Soluk Menekşe [Ggo Futbol]

By Just_APerson_Writing

621 80 6

Eşinin ölmeden önce kullandığı bazı eşyalarını koyduğu kutuyu tekrardan bulduğunda yıllar öncesine dönmeden e... More

[0] Kutu
[1] Tanıdık Bir Yüz
[2] Yağmurlu Bir Gün
[2.5] Hatırla
[3] Yorgun
[4.5] Garip Adam
[5] İyiki Doğdun
[5.5] Bekleyiş
[6] Birlikte
[7] Geride Kalanlar
[7.5] Şangay'da Yaşam
[8] Küçük Sorunlar, Büyük Sonuçlar
[8.5] Ayrı
[9 | Final]
[Ek Bölüm] Ev Arkadaşları

[4] Fuar

25 6 0
By Just_APerson_Writing

Gününün sakin geçtiğine şükrediyordu Coleman. Uğraştırıcı bir projesi yoktu, işlerini erken bitirmişti, sınavlarından kurtulmuştu ve rahatlayabileceği zamanı normalden daha fazlaydı.

Yılın sona erip tatile erişmesine az kalmış olması da keyfini yerine getiriyordu. Yakında 20 yaşında adım atacaktı üstelik.

Mutfaktaydı. Ev arkadaşlarıyla yaptığı iş bölümlerinden birine bağlı olarak akşam yemeğini hazırlama sırası ondaydı çünkü.

Hala ailesinin yanındayken evde saatlerce -bazen sabahtan akşama kadar- Betty'le yalnız kalması artık alıştığı bir durumdu. O zamanlarda kardeşine çoğunlukla kendisi bakıyordu. Ve tabii ki de kardeşinin anneleri gelene kadar aç kalmasına göz yumamadığından buna bir çözüm olarak yemek yapmayı öğrenmişti. Bunda muhteşem sayılmasa da genel olarak beğeniliyordu pişirdikleri. Üniversite hayatında da böyle işine yarıyordu bu becerisi.

Uğraştırıcı bir yemek yapmaya ne sabrı, ne de harcayabilecek enerjisi vardı. Bu yüzden sadece biraz soslu, sebzeli erişte yapmıştı. Arkadaşlarını çağıracakken telefonuna gelen bildirim sesi onu duraklattı.

Gelen bildirimin kardeşinden gelen bir mesajdan ibaret olduğunu düşünüyordu. Abisine tatilde Şangay'a geleceğine dair verdiği sözü hatırlatmak için yazması muhtemeldi.

Telefonunu eline aldığında yanıldığını gördü.

Ivy
Bir süredir seni görmüyorum.
Bu aralar meşgul müsün?

Oh.
Şaşırmıştı buna.
Genelde konuşmaları başlatan kişi Coleman olurdu.

Mesajı yanıtlarken yüzünde sıcak bir gülümseme belirmişti.

Coleman
Üzgünüm Ivy, bu aralar yorgunum sadece. Geç kalktığımdan yetişemiyorum.

Ivy
Sorun değil, açıklama yapmana gerek yok.

Bir süre telefonun ekranına ne diyeceğini bilemeden boş boş bakındı Coleman.

Ivy
Aslında sadece bunu sormak için mesaj atmadım.
Şu anda müsait misin?

Coleman
Evet, önemli işlerimi hallettim.
Boşum.

Ivy
Güzel.
Dokuzu çeyrek geçe sana yollayacağım adreste olabilme imkanın var mı?

Coleman
Neden, ne oldu?

Ivy
Sevdiğim bir yazar göndereceğim adresteki fuarda kitaplarını imzalayacak.
Yalnız gitmek istemiyorum.

Coleman
Peki ya amcan? Onunla da gidebilirsin.

Ivy
İşi var.

Coleman
Bu saatte serasında ne yapıyor?

Ivy
Çok soru soruyorsun.

Coleman
Üzgünüm :(

Ivy
Sorun değil.
Çok merak ediyorsan öğlen serada yangın çıkmış.
Şu an yangının bıraktığı hasarla uğraşıyor.

Coleman
Umarım düzeltilemeyecek bir şey değildir.

Ivy
Muhtemelen değil.
Teklifime cevabın nedir peki?
Geliyor musun?

Coleman yine ne cevap vereceğini bilemeden ekrana boş boş baktı sadece. Ivy'le arkadaştı evet ama pek yakın sayılmazlardı da. En büyük nedeniyse Ivy karşı cinsten olmasından birbirlerine koydukları belli belirsiz o sınırdı.

Hiç yakın olmadıkları da söylenemezdi. Düzgünce tanışmalarından üç ay geçmişti ve Coleman da o günden beri durağa erken gitmeyi alışkanlık haline getirmişti. Sonuç olarak neredeyse her sabah Coleman'ın otobüsü gelene kadar beraber takılıyorlardı.

Sadece son üç gündür uykusundan taviz veremediğinden küçük bir aksaklık olmuştu o kadar.

Henüz bu teklifi kabul etmenin ne kadar akıllıca olduğuna karar verememişti.

En sonunda yapacak daha iyi bir şeyinin olmamasıyla 'en fazla ne olabilir?' düşüncesiyle yazdı:

Coleman
Tabii, neden olmasın? :)

Ivy
Tamam, o halde hızlı olsan iyi olur.
Seni fuarın girişimde bekliyor olacağım.

Coleman
Orada görüşürüz o zaman.

Heyecanını yatıştırmak amacıyla derin bir iç çekerek telefonunu kapatıp cebine koydu, hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp odasına yöneldi.

Üzerinde koyu mavi bir tişörtle bol bir eşofman vardı. Hava sıcaktı, ceketini giymeye gerek duymadı. Geç gelme ihtimaline karşın arkadaşlarını rahatsız etmemek için anahtarıyla biriktirdiği parasının bir kısmını ve telefonunu da yanına aldı.

En son ne zaman bir arkadaşı onu böyle bir aktiviteye davet etmişti?

Hatırlamıyordu, hatırlamak da istemiyordu.

***

Yavaşça kalabalıklaşan geniş fuarın kapısının yakınlarına ulaşabilmişti sonunda. Büyük, kırmızı bir çadıra benziyordu. Kenarları geleneksel lambalarla aydınlatılmıştı. Bir kenara çekildiğinde Ivy'i aramaya başladı gözleri. Arkasından omzunu kavrayan zarif bir el onu irkse de arkasını dönüp ona bakan bir çift mor gözü görünce belli belirsiz ifadesinin yerini samimi bir gülümseme almıştı.

"Ivy!" dedi hafif heyecanıyla.

Küçük bir sırt çantası getirmişti yanında. İçinde muhtemelen imzalatmak istediği kitapları vardı. Dizlerine kadar uzanan siyah bir etekle koyu bir bluz giymişti. O yaydığı hem ürkütücü hem de rahatlatıcı enerjisiyle durgun ifadesi hâla oradaydı.

Ivy, heyecanına karşılık hafifçe gülümseyerek tek kelime etmeden Coleman'ın koluna girerek onu içeri yöneltti. İnce kıyafetlerine rağmen terlerken içerideki klimaların havası onu rahatlatmıştı.

İlk defa bu kadar yıkınlardı; Coleman, titrekliğini saklamaya çalıştı ilerlerken. Henüz yeni yeni kalabalıklaşan sıraya son anda girdiler. Önlerde yazarın gelişini bekliyorlardı.

Etrafına bakındı biraz. Belki ilgisini çeken bir kitap bulabilirdi. O gözlerini etrafta gezdirirken Ivy de çantasından kitapları çıkarıyordu bile. Üç kitap getirmişti yanında. İkisi kalın biri ince. İçeriklerini incelemeyi gerekli bulmamıştı Coleman.

Değerli yazar; yaklaşık beş dakika sonra yerini anlmış, imzalarını vermeye başlamıştı. Genç bir kadına benziyordu, ondan en fazla 3 yaş büyüktü. Alçakgönüllü biri gibiydi. Sıra onlara geldiğinde Coleman öylece ne söyleyeceğini bilemeden durup kalmıştı.

"Amelia!" diye karşıladı onu Ivy. Ondan şu ana kadar hiç duymadığı, oldukça sıcak bir tonla söylemişti bunu. Belli ki arkadaşlardı. Coleman sessizce dikilirken onlar el sıkıştılar.

'Ah, sonunda benden başka bir arkadaş edinebilmişsin.' dedi Amelia şakacı tonuyla Coleman'a işaret ederken. Ivy sadece başını sallayarak cevap verdi, Coleman da gülümsemeye çalıştı.

Amelia, sırayı bekletmemek adına Ivy'nin ona uzattığı kitapları hızlıca imzalayarak desteği için arkadaşına teşekkür etti. Ivy kitapları çantasına hızla geri tıkmaya çalışırken sıradan ayrıldılar.

'Peki... şimdi ne yapacağız?' diye sordu Coleman ilerlerken.
'Bana birkaç saat dayanabilir misin?'
'Tabii ki, zaman geçirilmeyecek biri değilsin sen!'
'Pekala o zaman...' birkaç saniye duraksadı.

'Seni evimin bahçesine götürebilirim. Amcamın serası kadar olmasa da benim gibi biri için yine de muhteşem bir yer açıkçası. Orayı görmeni isteri-'

'Bahçeniz de mi var?'

Ivy kaşlarını hafifçe çattı. Biraz siniri bozulmuş gibiydi.
'...evet.'

'Sözünü kestiğim için bağışla beni Ivy... devam et lütfen.'

'Pekala... sonrasında yine de benimle takılmaya kararlıysan seranın yakınlarında beğendiğim bir kafe var. Sana tatlı bişeyler ısmarlarım.'

Coleman başını hızlıca salladı.
'Bu harika olur!'

Ivy'nin evi pek uzakta değildi, yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşün ardından mütevazı görünümlü küçük müstakil bir eve ulaşmışlardı.

Yavaş hareketlerle bahçeyi geçtiler, evin anahtarını çıkararak kapıyı açtı Ivy.

'Ehm... bana yalnızca bahçeyi göstereceğini sanıyordum.'

'Önce biraz soluklanmak istemez misin? Hem belki amcam geri dönmüştür, onunla da tanışırsın.'

'...'

'Rahatsız olmuyorsundur umarım.'

'Yok be- ne alakası var?!'

Söylediği yalandı. Belki de bu kötü bir fikirdi ama sözünden geri de dönmek istemiyordu. O aptal gururu...

Ivy doğruyu söylemediğini anlamıştı sanki fakat yalnızca başını sallayarak içeri işaret etti.

Ev, sokak lambalarının pencerelerden içeri süzülen ışığı dışında tamamen karanlıktı.

'Evi beğeneceğini düşünüyorum' dedi Ivy Coleman içeri girerken.

Koridorun ışığını açıp kapıyı arkasından kapadığında küçük evin göründüğünden de rahat olduğunun farkına vardı.

Yerdeki halılar yumuşacık, duvarların rengi ise soluktu. Fazla mobilya olmasa bile oldukça ilginç bir görünümü vardı. Karanlıktan bahçeye göz atacak zamanı bulamamıştı Coleman. Ivy'nin sözünde duracağını umuyordu.

'Yazık, görünüşe göre amcam hâla serasında'

Normalde olsa işi şakaya çevirip ortamı neşelendirmenin bir yolunu bulurdu Coleman. Şimdi ise sebepsizce aklı garip bir boşluğa sürüklenmişti.
Böyle bir durumda ne düşünmeliydi ki hem?

Ivy'i takip etti onun gibi biri için anormal sessizliğiyle. Salona götürmüştü onu. Coleman pamuk gibi görünen bir koltuğa attı kendini, Ivy ise karşısındaki koltukta yerini aldı.

'Pekin'e üniversite için geldiğini söylemiştin,' diye başladı Ivy.

'Tek sebebinin bu olduğuna emin misin?'

'...nereden çıktı bu şimdi?'

Coleman, sesindeki gereksiz sertliği fark ettiğinde hemen özür diledi.

'Üzgünüm... ani bir soru oldu.'

Ivy pek bozuntuya vermiş gibi değildi.

'Pekin'de olmanın başka sebepleri olduğunu sanıyorum hâla.'

Birkaç saniyeliğine garip bir sessizlik çöktü aralarına. Ivy oturduğu koltuktan doğruldu:

'Bak ne diyeceğim, senin tanımaya değer biri olduğunu düşünüyor-'

Coleman, sözünü tamamlamasına izin vermeden:
'Gerçekten mi?' diye atıldı.

'...'

'Özür dilerim özür dilerim... kusuruma bakma.'

'...senin tanımaya değer biri olduğu düşüncesindeyim. Anladığım kadarıyla sen de benim hakkımda böyle düşünüyorsun.'

Coleman bu kadar fark edilebilir olmasından utanç içinde kızardığını hissetti. Gerçekten bazı konular hakkında kendini kontrol altına almalıydı. Daha gizemli bir progil çizmek isterdi ama iş işten geçmişti.

'Sana küçük bir teklifim var, Coleman.'

Tekrardan bir süreliğine duraksadı.

'Sen bana kendi hakkında anlatmadıklarını anlat, ben de sana. Sonrasında yorulmazsan bahçe ve kafe işini düşünürüz.'

'Ben... bilemiyorum. Bak, farkında mısın bilmiyorum ama konuşması kolay bir konu değil benim için.'

'Olsun,' dedi Ivy.
'Elimizde çok zaman var. İstersen sen toparlanana kadar senin yerine ben başlayayım kabul ediyorsan.'

'Evet, böylesi daha iyi olur.' diye cevapladı Coleman.

Bu gerçekten iyi bir fikir değildi.
Niye buradaydı?
Enerjisi tükeniyordu.
Şu an sıcacık yatağında uyuyor olabilirdi.
Yarın çalışmalarına devam etmesi gerekti.
Bunlardan fedakarlık yapmak istiyor muydu?
Ivy buna değer miydi ki?

'Hey.'

Ona seslenen yumuşamış ses Coleman'ı gerçek dünyaya geri getirmişti. Ivy'nin ne zaman kalkıp yanına oturduğunu algılayamamış olduğundan dizlerinin üstündeki elini kavrayan sıcaklık onu irkmişti.

'Endişe sana yakışmıyor, çok düşünüyorsun.'
diye devam etti sesin sahibi.

'Israr etmiyorum, anlatmayabilirsin.'

Sanki anlatmazsa onun duygularıyla oynarmış gibi bir his düştü içine. Onu bu konuda mutlu etmek istiyordu gereksizce. Coleman başkalarının memnuniyeti için kendi rahatından olan bir tip değildi. Neden şimdi böyle olduğunu anlayamamıştı.

O buna değer, diye geçirdi içinden en sonunda Coleman. Kesinlikle değer.
Pekin'de tanıdığı küçük çevresinden de nasıl olsa Ivy de. Şimdi düşününce fark ediyordu da, muhtemelen bazı dengesizliklerine ve şakalarına sorun etmeden katlanan tek tanıdığı olabilirdi.

Fuarda hissettiği titreklik geri dönmüştü, bu sefer o hissiyatı saklamaya çalışmıyordu.

Derin bir iç çekti, tüm dikkatini karşısındaki bayana çevirdi.
En kötü ne olabilirdi ki hem?

Ona çevrili mor gözlerin ilk gördüğü kadar soluk olmadığını neden daha önce fark edememişti?

***

Uzun bir akşamın ardından enerji yoksunluğuyla arkadaşlarının yanına zar zor dönebilmişti Coleman. Tahmin ettiği gibi uykuya dalmışlardı bile. Telefonunda birkaç cevapsız aramayla mesajı ancak görebilmişti.

Sessizce apartmanın kapısını aralayarak yatağına çekildi.

Ivy hakkında çok şey öğrenmişti, o da Coleman hakkında. Babası ve annesi geçim sıkıntısı yaşayan bir ikiliymiş. Annesi bir bahçıvan, babasıysa bir inşaat mühendisi. Çalıştıkları yer onların saflıklarından yararlanıyormuş anlaşılan, düzgün bir maaş alamıyorlarmış.

Babası ağır bir iş kazası sonucunda hayatını kaybedince annesi de gözlerinde daima küçük kalacak kızını üniversiteye gönderecek gücü bulamamış. Sonrasında ise devreye amcası girmiş, Ivy'i Pekin'e; yanına getirmiş geçici olarak.

Görünüşe bakılırsa Ivy'nin bitkilere duyduğu bu aşkı ilk başta ona annesinden gelmişti. Amcasının serası da bu kıvılcımı aleve çevirmişti. Onların işinde harika biri olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıştı.

Annesiyle amcasının çok iyi anlaştığını fakat babasının bundan pek memnun kalmadığını da söylese de bunu pek açıklamak istiyormuş gibi durmadığından Coleman onu zorlamadı fazlası için.

Coleman da Ivy'nin bu açık sözlülüğüne karşın içini dökmek için yeteri cesareti toplayabilmişti kendinde.

Kız kardeşini, nasıl büyütüldüğünü, ailesiyle en son ettiği büyük kavgayı, evi Betty'e rağmen terk edişini...

Ivy, evinin mütevazı olduğu kadar harika bahçesini de göstermişti ona sonrasında. Bu oldukça garip sohpetlerinin sonucunda iyi gelmişti.

Çok geç olduğundan kafeye gidememiş olsalar da Ivy başka bir zaman için söz verdi ona.

En son ne zaman bu kadar insan gibi hissettiğini ya da ne zaman gardını başkasının yanında bu kadar indirdiğini hatırlayamıyordu.

Daha önce hiçkimseye anlatmamıştı bunları. Çünkü kimse sormaya tenezzül bile etmemişti o ana kadar.

Bir anlığına donakaldı bunu fark ettiğinde.

_____________

Y/N: Evet... bu kısım dahil olmamak üzere yaklaşık 1680 kelime. Şu ana kadar yazdığım en uzun bölüm.

Continue Reading

You'll Also Like

8.7K 603 9
Şehir efsanelerine ilgili misiniz? Japon şehir efsanelerini hiç duymuş muydunuz? Her kültürde görülen doğaüstü yaratıklar tabii ki Japon kültüründe d...
64.2K 4.8K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
859 336 8
katillere dikkat edin. ⚠︎ öldürülme, öldürme, kendine zarar verme. #1 in innocent 23.03.24 #1 in idle 24.08.23 #4 in nmixx 25.08.23 #8 in lesserafim...
117K 8.8K 41
Lise hayatı boyunca Uchiha Sasuke tarafından zorbalığa uğrayan Haruno Sakura, Bilinmeyen Numara'dan ona mesaj atmaya karar verir.