça annemi görmeye ben gidiyordum. Böyle ayrı ayrı takılmaları canımı sıksa da annemin bir bildiği olduğunu düşünerek geri döndürmeye çalışmamıştım. O zamanlar çok şey olmuştu. Olan her şey üst üste gelmişti ve farkına varmadan benim bile dengemi bozmuştu.

Annem kanser hastasıydı ve stresten uzak durması gerekiyordu. Tüm bu olanlara sebep olan şey neyse çok önceden başlamıştı ve bu yüzden önce annem hastalığını da bahane ederek uzaklaşmıştı. Sonra Itachi evi terk etmişti. Geriye koca evde sadece ben ve babam kaldık. Bu süreçte yanımda olan tek bir kişi vardı. Naruto. Ta ki babam onunla olan ilişkimi bitirmemi isteyene, hayır, emredene kadar.

İstemeden de olsa Naruto'yla aramızdaki bağları kopardım. Ondan direkt uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Selamlarını almamış, yanına hiç gitmemiş ve benimle her iletişime girmeye çalıştığında görmezden gelmiş ya da bir şeyleri bahane ederek kaçmıştım. Buna sebep olan şeyi hâlâ bildiğini sanmıyordum ama mesafe koymaya çalıştığımı çok geçmeden anladı ve çabalamayı bıraktı.

Neler döndüğüne dair zerre bilgim yoktu. Tek bildiğim hepsinin nedeninin babam oluşuydu. İsteklerimiz ya da yaptıklarımız babamın çıkarlarıyla uyuşmuyordu. Bu kadarını görebiliyordum. Neji ile olan ilişkimden de rahatsızlık duyduğunu hissetmiştim ama Naruto'yla olan ilişkimin aksine buna karışmamıştı. Tuhaf. Görünürde Uzumakiler'le bir sorunumuz yoktu ama Hyūgalar'la her anlamda rakiptik.

"Almam gereken bir şey vardı," Bakışları arkamdakilere kaydı. "Gidiyoruz. Oyalanmayalım burada."

Kuzey Yılanları gönülsüzce kalkarken Deidara ve Sasori'nin raftan aldıkları şaraplar dikkatimden kaçmadı. Baktığımı fark ettiklerinde ise hiç çekinme zahmetine bile girmediler. "Misafirperverliğinin karşılığına say." dedi Deidara utanmazca. Itachi'nin yanından geçip odadan çıktıklarında tam Itachi de çıkacaktı ki onu durdurdum.

"Itachi, bekle!"

Yanına gittim.

"Şu emanet ne?" Aslında onunla uzun uzun kalmak, vakit geçirmek istiyordum. Tekrar eve dönmesini söylemek istiyordum. O dönerse belki annem de döner, sorun her ne ise tartışır ve düzelirdik belki. Eskisi gibi olurduk.

"Seni ilgilendirmeyen bir şey. Kafanı bununla meşgul etme. Gerekli bir şey değil."

"Neden gidiyorsun?"

Elini omzuma koydu. Genel olarak, her anlamda yorgun olduğunu yüzünden okuyabiliyordum. "Artık burada yerim olmadığını biliyorsun, kardeşim. Sen... Kendine iyi bakmaya devam et yeter. Eğer beni merak ediyorsan, tek istediğim bu."

Bunun ne yeri ne de sırasıydı. Daha müsait bir zamanda ve ortamda konuşmamız gerekirdi ama Itachi'yi sık sık göremiyordum. "Neden gittin? Babamla ne oldu? Sen onun göz bebeğiydin. Size ne oldu? Sen gittikten sonra annem geldi ama iyi değildi. Anlatmıştım gerçi... Aileyi bu kadar dağıtan ne ve benden neden gizleniyor?"

Aradığım cevapları bulamadım yine de. Aldığım twk şey Itachi'nin sarılışı oldu. Sıkı sıkı sarıldı ve tıpkı eskiden yaptığı gibi saçımı okşadı. Yıldız ışıklarından başka ışığın olmadığı ağaç evimizin minik balkonuna çıkıp sadece gökyüzünü izlediğimiz zamanlarda yaptığı gibi.

"Anlaşılan babam sana hâlâ bahsetmedi," benden ayrıldı. "Merak etme, yakında bilgin olur. Zamanı geldi çünkü."

Konuyu ne zaman açsam hep bunu yapıyordu. Şifreli konuşuyordu ve aradığım cevapları asla vermiyordu. Babama sorduğumda ise vakti gelmediğini ve kendi işime odaklanmamı söyleyerek beni geçiştiriyordu. Şu bahsettikleri sokuk vakit ne zaman gelecekti?!

"Neyin zamanı geldi?"

Ama bu seferki cevabı beni şaşırttı. Çünkü o kadar da şifreli değildi ve bazı şeyleri tahmin etmeme sağlayacak kadar netti.

"Seni sağ kolu yapmanın. Bir zamanlar beni yapmaya çalıştığı gibi."

Bu hem ani olmuştu hem de beklediğim gibi bir cevap değildi. Bir iki adım geriledim.

"Babamın aradığı varis ben değilim. Olamayacağımı... Hayır, olmayacağımı öğrendiğinde de... tek umudu sensin. Beni eğitmeye başladığında senin yaşlarındaydım. Yani merak etme, yakında anlatacaktır. Belki 18. yaşını bekliyordur. Ya da okulunun bitmesini falan... Kendine dikkat et, Sasuke. Ayrıca evi herkese fazla açmamaya çalış."

Çıkıp gittiğinde yine bir dünya soruyla baş başa kalmıştım elbette ancak bu sefer bazı şeyleri de anladım. Varis olmaktan, babamın sağ kolu olmaktan bahsetmişti. Babam işlerini Itachi'ye devretme niyetindeydi, bunu anlamak güç değildi çünkü oğulları olarak bize kalacaktı zaten. Tüm bunlar nesilden nesile aktarılmış bir aile mirasıydı. Babam her ne istediyse, Itachi bunu reddetmiş olmalıydı. Bu yüzden babam yakında bana gelecekti yani. Ama istediği şey neydi tam olarak?

🦋˖ ۪˚༗᜴

Continue Reading

You'll Also Like

31.4K 1.8K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
52.6K 2.7K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
12M 585K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
123K 13.6K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...