𝐂𝐨𝐧𝐭𝐫𝐚𝐜𝐭𝐞𝐝 𝐋𝐨𝐯𝐞...

By Ruyyy97

9.1K 825 371

Jeon Jungkook, çalıştığı restoranın sahibinin küçük oğlu, ona anne demesiyle hayatında beklenmedik şeyler yaş... More

1- ❝Sebepsiz Yere Kovulmak❞
2- ❝Yapılması Gereken Sorumluluklar❞
3- ❝Bitmesi Zor Öfke❞
5- ❝Lânet Olası Yeni İş❞
6- ❝Bay Uyuzun Emirleri❞
7- ❝Seni Çok Özledim❞

4- ❝Kaderin Cilvesi❞

1.2K 113 60
By Ruyyy97

Rauf Faik - Я люблю тебя

Aşk çok anlamlı bir kelimeydi. Tabi kimine göre, aşk her zaman benim için derin anlam taşıyan bir kelime olmuştur. Fakat kimi insanı yıpratan bir kelimeydi. Ve tabi en çok da nefret ettiği kelimelerden biriydi. Yahut aşkın tam olarak ne ifade ettiğini bile bilmeyen birçok insan vardı. Joo-woon gibi mesela, onun aşk sandığı sadece bir takıntıdan ibaretti ve bunu kıskançlık olarak algılaması sadece bir bahaneydi. Bence aşktan nefret eden insanlar, hep hakketmeyen insanlara değer vermiş ve verdiği değerin karşılığını da ihanetle alınca, artık aşka olan inançlarını kaybetmiş, sadece zaman kaybından başka bir şey olarak da görmemiştir. Aşk bence korkulacak bir duygu değildi. Yahut acımasız bir duygu, evet insanları aptal ederdi. Lâkin karşı tarafta ki kişide bence seninle beraber bu duyguyu taşıyorsa, birbirinize karşı pek de bir zararınızın olacağını sanmıyordum. Çünkü yanlış aşklarda sürekli çok değer veren taraf yıpranırdı.

"Sana ne Joo-woon? Rahat bırak artık beni, çok mu zor bunu yapmak?" Artık ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum. Onun yanında nefes alamayacakmış gibi hissediyordum. Sevgilim olmamasına rağmen o kadar boğuyordu ki beni, ister istemez psikolojik baskı altında kalıyor, onun olduğu ortamda geriliyordum. Çünkü her an olay çıkartacak bir potansiyele sahipti. Jimin'in elin sıkı sıkıya tutmaya devam ediyordum, çünkü her an yüzünde kocaman bir morarık olabilirdi ki, Jimin'i tanımıyordum belki de dövüş sanatlarını bilen birisiydi.

Joo-woon gözlerini benden çekip Jimin'e çevirdi. "Sana yanında ki bu lavuk kim diyorum bana adam gibi cevap ver." Gözlerimi devirip elimi sinirle baldırıma vurdum. Şimdi kafasından tutup saçlarını tel tel çeksem en fazla ne kaybederdim ki? Bu çocuğun kesinlikle anlama gibi bir sorunu vardı. Birisinden ayrıldıysan üzerinde birazcık bile hakkın varsa oda artık gider, fakat o bunu anlamakta çok zorlanıyordu. Onu sevmediğimi, her gördüğümde tiksindiğimi, midemi bulandırdığını tahminen ne zaman anlardı?

"Joo-woon, bende diyorum ki, sana ne? Benim için bir yabancıdan farksızsın, neden seninle bir ilişkim varmış gibi hesap soruyorsun!" Üzerine bağırdığımda gözlerini kapattı. Jimin elini ellerimin arasından çektiğinde onu zorlamadım. Öfkem şu an zirvedeydi, cidden elimde olsa onu bir kaşık su da boğmakisterdim. "Sizi ne kadar ilgilendirir bu durum?" Diye sert sesiyle konuştuğunda Jimin'e baktım. Oda sinirlenmişti belli ki, zaten belli değil miydi? biri bana gözümün önünde hakaret edecek ve bende susacağım? Üzerine çıkar kafasını koparana kadar ısırırdım. Joo-woon, Jimin'in üzerine doğru yürüdüğünde hemen önüne geçip elimi göğsüne koyarak durdurdum.

"Haklı, seni ilgilendirmiyor kiminle konuşup konuşmayacağım. Ayrıca sözlerine dikkat et." Histerik bir gülüş attı. Elini cebine sokup bir iki adım geri çekildi. Serseri pisliğin tekiydi. Öfkesi harlanıyor olacak ki diliyle yanaklarının içini dürtüyordu. Ve sabır dilercesine gözlerini etrafta gezdiriyordu. Tamam, sağı solu belli olmayan bir insan olduğu için her ne kadar sinirli olsamda şimdi de Jimin'e bir şey yapacak diye korkuyordum. Evet, bunun burada bitmeyeceğini bilecek kadar onu tanıyordum. Ve böyle bir şey olmasını istemesemde artık onun bu durumu anlaması gerekti. Üniversiteye her geldiğimde artık onunla uğraşmak istemiyordum.

"Sözlerine dikkat etmiş..." Sessizce kendi kendine söylenmesiyle, gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bu kadar sözlerimin arasından bir ona mı takılmıştı. Tanrı'dan büyük bir sabır diledim. "O kadar sözlerin arasından bir ona mı taktın kafayı?" Diye şaşkınlığımı belli ettiğimde, gözleri tekrar beni buldu. Hayretle yüzünü incelerken, yüzüme yaklaşmış ve yutkunmama sebep olmuştu. Gözlerimi kaçırmak istesemde, ondan korktuğumu sanmasın diye gözlerine meydan okurcasına bakmaya devam ettim.

"Bu burada bitmedi, bilesin."

Gözlerim hafif dolmaya başlarken, onun gitmesiyle gözlerimden bir damla yaş düşmüştü. Jimin hemen elini omzuma atıp, önümde durdu.
Gözlerimi kaçırıp elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Dudaklarımdan zar zor dökülen kelimelerle fısıldadım. "Umarım sana zarar vermez." Dediğimde, kaşlarını çattı. Neden böyle baktığına anlam veremesemde pek takmadım kafama, çünkü şu an o kadar derdimin arasından Joo-woon denen şahısla uğraşıyordum. Yetmemiş gibi üniversitesi de arkadaş olarak tanıştığım kişiyi de elimden almaya çalışıyordu. Elbette birisiyle arkadaş olmaya muhtaç değildim. Bugüne kadar pek samimi olduğum, kendimi anlatabileceğim, teselli araya bileceğim bir arkadaşım hiçbir zaman olmadı. Fakat uzun zamandır merhaba bile denecek arkadaşım yoktu. Bazen kafamı dağıtma ihtiyacım vardı ve bunu maalesef ki tek başıma beceremiyordum. Bilmiyorum, belki de Jimin bana iyi gelir diye düşünmüştüm. Hemen güvenmedim ama en azından hatrını soracak bir arkadaşım olacaktı. Maalesef ki aptal Joo-woon onu da elimden almak istiyordum.

İmkânım olsaydı sanırım şehrimi bile değiştirirdim. Çünkü Joo-woon çevresi olan bir insandı ve birlikte olduğumuz sıralar beni tanımayan çevresi yoktu. Şimdi de onlarla karşılaşarak laf dalışına girmek veyahut küçümseyici bakışlarına maruz kalmak istemiyordum. Değerli vaktimi artık bu tür saçmalıklara harcamak istemiyordum. Jimin, derin nefeslerinin ardından hemen lafa daldı. "Bana ne yapabilir ki o ibne?" Dediğinde, sesi oldukça alaycıl be korkusuzca çıkmıştı. Bir anlık tanıştığım tatlı çocuğa ne oldu diye düşünmedim değildi. Çünkü karşımda ki kişi oldukça korkusuz ve nasıl desem serseri gibi duruyordu. Yutkunarak kurumuş boğazımı ıslattım, bakışlarımı etrafta gezdirdim.

"Buradan çıkalım, Jimin." Sorduğu soruya cevap vermezken, hemen lavabonun önünde durduğumuzu fark etmiş ve daha fazla dikkat çekmemek için kolundan tutup onu dersimizin olacağı sınıfa doğru sürükledim. O ise sorusunu yanıtsız bıraktığım için sıkıntılı bir nefes almış ve sorunu yinelemişti. "Sana diyorum, Jungkook. O ibneden neden korkmam gerekiyor?" Sesi oldukça sabırsızdı. Yine cevap vermeyip sürüklediğimde beni durdurmuş ve kendisine dönmemi sağlamıştı. Yüzüne baktığımda pekâlâ fazlasıyla öfkeli duruyordu. "Bana cevap versene, Jungkook!" Sesi yüksek çıkmasa da, kızgın çıkmıştı. Dikkat çekmemek için ise beni kenara çekmiş ve sesini olabildiğince kısmıştı. "O ibne seni rahatsız mı ediyor?" Sorduğu soruyla alayla güldüm. Tanrı'm sorduğu soru saçmaydı. Az önce ki tartışmamızdan pekâlâ belli değil miydi? Yoksa emin mi olmak istiyordu? Pekâlâ bu olabilirdi, çünkü tartışan çiftler elbette olabilirdi. Bunu göz önünde bulundurarak elimi çektim ve hemen aradan sıyrılıp yürümeye devam ettim. O ise hemen arkamdan gelmişti.

Ben ise onu daha fazla yanıtsız bırakmamak adına dudaklarımı aralamış ve konuşmaya başlamıştım. "Belli değil mi, Jimin?"
Derin nefes alıp, fısıldarak dudaklarımın arasından küfrün firar olmasını sağladım. "O piçin büyük bir çevresi var ve eski sevgilim. Bana iyi davranmıştı, gözümü boyamıştı. Takıntılı ruh hastasının teki olduğunu da maalesef ki geç anladım, kurtulduğumu düşünsemde pek öyle durmuyor gibi..." Diye kendi kendime hayıflandığımda, sanki az önc sinirlenen kendisi değilmiş gibi güldü. "Tanrı aşkına, o ibnenin neyinden korkayım, Jungkook?" Neden böyle korkusuzca konuştuğunu birkaç saniye anlam veremedim. Daha sonra onu tanımadığı için böyle düşünmesine verdim. "Onu tanımıyorsun, Jimin. Bu yüzden böyle konuşuyorsun." Dediğim şeyle daha çok gülerken, olduğum yerde kaşlarımı çatarak durdum. Benimle alay mı ediyordu? Onunla ciddi ciddi konuşuyorum burada, o ise sanki espri yapıyormuşum gibi gülüyordu. Neye gülüyordu böyle?

"Arkamda dağ gibi abim varken, o piçin bana bir şey yapacağını hiç sanmıyorum, Jungkook. Rahat ol." Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Tamam, sahiden tanımamasına verecektim. Sıkıntıyla nefes alıp her bir kelimeme basa basa fısıldadım. "Tanrı aşkına, Jimin. Benimle dalga mı geçiyorsun? Sana onun büyük bir çevresinin olduğunu söylüyorum, sen bana abinden bahsediyorsun? Abin ne yapabilir ki ona?" Dediğimde kaşlarını kaldırarak beni süzdü. "Jungkook, abimi fazla küçümseme derim sana kendisinin sadece çevresi olmaz bilesin." Dediğinde önüme dönüp yürümeye devam ettim. "Her neyse Jimin, sen kendini koruda ben başımın çaresine bakarım. Başka bir kaosu daha çekemem çünkü."

O gülerek beni onayladığında, hızlıca sınıfa girmişti. Aradan yarım saat geçti ve öğrenciler tek tek içeri girdi. Ardından hoca da girdiğinde artık derse başlamıştık.

Ders artık bitmişti. Jimin eşyalarını toplarken, ben oldukça yavaş ve dalgındım. Acaba eve mi gitsem yoksa iş aramaya devam mı etsem diye düşünmüyor değildim. Derin nefes alıp başımı önüde ki sıraya yasladım. Bunu fark eden Jimin ayağı kalkarken bakışlarını bana çevirmişti. "Noldu?" Dediğinde derin nefes aldım. Ders dinlemekten ve sürekli not almaktan ağrıyan başım ve ellerim gitmem için beni zorluyordu. Fakat mecburdum, yorgun bakışlarımı Jimin'e çevirdim. "Hiç... Hiçbir şey." Kaşlarını çatarak başını yana çevirdi sorgularcasına, "ne demek hiçbir şey, ölü gibisin Jungkook. Bir sıkıntı mı var söyle belki ben hallederim." Olduğum yerde dik durup açık olan not defterime baktım. Dudaklarımı şişirerek sert bir soluk verdim. Oda ayakta durmayı kesmiş ve yanıma tekrar oturmuştu. Küçük sırt çantasını da hemen sıranın üstüne koymuştu. "Bilmiyorum, işten kovuldum. Ve yeni bir iş bulmak da zorlanıyorum. Acilen paraya ihtiyacım var maalesef." Dediği kaşlarını çattı. 'Anladım.' dercesine başını sallamış ve önüne dönmüştü. Sanırım çözüm yolu aramak için düşünüyordu. Bende ona bunu anlatmanın saçma olduğunu düşünerek hızlıca not defterimi ve küçük kalemlik kutumu masadan kaldırıp çantama koydum. Ayağı kalktığımda bana baktı. "Neyse siktir et, ben bulurum bir şeyler hem daha bir gün bile olmadı elbette bulurum bir iş." Dediğimde bileğimden tuttu.

"Aslında var."

Başımı ona çevirdim. Bir umutla ona baktım, gülümseyerek çantasını masanın üstüne almış ve tek koluna takarak önden yürümeye başlamıştı. Jimin, arkasından ona hâlâ şaşkınlıkla baktığımı fark edince kapının önünde durarak bana bakmıştı. "Hâlâ orada dikilmeye devam mı edeceksin, Jungkook?" Dediğinde, irkilerek kendime gelmiştim. Çantamı alıp hızlıca arkasından yürüdüm. "Nerede?" Diye anında söze atıldığımda, kıkırdayarak başını bana çevirdi. "Abimin işletmelerinden birisi aslında. Elbette sana göre bir yer vardır." Dediğinde başımı salladım. Pekâlâ abisi gerçektende tanıdık olmalıydı. Çünkü Jimin çoğul konuşmuştu. Ve bir iş yeri yoktu, birden fazla vardı. Garip, çünkü Kore'de her zaman böyle zenginler tanınırdı ve Jimin'de onların kardeşlerinden birisiyse nasıl onu haberlerde görmem ki?

Buna pek takılmadım, belki de bakmadığım bir zamana denk gelmiştir diye, olabilir. Yan yana yürümeye başladığımız sırada tekrar iş bulmam, ve o adama kalmamam elbette ki beni mutlu etmişti. Kimseye hiçbir zaman muhtaç olmak istemezdim ki, bunun sadece benim değil bir çok insanında istemediğinin farkındaydım. Kim birisine muhtaç bir şekilde yaşardı ki? Ya da ne bileyim yaşamak isterdi ki? Sanırım kimse, herkes kendi ayaklarının üstünde durmak isterdi. Bu da çaba isterdi. Çabalamıyorsan, herkesin ayağında pas pas olurdun.

"Peki... Ne zaman gideceğiz?" Heyecanla sorduğum soruya karşı, gülümseyerek bana baktı. Ona sanırım borçlu olacaktım. Çünkü çok ihtiyaç duyduğum bir zamanda benim karşıma çıkmıştı. Ve bana yardım etmek istemişti. Sanırım gerçek arkadaş dedikleri bu olsa gerek, yeni tanışmamıza rağmen bana yardım etmek istemişti. Bilmiyorum belki bana güvenmek değilde bu konuda abisine güveniyordu. Bir tehlike arz edecek bile olsam abisinin halledeceğini düşündüğü için korkmuyordu belki de. Derin nefes alıp gözlerimi ondan kaçırdım. Bana güvenmese bile buna darılmazdım zaten, şahsen bende yeni tanıştığım birisine bu kadar çabuk güven duymazdım. Fakat yardım eder miydim orayı bilmiyordum. Eğer gerçekten de güvenilir olduğunu anladıysam yardım ederdim. Özellikle de arkamda beni dağ gibi koruyan bir abim varsa, sanırım bundan hiç çekinmezdim.

"Bugün gideriz, büyük ihtimalle abimin yarın önemli bir toplantısı olur. Dün akşam söylemişti kendisi, bugün erken çıktık zaten. Yeğenimle ilgileniyordur büyük ihtimalle gideriz yanına." Dediğinde sıkıntıyla başımı salladım. Gitmeden önce annemi mi arasaydım acaba çünkü belki şu an da bir şeye ihtiyacı vardır. Üniversitesiden dışarı çıktığımız anda Jimin'i durdurmuş ve annemle beş dakikalığına görüşeceğimi söyleyerek hemen oradan uzaklaşmıştım. Anneme bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorduktan sonra telefonu kapatmış ve hemen Jimin'in yanına tekrar dönmüştüm.

Jimin ile tekrar yürümeye başlamıştık, büyük üniversitenin hemen çıkışına geldiğimizde bizi siyah bir araba karşılamıştı. Şaşkınlıkla Jimin'e baktığımda o benim fark etmemiş olacak ki bana bakmamıştı. Bende şaşkınlığa uğrayan yüzümü düzelterek kapıyı açan şoföre karşı Jimin'in arkasından arabaya binmiştim. Uzun bir yolculuğun ardından bizi büyük bir villa karşılamıştı. Pekâlâ bu sefer cidden beklemiyordum bunu, çünkü bu kadar da maddi durumunun iyi olduğunu bilmiyordum. Şaşkın bakışlarımı saklayarak Jimin'e baktım. O çoktan benim şaşkın bakışlarımı görmüş ve kıkırdayarak önüne dönmüştü. Bende bu tavrına karşı utançla başımı eğmiş ve kızaran yanaklarımı umursamadan hemen arkasından yürümeye başlamıştım.

Neredeyse on koruma tarafından korunan giriş kapısına geldiğimizde bende Jimin'e yetişmiş ve hemen yanında durmuştum. Fakat korumaların şüpheci bakışlarından kaçamamıştım pek, tetikte durur bir şekilde bana bakarken, kızaran yanaklarımı umursamadan bakışlarımı kaçırmıştım. Pekâlâ sanırım abisi içeri yabancı almamayı tercih ediyordu. Koruma hemen Jimin'e dönmüştü. "Efendim, yanınızda ki kişi de kim?" Sert sesini hemen yanımda ki Jimin'e oldukça yumuşak tutmaya çalışsa da bu konuda pek başarılı olamamıştı. Lâkin Jimin sanki bu duruma alışmış gibi pek de takmamıştı. "Biliyorsunuz, Bay Kim içeri yabancı almak konusunda fazla katı." Dediğinde, Jimin bu durumdan sıkılmış olacak ki gözlerini devirmiş ve sıkıntılı bir nefes vermişti dışarıya, "biliyorum elbette, fakat yanımda ki kişi arkadaşım bu yüzden pek sıkıntı etmez." Dediğinde, koruma pek bu konuya ısınamamış gibi dursa da karşısında ki kişi patronunun kardeşi olduğu için bu konuya pek ses edememişti.

Girdiğimiz büyük bahçeli villaya karşı, gözlerimi sanki son kez görecekmiş gibi ayrıntılı bir şekilde göz gezdirmiştim. Her kimse, dürüst olmalıyım ki gerçekten de güzel bir zevki vardı. Beni daldığım kuyudan çıkaran kişi, hemen kapıyı açan hizmetlinin, "hoşgeldiniz, efendim." Deyişiydi. Jimin'de ona karşılık vererek hemen içeri girmişti. Gelen ağlayış sesleri kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Çocuk fazlasıyla içten ağlıyordu ve bu da ister istemez beni üzmüştü. Jimin sanki bu çok normal bir şeymişcesine sıkıntıyla konuşuyordu. Yukarıdan gelen ağlayış sesleri artık benimde içimde bir yerlerin burkulmasına sebep olmuştu ve bilmiyorum, abartıyor muydum ama kesinlikle dayanılmazdı. Belki de küçüklüğümden beridir bende huy edinmiş bir durumdu bu, belki de bu yüzden bu kadar hassastım çocuk ağlayışlarına.

"Tanrı aşkına, abi Yeojun bu sefer niçin ağlıyor?" Dediğinde, salonda oturan abisinin sesini duydum. Kalın ve düz olan o ses bana öylesine tanıdık gelmişti ki, o beni görmeden kıçıma vura vura kaçmamı tetikliyordu. Sahi beni görmemişti bile kaçsam en fazla ne olurdu ki? Kanıma karışan o kin ve öfke artık farklı bir boyuttu sanırım, çünkü onu gördükçe öfkeden delirmedim edemiyordum. Bana dedikleri aklıma geldikçe üzerine atlayıp, o özenle yaptığı saçlarını tek tek yolmak istiyordum. Bu uyuz adamla karşılaşmak istemedikçe daha çok karşılaşmamız lânet olası kaderle mi bağlantılıydı bilmiyorum ama kesinlikle bu durumdan rahatsızdım. Bu adamı cidden görmeye tahammülüm yoktu.

Zengin züppe.

"Ceza verdim, buna sinirlenip ağlıyor." Dediğinde, Jimin gülmüştü. Pekâlâ kesinlikle bu konuda ona kızgındım. Çünkü yukarıda ki çocuk içini çıkara çıkara ağlıyordu ve o bu durumdan rahatsız olup sesini çıkarmak yerine sadece gülüp geçiyordu. Hoş değildi, kesinlikle hoş değildi. Özellikle babası olacak o şahısın yukarıda içini döke döke ağlayan çocuğuna karşı bu şekile duyarsız olması kesinlikle hoş değildi. Çocuğun sesleri her saniye kulağıma işlenmek istercesine yankı yaparken, bunu duymamazlıktan gelmek cidden de bir vicdansızın yapacağı bir işti. Fakat ben bu adamı tanımıyordum, evet her ne kadar eski patronum olsa da onu ilk kez görmüştüm ve gördüğüm günde zaten kovulmuştum. Komik.

Kovan kişinin, beni tekrar işe almak istemesi oldukça komikti.

Her neyse, o adamı tanımıyordum ve yukarıda ağlayan çocuğa da göz yumamıyordum, karşımda baba denilecek şahısı uyarmak istesemde pek sağı solu belli olmayan tiplerden olduğu için maalesef ki bu duruma sessiz kalmıştım.

O adamın arkasına dönmesi ile bakışlarımı kaçırdım. Cidden gururum kırılmıştı, ona karşılaşmayalım dedikten sonra kendi ayaklarımla onun yanına gelmem ve bunu özellikle kendi ağzıyla söylemesi kesinlikle gururumu kırmıştı. Bunu görmezden gelmek imkânsız gibiydi. Sanki beni bekliyormuşcasına yüzünde bir şaşkınlık ifadesi dahi yoktu. Daha çok eğlenir bakışları vardı, yüzümü buruşturarak bakışlarımı kaçırdım. Jimin, aramızda ki bu sessiz mücadelenin farkına varmış ve saniyelik bana bakarak tekrar önüne dönmüştü. Fakat bunu görmezden gelmeyi tercih ederek, gülümseyip abisine beni tanıtmaya başlamıştı.

"Abi, bu Jungkook. Jungkook, bu da Taehyung, benim abim." Dediğinde, bir insan bu kadar mı şansız olur demeden edememiştim veyahut şaşırmadan, çünkü abisinin kaba, bencil ve kibirli olması ve Jimin'inde abisinin aksine sevimli ve iyi niyetli olması beni şaşırtmadan edememişti. Bugünde anlamıştım ki, dünya malına çok fazla kanan kişiler her zaman kibirli, fakat dünya malına kanmamış kişiler ise her zaman cömert ve yardım sever olmuştur. Pekâlâ bunun kesinlikle para ile değilde, karakter ile alakası olduğunu anlamıştım. Çünkü karşımda ki iki kişi bunun en büyük kanıtlardından birisiydi.

Önemli olan para değil, önemli olan karakterdi.

Para insanı bozmazmış, o adamın eğlenir bakışlarını gördükçe olduğum yerde kudururcasına ordan oraya hoplayıp zıplamak istiyordum. Bu adam harbiden uyuzdu. Özellikle de beni tanımamazlıktan gelmesi yok muydu? Cidden delirecektim. Jimin tekrar bakışlarını abisine çevirmiş ve ince sesiyle konuşmaya devam etmişti.

"Abi, Jungkook'a iş verebilir misin lütfen? kendisi iş arıyordu da bende sana yönlendirmek istedim."
Dediğinde hızlıca başımı iki yana sallamıştım, kesinlikle bu adamdan iş istemiyordum. Jimin ise bunu görmüş ve kaşlarını çatmıştı. "Jimin, ben en iyisi gideyim. Bu düşünceli tavrın için sana çok teşekkür ederim." Demiş ve hızlıca arkamı dönerek, hızlı adımlarla kapıya yetişmeye çalışmıştım. Tamam, hâlâ şaşkındım. Bir konuda değil bir çok konuda şaşkındım. Bu adamı haberlerde görmemem beni dumura uğratmıştı. Özellikle de bu kadar zengin ve biliniyorken, benim ona denk gelmemem imkânsız olsa gerekti. Yine anlamıştım ki, imkânsız diye bir şey yoktu. Bu adamda buna en büyük kanıttı.

Kim Taehyung'un eğlenir sesini duyduğumda olduğum yerde put kesilmiştim. Benimle oynamayı seviyordu. Özellikle de yanımdan ayrılmadan önce ki kulağıma söyledikleri ile belli oluyordu. Gözlerimi kapatıp çantamı parmak boğumlarım beyazlaşana kadar sıkmıştım. "Neden gidiyorsun? oysaki sana uygun bir işim vardı." Onun eğlenir gibi çıkan sesinin ardından Jimin hemen söze anlamıştı. Fakat sesi, abisinin sesinin aksine üzgün ve şaşkın çıkıyordu. "Evet, Jungkook. Ne oldu? Neden bir anda gitmek istedin?" Dediğinde yutkundum. Pekâlâ böyle korkak gibi kaçmak olmayacaktı. Bu seferde, 'korkak' olarak anılmaya hiç niyetim yoktu.
Hızlıca arkamı dönüp uyuz olduğum o gözlerle, göz göze geldim. Bakışlarım az önce ki bakışlarıma nazaran meydan okurcasına bakıyordu. Oda bunu fark etmişti, fakat o bozguna vermemişti. Alaycıl yüzü gitmiş ve bu sefer düz suratı gelmişti.

Tanrı'm, beni bu adamın ellerine verme.

"Bir şey yok, sadece bana ne iş verecek ona göre gireyim." Diyerek, Jimin'i geçiştirdim. Oda bunu fark etse de pek bir şey dememiş, başını sallayarak koltuklardan birisine oturmamı sağlamıştı. Oturana kadar bana dik dik bakan o bakışları umursamamış ve oturduğum anda umursamaz tuttuğum fakat içten içe kuduran bakışlarımı ona çevirmiştim.

"Evet Bay Kim? Bana ne gibi bir iş vermeyi düşünüyorsunuz?" Dişlerimi oldukça sıkarak konuştuğumda, yüzünde silik bir gülümseme peydah olmuştu. Ve bu da gözlerimin seğirmesine sebep olmuştu. Hemen çapraz koltukta oturan Jimin'e fark ettirmek istemesemde dişlerimi gıcırdamasına da engel olamamıştım maalesef, zaten Jimin'in bana bakmamasından da beni duymadığı anlaşılıyordu. Gözlerim tekrar karşımda oturan şahsiyeti buldu. Lânet olasıca şey, elbette bana ne iş vereceğini çok iyi biliyordum. Yani az çok tahmin edebiliyordum, Tanrı'ya bana vereceği işin lütfen çocuğuna bakıcılık olmamasını dilemekten de başka çarem yoktu. Bunu tahmin ettim çünkü, oğlu o gün yanıma gelerek bana anne diye seslenmişti. Anlamamıştım, çünkü ben erkektim ve çocuğun bana, 'anne' olarak hitap etmesi oldukça garipti. Feminen de değildim. Bakışlarımla dövdüğüm adamın vereceği işi az çok tahmin ettiğimi bilmesinden midir yoksa onun ellerine düşmemden midir bilinmez eğlendiği açıkça belli oluyordu. Jimin'in tavırlarının benden daha heyecanlı olması gözümden kaçmamış değildi elbette, neden böyle davrandığını bilmiyordum. Yukarıda ki çocuk ağlama sesleri durmuştu.

"Oğluma bakmanı istiyorum." Dediğinde kaşlarımı çatmıştım. Tamam, belli ki bugün şans benden yana değildi. Jimin'i kırmamak için sussamda, karşımda ki şahsiyet oldukça sabrımı sınıyordu. Jimin karşımda olmasa sanırım yüzüne bir tane patlatmaktan çekinmezdim. Tanrı'm, neden hep kendini bir şey sanan insanların hep dedikleri olur. Resmen kendi ağzıyla buraya kısa süre içerisinde geleceğimi söyledi ve geldim. Bu sinirlerimin hoplamasına sebep oluyordu. Olduğum yerde resmen kıvranıyordum. Oda bunu fark etmiş ve kaşlarını meydan okurcasına havaya kaldırmıştı. Olduğum yerde zar zor kıvranışlarımı durdurmuştum lâkin bu kesinlikle kıpkırmızı olmadığım gerçeğini değiştirmiyordu. Hayır, bu adama daha fazla koz vermek istemiyordum. Bir yalnız kalalım var ya laf atmaktan kesinlikle çekinmeyecektim. Hizmetlinin getirdiği dosyayla bakışlarını kısa süreliğine benden çekmişti. Sonra tekrar bana dönerek elinde ki dosyaları uzatmıştı. "Bu da içerisinde ki kurallar." Dediğinde kindar bakışlarım onu buldu. O kadar insanın arasından tekrar bu adama denk gelmem cidden tesadüf olamazdı. Bir bokluk vardı bu işin içinde.

Yutkunarak bu olanları sineye çekmeye çalıştım. Çalışmak istemesemde cidden çok sıkışıktaydım ve bu adamın bana vereceği maaşla çok rahat olacağımı biliyordum. Madem onun yanında çalışmamda bu kadar ısrarcıydı, bende onun lânet olası kurallarını yıkarak, kendi kurallarımla oyunu tekrar şekillendirirdim. Kaşlarım çatık bir şekilde dosyanın kapağını açarak evrakta yazılı olan kurallara göz atmaya başladım. Çoğu kendisinin işine gelen şeyler olduğunu fark ettiğimde sert bakışlarımı tekrar ona çevirmiştim. Cidden de eğleniyordu. Ve sanki buraya geleceğimden o kadar emindi ki elimde ki anlaşma evraklarını bile hazırlamıştı. Daha fazla eğlenir bakışlarını görmek istemediğim için bakışlarımı evrağa çevirmiş ve yazılı olan kuralları okumaya başlamıştım.

1- Evrak da yazılı olan süre dolana kadar işten çıkılamaz.

2- Çocuk, evebeyninden izinsiz bir yere çıkılamaz.

3- Çocuğa evebeyninden izinsiz bir şey yedirip içirilemez.

4- Evebeynin çocuğunun yaptığı her şeyden haberdar olmalı, habersiz yapılan şeyler sonucunda da dadı ceza alır.

Bakışlarım hemen onu buldu. "Ne tür bir ceza tam olarak?" Dediğimde, sırtını koltuğa yaslayarak omuz silkti. "Bilemem o an ki ruh hâlime bağlı bir durum." Dediğinde kaşlarımı çattım, ne demek o an ki ruh hâlime bağlı bir durum? Bu en fazla maaşından kesmek olmalıydı. Sert bakışlarımı, onun gözlerine diktim. "Ne yani bu şiddete kadar gider mi?" Dediğimde, alaycıl bakışları tekrar ortaya çıktı. Bu adam benimle oynuyor muydu? Bilerek yaptığı kesinde.

"Hayır elbette, şiddet olmayacak. Normal bildiğin, maaşından kesmek gibi." Dediğinde, başımı salladım. Daha sonra bakışlarımı tekrar evrağa çevirdim. Bütün kuralları okudum. Gerçi dediği hiçbir şeyden hoşlanmasamda maalesef yapmak zorundaydım. Eğer ona haddini bildirmek istiyorsam, bu imzayı atmak zorundaydım. Gururum, bana buradan defolup gitmemi söylese de yanımda ki Jimin ve aklımda ki oyun kesinlikle buna engeldi. Jimin iyi birisiydi ve abisinden dolayı aramızın bozulmasını kesinlikle istemiyordum. Başımı salladım ve masanın üzerinde duran tükenmez kalemi alarak imzayı attım. Kendi sonumu getiren imza.

Sanırım artık onun pençelerinden kurtulamayacağıma dair bir imzaydı bu.

- BÖLÜM SONU -


Merhaba arkadaşlar, geç attığım için üzgünüm. Dün meşguldüm fakat söz verdiğimden dolayı ve aynı zamanda Instagram videomda ki saçmalığa artık bir açıklama getireyim diye bugün hızlıca yazıp atmaya çalıştım.

Şimdi öncellikle ficim çalıntı falan değildir. Ki böyle bir durumun ortaya çıkacağının bilincinde olan birisi olarak elbette böyle bir aptallık yapmam, bu fice benzer birçok fic var ve Instagram videomda sürekli olarak bununla alakalı şeyler görüyorum. Ki zaten kanıt olarak bir tane atacağım.

Arkadaşlar yazıklarımdan da anlaşılacağı üzere biliyorsunuz ki birbirine benzeyen bir çok fic var. Ve bence bunu zaten kendiniz de görüyorsunuz. Hayır görmüyorum derseniz de size kanıtlarıyla anlatmaktan da elbette ki çekinmem. Dediğim gibi insanlar ficlerden ilham alabilir ki yorumlarda buna benzer iki üç ficden bahsedildi. Yani nedense benim ficim göze battı. Ki zaten finale kadar okumasamda bununla alakalı bir fic okudum ki oda dört, beş ay önceydi sanırım pek hatırlamıyorum. Fakat bunun dışında bir fic daha varmış fakat onu okumadım bile, fark ettiyseniz benim ficimde texting yok oda olsa bile kısa ve benim ficimde ki olaylar şöyle, daha çok insanlara biraz motivasyon vermek veyahut bir çocuğun kendisi için ayaklarının üzerinde durması gibi şeyler var fakat okuduğum fici yanlış hatırlamıyorsam dram pek yok ve fic komik yani kötü anlamda demiyorum yanlış alamayın. Tabi bu benim hatırladığım kadarıyla elbette. Olmayada bilir. Her neyse demek istediğim ficlerin konusunun aynı olup fakat olaylarının farklı işlendiği bir çok fic var ve bunu görmedim diyemezsiniz, bu inkar edilemez bir gerçek arkadaşlar o yüzden ficime gelip boş sallayanlar olursa emin olun hiç elimi yormadan engellerim. Özellikle de bu kadar açıklamama rağmen buraya gelip sallayan kıt beyinlileri kesinlikle engellerim.
- Ruyyy97

Continue Reading

You'll Also Like

295K 27.3K 38
Hiç kimse tarafından sevilmeyen idol Taehyung ve onun en büyük hayranı olan Jungkook #taekook ???? - 01.08.2023 #kookv ???? - 02.08.2023 #semekook...
227K 22.7K 36
jeon jungkook'un başı, ruh eşliğine inanmayan omegasıyla dertteydi. #1 taekook! - 28.2.24 #1 bangtan! - 10.06.24?
15.7K 1.2K 18
Öksüzler yurdunda kalan Jungkook okuldan yurda dönerken , yolda yürürken karşılaştığı küçük ve tatlı köpeği görür etrafta kimse olmayıncada onu alır...
273K 27.1K 19
Kendi düğününden kaçan omega jungkook kullandığı teknenin arızalanması sonucu en yakınında ki kara parçasına, bir adaya gitmek zorunda kalır. Adada y...