MANİPÜLASYON

Galing kay onuseviyorum105

19.4K 2K 1.2K

Psikolojisini bozan adam, aslında psikoloğuydu BxB Kurgu yazılanlar tamamen hayal ürünü olup gerçekl... Higit pa

1. Tanıtım
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm ++
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm +
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
FİRARİ ( YENİ KURGU )

27. Bölüm

554 59 52
Galing kay onuseviyorum105

Bu sefer bir tık uzun yazdım.

Oy ve yorum bekliyorum canlar

Keyifli okumalar ❤️

Odamın kapısının yanında bir hareketlilik hissetsem de başımı o tarafa çevirmeden rahat bir tavırla bana verilen küçük bavulun fermuarını sıkıca kapattım.

Giydiğim slim fit dar siyah pantolonumun üzerini beyaz bir tişörtle tamamlamış, son olarak da siyah spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlayarak dikkatle diz çöktüğüm yerden kalkarak doğruldum.

Aynı saniyelerde kapı tıklanılmadan yarım açılarak topuklu ayakkabıların rahatsız edici sesi kulağımı tırmaladı.

Kışkırtıcı adımlarım sahibini elbette ki tanıyordum. Başımı omzumun üzerinden çevirerek baktığımda mavi kot ceketin içine gri bir tişört, altına ise dizlerine kadar gelen ve kalçalarını tam saran mavi kot etek giymişti. Elinde ise küçük bir çanta vardı. Gözlerim onu süzerken dudaklarım konuşmak için hareketlendi.

"Hazır mısın?" diye sorduğum soruya dönüt olarak "Fırtına çıktı! Ben ve sevgili bodguardım kaldık" diyerek gözlerini devirip kalçasını yatağa yasladı.

Ağzımın kenarıyla "Kıçımın Afrodit'i" diye mırıldandığım an, başını çevik bir hareketle bana döndertip yamuk bir ağızla sırıtarak beni baştan çıkarmak için alt dudağını dişleyip bıraktı. Sonra da elini geçen gün siyaha boyadığı saçlarına götürüp topuzu serbest bırakıp kafasını iki yana sallayarak saçlarına dalga havası verdi.

O sırıtınca bende sırıtmama engel olamadım. Belimi hafif bükerek küçük bavulu parmaklarımla kavradığım gibi yerden kurtarak kendimle beraber aksi yönüme dönderdim ve ayakkabımın ucuyla sert olmayacak şekilde Afrodit'in ayağına vurdum.

"Ayh acıttın ama salak şey!" beceriksiz bir yalanla yüzünü buruşturarak ayağa kalktı. Yanıma ağır ama etkili iki adım atarak omzunu omzuma sertçe vurup "Beni takip et" diyerek önden hızlı ve tok seslerle yürüdü. Bende başımı iki yana sallayıp peşine takıldım.

Derken bir dakika sonra kırmızı stiletto ayakkabısından gelen ve boş koridorun tansiyonunu yükselten ayakkabının tık tık tık sesleriyle gözlerimi kısıp ağzımı burnumu buruşturdum. Sanki bu gürültülü ses beynimde yankılanıyormuş gibi sol gözüm sinirden kısıldıkça kısıldı. Hayır 170'lik boyu var zaten. Giydiği ayakkabı ile beraber aynı boya sahip oluyorduk. Yani ne gerek vardı bu rahatsız edici ayakkabıları giymeye...

En son dayanamayarak dişlerimi gıcırdattım. Öfleyerek "Kızım şu nefret ayakkabıları giyme bir daha be" beni aldırmadan eliyle daha da hızlı olmamı söyleyerek adımlarına depar attı.

Bezgin bir nefes verdiğim de nihayet kendimizi müridlerin varlık gösterip koşuşturduğu yerde bulduk. Hepsinin üzerinde çift başlı altın kartal sembollü siyah tulum vardı. Bize değen her göz hayretle kaşlarını kaldırıp bizi süzerken bir zamanlar kardeşim dediğim herif ile göz göze geldim. Tam bir aydır karşılaşmıyorduk. Gözlerinin altı hep morluklar oluşmuştu. Muhtemelen dayak değildi. Vicdan azabından uyuyamamanın verdiği rahatsızlıklardı.

Afrodit güneş gözlüğünü yüzüne takarken, gözümü milim dâhi Eyyüp'ten ayımıyordum. Birden sebepsizce kalbimin en derinlerinde bir yer sızı yaparak kanadı. Yutkunmama izin vermeden bu rahatsız edici havaya daha fazla kapılmadan başımı önüme alarak bize hediye edilen arabaya doğru yürümeye devam ettik.

Aklıma gelen şeyle Afrodit'e yetişmeden arkasından konuştum. "Eee, kontak kimde?" diye sorduğumda Afrodit elini havaya kaldırarak temiz diksiyonuyla "Bende..Ve ben arabayı süreceğim" deyip kontağı bana gösterdi

"Kızım bence sen sürme arabayı...Zaten kadınlara trafik canavarı derler. Mazallah operasyona çıkmadan helak oluruz falan"

Alaylı sözlerime sinirlenecek gibi olup bir anda yerinde durdu. Bana döneceği esnada hızımı alamadan sırtına çarpmam bir oldu. Afrodit ise ona beklemediği çarpmanın etkisiyle geriye doğru sendeliyip arabanın kaputuna çakıldı

Ani bir ciddiyetle ağzı açık bir şekilde elini gözlüğüne götürüp bir hışımla oradan çekti. Gözlüğünü eliyle katlarken "Ya sen...Sen kendini ne sanıyorsun ya? Hala araba kullanmasını dâhi bilmeyen bir çaylaksın"

Bu sefer ben ciddiyeti elime alarak gözlerimi hafif kısar gibi yaptım. Dişlerim arasından "Bin ve sür şu arabayı...Senin gibi kendini beğenmiş çakma Afrodit'le münakaşaya girecek havamda hiç değilim"

"Alla alla çakmaymış? Oğlum bana nasıl baktığını görmüyor muyum sanıyorsun?"

"Kızım sana baktığım falan yok. Memelerine bakıyordum arada!"

Yalancı bir sinirle "Terbiyesiz!" diyerek doğruldu ve şoför arabasına geçerek arabayı çalıştırır hale getirdi. Kemerini takmadan önce ise küçük çantasının içinden kırmızı rujunu çıkartıp ön aynadan dudaklarını buruşturarak dikkatle sürdü. Rujun kapağını kapatarak tekrardan çantasına iliştirip dudaklarını birbirine temas ettirdi.

Dudaklarımı hayretle büktüm. Önüme dönüp giriş kapısına bakarak "Ah siz kadınlar yok mu? Elinizde ki tek silahınız rujunuz?"

Sözlerime bozulmadan yüzünü bana döndertip "Ee, nasıl olduk Darbe bey?" deyip dudak büzünce "Bravo, tıpkı Süreyya hanımın müthiş değişimi gibi birşey olmuşsun?"

"Ay aman sen ne anlarsın ki zaten?" deyip arabayı hareketlendirdi. Araba koca derneğin içinden ilerlerken heyecanla derin bir nefes ciğerime bahşettim. Bu nefesin içinde yoğun bir özgürlük vardı. Sanırım özgürlüğün bu kadar değerli olduğunu ilk defa iliklerime kadar hissediyordum. Uzun süre olmuştu buraya tıkalı kalalı.

Evime gidecek biraz hasret giderecektim. Babamın bana emanet ettiği yatağa uzanacak hasretle kıvrılacaktım. Her karışına parmak uçlarımla dokunacaktım.

Derneğin kapıları ardında kadar açılırken "Fırtına neden erkenden çıktı ki?" Sorduğum soruya saniyelik olarak bana dönüp dudak büktü. "Bilmem! Arabasına atlayıp erkenden çıkmak istedi. Zaten akşam yan yana geleceğiz" diyerek omuz silkeledi.

Araba dernekten biraz uzaklaşınca Afrodit sırıtarak arabayı birden bire durdurdu. İç çekerek "Kemerini tak Darbe" diye uyarıp elini kemerine götürdü. Ve kendini güvene aldı. Ne yapacağını bildiğimden aynı işlemi bende kendi üzerimde uyguladığımda arabayı bir anda çalıştırdı. Arabanın tekerlerinden çığlık koparken öne doğru savrulup tutunacak bir yer aradım. O arada bakışlarım dikiz aynasına kaydı. Ardımızdan bizi takip eden toz bulutu oluşmuştu. Bir eli direksiyonda diğer elini ise arabanın müzik çalarına götürüp hazır olda çalan şarkıyla coşmaya başladı. Hem şarkıya eşlik ederek dans ediyor hemde arabayı dikkatle kullanıyordu.

Onun bu enerjik hallerine dudaklarım keyifle kıvrıldı. Gördüğüm en delikanlı kızdı. Tabi İrem'im hariç. Acaba o ne yapıyordu şuan? Kim bilir kaç kere evime gelip geri dönmüştü. Yada kaç kez o pezeveng Özgür'ü sıkıştırıp sormuştur.

Gerçi yanımdaki bu enerjik kız, benim amaçlarımı öğrenirse silahının namlusunu ilk bana dönderteceğinden hiç şüphem yoktu. Sebebi de Hoca Efendi'ye ve davasına en çok o bağlı olup daha bir ciddiye alıyordu.

Bu şekil arabada bağıra çağıra şarkı söyleyerek nihayet çok lüks sokağa giriş yaptık. Benim arabam ise gün içerisinde bana getirilecekti. Araba çok lüks bir eve yaklaşırken Afrodit frene basarak arabayı durdurdu. Kontağı yerinden çıkartınca koluma dokundu.

Alayla "Haydi in bakalım Darbe bey. Görelil bakalım ne darbeler yapacaksın" dediğinde poflayarak kapıyı açtım. Bedenimi dışarıya ittirirken koluma tekrar dokundu. Tek kaşını kaldırırken iç çekerek derin bir soluk aldı.

"Sahi neden Darbe? Yani özel bir anlamı mı var?"

Ona dönmeden "Gecenin bir ayazında sana darbe yapmak için seçtim. Memelerine sahip çık" deyip güldüğüm de "Pislik herif!" diye tiz bir cümle kulağıma yetişti.

Arabadan ayağımı çıkartıp nihayet yere değdirdiğimde bedenimi saran kuvvetle alt dudağımı dişlerim arasına kıstırarak arabanın arka tarafına geçtim. Bagajdan küçük bavulumu tekrar parmaklarımla kavrayınca tekrar kapattım. Afrodit yanıma gelirken şüpheyle kaşlarımı bitiştirerek ona bakmaya devam ettim.

Onun elinde birşey göremeyince "Senin emanetler nerede?" soruya yanıt olarak "Fırtına'da" diye geçiştirdi. Bir adım ona yaklaşırken "Peki benim ev hangisi?" deyip lüks evlere dönüp göz gezdirdim.

"Senin ki tam olarak baktığın ev. Benimki de hemen sol taraftaki evmiş!"

"Güzel" diye mırıldandım. "Peki Fırtına?"

"O da benim sol trafımda kalacak"

Başımı Afrodit'e çevirip kocaman gülümsedim. "Misafirliğe gelirken elin boş gelme sakın! Arada bir hamaratlığın tutsun da bir tabak dolu mantı yapıp getir komşuna çakma Afrodit"

Tek kaşını seğirterek dilini damağına vurup "Oluuur! Hangi mantıdan istersin? Sar9x mantısı nasıl?...Bak çok lezzetli diyorlar...Beyninden yiyince bir daha şıçmak nedir bilmiyorsun mesela"

"Yok sende ki mantılar zaten ateş ediyor şuan. Onlar daha albenili. Onları al getir her gece" deyip güldüğüm de gözlerinden şimşekler çakar gibi olup, çevik bir hareketle elini beline götürdü. Ceketinin altından tabancasın sığınarak yerinden çekip alnıma dayadı. Ben hala gülümserken tabancayı alnıma biraz daha dayadı.

"Yerinde olsam aynı cümleleri tekrarlamazdım" deyip tabancasını atik bir şekilde tekrar yerine soktu. Elini saçlarına götürüp kulağının arkasına sakladığı gibi evine dönerek sıkı kalçalarıyla evine doğru yol aldı.

Evine girene kadar, arkasında bıraktığı boşluğa daldım. Dudaklarındaki gülümseme bıçakla kesilirken omzularımı silkeledim. Ben de sağ ayağımı kaldırıp yavaştan bana ayrılan eve doğru adımladım. Elini götürüp kapının ziline bastığımda hizmetlilerden biri kapıyı yarım açarak gülümsedi.

"Hoş geldiniz Darbe bey?" diyerek kapıyı ardına kadar açıp bir adım kenara kaydı.

Orta yaşlı olan kadını kısaca süzdükten sonra başımı sallayarak karşılık verdim. Elini bavuluma atacağı esnada bavulumu geriye götürüp kalınlaşmış ses tonumla "Gerek yok! Bana ismini söylemen yeterli"

Yüzündeki gülümsemeyi yok etmeyerek "Efendim adım Lucifer" diye yanıt verdi

Yüzüm ciddiyetini korurken "Gizli gerçeklerden nefret ederim. Sana gerçek adını sordum" dedim puslu bir sesle

Elini önünde birleştirerek başını önüne eğdi "Bu bir talimattır efendim. Hoca efendinin kesin buyruğu var. Biz sadece sizlerin temel ihtiyaçlarınızı karşılamak için buradayız" diyerek başını bana kaldırdı. Yüzümdeki soğuk havayı görünce, yüzündeki gülümseme sönmeye yüz tuttu. Kadının üzerine bir adım kadar yürüdüğüm an korkuyla yutkunur gibi oldu ve o da benimle beraber bir adım kadar geriye gitti.

Kelimelerin üzerine basınç uygulayarak "Burada sadece benim emirlerim geçerli bayan çok bilmiş" deyip fırtına gibi bedenimi aksi yöne yönlendirdim ve önden yürüyüp "Neyse, işin bittiyse çıkabilirsin. Derhâl yalnız bırak beni" diye bağırdım öfke akan sesimle

"Emredersiniz efendim" o mutfağa yönelirken, kadına belli ettirmeden koca salonda volta attım. Her ne kadar sakin bir tavır sergilemiş olsam da öfke dalga dalga bedenimi esir almıştı. Hizmetli son kez yanıma gelirken yerimde durup ona döndüm. Stresten derin nefesler aldığını şişen göğsünden anlıyordum.

Bir müddet onu baştan sona süzerken geri adım attım. "Iıı, kusura bakma. Sanırım az önce biraz fazla fevri davrandım sana" onunla aramı iyi tutmak istedim. Yoksa her olayı Hoca Efendi'ye yetiştirecekti.

"Asıl siz kusuruma bakmayın efendim!" sesindeki hayreti farkedebiliyordum.

"Tamam sen çıkabilirsin. Bu arada tanıştığımıza memnun oldum. Olabildiğince abla kardeş olarak geçinelim. Aramızda patron çalışan ilişkisi olsun istemiyorum" farkında değildim ama sahiden dudaklarım gülümsüyordu. Çünkü yüzümde bir gerginlik vardı.

Gözleri ışıldayarak "Teveccühünüz efendim. Teşekkür ederim. Elbette çok mutlu oldum" diyerek arkasını döndü ve topuklu ayakkabısıyla tıpkı Afrodit gibi yürümeye başladı. Sinirle gözlerimi yumarken aralık dudaklarımı oynattım.

"Lucifer!" diye seslendim. Derhâl bana dönünce gözümle ayakkabılarını işaret ederek "Lütfen evin içinde topuklu ayakkabı giyme bundan sonra. Hem zaten çok zarif bir fiziğin var. Daha derli toplu bir ayakkabı seçersen..."

"Peki efendim. Bende çok rahatsızım zaten. Ve müteşekkirim tekrardan" dedi. Giderken biraz daha o beyin söndüren sese maruz kaldım. Kapıyı ardında kapatınca derin bir oh çekerek kalçamı koltuğa yasladım. Koca sehpanın üzerindeki küçük bavulun fermuarını açtığımda bana lazım olan tüm emanetler gözlerimi kamaştırıyordu.

Hepsi birbirinden ayrı son model silahlardı. Son model M19 tabancasını elime alırken, kamaşan kahvelerimle parmaklarımı üzerinde gezdirip okşadım. Aksi gibi tam arkamda bir ses işittim.

O ses rüzgar gibi bana yaklaşırken hiçbir şey yapamadım. Olduğum yerde kıskaca takılır gibi beklemek zorunda kaldım. Boynumu ılık nefesler okşarken herşeyden daha çok nefret ettiğim ses kulağıma fısıldadı.

"Bebeğim. Nihayet kavuştuk" diye söze girip şakağımdan öptü. Dudaklarım şaşkınlıkla 'Ama!' diye mırıldanırken, buruşan yüzümü ona çevirdim. Suat'ın yakışıklı yüzü yaralarla dolu bir şekilde karşımdaydı. Nedense onun ölmediğine hep bir inancım vardı. Derin bir iç çekerken mavilerini saçlarımdan ayırmadı.

"Beni gördüğüne sevinmedin mi?" deyip alt dudağını hasretle çekiştirdi

Ne olmuş olabilir sizce?

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

47.8K 2.9K 27
[TAMAMLANDI] Eşcinsel içerik... Angst uyarısı.
118K 3.9K 22
İki genç aşık bütün zorluklara rağmen kavuşabilecek mi ?
66.7K 22.6K 40
-Tamamlandı- Zamana bırakılmış bir aşkın iki tarafıydı onlar.. *** İpek, geçmişinde bitirdiği ilişkisi ve babası tarafından terkedilmişliği yüzünden...
745 106 28
... Hoca elindeki orta boy tebeşiri uzanan kişiye fırlattı. Kafasına tebeşir yiyen çocuk kafasını sıradan kaldırmadan ilk bana ardından hocaya baktı...