Abi Terörü

Av nilaylahersey

586K 24.9K 7.5K

17 yaşında, ailesi olmasına rağmen bir yalanın mahkumu olan ve hayatını yetim hanede geçiren Afra, ailesi bir... Mer

Tanıtım
Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On bir
On iki
On üç
On dört
On beş
On altı
On yedi
On sekiz
On dokuz
Yirmi
Yirmi bir
Yirmi iki
Yirmi üç
Yirmi dört
Yirmi beş
Yirmi altı
Duyuru 🙏🏻
Yirmi yedi
Yirmi sekiz
Yirmi dokuz
Otuz
Otuz bir
Otuz üç

Otuz iki

4.1K 235 157
Av nilaylahersey

Bu bölüm, zemheri_asi isimli okuyucuma ithafen yazılmıştır. Tebrik ederim canım ❤️

Medya: Afra Bayraktar

🍒


Saat 8 di, Gaziantep'te akşam olmuştu.

Hani derler ya, her gece bir aydınlığa kavuşur diye. Bu geceyi aydınlatan alevler vardı zaten. Evden yükseliyorlardı.

Peki Afra neredeydi? O şuan yaşıyor muydu? Yanıyor muydu, ona ne oluyordu?

Kıvanç, üzerindeki ceketi duman solumamak için ağzına doğru bastırmış, evin üst katına çıkmaya çalışıyordu. Yanan alevler onu kardeşini kurtarmasını engelleyemezdi.

Koridordan ilerleyerek, alevleri ceketiyle söndürmeye çalıştı. Neyse ki Afra'nın odası koridorun sonunda değildi.

Kıvanç zar zor adım atıyordu. Dumanlar ona çok zarar vermişti, nefes alamadığını hissediyordu. Zar zor adımlarla Afra'nın odasının önüne geldiğinde, açık kapının önünde, dizlerini kendine çekmiş ve oturan Afra'yı gördü. Başını dizlerine gömdüğü için, ne halde olduğunu göremiyordu.

Afra iyi miydi?

AFRA'NIN ANLATIMIYLA:

Neredeydim bilmiyorum. Sanırım solduğum dumanlar yüzünden bilincimi yavaş yavaş kaybediyorum. Neler olduğunu anlamıyorum. Sadece etrafın çok sıcak olmasına rağmen hâlâ üşüdüğümü hissediyorum.

Birden birinin kollarımdan tutup başımı havaya kaldırmasıyla gözlerimi zar zor açtım. Kıvançtı bu!

Hayal mi görüyordum? Beni kurtarmaya mı gelmişti? Hayatını benim için tehlikeye atmıştı. Gözlerindeki korkuyu, rüyamda görsem unutmazdım. O beni kurtarmaya gelmişti, benim için endişeliydi. Korkuyordu.

"Afra! İyi misin! Beni duyuyor musun!" gözlerim açıktı ama hiçbir tepki veremiyordum. Sanırım artık nefes aldığımı bile hissetmiyordum.

"Afra lütfen bilincini kaybetme... Benimle kal... Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Tamam mı? Seni buradan çıkaracağım güzelim, söz veriyorum." dedi. Başımı kolunun üzerine yerleştirdi.

Dudaklarımı zar zor kıpırdattım. "Biliyorum abi..." dedim zorlukla. "Beni buradan çıkaracaksın. İnanıyorum, sana güveniyorum."

Çok uzun bir cümle kurmuştum, derin bir nefes verdim. Kıvanç'ın ceketini yüzüme örttüğünü hayal mayal gördüm. Duman komusunu artık az da olsa alamıyordum.

"Sana söz veriyorum, seni çıkaracağım. Abine güven..." Sana sonsuz güveniyorum, sana güveniyorum abi.

Beni havaya kaldırmasıyla merdivenlere doğru gittiğimizi anladım. Ama abim de sendeliyordu. Duman ona da zarar veriyordu. "Al şu ceketi, kendini koru." demek istiyordum ama dudaklarımı kıpırdatamıyordum.

Tek isteğim şu lanet olasıca yerden defolup gitmekti.

Şuan bulunduğum durum çok kötüydü, öksürüyordum ve nefes alamıyordum. Ama yine de mutluydum. Kıvanç abim beni kurtarmaya gelmişti. O beni kurtarmaya gelmişti.

Benim şimdi iki tane abim vardı.

Bulanık gören gözlerimle eve baktım. Herşey 10 dakikada mahvolmuştu. Alevler her yeri sarmıştı. O İnci denen kadın bunun hesabını verecekti.

Bir anda Kıvanç abimin ayağını takılmasıyla az kalsın yere düşüyorduk. "Dikkat et..." dedim kısık çıkan sesimle. Elimi belinden geçirip tişörtüne sıkıca tutundum.

"Buradan çıkacağız." dedi güçlü olmaya çalışarak. Sonra biraz öksürdü ve tekrar ayağa kalktı. "Sakin ol."

Şuan abimin her attığı adım bana çok uzun geliyordu. Oysa daha bu sabah merdivenleri iki dakikada çıkıyordum, evde oradan oraya kısa vakitlerde gidebiliyordum.

Adımlarını hızlandırdı, fakat öksürmesi beni çok korkutuyordu. Yere düşecek ve ikimiz de yanıp kül olacağız diye çok korkuyordum. "Yapabilirsin." dedim ona güç vermeye çalışarak. "Az kaldı."

Bana bakarak gülümsediğinde neredeyse kapıya gelmiştik. "Biliyorum. Her şey bitecek, sen kendini zorlama. Kendini yorma." dedi.

Gözlerimi kapattıktan saniyeler sonra yüzüme vuran soğuk bir havayla dışarıya çıktığımızı anlamıştım. Herkesin sevinçle bağırmasına seviniyordum, fakat Kıvanç abimin sendeleyerek beni yere bırakması ve kendisinin de yere düşeceği sırada Kürşat'ın onu kolundan tuttuğunu gördüm.

"Kıvanç! iyi misin kardeşim!"

Abim iyi değildi. Benim yüzümden...

Neden herşeyin düzelmesi gerekirken herşey daha da kötüye gidiyordu?

•••

Kaç saat oldu bilmiyorum. Kaç saniye geçti bilmiyorum. Beynimin uyuştuğunu hissediyorum. Yüzümde oksijen maskesi, saatlerce gözlerimi bile kırpmadan hastanenin tavanını seyrediyorum. Yanı başımda Alp abim elimi tutuyor, sakin kalmam için saçlarımı okşuyor.

Aysima, Nursima, Arda, Mert alevlerden nefes alamadıkları için yatıp dinleniyorlardı. Diğerleri de onların yanlarındaydı. Annem kriz geçirmiş, şimdi dinleniyordu. Babam da onun yanındaydı.

Benim başımda sadece Alp abim vardı. Boğazlarım acıyordu ve tek istediğim Kıvanç abimin yanına gitmekti. Ne halde olduğunu bilmiyorum, kimse bana bir şey söylemiyor. Soramıyorum, çünkü konuşamıyorum. Şuan tek bilmek istediğim şey onun iyi olup olmadığıydı.

Onunla ilgili anlılar zihnimde canlanıyordu.

"Tamam, tamam Züleyha teyze. İşte şu kızın doğum günü mü ne varmış, sizi de annem davet etti. Akşam mutlaka gelin."

"Küçük böceğimiz sustu mu? Ama ben gülmek istiyorum."

"Bu kız bizim kardeşimiz falan değil, bizim tek kardeşimiz Arda."

Gözlerim acıyla kapandı. O zamanlar beni sinirlendiren cümleler, şimdi ise üzüyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ama abimin yanına gitmek istiyordum.

Ağlamak istiyorum, ama göz yaşlarım kurumuş gibi, ağlayamıyorum. Sırt üstü yatmış tavanı seyrediyorum sadece.

Gözlerim kapalıyken, birden bir kıpırtı duymamla gözlerimi hızlıca açtım. Alp abimin kalktığını gördüm. Meraklı gözlerle ona baktım.

"Su alıp geleceğim abiciğim, sen dinlenmeye devam et." dedi. Tamam anlamında gözlerimi kırptım. Allah'a şükürler olsun, elime mis gibi fırsat verdi.

Abim odadan çıkarken oksijen maskesini çıkardım ve kolumdaki serumu da çıkarıp attım. Ayağa kalkmak için yatağın başlığına tutundum ve ayağa kalktım. Üzerimdeki uzun hastane elbisesi, bol olduğu için rahat hareket edebiliyordum. Yatağımın yanındaki ayakkabılarımı ayağıma soktum.

Abimin hangi odada olduğuna dair bir fikrim yoktu. Bunun için görevliye sormam lazımdı. Askılıkta bulunan hırkamı alıp üzerime giydim. Hastane elbisesiyle çok dikkat çekmek istemiyordum.

Zar zor adımlarla odadan çıkıp danışmaya geldim. Neyse ki odamın önünde kimse yoktu.

"Afedersiniz, ben birine bakmak istiyordum." dedim.

"Hastanın nesisiniz?" diye sordu yeşil gözlü tatlı görevli.

"Kendisi abim olur. Ben onun kardeşiyim." dedim.

"İsmini söyler misiniz?"

"Elbette, Kıvanç Bayraktar." deyip sustum. Hemşire bilgisayara göz gezdirirken parmaklarımı masaya vurmaya başladım. O sırada hemşire bana döndü.

"Bir üst kat, 18 numaralı oda."dedi. Başımı sallayıp giderken birden çok hızlı hareket etmemle, saatlerce kıpırdamadığım için vücudumda hissettiğim bir sızıyla dişlerimi birbirine bastırdım. Bu yaşta sakat kalacağım, Allah korusun.

Yavaş adımlarla yukarıya çıkarken, merdivenlerden daha fazla çıkamayacağımı hissettim. Nefesimin kesildiğini hissettiğimde öksürüyordum.

Ellerimle kendime hava yapmaya çalıştığım sırada kolumda hissettiğim bir elle hemen arkamı döndüğümde bir hastane çalışanı gördüm.

"Afedersiniz, çok iyi görünmüyorsunuz. Üst kata çıkıyorsunuz sanırım. Size yardımcı olmamamı ister misiniz?" dedi.

Bu hastanedeki bütün çalışanlar gerçekten çok iyiydi. Gülümsedim. Yukarıya tek başıma çıkmam biraz zor olurdu gerçekten.

"Çok teşekkür ederim." dediğim sırada kadın gülümseyerek koluma girdi. Yavaş adımlarla üst kata doğru çıktık. Ciğerlerim çok duman soluduğum için kötü haldeydi, küçük bir harekette bile öksürmeye başlıyordum.

Birlikte üst kata geldiğimizde, kadın yavaşça kolumdan çıktı. "Çok teşekkür ederim. Zahmet oldu kusura bakmayın." dedim gülümseyerek.

"Rica ederim, hiç önemli değil. Bu arada gerçekten çok şanslısınız." dediği sırada kaşlarımı çattım. "Neden?"

Kadın yanlış bir şey söylemiş gibi dudaklarını ısırdı. Sonra ise bana döndü. "Önemli bir şey değil. Sadece çok güzel olduğunuz için söylemiştim." dedi.

Bir zıkkım anlamadım. "Tekrar teşekkürler."

Kadın yanımdan giderken, umursamayıp koridorun sonuna doğru yürümeye başladım. Abimin odası buralarda olmalıydı.

18 numaralı odaya girdiğimde içeride Kürşat'ın sesini duymamla hemen sakladım. İyi bir şey değildi, biliyordum ama istemeden konuştuklarına kulak misafiri oldum.

"Abi sen artık git. Gerçekten iyiyim. Biraz dinleneceğim, sende git biraz uyu. Sabahtan beri buradasın." diyordu Kıvanç abim.

"Tamam, sen uyu. Bende şu yangını çıkaranı araştırmaya başlayacağım. Hangi deliğe saklandıysa onu bulacağım." dedi. İnci'den bahsediyordu. Şu hastane köşelerinden kurtulsak, o mevzuya da dönecektim.

Kürşat'ın odadan çıkmasıyla, saklandığım yerden çıktım. Kapıya doğru yöneldim. Odaya girecektim.

Sessizce elimi kapı koluna uzattım ve yavaşça açtım kapıyı. Sessiz adımlarla odaya doğru girerken, abim ellerini karnının üzerinde birleştirmiş gözlerini kapatmıştı.

Benim odaya girdiğimi duyduğu an gözlerini açtı. Beni görmesiyle kısa çaplı bir şok yaşamıştı sanki. Onu görmemle hemen gözlerimin dolması normal miydi?

Yatağında oturur pozisyona geldiğinde, sırtımı kapıya yaslamış ona bakıyordum.

"Ne işin var burada?" dedi bana kızar gibi. "Yatıp dinlenmen gerekiyordu." dedi. Sesi yüksek çıksa da aslında bana kızmadığını biliyordum.

Kalbimin acıdığını hissediyordum. Oda sıcak olmasına rağmen üşüdüğümü hissediyordum.

Bana gözlerini bile kırpmadan bakarken, benim bile kendimden beklemediğim bir anda birden gözlerimden yaşlar akarken koşup sarıldım ona. Gözlerimden akan yaşlar, onun tişörtünü ıslatıyordu.

Kollarını belimde hissettiğimde, onun da bana sarıldığını anladım. "Özür dilerim... Benim yüzümden oldu... Özür dilerim.." dedim konuşmaya çalışarak.

"Hiçbir şey senin yüzünden olmadı." dedi kolumdan tutup yatağın kenarına oturtturarak. "Her şey o kadının yüzünden oldu. Merak etme, belasını buldu."

"Tutuklandı mı?" diye sordum şaşkınlıkla. Başını salladı.

"Evet. Almanya'ya giden bir otobüste yakalanmış." dedi. Direkt konuşmaya başladım. "Ama Kürşat bu yangını çıkaranı bulacağım demişti."

Kaşlarını çattı. "Sen bizi mi dinledin?" Dudaklarımı ısırdım. Ben ne tür bir salaktım ya? İnsan bu kadar kendini ele verir mi?

"Kürşat'ın çıkmasını beklerken duydum." dedim. Doğru cevap: EVET DİNLEDİM.

"Neyse bir önemi yok. Abim İnci'nin bunu neden yaptığını araştıracaktı. Yakında öğreniriz neden yaptığını."

"Tamam." dedim ve söyleyecek başka bir şey bulamayınca kafamı öne eğdim. Abim gülerek çenemi tutup kaldırdı.

"Sen bu aralar biraz uysallaştın. Eskiden tam bir cadıydın, susmuyordun." dedi. Kaşlarımı çatarak koluna vurdum.

"Sende papağan gibi car car konuşuyordun ama şimdi sustun." dedim ve kıs kıs güldüm. "Hem Aleyna nasıl?"

Hemen ciddileşti. "Saçmalama, öyle biri yok."

"Çokta güzel var, o benim yengem." dedim.

"Saçmalama küçük böcek, yok dediysem yok."

"Var dediysem var."

"Sen iyileşince çenen çözüldü."

"Hiçde bile."

Gülmeye başladığımda Kıvanç abim gayet ciddiydi. Hayatında gerçekten bir kız olmasından bu kadar korkuyor muydu?

"Tamam, bakma öyle. Şaka yaptım." dedim. Tekrar kollarımı boynuna dolayıp sarıldım. Her ne kadar hastane köşelerinde de olsak, abimle barıştığım için çok mutluydum.

Ellerini saçlarımda hissettim. "Şaka yapmasan da sana kızamam zaten." dedi. Gülerek geri çekildim. "Pek de öyle değil, yarışmayı kaybettiğimde iki saat masaj yaptırmıştın bana." dedim gözlerimi kısarak.

"Çok güzel yapıyordun, bende faydalanmak istedim." dedi gülümseyerek.

O sırada elinde kahveyle içeriye giren Kürşat bir anda bizi görünce donup kaldı. Gerçekten, o saniye donup kaldı. Hepsiyle barıştğımı, sadece ondan nefret ettiğimi bilmesi beni mutlu ediyordu. Yüzümdeki sırıtmayla ona baktığımda yutkundu.

"Ne işin var senin burada? Alp'i başına boşuna mı diktim ben? Nasıl geldin?" diye sordu. Şaşkın ses tonuyla, ciddiymiş gibi konuşuyordu ama ben şaşkın olduğunu biliyordum.

"Seni ilgilendirmez. Ben burada Kıvanç abimle uyuyacağım." dediğim sırada ayakkabılarımı çıkarıp abimin yanına doğru bacaklarımı uzattım. Oda gelmem için yana doğru kaydı. "Gel bakalım."

Abimin yastığına kafamı koyduğumda Kürşat'ın hâlâ bize baktığını fark ettim. Çatla patla cellat efendi.

Mutlulukla gözlerimi kapattım.

•••

(4 GÜN SONRA)

Saat kaçtı bilmiyorum, ama akşam saatlerinde hep uykum geliyor. Aslında uyumuyorum, gözlerim kapalı yatıyordum sadece.

Hastaneden sonra, hep birlikte evimiz yandığı için bir otele gelmiştik. Ben, odada Arda, Kıvanç abim, Mert ve Canerle kalıyordum. Her oda 5 kişilikti, Mert ve Arda oyun oynamak için aynı odada kalmak istemişlerdi. Beni buraya nasıl soktular, hâlâ hatırlamıyordum.

Neyse ki yangından sonra kimseye bir şey olmamıştı. Otel çok güzeldi, buradan çok memnundum ve galiba 2 hafta falan burada kalacaktık. Kürşat, Alp abim, Annem babam ve Koray aynı odada kalıyorlardı. Diğerleri hakkında pek bir fikrim yoktu ama yemeğe akşam hep beraber iniyorduk. Otelin de yemekleri çok lezzetli tabi.

Yemek en önemli şey, yemek olmadan bu öyle imkanı yok benim gözüme giremez.

Birden yatağıma birinin oturması ve kollarını belime koymasıyla gözlerimi açtım. Sanırım Arda'ydı.

"Günaydın." dedi sessizce. Dalga geçiyordu, saat akşam 6 ydı. Önemsemeden, "Sana da." dedim.

"Hadi uyan artık. Ne zamandır uyanmanı bekliyorum." dedi. Uykum yoktu ama yatak çok rahat olduğu için kalkasım da yoktu. "Neden?"

"Çok güzel bir planımız var, kalk da uygulayalım." ne planı bu şimdi? Merak etmedim de değil ama kalmayacaktım.

"Yürü git, plan mlan yok. Uyuyacağım ben." dedim. Tekrar gözlerimi kapattığımda, kollarını belimden çekip omuzlarıma koydu ve anında tutup kaldırdı beni.

"Naptın lan sen hayvan herif!" diye bağırdım. Zayıfım diye top gibi oynuyorlar benimle, Alla alla.

"Sadece kaldırmak istedim. Hadi kalk, lütfen. Herkes seni bekliyor."

"Herkes beni mi bekliyor?" diye sordum.

"Kuzenler yani.." dedi ve gözlüğünü düzeltti. "Kalk da anlatalım."

Bundan kurtuluş yok, anlaşıldı.

Kalkıp Arda'yı takip ettim. Allah bilir yine akıllarına ne gavurluk geldi. Birlikte odanın önüne geldiğimizde gerçekten de herkes buradaydı. Kapıya yaslanıp onlara baktım.

"Ne var?" diye sordum.

"Kuzen aklımıza harika bir şey geldi." dedi Mert heyecanla. Koray biraz zorla geliyor gibi görünüyordu, umursamadım.

"Noldu?"

"Bak şimdi amca kızı." diye söze başladı Caner, "Buralarda terk edilmiş bir köy varmış. Oraya gidiyoruz, hadi sende gel." dedi Caner.

"Ne diyorsun be sen." Dedim sesimi hafif yükselterek. "Ne işimiz var bizim bu saatte elin terk edilmiş köyünde? Akıl aramaya mı gidiyoruz oraya?"

"Eğlenceli olacak, inan bana." dedi dedi Aral. "Bende geliyorum, bir şey olmaz. Biraz gezer geliriz. Arabayla gideceğiz zaten."

İkna olamadım. "Sebep ne ? Gece gece ne yapacağız orada? Eğlenmek istiyorsak daha başka şeyler yapabiliriz." dedim.

"Amma uzattın geliyorsan gel gelmiyorsan gelme." dedi Koray sinirle. Kaşlarımı çatarak tam ona bir şey söyleyecektim ki, bu sefer mikrofonu Asır aldı.

"Korkuyor da gelemiyor işte. Boş verin biz erkek erkeğe gidelim."

Demek korkuyor ha? Afra hiçbir şeyden korkmaz!

"Korkuyor muyum? Peki, bende geliyorum. Yanlız seni o köye gömerim haberin olsun." dedim Asır'a bakarak. Beni ciddiye almadığı için gülüp geçti.

"Yaşasın! Hadi gidelim abla. Yanlız Kıvanç, Alp ve Kürşat abimin haberi yok. Onlara söyleme."

"Neyse ne, söylemem. Bekleyin giyineyim." dedim ve onlar dışarıda beklerken ben tekrar odaya girip dolabımı açtım. Beyaz bir kazak, mavi bir kot pantalon giydim. Üzerime de üşümemek için montumu geçirdim.

Saçlarımı da toplayıp at kuyruğu yaptım ve beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Artık hazırdım.

Odadan çıkıp kapıyı açtığımda herkes buradaydı. "Hazır mısın?" diye sordu Aral.

"Hazırım. Hadi gidelim bakalım." dedim. Arda yanıma geldi ve koluma girdi. Sessizce asansöre doğru ilerledik ve bindik. Asansör geniş olduğu için hepimiz sığmıştık içine.

"İnşallah başımıza iş açmıyoruzdur." diye mırıldandı Mert. Herkes dönüp ters ters ona baktı. Çocuğa hak veriyordum, Asır bana korkak demeseydi hayatta gelmezdim. Terk edilmiş bir köy, hemde gece gece... Düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.

"Saçmalama oğlum, ne derdi? Bakıp geleceğiz işte." dedi Asır kolunu Mert'in omzuna koyarak. Hele bir öyle olmasın, ben size ne yapacağımı biliyorum zaten.

Asansör giriş katında durduğunda hepimiz inip koyun sürüsü gibi yürümeye başladık. "Benim arabayla gidelim." dedi Aral.

Otelden çıkıp arabaya doğru ilerledik. Aral şoför koltuğuna oturdu, hemen yanında ise Koray vardı. Ben, Arda, Mert, Caner arkaya oturduk. Asır geri zekalısını da arkaya, bagaja attık.

"Tamam mıyız?" diye sordu dikiz aynasından bize bakan Aral.

"Tamamdır, hadi gidelim." dedi Asır arkadan bağırarak. Aral arabayı sürdü ve yola çıktık. İnşallah başımıza iş almıyoruzdur.

🍒

2,4,6,8,10,12,14,16,18,20,22

Ne yapıyorum yine ben?

Yolda o kadar canım sıkıldı ki, ikişer ikişer saymaya başladım. Neredeyse 1 saattir yoldaydık ve şu lanet olası köye hâlâ gelememiştik.

Caner yanımda telefona bakıyordu, Asır müzik dinliyordu, Arda camdan dışarıyı seyrediyordu, Mert ise gözlerini kapatmıştı.

Ortam çok sessizdi, uyumak için gözlerimi kapattım.

Birden Caner'in heyecanla bağırmasıyla hepimiz ona baktık. "Lan bu köy cinliymiş!"

"Ne cini lan!"

"Cin mi?"

"Evet, hatta bu yüzden terk edilmiş. Cinler köylüleri köyden kovmuş!"

"Ne diyorsun lan sen? Şimdi mi söylüyorsun bunu?" diye bağırdım hiddetle. Cinli bir köye gidiyorduk lan resmen.

"Abi iki tane cinden de korkmazsın ya, saçmalmayın. Neredeyse geldik zaten." dedi Asır arkadan.

"Ben telefonuma hayalet bulma özelliği yükledim bile, nerde hayalet var bakarız. Oralara gitmeyiz."

Şaşkınlıkla dikiz aynasından bakakaldım Koray'ın yüzüne! Delirecektim! Bunu bile bile geldik mi buraya!

"Korkma abla, ben seni korurum." dedi Arda. Öfkeyle soludum. "Sen önce kendini koru."

"Amma konuştunuz alt tarafı cinli köy. Rahatsız etmezsek bir şey yapmazlar."

"Aptal saptal konuşma! İnsan mı bunlar!"

Arabanın durmasıyla korkuyla etrafa baktık. Etraf ormandı ve zifiri karanlıktı. Korkuyla etrafı incelerken, aynadan Aral'la göz göze geldik.

"Hadi, inelim."

Arda panter gibi zıpladı ve beni de kolumdan tutup indirdi. Aşağıya inmemle ürperdim. Köy falan yoktu, görünürde. Sadece birkaç ağaç ve dümdüz bir arazi vardı. Etrafta ne bir şey, ne de biri vardı.

Hiçbir şey göremiyordum. Asır elime bir fener tutuşturdu. "Al yak şunu, bakma etrafa."

Oflayıp feneri yaktım. Her yer biraz daha aydınlık olmuştu. Herkes inmişti, Arda da telefonun el fenerini açtı.

"Köy biraz ileride. Arabayla gidemeyiz, çok engebeli bir arazi. Lastik patlar..."

"Sonra da mal gibi kalırız burada." dedim Aral'ın sözünü tamamlayıp. Aral bana bakıp kafasını salladı.

"Evet."

"Boş yapmayın da yürüyün." dedi Koray artist artist önden yürüyerek. Sinirle soludum. Bizim salak gibi burada ne işimiz vardı ya? O Asır olmasaydı şimdi evde güzel güzel çiğ köfte yiyiyor olurdum.

Beraberce köye doğru ilerlemeye devam ettik. Belli etmemeye çalışıyordum ama çok korkuyordum. "Bakın, hâlâ geç değil. Hadi siktir edin köyü otele gidelim." dedi köyde cin olduğunu öğrendikten sonra geri adım atan Caner.

"Saçmalama, o kadar yolu boşa mı geldik?" dedi Arda. Hiç korkmuyor gibi görünüyordu, ama köye gidince görecektik korkup korkmadığını.

"Sessiz olun, geldik." etrafıma baktığım zaman terk edilmiş, bazıları yanık evler gördüğümde çığlık atmamak için elimi ağzıma bastırdım. Nereye gelmiştik biz böyle? O kadar korkunçtu ki, sıcak olan havaya rağmen titriyordum.

"Hadi bir tanesine girelim." dedi Aral. "Sendeki cesareti anlamıyorum." diye mırıldandım.

Arda kolumdan tutup iki katlı bomboş ve korkutucu bir eve doğru sürükledi beni. Herkes oraya yöneldi.

"Ben en ufak şeyde kaçarım, haberiniz olsun."dedi Caner. Bana gelmem için yalvaran kuzenim şimdi çok korkuyordu.

İçeriye doğru girdik. Feneri duvara tutmamla arapça yazılmış yazıları görünce çığlık atmam bir oldu. Arda bana dönüp işaret parmağını dudağına doğru bastırdı. "Abla, bağırmasana."

"Sus, baksana şunlara." dedim el fenerimi duvara doğru tutarak. Korkuyla titredim. Asır güldü.

"İki yazıdan korkuyor musun lan sen küçük?" diye sordu. Ona dalmamak için kendimi zor tuttum.

İçeriye doğru ilerledikçe yanmış kanepeler, ve devrilmiş bir dolap gördük. Her ne yaşandıysa insanlar eşyalarını bile almadan köyü terk etmişlerdi.

Şimdi beni bu köyde bırakıp hepsi kaçıyormuş, tek başıma burada kalıyormuşum?

Tövbe tövbe.

Evin içine doğru ilerliyorduk, ve ben buradaki yaratıkları rahatsız etmekten çok korkuyordum. Başımıza bir şey gelse de kimse bizi kurtaramazdı.

"Burada niye her şey yanmış? Ben korkmaya başladım." dedi Mert ve Koray'a doğru yaklaştı.

Karanlık evde gezerken, birden karanlık, boş bir odanın önünden geçtiğimizi fark ettim. El fenerimi odaya doğru tuttum. Çok net göremediğim için kafamı odanın içine doğru soktum.

Birden odanın ortasında gördüğüm sandalye ve tavandaki ip yüzünden çığlık atarak dışarıya doğru bağırarak koşmaya başladım. Öyle bir koşuyordum ki, olimpiyatlara katılsam kesin birinci olurdum. Bu evde biri intihar mı etmişti?

"Lan noldu?" diye bağırarak peşime düşen kuzen tayfası umrumda bile değildi. Ben bir canımı kurtarayım, o bana yeter.

Kendimi evden dışarıya attığımda hissettiğim korkuyu kelimelerle tarif edemezdim. Resmen bu köyde katliam olmuştu.

Dışarıya çıkmamla nefes nefese kalmıştım. Aral kolumdan tutup beni kendisine doğru çevirince korktuğunu anladım. "Noldu lan? Niye kaçtın?" diye sordu. Diğerleri de dehşetle bize bakıyordu.

"A-Allah belanızı versin, inşallah. Ben niye size uyup buraya geldim, ha?" neredeyse sinirden oturup ağlayacaktım. Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum.

"Amca kızı noldu anlatsana!" diye sordu Caner. Nefes alış verişlerimin düzelmesini bekledim.

"İçeride sandalye vardı, bir de tavana asılmış bir ip. Biri intihar etmiş burda. Boş verin, nolur çıkalım şuradan." dedim yalvarmaklı bir sesle.

Hepsinin gözleri iki metre açılmıştı. "Ne sandalyesi, ne ipi?" dedi Mert şaşkınlıkla.

"Aga gelin siktirip gidelim burdan. Gece gece bulmayalım belamızı." Dedi Asır garip bir ifadeyle. Her ne kadar korkmuş olsam da onunla dalga geçmek için sabahtan beri bu cümleyi kurmasını bekliyordum.

"Noldu Asır efendi? Hani ben iki tane yazıdan korkuyordum, korkağın tekiydim? Sen benden beter çıktın korkak velet." dedim keyifli bir ses tonuyla.

"Az önce çığlık atarak koştuğunu unuttun herhalde." dedi bana yandan bir bakış atarak. Tam ona bir şey söyleyecektim ki, Aral araya girdi.

"Tamam o zaman, biraz daha gezelim gideriz. O kadar yol geldik."

"Aynen kanka o kadar yol geldik. Çarpılmadan gitmeyelim değil mi?" diye dalga geçti Koray Aral'la.

Arda'nın koluna girdim ve biraz daha köyün içine doğru ilerledik. O kadar korkuyordum ki, etrafa bakmadan sadece dümdüz önüme bakıyordum .

"Şuraya bakın, burada bir ahır var." Hepimiz Koray'ın sesiyle neredeyse yıkılmak üzere olan ahıra baktık. "Çok yaklaşmayın, yıkılabilir." diye mırıldandım.

İçi çok karanlıktı, hayvanların yemek yediği bir bölüm vardı içinde. Çok korkunçtu, bakamadan geri çekildim. "Lütfen gidelim artık, başka evlere bakalım." dedim. Bir an önce buradan gitmek istiyordum, başka evler işin bahanesi.

"Tamam. Şuradaki eve girelim mi-"

"Susun! Şu sesi duyuyor musunuz?" diye fısıldadı Koray. Hepimiz iç içe girip sesi duymaya çalıştık. Sesi duyduğumda ise tüylerim diken diken oldu.

Yaşlı bir teyze sesiydi bu, sanki kendi kendine bağırıyordu. Arabaya doğru koşacağım zaman Arda kolumdan kaçmamam için tuttu.

"Sakın bizsiz gitme abla, anahtar yok arabaya nasıl gideceksin?"

"Allah rızası için gidelim, nolur bakın vallahi burada bi zıkkımlar var." dedim titreyerek. Bu teyze akıl hastası falan mıydı? Ne işi vardı bu kimsenin olmadığı köyde?

"Abi bu teyze neden burada tek başına kalıyor ki? Kimse yok burada, ne yapıyor bu burada?" dedi Asır. Korkuyordu, ama korkmamış gibi yapmaya çalışıyordu.

"Onu da geçtim, neden kendi kendine konuşuyor?" diyerek çok güzel bir yere parmak bastı Koray.

Zekiler.

"Hadi şu eve de hızlıca bakalım, sonra gideriz." dedi Aral ve eve doğru yöneldi. Patlamak üzereydim. Bağıra çağıra bu köyün tehlikeli olduğunu, içinde cinlerin olduğunu, ve akıl hastası bir teyze olduğunu bağırarak söylemek istiyordum ama bağıramıyordum.

Evin şaka gibi ama penceresi yoktu. Herhalde ev sahipleri cinlerin içeri girememesi için kapı yapmamışlar. Kırık bir pencere vardı sadece. Oraya doğru yöneldik. Önce Aral girdi içeri, ben tek başıma giremeyeceğim için belimden tutup içeriye aldı beni. Sonra diğerleri de sırayla girdiler.

"Başımıza iş alıyoruz, söyleyeyim." dedi Mert. Harbi, bizim ne işimiz var ya bu lanet olası yerde? Manyak mıyız neyiz?

"Kanka ne işi alacağız ya? İki eğlenmeye geldik dır dır konuşup duruyorsunuz. Bı susun da işin az keyfini çıkarın." diye havalı havalı konuştu Koray.

Allah belanı versin Koray.

"Aaaa şuraya bakın, burada ayakkabı var. Hatta yanmış bir atkı da var. Herhalde bunları yakıp ısınmaya çalışmışlar." dedi Caner mükemmel tespitler yaparak.

"Bravo, ve hatırlatmak isterim ki biz dedektif değiliz, burası da olay yeri inceleme yeri değil. Bakacağınıza bakın, sonra çıkalım buradan. " dedim ve derin bir nefes aldım. Etraf buram buram gerginlik kokuyordu. Alakasızdı, biliyorum ama ben saçma bir şekilde naftalin kokusu alıyordum.

"Bakın burada bir oda var. İçine bakalım." kapı kapalıydı, ama daha kimse anlamadan Asır ayağıyla kapıya tekme attı ve kapı açıldı.

"Ne yaptın lan hayvan herif! Ya duyup gelirlerse?!"

Aral abinin koluna dokundum. "Saçma sapan konuşup beni korkutma!" diye bağırdım Caner'e. Asır'daki özgüven beni benden alıyordu gerçekten.

"Bir şey olmaz, mal mal konuşmayın." diyerek odaya girdi. Bir kolumda Arda, diğer elimle Aral abiye tutunmuş bir şekilde içeriye girdim, titriyordum.

İçeride bir gardrop, yerdede yırtık ve yanık kıyafetler vardı. Gerçekten bu evde birşeyler olmuştu. Granny'in evi gibiydi, birazdan Granny sopasıyla çıkıp hepimizin kafasına indirecek diye düşünmüyor değildim doğrusu.

Etrafa bakarken, birden Arda'nın gardrobu sanki kendi evindeymiş gibi açtığını görünce kolundan tutup çektim. "Ne yapıyorsun? Burayı kendi evin zannettin herhalde." dedim sinirle.

"Yok sadece bakıyordum. Korkma." dedi. Ay çok korktum.

"Yerde çakmak var. Bence biri burayı ateşe verip kaçmış."

Mert konuşurken, sanki evin içinde rüzgarlar estiğini hissediyordum.

"Benc-"

Birden duyduğumuz ani bir sesle, donup kaldık önce. Hayır, bunu kimse çıkarmamıştı. Yeter lan!

Arkamı dönüp tabanları yağladım. Herkes çığlık atarak peşimden koşuyordu. Bir ara ne olduğunu anlamadım ama Arda önüme geçti.

"Allah kahretsin, öleceğiz burada!"

"Lan en arkada ben varım, ya bana bir şey olursa?" diye bağırdı Asır. 'İnşallah' diye geçirdim içimden.

Hepimiz öyle bir koşuyorduk, ki görmeliydiniz. Hâlâ koşmamızla sesler çıkıyordu ve daha çok korkuyorduk.

Arda açık pencereden dışarıya atladı tek hamlede. Sonra hemen arkasına döndü, beni unutmadı ve belimden tutup kucağına aldı, beni dışarıya çıkardı.

Geri kalan herkes evden çıkıp arabaya doğru koşmaya başladılar. Koşuyorduk ve hâlâ aynı zamanda teyzenin bağırışlarını duyuyorduk. Ya bizim neyimize abi buraya gelmek?

Arabaya doğru koşmaya devam ediyorduk, teyze nin sesleri gittikçe uzaklaşıyordu. Derin bir nefes aldım. Arabaya yaklaştığımızda Aral abi hemen cebinden anahtarı çıkardı ve otomotik olarak kapıları açtı. Herkes iki saniyede arabaya doluştu. Önde Asır vardı ve Mert de korkudan onun kucağındaydı. Benim yanımda Arda ve Caner vardı. Koray kendisini bagaja atmıştı.

Arabaya girer girmez Aral abi hemen kapıları kilitledi ve gaza bastı. Yol çok karanlıktı, hemen geri geri doğru sürdü arabayı.

"Allah bize akıl versin." dedi nefes nefese olan Mert. Asır ise seslice "Amin." diye bağırdı. Nefes nefeseydim, öyle bir koşmuştum ki sanki bacaklarımın bağı çözülmüştü.

"Bence Allah bize akıl vermesin, Allah bizim belamızı versin. Salak gibi geldik buraya, az daha geberip gidiyorduk." diye bağırdım. Çok sinirliydim. Mal gibi gelmiştik zaten lanetli bir köye.

"Tamam sakin olun, bakın uzaklaşıyoruz. Sakin." dedi Aral bizi sakinleştirmek için.

Herkesin nefes alıp verişi normala dönerken ben hâlâ endişeliydim çünkü bu olayın etkisinden kolay kolay çıkamazdım.

Bunlara uyuduğum için Allah benim de belamı versin.

🍒

Nasıldı bölüm?

• Bölümü dün gece yayımlamıştım fakat internetim gitti ve tekrar yayımlayamadım, bu yüzden şimdi tekrar atıyorum

• Yorum yazarsanız çok sevinirim

• İnşallah bundan sonra mutlu bölümler yazmaya çalışacağım 😂

• Kendinize iyi bakınnn 🍀

Fortsett å les

You'll Also Like

1.3M 80.9K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
64.4K 5.6K 10
Laçin'i yatağına bırakırken gözlerini açmış babasının elini tutmuştu."Baba beraber uyuyalım mı? Hem kitapta okursun bana."dedi uykulu bir sesle.Kabus...
61.1K 3.5K 31
Ben İpar Gök, İpar yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çiçekti. İsmimi babam koymuştu, annemle karşılaştıkları ilk gün ona İpar hatun...
64.2K 4.6K 32
Bakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşları...