Asiller ve Çıraklar

By rmyanp

91.2K 6.8K 11K

Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bi... More

Karakterler/1
Karakterler/2
1 - Davetsiz Misafirler
2 - Elementler Okulu
3 - Çıkar Anlaşması
4 - Oyun/1
5 - Oyun/2 - İlk Gün
6 - Kütüphane/ Kırgınlık
7 - Özür
8 - Saklı Gerçekler
9 - Bir adım kala
10 - Seçim / Yeniden
11 - Hain Plan
12 - Fedakarlık
14 - Plan
15 - Hainlere Karşı İlk Adım
16 - Tutsak Kız / İtiraf
17 - Kuleye Hapsedilen Pamuk Prenses
18 - İlk Temas
19 - Yanlış Hamle
20 - Dost
21 - Dostun Gerçek Yüzü
22 - Yüzleşme
Yeni Sezon Duyurusu💕
23 - Arayış
24 - Tehlike
25 - Şifacı
26 - Yasaklı Büyüler
27 - Ceza
28 - Normal Zaman Dilimi
29 - Uyuyan Tehlike
30 - "Sonra benim olacak mısın?"
31 - Tatlı Anlar
32 - Digoflar Diyarı
33 - Digoflarla Anlaşma
34 - Özel An
35 - Balo
36 - Saldırı
37 - Kaybedilmiş Zafer
38 - Geriye Kalanlar
39 - Yüzleşme/2
40 - Yaramazlıklar
41 - FİNAL
42 - Emma&Drake🍏

13 - Beklenmeyen İtiraf

2.5K 224 229
By rmyanp

Hepinize selamlar💕🧚‍♀️

Umarım iyisinizdir ve keyifler yerindedir😌🌼

Yazım hatalarımı ve mantık hatalarımı belirtmekten çekinmeyin lütfen canlarım 🧚‍♀️🌼

...💚💚...

Emma'dan

Henüz sadece bir kaç dakika olmuştu ancak oturduğum duvar kenarında ne tepki vereceğimi bilemeden öylece oturuyordum.

Birileri koşuşturup duruyordu. Arada yanıma birilerinin gelip bana seslendiğini duyar gibi oluyordum ancak kendime gelemiyordum. Bir anda ona ne olmuş böyle?

Kollarımda kan kustuğu an gözlerimin önünden gitmiyordu...

"Emma!"

Tanıdık bir ses yeniden bana seslendiğinde başımı o tarafa çevirdim. Aşina olduğum beyaz saçlar görüş açıma girdiğinde, Harold'ın da benim gibi yere çökmüş olduğunu gördüm.

"Darke'e ne oldu?" diye sorduğunda başımı ağır ağır iki yana salladım "bilmiyorum..." sesim bana bile zor ulaşmıştı ama o beni duymuştu.

Hiddetle ellerini saçlarından geçirdiğinde ağzının içinde bir şeyler geveledi ama anlayamadım. Sözlerinin arasından tek seçebildiğim şey "bu kadar hızlı etkilenmiş olamazsın Drake, başka bir şey olmalı..." olmuştu.

Bana arkasını döndüğünde yerimden doğrulup omzundan tuttum "neler oluyor?"

Yeniden bana döndüğünde gözlerinde yenilgiyi andıran bir duygu barındırdığını gördüm. Bir şeyler bildiği barizdi.

Asıl soruyu sorması gereken kişinin ben olduğumu anladığımda "ne oldu ona? bir şeyler biliyorsun değil mi?" dedim aceleci bir tavırla.

Harold elini anında ağzıma kapatarak etrafa kısaca göz gezdirdikten sonra kolumdan tuttuğu gibi beni yerimden kaldırdı ve koridorda ilerlememizi sağladı.

Saray halkı panik içerisinde olduğu için kimsenin bize dikkat edeceğini sanmıyordum.

Koridorun sonuna geldiğimizde bakışlarım Drake'in kapısındaydı. En son giren doktor halen daha çıkmamıştı.

"Anlat" dedim bakışlarımı Harold'a çevirerek.

"Annenin zindanındaki parmaklıklar büyülü Emma ama Bu sıradan bir büyü değil." diyerek duraksadığında kaşlarım havalanmıştı.

Sessiz kalıp devamını beklerken bakışlarım kısa bir an kapıya kaymıştı.

"O parmaklıklar büyü emiyor. Hem kendilerine yapılan büyüleri hemde zindanda bulunan kişinin büyülerini emiyor"

Bu defa kaçlarım çatılırken "ne demek istiyorsun?" diye sordum. Gerilmiştim çünkü bu sorunun cevabından hoşlanmayacağım barizdi.

"O parmaklıklar ömür kısaltıyor. Zindandaki kişinin güçleri tamamen tükenir ve normal bir insana dönüşürse, orada yaşayabileceği gün sayısı en fazla üç günü bulur"

Bedenim tehlike sinyalleri vermeye başladığında kimin için endişeleneceğimi şaşırmıştım.

Durumunun ne olduğunu bilmediğim Drake için mi endişelenecektim yoksa yeniden o zindana dönen annem için mi?

Kendime sorduğum bu sorunun cevabını ikisi içinde olarak bulmuştum.

"Drake'e ne oldu yani?" diye sordum endişeyle.

Harold kafası karışmış gibi bir süre duraksadı. Eli yeniden saçını bulduğunda "emin değilim. Böyle olmasını beklemiyordum. Ters giden bir şeyler olmuş olmalı" dedi sadece.

Tam o sırada kapının açıldığını görmemle adımlarım hızlı bir şekilde oraya yönelmişti.

Alfrida ve Hector, doktorla beraber çıktıklarında Alfrida'nın halen daha hüngür hüngür ağladığını gördüm.

"Nesi var?"

Hector bir elini karısının sırtına yerleştirirken bir yandan da Doktora yönelttiği soruyla iyi bir haber almayı umut ederek bakıyordu.

Doktorun yüzündeki sıkıntılı ifade, güzel haberlerinin olmadığını belli ediyordu.

"Maalesef ki efendi Drake zehirlenmiş. Zehirin türünü çözemiyoruz, eski bir zehir çeşidine benziyor. Şu anlık tek yapabildiğimiz zehrin etkisini yavaşlatmak ancak..." doktorun duraksamasıyla yanlarına vardığımda "ancak?" dedim devam etmesi için.

Harold da yanımdaki yerini aldığında, merakla doktorun diyeceklerini beklemeye başlamıştım.

"Panzehir bulunmazsa efendi Drake'in bu akşamı sağ çıkarması ne yazık ki mümkün görünmüyor."

Doktorun sözlerini tamamlamasıyla kalbime bi' ağrı inmişti. Bunun sebebi neydi?

Kendimi suçluyor olmam mıydı?

Alfrida feryatlar içerisinde yere çökmüştü.

Hector da karısının yanına eğilerek ona destek olmaya çalışmıştı ama onunda içinde feryatlar koptuğuna emindim.

Gözlerim doktorun üzerinde sabit bir şekilde kalmış son dediklerini zihnimde tekrar ediyordum.

Ne demek akşamı zor çıkarırdı...?

Zehir varsa panzehiride vardır mutlaka.

Ağlamadım. Hayır bu sefer ağlamadım.

Harold'ı kolundan tuttuğum gibi saray çıkışının yolunu tuttum. Ne kadar boktan bir durumun içinde olduğumu daha yeni yeni fark ediyordum.

Annemin biraz daha benimle kalmasını istemeseydim Drake bu hale düşmezdi ancak bu sefer de annem zehirlenirdi ve bir daha da dönemeyeceği için o zindanda ölebilirdi.

Bu şekilde de Drake kurban olmuştu ancak oturup ağlamaya daha fazla vakit ayıramazdım. Onu kurtarmam gerekiyordu. Ona bir can borçlu sayılırdım.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Harold. Sesi kötü çıkmıştı. Üzgün olduğu için bir şeyler yapmak aklına gelmeyecekti muhtemelen o yüzden bu görevi ben üstlendim.

Sesimi alçak tutmaya çalışarak "Drake yanlış zamanda yanlış yerdeydi. Hainlerin amacı annemi öldürmekti. Bunu neden şimdi yapmaya karar verdiler bilmiyorum ama şu an önemli olan şey..." duraksayıp ona doğru döndüm. "Yeniden bir adım atıldı ve ben kimseyi kaybetmeyi düşünmüyorum"

Harold sözlerimle beraber üzgün halini terk ederek dikleşti. Bir şeyler yapabileceğimize dair umutlanmış olmalıydı.

"Aklında ne var?" diye sorduğu sırada yeniden önüme dönüp hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

"Aptal resim defterimin bir işe yaramasını bekliyorum. Bana bir panzehir vermezse o zaman onu parçalayacağım" dedim hiddetle.

Şu an aklıma gelen tek şey bu olmuştu. Madem bu aptal resim defteri bir çok şey yapabilmemi sağlıyordu, o zaman bana ilacı da vermeliydi.

Hızlı adımlarla geldiğimiz ana salonda Alvin ve ikiziyle karşılaşmıştık. Zaman kaybetmek istemediğimden ikisini de es geçecektim ancak Harold'ın ve benim berbat görünen halimiz ilgilerini çekmiş olmalıydı.

Ayrıca beni burada, Harold'ı bir yerlere sürüklerken görmeyi beklemediklerine de emindim.

"Bir şey mi oldu çocuklar?" Alvin ikiziyle beraber hemen karşımızda durduklarında hızlıca "acelemiz var, müsaadenizle" dedim yanlarından geçip ilerleyerek.

Alvinin "anlaşılan söz dinlememişsin. Hani bana da haber verecektin?" diyen sesiyle duraksadım.

Başımı geriye çevirdiğimde beni izlediğini gördüm.

İkizi benden önce davranıp "ne için haber vermesi gerekiyor kardeşim?" diye sordu. Bakışlarıyla beni süzüyordu ancak ifadesinden bir şey anlaşılmıyordu.

Alvin yarım ağız gülümseyerek bana göz kırptı "aramızda bir espri, değil mi Emma?" diye sordu. Tavırları çok alaycıl duruyordu ancak sorduğu sorunun altında 'umarım başını belaya sokmuyorsundur' anlamı yatıyordu. Bunu bakışlarından anlayabilmiştim.

Alaycıl bir tavır takınsada bu tavrının altında nedense bir korumacılık da hissetmiştim.

Gözlerimi hafifçe kısarak "aynen öyle" dediğimde çoktan bir şeylere bulaştığımı anladığını biliyordum.

"Burada bir şeyler dönüyor. Ben salak değilim Alvin"

Bakışlarım Alvinin yanındaki ikizine kaydığında halen daha adını bilmediğimi fark ettim.

Harold araya girerek "sana aptalsın diyen olmadı Elvis. Söylenmediğine göre bilmemen gereken bir şey demektir." dediğinde böylelikle onunda adını öğrenmiş oldum.

Elvis bozulmak yerine dik dik Harold'a baktı. "öyle olsun. Neyse ki okuldaki bazı kişilerin aksine özele saygım var" dedi ve Alvine döndü "hadi gidelim kardeşim. Yakında bunun kokusu ortaya çıkar nasılsa."

Alvin bir şey demeden ikiziyle beraber arkasını dönüp ilerlemeye başladığında kısa bir an arkalarından baktım.

"Sence güvenilir kişiler midir?"

Adımlarımı yeniden kapıya çevirdiğimde bakışlarım Harold'ı buldu.

"Aslında güvenilir ve zekiler ama taraf tutmamaları bizim için risk oluşturuyor." dediğinde kapıya ulaşmıştık.

Halen daha elini tuttuğumu fark ettiğimde ikimizi de odama ışınladım. "defterim nerede benim?" diye sorduğumda bir yandan da odamı aramaya koyulmuştum.

"Sanırım ben seni bayılttıktan sonra Amy almıştı eşyalarını" dediğinde komedinin üzerindeki defter gözüme çarptı.

Defteri hızlıca elime alıp yatağıma oturduğumda sayfaları hızlıca çevirmeye koyuldum. En son çizdiğim resimde kısa bir an duraksadığımda gözüme bir ayrıntı çarpmıştı.

Geri dönebilmek için odamın resmini çizmiştim ama burada fazladan bir şey daha vardı.

"Bu nasıl olur? böyle bir şey çizmediğime eminim" dediğim sırada Harold da yanıma gelerek resimde baktığım yere baktı.

Komedinin üzerinde ufak bir şişe vardı. Kendi komedinime baktığımda hiç bir şey olmadığı gördüm.

"Bilmiyorum"

Harold elimdeki defteri alıp aynı yere tuttu. Resimdeki haline baktığımızda defteri önümüzden çekmesiyle komedinin üstünde küçük bir şişe belirmişti.

Anında ayaklanıp yatağımın yanında bulunan komedinin üzerindeki şişeyi aldığımda "bu da ne?" diye sordum ancak Harold'ın da bilmediğine emindim.

Yanıma gelerek şişeyi eline aldığında defterimi yerine geri bırakmıştı. "Bence bu şeyi doktorlara vermeliymişiz gibi hissediyorum" dediğinde emin olamamıştım ama zararda gelmez gibi duruyordu.

Aklıma gelen şeyle "Drake'in zehirlendiği duyulmamalı. Yarın ki derste ne yapacağız?" diye sordum.

Drake derse gelemezdi ve bu sorgulanacaktı. İnsanların ilgisini çekecekti.

"Hasta olduğunu söyleyeceğiz. Başka bir şey yapamayız. Yarın son gün zaten, sonra hafta sonu tatili var." dediği şey bana da mantıklı geldiğinde başımı salladım.

"Geç kalmadan gidelim" dediğimde bileğimden tutup bizi ana salona geri ışınlamıştı. Birine görünmemeyi umut ederek hızlı adımlarla ilerlediğimiz sırada Harold'ın şişeyi cebine koyduğunu gördüm.

"Sence bunu nasıl çizdim? farkında olmadan sürekli bir şeyler çiziyorum ama hep de işime yarayacak şeyler oluyor... bu nasıl olabiliyor?"

Kafam çizdiğim resimlere takılmıştı. İster istemez birinin bana yardım ettiğini düşünmeye başlıyordum. Ortada hiç bir neden yokken içten içe Amy, Drake ve Harold'a karşı da oldukça garip bir şekilde güven duymuştum.

Bunun altından bir şey çıkmamasını umdum çünkü ne zaman bir şeylerin altından başka bir şey çıksa başımız dertten kurtulmuyordu.

"Bu yaşıma kadar hayatım normaldi. Ya da belki de daha öncesini hatırlamadığım için bana öyle geliyor" dediğinde kaşlarım çatıldı.

Annem bundan bahsetmişti ama her hatırladığımda sinir oluyordum. Gerçek babama suikast düzenlenmeden önceki gece bir yemek düzenlenmiş ve o yemekteki herkesin hafızasıyla oynanmıştı.

Karşımızda salak insanların olmadığı belliydi. Ne olursa olsun elbette bir gün açık vereceklerdi. Ya da belki de biz açık vermelerini sağlardık.

Harold ve Drake kütüphanede ki bir kalemden bahsetmişlerdi değil mi?

Madem o her şeyi biliyordu, o zaman ona sorardık ama bunun o kadar da kolay olmayacağını tahmin edebiliyordum.

Kara saraya giriş yaptığımız da düşüncelerimden kısmen sıyrıldım. Doktor ve hizmetçileri eşyalarını almış gitmek üzereydi. Anlaşılan tam zamanında gelmiş olmalıydık.

Harold öne atılarak "Conroy" diye seslendi. Doktorun bakışları bizi bulduğunda saygıyla ellerini önünde bağlamıştı "buyurun efendim"

Harold elini cebine atarak şişeyi çıkardığında doktorun bakışları merakla şişeye döndü.

"Şuna bir bakmanı istiyorum, işine yarar mı?"

Doktor tereddütlü bir bakış attıktan sonra Harold'ın elindeki şişeyi alıp kapağını açtı. Şişeyi burnuna yaklaştırarak kokladığında kaşları havalanırken "bunu nereden buldunuz?" diye sordu. Ardından yardımcılarından birine döndü.

Baktığı kız cebinden bir mendil çıkararak doktorun verdiği şişedeki sıvıdan bir kaç damla döktü ardından hiç düşünmeden ağzına götürüp emdi.

Hayrete düşmüş bir şekilde ona baktığımda Harold'ın sesi zihnimde yankılandı.

Saray güvenliği nedeniyle kullanılacak her ilacı tadan biri olur

Zihin iletişimini halen daha bilmediğim için cevap verememiştim ancak ona kısa bir bakış attığımda onu duyduğumu anlamıştı. Gerçi ona bakmasam da onu duyduğumu bilirdi zaten.

Kız sapasağlam ayakta dikilmeye devam ederken "bu zehir değil" dedi ve doktora bakarak "emin olmak için bir kaç saat bekleyebiliriz isterseniz" diye önerine bulundu.

Doktor ise müsaade isteyen bakışlarla bize baktıktan sonra yeniden odanın kapısına yönelip tıklatarak kapıyı araladı.

Kapı eşiğinden görebildiğim kadarıyla Alfrida ve Hector içerideydiler.

Hector'ın "gel Conroy" dediğini duyduğumda Harold'ı da itekleyerek içeriye girdim. Doktor kenarıya çekilerek bize yol verdiğinde sonunda üçümüzde içeriye girebilmiştik.

Kulağımı doktora verirken bakışlarım anında Drake'i bulmuştu.

Terlemesi durmuş gibi duruyordu ancak yüzü daha da solmuştu. Dudakları vücuduna inat pembeliğini koruyordu ama belki de bunun sebebi kanı da olabilirdi.

Onu böyle görmek, kalbimde bir yerlerin acımasına neden olmuştu.

"Efendi Harold az önce bize bir şişe verdi. Tahminlerimiz onun panzehir olma yönünde, tadımı yapıldı ancak nasıl etki edeceğini görmek için bir süre beklememiz gerekebilir. Seçimi size bırakıyorum efendim. Efendi Drake'in durumu iyi gözükmüyor."

"Kullanın"

Bakışlarım anında Hector'ı bulduğunda nasıl bu kadar hızlı karar verebildiğine şaşırmıştım. Alfrida da benimle aynı düşüncede olmalıydı ki şaşkınlıkla, kızarmış gözleriyle kocasına bakıyordu.

Hector kimsenin konuşmasına fırsat vermeden "İlacı Harold getirdiyse ona güvenebiliriz. Ayrıca ne kadar çok beklersek Drake'in iç organları o kadar çok zarar görür" diye açıkladığında kimse cevap verememişti çünkü haklı olduğunu biliyorduk.

Şimdilik kimseye şişeyi senin sayende bulduğumuzu söyleme. Ters bir şey olursa sorumluluğu ben alırım

Bakışlarım Harold'a döndüğünde, oda aynı şekilde bana dönmüştü. Benim için bunu yapmasına gerek yoktu. Sorumluluk alabilecek yaşta biriydim.

Harold ve Drake'den artık tam olarak emindim. Her zaman, ne yaparsam yapayım arkamda olacaklarını bana hissettiriyorlardı.

"Peki efendim"

Doktor, yardımcısına verdiği şişeyi alarak Drake'in yanına ilerlediğinde bakışlarım yeniden onu bulmuştu.

Doktor şişenin kapağını açıp bir elini Drake'in ensesine yerleştirerek kafasını doğrulttuğunda elinde ki şişeyi dudaklarına yaslamıştı.

Harold'ın yarım bir şekilde arkasında dururken bir elim istemsizce eline gitmişti. Bakışlarımı Drake'den ayırmak istemediğim için dönüp Harold'a bakmadım ama onun kısa bir süre de olsa bana baktığını göz ucuyla da olsa görmüştüm.

Doktor dikkatli bir şekilde Drake'in başını yastığa yatırırken elindeki şişeyi de dudaklarından çekip yeniden doğrulmuştu.

"Efendi Drake bir süre gözetimimiz altında kalmalı. Lütfen olabildiğince onu rahatsız etmemeye çalışın." diyen doktor başını eğerek asilleri selamladı ve odadan çıktı.

Doktorun ardından Hector bize dönerek "teşekkür ederiz çocuklar. Alanis ve Loyal araştırıyordu ama onlardan daha erken davrandınız." dedi samimi bir şekilde.

Gözlerindeki memnuniyeti ve rahatlamayı görebiliyordum.

"Siz biraz dinlenin Hector amca. Biz onunla kalırız" Harold'ın sözüyle Alfrida itiraz edecek gibi olmuştu. O sırada Hector onu kollarından tutarak kapıya doğru yönlendirmeye başlamıştı "çocuklar haklı. Biraz dinlenmen lazım" dediğinde kendisinin dinlenmeyeceği belli oluyordu ama kimse bir şey demedi.

Ben ise sessizliğimi korumaya devam ettim çünkü ne diyeceğimi bilmiyordum. Kendimi o kadar çok yabancı gibi hissetmiştim ki şu an.

Hector Alfrida ile beraber odadan çıktıklarında kapıdaki sağlık görevlisiyle bir şeyler konuşup bizi bir süre yalnız bırakmalarını söylemişlerdi.

Harold kapıyı kapatıp odadaki tek koltuğa oturduğunda, oturacak yer bulamayıp yatağın köşesine oturmuştum.

"Sence iyi olacak mı?" diye sordum düşünceli bir şekilde. Bulduğumuz şişeyi direkt buraya getirmiştik ve doktor da işe yarabileceğini söyleyip onu Drake'e içirmişti ancak sonucunun ne olacağını bilmiyorduk.

"Elbette iyi olacak. Kimseye bir şey olmasına izin vermeyeceğini söylemiştin" dediğinde yüzümde hafif bir gülümseme oluşmuştu.

Bakışlarım Drake'in elinde takılı kalmıştı. Ten rengi o kadar açık duruyordu ki, biri bana onun yaşadığını söylemese öldüğünü düşünebilirdim...

Dayanamayıp elini tuttuğumda soğukluğu karşısında irkilmiştim "çok soğuk.." diye mırıldandığımda Harold "ısıtabilirsin" demişti.

Kafam karışmış gibi ona döndüğümde "onu nasıl yapacağım, ben ateş elementi değilim ki?" diye sordum.

Harold gülerek yerinden kalktığında "eminim sen bir yolunu bulursun" dedi yanıma gelerek. Yanağımdan makas alırken "demek senin gibi fıstık bir kuzenim varmış. Bu zamana kadar nasıl varlığını hissetmedim ben?" dedi alaylı bir tavırla.

Yüzümü ondan uzaklaştırarak kaşlarımı çattım "hissetmediğine emin misin? ilk günden beri dibimdesin" dedim yalandan bir şekilde homurdanarak.

Sesini alçak tutmaya çalışarak kahkaha attı ve "ben gidiyorum annemlerin yanına" dedi.

Ayaklanacağım sırada omuzlarımdan tutup beni yerime geri oturtturdu "sen burada kalıyorsun. Birinin onunla durması lazım." dediğinde "niye ben?" diye sordum. "hemşireler bunun için var" dediğimde yüzünü buruşturdu "yakın dostumu yiyecekmiş gibi bakan kızlara emanet edemem" dediğinde kaşlarım yeniden çatılmıştı.

Harold bir anda normal haline dönüp iç çektiğinde "ne oldu?" diye sordum.

Beklemediğim bir anda önümde eğilerek ellerini dizlerime yasladı. "sana bir şey söylemem gerek ama bunu Drake'in annesiyle babası bilmemeli. Kimseye söylemeyeceksin" dediğinde endişelenmeye başlamıştım.

"Neden?" dediğimde "nedenini anlarsın. Bunu sana söylememin sebebi, benim olmadığım anlarda Drake aptalca bir şey yapmaya kalkarsa onu durdur diye" demişti.

İçime düşen şüpheyle "bir şey mi yaptı?" diye sordum.

Başını olumlu anlamda salladığında bakışlarını kaçırıp gözlerini kapattı. Kendine bir süre zaman tanıdığında sessizce söyleyeceklerini beklemeye başladım.

"Drake annenle yer değiştirebilmek için bedelli bir büyü kullandı" diyerek duraksadığında kendime hakim olamayıp sabırsızca "yani karşılığı olan bir büyü. Annem bundan bahsetmişti." Bir süre duraksadığımda bakışlarım yüzündeki sıkıntılı ifadede dolanmıştı "Karşılığında ne verdi?" diye sordum. Söylenmekte bu kadar zorlandığına göre cevaptan hoşlanmayacaktım.

Ben bir süre daha sessiz kalmasını beklerden "ömründen iki yılını verdi" dedi bir anda.

Bedenim taş kesilirken dediği şeyi algılamaya çalıştım. "ne verdi ne verdi?" dedim yanlış duymuş olmayı umarak.

"ömründen iki yılını verdi" diye tekrar etti aynı sözleri.

Kelimeler ve cümle yine değişmemişti. Doğru duymuştum...

"Bu anlaşmayı yaptıktan sonra annenle yer değişti ve o zindanda kalarak nasıl etkilendiğini bilmiyorum. Aptal herif ölebilirdi ve ölüyordu da!" derken sesi sinirden ister istemez yükseldiğinde ağzını kapattım refleksle. Birileri onu duyabilirdi.

"Böyle bir şey mi var? bu anlaşmayı kim nasıl kabul ediyor?"

Hadi Drake bir aptallık yapmıştı, ya karşıdaki kişi? nasıl böyle bir şeyi kabul etmişti?

"Bir kalemden merhamet bekleyemezsin." dediğinde iyice şaşırmıştım.

"Anlaşmayı ana kütüphanenin merkezindeki kalemle yaptı. Kalem dediğime bakma, kütüphanenin asıl sahibi o"

"Saçmalık" diye söylendim. "Siz asil değil misiniz? o aptal kalem nasıl böyle bir şey yapar!?" Sinirle yerimden doğrulup elimi saçlarımdan geçirdim.

"Kalem için karşısındaki kişinin kim olduğu bir önem taşımıyor" dediğinde elimi kaldırıp susmasını işaret ettim. Bu saçmalığı daha fazla dinleyemeyecektim. Hainler yetmiyormuş gibi bir de aptal bir kalem çıkmıştı başımıza.

"Tamam. Bu aptala sahip çıkacağım" dedim sakinleşmeye çalışıp yerime geri oturarak.

Harold son söylediğime gülümseyerek çöktüğü yerden doğruldu ve saçlarımı karıştırıp odadan çıktı.

Onun gidişiyle saçlarımı düzeltip yerimden kalktım ve Harold'ın boş bıraktığı koltuğa oturdum. Tekli koltuğa yayılarak ayaklarımı koltuğun bir köşesinden sarkıttım. Koltukta iki büklüm olsam da bunu umursamadan kollarımı kendime sarıp söylenmeye başladım.

"Aptal..."

Ben burada kimse ölmesin diyerek onun hayatını kurtarmaya çalışıyordum ama o arkamdan ömrünü kısaltmaya uğraşıyormuş. Orada olsaydım ondan önce davranırdım. Belki benim ömrümden iki yıl gitmesi akıllanmasına sebep olurdu.

Ne kadar umurundaysam artık...

"Geri zekalı"

Başka çözüm yolu mu yoktu sanki, ben düşünür başka bir yol bulurdum elbet. Neden böyle aptalca yollara baş vuruyordu ki?

"Düşüncesiz herif"

Gözlerim yavaş yavaş ağırlaşırken yattığım yerde mayışmaya başlamıştım. Gözlerim ağladığım için acımaya başlamıştı. Dayanamayıp gözlerimi kapattığımda söylenmeye devam ediyordum.

Süper kahraman olmak gibi bir niyeti varsa bunu başka yollarla denemeliydi. Ben fedakarlık yaparken ölen kişilere kahraman demezdim. Bu bildiğin aptallıktı!

Zihnimdeki düşünceler ve hakaretler ard arda birbirlerini kovalarken bilincim gittikçe bulanıklaşmaya ve uyku alemine geçmeye başlamıştı.

🍏

Yazardan

Ateş asili Darrel kendini daha fazla tutamayarak ışık sarayının kapısında bitmişti.

Kapıdaki muhafızı gördüğünde bir şey demeden ilerleyerek ezbere bildiği Nancy'nin odasının yolunu tutmuştu.

Saat gece yarısı olmak üzereydi ancak Darrel daha fazla yerinde duramamıştı. Genç kızın kapısına vardığında fazla ses çıkartmamaya dikkat ederek kapıyı tıklattı.

Bir süre ses gelmeyince yeniden kapıyı tıklatmıştı. Nancy'nin bu saatte kitap okuduğuna emindi ancak kitap okurken uyuyakalmış olma ihtimalini de göz önünde bulundurdu çünkü onu görmeye geldiği bazı akşamlarda hep önünde açık bir kitap oluyordu.

Nancy'nin uyuduğunu düşünen Darrel kapıyı araladığında genç kızın uyumadığını gördü.

Kapısının açıldığı yeni fark eden Nancy oraya doğru döndüğünde kaşları havalanmıştı "Darrel, burada ne işin var bu saate?" genç kız elindeki kitabı kapatıp yatağa bırakırken çarşafın altından çıkarak üzerini düzeltmişti.

Bu gün hiç kimseyi beklemediği için odasında rahatça takılmak istemişti ancak sanki asil erkekler bunu hissetmiş ve inadına yapıyorlarmış gibi ard arda geliyorlardı.

Darrel yakalanmanın verdiği pişmanlıkla ensesindeki saçları kaşıyarak "seni görmeye gelmiştim" dedi yalana baş burmadan.

Karşısındaki kız daha da çok şaşırarak "ben mi görmeye geldin?" diye sordu. Bunu beklemiyordu.

Darrel "gelebilir miyim?" diye sordu ve onay beklercesine Nancy'nin gözlerine baktı.

Genç kız meraklanarak "elbette" dedi yatağının karşısındaki koltukları göstererek.

Darrel kapıyı arkasından kapatarak Nancy'nin gösterdiği yere oturduğunda, Nancy'de onun yanına oturmuştu.

Genç adam artık bazı şeyleri içinde tutamayacağını bilerek aniden yanındaki kıza döndüğünde "sana bir şey söyleyeceğim ancak bunun aramızda kalmasını istiyorum" dedi.

Nancy gittikçe daha da meraklanırken "buyur?" dedi sorarcasına.

Hiç beklemediği biri, hiç beklemediği bir anda gelmiş ve ona önemli bir şey söyleyeceğini ancak bunun aralarında kalmasını istediğini söylüyordu.

"Belki benden böyle bir şey beklemiyorsundur ama ben seni seviyorum Nancy." Genç çocuğun ağzından kelimeler birer birer firar ederken, kalbi korkuyla atmıştı. Reddedilmek istemiyordu ancak reddedilirse bile bunun duyulmasını da istemiyordu.

Nancy şoka girdiği için öylece karşısındaki çocuğa bakıyordu. Darrel ve kendisini sevmek mi? Bunu hiç beklemiyordu.

Kalbi heyecanla atlamaya başladığında ne cevap vereceğini bilememişti. Darrel iyi ve hoş biriydi ama ona hiç bu yönle bakmamıştı.

Aslında Nancy kimseye o gözle bakmamıştı çünkü hiç bir zaman önceliği aşk veya evlilik olmamıştı.

Darrel bir süre cevap alamayınca korkuyla bir kolunu Nancy'nin beline doladı ve onu kendisine çekerek alnını onunkine yasladı.

"Eğer beni reddedeceksen bir daha yanına gelmem ama lütfen biraz böyle kalmama izin ver" diyen genç adamın sesi çaresiz gibi çıkmıştı.

Nancy'nin vücudu Darrel'in temasıyla ısınmaya başlarken gözlerini istemsizce kapatmıştı.

Darrel bir süre daha cevap alamayınca reddedileceğini anlamıştı. Kalbinde bir yerlerin kırıldığını hissetse de bunu yansıtmamaya çalıştı.

Yanıt alamayan genç adam geri çekileceği sırada Nancy kendinden bile beklemeyeceği bir şey yaparak elini Darrel'in ensesine atarak dudaklarını buluşturmuştu.

Belki bunun için daha sonra pişmanlık duyabilirdi ancak şu an da daha önce hiç olmadığı kadar karşısındaki adamı arzulamıştı.

Bu gece saraylarda herkes birbirinden habersiz iş çeviriyordu ancak bunlar ne zamana kadar saklı kalabilirdi?

🍏

Emma'dan

Yattığım yerde huzursuzca kıpraşırken mırıldandım.

Birinin kafamı yaslandığı yerden kaldırıp araya yastık koyduğunu hissetsem de gözlerimi açmadım. Uykunun en tatlı dakikalarındaydım ve uyanmak istemiyordum.

"Aptal mı?" diyerek birinin söylendiğini duydum. Ses yakından mı yoksa uzaktan mı gelmişti emin değildim.

Yeniden mırıldandığımda bu sefer birinin kısık sesli kahkahası kulaklarımı doldurmuştu.

Yeniden huzursuzca kıpraştığımda kaşlarımı çattım.

"Geri zekalı mı?"

Soruyu bana sorulmuş gibi algılayarak "hıhı" diye bir şeyler mırıldandım.

"Uykunda bile nasıl birilerine kinlenebiliyorsun anlamıyorum"

Tanıdık bir ses yeniden kulaklarıma dolduğunda gözlerimi araladım. Bakış açıma giyinme dolabı girdiğinde ellerimi çarşafın içerisinden çıkararak esnedim.

"O nasıl yatma şeklidir öyle?" diye soran sesin sahibiyle bakışlarım sahibini bulduğunda Drake sendeleyerek yatağa oturup öksürmeye başladı.

Panikle yerimden kalkıp komedinin üzerindeki sürahiye yönelerek yanındaki bardağa su doldurup Drake'e uzattım.

"iyi misin?"

Elimdeki bardağı alıp suyu yudumladığında başını olumlu anlamda sallamıştı.

Yüzü hala iyi olmadığını belli edercesine solgun görünüyordu. Elimi alnına götürüp vücut ısısına baktığımda elindeki bardağı indirip bana baktı.

Vücut ısısının normale dönmeye başladığını gördüğümde "iyi" dedim elinden bardağı alarak.

Tavırlarıma karşılık Drake "Durumum nasıl doktor hanım?" diye sordu alayla.

Ona doğru döndüğümde "alay etmeyi bırak da iyileşmene bak. Doktorun olmaya niyetli değilim, işlerim var benim" dedim. Son kısmı yalan sayılırdı çünkü işlerim hainleri bulma yönündeydi ve bunu da yardımsız yapamazdım.

Drake yine o bilindik alaylı tavrını takınırken "öyle mi? bana sarılırken pek de meraksız gibi durmuyordun" dedi.

Onu takmadan göz devirip yatağını işaret ettim "boş boş konuşma da yat şuraya"

Drake bu, her dediğimden bir şey çıkaracaktı ya... elbette yine beni sinirlendirecek bir şey bulmuştu.

"Bu ne edepsizce bir teklif" derken otuz iki diş sırıtmıştı.

Dayanamayıp kafasına geçirdiğimde "ah" diye inleyip başını tuttu ve "sanırım kendimi iyi hissetmiyorum" diyerek kendini yatağa bıraktı.

Başta bunun bir oyun olduğunu düşünmüştüm ama yüzü her zamanki alaylı bir şekilde gülmüyordu. Gözlerini kapatmıştı ve yüzünde canının acıdığını belli eden bir ifade oluşmuştu.

Panikleyerek "Drake" diye seslendim uzanıp kolunu dürterek.

Tepki vermediğinde biraz daha yaklaştım "Drake, bunun şakası yapılmaz biliyorsun değil mi?" diye sordum. Bakışlarım kapı ve Drake arasında gidip geliyordu.

Yüzündeki ifade yok olup tepkisizleşince korkuyla kapıya yönelip bağırmak üzereydim ki birden çekilmemle çığlık attım ama ağzıma kapanan elle çığlığım yarıda kesilmişti.

Kendimi yatakta, Drake'i de yarım bir şekilde üzerimde bulunca kaşlarım çatıldı.

Yine sırıtıyordu pislik!

"Doktorum olmayı kabul ediyor musun etmiyor musun?" diye sorduğunda onu üzerimden atmaya çalıştım. Numaracı herifin tekiydi.

"Cevap vermediğin sürece üstünden kalkmayacağım" derken bile ağzımdaki elini çekmemişti.

Nasıl cevap verebilirdim ki?!

Hareket etmeyi keserek derin derin gözlerine bakmaya başladığımda yüzündeki gülüşü solmaya başlamıştı.

Onunda bakışları derinleşirken istediğimi elde etmemle elini ısırarak onu üzerimden attım.

"Siktir!" diye söylendiğinde tam cevap verecektim ki Harold'ın son sözleri aklıma geldi.

Bir anda ciddileştiğimi gören Drake yerinden doğrularak "bana öyle baktığına göre küfür eden erkekleri çekici buluyorsun demektir" dedi.

Yine bir şeyleri alaya alarak ortamı yumuşatmaya çalışıyordu ama yemezdim ben bu numaraları.

"Neden yaptın bunu?" diye sordum bir anda. Beni anlayacağını biliyordum ama yine anlamamazlıktan geldi.

"Neden küfür ettiğimi mi soruyorsun?" dediğinde sinirle ona doğru bir kaç adım attım.

"Neden bedel olarak ömrünü kısalttığını soruyorum!" diye bağırdım istemsizce.

Bunu bağırarak dile getirmem hoşuna gitmemiş gibi anında elini kaldırıp odaya sessizlik duvarı ördü.

"Sesini alçalt"

"Soruma cevap ver! ben buraya beraber yola çıktığım insanları kaybetmeye gelmedim. Neden boktan yere ömrünü kısalttığını soruyorum sana!"

Bakışları değişip elaları koyulaşırken yerinden kalktı.

"Bu gerekliydi. Annenin kaçabilmesi için plan yapılmalıydı ve anneninde bundan haberi olmalıydı. Ayrıca seninde annenle konuşup gerçekleri bilmen gerekiyordu" dediğinde duraksamıştım. Anlaşılan ben hariç herkes biliyordu saklanan gerçekleri.

"Gerçekleri sana annenin anlatması gerekiyordu. Buradaki tek amacın anneni oradan çıkarmaktı ama ondan daha önemli şeylerin olduğunu bilmen gerekliydi"

Sözleri karşısında bir şey diyemediğimde "Ayrıca... bir kaç saatliğine de olsa anneni oradan çıkarabilmek istedim." diye devam etti.

Hayatımda hiç böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştım o yüzden ne adam akıllı kızabiliyordum ne de onu tamamen anladığımı söyleyebilirdim.

"Ben her şekilde annemi oradan çıkartırdım..." diyebildim sonunda.

Bu sefer o sessizliğini korurken devam ettim "ömrünü kısaltmandansa savaşa girmeyi tercih ederdim"

Bakışları kısa süreliğine değişse de kendini toparlayıp bakışlarını kaçırdı "sence savaşa girmeyi seçince yalnız mı olacaktın o savaşta? seninle birlikte kaç kişiyi daha o savaşa sokacağından haberin var mı?" diye sorduğunda bu kısmı düşünmediğimi fark ettim.

Cevabımın olmadığını biliyormuş gibi bana fırsat vermeden yarım ağız gülerek devam etti "hem... savaşı tercih edeceğin kadar önemli miyim senin için?" diyerek bana doğru bir adım attığında anında gerilerim.

"Boş boş konuşma" diyerek arkamı döndüğümde yeniden öksürük sesleri kulağımı doldurdu.

Duraksayıp ona doğru döndüğümde, eli karnında ayakta iki büklüm olduğunu gördüm.

"Numara yapmıyorsun değil mi?" dediğimde yatağın yanına çökerken başını iki yana salladı.

Anında sözüne güvenip yanına ilerlediğimde yeniden komedinin üzerindeki sürahiden bardağa su doldurmuştum.

Elimdeki bardakla Drake'in yanına çöktüğümde bardağı dudaklarına dayadım. Bir kaç yudum içip geri çekildiğinde bardağı yerine geri bırakarak kolunu kaldırıp altına girdim.

"Kalk bakalım" dediğimde eliyle yataktan destek almıştı ama halen daha hafif hafif öksürüyordu.

"Sanırım... bana.. oksijen lazım" diye gevelediğinde bakışlarım ona kaydı. Nefes alış verişleri düzensizdi ve gözleri yine baygın bakıyordu.

Onu yatağa bırakarak yatmasına yardım ettiğimde "bekle burada, hemen geleceğim" diyerek odadan çıktım.

Kapının önünde hazırda bekleyen görevlileri gördüğümde "yardım edin lütfen. Drake nefes almakta zorlanıyor" dediğimde hepsi hızlıca içeriye doluşmaya başlamışlardı.

İçlerinden bir kız bana garip garip bakarken bunun Drake'e adıyla hitap etmemden kaynaklı olduğunu düşünerek boş verdim.

Sağlıkçı adamlardan gibi elindeki çantadan küçük bir cihaz çıkararak ucundaki maskeyi Drake'in burnuyla ağzını kaplayacak şekilde ona taktı.

Kapının dibinde dikilerek onları izlediğimde. Drake'in bakışları benim üzerimde dolanarak çok geçmeden kapanmaya başlamıştı.

"İyi uykular kara prens" diye fısıldadım beni duyamayacağını düşünerek.

Ancak zihnimde yankılanan ses beni yanıltmıştı.

İyi... uykular... elmacı... güzeli...

💚Devam Edecek💚


💚Bölüm hakkındaki düşünceleriniz ~

💚Alvin ve Elvis hakkında ne düşünüyorsunuz? ~

💚Darrel ve Nancy'yi beklemiyordunuz dimi (çok zıt kişiler :')) ksdofeğfksdjv ~

💚Okuduğunuz kitabın ilk öpüşme sahnesinin yan karakterlere ait olması hakkında ne düşünüyorsunuz? (merak ettim kdsclkjsfo) ~

💚Bu bölümdeki saçma bulduğunuz kısım neresi oldu? ~

💚Emma ve Drake sahneleri hakkındaki düşünceleriniz ~

💚Kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın 💖💖🌸

💚Yazılış tarihi: 04.01.2024

💚Düzenlenme tarihi: 15.04.2024

Continue Reading

You'll Also Like

84K 6.6K 64
"James lütfen öyle söyleme o bizim aşkımızın meyvesi" "NE AŞKI?" Diye bağırdı James 1. #Dracomalfoy 02/01/2024 1. #Harrypotter 31/08/2023 1. #Slyther...
11.5K 1K 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
21.3K 843 35
Onlar birbiri için var olmuşcasına uyumluydular. İkisi göz göze gelince dünya donardı. Yiğit'in kokusu, Defne'ye ev olurdu. Onu gördüğün de tüm dünya...
4.6K 2.3K 49
Nalan katıldığı doğum günü partisinde bir çocuktan hoşlanır.Adını Yağız olarak açıklayan kişi Nalan'ın okuduğu okulu satın aldığını duyurur. Nalan a...