Sondan Sonsuza

By bedeninruhu1

1.3K 205 250

Kader ağlarını örmüştü iki günahsız üzerine. Her ikisi de olacaklardan habersiz bulmuşlardı birbirlerinde ken... More

Kader
Bölüm/1
Bölüm/2
Bölüm/3
Bölüm/4
Bölüm/6
Bölüm/7
Bölüm/8
Bölüm/9
Bölüm/10
11/Bölüm
12/BÖLÜM

Bölüm/5

99 15 9
By bedeninruhu1


...

En güzelide neydi biliyor musun? Ben sustum sen sustuklarımı da duydun...

-Rabia Eren Eşme

Yine aynı karanlık ve yine aynı ben. Ne ben bu karanlıktan kurtulabiliyordum ne de o benden vazgeçiyordu. Belki de farkında değildim bunu sevdiğimin.

Adımlarım kendinden habersiz ilerliyordu zihnim sadece tek bir bakışı algılabiliyordu. Bedenim bu boş sokaklardaydı belki ama ruhumu kaybetmiş hissediyordum. Ama biliyordum ruhum belki de ilk defa gideceği yeri bulmuştu. Ben ilk defa bu karanlıkta bu denli yalnızdım. Bende bir ben eksikti sanki.

Yine aynı yollar son buldu ve ben yine aynı evdeydim. Ruhsuz bedenime rağmen nasıl bu kadar iyiydim, anlam veremiyordum. Belki de ruhum gittiği yerde iyiydi.

Bu düşüncelerde kaybolmuşken Hilal kıpırdanmaya başlamıştı. Bunu görünce odaya geldiğimi farketmiştim. Galiba bir ilkti anneme bakmadan odama geçmem. Ben annemi unutacak kadar kaybolmuştum kendimde.

"Yeni mi geldin?"
Hilal'in sorusuyla ona doğru dönmüştüm.
Ne zaman geldiğimden bile habersizdim ben.

"Evet."dedim sesim belli belirsiz çıkarken.

Bir süre sessiz kaldık ama uyumadığını bliyordum. Soru sormadan uyuyamazdı.
Bu düşüncemi destekleyerek konuşmaya başladı.

"Beni öpmeni unutacak kadar ne dağıttı seni?"
Sorusu beni derinden vururken, ne diyeceğimi bilemedim.
Ben bile bilmiyordum galiba bu halde olmamın nedenini. Tek aklımda olan o adam olmuşken ne düşüneceğimi bile bilmez olmuştum.

"Bilmem iyiyim aslında, yorgunluğumdandır."dedim fakat ben bile ilk defa yorgunluğumu hissetmemiştim. Bu dediğime ben bile inanmazken Hilal'in inanacağını da zannetmiyordum. İçimde sadece tek bir istek vardı, sabah olmasıydı. Ben geceleri düşlerken bu isteğimin nedeni neydi anlamıyordum. Yorgunluklarıma yorgunluk eklenmişken niye sabahı istiyordum?
Bana ne oluyordu?
Belki de artık tek umudum gecenin bitişindeki ferfecirdeydi.

"Dememe rağmen öpmedin hala?"dedi beni kendime getirerek. Haklıydı öpmemiştim hala.
Başımı sallayarak ona doğru ilerledim içimden gelmeyen sahte gülümsemelerimden biriyle beraber. Ve ilk defa Hilal'e karşı sahte bendim, ilk defa onun yanında gerçekliğimden kaçmıştım. Artık dağıldığımın farkındaydım ve kendime gelmeliydim. Yoksa belki de kardeşlerime bile yetemezdim ve onlar benden ibaretti.

Yanağına kondurduğum öpücüğümün ardından üzerinide örttüm.
Diğer yatakta masumca her şeyden habersiz bir şekilde uyuyan Ülkü'ye baktım. Masumluğu kalbime ferahlık getirmişken ipek saçlarını seviyordum. Onunda tenine dudaklarımı narince değdirerek öptüm, yine sevdim kokladım, misk kokusunu tanıdığım kokusunu. Uyandırmak istemediğimden üstünü örtüp yanından ayrıldım.

Kendi yatağıma geçmeden önce gözüm aynadaki yansımamla buluşmuştu. Bakışlarımı ilk defa tanıyamamıştım, ilk defa bir yabancıya bakar gibi hissetmiştim. Saçlarımın renginin bile farklı olmasının nedeni neydi?
Tenim bile bedenimden değil gibiydi.

Bu görüntüyü es geçerek yatağıma doğru ilerledim. Bedenim yatakla buluşunca o rahatlığı hissetmemiştim. Aksine uykum bile yoktu yorgunluğuma rağmen. Gözlerim tek bir bakışı görürken zihnimde tek bir ses dolaşıyordu. Burnum tek bir kokunun özlemindeydi ve ben benim arayışımındaydım.

Gözlerimi yumdum uyumak istediğimden ama yine izin vermedi beni esir eden ben. Bu adamı kendime hapsetmemin nedeni neydi?
Kurtulmakta istemiyordum ama kaybolmamalıydım.
Ben ne yapacaktım, bana ne olacaktı bilmiyordum.
Bilmediğim bir yolda kendimden habersiz bir şekilde ilerliyordum ve biliyordum yolun sonu uçurumdu...

...

Tüm ilklerimin sahibi bir ilke daha neden olmuştu. Ben ilk defa geceyi sabah etmiştim ve yine benim ilk defa bedenimede gözlerimede yorgunluk erişmemişti.
Yatağımdan kalkarken ilk defa omzundaki yükler ağır değildi. Sanki bir başkası yüklenmişti. Geceler bu kadar uzar mıydı? Geceler bana yorgunluğumu dindirmeye yetmezken bu gece sanki bana özel zaman durmuştu. Ve ben bu zamanda kaybolmuştum. Sanki günler süren saatler sonunda aydınlıkla sonlanmıştı. Ayazın vurduğu ışıkla yatağımdan kalktım. Zaten bu gece bu yatak bana fazlaydı.

Her sabahki rutinimlerimin ardından kahvaltı hazırlamak için mutfağa ilerledim.
Belliydi bu gece bir bana uzun değildi. Küllük doluydu ama bazı sabahların aksine sandalye boştu. Bir sandalyeden kalkınca gerçeklerden kaçmak istedim bende. Oysaki gerçekler tenime işlemişti.

Hazırladığım kahvaltının ardından hazırlanmıştım. Kızlar kahvaltı yapıyorken yanlarına gittim. Ülkü'nün bitmeyen enerjisiyle Hilal'in endişeli ve düşünce hali gerçekten uyum içindeydi.
Bu tabloyu düzeltme isteğiyle dolaba koyduğum jelibonları alıp masanın üzerinde koydum.

Ülkü bunları görmesi ile "Jejijon!"diye bağırması bir olmuştu. Buna Hilal'in tepkisizliği eşlik etmişti.
Yorgunluğumla kazandığım paranın gittiği belki de en güzel yerdi onun mutluluğu. Bu bana jelibon fabrikası açtıracak bir nedendi.

Hilal'i kendisine getirme çabasından ziyade kendi haline bırakmayı seçmiştim. Ne de olsa bana anlatacağını biliyordum.

İşe yetişmem gerektiğinden evden çıkmalıydım artık. Ülkü sevinçle jelibonunu yerken dün gece kıyamayarak öpemediğim yanağını ısırmıştım. Jelibonun etkisi o kadar büyüktü ki bunu gülerek karşılamıştı.
"Taa anne!"dedi yine tatlığıyla. Anne demesi her ne kadr içtensede tek sorun bunu bana demesiydi. Ben bununla belki gurur bile duyardım ama bu onun ilerde gözlerinin dolmasına neden olabilirdi.
Dediğini yadırgamayarak gülümseyerek cevap vermiştim.

Ardından Hilal'i öpmüştüm, asık suratına rağmen.
"Birbirinize emanetsiniz"diyerek her zamanki gibi vedamı etmiştim onlara.

Ayakkabımı giyerken Hilal'in beni izlediğini fark etmiştim. Belliydi bir şey diyecekti ama ya cesareti yoktu ya da nasıl diyeceğini bilmiyordu.
Ona yardımcı olmak için "Demek istediğiniz bir şey mi var Hilal Hanım?"dedim sevimli olmaya çalışarak.

Utançlı bakışlarıyla bana bakmıştı. Bu hareketiyle benden bir şey isteyeceğini anlamıştım.
"Benim ödevim vardı da yapamadım."dedi en mahçup sesiyle. Bu hali gülümsememe neden olmuştu. Ama bunu istemesi için utanmasına neden olduğum için kendime kızmıştım.

"İstersen yardımcı olurum o zaman."dedim samimiyetimi belli ederek. Gülümsedi cevabımla beraber.

"Ama akşam hem geç hem de yorgun geliyorsun ya."
Haklıydı, kardeşlerimle ilgilenecek zamanım bile yoktu.

Ne diyeceğimi, nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum.
Fakat eve geldiğimde yapamıyorsam iş yerinde yapabilirdim. Ülkü belki bir süre daha annemin yanında kalmayı kabul ederdi ve bu süreçte yanıma gelebilirdi.

Bu fikirle sevinerek ona baktım.
"Galiba buldum. Okuldan sonra yanıma gelirsin, yaparız ödevini. Ülkü bu süreçte de belki annemin yanında kalır. Olmaz mı?"diye sordum onun da ne diyeceğini merak ederek.

Dediklerimle sevinçle gülümsedi. Heyecanla başını salladı ve ben bu kadar masum bir mutluluk görmemiştim. İş yerimi zaten az çok biliyordu, tarif ederek nereye geleceğini anlattım. Ardından bana sarılmasına karşılık vererek merdivenlerden aşağıya indim ve yine aynı yolda ilerlemeye başladım.

İklerimle devam eden günüme bir ilk daha eklenmişti. Yol ilk defa adımlarımı saymadan, kendimde kaybolmadan ve koşar adımlarımla sonlanmıştı.
Bu kendime bile şaşırmama neden olmuşken benim için ilk defa kısa süren yolun sonunda iş yerine gelmiştim.
Her zamanki günaydın cümlelerine karşılık sadece gülümsememiştim. Herkese teker teker karşılık vermiştim. Ve bu herkesin bana merakla bakmasına neden olmuştu. Bu tepkilerini es geçerek arka odaya gittim ve üzerimi değiştim.

Bu günde mutfaktaki görevimle başlamıştım mesaime. Bunu yadırgamadan aksine saçma bulduğum sevinçle mutfağa ilerledim.

Biraz naz mı yapsaydın Koza? Bu ne ilk günden?

Abart iç ses. Hem ilk gün dediğin beş ay oluyor.

Senin için yeter diyorsun yani.

Sus diyorum yani.
Ama soruna cevap verecek olursam, evet yeter.

Bu sefer diğer günlerin aksine başka bir manzara karşılamıştı beni ve bu tüm ilklerimin en can acıtıcısıydı.

Her zamanki endamıyla yeteneklerini sergileyen Buğra Göktaş ile beraber yanında bir adette Melek vardı.

Saldır Koza!

Gaz verme iç ses, zor tutuyorum zaten kendimi.

Benden önce bunun burda ne işi vardı?
Benden önce gelmesinin nedeni neydi?
Bununla beraber bu adamın önlüğü takılı mıydı?!

O zaman mercimekte fırında mıydı?

Abartmaya devam et iç ses!
Hem önlük sadece arkadan bağlanmıştı, boynundan geçirmemişti. Hem adam ne yapabilirdi ki benden önce kız gelmiş. Buna ne diyeceksin?

Kendini kandırmaya devam et diyeceğim.

Hayır, biliyorum iç ses. Bu adam kötü gözlü bir adam olamazdı. Bakışlarında görmüştüm, gücünün ardında olan masumiyetini.

Ben onları izlemeye devam ederken Buğra Bey'in bakışları bana döndü. Önce baştan aşağıya süzmesinin ardından gözlerimde oyanlandı. Ne gördüyse bu tek kaşının havalanmasına neden olmuştu. Bende neye dikkat etmişti ki?

Ardından tekrar önüne döndükten sonra burada işimin olmadığını farketmiştim. Tırnaklarımı elime geçirdiğimi canımın acısıyla farketmiştim. Niye bu denli zoruma gitmişti anlam veremiyordum ama engel de olamıyordum.
Tam mutfaktan çıkmaya meyledecekken sesi yankılandı duvarlarda. Kulağım özlemini çektiği bu sesi duymuştu nihayet.

Tövbe tövbe, daha neler duyacağız acaba?

"Pasta kalıbını verir misin?"demişti ama bu cümlesi beni durdurmak için değil resmen öldürmek içindi. Bana değildi isteği bana olsa Koza derdi ama dememişti.

Bide üstüne alınsaydın. Aşk aptallaştırdı Koza, kendine gel çık bu mutfaktan artık.

Haklı olan iç sese cevap yetiştirecekken adımlarımın durmasına neden olan sesi duydum.
"Sana diyorum, nereye gidiyorsun?"
Anlam veremezken ona doğru döndüm ama bakışları bende değildi.
Melek ise elindeki kek kalıbıyla bana bakıyordu.

Melek şuan adının hakkını ver ve kanatlanıp uç!

Buradan gitmek istemediğimi anlamış mıydı yoksa gerçekten yardıma mı gerek vardı?
Peki eğer anlamışsa benim sustuklarımı da mı duymuştu?

Bu düşünceyle onlara doğru ilerlerken Melek'in anlamaz bakışlarını umursamadan elimdeki kalıbı aldım.

Kraliyet tacını kaptığına göre geçir başına!

Saçmalama iç ses, her ne kadar beni ona yaklaştırmaya neden olsada onun bir pasta kalıbı olduğunun farkındayım. Tabı bu layık olduğu ellerde olduğunun gerçeğini değiştirmez.

Melek'ten aldığım kalıbı Buğra Bey'e uzattıktan sonra ona yardım etmeye başladım. Bu sahne onunla uyum içinde olduğumuzun göstergesiydi sanki. Bunu destekleyen bakışlara sahip Melek içeriden gelen sesle mutfaktan gitmek zorunda kaldı.

Şimdi kraliyet tezgahına yayılma vakti!

Değil yayılmak ben bu adamın yanında nefes alamıyorken, bacaklarım birbirine dolanıp yürümeyi unuturken dediğine bak.

"Nasılsın bugün?"diye sordu zihnim soruyu algılayamazken. Sizden sana geçmesiyle beraber beni yine şaşırtacak şekilde merak etmesi kalbimin titremesine neden olmuştu. Bu beklemediğim soruyla ne cevap vereceğimi bilemezken bakışları bana döndü. Göz göze gelmemiz saniyeler sürmüşken kalbimin buna dayanamaması ile gözlerimi kaçırdım. Kaçırma sebebimin onda bana ait bir şeyler olduğunu farkettim.

"İyiyim."dedim bakışlarım yerdeyken ve titrek sesimle kızgınlığımı belli ederek.

Melek' te iyidir.

İç sesim kafamı karıştırmış olmalı ki saniyeler önce söylediğim cümleyi yeni farketmiştim.
"Sen nasılsın?"mı demiştim ben?

Patronunken sen demek yük olurmuş insana.

Hiç deme iç ses!

Dediğime fazla takılmadığını belli ederek"Bende iyiyim."dedi kısa cevabıyla.

Cevabıyla durumun toparlandığını düşünerek daha fazla berbat hale getirmiştim.

Rezil olma yolundasın Koza.

Yolumu şaşırmadım ki iç ses.

"Önlüğün boynundan geçirilmemiş sanki."dedim o pastayı tepsiye koyarken. Ardından bakışları tezgahtayken dirseğini bel oluğuna sürterek kazağının kolunu kaldırıyordu. Bu hareketi tüm dikkatimi dağıtmışken her yaptığında beynime ayrı bir kare ekleniyordu.

Tezgaha doğru yaklaşırken bana da yaklaşmış bulunmuştu. Bununla beraber tok sesiyle kollarında olan dikkatimi ona vermiştim.

"Olmamışsa düzelt."dedi.

Avını avlama vakti Koza. Sakince yaklaşki ürkmesin ama.

İç sese cevap verecek durumda olmadığımdan önlükte olan bakışlarımla ona doğru ilerledim. Zihnimde ona olan temas edeceğim sevinçleriyle panik içindeydim.
Cevabımı cesaretimle verdim patronuma.

Tezgaha yaslanmış bedeninin yanındayken arkasına doğru geçtim. Beceriksizce bağlanan ipi büyük bir yetenekle açarak önlüğün bedeninden ayrılmasına neden olmuştum. Ardından elimde olan önlüğü ilk önce başından geçirmem gerektiğinden ona doğru kaldırdım kollarımı. Ancak bu sefer önünde değilde arkasında durduğumdan ellerimi birbirine dolayan bakışları beni esir almamıştı. Ancak bana doğru eğilmemişti de.
Ben şimde nasıl ulaşacaktım kavak ağacına?

Büyüyünce ulaşırsın Koza, dert etme.

Hiç zannetmiyorum iç ses.

Anca ulaştığım boynuna önlüğü geçirmek için yaklaşmış bulunmuştum boynuna doğru. Bu kokusunu en yakından almama neden olmuştu.
Zaman sadece sabahı beklerken mi durmuştu, niye şimdi işe yaramıyordu?
Asıl şuan durmalıydı!

Tacizci sanmasına neden olan halime çeki düzen vererek önlük boynundaki yerini aldı ve geriye doğru geçmek zorunda kaldım.

Ne dertler var be Koza!

Hiç sorma iç ses!

Buğra Bey işine devam ederken bu seferde ipleri bağlamaya koyuldum. Az önceki bağlamayla alakası olmayan düğümü de attıktan sonra arkasında kaybolan bedenimi yanına doğru aldım.

Bu sahnenin etkisinde kalmışken kendimi işe vermeye çalışıyordum. Saatler geçmeye devam ederken Buğra Bey'in de işi bitmişti ve mutfaktan ayrılmıştı. Bende bulaşıkları yıkamaya başlamıştım. Normalde garsonken bu işleri yapmamın nedeni personelin işten ayrılmasıydı. Bir süre mutfağın sahibi de bendim yani.

Azalan bulaşıkların ardından içeriden seslenmiştiler. Onlara bakarken Hilal'in geldiğini görmüştüm. Onun yanıma çağırarak ellerimi sildim.

"Hoşgeldin canım."diyerek sarıldım. Sırtında ki çantayı da alarak onu sandalyeye oturttum.

"Sen eşyalarını çıkar, sonra başlayalım."dedim. O da başını sallayarak çantasından kitaplarını çıkardı aynı zamanda bana ödevinin konusunu anlatıyordu.

"Aile nedir, ailenizi tanıtın başlıklı bir ödev. Ailedeki herkesi tanıtmamızı ve onlar hakkında düşüncelerimizi yazmamız gerekiyor."diye başlamıştı ki beynim ilk cümleden sonrasını kabul etmemişti.
Bu ödevi zekasına rağmen neden yapamadığını ve niye benden yardım istediğini anlamıştım.
Ödevi yapabilmek için konuyu bilmesi gerekiyordu ve bu sefer konu aileydi. Ama Hilal aile kelimesinin anlamından bile bihaberdi.

Acı veren bir gerçek daha omuzlarıma yüklenmişken Hilal ne diyeceğimi bekliyordu.
Kendime gelerek yan tarafında duran sandalyeye oturdum.

"Öyleyse başlayalım."dedim ne diyeceğimi bilemezken. O bilmiyordu peki ya ben biliyor muydum? Aile neydi?
Sorularımı bir yana bırakıp hayal gücümü yaşatmaya karar verdim ve başladım.

"Aile, pamuk ipliği kadar ince, sevgi kadar güçlü bir bağla bağlı ve bir çocuğun masumiyeti kadar sonsuz bir değer."dedim tüm içtenliğimle. Hilal gözleri dolu bir şekilde beni dinlerken ben bile hayal gücümün açlığına şaşkındım. Ardından hayal gücümün verdiği güçle devam ettim.

"Bizim ailemiz, yedi kişilik bir bağ. Annemiz, dünya güzeli ve en merhametli annesi. Babamız, en fedakar ve cesaretli babası. Bora abimiz koruyucu ve oldukça yakışıklı. Müge ablamız, anne yarısı olacak kadar vefakâr."dedim ilk defa söylediğim yalana inanacak kadar muhtaçken.
Asıl gerçekler, kendinden bile habersiz deli bir anne, bağımlı ve sorumsuz bir baba, kumarbaz ve merhametten yoksun bir abi son olarak kadın olmaktan untandıran ve ardına bakmadan çekip gidecek kadar vicdansız bir abla.
Ve asıl gerçekler, sevgi bağıyla bağlı üç kız kardeş olmamız.

Ben bunları düşünürken Hilal benim dediklerimi şaşırtıcı bir şekilde devam ettirdi.
"Koza ablam, hayatını bile es geçeçek kadar merhametli ve en güzel şeyleri hakkedecek kadar değerli. Ülkü, dünyanın en masum çocuğu ve en tatlı kızı."dedi bana gülümserken. Benim hakkımdaki düşünceleri içimi titretmişti.

"Son olarak Hilal, yaşına rağmen tüm yaşların sahibi olacak kadar olgun ve bir o kadar zeki ve güzel."

"Gerçekten mi?"

"Tabiki gerçekten. Ne sandın, kuşum?"dedim yanağından makas alırken. Yüzünde kocaman gülümsemesi ile defterine dediklerimi yazıyordu. Ardından kapıda Enes gözüktü. Elindeki tepside bulunan böğürtlenli kek ve meyve suyuyla içeri geldi.

"Buğra Bey küçük hanıma gönderdi."dedi tepsidekileri masaya koyarken. Hilal önce masadakilere sonra Enes'e baktıktan sonra bana baktı, izin alırcasına. Gülümsediğimde bir sorun olmadığına karar vererek Enes'e doğru döndü.
"Teşekkür ederim."dedi. Enes, Hilal'in saçlarını karıştırdıktan sonra bana doğru döndü.

"Teşekkürümüzü iletirsin."dedim. Başını sallayarak mutfaktan çıktı.

Tabağa hevesle bakan Hilal'e baktım ve bu adama bir kez daha hayran kaldım. Beni benden çok bilen ve beni benden çok düşen düşünen bu adam beni benden alıyordu.

Hilal hevesle kekini yerken meyve suyunu da yudumluyordu. Tabı bu merakına engel olmamıştı.

"Buğra Bey kim?"dedi ağzı dolu olmasına rağmen.
Bu haline gülümserken yüzüne bulaşan keki temizledim mendille.

"Patronum, buranın sahibi."demiştim ki kapıdan gelen sesle bakışlarım o tarafa döndü.

"İstersen kendin tanışabilirsin benimle."dedi Buğra Bey. Bu adam ecelim olmaya mı gelmişti. Kalbimin ritmi bedenimi etkileyecek kadar yüksekken ondan bakışkarımı alamıyordum.

Bize doğru ilerledi ve bana baktı. Ardından Hilal'e döndü ve önünde eğildi. Bu adam bu haliyle nasıl da karizmatikti.

Ayakta yedin Koza.

Yemeyenin malını yerler iç ses. Yapacak bir şey yok.

Sen iyice çirkefleştin Koza!

Sus be terbiyesiz iç ses!

Elini Hilal'e doğru uzattı "Buğra Göktaş, hanımefendi. Sizin adınızı da öğrenebilir miyim?"dedi en etkileyici sesiyle.
Hilal haline karşılık en içten gülümseyerek uzattığı elini tuttu.

"Ben de Hilal Işık. Tanıştığıma memnun oldum."
Buğra Bey lafına hafiften güldükten sonra "Bende memnun oldum, hanımefendi."dedi. Ardından çöktüğü yerden kalktı ve diğer tarafta duran sandalyeye alıp yanımıza oturdu.

"Pasta ve meyve suyu için teşekkür ederim."dedi Hilal.
Buğra Bey hay hay dercesine başını salladı.
"Ne demek, sizin bu güzelliğinize karşılık yaptığımız ne ki?"
Hilal cümlesine kıkırdarken ben onları hayranlıkla izliyordum.

Bu adamı ilk defa bir çocukla bu kadar samimi ve içten görüyordum.

Aradığın baba adayı da de tam olsun.

Yalan mı sanki iç ses?

"Koza'nın kardeşisin demeki."dedi Buğra Bey. Sohbetlerine tekrar kulak vererek.

"Peki kaç yaşındasın küçük?"

"On yaşındayım. Sen kaç yaşındasın peki?"diye sordu Hilal. Sorusuna sevinmeme neden olmuştu. Çünkü bende sadece tahminen biliyordum yaşını.

"Bende yirmi altı."dedi beni şaşırtacak şekilde. Daha genç durduğu tartışılmazdı ama aramızdaki yaş farkı az da olsa rahatsız hissetmem gereken yerde beni sadece korkuttu. Nedeni ise bu adam için ben en fazla ne olabilirdim ki?
Belki de bütün hissettiğim şeyler yanlıştı, sevgiye olan açlığım bana yanlış yaptıyordu. Ve ben bu yanlışta kayboluyordum.
Ben hiç bir yanlışımı bu kadar doğru kabul etmemiştim.

Fakat her şey yaşla ilgili olsaydı benim yerim şimdi burası mıydı yoksa okul sıralarımı? Ben olması gerekenden bu kadar uzakken oluru olmazı dert edemezdim.

Hilal'in kahkahası dikkatimi tekrar onlara vermeme neden olmuştu. Ve benden başka ilk defa biriyle böylesine mutlu görüyordum.

Gülme kavramından bu denli uzak bizler için bu kare beni derinden etkilemişti. Hayret dolu bakışlarımla onları izlerken adama olan hayranlığım bile kendine şaşırıyordu.

Bu anı bozmak istemesem de zorundaydım çünkü aklım Ülkü de kalmıştı ve daha fazla mesai saatimi böyle geçiremezdim.

Sandalyeden kalkarken eşyalarını çantaya koydum.
"Biz her şey için teşşekür ederiz ama Hilal gitsin artık. Bende işime devam edeyim."dedim.
Hilal sözümle beraber somurtmaya başlamışken söze Buğra Bey girdi.

"Aslında sorun yoktu, bizim sohbetimiz sarıyordu küçük hanımla."dedi Hilal'in yanağından makas alırken.

"Ama gitme vakti de."dedim çantanın fermuarını kapatırken. Hilal benim kararlılığımı anlamıştı ki sandalyesinden kalktı.

"Ablam öyle diyorsa öyledir. Ben gideyim o zaman."

"Nasıl yani, sen tek mi gideceksin?"dedi Buğra Bey beklemediğim bir tavırla.
Kiminle gitmesini bekliyordu ki?

"Evet."dedi Hilal.

"Ev nerede peki?"dedi anlamadığım bir merakla.

Bu sorunun ardından Hilal evi tarif etmeye başladı.
Ne oluyordu? Biz kimseye güvenemezken hele ki Hilal, buna rağmen daha yeni tanıştığı adama evi tarif etmişti.
Bu adamda bir şey vardı ama etkileyici bir şey. Güven veren ve sıcak bir şey.

"Anladığım kadarıyla uzakmış. Öyleyse ablan sana eşlik etsin."dedi Buğra Bey bana doğru dönerken. Mesaime daha varken bunu demişti.

Enişte Bey'e bak sen!

Ama bir ben iç ses, bir ben bakayım.

"Ama daha mesai bitmedi."demiştim ki kararlılığını bakışlarından anlarken.

Beyin ne derse o, kır dizini otur evinde.

Abart iç ses!

"Ben bitti diyorum."dedi ve ben pes ettim artık.
Başımı sallayarak onaylamıştım bende.

İşte erkek, işte endam!

Of iç ses of!!

"Tamam öyleyse ben üzerimi değişip geleyim. Sen burada bekle olur mu kuşum."dedim Hilal'e doğru. Hilal Buğra Bey'e bakarak gülümsedi.

"Biz Buğra abiyle buradayız zaten. Değil mi Buğra abi?"dedi Buğra Bey'i bile şaşırtacak şekilde.

"Tabiki, memnun olurum."dedi içtenlikle.
Bu hallerine baş sallayarak yanlarından ayrıldım. Benim bu tanık olduğum an beni öylesine etkilemişti ki, asla unutamayacağım anlardandı.

Yüzümde salakça gülümseme ile kafamda düşünceler vardı ve ben sanki yürümüyordum uçuyordum.

Cik cik, süzül havada göç yapan kuşlar misali.

Göç edeceğim yer hiç bu kadar sıcak değildi. İstikamet onun kalbi iç ses!

Konuşmamız dudaklarımı yırtacak şekilde gülümsememe neden olmuştu.
Üstümü değiştikten sonra onların yanına tekrar gitmiştim ki halleri oturup saatlerce izlememe bedeldi.
Hilal ile beraber tatlı bir sohbetteyken aynı zamanda çikolatalı pastada yiyorlardı. Adam kızı yedirmekten ne yapacağını şaşırmıştı sanki.

Zengin enişte işte, ne yapacaksın?

Yanlarına gittikten sonra Hilal'in çantasını da aldım.
"Her şey için teşekkür ederiz."dedim Buğra Bey'e.  Ardından Hilal de teşekkürünü ettikten sonra Buğra Bey tekrar yanağından makas aldı.
"Ne demek lafı olmaz küçük. Ama seni tekrar burada görmek isterim. Tekrar karşılaşmamız dileğiyle."dedi.
İkimizde ona gülümserken mutfaktan çıkmıştık  ki o da ardımızdan geldi.
Hilal ona doğru el sallarken mekandan ayrılmıştık. Ardından bu yolu onunla el ele ilerlemeye başladık.

Enişteye de el salağınıza göre bana da elveda.

Sen zaten bir kaybolup var oluyorsun. Seni de anlayamıyorum ki iç ses.

Haklıydım ve evdeyken de onunla hiç konuşmadığını farkettim. Niyeydi?

Ben oraya gelemiyorum Koza.

Nasıl yani iç ses?

Ben senin hayallerinden doğdum ve o evde senin hayallerine yer yok.

Dediklerine anlam veremezken bir gerçekle daha yüzleşmeye gücüm kalmamıştı.
Az önce yaşadıklarım, şimdi öğrendiklerim ve yüzleşmeye başladığım kendim.

Ben ben olmaya başlıyordum ama buna gücüm var mıydı bilmiyordum.

...

Continue Reading

You'll Also Like

6.8K 472 8
Herkesin gözdesi Mike Wheeler ve sıradan bir ortaokul öğrencisi olan Will Byers'ın tanışma hikayesi.
351K 18.9K 44
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
1.1M 29.9K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...
353K 23.2K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...