Annemin Hikayesi

By zeeyneep41

51.9K 6.4K 2.4K

Kız gördü adamı içi sızladı... Adam gördü kızı yüreği yandı... "Evime hoş geldin hanımağam. Umarım bu bir sü... More

Kapak Tasarımları
Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 38
Bölüm 39 (Finale bir kala)
Bölüm 40 (Final)
Duyuru

Bölüm 37

730 85 3
By zeeyneep41

Heyoooo yeni bölüm geldi

Oy vermeden geçmezseniz sevinirim.

Satır arası yorum bekliyorum.

Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim ve böceklerim.

~~~~~~~~~~~

Odada kalan herkes çok şaşkındı. Mehmet ağa, o gün düğüne gelmemişti. Ailesi ve kendisini bilerek getirmemiş ve o düğünde, onlara rahatsızlık vermek istememişti. Peki, nereden görmüştü o zeybek oyununu?

***

10 hafta önce

Mehmet ağa, evden çıkarak düğünün yapılacağı alana gelmişti. Saatler evvelinden geldiği bu evde, Ömer ağa ile görüşerek, gizli bir şekilde evde kalmıştı. Oğlunu ve kızını izleyerek, geldiği gibi gizlice gitmesi gerekiyordu.

Demirhanlı konağının çalışanlarının mutfak çöpünü çıkarmak için kullandıkları konak kapısının anahtarları, o günlük Mehmet ağaya verilmişti. Korumaların haberdar olduğu durumdan, o korumalar ve Ömer ağanın dışında hiç kimsenin haberi olmayacaktı.

Mehmet ağa ise içeri girerek, kendisine söylenen misafir odasına girmişti. Perdenin arkasından izlediği oğlunun asaleti ile kendisini görüyordu. Ne kadar inkâr etse de oğlu, kendisine çok benziyordu.

Dayısının huylarından bazıları da oğlunda vardı. Babası gibi pasif kalmamış ve kendisini geliştirmişti. Zeki ve güçlü adamdı Savaş. Birde aşireti kabul etse ve burada kalsa neler yapardı oğluyla...

Kızının düğününde de orada olmak istemişti. Zira kızı, karısına olan özlemini gidermenin bir yolu gibiydi. Kızı, yıllar önce Demet'in geldiği haline benzemişti. "Peri kızı" diye fısıldadı Mehmet ağa. Tıpkı Demet'e dediği gibi sessiz bir özlemle fısıldadı.

Karısına hep peri kızı derdi. Şimdi de kızına demişti ve gözlerindeki yaşlarla kızını izlemişti. Gözlerini silerken, çalan zeybek müziği ile yıllar evveline gitmişti. Demet, zeybek oyununu seven bir kadındı.

Yıllar evvel gittiği İzmir tatilinde, zeybek oynayanları görmüş ve çok etkilenmişti. Kendisi de kısa sürede öğrenerek oynamaya başlamıştı. Evlendikleri zamanlardaysa Mehmet ağaya öğretmeye çalışmıştı.

Mehmet ağa, onunla geçirdiği zamanların güzelliğinden, oyuna pek adapte olamıyordu. Oyuna odaklanamadığı için, Demet biraz sitem ediyordu ama yine de bıkmadan gösteriyordu.

Şimdi kendisine benzeyen oğlu ve Demet'ine benzeyen kızı, düğünde zeybek oynuyordu. Sanki Demet'in duaları kabul olmuştu ama bunu görememişti. "Peri kızı gördün mü çocuklarımızı?" diye fısıldadı.

Mehmet ağa bitap düşmüş gözlerle düğünden, geldiği gibi gizli bir şekilde ayrılmıştı. Kapıdaki korumalara anahtarı vererek, kendi konağına gitmişti. Odasına çekilerek kendi kendine kaldı.

Bütün gece, Demet'in dualarına sevinir gibiydi. Hem ağladı hem güldü... Karısı görse ne derdi, nasıl sevinirdi ve nasıl eşlik etmek isterdi... Mehmet ağa o gün, çok buruk bir gece geçirdi.

***

Savaş ve Zeynep şaşkındı. Mehmet ağa ise söyleyeceğini söylemiş ve gitmişti. İki kardeş Ömer'e döndüğünde, Ömer ellerini kaldırmış ve iki kardeşe bakmıştı. "Ben bir şey hatırlamıyorum" diyerek gülümsemişti. Yapılacak bir şey olmadığı için Savaş öfkesini kardeşine çevirmişti.

Savaş, Zeynep'in önüne geçerek, içinde tuttuklarını bıraktı. "O kadını affettin... Senin o katilden ne farkın kaldı? Onun ölmesi lazımdı. Sen ne yaptın? Ateş annesiz kalmasın..." Zeynep'in taklidini yaparak bitirmişti sözlerini.

Zeynep ise duyduklarına inanamamıştı. Abisinin bağırmasına mı üzülsün? Yoksa onu o katille bir tutmasına mı üzülsün bilmiyordu. Gözlerini kapatmak ve bunun bir rüya olmasını görmek istiyordu.

Gözlerini sımsıkı kapatarak ona kadar saydı. Açtığında ise değişen bir şey yoktu. Berfin, kocasının elinden tutarak sakinleşmesi için dil döküyordu. Zişan Hanım ise araya girmeye çalışıyordu.

"Haddini bil Savaş. Karıma bağırmaya cüret etme. Sana saygım var ama karıma kimse... Hiç kimse bağıramaz." Ömer sesini yükselterek konuşmuştu. Bu konuşmayı yaparken de karısını arkasına çekmişti.

Zeynep ise hiçbir şey duymuyordu. Aklında sadece Savaş'ın "Senin ondan ne farkın kaldı?" sorusu yankılanıyordu. Sesler boğuk gelmeye başladığında kendisi serbest kalmış gibi karanlığa gömülmüştü.

Ömer ağa, tuttuğu elin gevşemesi ve arkasında hissettiği ile aniden döndü. Karısı yerdeydi ve ne düşüneceğini bile bilmiyordu. Hızla kucağına aldığı kadını, aşağıya doğru götürmüştü.

Gelen arabaya bindirdiği kadının başını dizlerine koyarak, kendilerini hazırda bekleyen ekiplere doğru yola çıkmıştı. Ekip tüm bilgilere hâkim olduğu için hızla müdahale odasına alırken, Ömer ağa yine dışarıda bırakılmıştı.

"İşimizi iyi yaparak, annenin ve bebeğin sağlığını korumamız lazım" diyen doktorun söylediklerine aksini söylemek istemedi. İki gündür hastane köşelerinde beklemek canını sıkıyordu. Öfkesi büyüyor ve oradaki herkesi küle çevirmeye hazırlanıyordu.

"Savaş!" diye kükredi Ömer. Kadınının her ne yaşarsa yaşasın, öfkeye tepkisi hala çocuk gibiydi. Güçlü bir kadın gibi dimdik dursa da, öfkeyle bağırıldığında güçlü kalamıyordu. Ömer ise kadınını koruyacaktı.

Ömer Savaş'a doğru öfkeyle ilerlediğinde, ellerini yumruk yapmıştı. Sıktıkça sıktı yumruğunu. Savaş ise Ömer'in ne yapacağını biliyor ve karşı durmak için hiçbir hamlede bulunmuyordu. Bunu hak ettiğine inanıyordu.

Ömer ise yumruğunu Savaş'a indirecekken durdu. Öfkesini biraz olsun dizginlemeyi başarmıştı. Bu sırada doktorun sesi duyulmuş ve Ömer hızla doktorun yanına ilerlemişti. İçinde büyük bir korku yaşıyordu.

"Zeynep Hanımla ilgili her bir detayı titizlikle inceledik Ömer Bey. Zeynep Hanımın şuan bir problemi yok. Strese bağlı olarak bir baygınlık geçirdiğini düşünüyoruz. Bir süre dinlenmeli ve stresten uzak durmalı. Bu süreci güzel geçirmezseniz, korkarım düşük tehdidi veya bir düşükle sonuçlanabilecek olumsuzluğa doğru ilerleyebilir."

Ömer'in kulaklarında "düşük tehdidi veya düşük" kısmı dönüyordu. Bir adım geri sendeledi. Herkes Ömer'i tutmak isterken, o kendini ayakta tutmak için, yanında duran Murat'ın kolunu tuttu. Doktor bile telaş içinde "Ömer Bey!" diye seslenmişti.

"Karımı görmek istiyorum doktor!" diyerek doktora döndü. Doktor onay vererek eliyle içeriyi işaret etmişti. Savaş ise bu anda yıkılmış ve duvar dibine oturmuştu. Kardeşi ve yeğeni, kendi düşüncesizliği ve öfkesiyle tehlikedeydi.

Yerinden kalkarak hastaneden çıkmış ve önüne gelen ilk taksiyle tepeye gitmişti. Kendini ifade edecek kelimeleri bile yoktu. Zaten annesinin de onun kelimelerine ihtiyacı yoktu. Demet her zaman hisseder ve gereken kelimeleri bularak Savaş'ı anlardı.

Şimdi de annesine konuşmuyor ama onun kendini hissedeceğini biliyordu. Kardeşinin yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu. Özür dilemek yeter miydi? Peki, Zeynep bebeğini kaybetse özür dilemek işte o zaman yeter miydi?

Arkasından gelen ayak seslerini bile duymadı Savaş. O kadar dalmıştı ki, duyduğu sesle irkilmemek için iradesini kullanmak zorunda kalmıştı. "Böyle olacağını bilemezdin" diyen ses Berfin'e aitti. Annesi de öyle derdi.

Savaş ve Berfin orada dertleşirken, Zeynep ve Ömer hastaneden çıkmaya hazırlanıyordu. Ömer, Zeynep'i dağ evine götürmüş ve her şeyden izole bir hafta geçirmesini sağlamıştı. Kadınının bir acı daha yaşamasını istemiyordu.

Savaş ise hala suçluluk duyuyordu. Konağa gelmeyen kardeşinin kendisine kızgın olduğunu düşünüyor ve Berfin'le İstanbul'a dönmek için hazırlık yapıyordu. Gece apar topar İstanbul uçağına binmiş ve Mardin'den gitmişlerdi.

Ömer ağanın haberi olmasına rağmen Zeynep'e asla söylememiş ve dinlenmesi için filmlerle oyalamıştı. Kadını için kitap okumuş ve uykuya dalmasına da yardımcı olmuştu. Zira Zeynep'in artık, bir takım iyi olaylara ihtiyacı vardı.

***

Zeynep artık biraz daha geç kalkıyor ve uykuya doyamamış gibi hissediyordu. Sabahın tadını çıkarmadan önce kendini duşa atmış ve güzel bir güne hazırlanmıştı. Hazırlıklarını bitirdiği anda Ömer'le kahvaltıya inen Zeynep, ani bir bulantı ile lavaboya koşmuştu. Ömer boş midesine rağmen öğüren kadınının saçlarını tutarken, Zeynep kendini hırpalayan bu öğürmenin bitmesini istiyordu. Sonunda yüzünü yıkayarak biraz olsun rahatlamıştı.

"Ömer, yumurta kokuyor" dediğinde, Ömer ağanın yumurta aşerdiğini zannetmesine sebep olmuştu. Ömer ağa, tabağına koyduğu yumurtayı uzatırken, Zeynep tekrar kötü olmuştu. Haşlanmış yumurtanın bozulduğunu düşünerek kendisini geri çekti. Burnunu tutuyor ve öğürmemek için çabalıyordu.

Zeynep kendini dışarı atarak derdin derin nefes almaya başladı. Temiz havanın iyi gelmesiyle bahçede bulunan bahçe mobilyalarından birine oturdu. Ömer kadınının yanına geldiğinde, Zeynep bahçeyi izliyordu. Yüksek duvarların içinde korumaların kalacağı müştemilat ve her köşede ufak kulübeler vardı.

Kameralarla dört bir yanı izlenen dağ evinin, her türlü saldırıya karşı hazırlandığı belli oluyordu. Zeynep dikkatini Ömer'e verdiğinde, Ömer yanındaki sandalyeye oturuyordu. "O yumurta bozulmuş, çok kötü kokuyor!" diyerek neden çıktığını anlatmış oldu.

"Gebelik durumunda bunlar normalmiş. Bazı insanlar kokuya hassas oluyormuş. Yumurta normal koktuğuna göre senin ki böyle bir durum olabilir." Ömer durumu mutfaktaki abladan öğrenmişti ve Zeynep'in normal bir tepki verdiğini anlamıştı.

Masa bahçeye kurulmuş ve yumurta ortalıktan kaldırılmıştı. Zeynep yumurtanın kokusu olmadığında rahat bir kahvaltı yapabilmişti. Bu sayede Zeynep'in gebelikte nefret edeceği yiyecek, kendini belli etmişti.

Güzel bir kahvaltının ardından biraz yürüyüş, film ve kitap okumakla geçirmişlerdi. Akşam yemeğinin ardından muhabbet eden iki aşığın bu akşamki konusu birbirleriyle alakalıydı. Birbirlerini ne kadar tanıdıklarını gösteren bazı bilgileri sunacak ve bilinmeyenleri de konuşacaklardı.

Önce Ömer başladı. Sevdiğinin sevdiği birçok şeyi sıralamaya başladı. "En sevdiğin renk siyah, en çok sembusek seversin. Güne kahve ile başlamayı, kahveyi de az şekerli seversin. Sakinliği ve sadeliği seversin."

Ömer biraz düşünür gibi yaparak saymadıklarına odaklandı. O kadar çok şey sayabilirdi ama kırılmasından korkuyordu.

"Tatlılardan sütlü tatlıları seviyorsun. Denizdense havuzu, tatillerde ise yeşillikleri seviyorsun. Dağ evimiz gibi... Gülmeyi seversin ama gülünce gözünün kenarında oluşan çizgilerden bihabersin. Fantastik film seversin. Film izlerken mısır yemeyi seversin. Yemeklerde içecek içmeden yemek yiyemeyenlerdensin. Muhabbet ederken çay içmeyi ve çayına bir kaşık şeker koymayı seviyorsun."

Ömer söyleyecek bir şeyi olup olmadığını kontrol etmişti. Sonuna geldiğinde de "Sanırım bu kadar!" diyerek sözünün bittiğini belirtti. Zeynep ise önce düşünerek söyleyeceklerini sıraladı. Ömer'in gözlerine bakarak söylediklerinin etkisini görmek istedi.

"Güne kahvaltı ile başlar ve kahvaltıda tek şekerli çay içersin. Her zaman takım elbise giyer ama en çok spor kesim takımları seversin. Saatleri sevdiğin için saatsiz gezmez ve mutlaka klasik ayakkabılar giyersin. Çok nadiren de olsa spor giyinirsin."

Ömer bu söylediklerini görmek için üzerine bakmıştı. "Bunlar sayılmaz! Hepsi üzerimde ve sen kopya çektin" diyerek itiraz eden Ömer, mızmız bir çocuk gibiydi. Zeynep gülümseyerek devam etti.

"Kahveyi şekersiz içersin ama başında ve sonunda küçük dilim çikolata yersin. Sonunda su içerek bırakırsın. Sevdiklerinle muhabbet etmeyi sever ve benim gibi fantastik film seversin. Genelde siyah giyersin ama beyazı daha çok seversin."

Zeynep birçok şey biliyordu ama sanki sıraya koyması gerekiyor gibi düşünerek düzenlemeye çalıştı. Aklı karışıktı çünkü abisini merak etmişti. Babasıyla buluşamamış ve ne diyeceğini de dinleyememişti. Bütün düşüncelerinden uzaklaşarak Ömer'e döndü.

"Tüm tatlıları sever ama en çok harare seversin. Kaburga dolması ve soğan dolması seversin. Tatile ihtiyacın olsa da sakin olan kesimleri tercih edersin. Dağ evimiz gibi... Gülmeyi seversin ama göz kenarındaki çizgileri göremediğin için bilmezsin. Çatık kaşlarınla herkesi korkutur ama merhametle dolan bir yüreği taşıdığını göstermezsin."

Zeynep biraz su içmişti. Ömer daha söyleyecek bir şeyi olmadığını düşündüğünde, Zeynep kendisine döndü. Sanki bir şeyler hatırlamış gibi bakıyor ve söyleyeceklerini düşündüğünü belli ediyordu.

"Saygıya ve adalete fazlasıyla önem verirsin. Çok iyi at sürüyor ama üzerinde nasıl durduğunu bilmiyorsun. Hayvanları seviyor ve sevdiğin her şeye önem veriyorsun. Etrafını güzelleştirmeyi iyi biliyorsun. Etrafındaki insanların derdine deva oluyor ama bunu gizli yapıyorsun. Saygı konusunda da 'Saygı, şiddet gibidir! Bir kere yapan, devamlı yapar...' diye bir söz kullanıyorsun."

Ömer gülümsemişti. Bu söz kendisi için prensip meselesi bir konuydu. Saygıya ve adalete önem verirdi. Saygısızlık ve adaletsizliğin devamı da, devamlılığı olabilen konulardandı ve iyi sonuçlar doğurmazdı. Ömer ise bu duruma çok dikkat ederdi.

Birlikte odalarına giderek hayallerine dalmıştı. Bebekleri ile kavuşacakları günü iple çekiyor ve onun için neler yapacaklarını konuşuyorlardı. İki heyecanlı ebeveyn, gelecek hayalleriyle uykuya dalarak günü bitirmişti. 

Bölüm Sonu.

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

24.8K 829 55
Ela korkutma göster hadi. Dedim ve bana telefonunda bir video açtı. Bu video keremle o kızın videosuydu. Ne ! Kerem mı? Nasıl ama...... görüntüleri g...
10.2K 575 10
"peki kaç yaşındasınız"dedi bana bende "27 yaşındayım ben"dedim oda "Oha çok yaşlısınız"
27.6K 800 10
Kısa ve öz bir hikaye çıkarmaya çalıştım. Aşkla kalın. romantik 200 10.04.22 Hikaye 223 24.12.2023 Türkü 1 30.12.2023 Tamamlandı 9 12.04.2023
6.8K 410 46
Şair değilim bakmayın Çünkü yazılan bir yazı Bilmek ve bilmemek arasında bir çizgide ki birinin yazısı