Next Step | Kim Seungmin

De adoyyakli

18.6K 3.1K 4K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... Mais

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆

599 113 97
De adoyyakli

Aşkta her zaman bir çılgınlık vardır. Ama çılgınlıkta da her zaman bir mantık vardır.
-Friedrich Wilhelm Nietzsche

𓍊𓋼𓍊

Ofise bugün ikinci kahveyi getiren Hani ahjumma ile Hyunjin gözlerini devirdi.

"Ahjumma yine mi sen getirdin ya?!"

Biz sessizce gülerken Hani ahjumma kaşlarını çattı. Kahveyi Hyunjin hyungun masasına bırakırken, "Ben getirdim tabii kim getirecek? Hem sen daha yarım saat önce kahve içmedin mi? Bu kadar kafein tüketmek zararlı, bilmiyor musun?"

Changbin hyung kendini daha fazla tutamayıp kocaman bir kahkaha patlatınca biz de onunla beraber gülmüştük. Manyak Hyunjin, sözde kahve bahanesi ile Gahyeon'u görecek ama ikidir siparişi Hani ahjumma getiriyor.

"Off... Tamam ahjumma, şöyle bırak."

Hani ahjumma kahveyi masaya bırakıp çıkınca elimi uzatıp ben aldım kahveyi, "Hani ahjumma haklı, sana bir günde iki bardak kahve yeter." diyip bir yudum aldım. Hyunjin hyung umursamadı, omuz silkti, "İçebilirsin... Ben anlamıyorum niye gelmiyor bu kız?"

Chan hyung, "Oğlum belki mutfakta başka şeylerle ilgileniyordur. İlla servisi o yapacak değil ya."

"Aynen." dedim, "Daha yeni olduğu için Hani ahjumma ona kıyamamıştır."

"Hani ahjumma bi' bana kıyıyor zaten." diyen Hyunjin hyung ile tekrar güldük. Gahyeon'u tavlamak için boşa çıkan çırpınışları göz yaşartıyor...

İşime döndüm ama aklım Anna'daydı. En son iyi geceler mesajıma kalp atmıştı ama sabah günaydın mesajımı görmemişti bile. Şirkette de görmedim onu. Aryeol'e sorduğumda odasında ve çok yoğun olduğunu söylediği için rahatsız etmek istememiştim. Ama sanırım daha fazla dayanamayacağım, içimde sebepsizce bir endişe var. Zaten dün gece olanlar yüzünden aklımdan bir saniye olsun çıkmıyordu. Belki de hala utanıyordur. Gidip konuşsam iyi olacak.

Chan hyunga haber verip ofisten çıktım ve Anna'nın odasına doğru yol aldım. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde onu masasında bulmak yüzümü güldüren şey olmuştu.

"Müsait misin?"

Kafasını salladı, "Gel." diyerek laptopu kapattı. Odaya girip kapıyı kapattım ve ona ilerledim, fakat bir tuhaflık olduğunu sezmiştim. Her zamanki gibi değildi. Beni görünce ayağa kalkıp kollarıma atlayan Anna, bugün fazlasıyla durgundu. Masasının önündeki koltuklardan birine oturdum.

"İyi misin sen?"

Yutkundu, bakışları çok yorgundu ve sanki ağlamıştı. Hatta eminim ki ağlamıştı, göz altları şişmiş çünkü.

"İyiyim-"

"Bana yalan söyleme."

Lafını sertçe böldüğümde bakışlarını kaçırdı. Benden ne sakladığını bilmiyorum ama büyük bir sıkıntısını olduğunu anlayacak kadar onu tanıyorum. Bu hali hiç hoşuma gitmemişti. Gülüşünü görmek için geldiğimde ağlamaktan şişen gözlerle karşılaşmıştım.

Ayağa kalkıp ona doğru ilerledim, masasına oturup ellerini tuttum. Bana bakmamakta ısrarcıydı.

"Anna, neden böyle yapıyorsun? Dün eve gittikten sonra kötü bir şey mi oldu?"

Sessiz kaldı, iç çekti. Ellerini tek elimle tutmaya devam ederken diğer elimi çenesine götürüp başını kaldırdım. Gözlerine daha yakından bakıyordum şimdi.

"Anna, lütfen benden gizlemeye çalışma. Konuşalım, anlat hadi. Dün gece ne oldu?"

Bakışlarını yere indirip iç çekti, "Babam... Hala üzerimde hüküm kurabileceğini zannediyor. Yirmi iki yaşında bir yetişkin olduğumu kabullenmesi gerekirken eve geç gidişimin hesabını bağıra çağıra soruyor." tekrar bana baktı, "Sadece düzgün bir şekilde soramaz mıydı? O zaman ben de daha rahat cevap verirdim, zaten saklayacak bir şeyim yok ki..."

Buruk bir tebessüm ettim, "Evet, üslup önemli... Çok mu kızdı?"

"Hm. Ben de söylemek zorunda kaldım, daha doğrusu bir anlık öfkeyle patladım; erkek arkadaşımın yanındaydım dedim."

Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken hafifçe güldüm, "Sen gerçekten fazla cesursun! Benim olduğumu söyledin mi?"

"Hayır, henüz..." derin bir of çekerek ayağa kalktı. Ellerini omuzlarıma koyduğunda ben de kollarımı beline doladım. Yüzü asık olmasına rağmen bu kadar güzel olmayı nasıl başarıyor anlamıyorum.

"Çok yoruldum ben Seungmin... Her günümü zehir ediyorlar ve her geçen gün biraz daha zor hale geliyor katlanmak. Onlarla en son ne zaman oturup güzelce sohbet ettik hatırlamıyorum bile. En son ne zaman sorunsuz bir akşam yemeği yedik... Kahvaltıları söylemiyorum zaten, sabah erkenden evden çıkıyorum; yüzlerini görmeden buraya geliyorum. Ama akşamları kurtulamıyorum işte."

Siyah saç tutamlarını parmağıma doladım, "Belki de bu yüzden birbirinizi anlamıyorsunuzdur? Kaçmak yerine yüzleşirseniz ama bunu düzgün bir şekilde yaparsanız, sorunları çözmeye başlayabilirsiniz."

"Çok zor, çok zor. Bizim aramızdaki sorunları çözmemiz için önce benim kendi sorunumu çözmem lazım. Üç ayrı kursa gittim ama hala neye ilgim olduğunu bulamadım. Mutlu olacağım işi yapmalıyım ki onlarla konuşurken öfkelenmeden içimi dökebileyim. Ama burayı bırakmama bile izin vermeyecekler, her şey daha da zorlaşacak."

Kafamı iki yana salladım, "Hayır, Anna; hiçbir şey imkansız diyecek kadar zor olamaz. Senin için en doğru işi bulduktan sonra onu yapmaya başladığında ailenle konuşabilirsin, böylece senin başka bir şey yaparken ne kadar mutlu olduğunu görecekler. Her anne-baba çocuğunun mutlu olduğunu görmek ister. Başaracağına eminim, bunu birlikte yapacağız."

Gözleri dolmuştu, bir damla yanağına doğru süzüldü. Ümitsizdi şu an, ve bu hiç iyi değildi.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

Gülümsedim, "Çünkü sana güveniyorum. Her ne kadar burayı sevmesen de çok iyi yönetiyorsun, çok iyi bir patronsun. Sevmediğin işi bile bu kadar iyi yaparken bir de sevdiğin şey olursa o zaman kimse önünde duramaz."

Gözyaşları arttığında afamı iki yana salladım, "Hayır ağlama." böyle diyince ağlamayı kesemez tabii insan, "Anna... Ağlama güzelim. Söz veriyorum, hep yanında olacağım. İstediğin hayata kavuştuğunu bizzat gözlemlemek için her adımında seninle olacağım."

Ağlamaklı sesiyle, "Söz mü?" diye sorduğunda resmen kalbim acımıştı. Yine de gülümsedim, "Söz."

Sıkıca boynuma sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında benim de gözlerim iyice dolmuştu, ona belli etmemek adına dudaklarımı birbirine bastırıp sesimin çıkmasını engelledim. Şu an onu iyi hissettirmem gerekiyordu, güçlü olmak zorundaydım. Onu böyle görmek içimden bir şeyler koparmıştı. İnsan, sevdiği birinin ağladığını görünce ondan daha çok üzülüyormuş. Hatta elin ayağın birbirine dolanıyor, ne yapacağını şaşıyorsun. Anna'nın iyi hissetmesi için ne yapmam gerekiyorsa yapacak, gerekirse ondan daha güçlü olacaktım.

𓍊𓋼𓍊

Siyah kaküllerini elimle düzelttim, "Daha iyi misin? Temiz hava iyi geldi sanki?"

Suyunu içtikten sonra şişenin kapağını kapatırken kafasını salladı, "İyiyim."

Hava almak için şirketten ayrılmıştık birkaç dakikalığına. Halk parkında gezerken bir banka geçtik, fazla insanın olmadığı bir yerdi. Anna şimdi gerçekten daha iyiydi ama tamamen toparladığını söylemek zor. Bu yüzden Yoko'ya mesaj atmıştım. Anna'yı en iyi tanıyanlardan biriydi, hatta ailesinden bile iyi tanırdı. Bana yardım edebileceğini düşünmüştüm. Okulda, derste olduğuna dair bir mesaj attığında aklıma gelen şeyle Anna'ya döndüm.

"Anna, Yoko'nun okuluna gitmek ister misin?"

Kaşları çatıldı, "Ne? Ne alaka şimdi?"

"Değişiklik olur. Bu halde işe dönmek pek iyi bir fikir değil bence, hem arkadaşını görmüş olursun hem de eski okulunu ziyarete edersin."

Bir süre düşündü, "Olabilir. Ama önce gidip bi' elimi yüzümü yıkamam lazım, bitik haldeyim. Hem çantam odamda kaldı."

"Tamam, ben de telefonumu alacağım zaten. Jungkook hyunga da haber veririz."

Yaklaşık on beş dakika sonra garajda buluşmuştuk okula gitmek üzere. Anna iyi hissetmediği için arabayı ben kullanıyordum. Neyse ki amcamın arabasıyla pratik yapmıştım da ehliyeti olup acemi şoför damgası yiyenlerden değildim.

Okula vardığımızda Yoko bizi kapıda karşıladı, ikimize de sarıldıktan sonra bizi içeri soktu. Bilişim bölümü öğretmenlerinden izin almıştı sınıfa girmemiz için. Neyse ki kendisinin de şu an dersi yoktu ve bizimle geliyordu. Öğretmenler ile tanıştıktan sonra onlarla muhabbet etmeye başladık. Anna'yı bu muhabbetin içine dahil etmek pek kolay olmuyordu ne yazık ki, aklı hala başka yerlerdeydi.

Ben ve Yoko, Bay Park ile konuşurken Anna sınıfta dolanmaya başladı. Sınıf, bilgisayarlardan oluşan bir laboratuvardı. U şeklinde dizayn edilmişti, ortada ise uzun bir masa vardı. Anna onun etrafından dolaşıp bir kız öğrencinin yanına gitti.

Kulağım Bay Park'tayken Anna'yı izliyordum. Kızın başında durup ekranına bakıyordu dikkatle. Yoko, dönem sonu ile ilgili şeyler hakkında Bay Park ile konuşmaya devam ederken ben Anna'nın yanına gittim. Kız ile ne konuştuğunu merak ediyordum.

"Hatanın nerede olduğunu anlamaya çalışıyorsun, değil mi?" diye sorduğunda, kız şaşkınlıkla Anna'ya baktı.

"Evet, ama bir türlü bulamıyorum. Bütün kodları tek tek kontrol ettim defterimden, her şey normal görünüyor."

Anna gülümsedi ve parmağı ile ekrana dokundu, "Bak, burada; çift slash yerine tek slash koymuşsun. Bunlar minicik bir hata olmasına rağmen tüm sistemi etkiler, çünkü her bir noktanın bile büyük anlamları vardır. Bilgisayar mühendisleri ilk başlarda bu hataları çok yapar."

Kız hemen hatayı düzeltip programı tekrar kontrol ettirdiğinde sorun işaretinin çıkmamasına o kadar sevinmişti, kocaman gülümseyerek sandalyesini Anna'ya çevirdi, "Çok teşekkür ederim! Siz olmasaydınız bulamazdım, hocalar hiçbir şekilde yardımcı olmuyor. Çok iyisiniz!"

Anna da güldü ve kızın sırtını sıvazladı. O esnada bakışları bana döndü, tebessümünü bozmadan yanıma yaklaştı.

"Burası çok değişmiş, daha modern ve kaliteli olmuş. Ben burada okurken bu sınıf daha küçüktü, tıkış tıkış ders yapıyorduk."

"Eh, yaşlandın artık."

Kaşlarını çatarken sertçe omzuma vurdu, "Diyene bak! Hala üniversite öğrencisiyim ben." diye sitem azarladığında gülerek elini tuttum, "Şaka yapıyorum. Hadi gel."

Yoko'nun yanına gittik. Bay Park'a teşekkür ettikten sonra öğretmenler odasına ilerlemeye başladık.

"Anna, Bay Thomas'ı hatırlıyor musun? Almanca hocamız."

"Evet, ne olmuş?"

"Hala burada çalışıyor. İnanabiliyor musun! Beni bir türlü hatırlamadı ama bence seni hatırlar, Almanca dersinde en iyilerdendin."

Kaşlarım havaya kalkarken Anna'ya döndüm, "Almanca biliyor musun?"

"Yani işte lisede gördüğüm eğitim kadar, az çok."

Yoko alaycı bir şekilde, "Ay yesinler! Az çokmuş. Bu var ya, neredeyse Bay Tim yerine ders verecekti, o derece iyiydi. Üstelik sadece Almanca değil, İngilizcesi de iyiydi. Korece dil kurallarında da-"

"Yoko uzatacak mısın daha?"

"Ay, ne bileyim aklıma eski günler geldi. Çok iyi bir öğrenciydin kızım ya, kötü olduğun bir ders yoktu."

Anna iç çekerek kafasını iki yana salladığında sessizce güldüm. Öğretmenler odasına girince Yoko bizi bahsi geçen Bay Tim'in yanına götürdü. Ellisine merdiven dayamış kır saçlı ve yakışıklı bir adamdı.

"Tim Hocam, bakın size kimi getirdim. Benim zamanında öğrenciniz olduğuma bir türlü inanmıyorsunuz ama Jeon Anna'yı mutlaka hatırlarsınız bence."

Tim Hoca, önündeki sınav kağıtlarından başını kaldırıp Anna'ya bakarken ayağa kalktı.

"Aman Tanrım! Bu Anna mı? Ne kadar da büyümüşsün böyle!"

Anna eğilip selam verdi, "Merhaba hocam, sizi görmek çok güzel."

"Seni de öyle!" bakışları Yoko'ya döndü. Birkaç saniye durup, "AAAH! Şimdi hatırladım sen Choi Yoko'sun, şu Japon melezi kız. Bir kız daha vardı, siz üçünüz hep birlikte dolanırdınız!"

Yoko kulağıma fısıldadı, "Adana bak ya... Bir yıldır bu okulda çalışıyorum, hatırlamıyor beni; Anna'yı görünce Gahyeon'a kadar her şeyimizi hatırlıyor."

Gülmemek için kendimi sıktım. Bay Tim bana döndü, "Oh, demek evlendin bile!"

Gözlerim kocaman açılırken Anna elini salladı, "Hayır efendim, henüz evlenmedim. Tanıştırayım Kim Seungmin; erkek arkadaşım, aynı zamanda yazılımcımız."

"Memnun oldum evlat."

"Ben de öyle efendim."

Anna'ya döndü, "Anladığım kadarıyla babanın şirketinin başındasın, hm?"

"Evet hocam."

İç çekti, "Doğruyu söylemek gerekirse... Ben senin öğretmen olacağına emindim. Derslerinin iyi olması yanı sıra, çok da iyi bir anlatıcıydın. Arkadaşların sana çözemedikleri bir soru için gelince onlara öyle bi' anlatırdın ki, derste anlayamadıkları şeyi sen anlatınca anlarlardı. Ama demek şirketin başına geçtin ha... Olsun, onu da en iyi şekilde yaptığına eminim."

Anna'nın yüzüne konan sahte tebessüm ile boğazım acırken yutkunamadım bile. Bay Tim bilmeden bir yaraya tuz basmıştı, elbette bilerek yapmamıştı ama.

"Teşekkür ederim hocam."

Yoko devreye girdi, "Biz sizi meşgul etmeyelim hocam, sınavları okuyorsunuz." bize döndü, "Ben de size bir kahve ikram edeyim."

"Olur."

Bay Tim ile vedalaştıktan sonra oradan ayrıldık. Elini hala sıkı sıkı tuttuğum Anna'nın yüzüne çaktırmadan bakıyordum. Gözleri dolmadığı sürece endişe etmeye gerek yoktu sanırım.

𓍊𓋼𓍊

Saatler 15:20'yi gösterirken şirkete döndük. Anna'ya odasına kadar eşlik ettim.

"Daha iyisin, değil mi? Aklım sende kalmadan işime dönebilirim?"

Gülümsedi, "Gerçekten iyiyim Seungmin. Okula gitmek iyi geldi, kendimi tazelenmiş hissettim. Dün fazla duygusaldım sanırım, normalde babamın azarlarına karşı bağışıklık kazandığım için o kadar ağlamazdım ama bazen içimde tutamıyorum işte."

Yanağını okşadım, "İçinde tutma, hiçbir zaman tutma. Gel bana birlikte ağlayalım!"

Kahkaha attı, "Bu nasıl teselli?"

Ben de güldüğümde kollarını belime dolayarak başını göğsüme yasladı. Ben ellerimi sırtına götürdüm, saçlarını okşamaya başladım.

"İyi ki varsın Seungmin."

O kadar içten söylemişti ki, başının üstünü öptüm onu daha sıkı sararken.

"Sen de iyi ki varsın güzelim."

Bir öpücük daha kondurduktan sonra ikimiz de geri çekildik, "Şimdi iş başına, lansmana kadar son kontrolleri yapmamız gerekiyor."

"Bu seferki lansman şirkette kendi aramızda olacak, çok da stres yapmayın. Diğerlerine de söyle. Gergin insanlar görmek istemiyorum."

Kafamı salladım, "Emredersin patron!"

Tatlı gülüşleri eşliğinde odasından çıktım ve yazılım ofisine yöneldim. İçeri girdiğimde Chan hyung ile Changbin hyungu masalarının başında buldum ama Hyunjin hyung yoktu. Muhtemelen yine Gahyeon için mutfakta dolanıyordur.

"Selam."

"Selam, nasıl geçti." diye soran Chan hyunga kafa sallayarak, "İyi, biraz hava almak ikimize de iyi geldi." dedim. Tabii ki onlara her şeyi anlatmamıştım. Sadece Anna'nın biraz kötü hissettiğini ve Yoko'nun yanına gideceğimizi söylemiştim.

Masama geçip bilgisayarımı açtım.

Changbin hyung, "Anna Hanım'ın nesi vardı? Hasta falan mı olmuştu?"

"Yani, sayılır."

"E oğlum Yoko'ya ne diye gittiniz o zaman? Doktor mu bu kız?"

"Değil ama doktordan daha iyi geldi, hyung. En yakın arkadaşı sonuçta. Hem sağlık problemi değildi."

Changbin hyung omuz silkti ve arkasına yaslandı, neyse ki daha fazla kurcalamamıştı. Ama bir şeyler sormak istediği belliydi. Yalandan öksürerek umursamıyor gibi bir tavırla, "Ehm, ee şey... Şu Yoko benim hakkımda konuşuyor mu?"

Gülerek arkama yaslandım, "Niye merak ediyorsun?"

"Yoo merak etmiyorum, öylesine sordum."

Changbin hyung, Yoko ile eskisinden daha sık ve daha normal bir şekilde mesajlaşmaya başladığını bilmediğimi zannediyordu ama Yoko'nun bana tüm mesajları okuttuğundan habersizdi. Kahve içerken her şeyi anlatmıştı mutlu bir şekilde.

"Hadi itiraf et hyung, kızın ilgisi senin de hoşuna gitmeye başladı."

Anında gözlerini pörtletti, "YAH! NE ALAKASI VAR?!"

Chan hyung ellerini kulaklarına kapattı, "Seungmin bağırtma şunu ya..."

Kahkaha atarak Changbin hyunga döndüm, "Yoko o kadar mutluydu ki, sevgili olduğunuzu söylese bile inanırım. Mesajlarına cevap vermeye başlamışsın?"

Gözlerini kaçırdı, "Sadece görüldü atmak istemedim. Hem ne var canım? Arkadaş olamaz mıyız?"

Chan hyung, "Olamazsınız kardeşim, kız sana tüm gücüyle yürüyor. Hem ne mesajları bunlar, ben de okumak istiyorum."

Changbin hyung başta tereddüt etti ama sonra telefonunu çıkardı, "Dalga geçersen öldürürüm, ona göre." Chan hyungun yanına ilerleyip telefonu ona verdi. Ben de sandalyemi yanlarına sürdüm mesajlara bir kez daha bakmak için.

"Dün yazmıştı bunları. Oku bak, gayet normalim işte. O ise her zamanki gibi."

Bela
Günaydın!
Bugün hava çok güzel ve bu bana bir şeyi anımsattı

My Husband
Neyi?

Bela
GÜLÜŞÜNÜ~

My Husband
Çok düşündün mü bunu Yoko?

Bela
Ah saatlerimi aldı
Hey
Farkında mısın bana cevap vermeye başladın
İlginç

My Husband
Trafikteyim, vakit geçsin diye

Bela
Vakit geçirmek için beni tercih etmen hoşuma gitti 💋

My Husband
nE
AHAHSKJSNXJDJK
Kızım manyak mısın sen ya...

Bela
bANA GÜLDÜN
Ay bugün gerçekten şanslı günümdeyim sanırım
Sayende derse musmutlu bir öğretmen olarak gireceğim, öğrenciler sana minnettar!

My Husband
Senin gibi bir öğretmenleri olduğu için acıyorum onlara

Bela
Değil mi :(
Yazık hepsine
Benim gibi çekici bir öğretmenleri var, derse odaklanamıyorlar

My Husband
Offmdkvmdh
Yeşil ışık yandı
Gitmem gerekiyor

Bela
Bana da sayende yeşil ışık yandı tatlım
Dikkatli sür
Mesai saatlerinde yorulursan beni hatırla, enerji toplarsın
💋💋💋

12:45

Bela
Yemek yedin mi?
Öğünlerini atlatma

My Husband
Yedim
Müsaade edersen işime dönmem gerek

Bela
Dön hayatım
İleride düğün masrafları falan derken çok harcama yapacağız, para kazanmak zorundasın

My Husband
Sen gerçekten iyi değilsin

Bela
Ben de seni seviyorum 💋

17:50

Bela
Okuldan çıktım eve gidiyorum şimdi, sayende müthiş pozitif bir iş günü geçirdim. Öğrencilerime senden bahsettim, hepsi şimdiden hayranın oldu

My Husband
Onlara başımın belası olduğunu da söyledin mi?

Bela
Bunu iltifat olarak kabul ediyorum
Birlikte bir akşam yemeği?

My Husband
Anneme sözüm var

Bela
Ayy anneme selam söyle
Başka bir zaman yeriz artık

My Husband
Tanrım...

23:13

Bela
Yarın toplantı varmış
Erkenden okula gitmem gerekiyor, bu yüzden erken uyuyacağım
İyi geceler Binnie ❤️💋

My Husband
İyi geceler Yoko
(Yoko bu mesaja ❤️ attı)

Chan hyung kahkahalara boğulurken telefonu masanın üstüne bıraktı. Changbin hyung da hafifçe gülmüş ve telefonunu alıp cebine koymuştu, "Gördün mü? Kız anneme anne diyor, ben daha ne yapayım yani?"

Mesajları ilk okuduğumda ben de böyle gülmüştüm. Anna ise Yoko'ya tam bir kaçık olduğunu söylemişti ama Yoko bundan bile keyif alıyordu.

Chan hyung gülmeyi zar zor kesip, "Ne yapayım mı var oğlum? Hazırda bekliyor kız, bas nikahı."

"Ya saçma sapan konuşma hyung ya!" sinirle yerine gitti. Ben de kendi masama döndüm, "Kabul et Changbin hyung, artık Yoko'dan eskisi kadar rahatsız olmuyorsun ve varlığına alıştın."

"Ne olursa olsun çocuklar, size açıkladım; ben şu an bir ilişkiye hazır değilim."

"Görürüz yakında." diyerek gözyaşlarını sildi Chan hyung. Gülmekten ağlamak dedikleri bu olsa gerek.

Biraz sonra içeri Chan hyungun tam tersi olan Hyunjin hyung içeri girdi. Tüm mutsuzluğu ile masasına oturduğunda ne olduğunu sorduk.

Çenesini ellerine yasladı, "Gahyeon beni reddetti."

"Hayda... Sen ne ara bu kadar hoşlandın da açıldın kıza?"

"Açılmadım ki! Sadece numarasını istedim, işte ufak tefek flörtöz konuşmalar falan ama yok; yemedi. Kızın etrafında ne kadar yavşak varsa, bağışıklık kazanmış herhalde."

Chan hyung, "Yine de pes etme hemen, bak Yoko her yolu deniyor hala." diyerek Changbin hyunga gönderme yaptığında ikimiz de güldük, tabii Changbin hyung göz devirdi. Hyunjin hyung ise anlamamıştı.

"Ne?"

"Boşver ya..."

Hyunjin hyunga döndüm, "Onunla yakın sayılırım, konuşmamı ister misin?"

Gözleri anında parladı, "Gerçekten mi?! Lütfen yap Seungmin-ah~ Beni tanıması için ufacık bir şans vermesi yeterli."

Gülerek kafamı salladım, "Tamam, anladım."

Hepimiz işimize dönünce aklıma Anna'nın lansman hakkında söyledikleri gelmişti. Chan hyunga baktım, "Hyung, Anna bu lansmanın kendi aramızda olacağını söyledi. Güvenlik Alarmı projesine kıyasla biraz daha rahat olabilirmişiz. Anna gergin insanlar görmek istemiyor. Zaten lansman şirkette yapılacakmış."

Kafasını salladı, "O zaman burayı organize etmemiz lazım."

Changbin hyung, "O işleri asistanlar yapıyor zaten."

"Yine de yanlarında olsak iyi olur. Turizm Bakanlığı personelleri karşısında ufacık bir hata bile yapmaya lüksümüz yok. Aryeol ve Azul koca organizasyonu tek başlarına yönetirken fazla yorulurlar."

"Stajyerler olarak ben, Jeong In ve Huening Kai onlara yardım edebiliriz hyung. Ama illa bir başımızda bir büyük olsun diyorsan sen de bizimle kal. En iyi sen idare edersin diye düşünüyorum."

"İyi fikir Seungmin. O zaman hafta sonu burada toplanıp organize oluyoruz, kimin ne yapacağını da o gün karar veririz. Sen diğer stajyerlere ve asistanlara haber ver."

Onu onaylayarak telefonumu aldım ve önce Azul'a, sonra diğerlerine mesaj attım. Böylece bir sohbet grubu kurmaya karar verdik. Yoğun bir hafta sonu bizi bekliyor.

Sınır; 68 oy
Luv u all!
✿ ✿ ✿

Continue lendo

Você também vai gostar

22.4K 2.5K 9
Bir deney için uyutulduğumda 20 yaşındaydım. Paraya ihtiyacım vardı ve risk görünmüyordu, bu yüzden kabul etmiştim. Zaten bir ay sonra uyandıracaklar...
6.3K 752 21
★tamamlandı★ "Seni zamanın sonuna kadar seveceğim..."
12.1K 1.3K 15
Beni hiçbir zaman anlamadın Yang Jeongin.. ✨Mini Fic✨
496K 56.8K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.