GÜVENLİK (Tamamlandı)

By cokdeger

28K 7.3K 2.8K

Battal ailesinin güvenliğini sağlayan ekibin başına gelen umulmadık olayla hayatları değişir. Bu değişime aya... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
.Bölüm 16.
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25

Bölüm 11

1K 278 127
By cokdeger

Dava gününün hemen öncesinde Ercüment, Jülide'yle görüşmeye gitti. Sorularının cevaplarını almak istiyordu. Açılan sıralı demir parmaklıkların ardından son kapıya geldi. Demir kapının ortasındaki küçük kare camdan içerisi gözüküyordu. Saçları ensesinde toplanmış kadının gözaltındaki morluklar uzaktan bile belli oluyordu. Daha şimdiden soğuk duvarların ağırlığı bedenini bükmüştü. Ercüment'in içinde en ufak bir acıma yoktu. Yanındaki memura başıyla işaret verince bir avuç anahtarın içinden birini seçen adam kapıyı açtı. Boş duvarlarda yankılanan kilit sesiyle Jülide başını kaldırıp kapıya baktı. Dudaklarından fısıltı gibi adamın ismi çıktı. Ercüment, Jülide'nin karşısındaki demir sandalyeyi yere sürterek geri çekti. Metalin çıkardığı tiz iç gıcıklayıcı ses Jülide'nin yüzünü ekşitti. Tam karşısına oturup dim dik gözlerine bakan adam ellerini de masanın üzerinde kenetledi. Rahatsız edici bir süre gözlerini kadından ayırmadı. Yüzünün her ayrıntısını inceledi. Öfkesi önce gözlerinden aktı. Jülide'nin makyajla saklanan çizgileri belirginleşmiş, yenileri yerlerini almaya başlamıştı.

"Neden?"

Sesi gri duvarlardan daha soğuk daha acımasızdı. Ercüment gözlerini çekmedikçe Jülide bakamıyordu.

"Ben..."

"Sen ne?" diye bağırıp elinin ayasını sertçe masaya vurdu. Jülide yerinden sıçradı ve korkuyla başını göğsüne eğdi.

"Özür dilerim"

Jülide konuşmuyor adeta fısıldıyordu. Onun aksine Ercüment kükrüyordu.

"Neden?"

Jülide'nin kaçacak yeri yoktu. Bundan sonraki hayatını tek başına bir hücrede geçireceğini tahmin edebiliyordu. Bunu bilmemesi için aptal olması gerekirdi ki Jülide aptal değildi. O sadece hastalıklı bir ruha sahipti.

"Kıskandım... Kendimi bildim bileli Janset'i kıskandım. O hep en başarılı, en sevilen oldu. Kocası ağzının içine bakıyordu."

Ercüment kaşlarını çatmış hayretle kadına bakıyordu. Bir katile cinayeti neden işlediğini sormuştu ama o sanki pembe dizi anlatıyordu.

"Sen ne diyorsun kadın! Sen bir ateşesin. Bu başarısızlık mı?"

Jülide artık dayanamayıp ağlamaya ve bağırmaya başladı.

"O mutluydu! Anlıyor musun? Mutluydu! Başarılı aile, başarılı iş insanı... Başarı... Başarı... Başarı... Ben tek başıma ülkeden ülkeye savrulup durdum. Dünyanın en ilkel ülkelerinde bile yaşamak zorunda kaldım"

"Bunu sen istedin. Senin tercihindi. Bu nedenle yıllar önce benden ayrılmadın mı?"

"Sen beni Alpay gibi mutlu edemezdin. Senin hedeflerin vardı ama Alpay'ın tek hedefi karısını mutlu etmekti. Ben uzakta yalnız başıma yaşamaya çalışırken siz burada beraberdiniz. Hep beraberdiniz. Çocuklarınızı bile beraber büyüttünüz. Beni dışladınız. Janset her şeye sahipken benim hiçbir şeyim yoktu."

"O kadını nasıl kandırdın?"

"Aptalın tekiydi. Doktorumla konuşurken birini nasıl kolay kandırılabileceğini öğrendim sonra oyunculuk derslerine başladım. Böylece duygularımı kontrol edebiliyordum. İyi bir oyuncu olduğumu da kanıtladım"

Ercüment gözlerini gri duvarlı soğuk odada gezdirdi.

"Bulunduğun yer berbat bir oyuncu olduğunun kanıtı." Ayağa kalktı "Perde alkışlarla kapanmadı Jülide" dedi ve demir kapıya ilerledi. Tekrar dönüp arkasına baktı.

"Arkanda bıraktığın izleri hiç düşünmedin mi?"

"Suçlunun hemen bulunacağını biliyordum. Konu kapanır diye düşündüm. Kapanmasa bile..." bir umutla Ercüment'e baktı ve "sen beni kurtarırdın" dedi. Ercüment tekrar masanın yanına gelip avuç içlerini masaya dayayarak Jülide'nin üzerine eğildi. 

"Sen kan bağın olan insanları acımadan öldürürken ben, kan bağım olmadığı halde canım bellediğim insanların katilini mi koruyacaktım? Sen kendine hep dev aynasından bakmışsın Jülide. Sen aslında görülmeyecek kadar küçük bir toz zerresinin ve bu dünyada hiç bir değerin yok."

Bir katille aynı havayı solumak istemedi. Kapıya vurup açılmasını bekledi. Kilit seslerinin ardından açılan kapıdan çıkmadan önce omzunun üzerinden ardına baktı.

"Ablan haklıymış. Sen kimseye uygun bir kadın değilmişsin"

Soğuk duvarların arasından çıkışa doğru yürüdü. Bu konuşmadan öğrendiği, hastalıklı bir kıskançlık insanı katil edebiliyormuş.

**

Dava günü Balın ve Oğuzhan, Yamaç'ın kontrolünde evde kaldılar. Ağır ceza mahkemesinde güvenlik önemleri üst düzeyde alınmıştı. Dava saati yaklaşırken gerginlik de had safhadaydı. Sonucu biliyor olsalar da duymadan kimse rahat edemeyecekti.

Çocuklar odada oyalanırken Yamaç kapıya çıktı. Sıkılmıştı. İstediği sonucu bir an önce duymak istiyordu. Davanın başlamasına daha bir saat vardı. Oğuzhan koşarak dışarı çıktı.

"Yamaç abi arka bahçede kaplumbağa var"

"İyi, ne güzel"

"Balın onu eve almak istiyor. Bana yardım eder misin?"

"Evde kaplumbağanın ne işi ar oğlum? Alın iki marul bahçede besleyin"

Oğuzhan kaşlarını düşürüp "Balın çok istiyor" dediğinde ısrarın bitmeyeceğini anlayan Yamaç oğlanı itekleyerek arka bahçeye yönlendirdi. Evin arkasına bakan pencerelerinden birinden Balın onlara el salladı. Yamaç onun evde beklediğine emin oldu. Balın görevini tamamladıktan sonra çantasını alıp koşarak evden çıktı. Önceden aradıkları, yan sokakta bekleyen taksiye kadar durmadan koştu. Bu esnada Oğuzhan kaplumbağayı gördükleri yeri Yamaç'a gösteriyordu. Yamaç çalıların arasına girip bakındı. Yerdeki yuvarlak taşı görünce gözlerini devirdi.

"Taş oğlum bu. Kaplumbağa değil"

"Hadi ya... Uzaktan kaplumbağa gibi duruyordu"

"Ulan şehir çocuğu, gir eve!"

Oğuzhan sırıtarak sarsak adımlarla eve girdi. Planlarının ilk aşaması tamamlanmıştı. Saniyeler sonra oğlan tekrar dışarı çıktı.

"Ne oldu şimdide devekuşu mu gördünüz?"

"Balın çikolata istedi. Köşedeki bakkaldan bir koşu alıp geleyim"

Cümlesini bitirmesi ile koşmaya başlaması bir oldu. "Ne Balın aşkıymış" diye söylenen Yamaç bir an durdu. Köşede bakkal yoktu. Hızla eve girip Balın'a seslendi. Seri adımlarla odaları taradı ve o an iki velet tarafından kandırıldığını anladı. Evden çıkıp köşeye kadar koştu fakat yolun diğer ucundaki taksi çoktan uzaklaşmıştı.

"Allah kahretsin!"

Nereye gittiklerini bilmediğine mi yansın ne hesap vereceğine mi yoksa ne yapacağını bilmemesine mi karar veremedi. Bildiği bir şey vardı ki başı çok fena dertteydi.

Balın, teyzesinin ceza aldığını gözleriyle görmek istemişti. Oğuzhan meraklı bir konuşma sırasında biraz Duru'dan biraz da kapı dinleyerek istediği bilgileri almıştı. Adliyenin önünde taksiden indiler. Ağır ceza mahkemelerinin önüne geldiklerinde pek çok tanıdık yüzle karşılaştılar. Ela'nın "Balın!" diye feryat etmesiyle tüm gözler kendilerine döndü. Cüneyt öne atılıp hızla yanlarına gitti.

"Ne işiniz var burada? Yamaç nerede?"

"Şey biz... Yamaç abiyi atlattık"

Ercüment ateş saçan gözleriyle oğlunun kolunu kavradı. Dişlerini sıkarak "Onu nasıl buraya getirirsin?" dedi. Oğuzhan'ın sinmeye niyeti yoktu. Burnunu havaya dikti.

"Çünkü bu onun en doğal hakkı!"

Adam sabır dileyerek arkasını döndü. Adliyede olmasa canına okuyacaktı. Hak hukuk ne varsa öğretecekti. Duru araya girip "Ben hallederim" diyerek Ercüment'i uzaklaştırdı.

Cüneyt aklının bir yanıyla Yamaç'a çektireceği eziyetleri belirlerken onaylamaz ifadeyle Balın'a döndü.

"Evde olman gerekiyordu Balın!"

"O kadının ceza aldığını gözlerimle görmek istiyorum. İçim başka türlü soğumayacak"

Balın'ın kararlılığı karşısında yapacak bir şey yoktu. Zaten buraya kadar gelmişti. Salona girmeden Yamaç'a mesaj atıp 'Buradalar' yazdı. Kısa ve net bir mesajdı. Yamaç başına gelecekleri az çok anlamıştı.

Dava başladığında sunulan delillerin ardından Jülide tüm suçlamaları kabul etti. Hâkimin tokmağı ağırlaştırılmış müebbet hapis için masaya vurdu. Elleri kelepçeli kadın cezaevine götürülmek üzere iki kolundan tutuldu. Kapıya iki adım atmıştı ki Balın ayağa kalkarak "Jülide!" diye seslendi. Jülide dâhil herkesin gözü Balın'a döndü. Bir eli sıkıca Cüneyt'i tutan kız teyzesine nefretle baktı. "İçeride sakın ölme. Çok uzun yaşa" dedi. Aldığı cezadan daha büyük ve daha ağır cümle Jülide'nin boynunu öne büktü.

Salon boşalmış yürekler biraz olsun hafiflemişti. Oğuzhan, Balın'ın yanına gidip tam karşısında durdu. Balın dudak bükünce onu taklit etti. Sonra da birbirlerine sırıttılar. Oğuzhan kollarını kaldırıp sıkıca kıza sarıldı.

"Sanırım bir süre görüşemeyeceğiz. Sıkı bir ceza gelecek gibi gözüküyor"

"Benim yüzümden"

"Sana her şey değer can kız" dediği anda karnına sert bir yumruk yedi.

"Ah! Ne vurdun ya"

"Ne o öyle aşkını ilan eder gibi"

"Sevgimizi göstermek de mi suç?"

"Adam gibi göster!"

Ercüment, oğlunun kolunu tutup Balın'dan uzaklaştırdı. "Siz bir süre ayrı kalın da aklınız başınıza gelsin" diyerek ayrıldı. Tarık ve Cüneyt'in karşıdan attığı bakışlarda hiç tekin değildi. Balın, Ela'ya sığındı. Evde görülmesi gereken bir hesap daha vardı. Yamaç ecelini bekler gibi kapıda donup kalmıştı.

Evin önünde araba durdu. Tarık ve Cüneyt beklemeden arabadan çıktı ve yeri döven adımlarla eve ilerlemeye başladı. Yamaç oturduğu merdivenlerden ayağa kalktı ancak başı ve gözleri hala yerdeydi. İki adam ne Yamaç'a bakmış ne de bir söz söylemişti. Söze gerek yoktu. Yamaç ne yapacağını biliyordu. Onların ardından ilerleyerek Tarık'ın evine girdi. Balın koşarak peşlerinden gitmek istese de yetişemedi. Kapı kapandıktan on dakika sonraya kadar içeriden hiç ses gelmemesi Balın'ı endişelendirdi. Korkakça Ela'ya baktı ama Ela da onun kadar endişeliydi. Kapı tekrar açıldığında Yamaç kıpkırmızı olmuş yüzüyle çıktı. Gözleri hala yerdeydi. Beklemeden arabasına yöneldi. Balın'ın arkasından seslenmesine tepki dahi vermedi.

"Balın hadi eve"

"Cüneyt abi... Yamaç abim..."

"Hadi Balın"

Yaptığının yanlış olduğunu biliyordu ama sonucunun Yamaç da patlayacağını tahmin edememişti. En çok Oğuzhan'la ceza alacaklarını düşünmüşlerdi. Yamaç abisinin gördüğü son hali cezadan çok daha kötüydü.

"Abi benim yüzümden"

"Bizim işimiz hata kabul etmez Balın. Hata yaparsak cezasını çekmek zorundayız."

"Bende hata yaptım. Bana da ceza ver o zaman"

"Bence sen az önce cezanı aldın"

Balın'ın çok üzüldüğünü görebiliyordu. Bunu her ne kadar istemese de bir daha böyle tehlikeli oyunlara girmemesi gerektiğini anlamalıydı. Kendi başına bir şey gelebilirdi. Kendi hatası başkalarının hayatını da etkilemişti. Bunların her biri ders olacaktı. Balın dudaklarını kabartıp içeri girdi. Ela duruşlarından ödün vermeyen iki adama baktı.

"Yamaç'a ne olacak?"

"Bir süre açığa alındı"

"Of! Yazık ama ya" diyerek içeri giren kadının ardından sırıttılar. Tarık gülerek "Yerim lan ben bunları" dedi. Cüneyt de arkadaşına gülümseyip düşük suratların yanına gitti.

Yamaç'ın olmadığı on beş gün boyunca Balın onlarca defa özür dileyerek onun bir suçu olmadığını anlatmaya çalışmış ancak Cüneyt'in tavrında bir nebze olsun yumuşama olmamıştı. Balın'ın yaptıkları işin ciddiyetini anlaması gerekiyordu. İnsan canının önde tutulduğu ve hataya mahal verilecek en ufak bir detayın atlanmaması gerekiyordu. Yamaç bunu çok iyi anlamıştı fakat ne Balın ne de Oğuzhan cezanın ağır olduğunu söyleyip durmuştu. Cüneyt'ten sonuç alamayacaklarını anladıklarında Tarık'a yönelmişlerdi ki aynı sert tavrı o da göstermişti. Yamaç'ı çok seviyorlardı, en iyi elemanlarından biriydi yine de hata hataydı. Çocukların başlarına bir şey gelmemiş olması suçu hafifletmiyordu.

Yamaç işe başladığı ilk gün Ercüment'in kapısını çaldı. İçeriye girmesi için onay gelince kapıyı açıp yavaş adımlarla içeri girip Ercüment'in masasının önünde durdu. Elleri önünde bağlı ama başı vücudu gibi dimdik adamın karşısına geçti. Ercüment söze başlaması için başını hafifçe eğip kaldırdı.

"Yaşatmış olduğum güvenlik zafiyeti yüzünden özür dilerim sayın vekilim. Bir daha asla yaşatmayacağıma sizi temin ederim."

"Tamam Yamaç, özrün kabul edildi. Görevinin başına dönebilirsin"

"Sağ olun efendim"

Başıyla selam verip odadan çıktı. Duru odanın bir köşesinde konuşmaları dinlemişti. Yüzü asılmış olarak Ercüment'e baktı.

"Kıyamam ya... Nasıl zor gelmiştir özür dilemek. Üzüldüm."

"Ben senin gibi düşünmüyorum Duru"

"Nasıl?"

"Ben karşımda yaptığı hatadan ders çıkartmış sağlam bir adam gördüm. Özür dileyerek kendini daha da yücelttiğini düşünüyorum. Yani senin aksine üzülmedim, memnun oldum."

"Ne yani o üzülmedi mi?"

"Tabii ki üzülmüştür ama oturup ağlayarak hatalarını telafi edemezsin. Gör bak şimdi Yamaç 'ta ki gelişmeyi"

Duru dudak büküp omuz silkeledi. Sonuçta adam üzülmüştü. Sevdiği işten ve insanlardan uzak kalmıştı. Duru'nun kalbi ne Ercüment ne de Cüneyt kadar katı olamıyordu. Bir de Tarık vardı tabii. Yamaç 'la en çok zaman geçiren olmasına karşın bir gram yumuşamamıştı. Bu erkekler ne duygusuz diye geçirdi ama sesli dile dökmedi. Şimdi Ercüment bir dizi nasihat daha verirdi.

Yamaç, amirlerinden de özür diledi. Konu o an kapanmıştı. Hata olmuş, ceza çekilmiş, özür dilenmiş ve konu kapanmıştı. Şimdi eski hallerine dönebilirlerdi. Cüneyt en çok Balın'ın çenesinden kurtulacağına seviniyordu. Her akşam Yamaç abim aşağı Yamaç abim yukarı bitmemişti. İkisini birleştirip biraz kafa dinlemeyi planlıyordu. Böylece Ela'yla da baş başa kalabilirdi.

"Yamaç, Balın'ı birkaç gün okuldan sen al"

"Olmaz!"

"Nedenmiş o?"

"Umursamıyorum ben onu"

Cüneyt yüzünü ekşitti. Bu yaşta küsmenin komik ve anlamsız olduğunu bilen adamlar umursamamakla ceza kesiyorlardı.

"Tarık duydun mu?"

"Duymamazlıktan gelmeyi tercih ediyorum."

Yamaç omuz silkip görev yerine geçti. Cüneyt'e sabır dilemekten başka çare bırakmamıştı. Akşam eve döndüklerinde Yamaç'ın işe başladığını öğrenen Balın hemen aramış fakat açan olmamıştı.

"Yamaç abim telefonlarıma hala cevap vermiyor"

"Bir süre umursanmayacakmışsın canım"

"Yok ya! Ben onu mesaj yağmuruna tutayım da görsün umursamak nasıl oluyormuş"

Parmakları hızla telefonun ekranında dolanırken odasına ilerledi. Yamaç'ı zor bir gece beklediği belliydi. Cüneyt bedenini koltuğa bıraktı. Ela yanında sessizce oturuyordu. Geldiğinden beri bir durgunluk vardı zaten. Cüneyt'in dikkatini çekmiş olsa da Balın varken konuşmak istememişti. Şimdi de dalıp gitmişti. Yan dönüp yönünü Ela'ya çevirdi. Elinin tersiyle yanağını sevdi. Çok seviyordu bu kadını, içi titriyordu.

"Neyin var senin?"

"Hiç"

"Yalan konuşma öğretmenim. Geldiğinden beri durgun ve düşüncelisin"

"Ya şey..."

"Hadi dök içini güzelim. Yardımcı olmaya çalışayım"

Cüneyt dışarıda ne kadar sert ve suratsız olsa da kendine karşı yumuşak ve anlayışlıydı. Onun bu halini seviyordu. Emin olmadığı gerçekle yüzleştiğinden beri içini kemirmişti. Paylaşması gereken kişi de karşısında gözlerinin içine bakıyordu.

"Ben geciktim"

"Bir yere gideceğini bilmiyordum. Ben götüreyim seni"

Ela bir anda gülmeye başladı. Konuya farklı kelimelerle girmesi gerekiyordu. Yine de işi şakaya vurmadan yapamadı.

"Sen götürdün diye geciktim zaten"

Cüneyt'in aklından bin tane soru geçiyordu. Nereye götürdü, nereden getirdi, neden geç kaldı? Bu esnada da boş boş Ela'nın yüzüne bakıyordu.

"Ela anlamadım hayatım"

"Ya demek istiyorum ki âdetim gecikti."

"Haa... O gecikme. O Götürme" derken bir anda dim dik oturdu. Gözleri kocaman açılmış, kaşları saçları birbirine karışmıştı.

"Ela sen hamile misin? Nasıl?"

"Nasıl mı? Tavşanlar gibi her bulduğumuz aralıkta yaparsak olur yani. Ayrıca bu bir tahmin çünkü âdetim çok düzenlidir"

Kadını kolundan tuttuğu gibi kendine çeken Cüneyt bolca öpücükle ödüllendirdi. Öpücüklerinin arasında "Aşkım bu harika bir haber" deyip duruyordu. Kanıta ihtiyacı yoktu, tahmin olması bile ona yetmişti.

"Ay Cüneyt dur! Tamam, harika anladım ama unuttuğun bir şey var"

"Sevgilim bebeğimiz olacak daha önemli ne olabilir ki?"

"Kimse evli olduğumuzu bilmiyor. Hani senin ailen, benim ailem..."

"Hıı... Aman bahane olur işte, söyleriz gider. Hem torunları olacağını duyunca bizi önemsemezler ki"

"Cüneyt sen daha babamla yüz yüze tanışmadın bile. Adam senin varlığına alışamadan hamile kalmamı sence nasıl karşılar?"

Cüneyt düşündü, gözlerini kıstı açtı. Başını sağa sola oynattı. Olabilecek tüm felaket senaryolarını kafasında çizdikten sonra tekrar Ela'ya gülümsedi.

"En çok ağzıma sıçar. Amaann dert etme sevgilim. Baban sonuçta yabancı değil"

Cüneyt'in bu umursamaz tavrına kahkaha attı. Kendisi düşündükçe korku dağları sarıyordu bedenini ama Cüneyt'in şu anki önceliği sadece bebek gibi görünüyordu. Kendi ailesini hiç hesaba katmamıştı.

"Ela şimdi eksiksiz bir aile olacağız. Duyunca Balın da çılgına dönecek. Önce Tarık'a söylesem..."

"Hadi git söyle. Sonra Balın'a beraber söyleriz"

Cüneyt, kadının dudaklarına yapışıp yerinden kopartırcasına öptü. Yüzündeki kocaman gülümseme hiç görmediği kadar büyük ve içtendi. Arkasından bakarken iyi ki bu adamı sevmişim dedi kendine.

Cüneyt iki işaret parmağını kıvırmış ritim tutarak Tarık'ın kapısını çalmaya başladı. Tarık kapıyı açıp "Ne yapıyorsun Allah aşkına?" dedi.

"İnanılmaz bir haberim var Tarık. Gir içeri!"

Adamı itekleyerek eve geri soktu. Tarık arkadaşının enerjisine hayretle bakıyordu. Cüneyt'i bu denli havalara uçuracak haber çok nadir ortaya çıkardı. Zaten çok beklemesine gerek kalmadan "Ela hamile!" dedi.

"Ne?"

"Ela diyorum, Ela hamile"

Tarık'ın şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Hangi ara bu safhaya geldiklerini düşündü ki cevabı da çabuk gelmişti. Sonuçta Cüneyt bu kadını seviyordu, aralarında çekim vardı ve aynı evde de yaşadıkları için hızlı bir ilerleme olması normaldi. Sonra sevinçle kocaman gülümsedi.

"Lan ben amca mı oluyorum?"

"Evet!"

Yerinden fırladığı gibi Cüneyt'in üzerine atladı. En az arkadaşı kadar mutlu oldu. Karşılıklı kahkahalarla gülüp bir süre enerjilerini boşalttılar.

"E o zaman hemen evlenmeniz lazım"

Cüneyt bir anda durgunlaştı. Hatta Tarık onun gözlerinde korkuyu gördüğüne yemin bile edebilirdi.

"Ne oldu?"

"Benim sana bir şey daha anlatmam lazım"

Kendisine şüpheyle bakan arkadaşına evi tutarken ev sahibi yüzünden evlenmek zorunda kaldıklarını anlattı. Tarık mimik oynatmadan dinledi. Bebek sorun değildi, evlenmiş olmaları da sorun değildi ama bu önemli durumu bunca zaman saklaması işte gerçek sorundu. Üstelik haftalarca Ela'ya nasıl açılacağını, nasıl etkileyeceğine dair tüyolar verirken evli oldukları gerçeğini bilmiyordu. Salak gibi hissetti kendini. En yakın arkadaşından beklemediği bir davranıştı. Ayağa kalkıp kaşlarını çattı.

"Siktir git Cüneyt!"

"Tarık bi dinle"

"Cüneyt! Siktir... Git..."

"Kardeşim yapma ya" dese de Tarık başka cümle kurmadan kapıyı işaret etti. Siniri geçmeden konuşmayacağını bilen Cüneyt derin bir nefes alıp evden çıktı. Kendi evine girdiğinde gülümseyen Ela'nın yüzü de an be an düştü.

"Ne oldu?"

"Beni kovdu"

"Bebek yüzünden mi?"

"Evli olduğumuzu daha yeni söylediğim için. Bizim aramızda sır olmaz Ela. Ondan sakladığım için çok kızdı bana. Umursamayacak şimdi beni"

Cüneyt'in çocuk gibi yüzü düştü. Her şeye katlanırdı ama Tarık'ın umursamamasına katlanamazdı. Haklı olduğunu kabul ediyor olsa da arkadaşının yanında olmasını çok istiyordu. Ela elini adamın yanaklarına koydu.

"Üzülme ben konuşurum onunla. Seni benim kandırdığımı söylerim"

"Onu da söyledim. İşe yaramadı"

Ela gülmeye başladı. Belli ki her yolu denemişti.

"Babama da kızın beni kandırdı de de topuklarından vursun seni"

"Yok... Onun için başka planlarım var"

Yüzündeki hüzün biraz bile azalmadı. Ela dayanamayarak Tarık'ın kapısını çaldı. Tarık karşısında Ela'yı görünce kaşlarını kaldırıp baktı.

"Beni de mi umursamayacaksın?"

Uzun kollarını açıp sıkıca sarıldı Ela'ya ve başının üzerine öpücük kondurdu.

"Ben kadınları her koşulda umursarım. Tebrik ederim güzelim benim. Ama o az önce kocan olduğunu öğrendiğim göt deliğini umursamamaya kararlıyım"

Ela, Tarık'a sarılmış sarsılırcasına gülüyordu.

"Yazık ama dudaklarını kabartmış oturuyor içeride"

"Üzülsün pezevenk! Onu beni salak yerine koyarken düşünecekti"

Ela, Tarık'ın kolay yumuşamayacağını anladı. Belki de haklıydı. En büyük destekçileri Tarık olmuşken evlenmelerini ondan saklamak saçmaydı ama olmuştu. Başta kendileri bile önemsememiş hatta unutmuşlardı. Tabii şimdi zurnanın zırt dediği yerde tüm üflemeleri çalgılar onlar için çalacaktı.

Süngüsü düşmüş Cüneyt'in yanına geri döndüğünde Balın zafer kazanmış olarak bir yumruğu havada "Başardım!" diyerek salona giriş yaptı. Arkalarına dönüp neyi başardığını merak ettiler. Balın telefonunu onlara çevirip önce Yamaç'a attığı yirmiye yakın mesajı ardından da Yamaç'ın yılgın 'Of Tamam be!' mesajını gösterdi. Sonunda abisinin inadını kırmıştı. Gülerek kızı ortalarına aldılar. Sonuçta onların birleşmesini sağlayan ve aile yapan Balın'dı.

"Balın, Ela öğretmenin var ya"

"Hı var. Hani senin şu bayıldığın öğretmenim"

"Ben bayılmakla kalmadım"

Balın gözlerini kısıp anlamadan baktı.

"Ela hamile"

"Oha! Hem de odaları birleştirmeden"

"Kız ne alakası var?"

"Fanteziler... Fanteziler..."

Her zaman olduğu gibi aynı anda "Balın!" diye uyarsalar da Balın kocaman kahkaha atıp ikisine aynı anda sarıldı. Onun için müthiş bir haberdi. Ona göre abla oluyordu. Tutmasalar herkese haber verecekti ama ikinci şok dalgasını yaşamalıydı ve önceden evlendiklerini de anlattılar. Balın'dan ikinci "Oha!" gecikmedi.

"Öğretmenim sen ne saman altından su yürütenmişsin. Buldun heykel gibi adamı hemen kabul ettin"

"Hayır Balın! Ev sahibi yüzünden"

"He he... Öyledir tabii"

"Cüneyt inanmıyor"

"İnanmıyorlar Ela. Senin beni kandırmış olmana kimse inanmıyor"

Ela'nın hayretle ağzı kocaman açıldı ama onun aksine abi kardeş karşısında kahkahayla gülüyorlardı. Bu andan itibaren kolay zor düşünmeden ailelerine haberi vermeleri gerekiyordu. Başlarına geleceklere, duyacakları sözlere kendilerini hazırlamaya çalıştılar. Ela için önemli olan Cüneyt'i babasının elinden en az hasarla kurtarmaktı. Varlığına alıştıramadığı adamı damat olarak tanıtmak kolay olmayacaktı.

Cüneyt en büyük ittifakı Müjgân'ı aradı.

"Müjgân, şimdi annemlere beni çok özlediğini ve yanıma geleceğini söylüyorsun. Biletini aldım, bilgileri mail attım"

"Uygun olup olmadığımı sorsaydın hani yalandan da olsa"

"Onu düşünecek durumda değilim Müjgân. Yardımına ihtiyacım var"

"Ne oldu desem anlatmazsın"

"Akıllı kardeşim benim."

Müjgân'a laf kalmadığı için mecburen abisini dinlemek zorunda kaldı. Bir yandan da merak içindeydi. Tarık'a sorsam mı diye aklından geçirse de Cüneyt söylemiyorsa Tarık hiç söylemezdi. Gidene kadar beklemek zorundaydı.

Kardeşini alandan alıp eve geldiklerinde daha kapıda yerinde duramayan Müjgân komiğine gitti. Balın'la daha önce tanışmıştı fakat Ela'yla ilk defa yüz yüze tanışacaklardı. Ela da en az Müjgân kadar heyecanlıydı. Balın, öğretmeninin bu heyecanına anlam veremeden onu izliyordu.

Kapıda karşılaşan iki kadın önce gülümseyerek birbirlerini süzdüler. İki kardeşin benzerliği su götürmez bir gerçekti. Sadece Müjgân, Cüneyt'ten daha kısaydı. İyi ki... Ela'nın "Hoş geldin" demesiyle saniye beklemeden "Merhaba ben Müjgan" dedi. Tez canlıydı Müjgân ve hiçbir zaman uzun konuşmaları sevmez direk konuya girmek isterdi. Balın arkada hoplayarak sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Ela'yla kısa tanışmanın ardından Balın'la sıkıca sarıldılar. Müjgân içinde biriken ağlama isteğini hızla geri gönderdi. Balın için ne kadar üzülse de belli etmek istemiyordu. Belli ki şu an mutluydu.

"Müjgân abla sen benim odamda kal. Gerçi öğretmenim daha abimin odasına geçmedi ama hazır sen gelmişken odaları ayarlarız. Ben öğretmenimin odasına geçeceğim. Zaten bu zamana kadar ayrı odaları olması bile anlamsızmış ama neyse, bebek olunca boşalan odayı yeniden düzenleriz"

Balın tüm heyecanlandığı konuları bir araya getirip çağlayan gibi ortaya akıtınca Müjgân yetişmek de zorlansa da sonucu anlamıştı. Gözleri bir büyüdü bir küçüldü. Kulaklarının işittiği ses titreşimleri beynine ulaştığında çenesi neredeyse yere düşecekti. Yavaşça arkasına dönüp abisine bakarak "Yemin et!" dedi.

Cüneyt her zamanki ifadesiyle "Yalan borcum mu var kızım?" dedi.

"Ben şimdi hala mı oluyorum? Ay buna hiç hazır değildim"

Gözleri abisi ve Ela arasında hızla gidip geldi. Çığlığı basıp kollarını aynı anda ikisinin boynuna doladı.

"Yakında düğünümüz var desenize"

"Yok Müjgan, biz önceden evlenmiştik"

"NE?" Müjgân'ın çığlığı sokaklara taştı. Ardından attığı kahkaha da onu takip etti.

"Yemin ederim siz herkese kafayı yedirtirsiniz."

"Bağırma abicim artık. Otur da anlatalım. Bu nedenle seni çağırdım. Bize yardım etmen lazım. biz annemlere anlatırken sen benim tarafımda olacaksın."

"Vay be! Sen şu aşka bak abime neler yaptırmış"

Müjgân'ın coşkusu tükenmeden artarak devam ediyordu. Nasıl evlendiklerini anlatırken bile üst perdeden kahkahaları, neşesi, hayreti hiç bitmedi. Evde en mutlu kişi kim diye sorsalar tek cevap vardı ki o da, Müjgân.

Tarık ve Yamaç komşularının evinden gelen gürültüyle bir durdular. Merak edip kapıyı çaldılar. Kapıyı açan Balın, Tarık'ı es geçip Yamaç'ın önünde dikildi. Yamaç zor da olsa can kızın yüzüne bakmamaya çalışıyordu.

"Yamaç abi hani barışmıştık"

"Tam değil"

Yamaç burnunu havaya dikmiş bir an bile Balın'a bakmamıştı. Tarık hallerine gülerken üzerine atlayan Müjgân'ı fark etti. Havada uçan bir Müjgân ki standartların üzerinde uzunlukta bir kadındı, onu yakalayan Tarık komik bir görüntü vermişti. Üstelik ikisi de kocaman gülüyordu.

"Benim sevgilim gelmiş!"

"Özledim seniiii"

"Yalancı, abinin kıçı sıkışınca seni çağırdı di mi?"

"Olaylar, olaylar... Sende hiç çıtlatmadın"

"Ben de öğreneli bir iki gün oldu canım"

"Nasıl?"

"Şu an hiç umurumda olmayan abin bana bile söylemedi. Düşünebiliyor musun?"

"Yok artık!"

İşte bu Müjgân için gerçek şaşırtıcı haberdi. Cüneyt ve Tarık arasında asla sır olmaz ve asla kimse giremezdi. Hep beraber eve girdiler. Yamaç ilk defa Müjgân'ı görüyordu. Karmaşa içinde kimse onları tanıştırmayı akıl edememişti. Kızın hareketli halini gözünü ayırmadan izliyordu.

Cüneyt'in her türlü girişimine Tarık yüzüne bile bakmadı. Cüneyt'i süründürmeye kararlıydı. Şu an arkadaşını çok üzdüğünün farkındaydı ama saklamaması gerektiğine sonuna kadar inanıyordu. Kimse de aralarını yapmaya çalışmadı. İki dost kendi kurallarıyla sorunu çözeceklerdi.

Tarık evine geçerken Yamaç da ayaklandı. Balın hala peşini bırakmamıştı. Kızın kabarmış dudaklarına daha fazla dayanamadı. Elini omzuna atıp dışarı yönlendirdi. Bahçede karşılıklı konuşmaya başladılar.

"Yamaç abi özür dilerim. Lütfen affet artık"

"Aslında sana kızmıyorum Balın. Kendime kızıyorum. Ya başına bir şey gelseydi o zaman ben ne yapardım? Yemin ederim kafayı yerdim. Biz sana laf olsun diye can kız ismini takmadık. Sen bizim canımızsın. Başta koruma olarak yanındaydık ama sonra aile olduk. Sen hepimizi neşelendiren kardeş oldun Balın. Ne olur bir daha çılgınlık yapacaksan en azından benim haberim olsun. Bir yol bulurum sana. Kafayı yedirtme bana"

Balın yaptığı hatayı şimdi daha iyi anlıyordu. Bir karar verirken ona değer veren insanların zarar görmemesi gerekiyordu. Başını sallayıp "Söz" dedi. Gözünden iki damla yaş yanağına süzüldü. Yamaç ellerini kızın yanaklarına yerleştirip önce gözyaşlarını sildi. Gülümseyerek sıkıca sarıldı.

"Ağlama, hepimiz hatalar yaparak büyüyoruz ve öğreniyoruz. Buradan da kocaman bir ders çıkardık."

"Ben hala seni çok seviyorum"

"Ben de hala seni çok seviyorum"

Müjgân pencerenin pervazına yaslanmış ikisini izliyordu. Ne konuştuklarını duyamasa da iletişimleri hoşuna gitti. Yamaç'ın ismini birkaç defa duymuş ama hiç görmemişti. Abilerinin güvendiği biri olduğunu biliyordu. Bilmedikleri de şu an önündeydi. Uzun boylu, geniş omuzlu bir adamdı. Tabii ki gelişmiş bir vücudu vardı. Kısa kesim saçları yüzünü ortaya çıkarmıştı ve Yamaç güzel yüzlü adamlardandı. Onlar dışarıda konuşurken Müjgân tüm ayrıntıları ile bu güzel adamı incelemişti.

Yamaç ve Balın içlerindekileri dökmüş ve anlaşmış olarak ayrıldılar. Balın sekerek eve girdiğinde Yamaç'la araların düzeldiğini anlamak zor olmadı. Akşam olunca odalar hazırlanmış ve herkes yerine yerleşmişti. Ela, Cüneyt'in göğsüne sokuldu.

"Ben çok endişeliyim Cüneyt"

Cüneyt, Ela'ya göre çok daha rahattı. Ailesini hayatına karıştırmayalı uzun zaman olmuştu. Verdiği kararların sorgulanmasına izin vermezdi.

"Merak etme güzelim, bizimkiler başta şaşırır tabii belki biraz üzülürler ama sonuçta aile oluyoruz, bebeğimiz olacak. Bu bile tek başına mutluluk sebebi. Babanı da dert etme. Sana laf etmez. Bana da kız babası olarak illa ki kızacak ama sonuç değişmeyecek. O da sonunda yelkenleri indirir"

"Ne kadar eminsin"

"Allah aşkına Ela ne yapacaklar? Evlatlıktan mı red edecekler?"

Ela, Cüneyt'le konuşunca rahatlıyor fakat tek başına kalıp düşününce sıkıntılar basıyordu. Ne derim nasıl derim diyerek kendini yiyordu.

"Of uzatmayalım da bir an önce ne olacaksa olsun. Stres yaptım yeminle"

Cüneyt dikkatlice üzerine çıkıp ağırlığını vermeden dirseklerinin üzerinde durarak Ela'nın gözlerinin içine baktı.

"Rahat ol. Olamıyorsan yardımcı olayım"

Ela hemen gülmeye başladı.

"Zaten bu rahatlıktan başımıza bu işler geliyor"

"Bence sonuç mükemmel. Biz rahatlamaya devam edelim bence"

Ela'nın kıkırdamaları karşısında o elleri ve dudaklarıyla çalışmalara başladı. 

Continue Reading

You'll Also Like

3.5M 130K 72
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
Meneviş By ⠀ོ

Short Story

123K 7.9K 31
Kasabaya tanıdık bir yabancı geldi, bir menekşeyi hoyrat rüzgârıyla yeşerdiği kayalıktan söküp yolunun üzerine düşürdü. İlk yayım 11Haziran2021 Bitiş...
31.8K 5.7K 41
Ortak kahkahalarımız vardı oysa bizim; aynı anda, ritimli...
2.8K 371 16
•Kısa Hikaye• °°° Geride bıraktığın her şeyde, senin hatıran vardı... °°° "Bu ne içindi?" Elime tutuşturduğu çikolataya anlamsız gözlerle baktım. "Bi...