Next Step | Kim Seungmin

De adoyyakli

18.5K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... Mai multe

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆

543 96 85
De adoyyakli

Aşktan kurtulmak, ona yakalanmak kadar kolay değildir.
-Thomas Hardy

𓍊𓋼𓍊

Bahçe masasında oturmuş kahvesini içen babam ve epoksi yapan annemi mutfak camından bir süre izledim. Keyifliydiler, sohbet ediyorlardı, yüzlerinde her zamanki gibi tatlı gülümsemeleri vardı.

Onların birbirlerine olan aşkına her zaman imrenirdim. Babamın, annemi sevdiği gibi sevmek istedim bir kadını. Şimdi ise kendimden bile çok sevdiğim bir kadın var; yanında ne kadar kalsam da yetersiz geliyor.

Sanırım artık babamı daha iyi anlıyorum. Bir keresinde bana “Bir kadını sevdiğinde, tüm gününü, saatlerini hatta saniyelerini bile onunla geçirmek istiyorsun.” demişti. O zamanlar tek derdi üniversite sınavını kazanmak isteyen bir genç olduğum için bu cümle bana saçma gelmişti. Evet aşık olabilirim ama aşk hiçbir zaman en önemli şey olamaz diye düşünürdüm.

Olmuştu.
En önemli şey olmuştu.

Engel olamıyorsun işte, birden çıkıyor karşına.
Derin bir iç çektim. Onları izlemeyi bırakıp elimdeki sarı gül ile birlikte yanlarına gittim. Boş sandalyeye oturduğumda bakışları bana döndü.

"Sen de mi içeride bunaldın oğlum?" babamın sorusu ile gülümsedim,  "Güzel havayı değerlendirmek istedim. Aslında sizinle bir şey konuşmak istiyorum, ve anne; yardımına ihtiyacım var."

Annem kalıba döktüğü epoksiyi bırakıp bana odaklanırken babam da dikkatini bana vermişti, hemen endişe etmeye başladıkları için lafı fazla uzatmadım.

"Anna'yı biliyorsunuz, patronum."

Annem, "Evet, bir şey mi oldu ona?"

"Yok yok... Şey... Anna artık benim sevgilim, yani bir süredir."

Annem tam da beklediğim tepkiyi vererek ayağa fırlayıp el çırparak kocaman bir kahkaha atarken babam ona garipseyen bakışlar atıyordu.

Kadro aldığımı söylediğim gün bu kadar sevinmemişti ya...

"Ay biliyordum biliyordum! O kız sadece patronun olmak için fazla güzeldi zaten." yerine oturdu, "Ee anlat! Nasıl oldu? İlk sen mi açıldın yoksa o mu açıldı? Ne dedin? Ne süredir birliktesiniz?"

Annemin ellerini tuttum, "Annem! Nefes almak için kendine izin ver ya... İşte bu yüzden size anlatmaktan çekiniyordum. Detayları sonra anlatırım ama şu an yardımına ihtiyacım var."

"Sen annene bakma oğlum, o gelin aşkıyla yanıp tutuştuğu için yıllardır bu anın hayalini kuruyordu. Sen söyle ne yapılacaksa yapalım."

Babama teşekkür eden bakışlarımı yolladım.

"Anne, bu gülü bana Anna verdi. Ben diyorum ki bunu epoksi ile kolye yapsan? Ben de ona hediye edeyim, böylece hem anlamlı bir hediye olur hem de solup gitmez."

Annem şefkatle gülümsedi, "Düşünceli oğlum benim, çok iyi bir fikir! Ama bunu Anna sana verdiği için sende de bir parçası olsa daha güzel olur. Senin için bir bileklik yaparım, onda da kolyesi olur; her zaman birbirinizin yanında gibi hissedersiniz."

"Çok iyi bir fikir anne! Sana yardım edeceğim, nasıl yapıldığını göster." böylece birlikte yapmaya başladık. Babam, "Ben de size yeşil çay yapayım." diyerek içeri girdi. Annemin erittiği epoksiyi kalıba döktüm ve sarı gülün yapraklarını gül şeklinde içine yerleştirdim. Benim için de bir bileklik yaptıktan sonra kuruması için camın kenarına koyduk.

Anna için bir şeyler yaptıkça mutlulukla doluyor, büyüyorum.

𓍊𓋼𓍊

Min Ho hyung ile Lu Yin'i yan yana gördükçe bir şeylerin yoluna gireceğine dair olan umudum artıyordu. Ofisin camlarından onları görebiliyorduk; normalde bu kata pek çıkmayan Min Ho hyung, şimdi buradan ayrılmaz olmuştu. Bulduğu her boşlukta soluğu Lu Yin'in yanında alıyordu.

Hyunjin hyung gülerek işaret etti, "Şunlara bak, nasıl da aşık aşık bakıyorlar gariplerim!"

Hepimiz gülmüştük. Chan hyung derin bir iç çekti, "Min Ho'yu yakından tanıyan ev arkadaşı olarak söylüyorum beyler; bugünler için çok bekledi. Mutlu olmayı hak ediyor."

"Kesinlikle." diyerek onu onayladım. Min Ho hyungu evinde görmesem de şirkette gördüğüm kadarıyla ne kadar kötü olduğunu anlıyordum. Lu Yin'den kaçıyormuş gibi yapıyordu ama aslında en çok ona gidiyordu.

Saatime baktım, öğle arasına bir saat vardı. Anna öğleden sonra okula gideceği için elimi çabuk tutmalıydım. Sırt çantamdaki kutuyu alıp Chan hyunga döndüm, "Hyung, Anna'nın yanına gitmem gerekiyor-"

"Seungmin-ah." diyerek güldü, "Sen artık kadrolu bir yazılımcısın, her şey için benden izin almana gerek yok."

Tebessüm ettim, "Yine de sen bizim şefimizsin."

Changbin hyung, "Aigoo! İşte gerçek iş ahlakı."

Chan hyung tekrar güldü, "Git Seungmin git." teşekkür ederek masamdan kalkıp ofisten çıktım ve Anna'nın odasının yolunu tuttum. Kapıyı açıp içeri girdiğimde onu bulamamak yüzümün asılmasına neden oldu.

Tam nerede bu kız diye düşünecekken arkadan belime dolanan kollar ile rahatlamış ve ellerimi kollarının üzerine koymuştum.

"Beni görmeyince bi' üzüldün?"

"Hm... Neredeydin?"

"Jungkook'a vermem gereken birkaç evrak vardı."

Başını boynuma yaslayıp burnunu sürttüğünde huylanarak kıpırdadım, "Hey."

Gülmüştü. Kollarını gevşetmesini sağladım ve ona döndüm. Onu, aralık bıraktığı kapıya yaslayarak kapıyı kapatmış ve bedenini kapıyla arama alarak hareketlerini kısıtlamıştım. Deminki yaramaz halinden eser kalmasa da gülümsemeye devam ediyordu.

"Sana bir şey vereceğim, ikimiz için de özel olduğunu düşündüğüm bir şey."

"Neymiş?" dedi heyecanla. Ellerimi kapıdan çekip sweatshirtin cebine koyduğum kutuyu çıkardım, açıp içindeki kolyeyi aldım. Şaşkınlıkla kolyeye bakıyordu.

"Bana verdiğin sarı gül; artık hiç solmayacak, kurumayacak."

Şaşkınlığı devam ederken kolyeyi eline aldı, "Bunu sen mi yaptın?"

"Hm, annemle birlikte yaptık aslında. Bu da benim için." bileğimdeki bilekliği gösterdim. Gözleri sevinçten parlamış, narin parmaklarını bilekliğin üzerinde gezdirmişti. Bakışları tekrar beni bulunca gözlerinin hafiften dolduğunu görmüştüm.

"Seungmin... Bu yaptığın o kadar anlamlı ki... Ne diyeceğimi bilmiyorum şu an."

Tebessüm ettim. Kolyeyi alıp boynuna taktım, çok yakışmıştı. Saçlarını zincirin içinden çıkarıp kolyesine dokundu, hala şaşkındı. Ya da mutluluktandı bu şaşkınlık, bilmiyorum. Ama her şekilde de hoşuna gittiği için başarmış hissediyorum. Bir anda boynuma sarıldığında, ben de ellerimi beline koydum.

"Geçen akşam sana attığım mesaj; aniden olduğu için şaşırmışsındır muhtemelen. Ama bilmeden bana o kadar çok yardım ettin ki, defalarca seni seviyorum yazsam yeterli olur mu bilmiyorum. Ailem, seninle birlikte olduğum için ilk defa beni yürekten tebrik etti, benimle gurur duydular. Sadece sen olduğun için... Varlığınla bile her şeyi düzelttin."

Duyduklarım karşısında hem onurlanmış hem de şaşırmıştım. Ailesine benden bahsetmişti sonunda ve olumlu tepki almıştı.

Biraz da acıklı bir durumdu... Ailesini daha önce pek çok başarı ile gururlandırmış olmasına rağmen hiçbiri kendi isteği ile olan şeyler değildi; kazandığı bölüm, aldığı ihaleler, yaptığı projeler... Bu yüzden kendisini iyi hissetmemişti. Bu onun için ilkti. Ve bu ilk gurur benimle alakalı olduğu için de çok özel hissetmiştim.

Geri çekildi, ellerini yanaklarıma yerleştirdi. Sonrasını bildiğim için sadece gözlerimi kapattım. Saniyeler içerisinde dudaklarımdaki sıcak baskıyı hissedince elimdeki kutu yere düşmüştü ama ikimizin de umurunda değildi. Beni öptüğü zamanların hastasıydım, geri kalan her şeyi unutuyordum.

Onunla olmak böyle bir şeydi; insana kendini bile unutturur.

𓍊𓋼𓍊

Babamla telefonda konuştuktan sonra bilgisayarımdan bazı ev ilanlara bakmaya başlamıştım. Onun biriktirdiği para ve benim üstüne ekleyeceğim miktar ile merkezden bir ev almamız şu an için mümkündü ama ne yazık ki hiçbirini beğenmemiştik. Genellikle 2+1 ve yeni evli çiftler için daha uygun bir mimarisi vardı. Bense ailemi olabilecek en iyi eve layık görüyordum. Annem için geniş bir amerikan mutfak ve babam için çiçeklerini yetiştireceği büyük bir bahçe. Kendi isteklerim pek önemli değildi, projelerimi tasarlarken manzarayı izleyebileceğim bir pencerem olsa yeterdi.

Yani şu anki imkanlarla bu evi almak zordu, biraz daha beklememiz gerekiyordu. Babam bir arsadan söz etmişti, onu satabilirse elimize iyi bir meblağ geçecekti.

Derin bir iç çekerek ilan sayfasını kapattım ve veri tabanını inceleme işine döndüm, biraz daha ilanlara bakarsam iyice umutsuzluğa kapılacaktım. Anna da yok zaten, okula gitti. Eksikliğini buradan hissediyorum.

"Ne bu dertli dertli iç çekmeler, Seungmin-ah? Gören de sevgilini okula değil askere yolladın sanar." Chan hyung gülerek konuşunca ben de hafifçe güldüm, fazla belli etmişim anlaşılan. Ama elimde değil, sanki Anna'yı bütün hayatım boyunca tanıyordum. Fazla alışmıştım.

Changbin hyung bana destek vermek adına, "Sevgilinle aynı şirkette çalışsaydın seni de görürdük Bang Chan-sshi!"

"Ya da sadece bir sevgilin olsaydı." diye ekleyen Hyunjin hyung ile kafamı salladım, "Doğru ya hyung, hiç konuşmadık bunu; senin sevgilin ya da görüştüğün biri yok mu?"

Chan hyung tebessüm etti, tamam bu tebessüm her şeyi açıklıyor.

"Var birileri de, bir tek Min Ho hyung biliyor. Bize söylemiyorlar." Changbin hyungdan ilk defa duyduğum şeyle kırılmış gibi Chan hyunga baktım, "Ayıp ya! O kadar Ay birlikte çalıştık, neden anlatmıyorsun?"

"Ya bunların abartmaları hepsi! Ciddi bir şey yok, karşı tarafın benden haberi bile yok."

"Kim o kim?"

Derin bir of çekti, "Karşı komşumuz, Min Ho da bu sayede biliyor zaten. Kimseye söylemeyecektim aslında."

Hyunjin hyung, "Niye söylemiyorsun? Utanıyor musun yoksa? Lisede değiliz ki!"

"Ne bileyim ya, aceleci davranmak istemedim; önce bi' kızın da hislerinden emin olmam lazım."

Changbin hyung derin bir iç çekerek ofisin içinde dolanmaya başladı, "Lisedeyken daha kolaydı... Hoşlandığımız kızın arkadaşına haber verirdik, o da gidip kızla konuşurdu. Kız kabul ederse rahat rahat açılırdık, etmezse karşısına bile çıkmazdık. Şimdi işler ciddiye bindi... Çocuk olmak ne güzel lan!"

Hyunjin hyung gözlerini devirerek ayağa kalktı, "Yine başladı artist. Ben kahve almaya gidiyorum, isteyen var mı?"

Hyunjin hyung çıkarken Changbin hyung arkasından bağırdı, "Sanki kahve almaya gidiyor gerçekten! Gahyeon için gittiğini bilmiyor muyuz be?! Sensin artist!"

Yanlış ekipteyim sanırım... Ya da ekip gittikçe manyaklaşıyor da ben fark etmiyorum.

Saatler hızlıca geçip giderken, meslek lisesi öğrencilerini gezdirmek için görevlendirilince ofisten çıkıp ortak alan girişinde beklemeye başladım. Felix ve Jisung da benimle birlikte görevliydi. Anna'yı arayıp durumu haber verdim, yolda olduğunu söylemişti. Ceo olarak öğrencilere onun tanıtım yapması gerekiyordu. Öğrencilerin hepsi bilişim bölümü öğrencileriydi ve burası bazılarının hayaliydi.

Neyse ki öğrencilerden önce Anna gelmişti. Hızla yanımıza yaklaşıp kolumu tuttu, "Yetiştim mi?"

"Yetiştin yetiştin, öğrenciler de birazdan gelir."

"Böyle çıkamam karşılarına, koşturmaktan darmadağın oldum. Üzerimi değiştireyim." dediğinde kafamı salladım.

Jisung, "Merak etmeyin Anna Hanım, siz gelene kadar oyalarız onları. Şeker meker veririz." dediğinde Felix ona dik dik baktı, "İlkokul çocuğu mu bunlar? Liseliler, liseli!"

Anna güldü, "Size güveniyorum." bana döndü, "benimle gel sen de." elimi tutup odasına ilerlemeye başladığında arkamızdan hınzırca gülen ikili yüzünden biraz utanmıştım. Biraz, çok az...

Anna'nın odasına girdik. Çantasını masaya bırakıp dolaptan bir gömlek ve ceket çıkardı. Anna gibi bir kadının yedek kıyafetinin olması şaşıracak bir şey değildi tabii ama birden bire üzerindeki gömleğin düğmelerini açmaya başladığında adeta şoka girmiştim. Hızla arkama döndüm.

Garip hissetmemek için, "Ee, nasıl geçti sınavların?"

"İyi iyi, bildiğim şeylerdi zaten."

"Hm, güzel..." of çok utanıyorum!

Giyinmiş midir? Giyinmiştir herhalde.

"Veri analizi kontrolünde sık yapılan hatalar ile ilgili bir soru vardı." o anlatmaya devam ediyordu, arkamı dönüp baktığımda gömleğini çıkardığını ve siyah sporcu atleti ile olduğunu gördüm. Zorlukla yutkundum. Bembeyaz teni ve kıvrımlı beli, ondan gözlerimi çekmemi engelliyor.

"Buradaki çalışanlardan yola çıkarak cevapladım o soruyu. Farklı olduğunu düşünüyorum, hocanın hoşuna gidecektir." yeni gömleğini giyip saçlarını içinden çıkardı. Düğmeleri iliklemeye başladığında tekrar yutkundum.

Bakışları beni bulunca utanarak gözlerimi kaçırdım, sanırım dikkatini çekmişti.

"Seungmin, ne oluyor?"

"Hiiiç..." ne kadar da şüpheli bir hiç idi bu böyle. Zaten o da anlamıştı, bana doğru geldiğini fark edince yumruklarımı sıktım. Önümde durmasına rağmen ona bakmamaya çalışıyorum ama hala iliklenmemiş düğmeler beni zora sokmaya devam ediyor.

"Sen benden mi utanıyorsun?"

"HAYIR! Hayır tabii ki, hah neden utanacak mışım ki? Ne var?" anında ona bakıp itiraz ederken aşırı tepkilerimi kontrol edememiştim.

Güldü, "Kıpkırmızı oldun ama."

"Hava sıcak."

"Ekim ayındayız Seungmin."

"Değil mi? Ne tuhaf işte..." battıkça batıyorsun oğlum, buradan dönüş yok.

İç çekti ve kollarını boynuma dolayıp bedenlerimizi iyice yaklaştırırken elleri ensemi buldu. Her ne kadar utansam da ellerimi onun beline koymayı ihmal etmemiştim, otomatikmen oluyordu bu zaten.

"Birbirimize karşı rahat olmamız gerektiğini düşünüyorum."

"D-doğru."

Kıkırdadı ve ensemde saçları okşadı, "Bana bakamıyorsun bile."

"Ben... Bilmiyorum, tuhaf hissettim sadece."

Yaklaşıp dudaklarıma kısa ama tutkulu bir öpücük bahşettiğinde saniyelik kapandı gözlerim. Geri çekildiğinde ona baktım. Sabah verdiğim kolye hala boynundaydı, ve oraya fazlasıyla yakışmıştı. Hatta onu güzel yapan Anna'nın süt beyazı gerdanıydı artık.

"Utanma, ben senin sevgilinim. Yanında rahat hissettiğim için benimle gelmeni söyledim zaten."

Yani... Doğru söylüyordu. O benimleyken benim gibi gergin hissetmiyordu. Benim gergin olma sebebim ise tamamen aptal utangaçlığımdan kaynaklıydı, her hareketinden deli gibi etkileniyordum.

Derin bir nefes aldım, "Haklısın sanırım." dediğimde gülümseyerek burnunu burnuma sürttü, bu tatlı hareketi ile ben de güldüm. Geri çekilip kalan düğmeleri de iliklemeye başladı, "Neyse acele edelim, öğrenciler gelmiştir belki."

"Evet, teknoloji şirketinde çalışmanın böyle bir şey olduğunu zannetmesinler sonra." ima ettiğim şeye gülerek gözlerini devirdi. Ceketini de giydikten sonra birlikte odadan çıktık.

Öğrenciler gelmişlerdi, Anna onlara fazlasıyla sevecen bir şekilde yaklaştı. Onlara hoş bir karşılama yaptıktan sonra hepsine birer içecek istetti mutfaktan. Şirketi gezdirip tanıtırken gerçekten çok güzel görünüyordu. Mutluydu ve bu öğrencilere de yansıyordu. Onlara bilişim, teknoloji ve proje tasarlamak ile ilgili şeyleri o kadar güzel anlatıyordu ki, hiç sevmeyen birinin bile hevesi gelirdi.

Aslında Anna bu işte çok iyiydi, sevmemesine rağmen mükemmel yapıyordu. Onu tanımasam bu işten memnun olduğunu düşünürdüm, çünkü öğrencilerin ona ve anlattıklarına hayran kalmıştı.

Bir dakika...

İşte bu!

Fark ettiğim şey ile içime bir heyecan dolarken parçaları birleştirmeye başladım. Anna her zaman çalışanlarına bir şeyler öğretir, bunu çok da güzel yapardı. Jungkook hyung bile bir konuda çözüm için ilk Anna'ya giderdi. Ve Yoko'nun okulundaki öğrenciler, Anna onlara karşı çok iyiydi. Bir kız öğrencinin yazdığı hatalı kodu hemen bulmuştu.

İşte Anna'nın yapması gereken meslek buydu!

Jisung, öğrencilere departmanlardan bahsederken çaktırmadan Anna'nın kolundan tutup kenara çektim. Şaşkın bakışları ile bana baktı, "Ne oldu?"

"Anna, senin ilgi alanını bulduk!"

Kaşları çatıldı, "Ne? Nasıl?"

"Öğretmen olmalısın! Baksana, resmen gözlerinin içi gülüyor öğrencilere rehberlik yaparken. Daha önce de fark etmiştim bunu ama şimdi emin oldum; senin mesleğin bu, Anna. Öğretmek için doğmuşsun sen."

Onun da gözlerinden bir heyecan geçerken öğrencilere bir bakış attı, "G-gerçekten mi?" bana döndü, "Sence yapabilir miyim?"

"Yapabileceğine eminim. Aslında bilişimden nefret etmiyorsun, teknoloji senin uzmanlık alanın. Sadece yanlış bir yolda ilerlemek zorunda kaldın. Bilişim Teknolojileri öğretmeni olduğunu düşünsene, hem iyi olduğun hem de sevdiğin bir iş olmaz mıydı?"

Mutluluğu gözlerinden okunuyordu, "Haklısın sanırım. İlk defa bu şirkette bu kadar pozitif hissediyorum bir iş yaparken, bu öğrenciler sayesinde."

Gülümsedim, "Bir sene sonra okulun bitecek, öğretmenlik sınavlarına girersin ya da özel okullara başvuru yaparsın. Sonunda olman gereken yerde olacaksın."

Heyecanla ellerimi tuttu, fakat birden bir endişe yerleşti yüzüne, "Ama Seungmin, ya ailem? Onlar öğretmen olmama karşı çıkacaklardır, buna eminim."

Ellerimi omuzlarına yerleştirdim, "Bu senin hayatın Anna, onların değil; geleceğini kendin belirlersin."

Tekrar gülümsedi. Gözlerinden anlayabiliyordum, içine kocaman bir rahatlama yerleşmişti. Ben de aynı şeyi hissediyordum zaten. Onu bu kadar mutlu ve heyecanlı gördüğüm için ben de mutlu olmuştum. Üstelik bu haliyle çok tatlıydı.

Birden bana sarıldığında gülerek ona geri sarıldım. O esnada öğrencilerin ve Felix ile Jisung'ın şaşkın şaşkın bize baktığını görünce yavaşça geri çekildim.

Jisung transtan çıktı ve parmak şıklatarak yüksek sesi ile, "EVET! İşte bu da iş yerinde patronlara sevgi göstermenin ne kadar önemli olduğunu anlamanız içindi, HAHAH!"

Luv u all!
ฅ^•ﻌ•^ฅ

Continuă lectura

O să-ți placă și

49.3K 4.1K 15
"Nerede olduğunu söyle, hemen geleceğim yanına."
117K 10.3K 15
"Adın ne?" "Tae Hee," dedim uykulu bir sesle. Güldü. "Benimki de Jungkook." Biliyorum. ancillulaa [2018] ✓
12.7K 1K 30
[düzyazı + texting] "Bana bak Choi Yeonjun, Şu hayata bir kere geliyorum ve ömrümü keşkelerle doldurup yapmadığım şeylerin pişmanlıklarıyla geçirmek...
67.3K 5K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...