SOKAĞIN DANSI

By Hadadelamor90

282K 24K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... More

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

37. Bölüm "İki Can Bir Veda"

3.3K 296 345
By Hadadelamor90

Şarkı: Çağan Şengül & Emre Aydın - Yansın

Yorumlarınız ve destekleriniz benim için çok önemli. Sizin sayenizde büyüyoruz. Oy vermeyi unutmayınız🤍

"İKİ CAN BİR VEDA"

METİS

Sessizlik...

Herhangi bir ses duyamıyordum veya bir acı hissetmiyordum. Silah sesleri mi kesilmişti yoksa vurulup ölmüş müydüm?

Ya da belki de şoka girmiştim.

Tek bildiğim yoğun bir karanlığın içinde kaybolduğumdu. Kalbim hiçlikle kaplanmıştı.

Etrafımdaki karanlığı dağıtan Kartal'ın bağırmaktan çatlamış sesi oldu. "İyi misin?" Üzerimdeki ağırlık kalktı ama eli göğüs kafesimin üzerine yerleşti, benim kalkmama izin vermedi. "Hangi piç kurusunun işi bu?"

Kartal'ın öfkeli sesini duymamla beraber sanki ruhum olduğum ana geri çekildi, sırtımın orta yerinde bir acı hissettim. Gözlerimi araladım. Sitenin önüne park edilen bir aracın arkasında yerde yatıyordum. Sırtım yere çarpmanın etkisiyle acıyordu. Başımın altında da Kartal'ın eli vardı. Yere düşerken başımın çarpmaması için elini koymuştu. Muhtemelen eli parçalanmıştı.

Kartal'ın elini görebilmek için başımı kaldırmaya çalıştım fakat Kartal yine izin vermedi. "Kıpırdama, boynun hasar almış olabilir."

Benimle buluşan gözlerinde bambaşka bir duygunun geçtiğini gördüm ama ne olduğunu adlandıramadım. Nefret, kin, hırs, tehditkâr bir şey?

İtiraz edercesine, "İyiyim." dedim fakat beni durduran başka bir şey vardı. Kötü bir his... Kalbimi tehdit eden yakıcı bir his... Çözmek istedim, ne olduğunu anlamak... Odaklandım ve o an, Kartal'ın beni saran kollarının titrediğini hissettim.

Sebebini görmek için gözlerimi çevirince kollarının ve omzunun kanadığını gördüm. Vurulmuştu. İçimi korkuyla beraber yıkım yaratacak kadar suçluluk kapladı. "Vurulmuşsun, kanıyor."

Kartal'ın bakışları önce kollarına ardından bacaklarına indi. "Sadece sıyırdı ama sen boynunu hareket ettirme."

Bakışlarını takip ettim ve o an bacaklarındaki kanı gördüm. Kalbimdeki suçluluk, sancı yaratarak göğsüme yayıldı, nefesimi kesti. Soluk alamıyormuş gibi çırpındım ve Kartal'ın engeline rağmen kalkmayı başardım. "Asıl sen iyi misin?" Ellerimle, delirmiş gibi sırtını ve göğsünü aradım. "Başka bir yerinden vuruldun mu? İyi misin Kartal, hemen doktora gidelim."

Kartal durmam için ellerimi tuttu, yüzüne bakmamı sağladı. Yüzü öfkeden ve çektiği acıdan dolayı kaskatıydı ama ona rağmen şefkatle gözlerimin içine bakıyordu. "Vurulmadım sadece sıyrıklar var."

Dolan gözlerimin eşliğinde ellerimi kurtarıp başımın altındaki eline baktım. Derisi soyulmuş, parçalanmış, kan içindeydi. Benim canım yanıyormuş gibi bir acı kapladı elimi, kolumu, her yerimi... Üzerine eğilip öpmeye çalıştım ama Kartal elini geri çekti. "Dudakların kan olur."

Kan olup olmaması umurumda değildi ama Kartal'ı izin vermeyeceğini biliyordum. Saygı duymaktan başka şansım yoktu. Ayrıca enfeksiyon kapmaması için de öpmemem en doğrusuydu. Çaresizce baktım gözlerinin içine. "Ferhat mı bizi vurmak istedi?"

Kartal'ın çatılı kaşları daha da derinleşti. "İhtimal vermiyorum ama birazdan öğreneceğim. Eğer oysa..." dediğinde yanımıza sitenin güvenliği geldi. Muhtemelen çevrenin güvenliğinden emin olduktan sonra dışarı çıkmışlardı. Ellerinde silahları vardı. Yüzlerinde de korku... "İyi misiniz? Vuruldunuz mu?"

Kartal sertçe, "İyiyiz." dedi ve çöktüğü yerden kalktı. Hâlâ arabanın yanından kalkmama izin vermiyordu. Sadece sırtımı arabaya yaslamıştı. Olası yeni bir saldırıya karşı beni korumaya çalışıyordu. Keskin bakışları da etraftaydı.

Kartal etrafı incelerken Kartal'ın yaralı bedenine baktım. Beyaz tişörtünün özellikle omuz kısmı kan içindeydi. Aynı kan izleri kollarında ve bacaklarında da vardı. Pantolonu ile gömleği kurşunlardan dolayı yırtık içindeydi. Yaralarına ve olanlara rağmen sakin görünüyordu ama barut gibi olduğunu biliyordum. Patlaması için ufacık bir kıvılcım yeterdi.

Güvenlikten biri, "Hemen polise haber veriyorum." deyince Kartal'ın sert bakışları ona döndü. "Gerek yok." dedi dümdüz bir sesle. "Ben haber veririm."

Yoldaki boş kovanlara ve materyallere doğru yürüdü ardından telefonunu çıkardı. Bizim duyamayacağımız şekilde bir şeyler dedikten sonra yeniden telefonla birini aradı.

Telefonu kapattıktan sonra etrafın güvenliğinden emin olmuş olmalıydı ki yanıma geldi ve boynuma dikkat ederek oturduğum yerden beni kaldırdı. "Boynunu çok hareket ettirmeden." dedi gözleri boyun hareketlerimi izlerken. Bir avcının bakışıyla takip ediyordu hareketlerimi, aynı zamanda yeni doğmuş bir bebeğe dokunur gibi dokunuyordu elleri tenime.

"Ambulans çağıralım." dedi diğer güvenlik.

Kartal başını hayır dercesine salladı. "Arkadaşım doktor." Elini belime sardı ve benimle birlikte yürümeye başladı. "Sakın kovanlara ellemeyin, parmak izi olmaması lazım. Şimdi polis gelecek."

Kartal otoriter sesiyle olayı o kadar kontrol altına almıştı ki güvenlik, onun polis olduğunu bilmemesine rağmen boyun eğmişti. Mesleği kusursuzca duruşuna dikiliydi.

Sitenin kapısının önüne gelince kapıda birden Gürkan ve Müge belirdi. İkisinin de yüzü endişeden gerilmişti. Gürkan'ın gözleri korkuyla Kartal'ın kanlı omzuna kaydı. "Yine mi vuruldun lan?"

"Ben iyiyim." Bakışları önce bana kaydı. "Metis'in boynu hasar almış olabilir, onunla ilgilen. Olay yeri geliyor, onları görmem lazım." Sonra bakışları Müge'ye döndü. "Silahın yanında mı?"

"Yanımda amirim."

"Metis sana emanet. Eve güvende girmesini sağla."

"Peki amirim."

Kartal'ın ellerimden kayıp gitmesinden korkarcasına sımsıkı sarıldım bileğine. "Olmaz, gidemezsin. Ya yeniden gelirlerse? Ya bu kez gerçekten vurulursan? Lütfen Kartal sen de bizimle gel." Korkum sesime de yansımıştı. Sanki Kartal kumdu ve korkum, ellerimin arasından aktığı gerçeğinin çaresizliğinde yankılanıyordu.

Kartal kendini gülümsemeye zorlayıp dağılmış saçlarımı sağ omzumun üzerine topladı. "Olay yeri gelene kadar silahlardan çıkanları korumak zorundayım. Kimsenin çıplak elle ellemediğinden emin olmalıyım. Kriminal laboratuvarına gidecek. Ayrıca suçlular çoktan kaçtı, polisin geleceği bilindiği için bir daha dönmeye cesaret edemezler. Dönselerdi az önce dönerlerdi ama artık dönmezler. Birazdan geleceğim."

Yanımdan ayrılmasını hiç istemesem de başımı sallamaktan başka şansım yoktu. Müge koluma girince Kartal boynuma dikkat ederek alnımdan öptü ve yanımızdan ayrıldı. Hemen yürümeye başladık. Sanki dinleniyormuşuz gibi ne Gürkan ne de Müge kimse konuşmuyordu. Tek yaptığımız kodlanmış gibi yürümekti. Sadece Kartal'ın dediğini yapıyorduk.

Birkaç adım daha atmıştık ki sitenin içindeki ışığa rağmen önümün karardığını hissettim. Biraz da başım dönüyordu. Sanırım bu gece ruhuma fazla ağır gelmişti. Ferhat'la yaşadığım korku, istiflenmiş başı kopuk cesetler, derisi yüzülen adam ve sorasında yaşadığımız kurşunlanma.

Bedenimde herhangi bir yara yoktu, iyiydi ama ruhum karanlıktan çıkmak için çabalıyordu. Çabaladıkça da daha da karanlığa batıyordu. Bu da görüş alanıma yansıyor, dünyamı sallandırıyordu.

Adımlarım çarpıklaşınca Müge, "İyi misin?" diye sordu.

Adımlarımı durdurdum. Soluklanmadan yürüyebileceğimi sanmıyordum. "Biraz başım dönüyor."

Gürkan temkinle bana döndü. "Başını çarptın mı?"

"Kartal elini başımın altına koymuş. Canım yanmadı. Başımda bir şey yok."

"Hiç belli olmaz. Beyin tomografisi çekilmen lazım, boynuna da bakılması lazım. Ayrıca Kartal sürekli kustuğunu söyledi. Sıvı kaybın var." Ellerini saçlarının arasından geçirip bir gerçeği yeni idrak etmiş gibi yüzünü buruşturdu. "Biz ne yapıyoruz ya? Evimde olacak işler değil bunlar. Hemen hastaneye gidiyoruz."

Müge, Gürkan'ı onaylarcasına başını salladı. "Benim aracımla gidelim, güvenli."

Muhtemelen aracı Kartal'ın ki gibi kurşungeçirmezdi.

Gürkan, "Metis daha fazla hareket etmesin, ben aracı alıp hemen geliyorum. Bekleyin burada." dedi ve koşarak yanımızdan ayrıldı.

Müge de bilincimi kontrol etmek amacıyla benimle konuşmaya başladı. Beni strese sokmayacak, sanki kötü şeyler yaşamamışım gibi havadan sudan hatta keyifli diyebileceğim sorular sormaya başladı. Soğukkanlılığını öyle güzel koruyordu ki hayran kalmamak elde değildi.

Bir anda polis siren sesleri dolunca Müge gülümsedi. "Amirim olay yeri gelene kadar bölgedeki ekibi çağırmış anlaşılan. Nöbeti onlara devredecek. Seni yalnız bırakamadı."

Gülümsemek istedim ama içimdeki hevessizlik galip geldi, dudaklarım kıvrılmadı. "Asıl onun hastaneye gitmesi lazım. Her yeri kan içinde."

"Gürkan onu bırakmaz zaten. Amirim yaralıyken nasıl ciddileştiğini görmen lazım." Yeniden sıcak bir ifadeyle gülümsedi. "Bilirsin Gürkan eğlenceli biridir, kolay kolay hayatı ciddiye almaz, bunu çevresine yansıtır. Türker amirimi de ciddiyetsizliği yüzünden sürekli kızdırır. Bir gün Türker amirimin yanındayken Kartal amirim yaralanmıştı. Gürkan o an, o kadar ciddileşti her zamanki halinden o kadar farklı bir Gürkan oldu ki Türker amirim ağzı açık onu izlemişti."

Müge'yi şaşkınlıkla dinlerken Kartal koşarak içeri girdi. Bizi görür görmez kaşları endişeyle çatıldı. "Ne oldu, neden buradasınız?"

Kartal'a cevap veremeden Gürkan arabayla yanımıza geldi. Kartal'ı sakinleştirmek istercesine hızla araya girdim. "Önemli bir şey yok. Gürkan hastaneye gitmemizi istiyor."

Kartal çatılı kaşlarını bozmadan arabadan inen Gürkan'a baktı. "Bir sorun mu var?"

"Tedbir amaçlı. İkinizin de sağlam kontrolden geçmesi gerekiyor." Arabanın arka kapısını açtı. "Binin hemen, daha fazla vakit kaybetmek istemiyorum. Metis önce sen bin ve yat. Kartal sen de her ihtimale karşı şok pozisyonu almasını sağla."

Müge'nin dediği gibi Gürkan'ın hem yüzünde hem sesinde şaşırtıcı şekilde kayıtsız bir katılık vardı. İyiydim, şok pozisyonu almamı gerektirecek bir durum yoktu ama itiraz ederek ya da kendimi açıklamaya çalışarak vakit kaybetmek istemiyordum. Oyalanmadan arabaya binip dediği gibi uzandım. Endişelerim kendim için değil, Kartal'ın hâlâ kanayan yaraları içindi. Enfeksiyon kapmadan önce gitmemiz gerekiyordu.

Dakikalar sonra hastaneye geldiğimizde hızlıca kontroller geçtik. Benim tomografi sonuçlarım iyi çıkmıştı. Sadece sıvı kaybım için serum takılmıştı. Bu da itiraf etmem gerekirse daha iyi hissetmeme sebep olmuştu. Kartal'ın ise yaralarına pansuman yapılmış, eli sarılmıştı.

Gürkan ve Müge başımda serumun bitmesini beklerken Kartal da Türker'le telefonda konuşuyordu. Telefonu kapatıp kasvetli bakışlarını üzerime çevirdi. "Ferhat iti değil."

Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. "O değil mi ama o zaman kim?" Cümlemi tamamladığımda sorumun cevabını da aslında bulmuştum. Acı acı gülümsedim. "Yangını çıkaran kişiyle aynı kişi."

Kartal'ın gözlerinde hiddetin belli olduğu bir ışık parladı. "Elbet bulacağım." diye tısladı ant içer gibi. "Bulduğumda da döl yataklarını kurutmazsam!" Elleri yumruk haline geldiğinde çene kasları da bir anda gerildi ama sonra karşısında ben olduğumu yeni idrak etmiş gibi durdu, sakin kalmak için küçük bir nefes verdi. "Sıradan biri değil. Korunuyor ve gizleniyor. Ama kim, neden koruyor bilmiyorum."

Şüpheyle gözlerimi kıstım. "Barda sürekli karşımıza çıkan adam olabilir mi?"

Kartal öfkeyle burnundan soludu. "O gece peşine adam taktım ama izini kaybettirdi. O olabilir de olmayabilir de ." Gözlerinde aynı hiddet ışığı yeniden parladı, yüzü karardı ve git gide azalan bir sabırla ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Etrafında çok tuhaf bir oyun dönüyor. İpin bir ucunu yakalasam diğeri elimde kalıyor, asla sonuca götürmüyor."

Uzandığım yerden koluma dikkat ederek oturma pozisyonu aldım. Polisçilik oynamak gibi bir niyetim yoktu ama aklımdan geçenleri de söylemekten kendimi alamıyordum. "Belki de Ferhat, Türker'den şüphelendi ve bu geceki silahlı saldırıyı ondan gizledi." Durumu anlamıyormuşum gibi başımı yana yatırdım. "Sonuçta bizi hemen bırakması sence de tuhaf değil mi?"

Kartal'ın yüzünden anlamını çözemeyeceğim kadar ifade geçti. O süre zarfında sessiz ve hareketsiz kaldı sadece gözlerimin içine baktı. Nedenini bilmediğim bir şekilde tenime iğneler batmış gibi bir acı hissettim. Aslında farkındaydım. Bana söyleyeceği bir şey vardı ve o her neyse belli ki canımı acıtacaktı.

Sonunda, "Anlaşma yaptım." dedi ağır bir nefes eşliğinde. "Yanında kalsaydın sana fuhuş yaptıracaktı. Senin fuhuştan getireceğin paranın daha fazlasını vadedince senden vazgeçti. Şimdilik. O yüzden o olamaz. Ferhat'ın tek bir amacı var, o da daha fazla para. İnsanların sırtından para kazanmak. Paraya tapıyor."

Ben bir şey diyemeden Müge araya girdi. "Aslında tüm olayların temeli, uyuşturucuya dayanıyor çünkü uyuşturucu beraberinde fuhuşu, hırsızlığı ve cinayeti getiriyor. Günümüzde birçok kadının fuhuşa batma sebebi de bu. Önce uyuşturucuya başlatılıyor, uyuşturucular çok pahalı. Bunun için ciddi paraya ihtiyaç var. Para bulamadıktan bir süre sonra mecburen ya fuhuş batağına giriyor ya da hırsızlık yapmak, cinayet işlemek zorunda kalıyor. Polise yakalanmamak için de tüm bunların kurtuluşu yine Ferhat'mış gibi görünüyor. Ferhat'ın sana uyuşturucu gönderme sebebi de buydu. Uyuşturucuya başlaman işine geldi, bir süre sonra paran bitecek ona gidecektin. Ona gitmen için önüne yollar açacaktı ki Tanya bunun en basit örneği. O da uyuşturucu karşılığı seni fuhuşa başlatacaktı. Tek derdi sırtından daha fazla para kazanabilmek. Amirim de bunu farklı bir yolla halletti."

Kartal, Müge'yi onaylarcasına başını sallarken kaşlarım merakla çatıldı. "Ne anlaşması? Ne yolu?"

Gürkan oturduğu yerden ayaklandı. "Siz baş başa konuşsanız daha iyi olur. Biz gidelim." Kartal'ın yanından geçerken omzuna yavaşça vurdu. "Bol şans dostum."

Kartal ona ters ters bakmakla yetinirken Müge de Kartal'ın karşısına geçti. "Amirim arabanızı Barış getirdi, kapının önünde."

Kartal belli belirsiz tebessüm etti. "Sağ ol."

Müge selam verir gibi başını eğip bana döndü. "Tekrardan geçmiş olsun, sonra görüşürüz."

Zoraki tebessüm ettim. Kartal'ın diyeceklerinden dolayı o kadar gerilmiştim ki bir an önce baş başa kalıp en kötüsünü duymak istiyordum. "Görüşürüz."

Onlar odadan çıkar çıkmaz oturduğum yerde sırtımı dikleştirdim. "Kartal neler oluyor?"

Kartal çok kısa bir an yüzümü süzdü. Bakışları ise...

Söyleyeceklerinden korkuyor muydu?

Yanıma gelip yatağa oturdu ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. Burnumun üzerinden şefkatle öptükten sonra bir elini saçlarımın ucuna yerleştirdi. Parmakları saç uçlarımı okşarken, "Bu gece için özür dilerim." dedi yoğun bir pişmanlık içinde.

Neden pişmanlık hissettiğini ya da özür dilediğini anlamamıştım. Belirsizlik de nefesimi kesecek kadar kuvvetli olmaya başlamıştı. Gerildim ve bunu Kartal'a belli etmekten çekinmedim. "Neden özür diliyorsun, n'oluyor?"

"Ferhat'ın gelişine ve seni alıp götürüşüne o an müdahale edemeyecek olsam da en azından hazırlıklı olmanı sağlayabilirdim ama korkup hata yapmandan çekindim."

Kartal iyice kafamı karıştırıyordu. "Nasıl hazırlıklı olmamı sağlayabilirdin?" Birden kalbim sıkıştı, gözlerim yeni bir gerçekle açıldı. "Yoksa geleceğinden haberin var mıydı?"

Ağır ağır başını sallarken parmak uçları yanağıma tırmandı. Bu defa yanağımı okşamaya başladı. İtiraf etmem gerekirse gerilmeme rağmen hassas dokunuşları bir yandan sakinleşmemi sağlıyor, gerginlikten alev alan bedenimin üzerine bir gölge gibi uzanıyordu. "Vardı ama senin karşına çıkma ihtimali çok düşüktü. Normalde çıkmazdı sadece ihtimaldi. Sırf bir ihtimal yüzünden kafanı karıştırmak, seni korkutmak istemedim. Tam da polis öldürmek gibi tehlikeli bir işe kalkmışken hata yapma olasılıklarını en aza indirmek istedim. Geldikten sonra söyleyecektim. Özür dilerim."

Böyle bir itirafı kesinlikle beklemiyordum. Neden bilmiyorum ama bu itiraf karşısında kalbim kırılmış gibi hissediyordum yine de tepki vermek için erkendi. Ya da doğru muydu?

Kartal gözlerindeki tedirginliğin yansımasıyla beni delip geçerken bir tepki vermemi bekledi. Veremezdim. Kırgın hissetsem de sebebini anlayabildiğim için veremezdim. Sessiz kalınca Kartal ciddi bir sesle konuşmaya devam etti. "Yine de o ihtimali göz ardı edemezdim. Telefonundaki cipi aldım ve sana kaçak silah verdim."

Gözlerim fal taşı gibi açıldı, aldığım nefesi kısa bir anlığına tuttum. Bunun için Kartal'a kızmalı mıydım kızmamalı mıydım bilmiyordum. Bildiğim, emin olduğum tek bir şey varsa o da Kartal'ın beni düşündüğü, iyiliğim için hareket ettiğiydi. O yüzden kızmak anlamsızdı. İrice açılan gözlerim yenilgiyle gölgelendi. "Ne kadar hazırlıklı da olsam o adamı gördüğümde aynı korkuları hissedecektim. Belki silah ya da telefon için endişelenmeyecektim ama aynı tiksinti aynı nefret devam edecekti. O zaten benim için gelmiş, bana kendini bir şekilde gösterecekmiş. Hiçbir şey yapmasam bile karşısında put gibi de dursam o bana gövde gösterisini yapacaktı. Öldürdüğü adamları gösterecekti. Bana gücünü göstermek istiyor. Konuşursam, karşı gelirsem neler yaşayabileceğimi her defasında göstermeye çalışıyor."

Sanki etrafımızda görünmez kara bulutlar vardı. Kartal sinirlendikçe odayı sarıyor, üzerimize çöküyor, ikimizi de boğuyor gibiydi. Kartal beni dinlerken hissettiğim tam olarak buydu. "Çok az kaldı." dedi dişlerini sıkarak. İntikam arzusuyla yanan yüzü, kana bulanmış gibi karardı. "Seninle olan derdi neymiş öğrenmeme çok az kaldı. Şimdi ona çok yakınım, öğrenmem daha kolay olacak." Duraksadı. O duraksayınca kara bulutların gölgesi geri çekildi. Garip bir gizemle gözlerimin içine baktı. "Artık Greendoor'da çalışmayacağız."

"Nasıl yani? Polis öldürdüğüm için mi?"

"Hayır. Senin yerine biri ayarlandı. Kendi köpeklerinden birini polise verecek. Türker'e çok fazla güveniyor, tam da beklediğim gibi bu işle ilgilenmesi için Türker'i görevlendirmiş. Şimdi göstermelik ifaden alınacak. Gözaltına bile alınmayacaksın."

Kartal'ın parmakları, yanağımdan aşağı indi, kalbimin üzerinde durdu. "Ama bilmem gereken bir şey daha var." Parmağını geri çekip avuç içini kalbime bastırdı. "Burayla inanmana ihtiyacım var."

Merakla, "Neler oluyor?" diye sorduğumda artık duyacağım her şeye hazırlıklıydım.

Daha kötü ne olabilirdi ki?

Kartal tedirginlikle, "Seda Vural'ı tanıyor musun?" diye sordu ardından plandan ve bu gece Ferhat ile aralarında geçen anlaşmadan bahsetti.

Duyduklarım karşısında ruhumun bedenimden çekildiğini hissettim. Uğursuz bir ürpertiyle doldum. Kartal yine benim için kendi ideolojisinden vazgeçmiş, Ferhat'ın pis işi için bizzat çalışacaktı.

Kartal gözlerindeki derinlikle gözlerime kenetlenirken, "Gerçekten hayatımda senden başka kadın yok. O videonun öncesi sığınakta. Eve gider gitmez sana da izleteceğim. Yemin ederim hayatımda ve kalbimde senden başka kadın yok. Yatağımı paylaştığım tek kadın sensin." dedi, sesi korku doluydu.

Kartal'ın beni aldattığı ya da yalan söylediği aklımın ucundan bile geçmemişti. Bir kez o hataya düşmüştüm ama bana olan sevgisini gördükten sonra bir daha aynı hataya düşemezdim. Sıcacık gülümsedim. "Aksini düşünmedim. Hele ki gözlerimin içine böyle aşkla bakarken, hayatım uğruna ölümü göze alırken hiç düşünmedim. "

Korkusunu ve tedirginliğini almak için aniden dudaklarını kavradım, ağzıma iyice bastırarak öpmeye başladım.

Kartal ilk başta böyle bir hamle beklemediği için tepkisiz kaldı hatta çok kısa bir süre öpülmenin tadını çıkardı, rahatlamıştı. Bedeni gevşedi ardından daha fazla dayanamayıp karşılık verdi.

Ertesi sabah gözlerimi Kartal'ın yüzüme sürekli bıraktığı öpücüklerle araladım. Her ne kadar hastanede aldığım ilaçlardan sonra eve geldiğimizde hemen derin bir uykuya dalsam da gecenin ilerleyen saatlerinde rüyamda sürekli Ferhat'tan kaçmış, önüme çıkan cesetlerden dolayı çığlık çığlığa uyanmıştım. Neyse ki Kartal yanımdaydı ve her çığlığımda kolları arasında beni sakinleştirip yeniden uyutmayı başarmıştı.

"Günaydın güzel tanrıçam."

Gerinerek gülümsedim. "Günaydın sevgilim." diyerek saate baktım. Saat öğleden sonrayı çoktan geçmişti.

Kartal gülümsese de dikkatli bakışları üzerimdeydi. "Nasıl hissediyorsun?"

Dün gece benden fazla hasar alan oydu. Hem ruhen hem de bedenen yaralı olan oydu. Bir de kendi derdimle onu daha fazla üzmek istemiyordum. "Çok uyumuşum." dedim gülümsememi sürdürerek ve elimi midemin üzerine yerleştirdim. "Biraz da acıkmış hissediyorum."

Kartal dudaklarımın üzerine ufak bir öpücük kondurdu. "Bunu iyi bildiğim için sana kahvaltı hazırladım." Oturma pozisyonu almamı sağladıktan sonra kucağıma yatak masasını yerleştirdi ve kahvaltıda en çok yemeği tercih ettiğim yiyeceklerle dolu tepsiyi masaya bıraktı. "Seni beslemek istiyorum."

Yarı şaşkınlık yarı hoşnutlukla yüzüne baktım. "Abartma istersen, kendim yiyebilirim."

Kartal çatala batırdığı tulum peynirini dudaklarımla buluşturdu. "Aksini iddia etmedim ama benim canım seni beslemek istiyor. İzin var mı?"

Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi. Muhtemelen Kartal hem doğum günüm için hem de dün gece yaşananlardan sonra biraz olsun beni şımartmak istiyordu. Peyniri çiğnerken bakışlarımı sarılı kollarında gezdirdim. "Canın yanıyor mu?"

Kartal zeytine uzandığında aynı zamanda başını hafifçe iki yana salladı. "Yanmıyor."

Burun kıvırdım. "Yanıyor deseydin yaralarından öpecektim."

Kartal birden çatalı bıraktı ve elini omzunun üzerine bastırıp acı çekiyormuş gibi inledi. "Kolum tutmuyor, o kadar ağrıyor ki dayanamıyorum."

Kartal'ın kıvranışları karşısında dayanamayıp sesli bir şekilde gülmeye başladım. "Berbat bir oyuncusun."

Muzip bakışları gözlerime tırmandı. "Bana dokunman için her türlü bahanenin ardına saklanırım."

Sözlerinin ağırlığıyla içimi garip bir hüzün kapladı. Ona yeterince dokunmuyor muydum? Beklediği kadar sevgimi gösteremiyor muydum? Uzanıp parmaklarımı saçlarının arasından geçirdim, okşamaya başladım. Tatlı bir sesle, "Bahanelere ihtiyacın yok." diyerek savundum kendimi. "Ama neler yapabileceğini görmek isterdim, sana daha az mı dokunsam?"

"Hasta olup yataklara mı düşmemi istiyorsun?"

Saçlarını hızlıca karıştırdım. "Bugün abartma günündesin."

Kartal dudaklarıma yaklaşıp sıcak dudaklarını yavaşça sürttü. "Bence şunu kabul etmelisin. Bana dokunsan da dokunmasan da beni her türlü tahrik etmeyi başarabiliyorsun. En azından dokunduğunda teselli bulabiliyorum ama dokunmazsan boşalamamanın verdiği ağrıdan dolayı yataklara düşebilirim."

Gözlerimi kısıp Kartal'ın dudaklarını sertçe ısırdım. "Arsız sapık."

Kartal tatlı tatlı gülümseyerek geri çekilip beni beslemeye devam etti.

Kahvaltıdan sonra havuzda vakit geçireceğimizi zannetsem de Kartal elimi tuttu ve müzik odasının arkasındaki odaya doğru ilerlemeye başladı. O oda Kartal'ın, ses kaydımı dinlediği ve o ana şahit olduktan sonra onunla barıştığım odaydı.

"Neden o odaya gidiyoruz?"

Kartal adımlarının hızını yavaşlatmadan gülümsedi. "Orası bundan sonra senin."

"Benim mi?"

Kartal cevap vermek yerine odanın kapısının önünde durup bedenini bana çevirdi. "Aslında bu akşam için sana sürpriz yapmak istiyordum ama dayanamadım. Doğum günü hediyeni şimdiden vermek istiyorum."

Heyecanımı belli etmekten çekinmeyerek, "İçeride mi?" diye sorunca Kartal kapıyı açtı ve beni içeri soktu.

Odaya girdiğimde az daha küçük dilimi yutuyordum. Daha önce gördüğüm odayla alakası yoktu. Kartal burayı resmen dans stüdyosuna çevirmişti. Duvarlarının tamamı ayna ve akustik duvar paneli ile kaplıydı. Zemin; düşmelere ve yaralanmalara karşı güvenlikli döşemeyle kaplanmış, rengi siyahtı. Tavanda akustik asma tavan panelleri bulunuyordu. Oda led mor ışıklarla aydınlatılmıştı. Bir köşesine müzik sistemi kurulmuştu.

Ağzım açık bir halde dans stüdyosuna bakarken Kartal kulağıma eğilip, "Doğum günün kutlu olsun tanrıçam." dedi ve köprücük kemiğimin üzerinden öptü. Öpücüğü sıcacıktı.

Tenimi saran sıcaklığa minnetle boyun eğerken açık ağzımı güçlükle toplayıp hayranlıkla, "Kartal bu... Burası çok güzel olmuş." diye fısıldadım.

"Beni burada affettin. Burada bana yeniden nefes verdin, hayat verdin. Ben de sana tutkunu olduğun dansınla burada hayat vermek istedim."

İçimdeki hoş bir his, kalbimi kelebeklendirdi. Ağzım kulaklarımda boynuna atlayıp sımsıkı sarıldım. "Hayatımda aldığım en değerli hediye. Beni nasıl mutlu ettiğini tahmin bile edemezsin."

"Bir kulun olarak seni mutlu ve tatmin edebilmek en büyük arzum tanrıçam."

Kartal'ın boynundan ayrılsam da aramızdaki mesafeyi açmadım. Sabırsız bir merakla yüzünü süzdüm.  Burayı nasıl dans stüdyosuna çevirdiğini merak ediyordum. "Bütün gün birlikteyiz, eve girip çıkanı da görmedim. Burayı nasıl bu hale getirdin?"

Kartal kendinden emin bir tavırla sırıttı. "Bir şirketle anlaştım. Birkaç saat içinde kurup gittiler." Yüzünü buruşturuyor gibi yapsa da fikrinden çabuk vazgeçti. "Baraka'ya gittiğin ve karakolluk olduğun gün yapıldı."

Kartal'ın yüzünü buruşturmak isteme sebebini şimdi anlamıştım. Anlaşılan o gün Tanya'nın yakalaması için onu taşlığa götürürken Kartal da bana dans stüdyosu kurdurmak için uğraşıyormuş. Kartal'a üzgün olduğumu belli edercesine bakmıştım ki yaşadığım anlık aydınlanmayla durdum. "Ama sen o gün amirlerinle görüşmek için gitmemiş miydin?"

"Gitmiştim ama işim kısa sürdü. Ben de sen yokken halletmek istedim, tabii sonra Türker'den aldığım telefonla her şey değişti."

Suçlu suçlu bakışlarımı kaçırdığımda Kartal'ın kolundaki saate gelen bildirim kurtarıcım oldu. Kartal bakışlarını saatine çevirdi ve keyifli ifadesi anında silindi. "Eftalya geliyor. Dün geceki silahlı saldırıyı öğrenmiş olmalı." Elimden tutup geriye dönerken bakışlarını garaj kapısına dikti. "Odaya çıkmanı istesem çıkar mısın?"

Muhtemelen Eftalya dün geceden dolayı -haklı olarak- yine beni suçlayacak, Kartal'ı tehlikeye attığım için bana kızacaktı ama suçlamalarından korkmuyordum ve ondan kaçmayacaktım. "Hayır."

Kartal gülümseyerek, "Ben de öyle tahmin etmiştim." deyince şaşkınlıkla ona baktım. "Nasıl yani, odaya çıkmam için ısrar etmeyecek misin?"

Başını olumsuzca sallayıp gizemli bakışlarını gözlerime kenetledi. "Kazanamayacağımı bildiğim savaşlara girmeme kararı aldım ve inadın, kazanamayacağım en büyük savaşım."

"Güzel." dedim sırıtarak ve boşta kalan elimle sırtına arka arkaya yavaşça vurdum. "Öğreniyorsun koçum bu işi."

Kartal kaşlarını kaldırarak bana bakınca kahkahamı tutamadım. Bu sefer ısırma sırası Kartal'daydı ve üzerime eğilip burnumun ucundan ısırdı.

Çok geçmeden Eftalya'nın arabası içeri girdi. Bakışları ilk olarak Kartal'ı buldu. Korku ve tedirginlikle Kartal'a bakıyordu. Bir an bakışlarında Rüya yangında zehirlendiğinde hissettiklerimi gördüm. Aynı korku aynı tedirginlik... İnsanın ailesi olarak gördüğü kişiyi kaybetme noktasına geldiğinde demek ki hisleri de ortak oluyordu.

Eftalya arabasından indi ve koşarak yanımıza gelip direkt Kartal'ın boynuna atladı. Titreyen sesiyle, "Vurulduğunu duydum, iyi misin?" diyerek ondan ayrıldı, sarılı kollarına tek tek baktı. "Çok korktum, dünyam başıma yıkıldı sandım."

Kartal onun aksine dümdüz sesle karşılık verdi. "İyiyim, ufak sıyrıklar."

Eftalya yeniden sarılıp başını yaralı olmayan omzuna gömdü. "Sen benim yaralı çocukluğumdan tutunduğum tek sağlam dalımsın, sana bir şey olursa yapamam, dayanamam."

Kartal'ın yüzü acıyla buruşsa da kolları iki yanında sarkıyor, Eftalya'nın sarılmasına karşılık vermiyordu. Kartal'a kaşlarımı kaldırıp başımı iki yana salladım ve kollarını işaret edip sadece dudaklarımı hareket ettirdim. "Bence artık uzatma ve onu da üzme, sarılmalısın."

Kartal sanki kendi içindeki savaşa son vermek için bunu duymayı, bu desteği bekliyormuş gibi içini çekerek sarılınca Eftalya'dan boğuk bir çığlık koptu, daha da Kartal'ın kollarına sığındı. Kartal'a gülümseyerek başparmağımı kaldırdım ve yanlarından sessizce uzaklaşıp onları baş başa bıraktım. Nedense omuzlarımdan yük kalkmış, hafiflemiş gibi hissediyordum.

Kapının önünde Zeus'u görünce onu kucakladığım gibi onunla beraber içeri girdim. Burnumu küçük başına gömüp usulca öptüm. "Zeus Efendi sanırım kardeşleri barıştırdık."

Garaj kapısı birden açılınca bedenimi cam duvara çevirdim, içeriye Gürkan'ın arabasının girdiğini gördüm. Yanında Müge de vardı. Kartal mı çağırmıştı yoksa nasıl olduğumuzu görmek istedikleri için mi gelmişlerdi bilmiyordum ama Eftalya'dan dolayı hissettiğim gerginliğin üzerine ilaç gibi gelmişlerdi.

Müge arabadan inip Eftalya'yı görünce şaşkınlıkla ona baktı. Eftalya da onu görünce önce şaşırsa da ardından gülümseyip ona doğru ilerlemeye başladı. Yüzünde sıcak, samimi bir gülümseme vardı ve kucaklaşmalarına bakılırsa uzun bir süredir görüşmemiş gibiydiler. Bildiğim kadarıyla çok samimi iki yakın arkadaştılar. Onlara baktıkça bunumun direği özlemle sızladı. Rüya'yı, onunla geçirdiğim zamanları haddinden fazla özlemiştim. Neyse ki 1 hafta sonra ben de kaşımdaki ikili gibi onunla görüşebilecektim.

Kartal da yanlarına giderken onlara bakmaktan vazgeçtim. Muhtemelen eskiden birlikte çok fazla vakit geçiriyorlardı. Türker de onlara katılıyor, birlikte eğleniyorlardı.

Zeus'la ilgilenmeye devam ederken arkamda Kartal'ın varlığını hissettim. Göremesem bile yaklaştıkça burnuma dolan kokusu ve odayı kaplayan varlığı gölge gibi üzerime çöküyordu. Arkamdan sarılıp başımın üzerinden öptü. "Müge'nin sana bir sürprizi varmış."

Kartal bedenimi yeniden kapıya doğru çevirdiğinde Müge'nin elinde pasta olduğunu ve üzerindeki mumların yandığını gördüm. Samimi bir tebessümle yüzüme bakıyordu. Yanında da aynı tebessümle Gürkan vardı. Onların biraz gerisinde de kapının hemen girişinde Eftalya vardı. İçeri girmekle girmemek arasında kaldığı çok belliydi.

Müge, "İyi ki doğdun Metis." diyerek yanıma geldiğinde Gürkan da, "Doğum günün kutlu olsun." dedi.

Bu küçük sürprizi asla beklemiyordum hem şaşırmış hem de fazlasıyla mutlu olmuştum. "Teşekkür ederim." dedim ağzım kulaklarımda ve üflemem için uzatılan pastanın mumlarını üflemeden önce gözlerimi kapattım. Kartal'ın elleri hâlâ belimdeydi.  Zaten dileğimde belliydi. Tek bir dileğim vardı, o da Kartal'la sonsuza dek beraber olmaktı. Gözlerimi açıp Kartal'a baktıktan sonra mumları üfledim.

Gürkan hevesle, "Hemen pastayı kesip yiyebilir miyiz?" dediğinde Kartal sırıttı. "Ben de Gürkan ne zaman atak yapacak diyordum." Gürkan'ı işaret ederek bana döndü. "Benim doğum günümde de bana sürpriz yapmak istemiş ve pastayla gelmiş ama pastanın yarısı yoktu. Bil bakalım neden?" Gürkan'a doğru ters bir bakış atıp yeniden bana döndü. "Yolda gelirken yemiş."

Şaşkınlıkla Gürkan'a baktım. "Ciddi misin?"

Gürkan omzunu silkti. "Çikolatalı pasta zaafım."

Duyduklarıma inanamayarak Gürkan'a gülerken Eftalya kapının gerisinden seslendi. "Doğum günün kutlu olsun Metis. Ayrıca..." Derin, kederli bir iç çekti. "Dün gece yaşananlardan dolayı adına üzgünüm, geçmiş olsun. Ben artık gitsem iyi olacak, sonra görüşürüz."

Müge ile Gürkan pastayı kesmek için çoktan mutfak tezgâhına ilerlemişlerdi. "Teşekkür ederim." diyerek onları işaret ettim. "Bize katılmak ister misin? Pasta epey büyük."

Eftalya bir bana bir de Kartal'a baktı. Kartal başını yavaşça eğince belli belirsiz tebessüm etti. "Olur."

Eftalya ağır ağır içeri girdi ve doğruca Müge'nin yanına ilerledi, muhtemelen gergin hava dağılana kadar Müge'nin yanında olmak kendini iyi hissettirecekti. Ona bakmayı bırakıp Kartal'a döndüm. "Barıştınız mı?"

"Uzatmamaya karar verdim."

Gülümseyerek yanaklarına uzandım ve sıkarak iki yana salladım. "Ne sevgilisine ne de kuzenine kıyamazmış."

Kartal ters ters yüzüme bakınca parmak uçlarımda uzanıp yanağından öptüm. "Hadi yanlarına gidelim yoksa Gürkan benim hakkımı da yiyecek."

Kartal da gülümsedi ve birlikte yanlarına gittik. Gerçekten de Gürkan pasta daha tabaklara servis edilmeden yemeye başlamış, Müge'nin gazabıyla karşılaşmıştı. Eftalya ise başta çekingen dursa da ilerleyen saatlerde iyice rahatlamış, onu tanıdığım ilk günlerdeki gibi olmuştu. İtiraf etmem gerekirse onun bu hallerini özlemiştim. O dobra ve eğlenceli kadın resmen geri gelmişti.

Günün sonunda evden ayrılırken de haftaya olacak olan düğününe bizzat davet etmişti. Eftalya'ya olan kırgınlığım devam etse de Kartal'ın o düğüne gitmesi benim kırgınlığımın çok daha ötesindeydi. Kartal'ın geçmişe dair bir pişmanlık yaşamasını ya da içinde ukde kalmasını istemiyordum. Kalmaması için de elimden geleni yapacaktım


1 HAFTA SONRA

Aradan geçen bir haftaya rağmen bizi kimin kurşunladığı hâlâ bulunamamıştı. Kartal gecesini de gündüzünü de bu işe ayırmış, sabahlara kadar balistik raporları incelemiş ama bir türlü sonuca ulaşamamıştı. Bense ona ayak bağı olmamak için tüm vaktimi bana yaptırdığı dans stüdyosunda geçirmiş, eski formumu iyi kötü yakalamıştım.

Greendoor'la ise ilişiğimiz tamamen kesilmişti. Ferhat'ın gözetiminde yepyeni bir yola girmiştik ama henüz bizimle iletişime geçmemişti. Ne planlıyordu bilmiyordum ama onu bir daha görmek istemediğimi çok iyi biliyordum.

Kartal'ın kurşungeçirmez arabasını kafenin önüne park edip doğruca içeri girdim. Kartal kurşunlandığımızdan beri yalnız dışarı çıkmama ısrarla karşı çıkıyor, nereye gidersem benimle birlikte geliyordu ama bugün Rüya ile buluşacağım için onu zor da olsa ikna edebilmeyi başarmıştım. Tabii Kartal peşimdeki korumaların sayısını artırmıştı sadece o da değil Ferhat da arttırmıştı. Onları göremiyordum ama Kartal'ın korumaları onları da gözetlediği için artan sayılarından haberdar olmuştuk.  Kısacası şu an için kıymetli bir hazine gibi korunuyordum.

Kapıdan içeri girer girmez gözlerim Rüya'yı aradı ve onu görmemle gözlerimin dolması aynı anda oldu. Öyle çok özlemiştim ki sanki yıllardır görüşmüyormuşuz gibi hasretle dolmuştum. Koşar adımlarla yanına ilerledim.

Rüya'nın yüz ifadesinde de aynı özlem aynı hasret vardı ve tıpkı benim gibi gözleri dolmuştu. Birbirimize sıkıca sarıldık, bir süre birbirimizi bırakmadık.

Sonunda etrafımızdaki bakışlardan rahatsız olup ayrıldığımızda, "Çok özledim." dedim burnumu çekerek.

Rüya da gözaltlarını silerek sandalyesine yeniden oturdu. "Ben de çok özlemişim." Bedenimi süzüp birden kaşlarını çattı. "Zayıfladın mı sen?"

Kâbus gibi geçen geceden sonra uzun bir süre iştahımı bulamamış, Kartal'ın zorlamasıyla zar zor yemek yemiştim. Gülümsedim. "Hayır, aynı kilomdayım. Sadece anaçlığın yüzünden beni zayıf görüyorsun."

Haklıydım da. Rüya sadece dost değil aynı zamanda beni sahiplenen bir anne, bir abla, bir kardeş gibiydi.

Rüya biraz daha bedenimi süzdü, sonunda çatılı kaşlarını düzeltti. "Doğru olabilir."

Çantamı masaya bırakıp sandalyeye otur oturmaz ellerine uzandım. "Bırak şimdi beni. Sen neler yaptın, Yamaç konusunda aileni nasıl ikna ettin?"

Garson siparişlerimizi almak için masamıza gelince birbirimizden ayrıldık. Rüya iki haftalık süreçte ailesini, yanına taşınmak konusunda ikna edememiş olsa da Yamaç'tan onlara bahsetmiş, ailesinin onayını almıştı.

Garson yanımızdan ayrılınca keyifle içini çekti. "Zor oldu ama başardım. Biliyorsun Yamaç eve geldi, bizimkilerle tanıştı." Otuz iki dişini gösterecek şekilde sırttı. "Adamda resmen şeytan tüyü var, kendisini babama sevdirdi. Muhtemelen önümüzdeki ay aileler tanışacak."

Rüya'nın babasının soğuk silueti gözlerimin önüne gelince şaşkınlıkla, "Sen ciddi misin?" diye sordum.

"Evet." dedi Rüya, ellerini masum bir çocuğun sevincinde çırparak. "Sana telefonda söylemek istemedim."

Kalbim bir kuş hafifliğinde mutlulukla çırpınırken tekrardan ellerine uzandım. "Şu ana kadar duyduğum en güzel haber, çok mutlu oldum. Hak etmiştiniz."

"Bunu en kısa zamanda kutlamalıyız hem Yamaç ile Kartal'ın iyice kaynaşmasını istiyorum." Cilveli cilveli göz kırptı. "Bacanak sayılırlar."

Kartal şu sıralar dışarıda herhangi bir şey yapmamızı istemiyordu. En azından peşimdeki adam bulunana kadar evden dışarı çıkmamızı istemiyordu. Rüya'nın evine ailesinden dolayı gidemezdik. Yamaç'ın evini de Ekin'den dolayı göze alamazdım, her an ortaya çıkıp huzurumuzu kaçırabilirdi. En makulü Kartal'ın eviydi ama Kartal'ın evi de barmen maaşıyla açıklamayacağım kadar büyük ve lükstü. Geriye bir tek Kartal'ın dağ evi kalıyordu, onu da Kartal güvenli değil diye istemiyordu fakat bir şekilde ikna etme yolu bulabilirdim. Sonuçta orada kalmamızı istemiyordu, biz de kalmayacaktık. Sabah gidecek, akşamüzeri dönecektik. "Kesinlikle bacanaklar ve bir an önce kaynaşsalar iyi olur."

"O zaman bir akşam önce yemeğe gidelim oradan sonra da eğlenceye gidelim."

Saldırıya uğradığımı ve peşimdeki tehlikeyi ondan saklayamazdım. Burnumu hoşnutsuzlukla kıvırıp sandalyeme yaslandım. "Bilmem gereken bir şey var."

Rüya tedirginlikle yüzüme baktı. "N'oldu?"

Rüya'ya üstü kapalı olanları anlatabilmek için daha önceden provasını yaptığım şekilde konuşmaya başladım. "Geçen akşam birileri Kartal'la üzerimize kurşun yağdırdı."

Rüya birden, "Ne?" diye haykırınca herkes bize dönüp baktı.

Yaslandığım yerden doğrulup elimle susması için işaret yaptım. "Hişştt sessiz ol. Polis kim olduğunu henüz bulamadı ama yangını çıkaran kişi ya da kişilerle aynı kişi olduğunu düşünüyor. O yüzden Kartal bir süre evden çıkmamı istemiyor, burada bile fazla duramayacağım ne seni ne de burada oturanları tehlikeye atmak istemiyorum. Kutlamayı da dışarıda değil evde yaparız. Kartal'ın bir dağ evi varmış, onu ikna edebilirsem orada bir şeyler yapabiliriz hem bu sıcak havalarda dağa çıkmak hepimize nefes aldırır."

Garson siparişlerimizi bırakırken masaya da sessizlik çöktü. Rüya ise gözünü bile kırpmadan bana bakıyordu. Garson gider gitmez, "Sen şaka mısın? Gerçekten yeniden öldürülmeye mi çalışıldın?" diye fısıldadı.

Resmen hayatımın rutini haline gelmişti. "Maalesef."

"Kesin seni bıçaklayan adamın işidir."

Aksine Ferhat beni korumak için koruma sayısını arttırmıştı ama bu detayı şu an için ona söyleyemezdim. Belki de bunlar bitince Rüya'ya tüm gerçeği olduğu gibi anlatabilirdim. Kahvemi dudaklarımla buluşturdum. "O olduğunu sanmıyorum ama o da olabilir, sonuçta kim olduğu bulunamadı."

Rüya şüpheyle gözlerini kıstı. "E sen o adam yüzünden polise gitmekten korkuyordun artık polis korkunu yendin mi?"

Her sabah güne bir polisin koynunda uyanıyor, günü yine onun koynunda bitiriyordum. İçimi çekerek gülümsedim. "Kartal polislerle görüşüyor ayrıca beni bıçaklayan adamı hiç ihbar etmedim. Bu saatten sonra da ihbar etmeyeceğimi bilir." Konuyu değiştirmek için omzumu silktim. "Neyse daha fazla tatsız konulardan konuşmayalım zaten vaktim az. Bir ay sonra ilk elememiz var, Nur'la konuştum. Erva'nın yerine birini bulmuş. Baraka'da çalışmaya başladılar bile ama ben malum sebeplerden dolayı gidemiyorum, senin gidip beni idare etmeni istiyorum. Yakında size dâhil olacağım."

Rüya başını sallamakla yetinse de kaçan keyfi bir süre sonra ısrarcı muhabbetim yüzünden yeniden yerine geldi ve gelecek elemelerden keyifle konuşmaya başladık.

Kafeden ayrıldıktan sonra doğruca eve geldim. Kartal da Eftalya ve Türker'in düğünü için yardıma gitmişti fakat işi olmasına rağmen yaşadığımı neredeyse dakika başı kontrol etmiş, yokluğumda bir türlü huzur bulamamıştı ve açıkçası bu durum canımı fazlasıyla yakmıştı. Ölüm öyle çok burnumun dibine girmişti ki Kartal'ın tek düşündüğü beş dakika sonra yaşayıp yaşamayacağımdı.

Düşüncelerim eşliğinde garaj kapısından içeri girdiğimde Kartal beni garajda karşıladı. Yüzümü görene kadar rahatlamayacağını biliyordum ama böyle yaşayamazdı, acilen peşimdeki adamı bulmalıydı.

Kapımı açar açmaz iyi olup olmadığımı anlamak için ilk olarak bedenimi inceledi. Bakışlarının değdiği her noktada gerginlikten kasılan yüzü ve bedeni gevşiyordu.

Gözümün önünde daha fazla eziyet çekmesine dayanamadım ve gülümseyerek korkusunu almaya çalıştım, kollarımı boynuna doladım. Sımsıkı sarıldı bana, öyle şefkatle sarmalıyordu ki içindeki paniğini iliklerime kadar hissettirmişti. "Bir daha bensiz bir yere gitme olur mu? Şu adam bulunana kadar gitme. Zaman resmen düşman gibi eziyet etti."

Kartal'ın kollarından çıkıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve dudağının üzerinden öptüm. "Biliyorsun, Rüya gelmemiş olsaydı gitmezdim ama onu çok özlemiştim." Kartal'ın gözlerinin içine bakarken kutlama mevzusu aklıma geldi. Doğru mu yapıyordum bilmiyordum ama Rüya için önemli bir durumu geçiştirmek istemiyordum. Aklımla kalbim farklı yönlere koşturuyordu, orta yolu bulamıyordum. Yine de bildiğim bir şey varsa o da dışarıda olmadığımız sürece güvende olduğumuzdu. "Ama bundan sonra Rüya ile buluşurken yanımda sen de olursun. Senin yanındayken daha güvende oluruz."

Kartal başta tereddüt etse de sonunda başını salladı. "Olurum. Sizi rahatsız etmem, hiç sesimi çıkarmam."

Yanlış anlamıştı. Dayanamayıp sesli güldüm. "Öyle değil. Sen, ben, Rüya ve Yamaç. Rüya'nın ailesi senin tahmin ettiğin gibi Yamaç'a onay vermiş, hatta önümüzdeki ay aileleri tanışabilirmiş. Biz de bunu birlikte kutlayalım dedik."

Kartal'ın çatılmak için hali hazırda bekleyen kaşları anında görevini yerine getirdi. "Şu an olmaz, o adamlar bulunana kadar olmaz."

"Ne zaman bulunacağı belli değil ki. Hem dışarıda kutlama yapmayacağız eğer kabul edersen senin dağ evinde yapacağız."

"Orası da güvenli değil."

"Ama dışarıdan daha güvenli ayrıca kalmayacağız. Sabah gider akşam döneriz. Araban güvenli. Evde de sen olacaksın. Zaten silahlısın. Eminim ev de güvenlik açısından boş değildir."

Kartal olumsuzca başını salladı. "Burası kadar güvenli değil, buraya gelsinler."

Bu defa başımı ben olumsuzca salladım. "Burayı açıklamamız çok zor. Rüya senin polis olduğunu bilmiyor, aileni bilmiyor. Barmenlik olayını açıklayamayız, en azından şimdilik açıklayamayız. Ona söylediğim bütün yalanları anlar." Dudaklarımı hüzünle büktüm. "Rüya'yı kaybetmek istemiyorum."

Kartal sessizce yüzüme baksa da sonunda keyifsiz bir ifadeyle içini çekti. "Bilmiyorum duruma bakarız."

İşte bu... Kartal'ı ikna etme yoluna girmiştim.

Parmaklarımı tişörtünün yaka kısmından içeri kaydırıp gözlerinin içine odaklandım. "Hem benim canım ne zamandır mangal çekiyor. Sen şikâyetçi değil miydin yemek yemiyorum diye, orada mangal yapabiliriz."

Kartal başını geriye çekip kızgınlıkla yüzümü süzdü. "Neden canının mangal istediğini söylemedin? Burada istediğin kadar yapardım."

Yanlış yoldan girmiştim, planım bu değildi. Kızdırmak istememiştim. Şimdiden pişman olmuştum.

Düşünmeden, "Kafam dalgındı, aklıma söylemek gelmedi." dedim, söylediğim yalandan tiksinircesine.

Kartal bedenini döndürdü ve elimden tuttuğu gibi garajdan çıkıp eve doğru ilerlemeye başladı. "Hemen hazırlıyorum."

Şimdi mi?

"Hayır." diyerek onu durdurmaya çalıştım. "Ne mangalı? Birazdan Eftalya'nın düğüne gideceğiz hem ben kafede yedim karnım tok. İstesem de yiyemem."

Kartal hoşnutsuzca baksa da ondan etkilenmemeye çalışıp yürümeye devam ettim. Bir işi elime yüzüme bulaştırmakta üzerime yoktu. "Biz mangalı Rüya'larla birlikte yaparız."

"Önce o evi temizletmem gerekiyor. Günleri bulabilir."

"Tamam, sen ne zaman hazırlatırsan o zaman gideriz."

Kartal oflarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve hazırlanmak için onunla birlikte yatak odasına çıktım. Bizi almaya Ferman gelecekti ve Türker'in bize geldiği çıkışı kullanıp evden gizlice çıkacaktık çünkü Ferhat'ın adamlarının Türker'in evine gittiğimizi görmemeleri gerekiyordu. Gerçi Türker tıpkı Kartal'ın evi gibi sığınaklı ve güvenli yeni bir ev yaptırmış, Eftalya ile birlikte orada yaşayacaktı.

O evden Ferhat'ın haberi yoktu. Türker sürekli gizli giriş ve çıkışları kullanacaktı. Böyle bir hayat yaşamak onun için çok zor olmalıydı. Kendi evine istediği gibi girip çıkamayacaktı. Ayrıca Eftalya ile evlendiğinden de kimsenin haberi olmayacaktı. Bunun sebebi de Eftalya'nın güvenliğiydi. Neyse ki bu durum kısa süreliydi. En kısa zamanda Ferhat ortadan kaldırılacak herkes özgürlüğüne kavuşacaktı.

Düşüncelerimin eşliğinde aynadaki yansımama baktım. Siyah renginde, mat saten, kısa bir elbise giymiştim. Tamamı kapalı yaka kısmında küçük bir fiyonk vardı, aynı fiyonk sırt dekoltesinin hemen altında da vardı. Ayakkabı olarak ise nude renginde topuklu, açık bir ayakkabı tercih etmiştim. Saçlarımı da sırt dekoltemden dolayı topuz yapmıştım.

"Kıskanılacak bir güzelliğin var." Kartal beni görünce ufak bir ıslık çaldı ve sakallarını sırtıma sürttü. "Gitmek yerine evde mi kalsak?"

Sakallarının yerini ıslak dudakları aldı ve dekoltem boyunca ufak öpücükler kondurdu. Sıcak dokunuşları tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Aynadan ona bakmaya devam ettim. Siyah kumaş bir pantolon giymiş, kavruk tenine çok yakışan beyaz bir gömlek giymişti. Gömleğinin kollarını dirseğine kadar kıvırmıştı. Siyah kravatı da kaslı göğüs kafesine ayrıca heybet katmış, bakışlarımı daha da göğüs kafesine odaklanmama sebep olmuştu.

Kartal beni dokunuşlarıyla bense onu bakışlarımla yiyordum. Yine ateşle barut moduna geçmiştik ve biraz daha evden çıkmazsak soluğu yatakta alacaktı.

Kartal'dan uzaklaşarak aynanın önündeki parfümümü elime aldım ve bedenimi Kartal'a çevirdim. "Bir kadın en çok öpülmek istediği yere parfüm sıkarmış." Parfümü, Kartal'ın dikkatli bakışlarının altında gözlerimi ondan ayırmadan önce kulaklarımın arkasına sonra kollarıma daha sonra da bacaklarıma sıktım. En sonunda da başımın üzerinden tüm bedenime sıktım. "Yani ben her yerimden öpülmek istiyorum."

Kartal'ın parmakları anında kravatına gitti ve hızlıca gevşetip boynundan çıkarmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığını idrak edince panikleyerek yanına gidip onu durdurdum. "Aklından bile geçirme, Ferman bizi dakikalardır bekliyor."

Kartal'ın büyük elleri belimi sardı. "Kimse umurumda değil, tek umurumda olan tenin. Sadece öpmek istiyorum."

Parmaklarımı kravatına götürüp yeniden sıktım. "Gelince öpersin, şimdilik sadece özle." Kravatını ayarlayınca elinden tuttum ve çıkışa çekiştirdim. "Acele et."

Kartal da homurdanarak çekiştirmelerime izin verdi. Kapıdan çıkmayacağımız için doğruca sığınağa indik. Zemin ikiye ayrıldığında Kartal benden önce içeri girdi. Topuklu ayakkabılarımdan dolayı demir merdivenlere binmem zor olduğu için belimden kavradığı gibi beni de aşağıya çekti. Merdivenlerden indiğimizde kucağından da inmiştim. Türker'in geldiği giriş çıkışları merak ediyordum ve birazdan öğrenecektim.

Kartal zemini kapatır kapatmaz önümüzdeki demir kapının şifresini girdi ve doğruca geniş koridora girdik. Kapının arkamızdan kapanmasıyla birlikte birkaç adım atmıştık ki Kartal sağ tarafımızdaki boş gri duvarın önünde durdu, avuç içini birkaç kez yüzeye sürttü. O an küçük kare şeklinde bir yer açıldı. Ağzım açık bakarken Kartal sırıtarak tuşları girdi ve önümdeki duvar yana kayarak önüme yeni bir koridor açıldı. Ürpererek bir adım geriledim. "Yok artık burada bir kapı mı vardı?"

Kartal sırıtışını bozmadan beni yeni koridora çekti. "Türker için."

Yeni girdiğimiz koridor diğer koridora nazaran daha dardı, aydınlatması da daha azdı fakat uzunluğu neredeyse on katıydı ve git git bitmiyordu. Koridorun sonunda yeni bir kapıdan geçip kapıyı kapattık.

Kapattığımız kapıya baktığımda onun da bir kapı olduğunu söylemem çok zordu çünkü kapıdan eser kalmamıştı. Küçük bir mağaranın içindeydik ve kapı taştan duvara dönmüştü. Çıkışın önündeki merdivenler de Kartal'ın evinden indiğimiz gibi demirden değil taştandı ve etrafını otlar sarmıştı. Daha genişti ayrıca yüksek değil aşağı yukarı beş altı basamaktı.

Mağaradan çıktığımızda kendimizi ormanda bulduk. Az ileride Ferman daha önce hiç görmediğim bir arabayla bizi bekliyordu. Muhtemelen güvenlikten dolayıydı. Doğruca arabaya ilerledik. Ferman bizi tüm samimiyetiyle karşılarken sessiz bir şekilde Türker'in yeni evine doğru yol almaya başladık. Düğünde orada olacaktı ve konukların tamamı onların kimliklerini bilen polislerden ibaret olacaktı. Sıkı bir güvenlik önlemi alınmıştı. Garip bir şekilde bu sıkı güvenlik önlemi, huzursuz hissetmeme sebep olmuştu.

Ayrıca birkaç hafta öncesine kadar polislerden korkuyla kaçarken bu defa kendi rızamla polis inine girecektim. Bu hem tuhaf hem de kusursuz bir ironiydi.

Dakikalar sonra eve geldiğimizde garaj kapısından evin bahçesine girdik. Bakışlarımı ilerideki tek tük misafire çevirdim. Havuz başındaki masaların etrafını sarmışlar, kimisinin elinde kadeh vardı kimisinin de atıştırmalık... Kendi masalarındaki insanlarla koyu muhabbete dalmışlardı. Henüz gelen kişi sayısı azdı. Ortalıkta Türker ya da Eftalya da görünmüyordu.

Arabadan iner inmez nereden çıktığını anlamadığım bir şekilde Türker yanımızda bitince irkilmeden edemedim. Gizlilik resmen adamın üzerine sinmişti. "Hoş geldiniz." diyerek dostane bir tavırla Kartal'a kolunu attı. Fermansa bir baş hareketiyle yanımızdan hızlıca ayrılıp arkadaş grubuna ilerledi. Muhtemelen amirlerinin yanında durmaktansa kendi arkadaş grubuyla olmak daha rahat hissettiriyordu.

Türker, Kartal'dan ayrılınca bana dönüp, "Bu inatçı keçiyi buraya getirdiğin için teşekkür ederim güzel kız." dediğinde Kartal sertçe omzunu sıktı. "En azından bu gece kaşınma."

Türker, Kartal'ın elinin altından profesyonel bir hareketle kurtulup önümüzden ilerlemeye başladı. Sırıttığından emindim. "Hadi içeri girelim. Gürkan ve Müge de yeni geldi, Eftalya'nın yanındalar."

Türker'in peşinden ilerleyip içeriye girdik. Dediği gibi Müge ve Gürkan, Eftalya'nın yanındaydılar ve Gürkan'ın elinde ikramlıklar doluydu. Müge, Eftalya ile sohbet ediyor Gürkan ise sadece yiyordu.

Kartal gülümseyerek başını iki salladı ve yürümeye devam etti. Yanlarına vardığımızda Eftalya, Kartal'a döndü, doğruca gözlerinin içine baktı. Aralarında sessiz bir konuşma geçiyor gibiydi. Sessizlik uzadı, uzadı... Kimseden ses çıkmadı. Sonunda Kartal, "Çok güzel olmuşsun." diyerek aralarındaki mesafeyi kapattı ve başının üzerinden öptü. "Harika görünüyorsun."

Balık kesim, uzun kuyruklu, full dantel bir gelinlik giymişti. Öyle zarif görünüyordu ki beğenmemek imkânsızdı.

Eftalya'nın iç çekişi kulaklarımızı doldurdu. Gözleri de dolmuştu. Sımsıkı sarıldı ve fısıldayarak, "Teşekkür ederim." dediğinde Müge de bana sarıldı. "Çok güzel görünüyorsun."

Aynı şekilde karşılık verdim. "Sen de çok güzel olmuşsun."

Müge'den ayrıldığımda Kartal ile Eftalya da ayrılmıştı. Eftalya bana doğru tereddütle yaklaştı. "İyi ki geldin."

Ne olduğunu anlamadan sarılınca Kartal ile Türker'in dikkatli bakışlarının altında ben de ona sarıldım. "Bir içim su olmuşsun."

"Teşekkür ederim."

Eftalya ile birbirimizden Gürkan'ın sesiyle ayrıldık. Sözlerinin hedefi Kartal'dı. "Benim miniğimin karizmasını da es geçmemek lazım, yakıyorsun adamım." Kartal'ın arkasına iki kez sertçe vurdu.

Eftalya sahte bir kızgınlıkla, "Yavaş, ciğerlerini söktün." deyince Türker araya girdi. "Dağ gibi adam o. Ona bir şey olmaz değil mi güzel kız?" Onun sözlerinin hedefi de bendim.

Kartal, Türker'e ters bir bakış atıp işaret parmağını üzerine doğrulttu. "Bir daha Metis'e güzel kız dersen..."

Kartal sözlerini tamamlayamadan Gürkan sahte bir şaşkınlıkla, "Neden demesin yoksa sen Metis'i güzel bulmuyor musun?" diyerek bana döndü. "Metis, Kartal seni çirkin buluyormuş."

"Pes! Senden korkulur." dedi Müge, ağzı açık kalmıştı. Türker ise kahkahaya boğulmuştu. Dayanamayıp gülümsediğimde Eftalya da bana katıldı.

Kartal kaşlarını çatıp ellerini tehditkâr bir tavırla ceplerine yerleştirdi. "Günlerdir silahlı saldırının failini bulamanın birikimi var üzerimde ve bu birikimi, boşaltmaya ihtiyacım var. İlk hanginizden başlayayım?"

Türker anında Eftalya'nın eline uzandı. "Yeni evleniyorum, bana dokunmayın." diyerek Eftalya ile uzaklaşmaya başladı.

Gürkan da Müge ile birlikte kaçarken Kartal kendini savunmak istercesine gözlerimin içine baktı. "Seni gerçekten güzel buluyorum. Sadece başkasından duymaktan hoşlanmıyorum."

Gülümsedim. "Biliyorum."

Kartal homurdanarak, "ikisinin de benden çekeceği var." dediğinde bir kez daha gülümseyerek onu onayladım. "Biliyorum."

Sonunda Kartal da gülümsedi ve burnumun ucundan öptü. "Hadi biz de çıkalım."

Dışarı çıktığımızda etrafın kalabalıklaştığını gördük. Neredeyse her masa dolmak üzereydi. Eftalya ve Türker her masaya gidiyor, tebrikleri kabul ediyordu.

Oyalanmadan Müge ve Gürkan'ın olduğu masaya ilerledik. Fermanların olduğu masa ise Müge'lerin masanın hemen yanındaydı. Ferman geldiğimizi fark edince bakışlarını bana çevirdi ve belli belirsiz bir tebessüm etti. Aynı şekilde gülümseyip yürümeye devam ettim.

Gecenin ilerleyen saatlerinde eğlence tam anlamıyla başlamış, müziğin sesi artmıştı. Kartal bir ara Gürkan'la birlikte diğer taraftaki masaya gidince Müge'yle baş başa kaldık. Kısa sohbetin ardından pistteki Eftalya ile Türker'i izlerken bakışlarım Kartal'a takıldı. Gerçekten de Gürkan'ın dediği gibi karizmatik duruyordu. Hatta fazlasıyla seksi.

Kartal'a bakarak alt dudağımı ısırdığımda Kartal onu izlediğimi anlamış gibi bana baktı ve dudağımı dişlediğimi görür görmez sırıttı. O an aklıma dudak okuyabildiği gelince onunla oynamayı istedim. Dudaklarımı kıpırdatarak, "Seni öpmek istiyorum, önce dudaklarını sonra da göğsünü ve karnını." dememle Kartal'ın dudaklarındaki gülümsemesinin silinmesi aynı anda oldu.

Sadece dudaklarımı hareket ettirerek bile onu etkilemek kadınlık gururumu okşamaya yetmişti. Hevesle devam ettim. "Ellerimi teninde gezdirmek, seni dakikalarca okşamak istiyorum."

Kartal'ın eli kravatına gitti ve ağır ağır gevşetti. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kıvranması çok hoşuma gitmişti. Dudaklarımın kontrolünü yeniden sağlayınca, "Beni öpmeni istiyorum. Her yerimi öpmeni, göğüslerimi ve bacak aramı okşamanı istiyorum." dedim.

Kartal derin bir nefes aldı ve masadakilere bir şey söyledikten sonra doğruca yanıma geldi. Sırıttım fakat o gülümsemek yerine, "Gel benimle." dedi ve elimden tuttuğu gibi peşinden sürüklemeye başladı.

"Nereye gidiyoruz?"                                                                                                               

Kartal cevap vermek yerine yürümeye devam etti. İçeri girince de hızını kesmeden ilerledi. Nihayet önümüze çıkan bir kapıdan içeri girince oranın banyo olduğunu gördüm. Kartal kapıyı kilitler kilitlemez dudaklarımı kavradı. Bedenim arzuyla dolarken neye uğradığımı şaşırtacak kadar ateşli ve sabırsızca öpüyordu, darbelerine karşılık vermek oldukça güçtü hatta imkânsız...

Sonunda benden koptuğunda nefes nefeseydi. "Tanrıçam." dedi fısıldayarak ve bedenimi çevirip sırtımı göğüs kafesine yasladı. Kendi de duvara yaslanmıştı. "Arzunuz benim için ihtiyaçtır." İki eli de elbisemin altından içime girdi. Bir eli göğüs ucuma ulaşırken diğer eli de külotumun içinden kadınlığıma ulaştı. "Bakın burada ne varmış? Gerçekten de beni isteyen yaramaz bir ıslaklık."

Bedenim Kartal'ın öpücüklerine karşı oldukça duyarlıydı ve dudaklarıma dokunduğu her an ateşi bacak arama düşüyordu. Yine de utanmanın önüne geçemedim. Yanaklarım utançla kızarırken ellerinden kurtulmaya çalıştım. "Kartal ne yapıyorsun? Şimdi biri fark edecek, rezil olacağız."

"Kimse gelmeye cesaret edemez."

Kartal'ın parmağı göğüs ucuma tatlı bir eziyete başladığında kadınlığımdaki parmağı da ileri geri hareket etmişti. "Ah!" diye sessiz bir inilti koptu dudaklarımın arasından. Nafile çırpınışlarım keskin bir kesintiye uğradı. Ondan kaçmak istesem de tatlı darbelerine karşı koyamayacak gibiydim. "Dur!" dedim nefes nefese ama tam tersi durmasını istemiyordum. Daha da hızlanması için ne yapmalıydım? "Burada olmaz, ah!"

"Durmamı istediğinden emin misin?"

"Emi..." Kartal'ın parmağı tam noktaya temas etmiş, sesimi kesmeye yetmişti. Arsızca sırıttı ama sesi çoktan alev almıştı. "Ben de öyle tahmin etmiştim."

Birden solukları hızlandı. Kalçama yaslanan sertliği de ne kadar tahrik olduğunu gösteriyordu. Sertliğini hissetmek bile başımı döndürmeye yetmişti. Gerilen parmakları da cabasıydı. İlkel dürtüm kontrolümün dışına çıktı. Aç bir alev topuna döndüm. Yanmak ve yakmak istiyordum.

Başımı omzuna yaslayınca Kartal'ın ıslak dudakları tahrik edici bir tavırla yanağıma sürtündü. "Ateş gibi yanıyorsun."

Haklıydı, içimde bin bir şimşek çakıyor, her tarafıma ateş saçılıyordu. Dizlerim de titremeye başlamıştı. Düşmemek için Kartal'ın pantolonunu sıkıca kavradım. Buruşturduğumun farkındaydım ama şu an sonuçlarını düşünemeyecek kadar kendimi kaybetmiştim. Bir an önce sonuca ulaşmak içimdeki ateşi söndürmek istiyordum. "Bu yaptığın... Ahh!" dedim inleyerek ve kalçamı sertliğine bastırdım. Çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Bunu evde yapmalıydık, kendimi sıkmak yerine özgürce zevkten çığlık atmalıydım. "Bu yaptığına hainlik denir."

Ses tonumdaki daha fazlasını istediğimi belli eden yakarış, Kartal'ı şehvetle inletti. "Başlatan sendin, ben de bitiriyorum." Kulak mememi ısırarak emdi. "Hadi bebeğim, ikimizi de mutlu et. Kendini bırak."

Sırtım yay gibi gerildi. İçimdeki titreşim, şehvet dolu sesi ve arsız dokunuşlarıyla damarlarımda patladı. Arka arkaya inledim. Her darbesi, zevk dalgalarıyla sınıra itiyor, doruğa ulaştırıyordu.

Sonunda sert darbesi nefesimi kesti ve bedenim kaskatı kesildi. Kartal çığlık atacağımı bildiği için benden hızlı davranıp göğsümdeki elini dudaklarımın üzerine kapattı. Böylece boğuk bir inleme döküldü dudaklarımın arasından ve beni orgazmın kollarına bıraktı.

Sarsılmaya başladığımda onunla birlikte yere çökmemi sağladı ve kolları arasında kısa bir süre sakinlememi bekledi.

Ama ben sakinleşmek istemiyordum aksine tekrarını istiyordum. Arka arkaya aynı şekilde tekrarını istiyordum. Yakalanma korkusuyla yaşadığım orgazm ölümcül derecede zevkli gelmişti.

Soluklarımı toparlayabildiğimde Kartal, tekrarını istediğimden habersiz alnımın üzerinden öptü. "Toparlanıp gel, kapının önünde bekliyor olacağım."

Yüzüne kötü kötü bakıp alt dudağını dişlerimin arasına aldım. "Bir daha."

Kartal'ın kaşları şaşkınlıkla havalansa da bakışlarında ilkel bir ışık yandı. "İşte benim kadınım." dedi bakışlarına eş bir sırıtışla ve arzumu yerine getirmek için parmakları bir kez daha külotumdan içeri kaydı.

3 GÜN SONRA

Hayatında en mutlu olduğun anlar ne zaman diye sorulsa sanırım bu soruya en rahat verebileceğim cevap, sevdiğim insanlarla bir arada geçirdiğim vakitler derdim. Mangal yapan Kartal'la Yamaç'a bakarken içim kıpır kıpırdı. Kartal'ı nihayet ikna etmiş, Rüya'larla birlikte dağ evine gelmiştik. İki katlı neredeyse tamamı ahşaptan yapılmış ev oldukça otantik duruyordu. Geniş bir bahçesi vardı ve ev yüksek ağaçlarla gizleniyordu.

"Ne düşünüyorsun?" Rüya elindeki salata tabağını önüme bıraktı.

Önce salataya ardından tam karşıma oturan Rüya'ya baktım. Aslında sorduğu sorunun cevabını biliyordu çünkü onun gözlerinde de aynı ifade vardı. "Uzun zamandır bu kadar iyi hissetmemiştim. En sevdiğim insanlarla bir aradayım."

Rüya içini çekerek başını salladı. "Seninle vakit geçirmeyi özlemişim." Sesi, samimi bir özlem doluydu.

"Üzerimdeki sıkıntılar bir geçsin, daha fazla vakit geçireceğiz."

"Hâlâ bir haber yok mu? Kim olduğu belli değil mi?"

Kartal'a doğru kısa bir bakış attım. Sonuca yaklaştığını hissediyordum ama emin olmadan bana bir şey söylemeyeceğini biliyordum. O yüzden onu ısrarcı sorularımla boğmayı bırakmıştım. Zaten iki gündür gülen yüzü sona yaklaştığını belli ediyordu. "Ne yazık ki belli değil."

Rüya tek kaşını kaldırarak, "Nefes olabilir mi? Sonuçta onu tekinsiz bir adamla görmüştük." deyince irkilmeden edemedim. Nefes ve yanındaki adam en son Ferhat'ın adamları tarafından ölesiye dövülmüşlerdi. Bir daha benimle uğraşacaklarını pek sanmıyordum. "Onun bana olan nefreti en fazla canımı sıkacak kadar. Öldürmek isteyeceğini sanmıyorum."

"Senin iki düşmanın var. Biri Nefes diğeri de seni bıçaklayan adam. Ben de Nefes'in seni öldürmek isteyeceğine pek ihtimal vermiyorum geriye sadece o adam kalıyor."

Aslında üç düşmanım vardı ama üçüncünün kimliği şu an için belli değildi. Huzursuzluğumu belli etmemek için omzumu silktim. "Polis yakın zamanda bulacak gibi. Kim olduğunu öğrenmemiz uzun sürmez."

Kartal elindeki et tabağıyla masaya gelince ikimiz de sustuk. Kartal'ın arkasından da Yamaç elinde tabakla geldi ve birlikte keyifli bir yemek yemeye başladık. Yemeğin sonunda da kahve eşliğinde sohbete devam ettik.

Gitme saati gelince ise içimi büyük bir hüzün kapladı. Tüm günü Rüya ile geçirmek geçmiş anılarımı tek tek anımsatmış, ondan ayrılmak istemememe sebep olmuştu. Buruk bir tebessümle sıkıca sarıldım. "En kısa zamanda tekrarlayalım."

"Evet tekrarlayalım. Haftaya da bir şeyler yapalım."

"Olur." Rüya'dan ayrılıp Yamaç'a sarıldım. "Rüya sana emanet."

Yamaç gülümseyip başını salladı. Kartal'la da vedalaştıktan sonra arabalarına bindiler. Yolu bilmedikleri için gelirken arkalı önlü gelmiştik, şimdi yine aynı şekilde gidecektik. Arabaya bindikten sonra Kartal hareket etti, Rüya'lar da hemen peşimize takıldı.

Biraz yol aldıktan sonra Kartal'ın eline uzanıp üzerine dudaklarımı bastırdım. "Bugün için teşekkür ederim sevgilim, sayende Rüya ile harika bir gün geçirdim."

Kartal'ın göğüs kafesi aldığı nefesle ağır ağır hareket etti. "Buraya gelmeyi istemiyordum ama Rüya ile birlikteyken gözlerin bir başka bakıyor, seni daha fazla öyle görmek istiyorum. O yüzden bundan sonra ne zaman istersen ne kadar sık istersen kabul."

Mutluluktan mideme kramp girince midemdeki baskıyı gülümseyerek örtbas etmeye çalıştım. "Harika bir adamsın."

Kartal'ın parmakları bileğimin iç kısmını tatlı tatlı okşadı. "Tek derdim güven içinde mutlu olman. Bir şekilde bunu sağlayacağım." Sesi de en az dokunuşu gibi sıcak ve güven vericiydi.

Dayanamayıp elinin üzerinden bir kez daha öptüm. "Bu süreç geçici. Eninde sonunda bir sonuca ulaşacaksın. Ondan sonra çok daha rahat olacağız. Ben yine dans ekibimin başına döneceğim. İlk elemeye az kaldı, çalışmaları sıklaştırmam lazım. Hazırlattığın dans stüdyosu sayesinde çalışabiliyorum ama ekiple çalışmak çok başka. Eski düzeni kurmam lazım."

Kartal fark edilmesi zor bir hareketle dudağını kıvırdığında başını da öne eğdi. "Bir iz buldum. Onun üzerinden gidiyorum. Kim olduğunu öğrenmek üzereyim."

Heyecanlanarak, "Gerçekten mi?" diye sorunca Kartal yeniden başını salladı ama yüzü duygularını saklayan gizemli bir maskeye dönmüştü. Kesin sonuca varmadan bir şey anlatmayacağını bildiğim için daha fazla soru sormadım ve keyifli yolun tadını çıkarmaya başladım. Yolun eşsiz bir manzarası vardı. Yan tarafı uçurum olan dar ve kavisli yol her ne kadar ürpertici olsa da karşımdaki yemyeşil manzara yola inat insanı tam anlamıyla büyülüyordu.

Çok geçmeden telefonum çalmaya başlayınca Yamaç'ın aradığını gördüm. "Yamaç arıyor." diyerek telefonumu açtığımda Rüya'nın çekingen sesini duydum. "Metis çok özür dilerim ama telefonum evde kalmış, en son mutfak tezgâhına bırakmıştım sanırım orada unutmuşum."

Kartal'a baktım. "Rüya telefonunu evde unutmuş."

"Tamam, ileride dönüş var. Oradan geri dönelim."

Kartal'ın söylediklerinin aynısını Rüya'ya söylemiştim ki Kartal birden, "Sikeyim!" diye bağırarak camları hızlıca kapattığında kulaklarımı silah sesleri doldurdu. Hemen arkamızdan son sürat gelen bir aracın içindeki tanıdık sima üzerimize kurşun yağdırıyordu.

Büyük bir korku okyanusunun içini düşmüş gibi çırpınmaya başladım. Tam yanımızdan geçerken yavaşlayan Ekin, kana susamış gibi haykırarak üzerimize ölüm yağdırıyordu. Saçları darmadağındı, üzerindeki gömleği parçalanmış gibi iki yana saçılmıştı. Gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir delilik vardı. Öfkenin deliliği bedeniyle bir bütün olmuş, yok etmeye hazır bir canavara dönüştürmüştü onu sanki.

Elinde ilk kez silah görüyordum. Bu kadar profesyonel kullanması, üzerime dalga gibi çarparak zehirlenmişim gibi tüm bedenimi sarstı. Midem büyük bir çalkantıyla bulandı. Kulaklarım silah seslerinin uğursuzluğuyla uğuldadı.

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki Kartal'ın ne ara frene bastığını ne ara arabayı durduğunu fark etmemiştim bile. Küfürlerini duyuyordum ama algılayamıyordum. Elinde silahı vardı ama camları açamadığı için kullanamıyordu, kullanamadıkça daha da deliriyordu. Elindeki telsize bağırıyordu. Çırpınışlarını görüyordum ama tepki veremiyordum, anlamıyordum. Tek odak noktam Ekin'di. Ağır çekimdeymişiz gibi yüzündeki öfkesi, gözlerindeki nefreti, silahı profesyonelce kullanışı zihnime kazınıyordu. Hayatıma girdiği ilk günkü tatlı çocuktan şimdi canavara dönüşen Ekin'e çaresizce bakıyordum.

İlişkimiz boyunca ve sonrasında birçok hatası olmuştu ama şimdi bambaşka bir boyutta beni kedere sürüklüyordu.

"Hayırrrr!"

Kartal'ın güçlü yakarışı kulaklarımı doldurunca olduğum ana mıknatıs gibi çekilip bizden uzaklaşan Ekin'e bakmayı bıraktım ve Kartal'a baktım. Korkuyla dikiz aynasından arkaya bakıyor, emniyet kemerini parçalar gibi çıkarmaya çalışıyordu.

Kalbimin orta yerine büyük bir korku hançerle saplandı, nefesimi kesecek kadar güçlü bir sancı yayıldı. Başımı geriye çevirip ne olduğunu görecek cesaretim fırtınada yönünü kaybeden bir kuş gibi yere çakıldı.

Çatırtı sesi...

Davetsiz gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken titreyerek başımı geriye çevirdiğimde dünyam büyük bir çığlıkla üzerime yıkıldı. Dibine kadar koyu bir keder iliklerime kadar yerleşti. Rüya'nın; kız kardeşimin, annem yerine koyduğum dostumun, sırdaşımın, canımın diğer yarısının alnının ortasında büyük bir kırmızılık vardı, başı geriye düşmüştü ve Yamaç'ın göğüs kafesi ve boynu kan içindeydi. Onun da başı yanındaki cama yaslıydı, boynunda delik vardı. Araçları alevler içinde kalmıştı, patlamak üzereydi.

Yürek dağlayan bir çığlık sesi duydum. Muhtemelen benim çığlığımdı. Kartal çoktan arabadan inmiş, yangın söndürme tüpüyle arabaya koşuyordu.

Korku, şaşkınlık, acı yumak gibi birbirine dolandığında üzerimdeki kemeri nasıl söktüğümü bilemeden arabadan fırladım. Arabanın alevleri daha da yükseldi, Kartal geri çekilmek zorunda kaldı. Başımı kızgınlıkla iki yana salladım. Rüya ve Yamaç'ı oradan çıkarırsak hastaneye götürebilirdik, iyileşebilirlerdi.

Kalbimde yanan umut ışığına sıkıca tutundum ve görüşümü perdeleyen yaşlara aldırmadan arabalarına doğru koştum. Sert kollar beni yolun ortasında yakaladı. Kolları iterek kurtulmaya çalıştım. "Rüyaaaa!" diye bağırdım. "Alacağım seni oradan, dayan lütfen."

Kahrolası kollar bedenimi mengene gibi sarıp sert bir göğse yasladı. "Onlara yardım edemeyiz. Uzaklaşmak zorundayız, araba patlayacak!"

Vücudum acıdan gerildi, kederle zonkladı. Tek yoldaşım öfke gibi hissediyordum. Göğsümden buram buram öfke yayılıyordu. "Bırak beni!" diye çıkıştım. "Rüya'nın bana ihtiyacı var."

Tüm gücümle çırpındım. Beni saran bedenle birlikte yana sarsıldık ama kollar benden daha inatçıydı. Bırakmıyor aksine arabadan git gide uzaklaştırıyordu, hatta koşuyordu. Hıçkırıklarım ve kurtulma çığlıklarım boğazımı yaktı. Arabadaki yangın içimde de çıktı, içten içe küle döndürmeye başladı.

Yanıyordum, acıdan iliklerime kadar yanıyordum. Hiç sönmeyecek bir ateşin içine düşmüştüm.

Büyük bir çığlık attım.

Çığlıklarımın arasından Kartal'ın kederli sesini duydum. "Onlara yardım edemeyiz, onlar... Onlar öldü."

Bu bir yalandı. Rüya ölemezdi.

"Yalan söylüyorsun!" diye haykırdım fakat boşluğa çekilen bedenim bana ihanet etti.
Çırpınışlarım durdu, çırpınışlarımla birlikte sanki kalbim de durdu. Bir daha asla gitmeyecek keder, aç gözlülükle kalbimdeki yaşamı emdi. Kendi çaresizlik inlemelerimi duydum, büyük bir hiçlik bana kucak açtı.

Rüya'yı ve Yamaç'ı kurtarmalıydım.

Gücümün son kırıntılarını kullanarak hiçliğe sırtımı döndüm ve yeniden arabaya doğru hıçkırarak hamle yaptım. Rüya ile birlikte aldığımız arabanın tamamı devasa bir alev topuna dönmüştü. Beni uzaklaştıran adımlar durdu. Kollar hâlâ tutuyordu ama adımlar hareket etmiyordu. Dizlerim boşaldı. Kollarla birlikte yere çöktüm.

Rüya!

Damarlarımda kan değil acı ve keder dolanıyordu. Aldığım her nefesle canım acıyordu. Başım da dönüyordu ama Rüya için ayağa kalkmak zorundaydım, onu oradan almalıydım.

Ayağa kalkmaya yeltendiğimde karşımdaki araba büyük bir gürültüyle patladı. Uzakta olduğumuz için bizi etkilememişti ama Rüya ve Yamaç...

Rüya'nın adını haykırarak avazım çıktığı kadar attığım çığlık birkaç saniye sürdü. Ardından peşe peşe saniyeler süren çığlıklarım, yakarışlarım, feryatlarım gökyüzüne karıştı. Karıştıkça kalbime keskin bir kasvet vurdu. Ruhum suçlulukla parçalandı.

Hayattaki tek dostum benim yüzünden ölmüştü. Katili ben olmuştum.

Ciğerim yanıyordu.

Acıdan boğuluyordum.

Ruhumun içi boşalıyordu.

Hayatım bitmişti.

Sonrası yoğun bir karanlık...


Herkese merhaba 🌸

Biz geldik🥺
Ama kötü geldik.

Bir sonraki bölüm final ama ikinci kitabın finali. Kısa bir ara vereceğim. Amacım o arada biraz bölüm biriktirmek. Daha sonra da bir aksilik olmazsa üçüncü yani son kitaba başlayacağım.

Gelelim bölümümüze.

Başı keyifli sonu çok kötüydü. O yüzden nasıldı diye sormayacağım.

Dilerim bol yorumlu bir bölüm olur.🥺

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

5.8M 222K 55
#1 Romance (18.03.2019) #3 Love (28.03.2019) Wattys2015 & Wattys2016 Kazananı ❝Mayıs Sinekleri, ilk sevişmelerinde ölürlerdi. Eşlerine son armağanla...
469K 29.1K 38
Yetişkin içerik barındırır. Demir ve Bade çocukluklarından beri aynı mahallede büyümüş, aynı kültürle yetişen ve birbirlerini seven iki aşıktır. Lak...
25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
13.3K 1.4K 18
❛❛Bir ölünün vedası ile yaşayanın vedası aynı olmaz. O yüzden Bahoz karaca ve Lorin kösek'in vedası çok ayrıydı.❞ .. Geçmişten kurtulamayan bir gelec...