KIŞ GÜNDÖNÜMÜ

By -zehradogan

785K 50.5K 56.8K

Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike... More

GİRİŞ
1 - GÜNDÖNÜMÜ FESTİVALİ
2 - YENİLİKÇİ DÜZEN
3 - EĞİTİM GÜNLERİ
4 - ASKERİ DİKTATÖRLÜK
5 - TEHLİKENİN ÇAĞRISI
6 - KAL YA DA KAÇ
7 - KADERİN İZLERİ
8 - GÖZLER ÖNÜNDE
9 - KÖR BAŞLANGIÇ
10 - SIRLAR DENİZİ
11 - KAYIP RUHLAR
12 - KORKU TOHUMLARI
13 - TUTSAK ÖZGÜRLÜK
14 - AÇIK TEHDİT
15 - YARDIM ELİ
16 - KUŞKUNUN ZEHRİ
17 - GÜNÜN SİSLİ YÜZÜ
18 - KONTROLÜN SINIRLARI
19 - KARŞI KARŞIYA
20 - KAOTİK SAVUNMA
21 - GÜRÜLTÜLÜ ZİHİNLER
22 - CESARETİN SINAVI
23 - SAVAŞ HÜKMÜ -1
23 - SAVAŞ HÜKMÜ - 2
24 - TOPRAKLARIN KANI
25 - ONURLU MÜCADELE
26 - GECE YARISI İLLÜZYONU
27 - BÜYÜCÜLER VE TILSIMLARI
28 - KORUYUCU GÖLGELER - 1
28 - KORUYUCU GÖLGELER - 2
29 - ZOR TERCİH - 1
29 - ZOR TERCİH - 2
30 - SON SÖZ
31 - AY KARANLIĞI
32 - STRATEJİK TAKİP - 2
33 - GERÇEĞE SARIL
34 - METAL GÜNBATIMI
35 - GECEYE AĞLAYAN
36 - İNTİKAM FIRSATI
37 - KANLI YÜZLEŞME
38 - SİNSİ MASKELER
39 - YİTİK VİCDAN - 1
39 - YİTİK VİCDAN - 2
40 - ÇİRKİN ISRAR
41 - ARENA

32 - STRATEJİK TAKİP - 1

7K 631 1.1K
By -zehradogan

Merhaba... Nasılsınız? Her şey yolunda mı? 

Siz okurlarımla sohbet etmeyi çok seviyorum. Instagram: fairymits hesabımızda kitap hakkında editlerimiz var. Bölümler hakkında konuşup sohbet edebiliriz. Bana yazmaktan hiç çekinmeyin. Okur grubumuz da var bölümlerden sonra teori ürettiğimiz, katılmak isteyenler mesaj atabilir.

Bu bölümü ikiye ayırıyorum. Yarın ya da ertesi gün diğer kısmıyla buluşturacağım sizleri. O yüzden biraz kısa olduğundan her paragrafa yorum yapmaya çalışalım. 800 yorumun altına düşmeyelim.

İmza günlerinde Kış Gündönümü ellerinizdeyken sizlerle tanışmayı o kadar istiyorum ki... Bu hayalim için pes etmeden devam edeceğim. Destekleriniz çok önemli bu yüzden beni  yorumsuz bırakmayın lütfen.

Bazılarınız bilir yazdığım ilk kurgu İNTİBA, onu herkes tanımaz. İlk tecrübem ilklerimi yaşadığım bir kitap. Şu an onunla çok parlak bir çıkış yapamamış olsam da küçük adımlarımı büyütmek istiyorum. Beni bu yolda yalnız bırakmayın olur mu?

Oy vermeyi ve 800 yorum sınırımıza ulaşmayı unutmayalım.

Keyifli okumalar... 

"Hisler, göz yaşı gibi bazen sevinç bazen hüzün akıtır."

Sessizliğin hissettirdiği bir başka duyguya tanık oluyordum. Genellikle sessizlik benim için huzur taşır. Yeni ilhamlar, berrak düşünceler ve en önemlisi kendimi dinleyebildiğim anlardan biridir. Fakat şu an olan sessizlik öyle hissettirmemişti. Kaygı doğmuştu içime. Tedirgin olmuştum. Yanlış bir cümle mi kurmuştum? Herkes bana bakıyordu. Kwang'ın babası bu sessizliği daha fazla sürdürmeyen ilk isim oldu. "Toplantı bitmiştir. Çıkabilirsiniz." İnsanlar anlık duraksadı. Yine de denileni yaparak odadan çıkmaya başladılar. Kwang gözlerime sen kal der gibi bakıyordu. 

Kızlar endişeli ve düşünceli bakışlarla yanımdan ayrılırken odadan çıkmayan sadece Kwang'ın abileri, anne ve babası olmuştu. Kwang bana bakarak onlara doğru bir iki adım attığında ben de yürüdüm. Jun, annesinin Seo da babasının yanına oturmuştu. Kwang ve ben de onların karşısına oturduk. Koca masanın bir köşesinde bu ekrandan yansıyan beyaz ışıkla birlikte burada şimdi altı kişiydik. Gölge de bizimle gelmişti ama Doğa çıkarken onu da yanına almıştı. Şimdi ne konuşulacağını merak eden gözlerle bu ailede gezindi gözlerim.

Bay Kang, "Artık rahat konuşabiliriz," dediğinde Kwang'a baktım. Kwang bana dönüp, "Oraya gitmeyeceğiz Hesna," dedi. Az önce ben seninle geleceğim dememiş miydi? Kaşlarım durumu anlamak ister gibi çatıldığında Kwang'a bakmaya devam ederek, "Neler oluyor?" dedim. Sandalyesini çevirip tamamen bana döndüğünde kurduğu cümle hiç hoşuma gitmemişti. "Aramızda köstebek var." Yine sessizlik oldu. Arkamdaki kapıyı göstererek, "Çıkanlardan mı?" dedim. "Evet," yanıtı ise yine beni germişti. 

Gözlerim her birinin gözleriyle buluştuğunda Seo konuşmaya başladı. "İçimizden birisi Walter'a haber uçuruyor." Seo doğrudan bana bakarak, "Yeni geldiniz. Henüz geleli bir gece bile olmadı ama Walter ameliyata alındığını biliyor. Üstelik konuyu biz açmamışken," dediğinde merakla sordum. "Onunla ne konuştunuz?" Seo anlatmaya devam etti. "Arama yaptığımızda ilk olarak binasında bazı yerleri patlattığımız için elbette delirmiş durumdaydı. Hala orada bombalarımız var ve kasabada çalıştırılan askerlerimiz de..." Evet, bir grup askerimizin orada olması da ayrı bir konuydu. "Bombaları kaldırmaya başlamıştır."

Kimse onu bölmedi. "Ayrıca sürümü durdurulan ve onlarla ne yapacağımızı konuşmamız gereken bir yığın robot da var. Kagatri'de kalan diğer çocukları kurtarmak gibi konuşulması gereken konular da cabası." Aynı zamanda diğerlerine de bakıyordu. "Aslında Walter oradaki askerlerimiz için arandı. Fakat o direkt olarak Hesna'nın kolu hiçbir ameliyatı kaldırmaz, onu bana geri gönderin dedi. Bozmadık. Şartlar hakkında konuşuldu. Bizden aldığı çocukları da askerleri de vermemekte ısrarcı." Sonra yine bana baktı. "Sen oraya gittiğinde ise kimseye zarar gelmezmiş. Kolun da iyileşirmiş."

Kwang araya girdi. Bana bakarak, "Ortaya yem attık. Walter da yedi. Ahsen kolun için gerekli ilacı zaten laboratuvarlarımızda buldu. Seni oraya göndermeyeceğiz," dediğinde şaşkın bakışlarım sürekliliğini korudu. "Walter ne olacak sanıyor peki?" demem üzerine de Jun konuştu. "Onun dediklerini yapacağımızı sanıyor. Hızlı adımlar atmalıyız ama aramızda hain ya da hainler varken dikkatli olmalıyız." Kafam karışmamıştı ama birinin hain olduğundan bu kadar emin olmaları canımı sıkmıştı. "Burada sizin ve bizim ekibimizden başka kimse yoktu. Nasıl aramızdan biri hain olabilir?" Anne ve babası ise hala sessizdi.

Seo, "Ben ekibimden eminim," deyince gergin bir sessizlik oluştu. Kwang, abisine dik dik bakıyordu. "O ne demek? Hain benim ekibimde mi?" Gözlerim ikisi arasında gidip gelirken anne ve babası da benim şaşkınlığıma katıldı. Jun, "Biz ekibimizle her zaman birlikteyiz. Bir şey olsaydı çoktan fark ederdik," dediğinde Kwang sinirlenmemeye çalışarak cevap verdi. "Bizde bir şey fark etmiş gibi konuştun Jun." Yutkundum. Konuşma iyi yerlere gidecek gibi durmuyordu. Seo aklındakileri sıralamaya başladı.

Soğukkanlılıkla, "Doğa," dedi. Doğa'dan başlaması sinir uçlarımla oynamıştı bile. "Örgütün içinde dışarıya sızmayan çok bilgi var. Doğa acaba Walter'a neler anlattı?" Kollarımı göğsümde kavuşturarak oturduğum sandalyede arkama yaslandım. Çattığım kaşlarımla ona bakarken, "Devam et," dedim. Sabırla bitirmesini bekleyecektim. "Çağan, kardeşinin Kagatri'de olduğunu duyunca azmetti çıkarttırdı onu oradan. Bu konunun ayrı görüşülmesi gerekiyor." Bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyordum. "Medusa da Çağan'ın yandaşı. Onun için her suçu işler potansiyelde biri." 

"Matteo, eskiden güç delisi biriydi. Çok da eski sayılmaz. Daha iyi tekliflere her zaman açık oldu. Şimdi ekibe bağlı gibi görünüp aşık rolleri kesen biriyse?" Sıra Ahsen'e gelmişti. "Ahsen hakkında pek bir şey diyemeyeceğim. Ethan sürekli onunla birlikte çalışıyor. Ters bir durum görse bize söylerdi." Sözleri bitince Kwang başlamadan önce girdim. "Bunlar hakkımızda gerçek düşüncelerin mi Seo? Yoksa varsayım mı?" Sadece ihtimalleri değerlendiriyor olsa iyi olurdu. Sustu. Kwang bir şey deyince ikisi birlikte savunmaya geçiyordu. Bu savunmanın arkasında kalmayacaktım.

"Öyleyse ben de şunu sorabilirim," diyerek yaslandığım sandalyede öne doğruldum. Ellerimi de masanın üzerine koydum. Dirseklerim masanın üzerine yaslı bir şekilde, dik duruşumla konuştum. "Akhar yıllardır sistemini bozmayan köklü bir hükümet. İçerisinde olan anne ve babanız, uyanır uyanmaz Akhar'ı sorgulama fırsatı bile vermeden onları neden öldürdü?" Bu sorum bütün gözleri üzerime dikmişti. Sonra doğrudan Seo'ya baktım. "İşte böyle Seo. Herkesten şüphe etmek bu kadar kolay."

Kwang'ın annesi bana bakarak, "Kwang, harika eş seçimi," dedi ve hayranlıkla gülümsedi. "Bayıldım sana." Harika, Kwang'ın annesinden bir övgü. Utanmam için geçerli bir sebep. Yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemeyerek, "Sizi tenzih ederim. Yalnızca Seo beni anlasın istedim," dediğimde kaşlarını kaldırdı. "Gayet anlaşıldı," diyerek gülümsemeye devam etti. "Ekibim hakkında da varsayımların var mı Hesna? Senin deyiminle." Seo hala benimle yarışır gibi konuşmuştu. Annesinin bana arka çıkması hoşuna gitmemişti sanırım. 

Kwang araya girerek, "Ethan, Boris, Diego, Jonah, Bartu. Hangisinden başlayalım?" dedi. Sonra ben devam ettim. "Burada oturup arkadaşlarımızdan şüphe mi edeceğiz gerçekten?" Abileri durumu kabullenir gibi durduğunda Jun, "Affedersiniz. Varsayımları unutun. Durumun ciddiyetini anlatıyoruz sadece," dedi. Düşünmeye başladım. Kwang'ın babası sessizliğini bozdu. "Kagatri'den önce Gorkwon ile ittifakımızı hızlandırmalıyız. Walter sadece bizi yavaşlatıyor. Askeri birliği kazandığımızda zaten ortadan yok olacak." Kwang babasının bu sözleri üzerine, "Bir planın mı var baba?" dedi. Öyle görünüyordu.

Bay Kang, "Eğer hain içimizden biriyse, herkese hükümet hakkında farklı bir bilgi vereceğiz. Walter'ın hangi bilgiyi bildiğini bulursak, haberi uçuranı da buluruz," dedi. Mantıklı olmakla beraber tehlikeliydi de. "Bu odada konuşulanlar burada kalmalı. Arkadaşlarınız ne konuştuğumuzu soracak. Sadece özel bir aile konuşması olduğunu söyleyebilirsiniz," dediğinde Bay Kang bana bakarak devam etti. "Ne de olsa Hesna'yı yüz yüze tanıma fırsatımız ilk defa doğuyor." Gülümseyerek başımı öne eğdim. Bu halim üzerine Jun ve Seo'nun da bakışları yumuşadı. Ciddiyetten çıkarak konuşmaya başlayan Jun oldu.

"Yengem diye demiyorum Hesna çok zekidir. Çok iyi dövüşür. Onunla ilk karşılaştığımızda bize fena girişmişti," dediğinde ilk anlatacağı şeyin bu olması başımı tekrar öne eğdi. Anne ve babaları Jun'u keyifle izlemeye başladı. Çünkü Jun Woo anlatımına fiziksel olarak devam ediyordu. "Bir gece vakti... Akhar'ın askerleri sandığımızdan her şeylerini alacaktık. Hesna elindeki laptopu bize vermemekte kararlıydı. Yumruğundan kaçınıyorum, tekme atıyor." Sonra gülerek Seo'ya baktı. "Seo'nun burnunu az kalsın kırıyordu." Seo bu ayrıntıdan hoşlanmayarak göz devirdiğinde kollarını göğsü üzerinde kavuşturdu. Yine bana bakan Jun, "Hatırladın mı yenge?" dedi.

"Hatırlamaz mıyım? Beni yere sırtüstü düşürüp bileklerim üzerine bastığınızı, karnıma ve belim kırılırcasına sırtıma tekme attığınızı, ciddi bir sakatlanmadan zora ki kurtulduğumu da hatırlıyorum." Bu imalı söyleyiş tarzım da onları çabuk affettiğimi belirtmişti. Jun hevesi kursağında kalmış gibi yüzündeki gülüşünü yavaşça söndürdü. Yalancı bir öksürükle konuyu kapatmak ister gibi olduklarında anneleri konuştu. "Oğlum siz manyak mısınız?" Gülmemeliydim. Babaları da, "Öldürmediğiniz kalmış oğlum," dedi. 

Jun savunma yapmak ister gibi, "Kwang da geride kalan beş adamımıza aynısını yaşatmış. Tabi yeni evliler o zamanlar. Biri o benim kocam der diğeri karıma ne yaptınız der. İntikamlarını aldılar merak etmeyin. Kwang bize ısıtıcı bile açmadı." Hızlıca konuşmuş ve ortaya komik bir hava sunmuştu. Kwang, "Neyse ki arada kan bağı var. Yoksa o gün sizi ısınmak istemeyeceğiniz derecede ısıtırdım," dedi. Biliyoruz canım. Yaparsın öyle şeyler... Seo, "Her neyse... Gorkwon ile anlaşma yapacağımızı herkes biliyor. Walter yakında bunu da duyar. Kagatri'nin silah gücü ne düzeyde?" diye sordu. Konu çabuk değişmişti.

Walter bize bir laboratuvar göstermişti ama onun da ülkesinde bir çok şubesi olmalıydı. Sayı hakkında bir tahminim yoktu. "Walter bazı askerlerini vahşileştirmek için mutasyon geçiren insanların DNA'sını kullanıyor. Potansiyel silah üretmek için de çocukları laboratuvarlarında tutuyor. Ben, onda bize gösterdiği güçten daha fazlası olduğunu düşünüyorum," dedim. Harekete geçilmesi gerekiyordu. Bay Kang, "Gorkwon'a yeni bir mesaj göndereceğim. Ordularımızı toplayıp Kagatri'ye saldırıda bulunmalıyız. Onlar bize saldırmadan önce... Ve evet, robotları kullanmamız gerekecek," dediğinde bana baktı. "Hesna, hepsini bir programda kontrol edecek şekilde tehdit oluşturmadan programlayabilir misin?"

Beğenmesek de o robotları kullanmak zorundaydık. Savaştan ve robotların askerlerimize verdiği zararlardan sonra kalan nüfusu tekrar öğrenmek gerekiyordu. "Yapabilirim. Diğer hacker askerlerle sistem odasında neler yapabileceğimizi deneriz," dedim. Annesi söze devam etti. "Robotları kontrolden çıkaran şey o makinelere kaldıramayacakları sürümler yüklemek. Bunu kontrol edebileceğimiz şekilde o makinelere verirsek tehlike teşkil etmez. Sadece ateş emri verildiğinde ateş eden yani düğmesine basınca çalışan konumda olmalılar." Doğru, savaşlar bitinceye dek onları kullanmayı başarırsak düşman ülkelerine karşı bir şansımız olurdu.

"Tamam. Bu çalışmayı hızlandırırız," dediğimde annesi bana onaylar gözlerle bakıyordu. O siyah saçlar, o beyaz tenler, hepsi birbirine benziyordu. Genç ve güzel görünüyordu. Saçlarını başının arkasında küçük bir topuz yaparak toplamıştı. Siyah üniformalarıyla da etkili bir görünümleri vardı. Onları tanımak istiyordum. Sevecen bakışları bu ailenin içinde güvende olacakmışım hissini veriyordu bana. Kwang'ın babası, "Ben zaten Gorkwon yöneticisiyle iletişime geçeceğim. Bugün kendisi arayacak," dediğinde sözlerine Korece devam etti. Annesi de Korece cevaplar veriyordu. Kwang onun Türk olduğunu söylemişti ama şu an Korece'yi gayet akıcı konuşuyordu. Ben de öğrenmek istiyordum.

Sonra hepsi kalkmaya başladı. Kwang kalktığında ona baktım. Bu meraklı bakışıp ardından annesi, "Bizi yalnız bırakmalarını söyledim," deyince gözlerim annesininkilerle buluştu. Kwang, elini yanağıma götürdüğünde tekrar ona bakmamı sağladı. Yüzüme doğru eğilerek yanağımı öptü. "Seni bulurum." Ardından şımarık bir gülümsemeyle yanımızdan ayrıldı. Annesinin gözü önünde öpmesi yine kızarmama sebep olacaktı. Karşımda bana sevecen bakışlarla bakan kadına döndü yüzüm. Gülümsüyordu. Elimi kucağıma alarak parmaklarımı tutmaya başladım. Evet, heyecanlıydım. Şimdi odada sadece ikimiz vardık.

"Hesna Kaner. Adını duyardım," dedi ve yine gülümseyerek devam etti. "Ben Hazan Lara." Bu sıcakkanlı sözlere ben de gülümseyerek, "Memnun oldum," dedim. Ardından kalkıp yanımdaki sandalyeye doğru yürüdü. Kwang'ın yanımdaki yerine oturduğunda bana döndü. Ben de sandalyemi ona doğru çevirdim. Kucağımdaki ellerime uzandı. Ellerimi tuttuğunda ise şaşkındım. Şaşkın gözlerle ona bakarken konuşmaya başladı. "Uzun süredir esaret altındaydık. Çocuklarımı Akhar için yetiştirmek zorundaydım. Hep onların canıyla tehdit edildik. Kang ve ben, duruşmalarda ülkemiz için konuşulan savcılardandık. Devlet işlerinin görüşüldüğü bir binamız var. Gorkwon'la konuşmalarımız olduğunda, zamanında Akhar için çalışan herkesle bu ittifak için görüşmeliyiz. Şu an ülke büyükleri Akhar'ın bizim tarafımızdan öldürüldüğünü biliyor."

Onu dikkatle dinlemeye devam ediyordum. "Ve şu an başta olmamıza kimse itiraz etmedi. Kalan ülkelerle ne yapılacağı konuşulmalı. Gıda kaynakları tükeniyor ve artık gıda konusunda yardım almamız gerek. Gorkwon korkulacak bir ülke değil fakat diğerleri için aynı şeyi söyleyemem." Sonra biraz durdu ve ellerimize baktı. Sanki konuşmak istediği yere yeni gelmiş gibi ses tonu farklılaştı. "Akhar'la uğraşmaktan duygularımızı konuşmamamıza bile fırsat verilmedi. Hiçbir zaman." Ardından ellerimizdeki bakışlarını gözlerime çevirdi. "Ölümü bile ailemiz arasında konuşacak gücü bulamadık. Duygu... Onunla hayallerim vardı Hesna." Bir arkadaş tesellisi arar gibi konuşmuştu.

"Kwang onun solgun bedenini gördüğünde donakaldı. Göz yaşlarını görmedim. Sessizce, gizlice akıttıysa bilemem. Mektubu okuyup okumadığını da bilmiyorum. Ona nasıl hissettiğini bile soramadım. Çünkü bizim evimizde acılar yalnız yaşanırdı. Paylaşmak istemezdik. Mutlu anların etkileneceğini düşünürdük." Arada ellerime, arada gözlerime bakıyordu. Son cümleleri içime buruk bir his bırakmıştı. "Seninle hiç, kızım hakkında konuştu mu?" Onun hislerini öğrenmek ister gibi sormuştu. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Bak, gördün mü?" dedi ve ekledi. "Seni gördü. Ve güzel mutluluğunuzu bozacak tek bir kelimeden bile kaçınmış." 

Kaçınmış... "Ama," dedim. "Benim acılarımı konuşmaktan kaçınmıyor." Sonra nasıl da onun hisleri hakkında hiç konuşmadığımızı sorguladım. Evet, o pek anlatmazdı. Beni dinlemeyi de bırakmazdı. "Seni seviyor," dedi. Annesi o kadar sıcacık bakıyordu ki gözlerime, bu anne şefkatini hissetmeyeli yıllar olmuş gibiydi. "Gözlerinden belli. Onun bakışlarının yönü olduğunda, gözleri parlıyor." Bana daha da yaklaşarak konuştu. "Kwang'ın dönüşeceği kişi beni korkutuyordu. Abilerinin askere gidişi, çok küçük yaşta onun da askeriyeye alınması... Ailesini tanıyamaması ve hiç tanıyamadığı kardeşinin öldüğünü öğrenmesi. Soğukkanlı, duygudan uzak bir adama nasıl annelik edeceğimi bilemedim. Benim anneliğimin bundan sonra onun üzerinde ne hükmü var?"

Tam bir şey diyecekken yine devam etti. "Sessizdi. Ben, nasıl davranacağımı bilemedim. Onun kalbine ulaşması hep çok zor olmuştu. Bu sessizliğinin devam edeceğini düşündüm ama senin adın her geçtiğinde o çok daha farklı oluyordu. Uçaktan inince ona nasıl koştuğunu gördüm." Gülümsedi. "Genç ve aşık bir kadının öfkesi her zaman tehlikeli olmuştur. Genç ve aşık bir adamın öfkesi de..." Sonra geri çekildi. Hala ellerimi tutuyordu. "Onu konuştur. Acılarını dinle. Ağladığını izle. Çünkü ben, oğlumun duygularına ulaşamıyorum." Sesi çok kırgın çıkmıştı. Bir elimi, elleri arasından alarak omzuna götürdüm. Destek olmak ister gibi hafifçe dokundum.

"Merak etmeyin. Sizi çok uzun zamandır görmedi. Biraz alışmaya ihtiyacı olabilir." Ona nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyordum. Sizli konuşmamdan ötürü, "Bana da Bayan Lee mi diyeceksin yoksa?" diyerek güldü. Devlet yönetimimiz kadının da erkeğin de soy adlarını değiştirmiyordu. İki insan evlendiğinde sadece erkeğin soy adı çocuklara geçerdi. Ve aileye hitap edileceği zaman babanın soy adıyla hitap edilebilirdi. Bayan Lee ya da Lee ailesi. Fakat o her zaman, tek başına Hazan Lara olacaktı. Ben de her zaman Hesna Kaner olacaktım. "Hazan hanım dememi mi isterdiniz?" dedim. Duyguları birbirine karışan bu kadın gözüme çok masum gelmişti.

"Bir gün doğru hitabı kullanacaksın. O vakte kadar bana istediğini söyle," dedi. Şu an Hazan hanım tercihim olacakmış gibi duruyordu. "Her şeye şüpheci bakıyorsun değil mi?" Neden bunu sorduğunu anlamaya çalışır gibi bakmıştım ona. "Sen herkesten şüphe duysan da sana bakınca insanın her şeyini anlatası geliyor. O gözlerinin kahvesi, bakışlarına bir anlam katıyor. Tuhaf bir şekilde güven veriyorsun," dedi. Bunu bana daha önce de söyleyenler olmuştu. Kucağımdaki ellerime baktım. "Dürüst olduğumdan sanırım. Bazen açık sözlülükte çok acımasız oluyorum. İnsanlar onlar hakkında ne düşündüğümü bilmiş oluyor," dedikten sonra tekrar ona baktım.

"Benim hakkımda ne düşünüyorsun? Bende ne görüyorsun?" Meraklı ve konuşkan bir kişiliği vardı. Derin bir nefes aldım. Umarım düşüncelerim onu incitmezdi. "Ailesini bir arada tutmaya çalışan ve mutlu aile tablosu sunmak isteyen bir anne görüyorum. Bunca sıkıntıya rağmen dertlerini saklayan, duygularını sınırlandırarak yaşayan bu ailenin acılarını bile konuşamadığı bir anne." Sözlerim gözlerini şaşkınlıkla aralamıştı. Biraz hızlı olmuştum sanırım. "Fakat bunun için kimse sizi suçlamaz. Akhar'a çok yakındınız. Evlatlarınız için çalıştınız. Zamanla acılarınızı da paylaştığınız, huzursuz ve düşünceli hissetmediğiniz bir aile olacağınızdan şüphem yok."

Gülümsedi. Öyle olmasını uman bir bakışla ayağa kalktı. "Seo ve Jun daha konuşkandır. Onlar anlatır. Her zaman açık olmuşlardır ama Kwang öyle değil. Buz kadar soğuk birini ısıtmaya çalışmak zaman alır. Sen bu konuda zorlanmıyor olmalısın." Öyle, Kwang bana her zaman sıcacık olmuştu. Fakat kendi sorunlarını geçiştirdiği doğruydu. "Benim de onu konuşturmam gerektiği doğru. Bazen her şeyi konuşmak için yeterli fırsatlar doğmuyor," demem üzerine ben de kalktım. Birbirimize anladığımızı ifade eden gözlerle baktıktan sonra, "Ben Kang'ın yanına döneyim. Gorkwon ile ilgili bir gelişme olursa size haber veririz," dedikten sonra toplantı odasından ayrıldık.

Koridora çıktığımda bizimkilerin nerede olduğunu düşündüm. Antrenmanlar için çalıştığımız odalara mı gitseydim? Esasen şu an sistem odasına gidip robot işini halletmem gerekiyordu. Bizimkilerle de konuşasım vardı. Gilda şu an nasıldı acaba? Alışabilmiş miydi? İlk antrenman odasına gitmeye karar verdiğimde yürümeye devam ediyordum. Kwang umarım yakınlarda bir yerdedir. O sırada belimde hissettiğim elle irkildim. "Seni buldum." Kulağımın yanında işittiğim sesin sahibine dönemedim bile çünkü arkamdan sarılmıştı ve çenesini de çoktan omzum üzerine yaslamıştı. Güzel kokusu etrafımı sarmıştı. Yanağımda hissettiğim sıcak öpücüğü de gülümsememe sebep oldu. Kollarını gevşettiğinde ona döndüm.

"Kokumu mu aldın Kwang, bu ne hız?" derken gülüyordum. Toplantı odasından yeni çıkmıştım. O da gülerek, "Çok uzaklaşmamıştım. Seni uzun süre göremeyince enerjimi kaybediyorum," dedi. O kadar güzel gülüyordu ki bütün gün böyle alıp kucağıma sevsem yine de ona doyamazdım. "Artık birlikteyiz," demem üzerine gündemden konuşmamız gerektiğini hatırlamış gibi olduk. Kwang, "İçeride konuşulanları aramızda bilen tek kişi Ahsen. O da kolunu iyileştirmek için bu planı bilmesi gerektiğinden. Şimdilik babamın dediğini yapacağız," deyince bunu başımla onayladım. Devam etti. "Ahsen her gün kolun için sana iğne yapacak. Kremle kalan morlukların da iyileşeceğini söyledi. Verdiği ilaçlarla da enfeksiyonun içine işlemesine engel olacak. Walter kendini bu konuda gelişmiş görüyor ama bizim teknolojimiz onu yer, yutar." 

Yine başımla onayladığımda, "Sana şartları sunanın ben olacağımı söylemiştim. Senin saçının teline zarar gelse, onların ensesinde olurum," dedi. "Ayrıca kolumu kesin ne demek? İşin o raddeye gelmesine izin verir miyim sence?" Azarlar gibi konuştuğunda ne diyeceğimi bilemedim. "Ben..." dedim. "Durum çok hassas görünüyordu. Bir tercih yapma zorunluluğum olduğunda bencillik edemem. İnsanların hayatı söz konusuysa..." diye devam edecekken söze girdi. "Söz konusu sensen bencil olurum. Önceliğim sensin ve hayatını düşünmem gereken ilk kişi de, sensin." Bakışlarımı gözlerinden alarak yere baktım. Sözleri beni etkiliyordu. 

Yere bakarak cevap verdim. "Bu bir zaaf. Kötü güçler zaaflarını öğrendiğinde bunu kullanır. Bir yönetici karar verirken halkını düşünmeli. Bencillik edemezsin," dedim. Sessiz kaldı. Yüzüne bakmıyordum. Sonunda parmaklarını çenemde hissettiğimde, kaldırıp ona bakmamı sağladı. "Tekrar söylüyorum Hesna. Sen konusunda bencil olacağım. Zaafımı bana karşı kullanmak isteyenleri de öldüreceğim. Sen dünyama girene dek bu hayattan hiçbir şey istemedim. Fakat artık sen varsın. Ve ben bir kez olsun hayattan senin varlığını istiyorum." Genç ve aşık bir kadının öfkesi her zaman tehlikeli olmuştur. Genç ve aşık bir adamın öfkesi de...

O gözlerde gördüğüm bakışı, bana bu hayatta veren hiçbir şey olmamıştı. Beni kendine öyle aşık etmişti ki, mantığım durmam gereken yeri bana söylese de sanırım ben... Kalbimi dinleyecektim. Bir adım atarak sarıldım ona. Kollarımı geniş bedeni üzerinde sardım. Başımı göğsüne yasladım. Burası benim evimdi. Cevaplarım tükendiğinde hislerimle konuştuğum yerdi. O da bu sessiz sarılışa karşılık verdi. "Bu bencil fikir hoşuma gitti," dedim. Gülümseyen bir ses tonuyla konuştu. "Herkes için fedakarlık gösterilmez." Sonra bu söze ciddilik karıştı. "Halk, eğer onlar için bir şeyleri feda etmemi istiyorsa bunu hak etmeli. Sana yaptıklarını ne çabuk unuttun? Onlar için ölecek bir yönetici aramasınlar sakın."

Sonra başımı göğsünden çektim. Ondan ayrılıp karşısında durduğumda ellerini tutuyordum. "Anlıyorum. Halkın da bir şeyleri göze almasını istiyorsun," dediğimde ciddiyetle konuştu. "Korkaklık yapacak olan varsa şimdi ölebilir. Askerlerin korkarak yönetimi kabul etmesini istemiyorum. Akhar varken hepsi öyleydi. Yönetime susuyorlardı. Ben ordusu korkaklarla dolu bir yönetici olmam." Şubelere konuşma yapılması gerekiyordu. Gerçekten insanlar ne için savaşıldığını idrak edebilmeliydi. Yine sözlerini başımla onayladım. "Kwang, sence aramızda bir hain var mı?" dedim. Düşündü. Başını olumsuz anlamda salladı. "Öyle olmamasını umuyorum," dedi.

Sonra, "Kızlar seni arıyordu. Antrenman odasındalar. Ben babamın yanına gideceğim. Zaten akşam oluyor, evde buluşuruz," diye ekledi. "Tamam," diyerek ondan ayrılacakken beni öpmeyi ihmal etmedi. Şimdi kızların olduğu yere gidiyordum. Koridorları geçerek çalışma odasına gittim. Kapının önünde durduğumda gelen sert sesler onların hararetli görüntüsüne eşlik ediyordu. Gilda'yı siyah askeri üniformamızla görmek de bana farklı gelmişti. Medusa, Doğa ile çalışıyordu. İkisini izleyen Gilda'nın yanında duran Ahsen, hareketleri ve rakibe nasıl hamle yapması gerektiği hakkında konuşuyordu. Gölge de bir köşede onları izliyordu. Yerim onu.

"Doğa, çıkar üzerini istersen. Hamlelerin yavaşlıyor sanki," diye onu kızdırmaya çalışan Medusa Doğa'nın yumruklarından kendini savunmaya çalışıyordu. Doğa'nın üzerinde ise bol, siyah bir ferace vardı. Kagatri'de giydiği elbiseden değildi. "Bunu Ahsen yaptırtmış canım. Bacağım kafana kadar uzanıyor, yani hiçbir engeli yok," dedi ve Medusa'nın kafasına döner tekmeyle vurdu. Medusa sinek gibi yere yapışmıştı. Sonra Doğa yerdeki eserine bakarak baş örtüsünü düzeltir gibi yaptı. Siyah şalı o kadar intizamlı örtmüştü ki üzerine bozulmaya imkanı yok gibiydi. Medusa hızla yerden kalkarak, "Hafife almışım. Kagatri'de biraz tozlanırsınız sanmıştım," dedi. Ardından Doğa'nın bacağına bir çelme savurarak onu yere düşürdü.

Beni kapıda fark eden Ahsen, "Hesna! Gelsene," diye bağırdı. İçeri girdiğimde Gilda'nın bu dövüşü şaşkınca izlemesi beni güldürmüştü. Ahsen eline aldığı bir paketle bana doğru yöneldiğinde onun yanına varmıştım. "Bunu da senin için yaptırdım. Üniformalarımız özel olarak yanmaya ya da bozulmaya engel kumaşlardan yapılıyor. Çarşaf ve Doğa'nın giysisi için de özel dikimler yaptırdım." Elindekini bana uzattı. "Giy de gel," dedi. Üniforma ve savaş için hazırlanan özel kask ya da ekipman için makinelerimiz vardı. Ayarlamalarını yapmış olması beni sevindirmişti. Aklımda olan bir konuydu. 

Salona gidip giyindim. Evet, kesinlikle kumaşı çok kaliteliydi. Kolayca yırtılmazdı. Üzerimdeki dökümlü duruşu da hoşuma gitmişti. Geri dönüp onlara katıldım. Ahsen, "Daha iyi olmuş," dediğinde Doğa ve Medusa hala birbiri üzerindeydi. "Biraz da biz devam edelim," dediğimde durdular. Gilda, "Ben de sizin gibi dövüşebilir miyim ki?" dedi. Ona araç ve silah kullanmayı da öğretmeliydik. "Sıkı bir çalışmayla öğreneceksin Gilda," diye sorusuna cevap vermiş oldum. Şimdi alana Ahsen'le giren ben oldum. Medusa, "Güzel bir dayak ye de güleyim Ahsen," dedi. Ahsen ise, "En azından senin gibi yere yapışmam," diye cevapladı onu. Dövüşürken birbirimizi gömmezsek olmazdı.

Adımlarım onunkileri takip ediyordu. İlk hamleyi yapan o olduğunda yumruğuna karşılık kendimi geri çektim. Sonra tekrar üzerime atıldı fakat ondan hızlıydım. Yine yüzüme doğru savurduğu yumruktan hızla geri çekildiğimde yanımdan düşecekti ki onun arkasından sırtına sarıldım. İki elimi karnında bağlayarak sıkıca kavradım. Onu geriye doğru ters takla atar gibi savurduğumda ikimiz de yere düştük. Öne doğru sıçrayıp kalktığımda o da hemen toparlanmaya çalıştı. "Hesna! Sert oynuyorsun." Medusa'nın heyecanlı sesleri bu dövüşe eşlik ediyordu. Ahsen şimdi daha da kızgın bir şekilde üzerime atladı. 

Yüzüme doğru attığı yumruktan yana doğru başımı çektiğimde arkasını hızla dönüp yüzüme dirsek atmasını beklemiyordum. Bir iki adım geri savruldum. "Ahsen! Ahsen atağa geçiyor arkadaşlar." Ve yine Medusa. Ahsen yine fırsat bu fırsat diyerek yüzüme yumruk atmak için hamlesini yapmıştı ama bu kez eğilip karnına yumruk atan ben oldum. Karnına vurmamdan ötürü öne doğru eğildiğinde kafasını tutup karın boşluğuna dizimi geçirdim. Çok sert davranmıyorduk birbirimize ama yine de acıtıyordu tabi. "Hanımlar biraz sakin," diyen Medusa'ya Doğa'dan cevap geldi. "İşin gücün gürültü patırtı." 

Ahsen ile hareketli geçen hamlelerimiz üzerine dövüş sahasından çıkıp duvara yaklaşmaya başladık. En sonunda onu yakasından tutup kolumla sırtını bana dönecek şekilde çevirdim. Ardından diğer kolumdan da destek alarak önümdeki duvara onu yüz üstü çarptım. Medusa, "Bak bu acıtır işte," dedi. Duvara çarpmasıyla bana dönüp boynuma sarıldı. Sırtımı sertçe duvara çarpan o olduğunda bir dizimi kaldırıp karnına vurdum. Boynumu bırakmak için yeterli olmadığında dizimi tekrar kullandım. Bu sefer ellerimle boğazını tutan ben olduğumda boynumdaki elleri nihayet gevşemişti. Son defa daha dizimle karnına vurup onu yere savurdum. 

Medusa, Gilda'nın yanına yaklaştı. "Bak canım rakibinin dikkatini dağıtman lazım. Savunmayı bırakmayacaksın." Ahsen şimdi yerden kalkmaya çalışıyordu. Göğsüm nefes alış verişlerim yüzünden inip kalkıyordu. Ahsen bana doğru koşmaya başladığında kendimi savunmak için hazır durdum fakat o yerde kayıp bacağıyla bana çelme takmıştı. Sırt üstü yere düştüm. Kafam yere fena çarpmıştı. Doğa, Gilda'nın diğer tarafındaydı sanırım. "Rakibini şaşırtırsan bir adım önde olursun." Doğa da anlatıma devam ettiğine göre onlara iyi bir görsel sunuyor olmalıydık. Kolumu fazla zorlamamaya çalışıyordum.

Yüzüme doğru inen bir yumruk görmemle yan dönüp yerden kalktım. Hızlıydım çünkü Ahsen boş yere yumruğunu geçirmişti. Acıyla yüzünü buruşturduğunda bileğini kesinlikle acıtmış olmalıydı. Fakat umurumda olmadı. O sağlam vuruşu yüzüme indirecek miydi gerçekten? Yerden kalkmadan yanına yaklaşıp yere bakan yüzüne bacağımla vurdum. Yine geriye doğru düştüğünde inatla yeniden kalktı. Bana doğru koşmaya başladığında ardı ardına yumruk sallıyordu fakat kendimi savunduğumdan yüzüme inmesine engel oluyordum. En sonunda canı çıkarcasına bağırıp karnıma sarıldı. Onun dengemi sarsması yüzünden geriye doğru düşecektim. Karnıma sarıldığından kafası bir kolumun altındaydı. Ben de beline sarıldım ve onu geriye doğru attım. Havada takla atıp yere sırt üstü düştüğünde dizimi boynuna bastırdım. "Yeter mi?"

Dizimi tutuyor ve altımdan kalkmaya çalışıyordu ama bastırmaya devam ettim. "Biraz daha bastırırsam nefessiz kalacaksın." Hırslanmıştı ama kalkamadı. "İyi! İn üstümden," diye bağırması üzerine ayağa kalktım. Şimdi ağzını açarak derin nefesler almaya çalışıyordu. Onu kaldırmak adıma elimi uzattım. Elimi tutup kalktığında sarılır gibi benden kuvvet alıp dengede durmaya çalıştı. Ardından bacağımın arkasında hissettiğim bacağıyla beni yere düşürecekti ki ona sarılarak altıma aldım. Sırt üstü düşen kendisi olduğunda yine üzerindeydim. "Yine üzerinden kalkmamı isteyecek misin?" Gülüşüm sinirini bozmuştu. "Tamam... Günündeymişsin," dedi.

Medusa, Ahsen'in bu haline kahkaha atıyordu. "Paspas oldun Ahsen!" Ahsen'in üzerinden kalktığımda Doğa konuştu. "Gününde miymiş? O her zaman en iyisi oldu. Kulüplerde çok çalışırdı." Doğa beni övmese olmazdı. Burada biraz çalışmaya devam ettik. Gilda'ya nasıl savunma ya da nasıl saldırıda bulunacağı konusunda hamleler gösterdik. Sonra onlardan ayrılıp sistem odasına doğru yürüdüm. Robotların yeni sürümünü durdurduğum için en son nerede kaldığıma bakacaktım. Sistem odasına giden asansöre ulaştığımda boş koridorda gördüğüm silüet dikkatimi çekmişti. Biraz yaklaştığında uzun süre görmediğim bu yüz beni şaşırtmıştı. Onu görmeyi beklemiyordum. 

Akın sert bakışlarla yürüyordu. O hala burada mıydı? Ona hissiz bir ifadeyle bakışım sadece onu görmeyi beklemediğimdendi. Asansör açıldığında önüme döndüm. O da arkamdan hiçbir şey demeden geçip gitti. Asansöre bindim. Öylece gitmesi ardından içimde tuttuğum nefesi geri verdim. Kötü anılar birden aklıma düşmüştü. Kapı kapanırken asansörün duvarına sırtımı yasladım. Fakat asansör kapanmadan bir elin kapıyı tutmasıyla geri açıldı. Açılan kapıdan içeri giren kişi Akın'dı. "Ne yapıyorsun?" dedim. İçeri girmiş ve düğmeye basarak arkasındaki kapıyı kapatmıştı. Asansör aşağı inmeye başladı. Doğrudan bana bakıyordu. 

"Korkma," dedi. Korkmuyordum ama ondan uzak durmak istemem yüzünden arkamdaki duvara yapışmış durumdaydım. "Sadece yanından geçip gidebilmek istedim. Fakat merakım yüzünden yine başaramıyorum." Sözleri üzerine gözlerimi uzunca kapatıp derin bir nefes aldım. "İyi misin?" diye eklediğinde yüzünde sadece pişman bir ifade vardı. "Kagatri'den sağ çıkmanıza sevindim." Hala bir şey dememiştim. "İyi olup olmadığını görmek istedim. Bu kadarını sormaya hakkım olup olmadığını da bilmiyorum ama seni fark edip de öylece gidemedim." Yere baktım. Umutsuzca ne diyeceğimi düşündüm. Sonra, "Hala mı Akın?" diyebildim. Yutkundu. 

"Seni elimden kaybedip gidişini izlemek bazen dayanılmaz oluyor." Yine asansörün köşelerine bakmaya başladım. "Ben hiçbir zaman senin elinde olmadım," dedim. Sustu. "Biliyorum... Fakat sana verdiğim son sözü yerine getireceğim." Ne demekti bu? Soru sorar gibi bakışım üzerine konuşmaya devam etti. "İşe yarar bir şey yapmadan önce ölmeyeceğimin sözü." Yine derin bir nefes aldım. "Benim için bir şey yapmak zorunda değilsin Akın. Artık Akhar yok. Korkacak biri yok. Sadece nasıl savaşacağına odaklan," demem üzerine kapı açıldı. Sonra kapıya doğru yürümemle geri çekildi. Asansörden çıkıp sistem odasına yürüdüm. Keşke onu hiç tanımasaydım. Böylece birinde kırık bir kalp bırakmamış olurdum. 

Sistem odasında çalışan askerleri görmem üzerine hepsi beni bekliyormuş gibi robot sürümü hakkında sorular sormaya başladı. Bu sürüm hakkında konuşup bir kaç proje çizdik. Komut verdiğimizde çalışabilecek, otomatik yapılarını kaldırdığımız makineler olacaktı. Şu an sadece ne yapacağımızın başlangıcını çizdim onlara. Yarın bir robot üzerinde aktifliğini deneyecektik. Bu küçük işlemlerden sonra biraz daha zaman geçirdim burada. Yeterince çalıştığımda yatış saatinin gelmesiyle sistem odasından çıkmaya başlayan askerlerle ben de çıktım. Bana zorba bakışlarla bakmamıştı kimse. Aksine tekrar tesettürlü oluşum onları şaşkına çevirmişti. Alışacaklardı...

Askeriyeden koşar gibi çıkmaya başladım. Bir an önce Kwang'ı görmek istedim. O sırada binamıza giden Çağan ve Medusa'yı gördüm. Leyan yanlarında yoktu. Sonra omzumda hissettiğim elle arkamı döndüm. Doğa, kucağındaki Gölge'yle bana bakıyordu. "Kendime başka oda çıkarttım. Matteo kendi odasında kalacak. Adamı yerinden etmeyeyim, ben ayrılayım dedim." Kucağındaki Gölge'yi alarak güzel kedimi öptüm. "Çok özlemişim seni," derken Doğa sözüme atladı. "Özlersin tabi. Bugün hiç ilgilenemedin onunla." Bugünü bir türlü akşam edememiştik. 

"Leyan nerede?" dedim. Buraya geldiğinden beri Çağan'la birlikte olduğundan onunla konuşma fırsatı olmamıştı. "Leyan, Gilda ve Ahsen aynı yatakhanede kalıyor," diye yanıtladı. Doğa'ya sataşmak ister gibi, "Aslında Doğa, senin de bu binada kalmak için bir sebebin kalmadı. Neden kendine boş oda ayırttın?" dedim. Bana ters bir bakışla döndüğünde gülmemek için kendimi zor tutmuştum. "Seni şu karın içine yatırırım Hesna," dediğinde gözleriyle yeri işaret etti. Hala binaya yürüyorduk. "Allah Allah. Neden kendime boş oda ayırtmışım? Kwang'a söyledim ayırttı. Yatakhanede falan kalamam bu saatten sonra," dedi. Gülmeye başladım. "Kwang halletti yani," dediğimde hemen cevap verdi. "Evet. Sağ olsun eniştem var. Sana kalsa yatakhanede kalacağım." 

Ona vurur gibi omzuna dokunduğumda, "Abartma, binada kal tabi. Aslında diğerleri de binaya gelebilir. Ayarlanır," dediğimde omuz silkti. Sonra konuyu Matteo'ya getirmek istedim çünkü hiç konuşmamıştık. "Matteo durumu ne oldu? Evlenecek misiniz?" Neredeyse argo bir kelime kullanacak gibi olduğunda ağzını zorla kapattı. "Evlenecek misiniz ne Hesna? Allah'ım arkadaşıma ne oldu böyle?" Sanki imkansız bir şey söyledim! "Biz güzel olabilir miyiz, biraz hoşlanabilirim ve aramızda bir nikah olana kadar aynı odada kalamayız deyince ben de bir durumlar olacak sandım." Onun sesini taklit ederek konuşmuştum.

Doğa yakalandığını fark eder gibi olduğunda, "Sakın Matteo'nun yanında böyle bir şey ima etme," dedi. "Neden?" Zaten ima etmezdim de şu an bu kuyruğu sıkışmış halini anlamaya çalışıyordum. Etrafına bakarak konuştu. "Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var. Ne kadar ısrarcı ve duygularında kararlı olduğunu görmek istiyorum," dedi. Haksız değildi. Onu onaylar gibi baktım. "Anlıyorum..." Ardından yürümeye devam ettik. Sonra binaya yaklaştığımızda durdum. Akın'dan bahsedip bahsetmemek konusunda kararsızdım. "Ne oldu?" deyince Akın hakkında bir tehlike olup olmadığını ona danışmak istemiştim.

"Akın'ı gördüm. Sistem odasına gidiyordum. Asansöre bindi ve iyi olup olmadığımı sordu," dediğimde Akın ismini duymasıyla yüzünü ekşitmişti. Direkt olarak, "Kwang'a bahsetme. Hiç tat bozmaya gerek yok. Seni sinirlendirecek bir şey konuştu mu?" dedi. "Hayır. Zaten kısa sürdü. Önemli bir şey olmadı. Her zamanki keşkeleri vardı," demem üzerine göz devirdi. "O zaman ciddiye almaya gerek yok. Fakat ikincisi olursa tatsız olur. O zaman Kwang'a bahsedersin. Başka şubeye gönderilir." Başımla onayladığımda odalarımıza çıktık. Sonunda kucağımda kediciğimle odama girdim. Oda boştu. Kwang acaba ne yapıyordu? Gölge'yi yatağın üzerine bırakarak üzerimi değiştirmeye başladım. Saçlarımı açtığımda arkamdan duyduğum sesle irkildim. "Geç kaldın." 

Kwang olduğunu görmemle rahatladım. Banyodan çıkmıştı. Üzerine rahat bir şeyler giymiş ve elini yüzünü yıkamış görünüyordu. Korktuğumu fark edince, "Bir an da çıkınca korkuttum mu seni?" dedi. Yanıma gelerek kocaman sarıldı. Aramızdaki o özlem duygusu bir türlü dinmiyordu. Onunla sıradan, sakin bir hayatım olsun istiyordum ama sanırım bunun çok uzun bir zamanı vardı. Kendimi ona bırakarak rahatlamak istedim. Konuşacak bir ton hükümet ve robot mevzusu olsa da sadece uyumak istedim. Aramızda hain olması düşünceleri bile yeterince korkutucuydu. O da bunu anlamış gibi sadece yatağa girdik ve birbirimize bir şey sormadık. Aslında onunla Duygu'yu da konuşmak istiyordum. Annesinin dediği gibi, acılarını paylaşmaya ihtiyacı vardı. Fakat Kagatri2den bugün gelmiştim ve milyon tane düşünce ağırlığını üzerime bindirmişti.

Yarına daha rahat uyanacağımı düşünüyordum. Fakat öyle olmadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir siren sesiyle yataktan sıçradık. Aceleyle giyindiğimizde endişeyle, "Ne oluyor Kwang?" dedim. Bir şeyler bilmesini umdum ama o bana cevap vermemiş ve hızlıca giyinmeye devam etmişti. "Düşündüğüm şey olmamış olsa iyi olur." Neden öyle demişti ki? Babasıyla benden sonra ne konuştuğunu bilmiyordum. Bu ses devam ettikçe bir savaş başlangıcı göğsümde tepinmeye başladı. Hızla buradan çıktık. Toplantı odasına dalar gibi girdiğimizde Kwang'ın anne ve babası, Seo ve ekibi buradaydı. Diğerleri de geldiğinde Bay Kang hepimize bakarak konuştu. Ve bu sözler bir şeye yeniden başlıyormuşuz hissini içimize akıttı. "Walter, Gorkwon'a saldırıda bulunmuş. Buraya geliyor olabilirler. Savunmada kalmalıyız."

Bölüm sonu...

Aslında bu bölüm çok sorular ve teoriler üretebileceğiniz bir bölüm. Yorumlarınızı buraya alayım.

Her bölüm yeni bir şeyin başlangıcı gibi ve evet bölümümüzün devamında zor günlerimize zorluklarla devam edeceğiz. 

Hain kim olabilir?

Seo'nun Hesna'ya söylediklerinin bir aslı olabilir mi? Kafaların karıştığı yersiz ya da yerli şüphelerin doğacağı bölümlere hoş geldiniz diyorum.

Hafta içi yeni bölüm sizlerle olacak. Oy vermeyi unutmayın. Bölümü konuşmak adına Instagram: fairymits hesabımdan bana yazabilirsiniz. Gelecek bölümde görüşmek üzere, hoşça kalın...


Continue Reading

You'll Also Like

ZAMAN SARNICI By A.SENA

Science Fiction

14.2K 1.1K 21
21.yy'da İstanbul Emniyetinde görev yapan komiser Gonca Kandemir, bir sabah gelen bir cinayet ihbarıyla Yerebatan Sarnıcı'na gider. Gün boyu davayla...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

5.8K 477 29
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
79.2K 726 21
Bir ülke üç tane krallık. Sahandy ülkesinin katı kuralları ve işkencelerine karşı halk dayanabilecek mi? Her aileden gelen yeni varisler ülkenin kade...
MİHRİ By Reyhan Nur

General Fiction

305 88 4
Vatanı ve bayrağı uğruna savaşan ve şehit veren nice askerler... İnsanlara yardım etmek için ve hayallerini gerçekleştirmek isteyen bir hemşire; Mihr...