GÖLGE KANI

yzrperest12 द्वारा

226K 19.9K 11.7K

Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve va... अधिक

BÖLÜM 1: IŞIK
BÖLÜM 2: DELİLİK
BÖLÜM 3: MASUMLUĞUN RENGİ
BÖLÜM 4: SÖZLER
BÖLÜM 5: YARANIN YARASI
BÖLÜM 6: KIZ ÇOCUĞU
BÖLÜM 7: HIÇKIRIK
BÖLÜM 8: KATİL
BÖLÜM 9: YARATIK
BÖLÜM 10: SAF NEFRET
BÖLÜM 11: YANSIMALAR
BÖLÜM 12: ACIMASIZLIK
BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER
BÖLÜM 14: SATRANÇLAR ve OYUNLAR
BÖLÜM 15: AKIL OYUNLARI
BÖLÜM 16: MERCAN
BÖLÜM 17: GÜÇ
BÖLÜM 18: KARANLIĞIN GÖLGELERİ
BÖLÜM 19: BAKMAK ve GÖRMEK
BÖLÜM 20: SİYAH ve BEYAZ
BÖLÜM 21: KİBİR
BÖLÜM 22: BELALAR
BÖLÜM 23: BİR DAMLA
BÖLÜM 24: İMKÂNSIZLAR
BÖLÜM 25: KALP KALBE
BÖLÜM 26: KARŞILIK
BÖLÜM 27: GÜLÜMSEMELER
BÖLÜM 28: YABANCILAR ve YALANCILAR
BÖLÜM 29: AV
FİNAL: ZAAFLAR
S2-BÖLÜM 1: CANAVARLAR
S2- BÖLÜM 2: BAŞLANGIÇLAR
S2- BÖLÜM 3: ZAFERLERİN KARANLIĞI
S2- BÖLÜM 4: İPLER
S2- BÖLÜM 5: DÜŞÜŞLER ve KALKIŞLAR
S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ
S2- BÖLÜM 7: FERYAT
S2- BÖLÜM 8: GEÇMİŞİN KÜLLERİ
S2- BÖLÜM 9: PUSU
S2- BÖLÜM 10: TUTSAK
S2- BÖLÜM 11: İÇİNLER
S2- BÖLÜM 12: OLANLAR ve OLACAKLAR
S2- BÖLÜM 13: DELİLİĞİN OYUNLARI
S2- BÖLÜM 14: HESAPLAR
S2- BÖLÜM 15: YÜKLER
S2- BÖLÜM 16: KİRLİ RUHLAR
S2- BÖLÜM 17: KARTLAR
S2- BÖLÜM 18: RİSKLER
S2- BÖLÜM 19: DELİLİĞİN SINIRLARI
S2- BÖLÜM 20: UMUTLAR
S2- BÖLÜM 21: KAN GÖLETİ
S2- BÖLÜM 22: FIRTINANIN İZLERİ
S2- BÖLÜM 24: ŞÜPHELER
S2-BÖLÜM 25: İHTİYAÇLARIN YARALARI
S2- BÖLÜM 26: PARADOKS
S2- BÖLÜM 27: AÇIK KALAN YARALAR
S2- BÖLÜM 28: ÇIĞLIKLAR

S2- BÖLÜM 23: ÇARESİZLİK

1.3K 171 111
yzrperest12 द्वारा

 
Hello hello heloooooo!!

Nasılsınız bakemmm???

Gününüz nasıl geçiyorrr???

Hadi bana bugün en mutlu olduğunuz anı söyleyinnnn!

Ummarım hayatınız hep o anlar gibi geçerrr!

Minnoşumuzu aydınlatarak bana da günüm için güzel haberler verebilirsinizzzzz!!

İyi okumalarrr!

🌜🌚🌛

"Çaresizlik sizi bir çıkmaz sokağa kapardı, o an yapabileceğiniz iki şey olurdu; Ya sadece duvara bakardınız ya da o duvardan atlardınız."

🌜🌚🌛

   Size de hiç ara ara içinize çektiğiniz nefesler bir hiçmiş gibi geliyor mu?

Bende ara aradan çok daha sık bir şekilde bu his geliyor, en azından artık.

Ben çok yorgundum ama daha her şeyin başında olduğumun da bir o kadar farkındaydım. Ama sanki... Sanki ben ne kadar yürürsem yürüyeyim bu yol hiç tükenmeyecekmiş gibiydi. Daha da kötüsü kendimi yine her şeyin başında bulmaktan korkuyordum.

Sanki ne yaparsam yapayım hep bir parçam burada kalacakmış gibi hissediyordum.

Sanki ne kadar can yakarsam yakayım benim canım hep yanacakmış gibi hissediyordum.

Dün olan her şey bir film şeridi gibi zihnimden geçiyordu. Çok şey olmuştu ama ben hiçbir şey yapmamış gibi hissediyordum. Benim büyük bir parçam aşağıdaki mahzenlerde can çekişiyordu.

Bir süre daha oturduğum yerde gözlerim kapalı bir şekilde durdum. "İzlediğin filmlerde buna benzer şeyler yok muydu?" Gözlerimi bu sözlerle araladım.

"İzlediğim hiçbir filmde dehşeti bu kadar iliklerime kadar hissetmemiştim." diye yanıtladım Bay Canavar'ı. Tüm çenesi kasılıydı. Sonunda iplerini kopardı ve tüm canavarını üzerime saldı. Elinin çenemi bulmasıyla kıracakmış gibi sıkması bir oldu. Acıyla gözlerimin dolmaması için direndim. Benim de tüm çenem kasıldı. Arkadaki Danny kasılarak bana baktı.

"Benimle dalga mı geçtiğini sanıyorsun sen?!" Nane kokan nefesi yüzüme yayılırken gözlerinin içine baktım. "Senin içindeki o aptal çocuğu parçalar ve sana yediririm, Gölge." dedi dişlerinin arasından. Sadece gözlerine bakmakla yetindim. Çenemi biraz daha sıktı, hiçbir mimik vermedim. Çenemi ve dolayısıyla beni ittirerek bıraktı. Sandalye geriye doğru sürüklenirken topuğumu yere bastırarak düşmeyi engelledim. Öfke dolu bağırması ofisi doldurdu. Bay Jaxsen ve Bay Ambrose sakin gözlerle bizi izliyordu.

Enerjimi tüm vücuduma yaydım. Kanayan avucumun birbirine yapışmasını sakince izledim. Gözlerimi Bay Canavar'a kaldırdım. Arkası dönüktü. Elini geçirdiği cam masadan kırıklar yere saçılıyordu. Hırsla bana doğru döndü. "Bana bak küçük geri zekâlı!" İşaret parmağını hırsla üzerime doğrulttu. "O saçma zihnin içindeki her ne boksa çözeceksin! Ve bunu o aptallara karşı kullanacaksın!" Gözlerindeki gri ışığa baktım. "O zincirleri ya sen kırarsın ya da ben o zincirleri sevdiğin herkesin boynuna geçiririm." dedi parmağını indirdikten hemen sonra. Biz göz gözeyken bir sessizlik oluştu. Ona öylece bakmaya devam ettim; Sakince, bıkkın, yorgun...

Demek damarına bastım Lionel Russel.

Güzel, o damarla seksek oynayacağım.

"Bu saldırılar senin yüzünden oluyor ve sen daha kanını bile kontrol etmeyi bilmiyorsun." Bay Ambrose'un sesi kulağıma bir çizik attı. "Bir gölge olmak dışında her şeysin." Gözlerimi Bay Ambrose'a çevirdim.

"Gölge olmak ne demek? Siz öğretir misiniz Bay Ambrose?" Yüzünden tiksinti ve öfke gelip geçti.

"Onu mahzene götür, Danny." dedi Bay Jaxsen beni baştan aşağı süzerken. Hâlâ oturuyordum.

"Caleb'ın da Aiden'ın da bir uzvunu istiyorum." Bay Canavar'ın sözleri ile bedenim titredi. Gözlerim ona çevrildi. Andım olsun Lionel Russel, seni her uzvun için inleteceğim.

"Sakın." dedim dişlerimin arasından.

"Benimle doğru konuş G..."

"Sen benimle doğru konuş!" diye bağırdım en sonunda. Hızla nefes alıp verirken etrafa enerjim yayıldı. Etraftaki camlar patlarken ayağa kalktım. Yerde duran camlardan gözlerimdeki altın ışığın yansımasını gördüm. "Sakın Lionel Russel! Onlardan hiçbir parça gitmeyecek!"

O da enerjisini etrafa yaydı.

"Ne yapabilirsin?" dedi buz gibi sesiyle.

Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. O an sanki her yeri yakıp üzerine de külleri kavanozlayabilirmiş gibi hissettim.

"O zaman bir gölge neler yapabilirmiş ona şahit olursunuz." Enerjimi daha baskın yaydım. Kalbim hızla çarpsa da o hızın herkesi boğabileceğini hissettim.

"Bunları yapmadan bana bir gölge neler yapabilirmiş göster, Eleanor." Elinin hareketiyle tüm camlar havalanıp oldukları yere geri döndü. Biraz daha çevirmesi ile hepsi kaynaştı. Gülümsemem yüzümden yavaşça düştü. "Yoksa ben sana Lionel Russel neler yapabilirmiş onu gösteririm." Enerjisini en baskın hâliyle yaymasıyla dişlerimi sıktım. "Şimdi git ve çalış. Çalış ki ben de onları öldürmemek için çabalayayım."

Başımı dikleştirip enerjimi geri çektim. Hepsine bir bakış atıp kapıya yöneldim. Kapıyı hızla açıp çıktım. Danny'nin ardımdaki adımlarını duysam da hızımı azaltmadım. Direkt olarak merdivenlere yöneldim.

Seni bu taşların arasına gömeceğim Lionel Russel.

Danny'nin kolumu tutup beni kendine çevirmesiyle çatık kaşlarımla ona döndüm. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?!" diye tısladı dişlerinim arasından.

"Artık yeter!" deyip kolumu tutuşundan kurtardım. "Bıktım! Bıktım! Hepinizden ayrı ayrı bıktım!" Gözlerindeki yansımadan gözümden gelip geçen altın ışığı gördüm. Ona doğru sokuldum. "Gölge mi istiyorsunuz?! Size süper bir gölge vereceğim!" Kaşları daha içe göçtü.

Biraz fazla iyi oynuyor olabilirdim.

Tabii bunda gerçeklerin etkisi de vardı.

Tekrar merdivenleri çıkmaya başladım.

Ve bom!

Bir anda tüm beynime kocaman bir ağrı saplandı. Kaşlarım hızla içeri göçerken elimle korkuluğa tutundum. Burnumdan akan sıcak sıvıyı hissederken ağzım aralandı. Danny'nin sesi uzaktan bir buğu hâlinde duyuldu. Ve tüm zihnimi ve vücudumu karanlığa teslim ettim.

Sayılır.

🌜🌚🌛

Hızlı hızlı solurken ayakta dikildiğim loş ışıkta ellerime baktım. Ters çevirip kendimi kontrol ederken sakince yeniden geri indirdim. Hızlı olmam gerekiyordu.

Sen beni arkadaşılarımla tehdit edersen ben de seni tüm sahip olduklarınla tehdit ederim Lionel Russel.

Başımı çevirmem ile kapılarımla karşı karşıya geldim. Direkt olarak kapıyı aralayıp kendimi kendi zihnimin akışına bıraktım. Anılarımdan çok daha farklı bir alandaydım. Etraf sadece karanlıktı. Tek bir nokta dahi görüşümde değildi. Bunu uyurken yapabileceğimi düşünmüştüm, daha kolay olur sanıyordum. Galiba daha önce hiç yapmadığım için biraz zorlanacaktım. Neyse ki ayrı olarak bir yardımcım daha vardı!

Enerjimi tüm vücuduma yaydım. Sonra bunu dış dünyada patlattım. Yüksek ihtimalle yakınımda olan çoğu kişi benden uzaklaşmıştı, zorla.

Karanlıktaki parlayan ipleri hayal ettim. Önümde onlarca ip belirmeye başladı. Zihnime sanki yeni ve bambaşka bir ağırlık oluşmaya başlamıştı. Bunu düşünmeyi bir kenara attım ve istediğim kişinin ipini istedim. Altından bir ip havalandı tüm karanlığın inadına. Bana doğru uzanmasıyla yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. Biraz hız kazanmanın vakti gelmişti.

Etrafım şekillenmeye başladı ve tanıdık bir alana dönüştü. Önümde kum torbasına hırsla vuran kıza baktım. Koyu kahve saçlarını tepesinde toplamıştı, dümdüz bir şekilde ensesine dökülüyorlardı. Buğday teni terle parlıyordu. Yeşil gözlerinde hırs vardı. Üzerindeki büyük tişört yumruğuyla dalgalandı. Yüzümde bir gülümseme vardı. Varlığımı fark etmesiyle gözleri bana çevrildi. Kaşları sertçe çatıldı, gözlerine şaşkınlık emareleri yerleşti. İşte karşımdaki kişi; Liona Roth.

İşte karşısındaki kişi; Claudia Roth.

"Claudia." dedi şaşkın bir tonla beni süzerken. Tam olarak o olmuştum. Altımda dizimle eşit boyutta bir etek, üzerimde ise uzun kollu, üzerime yapışan ince bir bluz vardı.

"Liona." diye cevapladım sakin bir tonla. "Benim tatlı yeğenim."

Tamamen düz bir hâle geldi. "Ne?" dedi anlamamış bir ifade ile.

"Yanlış kelimeler. Tam da senden beklenildiği gibi." Üzerine yönelen yargılayıcı bakışların farkına vararak etrafa bakındı. "Neden seni seçtim, merak ediyorsundur."

"Ne oluyor?" derken gözlerine yansıyan düşmancıl bakışlara baktım.

"Yanlış kelimeler, yine. Doğrusu "Neler olacak?" olmalıydı." Bir süre sadece yüzüme baktı.

"Beynimden defol git." dedi sadece başını iki yana sallayarak. Mücadeleci bakışlar.

"Neden? Bana uygun bir sebep ver ve ben de onu yapayım." Ona doğru bir adım atmamla irkilip geriye gidecek gibi oldu. "Bizden korkuyor musun?"

"Hayır."

"Zihninin bana ait olduğunu unutuyorsun, Liona." Gözlerimi kısıp başımı sola yatırdım. "Hatırlıyor musun? O hissi hâlâ hissediyor musun?" Etrafa kısa bir bakış attı.

"Zihnimin içinde, biriniz bir büyü yapsın." dedi sakin bir sesle. Ama ne yazık ki aradaki o titremeye duymuştum.

"Hatırlamıyor gibi duruyorsun, Roth. Hatırlatmamı ister misin?" Tek kaşım yavaşça havalandı. Zihinlere girip bir psikopat olmak da ayrı bir zevk veriyordu!

Etraftaki hareketlenmeye baktım. Ve bununla beraber bir çığlık patladı. Başı hızla o tarafa çevrildi. Benim de gözlerim yerde dizlerinin üzerine çöken kıza kaydı. Bir de herkese şüpheli bakışlar atan Elena'ya. Kim olacağına o karar vermişti. Neyse ki kötü biri olacağı konusunda güvence almıştım. Etraftaki hareketlenmeye baktım. Korku ve haz aynı anda herkese yayıldı. Nefesimi sertçe üflememle beraber tüm zihni bir çınlamaya esir oldu. İnleyerek eliyle başını tuttu, dizleri bükülmüştü. "Bana odaklanmanı tercih ederim. Herkesle ayrı ayrı ilgilenmeyi tercih ederiz." Sesim zihninde yankılandı.

Siz benimle alay ederseniz ben sizin hayatınızı alay konusu ederim.

Bana vâris derken dikkat etmeliydiniz.

"Ne istiyorsun?!" diye bağırdı dişlerinin arasından.

"Yine ve yine yanlış kelimeler, güzelim. Doğrusunu söylememe gerek var mı?" Elini kafasından çekip hırsla bana baktı.

"Neler istiyorsun?!"

"Yavaş yavaş, tabii bu zekâya." Gözlerinin içine baka baka değiştim, o oldum. Onun şimdiki hâli. "Biz çok sıkıldık, Liona Roth. Hepinizden. Buradan. Canımı sıkıyorsunuz." Biz mi yoksa ben mi? "Hepiniz çok sıkıcısınız. Ben de artık bu işe bir el atmam gerektiğini düşündüm. Haksız mıyım?"

"Liona savaş." dedi yandaki bir çocuk. Ona bakmadım dahi. Sadece acı çeken iniltisini duydum.

"Başka kimsenin sesini istemiyorum Liona." Üzerine doğru bir adım attım. "Sadece sen ve ben."

"Liona sadece üzerine git. Onu dinleme." diyen sese bu sefer baktım. Sarah dikkatle Liona'ya bakıyordu. Liona ise sadece bana bakıyordu.

"Ah, şu eski koruyucular. Onu da beceremediler zaten." Elimi iki yana açtım. "Gerçi kimse beceremiyor. Son gölge olmak biraz tehlikeli galiba." dememle birlikte Sarah'ın iniltisini duyulması bir oldu. Kalbimin içine bir oyuk açılsa da baş ettim. Daha iyisi için bazı kötülere dayanmak gerekiyordu.

"Benimle derdin ne?"

"Ben adalet severim, Roth." dedim soyadına baskı uygulayarak. Omzu dikleşti. Ne demek istediğimi anlamıştı. Başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. "Zeki kız." Aniden başımı iki yana salladım. "Yanlış tuş. Ben de arada yanlış şeyler söylüyorum. Görüyorsun zihin işleri tehlikeli. Sana da bazı aptallıklar bulaşabiliyor." Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. "Ama ben en çok neyi seviyorum, biliyor musun? İnsanları kontrol etmeyi. O kadar güzel bir his ki... Bunu tadamayacak olmanız... Aslında tatmin edici."

"Liona..."

"Herkes sadece sussun!" diye bağırdı Liona.

"Doğru karar." Bir kişi daha çığlık attı. Olduğu yerde kasıldı.

"Burada öylece durup beni tehdit mi edeceksin?" Dudak büküp omuz silktim.

"Belki." diye yanıtladım onu umursamazca. "Sadece sana varlığımızı hatırlatmak istedik. Siz Rothlar ile oynamak çok eğlenceli. Senin zihnin bana ayrı bir keyif veriyor. Onca zihin bilirim, onca kontrol ama yine de bir sen etmiyorlar Liona. Kıymetini bil!" Dilimle dudaklarımı yaladım. "Tabii Eleanor da ilgimi çekiyor. Ama o hemen pıt diye kapanıyor. Bir çözebilsek... Neler neler..." Ona doğru sokuldum. Yerinden kıpırdamadı. "Seninle neler yapabilecek eşiğe geldim, Liona. Onunla hepinizi bitiririm."

"Planın bu mu?"

"Sevmediğiniz, zarar verdiğiniz gölgeyi kontrol etmem mi?" Küçümseyerek baktım. "Ah, Liona. Senin hiçliğin gözlerimi kamaştırıyor. Bizim biriciğimizi nasıl olur da kanatırsınız?" Kulağına sokuldum. "Bu nasıl büyük bir hata?" Sesim tüm zihnini onlarca kez turladı, her seferinde daha da şiddetlendi. İnleyerek başını elleri arasına aldı. Biraz daha şiddetle ayaklarımın dibine, dizlerinin üzerine düştü. Şimdi kendi bedenimdeydim. Çığlığı ile tüm salonun üç çığlık sesi daha çalkalandı.

"Yeter!" diye çığlık attı.

"Yeter mi?" diye sordum. Yanına çömelip birkaç damla yaşın düştüğü gözlerine baktım. Gözlerimiz buluştuğunda titreyerek yere düştü. "Ama siz benim olana zarar verdiniz, Roth?"

"Liona!" Zihnine bir baskı daha uyguladım. Gelen kişi tanımadığın biriydi.

"Anne!" diyen bağırışı zihnime atladı. Gözlerimi kaldırıp annesine bakmak istesem de şu anki hedefim Liona'ydı. "Gelme." dedi dişlerinin arasından.

"Yüzyılların kini fazla gelmedi mi? Bizim oyuncağımızla derdiniz neydi?" Anlayışlı ve acıyan bir ifade ile yüzünü süzdüm. "Tüm olanlara değecek mi? Sana olacaklara değecek mi?"

"Kızımı bırak!" diye bağıran bir annenin çığlığıydı.

"Sakın!" diyerek elini bana doğru attı. Gülerek yere düşen eline baktım. Başımı iki yana sallayıp gözlerine baktım.

"Aptal kız!" Ayağa kalktım. Tepeden bakmayı ihmal etmedim tabii ki de. "Güzel ama aptal kuklam benim!"

Ve koca bir çınlama eşliğinde zihnini terk ettim.

🌜🌚🌛

Gözlerimi kafamdaki kocaman bir ağrı eşliğinde araladım. Kirpiklerim kırpışırken kaşlarım çatıldı. "Uyandı!" diyen ses kulağımın hemen yanından geliyordu. Gözlerim soluk mavi gözlerle çarpıştı. Gözlerindeki endişeye baktım. Bilmesem gerçek sanardım!

"Ne gördün?" diye katı sesle gözlerimi sıkıca yumdum. Yutkunup birkaç saniye nefeslendim. Bir el sayesinde dikleştim. Gözlerimi aralamam ile simsiyah gözlerle karşılaştım ve tamamen başka bir sahneye ışınlandım. Mine çiçeği ve kurt boğanın ardından Aiden'ın evindeki anılarıma.

Dikelmeye çalışırken bir el bana yardımcı oldu. İlk önce arkamdaki yastığı düzeltti ardından benim dikelmeme yardım etti. Yardım eden kişiye dönüp baktığımda karşımdaki yabancı olan küçük koltuğa oturan Marcus'u gördüm.

Sanki dün gibi olup hem de nasıl bu kadar uzak olabilirdi bu anlar? Biz nasıl bu kadar kopmuştuk? Biz ne ara ölen dirilere dönmüştük?

Dilimle dudaklarımı yalayıp gözlerimi aşağı yönelttim. "Sana bir soru s..."

"Daha yeni uyandı." dedi Marcus sert bir şekilde. Gözlerimi yukarı doğru kaldırdığımda ayakta dikilen Marcus, Danny, Hanry, Clark ve Bay Gereksizler Grubu'nu gördüm. İçime derin bir nefes çektim. Su şırıltısının sesinin ardından tok bir ses duyuldu. Clark dudağının kenarındaki küçümseyici buseyle Marcus'a bakıyordu. Önüme uzatılan bardağı sessizce aldım ve suyu direkt başıma diktim.

"Anlat." diyen ses Bay Ambrose'a aitti. Bunların sesi son zamanlarda ne çok çıkmaya başlamıştı.

"Neyi?" diye yanıtladım pürüzlü sesimle.

"Ne oldu? Zihnine birileri mi girdi?"

"Girebildiler mi bilmiyorum ama bir çaba olduğu kesin." Bunlarla da böyle dalga geçmek çok hoştu be!

Böyle mal mal, sinirli sinirli bakıyorlardı ya bana... İçimin yağları bir eriyordu ki...

Daha beteri ile karşılarına çıkardık artık.

Ay, pardon! Kısa alışkanlık!

Bay Canavar gözlerini kısarak bana baktı. "Senin doğruyu söylediğini bilemeyiz ama." Uzun bir süre sadece ona baktım. O da aynı bakışlarla bana karşılık verdi.

"Bilemezsin." diyerek onu onayladım. "Zihnime girmeye ne dersin?" Yüzüme alay yayılmıştı. "Doğru, onu beceremediniz."

"Bizimle dalga mı geçiyorsun?" diye sordu Clark küçümseyen gözlerle bana bakarken. "Bu durum artık canımı fazlasıyla sıkıyor, gölgecik." Gözlerim ona çevrildi.

"Öyle mi Clark?" Dudak büktüm. Gözlerim baştan aşağı onu taradı. "Ben de bir an bir kukla olmayı bıraktın sanıyordum." Çenesi kasılırken bana doğru bir adım attı.

"Olduğun yerde dur. Bizi kışkırtmaya çalışıyor." Bay Ambrose'un karamel rengi gözlerindeki buzlara baktım.

"Keskin bir zekâya ne denebilir ki?" Dilimle dudaklarımı yalayıp alayla kıkırdadım. Başımı yukarı kaldırıp iki yana salladım. "Ben de beni gerçekten koruyabilecek güce sahipsiniz sanmıştım." İşte o mükemmel cümle. "Abartıldığınız kadar değilmişsiniz demek ki." Başım eski pozisyonuna geldi. "Hiçbiriniz." Gerginlik elle tutuluyordu. "Sadece çaresiz kişilere karşı bir üstünlüğünüz varmış. İşte şimdi beni niye yanınıza alamadığınızı anladım."

"Bizimle doğru konuş." diyen kişi buz gibi sesiyle Hanry'di. Kaşlarım havalandı.

"Ne yaparsınız? Caleb'a ya da Aiden'a zarar mı verirsiniz? Ya da sevdiğim herkese?"

"Daha neler yapabileceğimizi bilseydin aklın şaşardı, nişanlım." Ona doğru bakmadım bile. "O yüzden buradaki herkese karşı dilini tut."

"Ben," diye başladım Bay Canavar'a bakarak. "anne ve babamın ölüleriyle saatler geçirdim. Bunlar bana koyar mı sanıyorsunuz? Aiden ya da Caleb'ın ölümü... Önceden anlamamıştım ama artık anlıyorum, onlar o mahzene girdikleri an öldüler zaten. Benim canımı onlarla acıtmanıza artık izin vermeyeceğim."

"Marcus'a mı güveniyorsun?" Bay Jaxsen'ın bunu demesi ile Hanry  Marcus'un yanında belirdi. Akabiyetiyle Clark ve Danny de. Clark diline bir büyü dolarken Danny ise kurt adam becerilerini konuşturuyordu. Marcus kıpırdamadı bile. Yüzünde daha çok alaylı bir ifade vardı. Kalbim bununla teklemedi bile.

İkisinin benim adamım olduğunu bilse ne yapardı acaba?

"Caleb diyorum." dedim üçüne bakarak. "Marcus mu diyorsunuz?" Başımı yavaşça iki yana salladım. "Yanlış tuş baylar. O evreyi atlayalı çok oldu."

"Bunları diyerek eline ne geçer sanıyorsun?" Yüzüme oldukça geniş bir gülümseme yayıldı.

"Bu." dedim mutlu bir sesle. Bir süre daha gözlerimiz kopmadı, yüzümdeki gülümseme düşmedi.

"Oynadığın oyun çok basit, Gölge." Gözlerini Danny'e çevirdi. "Liona'yı getir." Getir, Danny.

Biraz daha eğlencenin kimseye zararı olmazdı sonuçta.

Neredeyse irkilecektim. Resmen o dizlerdeki kötü karakterin düşünceleriydi bunlar!

Danny giderken yüzümdeki gülümseme düşerken dudak büktü. Başımı pencereye çevirdim. Ben bu hâllere düşecek kız mıydım yahu?! Ah, ah!

Danny yanındaki Liona ile içeri girdi. Onların arkasından ise Claudia ve tanımadığım bir kadın girdi. Yüksek ihtimalle bu kadın Liona'nın annesiydi. Gözlerim kadının koyu yeşil gözleriyle kesişti. Gözlerindeki hırs da öfke de tanıktı. O beni süzerken ben de onu hızlı bir şekilde süzdüm. Koyu kahve saçları iki yanından maşa olduğu belli bir dalgayla iniyordu. Ten rengi esmere çalıyordu, nude bir pembeyle renklendiridiği dudakları dolgun sayılmazdı. Elmacık kemikleri çıkıktı ve gözleri de küçüktü. Kaşları inceydi ve düz bir şekilde gözlerinin üzerine iniyordu. Gözlerinin kenarında ufak ufak kırışıklıklar vardı. Yanakları içe göçüktü ve bu çıkık elmacık kemikleriyle güzel bir kontrast oluşturuyordu. Boyu kızıyla neredeyse aynıydı ve şekilli bir vücudu olduğu üzerine giydiği yapışık elbiseden belli oluyordu.

Biraz kafa karışıklığı istedim. "Siz de sürekli dayak yediğim Liona'nın annesi olsanız gerek."

"Bunu nereden biliyorsun?"

"Hiç aynaya bakmıyorsunuz galiba." Göz devirip başımı iki yana salladım. "Buralarda paronaya oldukça yaygın galiba."

"Konu gölgeler olunca maalesef, Eleanor." Claudia şüpheli gözlerle bana bakıyordu. Artık nasıl görünüyordum bilmiyorum ama şüphesi yavaşça silindi.

"Neler oluyor biliyor musun, Eleanor?" dedi Bay Canavar bana doğru bir adım atarak. Gözlerimiz birbirine kitliydi. Bilmez miyim Bay Canavar, bilmez miyim? Bu an benim şaheserim. Bir mutlu oldum şu an! "Anlat Liona."

Gözlerim Liona'ya çevrildi. Bakalım neler öttü bu küçük kuş. "Seni kullanmayı düşünüyor."

"Çok da ekstrem bir şey değil. Sizin de planınız bu. Bünyem alıştı artık." Bıkkın bir nefes verip göz devirdi.

"Öyle bir şeyden bahsetmiyorum." Nefeslendi. Kaşları çatıldı. Biz de böyle bir çıkmaza girmiştik. "Senin bedenine sahip olacak. Tıpkı bana yaptığı gibi." Bir sessizlik oluştu. "Sen olmak istiyor."

Sessizlik devam etti. Nefeslendim. Alt dudağımı ısırıp hepsine göz attım. Gözüm Marcus'ta oyalandı. Yanında hâlâ Hanry ve Clark vardı. Dudağımı yalayıp Bay Gereksizler Grubuna döndüm. "Yalnız bu durumda Marcus'u ele geçirmeleri daha mantıklı olmuyor mu? Benim pek faydam olmaz onlara." Liona'ya baktım. "Kendileriyle bir görüşme talep ettiğimi ilet lütfen. İyi gidiyorlardı, bir yanlışa denk gelmesinler."

"Sen artık sen olmayacaksın diyoruz ve sen bu tepkiyi mi veriyorsun?" dedi Liona'nın annesi. Gözlerindeki şüpheyle selamlaştım.

Elimi iki yana açıp odayı gösterdim. Burası benim odam değildi. "Buradayım. O çok da koymaz." dedim sahte bir gülümseme ile.

"Emin ol çok koyar, Eleanor." dedi Liona yüzündeki tiksintiyle. "Bedeninin senin olmaması demek ne demek sen biliyor musun?"

"Ne yani şu an bedenim tam olarak benim mi?" diyerek gözlerimi Bay Canavar'a çevirdim. Adamın nefreti gözlerinde can bulmuştu. "Anladım." Gözlerimi yeniden Liona'ya çevirdim. "Bak değilmiş." İçime derin bir nefes çektim. "Ama onlara şunu da ilet, canımı yakmasınlar. En azından yaptık..."

"Yeter!" diye adeta kükredi Bay Jaxsen. Kaşlarım anında havalandı.

"Vay be! Siz sinirlenebiliyor muydunuz?"

"Danny ya sen bu işi hâlledersin ya da ben." dedi dişlerinin arasından bana bakarak.

"Ah, sizin şu geri kafalılığınız... Tabii siz de haklısınız, bu devre uyum sağlamak sizin gibi bir fosil için zor oluyordur."

Bana doğru atılacaktı ki Marcus'un sakin sesi duyuldu. "Sakın." Bay Jaxsen'ın gözü Marcus'a kaydı.

"Ona sahip çık."

"Az önce de Danny diyordunuz. Demek yaşlılık hat karışıklığı da yapıyor."

"Sesini kes."

"Ama siz de karar veremiyorsunuz ki, Bay Canavar." Anında kaşlarım çatıldı. Başımı iki yana salladım. "Pardon, Bay Lionel diyecektim."

"Ciddiye al."

"Ciddiye aldığımda da problem oluyor ama, Danny." dedim ona bakarak. "Bir ortanız yok ki sizin de."

"Kimin acaba."

"Sana tam olarak anlatamadım galiba, Eleanor."

Ciddileştim. "Aksine, çok iyi anladım." Gözlerim etrafta gezindi. "Ama şu an hiçbir şey fark etmiyor. İki hâlde de ben ben olmayacağım. Önce de burayı ciddiye almıştım, hiçbir şey değişmedi gördüğün üzere." Kısa bir sessizlik oluştu.

"Savaşacaksın."

"Bunu istemediğinizi sanıyordum."

"Bize karşı değil, onlara karşı." İnsan kendine nasıl savaş açar ama Bay Lionel?

"O kadar iyi değilim."

"Hiç iyi değilsin." dedi Hanry uğursuz bir sesle. Nefesimi usulca dışarı üfledim. Hiç sesi çıkmayan Marcus'a baktım. Dümdüz bir şekilde bana bakıyordu, kaşları içeri gömülüydü. Sinirli bir ifadede değildi, düşünceli bir ifadeydi.

"Savaşacaksın." dedi yeniden Bay Canavar. Gözlerimi sakince ona çevirdim.

"Yoksa?" derken bir kaşım hafifçe havalandı. İşte o an diyecek hiçbir şey bulamadı. Ağzı hafifçe aralandı ama aynı hızla geri kapandı. Çaresizlik çok kısa bir an gözlerine yansıdı. Çaresizlik sizi bir çıkmaz sokağa kapardı, o an yapabileceğiniz iki şey olurdu; Ya sadece duvara bakardınız ya da o duvardan atlardınız.

Hırsla nefesini verdi ve hızla arkasını dönüp odadan çıktı. Gözlerimi Danny'e çevirdim. "Bu arada, beni niye kendi odama götürmediniz?" Yüzü gülmese de gözlerindeki parıltılardan gülüşünü kaptım.

🌜🌚🌛

Yeniden helüüü!!

Bölümü nasıl buldunuzzz???

Kıssa not: Kısa demek cevaptan sayılmıyor.

Anladığım kadarıyla çoğunuz kitanın yavaş ilerlemesinden ve Eleanor bir şey yapmamasından şikayetçsiniz. Bu konuda sizleri anlayabiliyorum zira ben de bir okurum ama yazara tarafına geçince benim işim değişiyor. Benim sizlere karakter gelişimini aktarmam gerekiyor. Mesela buradaki tüm olaylar Marcus, Eleanor ve diğerlerinin gelişimi açısından çok önem arz ediyor. Ayrıca kitapta olaylar olmuyor değil arkadaşlar, oluyor. Sadece kan yok. Bir rutin var ve bu da oldukça olağan çünkü Eleanor'a görünürde emredilen bu. Eleanor zihniyle gücünü belli ediyor bu kitapta. 3. kitapta Gölge Parker ile içli dışlı olabilmemiz için Eleanor'un ilk önce tamamen Gölge olmak ne demek onu öğrenmesi gerekiyor. Ayrıca zaten Eleanor arka planda soy dedemizle çalışarak kendini geliştiriyorr!!!

Umarım bu açıklama biraz da olsa gönlünüzü ferahlatmıştır. Çünkü başka kitaplarımı okuduysanız benim de güçlü karaktere olan düşkünlüğümü bilirsinizzz!

Lütfen oycuklarımız parlasınnnn!!

Huzurlu, sağlıklı ve mutlu günler dilerimmmm!!!

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

2.4M 207K 99
Açelya, Casper lakabının hakkını verecek kadar silik bir kızdı. Ta ki dünyaca ünlü rock grubu Argo'nun solisti ile yolları kesişinceye dek... Narin y...
KELEPÇE Sude2006_ द्वारा

सामान्य साहित्य

261 101 10
Yaşarken bazen kendi benliğinizi kaybedebilirsiniz. Hatta doğru bildiğiniz yanlışları canınız yana yana kabullenmek zorunda kalabilirsiniz. Macera...
Şekersiz Aşk Buse ✨ द्वारा

किशोर उपन्यास

5.6K 532 10
Ela Lalezar, hayatı boyunca öncelikleri konusunda sorun yaşamıştı. Örneğin bir keresinde, patates kızartmasını mı yoksa pizzayı mı daha çok sevdiğine...
634 67 14
Hikaye, küçük yaşta ailesini kaybeden prensesin amcası tarafından bir laboratuvara hapsedilmesiyle başlar. Bu laboratuvar, prensesin hayatını sonsuza...